KEMALİ, ZİYÂEDDİN
(1873-1942) Tatar Türkleri'nin Cedîdci düşünür ve yazarlarından.
9 Aralık 1873'te Ufa'ya (Başkirdistan) bağlı Telaş (Kileş) köyünde doğdu. Asıl adı Pervâzeddin, künyesi Cemâleddin b. Kemâleddin b. Abdüsselâm b. Mustafa'dır. ilk eğitimini köyünde aldıktan sonra Ahund Hayrullah Osmânî'nin Ufa'da açtığı Osmaniye Medresesi'ne devam etti. Buradan mezun olunca aynı medresede ders okutan Ziyâeddin Kemâli, Ufa Cem'iyyet-i Hayriyyesi tarafından Mısır'a Ezher Üni-versitesi'ne gönderildi. İstanbul, Kahire ve Medine gibi ilim merkezlerinde çeşitli âlimlerin ders meclislerinde bulundu, bilhassa Muhammed Abduh'un etkisinde kaldı. 19O4'te memleketine dönüp yine Osmaniye Medresesi'nde ders vermeye başladı. Muhammed Sâbir el-Hasenî ve Şeyhuattar Abızgildin ile birlikte çıkardığı el-Âîem ü 'l-İslâmî gazetesi kısa ömürlü oldu (Mayıs 1906-Ocak 1907). Yüksek bir medrese kurma arzusunu, büyük çabalar sonucunda Ufa'da Ekim 1906'da Med-rese-i Âliye-i Dîniyye'yi açarak gerçekleştirdi. Buranın müdürlüğünü yürüttüğü gibi tefsir, hadîs, siyer ve psikoloji dersleri de verdi. 1909'da Ufa'da ikinci mes-cidde imam ve müderris oldu. 1914'te yine Ufa'da kızlar için bir okul açtı. İdil -Ural bölgesi müslümanlarının 19l7yılın-da telif etmeye çalıştıkları Mecelle-i Ah-kâm-ı Şer'iyye mecmuasının telif heyetinde Âlimcan Barudi. Rızâeddin b. Fah-reddin, Mûsâ Cârullah, Hasan Ata Abesi, Necib Tünterî gibi âlimlerle beraber yer aldı. 1923'te Orenburg Müftülüğü'ne kadı, bir yıl sonra üçüncü mahallede imam oldu. 19O5"ten itibaren İdil-Ural bölgesinde yayımlanan gazete ve dergilerde, 1924 -1927 yılları arasında Ufa'da çıkan İslâm Mecellesi'nde çeşitli yazılar yazan Kemâli 1930'da Bolşevikler'in yaptığı kıyımda mahkûm edildi ve 1942'de Sama-ra'da öldürüldü. Kemâlî'nin şarkiyatçı Hermann Arminius Vambery ile Özel bir dostluğu bulunduğu, onun Asya seyahatinde Ufa "ya uğradığı sırada kendisiyle görüştüğü, yazdığı eserleri Vâmbery'ye göndererek okuttuğu ve onunla mektuplaştığı bilinmektedir.
Şehâbeddin Mercânî'nin fikirlerini takip eden Ziyâeddin Kemâlî, İdil-Ural bölgesi dinî yenileşme (Cedîdcilik) hareketinin önemli isimlerinden biridir. Kurduğu Cedîdci medrese yanında İdil-Ural bölgesindeki medreselerin programlarının ye-nileştirilmesiyle de uğraşmıştır. Tasavvufu Kur'an ve Sünnet kaynaklı görmediği gibi sûfîlerin kullandıkları ıstılahları, yaptıkları uygulamaları da 287 İslâm'a aykırı bulmakta ve bunların İslâmiyet'e Hint, Fars, Yunan kültüründen girdiğini kabul etmekteydi. Kemâlî'nin bu fikirleri Mûsâ Cârullah ve Abdül-hamîd Müslimî gibi âlimlerce eleştirilmiştir.
Ziyâeddin Kemâlî'nin devri için dikkate değer bir görüşü de İslâmiyet'i selef as-rındaki sadeliğine döndürebilmek için İslâm ülkelerinin Kur'an'ın mânasını kendi ana dilleriyle anlayabilmelerinin şart olduğunu belirterek Kur'ân-ı Kerîm'i tercümeye girişmesidir. 1913'te Ufa'da çıkan Dînî Tedbirler adlı risalesinin sonundaki ilânda tercümenin bir tarafında Arapça'sı, bir tarafında Türkçe'si olmak üzere iki cüz halinde 1914'ün yaz aylarında basılacağı bildirilmişse de bu teşebbüs gerçekleşmemiştir.
"Felsefe-i İslâmiyye" başlığıyla çeşitli kitaplar yayımlayan Kemâlî'nin bu dizideki eserleri sırasıyla şunlardır: Felsefe-i İ'tütâdiyye (Ufa 1910), Felsefe-i İ'tikâ-diyye (Ufa 1911), Felsefe-i İbâdât {Ufa 1909), Felsefe-i İbâdât (Ufa 1911), Felsefe-i İslâmiyye 'den Allah Adaleti (U fa 1911), Dînî Tedbirler (Ufa 1913). Kemâlî'nin Kur'an tercümesi dışında Kur'an Hidayetleri ve Dînî Mektep ve Medreselerimiz gibi basılmamış eserleri olduğu da belirtilmektedir.
Bibliyografya :
Rızâeddin Fahreddin, Mahkeme-i Şer'iyye-miz Müftülerimiz oe Kadılar Hakkında, Mauçmy Arhiv üfimskovo Nauçnovo Tsentra Rossiskoy Akademii Nauk, Tom 13, Novty Akt, vr. 140"; Ziyâeddin Kemâlî, Dinî Tedbirler, Üfa 1913, s. 15-32, 58-75; Rusya Müslümanlarının İkinci ümümt İsyezdine Mahkeme-İ Şer'iyye Tarafından Daktad, üfa 1917, s. 24-26; İ. Ramiysv, Vakitli Tatar Matbuatı, Kazan 1926, s. 19-20;Sö-leyman Rahimov, Azade Ayşe Rorlich: The Vol-ga Tatars a Profile in liationat Resilience, Stan-ford-California 1986, s. 61,91; "Galiya Medresesi", Medreselerde Kitap Kiştesi, Kazan 1992, s. 114-128; Tavkil Kamalov, Tatarskie Bogoslouı Ziya Kamali, Kazan 1997, s. 6-9. 18-30, 48-53; Nadir Devlet. 1917 Ekim İhtilâli ve Türk-Tatar Millet Meclisi, İstanbul 1998, s. 98, 192; Ravi! ötebay Kerimî - Marsel Farhşatov, "Galiya", İslam na territorü bıuşey Rossiyskoy imperii, Moskova 1998, s. 29-30; İsmail Türkoğlu, Rusya Türkleri Arasındaki Yenileşme Hareketinin Öncülerinden Rızâeddin Fahreddin, İstanbul 2000, s. 147, 242, 279; İbrahim Maraş. İdil-Ural Türklerinde Cedidcilik (Yenilikçilik) Hareketi; 1850-1917 (doktora tezi, 2000), ACİ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 53-55, 138-155; M. Hanefi Muzaffer, "Dinî Tedbirler Hem Ufak Fikirler İsimli Kitaplar Hakkında Muhakeme-I", Şûra, sy. 4, Orenburg 1916, s. 91-93; Ravi] Ötebay Kerimî, "Dehşetli Devir Korbannan", Gasır-lar Avazı, 1/2, Kazan 1996, s. 174-180. İsmail Türkoğlu - İbrahim Maraş
KEMALİ EFENDİ
(1862-1954) Mutasavvıf-şair.
Erzurum'un Pasinler ilçesine bağlı Gül-lüköy'de dünyaya geldi. Asıl adı Osman'dır. Doğum tarihi nüfus tezkeresinde 1881 olarak kaydedilmekteyse de bizzat kendisinin kaleme aldığı hal tercümesinden bu tarihin 1862 olması gerektiği anlaşılmaktadır.
Bir buçuk yaşında iken geçirdiği çiçek hastalığı sonucunda gözlerini kaybeden Kemâlî Efendi, altı yaşına geldiğinde bir süre köyün hocasından hafızlık dersi aldıysa da bir ilerleme sağlayamadı. Bunun üzerine Erzurum'a götürüldü. Burada bir medresede şanssızlık eseri hafız yetiştirme usulünü bilmeyen bir hocaya teslim edilince yine bir netice alınamadı. Kendi ifadesine göre hocanın bilgisizliği yüzünden dört yıl kaybettikten sonra oradan alınarak Erzurum ulemâsından Yeşil İmam diye anılan Cafer Ağa Camii imam ve hatibi Seyyid Mustafa Efendi'ye teslim edildi. Onun yanında bir yıl içinde Kur'ân-ı Kerîm'i ezberlediği gibi kıraat ilminde de icazet aldı. Bu sırada on sekiz yaşında olan Kemâlî Efendi Taşkesenli Şeyh Ahmed Efendi'den dinî ilimleri tahsile başladı. Bir yandan da Hâfız-ı Şîrâzî ve Fuzûlî'nin divanları ile Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Mesnevfsini ezberledi. Ayrıca medrese derslerine devam ederek icazet almaya hak kazandı.
Kemâli Efendi yüzünü göremediği bir sevgiliye âşık olduğu bu dönemde derdine derman ararken Kolağası Ali Rızâ adlı arif bir zatla tanışarak sohbetlerine devam etmeye başladı. Bu sohbetler sırasında mecazi aşkı ilâhî aşka dönüştü. İlâhî aşkın cezbesiyle Erzurum'dan ayrılarak on bir yıl süren seyahate çıktı. Bu sırada yirmi sekiz yaşında olan Kemâlî Efendi yaya olarak Diyarbekir'e gitti, oradan Musul ve Bağdat'a geçti. Necef ve Kerbelâ'yı ziyaret etti. Buralarda mersiye ve kasideler okuyarak Hz. Peygamber'in soyuna ve onları sevenlere reva görülen zulüm ve haksızlıkları dile getirdi, Ehl-i beyt muhabbetini terennüm etti. Ardından yoluna devam ederek Trablusşam'a geldi. Şehrin müftüsü ile tanışıp onunla dost oldu ve bir yıla yakın bir süre burada kaldı. Daha sonra İskenderun, Antakya ve Halep'e geçti. Gittiği yerlerde Ehl-i beyt sevgisini ateşli bir dille telkin eden mersiye ve gazeller söylediğinden Alevî olarak tanındı. Halep Mevlevîhânesi'nde bir süre kalıp Konya'ya geldi. Ehl-i beyt muhibbi olan Mevlânâ Dergâhı postnişini Abdül-vâhid Çelebi tarafından dergâhta uzunca bir süre misafir edildi. Abdülvâhid Çe-lebi'nin oğlu Abdülhalim Çelebi ile de dostluk kuran Kemâlî Efendi'ye onun vasıtasıyla mesnevîhanhk icazeti verilerek mevlevî sikkesi giydirildi.
1901 'de İstanbul'a giden Kemâlî Efendi, bir süre Rami'de bostan bekçiliği ve Beyazıt Camii avlusunda arzuhalcilik yaptı. Bu sırada, kendisini Erzurum'dan tanıyan Fâtih müderrislerinden Hacı Nazmi Efendİ'nin ısrarı üzerine Fâtih Camii'nde Mesnevi okutmaya başladı. Ayrıca Hacı Nazmi ve Manastırlı İsmail Hakkı'nın derslerini takip ederek onlardan da icazet aldı. Fâtih Camii'nde Mesnevi okuttuğu bu dönemde aynı camide vaaz veren Said Nursi tarafından Rafızîlik ve zındıklıkla itham edildi. 1903 yılında üç aylarda dinî hizmetlerde bulunmak üzere Selâ-nik'e gönderildi. Burada İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin ileri gelenlerinden doktor Şükrü Kâmil, Mehmed Sâdık, Talat ve Manyasîzâde Refik beylerle tanıştı. İstanbul'a döndüğünde Şehzadebaşı'nda Kanunî Sultan Süleyman'ın âmâların barınması için vakfettiği imarete yerleşti. İmarette yaşayan âmâların durumlarının çok kötü olduğunu farkederek vakfiye şartlarına uyulmasını sağlamak amacıyla bir selâmlık resminde Sultan Abdülhamid'e dilekçe verdi. Ertesi hafta saraya davet edilen Kemâlî Efendi, padişahın huzuruna çıktığında ona âmâların İçinde bulunduğu zor şartlan ve vakfiyede kendilerine tanınan imkânları anlattı. Görüşmeden memnun kalan padişah vakfın ihyasını ve Kemâlî Efendİ'nin imaretin yöneticiliğine tayinini istedi. İmaretin Meşru-tiyet'ten sonra, Kemâlî Efendİ'nin kendisini Şam'da ceza reisi iken tanıdığı Şeyhülislâm Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi ve Selanik'te tanıştığı Dahiliye Nâzın Talat Paşa'nın üye olarak bulunduğu hükümet tarafından lağvedilmesine karar verilmiş, ancak bu ikisi, kararın çok hürmet ettikleri Kemâlî Efendİ'nin İstanbul'da bulunduğu sırada uygulanmasının doğru olmayacağını belirtince Kemâlî Efendi bir vesile ile Erzurum'a gönderilmiş ve imaret bu sırada lağvedilmiştir.
Kemâlî Efendi İmaretteki görevini sürdürürken bir yandan da Üsküdar'da bir oda kiralayarak Mecelle okutmaya başladı (1904). Bu dönemde dostlarından Gülzâr-ı Hakikat müellifi Fazlullah Ra-hîmî Efendi ile birlikte bir iş için Eyüp'e gittiklerinde Rahîmî Efendi, mürşidi Sey-yid Abdülkâdir-i Belhî'yi Eyüp Nişancası'n-daki Şeyh Murad Dergâhfnda ziyaret etti. Kemâlî Efendi dergâhın avlusunda arkadaşını beklerken kendi ifadesine göre on dokuz yıl Önce gördüğü bir rüyayı aynı heyecan ve tazeliğiyle yeniden yaşamaya başladı. Bu sırada karşısına çıkan rüyasında gördüğü kişi, yani Melâmî-Hamzavî Kutbu Seyyid Abdülkâdir-i Belhî idi. 0 zamana kadar hiçbir şeyhe intisabı bulunmayan Kemâlî Efendi cezbeye kapılarak hemen orada Abdülkâdir-i Belhî'ye intisap etti. Aynı gün girdiği dergâhtan iki yıl sonra dışarı çıkmasına izin verildi. Mürşidin vefatına kadar on sekiz yıl kendisine hizmet edip feyiz aldı. Bu arada Fatih'in Sofular semtindeki bir tekkenin şeyhliği Meclis-i Meşâyih tarafından kendisine teklif edildiyse de mürşidine hizmeti tekke şeyhliğine tercih ederek bu teklifi kabul etmedi. Mürşidinin ölümünden sonra hayatını Şeyh Murad Dergâhı civarındaki evinde geçiren Kemâlî Efendi 8 Ocak 19S4'te vefat etti. i 0 Ocak günü Eyüp Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi. Kabir taşına kendisine ait, "Cismim ruha döndü elhamdülillah Her şey fena bulur bakîdir Allah Haktır Muhammed'dir hem Resûlullah / Ben âl-i abanın kıtmîri idim" mısraları yazılmıştır.
Ziyaretine gelenleri güler yüzle karşılayıp hatırlarını soran Kemâlî Efendi istidat ve idraklerinin derecesine göre onlarla sohbet etmiş, yüksek kabiliyetli olanlara tasavvufun en ince ve zor konularını doyurucu ifadelerle anlatarak gönüllerini Hakk'a yöneltmiştir. Sohbetlerinde özellikle Ehl-i beyt sevgisini aşılamaya gayret eden Kemâlî Efendi gönlüne doğan varidatı manzum ve mensur olarak yazdırmış, Kemâlî Divanından Aşk Sızıntıları ve İrfan Sızıntıları adlı İki eseri bu şekilde meydana gelmiştir.
Kemâlî Efendi, Hamza Bâlî'den sonra Hamzaviyye adını alan Bayramî Melâmî-liği'ne mensuptur. Tarikat silsilesi Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Seyyid Bekir Reşad Efendi ve diğer Hamzavî kutuplan vasıtasıyla devam ederek Hamza Bâlî'ye. oradan da Hacı Bayrâm-ı Velî'ye; Nakşiben-dî-AIevî silsilesi Seyyid Abdülkâdir-i Belhî'nin babası Süleyman-ı Belhî vasıtasıyla Bahâeddin Nakşibend'e; diğer bir Melâ-mî silsilesi de Rumeli Nakşibendî Melâmîliğinin pîri sayılan Muhammed Nûrü'l-Arabî'ye ulaşır. Nûrü'I-Arabî 1871'de İstanbul'a geldiğinde Abdülkâdir-i Belhî'yi birkaç defa ziyaret ederek dergâhta misafir kalmıştı. Başhalifesi ve damadı Abdülkerim Fedâî'den hilâfet almakla birlikte Muhammed Nûrü'I-Arabî'ye de hizmet etmiş olan Hacı Abdürraûf Efendi 1919'da İstanbul'a gelince Abdülkâdir-i Belhî'yi ziyaret etmiş, bu ziyaret sırasında Abdülkâdir-i Belhî'nin izniyle Kemâlî Efendi'ye hilâfet vermiştir. Böylece Seyyid Abdülkâdir-i Belhî'nin temsil ettiği Bayramî Hamzavî Melâmîliği ile Seyyid Muhammed Nûrü'l-Arabî'nin temsil ettiği Nakşibendî Melâmîliği Kemâlî Efen-di'de birleşmiş ve kendisi melâmet ehli tarafından zamanın kâmili olarak kabul edilmiştir.
Eserleri. Kemâlî Divanından Aşk Sızıntıları. Şiir söylemeye yirmi yaşında başladığını ifade eden Kemâlî Efendi'nin şiirleri ilk olarak 1947 yılında derlenerek yayımlanmış, eser bu tarihten sonra söylediği şiirlerin ilâvesiyle iki defa daha basılmıştır (İstanbul 1957, 1987). Kitap mü-nâcât, na't, gazel, kaside, mersiye ve divan edebiyatının diğer nazım şekilleriyle yazılmış şiirlerle hece vezninin kullanıldığı çoğu tasavvuf! muhtevalı şiirlerden oluşmaktadır. Fuzûlî ve Bağdatlı Rûhî'yi onların seviyesinde tahmîs edecek kadar yüksek bir şiir gücüne sahip olduğu görülen Kemâlî Efendi'nin bazı şiirleri bulunduğu tasavvufî makamın ifadeleri olduğundan bunların anlaşılması oldukça güçtür. Eserde nasihatnâme türündeki altmış sekiz beyitlik "Enîsü'l-fukara" isimli manzume ile "Na't-ı İmâm-ı Ali Aleyhisse-lâm" ve "Mersiye-i İmâm-ı Hüseyin Aley-hisselâm" adiı manzumeler özellikle dikkat çekmektedir. Bu mersiye ve hece vez-niyle yazılmış devriye niteliğindeki manzumeler türünün son ve en güzel örnekleridir. 2. İrfan Sızıntıları (İstanbul 1987). Kemâlî Efendi'nin itikad ve ibadete dair bazı konuları tasavvufî açıdan şerheden risâleleriyle, bir kısım âyetlerin tasavvufî tefsirlerini ve seyrü sülükle ilgili bilgileri ihtiva eden risalelerinin derlenmesiyle meydana gelmiştir.
Bibliyografya :
Kemâli Divanından Aşk Sızıntıları {haz. Baha Doğramacı!. İstanbul 1977, hazırlayanın girişi, s. 11-41; İbnülemİn. Son Asır Türk Şairleri, s. 1306-1307; "Görünüşte Ama Hakikatte Her Şeyi Bilen ve Gören Alim, Fazıl Osman Kemâlî Efendi Bugünkü İlmini ve İrfanını Nasıl Elde Ettiğini Anlatıyor", Edebiyat Dünyası, 11/ 29, İstanbul 1949, s. 2-4; Asım Sönmez, "Şair, Bestekâr, Mesnevihan Osman Kemâlî Efendi", istanbul, sy. 69, İstanbul 1969, s. 22-23; sy. 70 (1969), s. 20-21. M Nihat Azamat
Dostları ilə paylaş: |