|326| bi
limn
ame
XXXV
II,
2
01
9/
1
CC
B
Y-
NC
-N
D 4
.0
Şu halde, hikmet kavramına en uzak kavram, hem epistemolojik hem
de onotolojik açıdan, tesadüf kavramıdır. Dolayısıyla, sebepler düzenine ve
hikmete dayalı olarak kurulmuş olan bilginin hakikatı, tesadüf kavramıyla
izah edilemez. Çünkü hiçbir şeyin vukuu, gerçekte tesadüfî değildir; o, sebebi
bilmeyen bilgisiz tarafından tesadüf kavramıyla izah edilir. Başka bir
ifadeyle, tesadüf, gafletinden dolayı anlamları idrak etmekten aciz olan cahil
kişinin görüşüdür. Cahil, nihaî ve indirgenemez gerçekliği, gerçek olmayan
bir şeye indirger. Gerçeklik, aslında Gerçek`ten başka bir şey değildir.
Gerçek`e bağlılık, aklî ve tecrübî birikimin dağılmasını önler. Tesadüf
nazariyesi daima bilgisizlik nazariyesidir. Böyle olduğu için, varlığın
başlangıcı konusunda tesadüfe dayanmaktan kurtulamayan tabiat nazariyesi
(tabiatın ilk başlangıç ve ilk sebep olduğunu savunan görüş) her yönüyle
ilim-dışıdır; ve tüm ilimlerin ve fenlerin akışına ters düşen bir cehalet
nazariyesidir. Tüm olgu, olay ve oluşları bir bakıma tesadüfe bağlayan bir
görüşte hikmet nasıl sözkonusu olabilir? İlimde tesadüf yoktur. Hikmet ve
varlık düzenindeki sağlamlık, kesinlikle ilme, ilim de “âlim-i kül” ve “hâkim-i
mutlak” olan bir ilk sebebe dayanır. Âlemde görülen hikmet, mutlak hâkim
olan Allah`ın kudret ve hikmetinin tanığıdır. İnsandaki hikmetin temeli de
işte O`na iman etmek, O’nu tanımaktadır. İnsan hikmetinin amacı da O`nun
kurduğu düzendeki incelikleri, o düzenin kanun ve kurallarını ve sebep-
sonuç ilişkisi açısından işleyiş şeklini anlamaya çalışmak olduğu kadar,
âlemdeki varlıkların temsilî anlamlarını keşfetmek ve (bilgi, irade, kudret,
konuşma. . . gibi) ilahî nitelikleri somutlaştırmak ve her işinde doğru ve
faydalı olanı yapma gayretinde olmaktır.
11
Nitekim, İslâm entelektüel geleneğinde, kâinat bir hikmet kitabı olarak
değerlendirilmiş ve Kur`an`ın bu hikmetin ilahî dille oluşumunu anlattığı ve
hatırlattığı iddia edilmiştir. Buna göre, kâinat bir hâl, Kur`an ise bu hâlin başı
ve sonu hakkında insanları uyarmaktadır. Akıl sahipleri şimdiki hâli görüp,
önceyi ve sonrayı akılla kavramaya çalışmalı ve böylece hikmete ermelidir.
Şimdiki hâli görmemek veya onun içinde boğulup kalmak, ondan öncesine ve
sonrasına intikal edememek ya da edip de bir noktaya takılıp kalmak, hikmet
düzenini baştan sona takip etmemek, işte tüm bunlar hikmete aykırı düşen
şeylerdir. Hikmetin başı ve başlangıcı varlıklara dikkatli bir gözle bakmak
yani onları temaşa etmek (theoria), tanımak, kavrayıp üzerinde düşünmek
ve bir sonuca varabilmektir. Bu bakımdan, hikmetin başlangıç noktası ilim,
ortası din, ibadet ve tâat, sonu da âhiret mutluluğu sayılmıştır. Bunun içindir
11
2:921-23.