Bir devriMİn anatomiSİ Kadri Çelik



Yüklə 3,6 Mb.
səhifə6/74
tarix03.05.2018
ölçüsü3,6 Mb.
#50098
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   74

İNKILÂP İÇİN NE DEDİLER


 

 

Dr. Ahmed Huber, İsviçre



Ben, günlük siyasi olayları yorumlayan bir gazeteciyim. Bu nedenle benim uluslararası emperyalizmin yol açtığı sömürü ve zorbalık konularında konuşacağımı düşünüyor olabilirsiniz. Ancak şurası bir gerçektir ki, biz bugün aynı zamanda büyük bir manevi zulüm ve baskı altında yaşıyoruz. Ben de bu konuda konuşmak istiyorum.

Bir gazeteci olarak, son yıllarda (1980-1984 ve 1985) bazı olayların şaşırtıcı bir biçimde birbirleriyle kesiştiğim gözlemledim. Bu olaylara bir Müslüman gazeteci olarak baktığımda bunların birer rastlantı olabileceğini kabul etmiyorum.

1980 yılından sonra İran İslam Cumhuriyeti'nin gücü ye etkisinin İslam dünyası içinde ve dışında şaşırtıcı bir biçimde artmış olması çok ilginçtir. İslami hareket, İslam dünyasında 1980 yılından beri hızlı biçimde güçlenip kuvvetlenmektedir.

Aynı yıllarda dünyada bazı önemli olaylar ve yıldönümleri yaşanmıştır. Almanya'da, Islahatçı hareketin lideri Martin Luther'in başlattığı hareketin yıldönümü ile Kari Marks'ın 100. ölüm yıldönümü dolayısıyla aynı yılda (1983) törenler yapılmıştır.

1984 yılı, Doğu ve Batı dünyasındaki mevcut siyasal sistemlerin iflas ettiğini, bunların birer parti diktatörlüğü olduğunu anlatan İngiliz yazar George Onvell'in "1984" adlı ilginç kitabının yıldönümüdür. Bilindiği gibi, 1944-45 yılların büyük devleri olan Amerika ve Sovyetler Birliği günümüzde çok zayıf bir duruma düşmüşlerdir. 1987'de Sovyet devriminin yetmişinci, 1988'de Siyonist İsrail'in Filistin'deki işgalinin kırkıncı yıldönümü kutlanacaktır. Ayrıca 1989'da Fransız ihtilalinin iki yüzüncü, aynı yıl Çin komünizmi devriminin kırkıncı yıldönümünü kutlama törenleri yapılacaktır. 1980'den sonra yapılan ve yapılacak olan yıldönümlerinin yanı sıra İslam devriminin gücü daha da gelişip büyümektedir.

İslam devriminin dışında cereyan eden bütün yıldönümü kutlamaları birer çürüme ve zayıflamayı ortaya koymaktadır. Bu yıl-dönümlerinin üzerinde durulması ve düşünülmesi biz Müslümanlar için de gereklidir. Çünkü zorbaların zulüm.ve sömürülerini sağlama almayı amaçlayan bu kutlamalar ve gösteriler birçoğumuzun düşüncesini sürekli meşgul etmektedir. Bu yoldaki düşünceler henüz yeryüzünde güçlü bir konumdadır. Ama, bizlerin de biricik teselli kaynağımız olarak, İran İslam Cumhuriyeti'nin varlığını ve İslam'ın tek kurtuluş yolu olduğunu bilmemiz gelmektedir.

Batı basını İslam devrimini hiç bir zaman desteklemese de, İran'da İslam devriminin yerine oturduğunu ve bundan böyle geriye bir dönüşün göz konusu olamayacağını itiraf etmektedir.

Şimdi, yukarıda değindiğimiz yıldönümlerine bir göz atacak olursak:

Batı dünyasında 1983 yılında, Martin Luther isimli bir Protestan papazın reform hareketinin Yıldönümü kutlandı ama, biz Martin Luther'in gerçek bir reformcu olmadığını biliyoruz. Eğer o, gerçekten reformcu olmuş olsaydı, yaşadığı toplumda gördüğü bidat ve hurafelerle uğraşır, onları düzeltmeye çalışırdı. O, Hıristiyanlıktaki üç tanrı inancım düzeltmek için hiç uğraşmamış, bu konu halkın zihninde şüpheler ve tereddütler uyandırmaya devam etmiştir. Yine, Hz. İsa’nın, Allah'ın oğlu (hâşâ) olmadığını anlamak ve anlatmak çabasını göstermemiş, Hıristiyanlığın yanlış uygulamalarını kaldırma yolunda herhangi bir çalışma yapmamıştır. .

Çağımızda Hıristiyan toplumlar -ister Katolik, ister Protestan olsunlar- büyük bir binalıma sürüklenmiştir. Avrupa toplumunda gözlemlediğimiz sosyal ilişkiler ve bunların sonucu olarak beliren ve gelişen olaylar, bu manevi bunalımın açık bir göstergesidir. Papa'nın durumu bu tespitin dışında değildir.

Martin Luther, mutaassıp bir papaz olarak sürekli İslam'ı eleştiriyor ve "Kur'an-ı Kerim yeryüzünün en tehlikeli kitabıdır, her Hıristiyan onunla mücadele edebilmek için Kur'an'ı okuyup öğrenmelidir" diyordu. Bu söz, Martin Luther'in hayatı boyunca söylediği belki de tek doğru sözüydü. Kur'an'ı Kerim gerçekten de on-dört asırdan beri bütün kafirler ve zorbaların, onların piyonlarının tek korkulu rüyasıydı, onlar için en tehlikeli kitaptı.

Ayrıca hatırlamak gerekir ki, Martin Luther bir Alman prensine mektup yazıp onu İslam tehlikesi(!) karşısında uyarmıştı. Mektubunun bir bölümünde şunları söylüyordu:

"Müslümanlar bize karşı savaşa hazırlanıyor. Eğer buraya kadar ulaşırlarsa Hıristiyan halk onları sevinçle karşılayıp İslamiyet’i kabul edecektir." "Neden?" sorusuna yine kendisi şu cevabı veriyordu:

"Çünkü İslâmiyet’te, sosyal adaleti gerçekleştiren bir vergi düzeni ile zekat müessesesi vardır. Bunlar bizde bulunmuyor. İşte bu yüzden Hıristiyanlar Müslüman olabilirler."

1980 sonrası dönemde yıldönümleri kutlanan ve kutlanacak olan Kari Marks ile Adolf Hitler ve Sigmund Freud'a gelince., işin ilginç yanı, bu üç ünlünün de düşüncelerinin milyonlarca insana empoze edilmesiyle onların Allah'ı inkâr etmelerine sebep olmuşlardır. Bu üçlü, çağdaşı oldukları insanlardan birçoğunu Allah'a imandan yüz çevirtip kendi bâtıl düşüncelerini onlara benimsettiler. Bunlara göre ileri bir toplum ancak bilim ve teknoloji sayesinde oluşabilirdi. Kari Marks'a göre sosyal adalete ulaşmak için sınıf çatışmalarının meydana gelmesi gerekiyordu. Freud'a göre insan davranışlarını ancak psikoloji ve psikiyatri açıklayabilirdi. Biz Müslüman olarak bu teorilerle ortaya atılan görüşlerin İslam dışı oldukları kadar, son derece yanlış ve tutarsız olduklarını da biliyoruz. Bu teorilere önem veren çağımız batı medeniyetinin temelinde Allah'ı inkâr sapıklığı yatmaktadır. Allah inancından kopanlar insanlar problemlerinin çözümünü hep maddi yollar ve araçlarda aradıkları için girdikleri bunalım çıkmazlarından kurtulamıyorlar.

Çağımızdaki zorbalık ve sapıklıkların kökeninde bu batıl düşünce ve teoriler vardır. Bunlardan sürekli olarak felaketler üremektedir. Sadece İran İslam Devrimi, bu yanlış yorum ve yaklaşımların dışındadır. Bu nedenledir ki birçok Doğu ve Batı düşünürü bu devrimi tahlilde ve kavramada güçlük çekmektedir.

İran İslam Devrimi ve getirdiği İslami hareket "Allah-u Ekber’le başlayıp bu temele oturmuştur. Bu devrim, çağımızın devrimi olarak bizlere bir çok şeyler öğretmiş ve zengin tecrübeler kazandırmıştır. Artık çürümeye yüz tutan Fransız, Rus ve Çin devrimleri, hareketlerine odak noktası olarak Allah inancını almadıkları için egemen oldukları toplumları bir takım' parti ve grupların tasallutu altında yaşatmışlardır. Bunlar, Allah'ın hükümeti yerine dinsizlik doktrinini egemen kıldıkları için halkı esaretten başka bir yola götürememişlerdir. Allah'a teslimiyetin yerine ırkçılığı, soy sop veya sim üstünlüğü anlayışım getirmişler; bunun sonucu olarak insanlar büyük facialara ve talihsizliğe uğramışlardır. Bu yaklaşımların ve batıl devrimlerin temel felsefesi materyalizmdir.

Ayrıca belirtelim ki, Fransız ve Rus devrimlerinden bu yana emperyalizmin etkinliği dünya çapında gelişmiş ve insanlığa yeni yeni zorbalıklan bela etmiştir. Ancak şimdi, bütün bu sapıklık ve bayağılıkların zorbalığı karşısında İslam devrimi vardır.

İslam devrimi, Allah'ın yolundadır, bu İlahi yolu takip ederek zafere ulaşmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.a.)'in asr-ı saadetinden sonra, yüce İslam prensipleri gerçek manası ile ifade ve tatbik edilmemiş, ona riayet sağlanmamıştır. İslam devrimi Müslümanlar için olduğu kadar, dünyanın her yerinde yaşayan bütün gayr-i Müslimler için de dikkate değer büyük bir olaydır. Bu devrim, artık gayr-ı Müslimlerin de kalplerinde inkarcılığa ve sapıklığa karşı şüpheler duymasına ve yerleşik düşüncelerinde değişiklikler meydana getirmesine neden olmuştur. Onlar, artık hayat seviyelerinin yükselmesi ve kadınlarına yeni haklar kazandırmak endişesi içinde değillerdir; tam aksine Allah'a iman konusunda yeni arayışlar içinde bulunmaktadırlar. Doğa kanunlarına eskisi kadar ilgi göstermiyorlar ve yavaş yavaş evrene ve insan hayatına egemen olan ilahi kanunların farkına varıyorlar. Şimdilik bu kanuna ne isim vereceklerini bilmiyorlar. Sadece şunu bilmeleri gerekir ki, bu kanuna ancak Allah'ın kanunu denir. Biliniyorlarsa da hissetmiyor değiller. Artık, sosyal ve siyasi hayatlarına yeni düzenlemeler gerektiğini bir ihtiyaç olarak duyuyorlar. Fakat bunu bir türlü bulamıyorlar. Bizler de -ne yazık ki- düşünce ve inançlarımızı onlara yeterince aktarabilmiş, öğretebilmiş değiliz.

Biz Müslümanlar büyük ve değerli alimlere sahibiz. Bu alimler bize sadece dini konularda değil, bütün bilim dallarında yardımcı olan saygın kişilerdir. Matematik, Astronomi, Coğrafya, Tarih v.d. alanlarında değerli alimlerimiz vardır. İnsanlar Batı'da bu çok yönlü alimleri arıyorlar. Bu yüzden insanlık dünyası artık bir takım sorular sorup bunların cevaplarını araştırıyorlar. Onlar, farkında olmadan, sorularına İslami cevaplar bulmaya çalışıyorlar. İşte bu İslami cevaplan, Doğuda, Batıda, Kuzeyde ve Güneydeki tüm kardeşlerimize ulaştırmak bizim vazifemizdir.




Yüklə 3,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin