Bir devriMİn anatomiSİ Kadri Çelik



Yüklə 3,6 Mb.
səhifə3/74
tarix03.05.2018
ölçüsü3,6 Mb.
#50098
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   74
Tevvabin Hareketi

 

"Tevbeciler" Kufe'nin şu önderlerinden olup, aralarında Süleyman b. Sured-i Hazai gibi Hz. Ali'nin terbiye ettiği kimseler de vardı. (1)



Tevvabin hareketinin üyeleri Ali (a.s)'ın döneminden kalmış ve onunla tüm savaş cephelerinde omuz omuza savaşmış kimselerdi. Bu hareketin önderi ise Süleyman b. Sured-i Hazai adlı sahabi idi.

Küfe halkı arasında oldukça yüce bir makamı vardı. Süleyman bu hareketin başına geçince hemen taraftarlarına ateşli bir konuşma yaparak, bir an önce silahlanmalarını emretti.

Sonunda Yezid b. Muaviye'nin ölümüyle bu inkılabi kıyam da başlamış oldu. Kufe valisi Amr b. Haris Kufe'nin dışına çıktı. Kufe halkı ikiye ayrıldı. Kimisi Süleyman'a kimisi de Mekke'de hilafet iddiasında bulunan Zübeyr'e bey'at etti. Süleyman'ın taraftarları silahlarını kuşanarak bey'at etmek üzere İmam Hüseyin (a.s)'ın mübarek türbesi başına koştular. Kıyam ettiğinde 88 yaşında olan Süleyman ordusunun 3300 ila 4000 civarında olduğu söyleniyor. (2) Ama bu arada Süleyman ile bazı komutanlar arasında ihtilaf çıktı. Süleyman Şam'a gidip Ubeydullah b. Ziyad ile savaşılmasını istiyordu. Ama diğerleri İmam Hüseyin'in katillerinin Kufe'de olduğunu ve dolayısıyla Kufe ile de savaşılmasını söylüyorlardı. Sonunda ne yazık ki Süleyman ve bir çok dostları


  1. İslam İnkılabı ve Kökleri/Abbas Ali Amid-i Zencani s. 124-125

  2. İmaman-i Şia ve Cunbeşha-i Mektebi s. 67

"Ayn'ül verde denilen yerde öldürüldü ve böylece de tevvabin ordusu yenik düşerek H. 65. yılında tarihe karıştı.

Böylece anlıyoruz ki insanların bazı hataları o kadar büyük ve önemlidir ki sonradan bunu telafi edebilmek de oldukça zordur. imam Hüseyin (a.s) din düşmanı Yezid tarafından alçakça şehid edilirken sadece seyretmekle yetinenler bu günahlarını canları ve kanlarıyla ödediler. Ama ne fayda. Artık tren rayından çıkmıştı. Hz. Ali'nin Kufe ve Basra halkı için yaptığı öngörüler bir bir gerçekleşmeye başladı. O gün bugündür mazlum halk rahat bir gün görmedi, yetimin gözyaşı dinmedi, dulların ahı bitmedi. Tüm İslam alemi bölük pörçük durumda. Afganistan, Filistin Bosna-Hersek Cezayir, Mısır vb. İslam ülkelerinde müslümanlar kan ağlıyor. Adeta bütün bir insanlık olarak cennet gençlerinin efendisi Hz. Hüseyin (a.s)'ın hunharca şehid edilmesine seyirci kalan Tevvabin hareketinin günahını ödüyoruz. "Yeryüzü lanetlileri" kitabını yazan Fransız Fanon bizleri mi kasdediyordu yoksa? Ama bilinen tek gerçek şu ki İmam Hüseyin (a.s)'ın katledilişi insanlığın katledilişiydi. O gün insanlık öldürülmüştü. Adalet, vicdan vefadarlık ve emanetdarlık katledilmişti. Bunun suçlusu ise o gün bu cinayete seyirci kalanlar ile bugün İmam Hüseyin (a.s)'ın yolundan gaflet edenlerdir. Zira hergün aşura ve heryer kerbeladır. imam Hüseyin'in "Bana yardım edecek kimse yok mu?" feryadı tarihin derinliklerinden yankılanarak kulaklarımıza kadar geliyor. Zamanın Hüseyin'i olan İmam Humeyni de tıpkı ceddi gibi "Ey müslümanlar kendinize gelin, uyanın, kıyam edin." diye feryad edip duruyordu. Ayetullah Hamenei de İmam'ı takib ederek bugün aynı feryatları yükseltmektedir. Müslümanları Hüseyni kıyam ve yeni bir dirilişe davet etmektedir. Bunu kesin olarak bilmemiz gerekir ki bugün de bu feryatlara kulak vermeyenler pişman olacaklardır. Daha sonra "Tevvabin" olarak ortaya çıksalar da Süleyman ve taraftarlarının akıbetine uğrayacaklardır.

Üstad Muhammed Taki Müderrisi'nin de dediği gibi "Tevvabin" hareketinin yenilgiye uğramasının başlıca üç nedeni vardı ki bunlardan biri Kufe'de yaşayan (İmam Hüseyin'in) katillerini öldürmeden Şam'a yönelmesiydi. İkincisi kıyamının büyük bir halk kitlesine dayanmaması ve üçüncüsü de tek hedefinin katilleri cezalandırmak olmasıydı. Hâlbuki önce Küfe'deki katillerden işe başlasa, Kufe halkının da desteğini alsa ve sonra da İslami eğitim, ahlak ve öğretilere ağırlık verseydi şüphesiz ki durum olduğundan çok daha farklı olurdu. Ama şu da bir gerçektir ki zamanında yapılmayan bir görev ve İmam Hüseyin (a.s) gibi bir şahsiyeti zamane cellâtlarının eline terketmek öyle hemencecik affedilecek türden bir günah değildi...

Nitekim bunu derkeden Tevvabin ordusu da kerbela yoluna ilerlerken içler acısı şu duygusal marşı terennüm ediyordu,

Allah’ım! Selam'ın, şehid Hüseyin'e olsun.

Biz onun dinindeniz ve de katillerinin düşmanıyız.

Allah’ım! Biz Hüseyin'i yalnız bıraktık, tövbemizi kabul et.

Biz Peygamber'in Ehl-i Beytinin vefalı dostlarıyız.

Bizleri bağışlamazsan ziyan edenlerden oluruz." (1)

H. 61 yılından 71. yılına kadar tam 400.000 kişi İmam Hüseyn’în (a.s) intikamını alma uğruna öldürüldü. Dileriz ki Allah da onları bağışlamış ve bu günahları karşılığında verdikleri en değerli varlıkları olan hayatlarını o büyük günahlarının keffaresi karar kılmıştır. Ama gel gör ki her günahın olduğu gibi bu günahın da bir takım etkileri vardı ki bu etkileri günümüz insanının hayatını gözlemlemek de mümkündür. Küçük bir olay değildi ha. Allah'ın veli kulunu ve yetmiş iki günahsız insanı nefsani arzusu uğruna öldürenlerin bu affedilmez cinayetine seyirci kalmak... Şimdi de Bosna-Hersek'te, Cezayir'de, Mısır'da Lübnan'da, İran'da ve dünyanın diğer birçok beldesinde "Rabbimiz Allah'tır" demekten başka hiç bir suçları (!) olmayan binlerce insan acımasızca katlediliyor, öldürülüyor ve dünya olarak da buna seyirci kalıyoruz. Gerçekten de 'Yeryüzünün lanetlileri" rolünü oynuyoruz bütün bir insanlık olarak. Adalet sahibi Allah-u Teala bütün bu olanların hesabını mutlaka soracaktır. Herkes kendi payına düştüğü oranda bütün bu cinayetlerin bir bir hesabını verecektir. "Nasıl iseniz öyle idare edilirsiniz." hadisi gereğince de bunun cezasını bu dünyada bütün bir insanlık olarak çekeceğiz. Mazlumun ahi direkt Allah'a yükselir. Mazlumun ahi ile Allah arasında hiçbir engel yoktur. Dün İmam Hüseyin ve vefadar dostlarının insafsızca katledilişine seyirci kalan "Tevvabin" nasıl bu günahlarını canlarıyla ödediyseler bizler de bütün bu cinayetler karşısında suskun kalmamızı canımızla ödeyeceğiz. Keşke bu dünyada ödemek de hesabımız ahirete kalmasa. Zira ahiret hesabı çok çetin ve Allah'ın azabı da çok elimdir. Allah'ım sen adil olduğu gibi Latifsinde. Bizlere adaletinle değil lütfunla davran. Zira sen adaletinle hesap görecek olursan hepimiz helak oluruz...

Muhtar-i Sakafi'nin Kıyamı

 

Muhtar savaşçı bir insan değildi. Ayrıca Süleyman'ın Tevvabin hareketine de katılmamıştı. Abdullah b. Zubeyr'in Medine'deki



1) İnkılab-ı İslami ve Rişeha-i An s. 128

temsilcisi de Muhtar ile karşılaşınca onunla savaşmamış, aksine onu Kerbela katillerini cezalandırmak hususunda teşvik etmiştir. Ama Muhtar İmam Hüseyin (as)'ın özel temsilcisi olan Müslim b. Akil'e gösterdiği vefasızlık sebebiyle Ehl-i Beyt dostları arasında fazla sevilmeyen biriydi. Bu yüzden Muhtar; Abdullah b. Zubeyr, Muhammed b. Hanefîye ve İmam Seccad gibi nüfuz sahibi şahsiyetlerle de görüşerek onların desteğini aradı. Muhtar bununla da yetinmedi Abdullah b. Zübeyr'e biat ederek onun kudretinden istifade etmeyi düşündü. Bütün bunlardan da anlaşıldığı gibi Muhtar oldukça siyasi manevraları ve taktikleri becerebilen bir insandı. Muhtar, Abdullah b. Zubeyr'in gözlerini boyayarak ondan Kufe'deki taraftarlarının komutanlığını aldı: Muhtar bir hareketin en önemli unsurlarının savaşçı güçler olduğunu bildiğinden özel bir güç toplamaya çalışıyordu. Muhtar bu yüzden Muhammed b. Hanefîye'nin desteğini almaya çalıştı ve bu konuda da başarılı oldu. Aslında Muhtar, Muhammed b: Hanefiye'nin desteğini almakla İmam Seccad (as)in desteğini de alabileceğini düşünüyordu. Muhtar gerçekten de doğru düşünüyordu. Zira Muhammed b. Hanefîye tarihçilerin de naklettiği üzere Muhtar'ı açıkça destekleyeceğini ilan etmeden önce İmam Seccad ile meşveret etmişti. İmam Seccad (as) ise kendisine şöyle buyurdu: "Ey amca eğer zenci bir köle dahi biz Ehl-i Beyt'in hakkını almak için kıyam ederse, ona yardım etmek herkese farzdır. Ben bu işi senin ihtiyarına bırakıyorum. Sen nasıl istersen öyle yap." (1) ,

Bunun üzerine Muhammed b. Hanefîye Küfe halkına mektub yazarak zamanın hakimi Abdulmelik b. Mervan karşısında Muhtar'ı desteklemelerini istedi. Böylece Muhtar, Muhammed b. Hanefiye'nin özel temsilcisi olarak kıyamını başlattı.

Muhtar kendi askeri ve siyasi hedefine ulaştı. Kerbela katillerinden intikamını alarak Ehl-i Beyt'i (as) sevindirdi. Böylece Muhtar'ın inkılabı gerçekleşti ve Muhtar Ermenistan sınırlarına kadar dayandı. Ama tüm devletleri yıkıp yok eden ihtilaf ateşi çok geçmeden Muhtar'ı da sardı. Muhtar ordusunda yer alan herkes İmam Hüseyin (as)'ın intikamını almak hususunda ittifak oluşturmuş ve seferber olmuşlardı.

Bu hedefleri artık gerçekleşmiş ve Kerbela canileri cezalandırılmıştı. Şimdi başka sorunlar ortaya çıkmıştı. Yeni kurulacak olan devlet nasıl olmalı ve bu devletin rehberi kim olmalıydı. Muhtar'ın ordusunda yer alanlar İmam Hüseyin'in şahsiyeti hususunda bile ihtilaf içindeydiler. İmam Hüseyin kimdi sadece

1) Muhtar-i Sakafî s. 64

 

Resulullah'ın torunu mu, yoksa Hakk yolunun şehidi mi? Yoksa itaati farz olan bir İmam mı? İslam hükümetinin idare şekli nasıl olacaktı? Bu hususta müslümanlar arasında ortak bir görüş yoktu. Abdullah b. Zubeyr Mus'ab b. Zubeyr, İmam Hüseyin (as)'ın intikamım almak için kıyam etmişlerdi. Ama zafere ulaştıktan sonra İmam Hüseyin'in yolundan ve ilkelerinden ayrılarak Muhtar'ın inkılabını yenilgiye uğrattılar. (1)



Kufe münafıklarının başı olan Mus'ab b. Eş'as, Mus'ab b. Zubeyr'i Muhtar'ın aleyhine kıyam etmeye teşvik etti. Musab b. Esas Basra'daki tüm inkılab karşıtı kimseleri ve Muhtar'ın elinden kaçıp Basra'ya sığınan Kerbela katillerini bir araya toplayarak Kufe'deki yeni kurulan İslam İnkılabını ve Ehl-i Beyt dostlarını ortadan kaldırmak için savaş ilan etti. Küfe halkı da her zamanki vefasızlığını bir daha göstererek Muhtarı yalnız bırakıp evlerine kapandılar. Musab b. Zubeyr'in ordusu büyük bir katılık ve acımasızlıkla Muhtar'ın İbn-i Şemt komutasındaki ordusunu yenerek Kufe'yi kuşatma altına aldı. Ama Muhtar teslim olmamakta direniyordu. Sonunda da bir avuç fedakar dostlarıyla inkılab düşmanlarıyla bizzat kanlı bir savaşa girişti. Sonunda Muhtar'ı öldürerek başını bedeninden ayırdılar. Musab b. Zubeyr Muhtar'ın kesik başını kardeşi Abdullah b. Zubeyr'e gönderdi. Böylece Taberi'nin naklettiği üzere H. 67 yılının Ramazan ayının 14'ncü günü 63 yılında şehid oldu. Muhtar oldukça zeki, fedakar akıllı ve Ehl-i Beyt'i seven biriydi. Ama Kerbela'da adalet ve dürüstlük zulüm ve hileciliğe yenik düştüğü gibi bu yaşlı Ehl-i Beyt aşığı da makamperest ve nefsinin esiri inkılab düşmanı kimselere yenik düştü. İmam Hüseyin'in Kerbela'da Muhtar'ın da Kufe'de acımasızca başı kesildi ve sokak sokak gezdirildi. Böylece bu İslam inkılabı da bir kaç ay ayakta durabildi. Aslında Muhtar'ın bu inkılabı herşeyin düzelmesi ve müslümanların asr-ı saadete dönüşü-için "bir ümit ışığıydı. Ama münafıkların tahriki ve bazılarının makam düşkünlüğü buna izin vermedi. Daha yeni doğmuş olan İslam inkılabını tüm güçleriyle savaşarak ortadan kaldırdılar. Böylece tüm Müslüman ve mustaz'afların ümidi yeniden suya düştü. Yüz binlerce insan haksız yere öldürüldü ve günlerce kan akıp durdu. Her yeri korku ve dehşet kaplamıştı. Hiç kimse yarının ne olacağını bilemiyordu. İslam'ın olmadığı yerde zaten emniyet ve güvenin olacağını beklemek bile boş bir hayaldir.

Tüm İslam beldesi, maymunla oynayan, şarapçı ve ayyaş insanların' bahtına kalmıştı. Bu arada İmâm Seccad (as) vefat etti.

1) Conbeşha-i Mektebi s. 68-72

İmam Bakır (as) ümmetin imamlığını üstlendi. Bu dönemde İmam Bakır (as)'ın küçük kardeşi olan Zeyd b. Ali Kufe'de, Emevi sultasının aleyhine kıyam etti. Ama ne yazık ki bu kıyam da şiddetle bastırıldı ve Zeyd ile dostları hunharca katledildiler.

Zeyd b. Ali'nin Kıyamı

 

Zeyd b. Ali'yi destekleyenlerin başında "Zeyd'in kıyamı Resulullah'ın Bedir'e çıkışı gibidir" diyen Ebu Hanife ile "Zeyd'in yolu haktır. Ona yardım etmeyene ve onunla savaşana eyvahlar olsun" diyen İmam Bakır (as) gibi şahsiyetler yer almaktaydı. Zeyd b. Ali tüm taraftarlarını bir araya toplayarak onlara şöyle dedi: Biz sizleri Allah'ın kitabına, Resulullah'ın sünnetine, zalimlerle savaşmaya, mustaz'afları savunmaya, mahrumların hakkını almaya, beytülmali taksime, zorla alınmış malları iade etmeye, hakkımızı tanımayıp bizlerle savaşan kimselerle savaşmaya davet ediyoruz. Bu esas üzere bizlere biat ediyor musunuz?"



Orda olanların hepsi bu ilkeleri kabul ederek Zeyd b. Ali'ye biat ettiler. Taberi, Zeyd'e biat edenlerin beş yüz kişi civarında olduğunu söylüyor. Elbette ki Zeyd b. Ali'ye binin üstünde insan kendisiyle birlikte kıyam edeceğine dair söz vermişlerdi. Anlaşılan Küfe halkı vefasızlığını bir defa daha ortaya koyuyordu. Küfe tarih boyunca vefasızlık şehri olarak anıldı. Hişam b. Abdulmelik b. Mervan zamanında Zeyd b. Ali, Kehane adlı bir yerde Şam ordusuyla şiddetli bir savaşa girdi. İlk etapta Zeyd'in askerleri Şam ordusunu yenilgiye uğrattı ve hızla ilerlemeye başladı. Ama çok geçmeden Şam'dan yardımcı birlikler yetişti ve bir anda durum tam tersine gelişmeye başladı. Zeyd'in cesur ve kahraman ordusuyla savaşamadığını gören Şam ordusu onları ok yağmuruna tuttu. Bu arada talihsiz bir ok Zeyd'in alnına isabet etti ve Zeyd böylece şahadete erdi. Zeyd şehit olunca taraftarları da bozguna uğradı. Zeyd'in cesedini kabrinden çıkaran Şam ordusu onu önce çarmıha gerdiler daha sonra da ateşe vererek yaktılar. Zeyd'in en büyük askeri hatası taraftarlarıyla vadeleştikleri zamandan çok daha önce kıyam etmesiydi. Zira önceden kararlaştırıldığı üzere Sefer ayının başında kıyam edilecekti. Ama Zeyd 23 Muharrem'de kıyam etti. Dolayısıyla Medain, Basra ve Hire'deki bir çok dostu bu kıyama iştirak edemedi. Ama Zeyd b. Ali'nin şahadetiyle davası ve yolu bitmedi. Zeyd'in taraftarları onun yolunu sürdürdüler. İmam Hüseyin (A)'ın kabri bu inkılâpçıların karargahı ve askeri hareket üssü konumundaydı. Nitekim Zeyd'in oğullarından Yahya, Hüseyin ve İsa sırasıyla Emevi sultasına karşı inkılapçı bir kıyam gerçekleştirerek babalan olan Zeyd'in haklı davasını sürdürmeye çalıştılar.

Velhasıl Hz. Ali ve oğlu İmam Hüseyin'in zulüm ve adaletsizlikler karşısında takındıkları uzlaşmazlık ve caydırıcılık metodu tarih boyunca bir çok kahraman ve özgür düşünceli insanlara ilham kaynağı olmuş ve onları zalim sulta aleyhine kıyama teşvik etmiştir. Görüldüğü gibi bütün bu kıyamlar, ilk etapta büyük bir başarıyla gerçekleşmiş, ama daha sonra çıkan nefsani bir takım ihtilaflar veya halkın vefasızlığı sebebiyle yenilgiye uğramış, tarihe karışmıştır.

Burdan da anlıyoruz ki, bir inkılabın başarıya ulaşmasındaki en önemli faktör inkılapçı unsurların vahdeti ve halkın inkılab rehberine olan bağlılık ve vefadarlığıdır. Elbette ki bu kıyamda düzen ve planlı bir hareketin de büyük bir rolü vardır. Zaten bu yüzdendir ki kafirler daima müslıımanlar arasında ihtilaf çıkarıyor, halkı alimlerden koparmaya, batıcı aydınlara bağlamama çalışıyor ve de halk ile alimler arasında büyük bir uçurum meydana getirmek istiyorlar. Böylece de kendi sultalarını sürdürmeye mahrum halkları sömürmeye devam ediyorlar. Halk alimlere alimler de halka güvenemiyor. Radyo televizyon ve gazetelerde hep batıcı aydınlar boy gösteriyor. Sanırsın ki bu ülkede bir tek alim yok. Görülen alimler de rejimle uzlaşmış ve toplumda hiçbir etkinliği olmayan kimselerdir. Hatta rejim bazı halk kıyamlarında bu alimlerden istifade ediyor ve mahrum halkın taşan hınç ve kinini bu din adamlarının uzlaştırıcı ve barıştırıcı nasihatleriyle dindiriyor. Nitekim Erzurum'da böyle oldu. Sokağa dökülen halk karşısında rejim "Naim Hoca"ya sığınmak zorunda kaldı ve hoca da bu tarihi misyonunu ifa ederek halkın haklı direnişini çok iyi bir şekilde bastırdı.

Ama bilinmelidir ki Müslüman ve mustaz'af halk ile gerçek alimler (din adamları değil) birleşmedikçe, halk alimlere alimler de halka teveccüh etmedikçe hiç bir birlik ve beraberlik sağlanamaz. Vahdet ve birlik sağlanmadıkça da bu ülkede hiç bir adım atılamaz. O halde ilk iş halk ve alimlerin birbirine teveccüh etmesi ve alimlerin mustaz'af halkın dertleriyle yakından ilgilenmesidir. Bugün artık ihtilaf ve fitne de en büyük günahtır. İslam'ın tehlikede olduğu bir ülkede grupsal çıkarların söz konusu edilmesi affedilmez bir suçtur. Dolayısıyla böyle bir ortamda Müslümanlar olarak kafirler, fasıklar ve münafıklar karşısında birleşmek zorundayız. Küfür tek bir millet olduğu halde bizler de tek bir millet olmakla yükümlüyüz. Halk sorunlarının halli için alimlere gitmeli, camiler halkın dertlerinin dinlenildiği bir merkez haline gelmelidir. Bu kardeşlik ruhu toplumda hakim hale gelmediği müddetçe hiç bir olumlu çaba içine girilemez. Bugün mahrum ve mustaz'af halkımız kan ağlıyor. Tüm ülke bir kaç vurguncunun eliyle talan ediliyor, acımasızca yağmalanıyor. Halk yavan ekmek bulma derdinde iken, mutlu azınlık milyarlarca dolarları yoldan geniş boğazlarına indirmenin zevki içindeler. Bütün bu olanlara ise bir halk olarak ezici bir çoğunluk olarak seyirci kalıyoruz. Grupsal çıkarlarımızla uğraşıyoruz. İntiharlar, fuhuş, fesat ve zenginle fakir arasındaki uçurum gittikçe artıyor, büyüyor. Bütün bunlara dur demenin zamanıdır! O halde ilk önce İslami manada kardeş olmalıyız. Bütün bu olanlardan hepimiz sorumluyuz. Bosna-Hersek, Afganistan, Filistin, Mısır, Cezayir, Lübnan.., kan ağlıyor. Artık ne zamana kadar sabredeceğiz, şahsi ve grupsal çıkarlarımızla uğraşacağız. "Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. işte onlar için büyük bir azab vardır." (Al-î İmran/105)

Muhammed b. Abdullah b. Hasan’ın Kıyamı

İmam Hasan (A)'in evlatlarından biri olan Muhammed "Nefs-i Zekiyye" olarak bilinirdi. Muhammed Hicaz bölgesinde Abbasilerin aleyhine silahlı bir kıyam gerçekleştirdi. Ebu Hanife bu hareketi de desteklemiş ve mali yardımlarda da bulunmuştur. Mu-hanmıed'e biat edenler arasında hilafet makamının başına geçen ye Muhammed'in ölüm fermanını veren Mansur-i Devaniki de vardır. Muhammed H. 145 yılında 250 kişilik bir güçlü kıyam etti. Ama Muhammed'e biat edenlerin çoğu Abbasi devletinin memurlarından idi. Muhammed Irak, Hicaz, Medine ve Şam halkının da kendine yardımcı olacağını sanıyorken Medine'de Abbasi halifesinin askerleri tarafından muhasara edildi ve acımasızca öldürüldü. Bu olaydan sonra Ehl-i Beyt dostları büyük bir baskı ve takibe maruz kaldılar. Diri diri gömüldüler ve birçoğu zindanlarda aç-susuz kalarak can verdiler. Ebul Ferec-i İsfahanının nakline göre o kadar insan öldürüldü ki, İmam Hasan'ın oğullarından buluğa ermiş tek kişi kalmadı.(l) Böylece bu kıyam da bir netice vermedi ve zalimler gün gittikçe daha da bir zalimleşiyor Müslümanlara kan kusturuyordu.

İbrahim b. Abdullah b. Hasan’ın Kıyamı

 

Muhammed (Nefs-i Zekiyye)'in kardeşi olan İbrahim de babasının teşviki üzere aynı zamanda Irak'ta kıyam etti. Basra ve Küfe halkı ibrahim'i destekledi, birçok etkili insanlar ve halk kitleleri



1) İnkılab-i İslami s. 138-139

İbrahim'e biat etti. Ebu Hanife de ibrahim'in bu tayı leyen şahsiyetler arasındaydı. Ebu Hanife şahsen ibrahim'e mektup yazarak O'nu kıyama teşvik etti. Abbasi halifesi Mensur Irak'ta adeta sıkıyönetim ilan etmişti. İbrahim'in dostları gece evlerinde bir bir basılıyor ve acımasızca katlediliyordu. Geliş gidişler kontrol ediliyor, köprüler ve şehrin giriş çıkışlarını da sıkı bir denetim altında tutuluyordu. Ama ibrahim'in dostları, sahte geçiş belgeleri düzenleyerek şehirde rahatça gezebiliyorlardı.

İbrahim ilk planda İran ve Irak'ın büyük bir bölümünü ele geçirmişti. Abbasilerin ordusu da Bağdat'ta değildi. Dolayısıyla çeşitli beldelere dağılan hilafet güçlerini başkente çağırtabilmek için oldukça uzun bir zamanı gerektiriyordu. Bu gaflet Abbasileri şaşkına çevirmişti. Abbasi ordusunun otuz bin askeri Rey şehrinde, kırk bin askeri Afrika'da bir miktarı Horasan'da geriye kalanları da Muhammed'in kıyamını bastırmak için Hicaz'a gönderilen İsa b. Musa'nın komutası altındaydı. Bu ortamda Mansur ordularını Bağdat’a geri çağırdı. Teberi’nin nakline göre Mansur kendine verilen selamların cevabını bile veremeyecek derecede üzgün ve muzdarip idi. Zira İbrahim'in ordusu kendi ordusundan sayı olarak daha fazlaydı.

Velhasıl İbrahim H. 145 yılının zika'de ayının 5'nci günü kıyam etti. Ne yazık ki başardı olamadı ve sonunda saray askerleri tarafından acımasızca şehit edildi.

İbrahim şehit olurken şöyle diyordu: "Allah'ın emri takdir edilmişti. Biz bir şeyi irade ettik. Allah ise başka bir şeyi irade etti." (1)

Zeyd b. Ali Evlatlarının Kıyamı

 

Zeyd'in "Hüseyin" adlı biri oğlu vardı. Hüseyin babasının şahadetinden sonra İmam Seccad (a.s)'ın metodunu takip etti. İmam Seccad (a.s) gibi dua ve gözyaşlarıyla inkılapçı bir nesil terbiye etmeye başladı. İmam Seccad dua ve ibadetleri ile Zeyd b. Ali gibi inkılapçı ve uzlaşmaz, bir rehber terbiye etmişti. Dolayısıyla Hüseyin b. Zeyd de aynı metot sayesinde torunu (veya oğlu) Yahya gibi uzlaşmaz ve inkılapçı bir insan terbiye etti. Hüseyin oldukça cesur ve kahraman bir önderdi. İlk defa Abbasi halifesi mütevekkil zamanında kıyam etti. Kıyam için en uygun yer olan Horasan'ı seçmişti. Horasan oldukça stratejik ve kıyamlar için uygun bir bölgeydi. Nitekim Ebu Müslim-i Horasani'nin zafer nedeni de kıyamını bu stratejik noktada başlatmasıydı. Yahya Abbasilerle



1) İnkılab-i İslami s. 139-141

savaştı, ama ne yazık ki yenik düştü. Yahya'yı yakalayarak eli-kolu bağlı ilk önce Horasan valisine, sonra Bağdat’a daha sonra da başkent Samirra'ya götürdüler. Abbasi halifesi Mütevekkil kendine yapılan ısrar ve temenniler sebebiyle bir daha kıyam etmemek şartıyla Yahya'yı serbest bıraktı. Yahya da sözünde durdu ve Mütevekkil hayatta iken hiçbir inkılabı harekete girişmedi,

Mütevekkil öldürüldükten sonra Yahya Kufe'ye geldi. Kufe'de imam Hüseyin'in ziyaretine gelenlerle yakın bir diyalog içine girdi. Zira ziyaretçiler sadece ziyaret için gelmiyor İmam Hüseyin'in gerçekleştirdiği o kanlı kıyamı gerçekleştirmenin de planlarını yapıyor, büyük bir inkılaba hazırlanıyorlardı. Yahya büyük bir güç toplayarak Küfe'yi ele geçirdi. İlk etapta beytülmali fakirler arasında paylaştırdı. Yahya oldukça cesur bir komutandı. Küfe valilinin güçlerine karşı tek başına savaşabilecek büyük bir güce sahipti. Ama Yahya'nın ordu komutanı oldukça korkak biriydi. Dolayısıyla bir anda ordu yenildi ve Yahya tek başına kaldı. Sonunda tek başına savaşı sürdürdü ve de şehit oldu. Başından p kadar yara almıştı ki şahadetinden sonra onu tanıyamadılar. Bu arada Yahya'nın kardeşi olan İsa ne yapıyordu? İsa ise Mansur zamanında Muhammed ve İbrahim ile birlikte kıyam edenlerin arasındaydı.

Yenilgiye uğrayınca da İsa Kufe'de gizlendi. İsa ölünceye kadar gizlenmiş ve bir daha da ortaya çıkmamıştı. İsa buna rağmen gizlice inkılapçı ve uzlaşmaz güçlerle irtibat kuruyor, sürekli bir inkılab ortamı oluşturmaya çalışıyordu. Ama ne yazık ki ömrü buna yetmedi ve Kufe'de sıradan bir "sucu" kılığında yaşayıp geçimini sağlamaya çalışır bir halde dünyadan göçtü. Abbasi halifesi Mehdi oldukça ızdırablı bir hayat yaşıyordu. Zira daima İsa'nın günün birinde bir yerlerden kıyam edip kendisine korkulu günler yaşatacağından çok korkuyordu. Nitekim kendisine İsa'nın ölüm haberini verdiklerinde oldukça sevinmiş sevincinden Allah'a şükür secdesinde bulunmuştu.

Ne kadar büyük bir olay bu aslında. Koskoca bir imparatorluğun güçlü halifesi Kufe'de suculuk yaparak geçimini sağlayan bir ihtiyarın Ölüm haberini duyunca duyduğu sevinç sebebiyle Allah'a şükür secdesinde bulunuyor. Aslında bu tağuti güçlerin inkılapçı unsurlar karşısında taşıdığı korku ve ızdırabın ifadesidir. Evet tağutlar ne kadar büyük olurlarsa olsunlar inkılapçı ve uzlaşmaz insanlar karşısinda bir o kadar küçük ve de korkak bir yapıya sahiptirler.

 

Fahh Şehidi Hüseyin b. Ali'nin Kanlı Kıyamı



 

 

Abbasi halifeleri geçmişte meydana gelen kıyamlardan aldıkları tecrübeler sayesinde sürekli Hz. Hasan'ın soyundan olan seyyidlere baskı ve işkence yapıyorlardı. Abbasi halifesi Hadi zamanında Medine valisi bu baskı ve işkenceleri daha da bir arttırmış ti. Halk artık dayanamaz hale gelmişti. Sonunda Hüseyin b. Ali bir takım Ehl-i Beyt dostlarıyla birlikte kıyam ederek Medine’yi ele geçirdiler. (1)



Fahh kıyamı, Muhammed ve İbrahim'in kıyamının ardından gerçekleşti. Fahh kıyamının askeri ve siyasi bir rengi olmadığı Abbasileri tehdit etmiyordu. Fahh kıyamının kahramanı olan Hüseyin b. Ali'nin de doğru dürüst bir plan ve programı yoktu. Ali b. Hişam b. Berid, Yahya b. Ali, Said b. Haysem ve Hasan b. Hasan'ın oğullarının kıyamı gibi belli bir plan dahilinde hareket etmeyen ve belli bir hedefi takip etmeyen kıyamlarından biriydi. Medine fakihleri ve abidleri Hüseyin b. Ali'nin hareketini teyid etmişlerdi.

Bu kıyam neticesinde Medine valisi Medine'den kaçmış ve kıyamcılar Medine'yi ele geçirmişlerdi. Daha sonra da oradan Mekke'ye doğru harekete geçtiler. Fahh hareketinin en büyük hatası Mekke ve Medine'ye yönelmeleriydi. Zira bu şehirler sadece dini ve manevi açıdan önem taşıyordu. Ama askeri siyasi ve stratejik açıdan hiç de öyle önemli beldeler değildi. O zamanlar Basra, Küfe ve Bağdat İslam devletinin merkezi konumundaydı. Fahh denilen yerde Hüseyin b. Ali Abbasi ordusuyla savaşa girdi. Hüseyin b. Ali'nin dostları kahramanca savaştılarsa da sonunda yenildiler. Hüseyin b. Ali düşmanın emanını da kabul etmeyerek savaştı, ama sonunda düşman ordusu karşısında yenilgiye uğradı. (2)

Dolayısıyla bilmek gerekir ki bir inkılab hareketi başlatılırken o beldenin siyasi ve askeri noktalarını çok iyi bilmek gerekir. Aynı hatayı Abdullah b. Zübeyr de yapmıştı. Zübeyr de Mekke ve medine'ye yönelmiş ülkenin siyasi ve askeri açıdan merkezi olan stratejik şehirleri hükümete bırakmıştı. Bu yüzden de rahat bir şekilde öldürüldü ve hareketi büyük bir yenilgiye uğratıldı.


Yüklə 3,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin