Birinci Baskı



Yüklə 1,73 Mb.
səhifə33/33
tarix09.01.2019
ölçüsü1,73 Mb.
#93579
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   33
Akşam ilerlemişti, kimseye görünmeden otelden çıkmak için tren saatinden çok önce kar altında yapayalnız ve mutsuz bir yolcu gibi ağır ağır yürüyerek odama döndüm, bavulumu yaptım. Mutfak kapısından çıkarken Zahide'nin hâlâ her akşam çorba verdiği hafiye Saffet ile tanıştım. Emekli olmuştu, dün akşam televizyona çıktığım için beni tanıyordu, bana anlatacakları vardı. Birlik Kıraathanesine oturduğumuzda emekliliğine rağmen hâlâ devlete parçabaşı iş yaptığını anlattı bana. Kars'ta bir hafiye hiçbir zaman emekli olamazdı; şehirdeki istihbarat servislerinin neleri kurcalamak için buraya geldiğimi pek merak ettiklerini (eski "Ermeni" olayları, Kürt isyancıları, dinci gruplar, siyasal partiler?) ona bu bilgiyi verirsem üç beş kuruş kazanabileceğini dürüstçe gülümseyerek söyledi.
Çekinerek Ka'dan söz ettim, dört yıl önce arkadaşımı bir ara adım adım izlediğini hatırlattım ve onu sordum.
"İnsanları, köpekleri seven çok iyi bir insandı," dedi. "Ama aklı Almanya'daydı, çok içine kapanıktı. Bugün burada kimse onu sevmez."
Uzun bir süre sustuk. Belki bir bildiği vardır diye çekinerek ona Lacivert'i sordum ve tıpkı benim Ka için gelmem gibi, bir yıl önce birilerinin İstanbul'dan onu sormaya Kars'a geldiğini öğrendim! Saffet, devlet düşmanı bu genç İslamcıların Lacivert'in mezarını bulmak için çok uğraştıklarını anlattı. Büyük ihtimal mezar ziyaretgâh olmasın diye naaş bir uçaktan denize atıldığı için elleri boş dönmüşlerdi. Masamıza oturan Fazıl da aynı söylentileri duyduğunu, o genç İslamcıların Lacivert'in bir zamanlar "hicret" ettiğini hatırladıkları Almanya'ya kaçıp, Berlin'de gittikçe büyüyen radikal İslamcı bir grup kurduklarını ve Almanya'da çıkardıkları Hicret adlı derginin ilk sayısında Lacivert'in ölümünden sorumlu olanlardan intikam alacaklarını yazdıklarını imam hatipli eski arkadaşlarından duyduğunu anlattı. Ka'yı da onların öldürmüş olduklarını tahmin ettik. Arkadaşımın Kar adlı şiir kitabının tek elyazmasının Berlin'deki Lacivertçi Hicretçilerin birinin elinde olduğunu bir an hayal ederek dışarıda yağan kara baktım.
Bu sırada masamıza oturan başka bir polis, hakkında çıkarılan bütün dedikoduların yalan olduğunu anlattı bana. "Ben maden gözlü değilim!" dedi. Maden gözlünün de ne anlama geldiğini bilmiyordu. Rahmetli Teslime Hanım'ı aşkla sevmişti ve intihar etmeseydi onunla elbette evlenecekti. Saffet'in de dört yıl önce kütüphanede Fazılın öğrenci kimliğine el koyduğunu ben o sırada hatırladım. Ka'nın defterlerine yazdığı bu olayı belki onlar çoktan unutmuşlardı.
Fazıl ile ben kar altındaki sokaklara çıkınca iki polis arkadaşlık mı, mesleki merak mı olduğunu çıkaramadığım bir dürtüyle bizimle birlikte yürüyüp hayattan, hayatın boşluğundan, aşk acılarından ve yaşlılıktan yakındılar, ikisinin de bir şapkası bile yoktu ve kar taneleri ak ve seyrek saçlarının üzerinde hiç erimeden kalıyordu. Dört yılda şehrin daha da mı yoksullaşıp boşaldığını sormam üzerine, Fazıl son yıllarda herkesin daha çok televizyona baktığını, işsizlerin çayhanelere gitmektense evlerinde oturup çanak antenden dünyanın bütün filmlerini bedavaya seyrettiklerini söyledi. Herkes para biriktirip penceresinin kenarına tencere büyüklüğündeki beyaz çanaklardan bir tane takınmıştı ve dört yılda şehrin dokusundaki tek yenilik buydu.
Yeni Hayat Pastanesinden eğitim enstitüsü müdürünün hayatına mal olan cevizli harika ay çöreklerinden birer tane alıp akşam yemeği niyetine yedik, istasyona yürüdüğümüzü anlayan polisler bizden ayrıldıktan sonra kapalı kepenklerin, boş çayhanelerin, terk edilmiş Ermeni evlerinin, buz tutmuş aydınlık vitrinlerin önünden, dalları karla kaplı kestane ve kavak ağaçlarının altından geçip, tek tuk neon lambalarının aydınlattığı hüzünlü sokaklarda ayak seslerimizi dinleyerek yürüdük. Polisler peşimizde olmadığı için ara sokaklara saptık. Bir ara diner gibi olan kar gene hızlanmıştı. Sokaklarda kimsecikler olmadığı ve Kars'tan ayrıldığım duygusu acıyla içime işlediği için boş şehirde sanki Fazıl'ı tek başına bırakarak gidiyormuşum gibi bir suçluluk hissediyordum. Uzakta kuru dallarıyla, dallarından sarkan buzları birbirine karışmış iki iğde ağacının yaptığı tül perdenin içinden bir serçe fırladı ve ağır ağır inen iri kar tanelerinin arasından, üzerimizden geçip gitti. Yepyeni ve yumuşacık bir karın örttüğü boş sokaklar o kadar sessizdi ki, ayak seslerimiz ve yoruldukça artan soluk alış verişlerimiz dışında hiçbir şey işitmiyorduk, iki yanına evler ve dükkânlar dizilmiş bir sokakta bu sessizlik insanda bir rüyada olduğu etkisi bırakıyordu.
Bir an sokağın ortasında durdum ve yukarılarda bir yerde gözüme kestirdiğim bir kar tanesini yere düşünceye kadar izledim. Aynı anda Fazıl, Nurol Çayhanesi'nin girişinde, yüksekçe bir yere asıldığı için dört yıldır aynı yerde duran soluk bir afişi işaret etti:
 
 
İNSAN ALLAH'IN BİR ŞAHESERİDİR
ve
İNTİHAR BİR KÜFÜRDÜR
 
 
"Bu çayhaneye polisler geldiği için kimse afişe dokunamadı!" dedi Fazıl.
"Kendini bir şaheser gibi hissediyor musun?" diye sordum.
"Hayır. Bir tek Necip Allah'ın şaheseriydi. Allah onun canını aldıktan sonra ben içimdeki ateizm korkusundan da, Allah'ımı daha çok sevme aşkımdan da uzaklaştım. Allah beni affetsin artık."
Havada asılı gibi duran kar tanelerinin arasından hiç konuşmadan istasyona kadar yürüdük. Kara Kitap'ta sözünü ettiğim erken cumhuriyet yapısı, taştan güzelim istasyon binası yıkılmış, yerine çirkin ve beton bir şey yapılmıştı. Muhtar'ı ve kömür renkli köpeği bizi beklerken bulduk. Trenin kalkmasına on dakika kala gazeteci Serdar Bey de geldi ve Serhat Şehir Gazetesi'nin Ka'nın haber olduğu eski sayılarını verip benden kitabımda Kars'tan ve dertlerinden, şehri ve insanlarını kötülemeden bahsetmemi rica etti. Onun hediyesini çıkardığını gören Muhtar da plastik bir torba içinde bir şişe kolonya, bir küçük teker Kars kaşarı ve kendi parasıyla Erzurum'da bastırdığı ilk şiir kitabının imzalı bir nüshasını suç işler gibi elime tutuşturdu. Sevgili arkadaşımın şiirinde anlattığı kömür renkli köpekçiğe bir sandviç, kendime bir bilet aldım. Kıvrık kuyruğunu dostlukla sallayan köpeği beslerken Turgut Bey ile Kadife koşarak geldiler. Benim gittiğimi son anda Zahide'den öğrenmişler. Kısa cümlelerle biletten, yoldan, kardan söz ettik. Turgut Bey hapisane yıllarında Fransızca'dan çevirdiği bir Turgenyev romanının (İlk Aşk) yeni baskısını utanarak uzattı. Kadife'nin kucağındaki Ömercan'ı okşadım. Annesinin şık bir İstanbul eşarbıyla örtülü saçlarının kenarlarına kar taneleri düşüyordu. Karısının güzel gözlerinin içine daha fazla bakmaktan korktuğum için Fazıl'a dönüp bir gün Kars'ta geçen bir roman yazarsam okura ne demek isteyeceğini sordum.
"Hiçbir şey," dedi kararlılıkla.
Kederlendiğimi görünce zayıf davrandı, 'Bir şey var aklımda ama beğenmezsiniz..." dedi. "Beni Kars'ta geçen bir romana koyarsanız, benim hakkımda, bizler hakkında söylediklerinize okuyucunun hiç inanmamasını söylemek isterdim onlara. Kimse uzaktan bizi anlayamaz."
"Kimse de öyle bir romana inanmaz zaten."
"Hayır, inanırlar," dedi heyecanla. "Kendilerini akıllı, üstün ve insancıl görmek için bizim gülünç ve sevimli olduğumuza, bu halimizle bizi anlayıp bize sevgi duyabildiklerine inanmak isteyeceklerdir. Ama benim bu sözümü koyarsanız akıllarında bir şüphe kalır."
Sözlerini romanıma koymaya söz verdim.
Kadife bir an istasyonun giriş kapısına baktığımı görünce sokuldu. "Rüya adında küçük, güzel bir kızınız varmış," dedi. "Ablam gelemedi, ama kızınıza selam söylememi istedi. Ben de size yarıda kalmış tiyatro kariyerimden şu hatırayı getirdim." Sunay Zaim ile kendisini Millet Tiyatrosu'nun sahnesinde gösteren küçük bir fotoğraf verdi.
Hareket memuru düdüğünü öttürdü. Galiba trene benden başka binen yoktu. Hepsiyle teker teker sarılıp kucaklaştım. Fazıl son anda elime içinde video kasetlerin kopyalarıyla, Necip'in tükenmez kalemi olan bir torba tutuşturdu.
Ellerim hediye paketleriyle dolu, hareket eden vagona zorlukla bindim. Hepsi peronda durmuş bana el sallıyordu, ben de pencereden sarkıp onlara el salladım. Kömür renkli köpeğin, pembemsi koca dili dışarıda, neşeyle hemen yanımda peron boyunca koştuğunu son anda gördüm. Sonra gittikçe koyulaşarak yağan iri taneli karın içerisinde hepsi kayboldular.
Oturdum, kar taneleri arasından gözüken kenar mahallelerdeki son evlerin turuncumsu ışıklarına, televizyon seyredilen kırık dökük odalara, karla kaplı damlardaki düşük bacalardan tüten ince, titrek ve narin dumanlara bakıp ağlamaya başladım.
 
Nisan 1999 Aralık 2001
 
 
 
 
KAR YILDIZINDAKİ YERLERİNE GÖRE ŞİİRLER
 
Mantık
(1) Kar
(2) Gizli Simetri
(3) Yıldızların Arkadaşlığı
(9) Çaresizlikler, Zorluklar
(12) Bütün İnsanlık ve Yıldızlar
(15) Satranç
 
Hafıza
(5) Allah'ın Olmadığı Yer
(6) İhtilal Gecesi
(7) Rüya Sokaklar
(14) Vurularak Ölmek
(17) Köpek
(19) Dünyanın Bittiği Yer
 
Hayal
(4) Çikolata Kutusu
(8) İntihar ve iktidar
(11) Mutlu Olacağım
(13) Cennet
(16) Aşk
(18) Kıskançlık
 
Merkez
(10) Ben, Ka
 
{ kutupyıldızı kitaplığı }
43
 
 


ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html

Yüklə 1,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin