Atatürk Dönemi Muhalefet Hareketleri / Yrd. Doç. Dr. Turgay Uzun [s.569-578]
Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi /Türkiye
Giriş
Türk siyasal tarihinde siyasal muhalefet hareketlerinin geçmişini Tanzimat’la başlatmak mümkündür; ancak Cumhuriyet öncesi muhalefet hareketleri, demokrasiye geçiş sürecindeki yerleri noktasında çok daha önemli görülmektedir. Bu dönemdeki muhalefet hareketleri olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası hareketleri, tek partili otoriter yapının ülkede kalıcı olmasını engellemiş, demokrasiye geçişte toplumsal desteği ortaya çıkarmıştır. Büyük oranda bu iki partinin tabanını oluşturan toplumsal katmanlar, daha sonra Demokrat Parti içerisinde yer almışlar ve merkezi seçkinler karşısında “çevre”nin güçlü bir muhalefet odağı olmasını sağlamışlardır.
Türk siyasal tarihinde muhalefet hareketlerinin birbirinin öncülü olduğu söylenebilir. Yani TCF ve SCF’nin DP’nin öncülü olmaları gibi TCF ve SCF hareketlerinin öncüllerini Osmanlı toplumsal yapısı içerisinde aramak doğru olacaktır. Nasıl ki, Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte ortaya çıkan muhalif hareketler, siyasal alanda bir “güç yoğunlaşması”nın (power concentration) önüne geçmek istiyorsa, Osmanlı’daki hareketlerin de benzer bir amaç taşıdığı görülmektedir. Bu doğrultuda genel anlamıyla, Osmanlı Devleti’ndeki siyasal muhalefet hareketlerinin, padişahın mutlak otoritesini sınırlama amacı taşıdığı söylenebilir.
Cumhuriyet kurulduktan sonraki dönemde demokrasiye geçiş iradesinin halk tabakaları tarafından gündeme getirilen ve desteklenen bir istek olduğunu söylemek zordur. Osmanlı monolitik yönetim yapısının kaçınılmaz kıldığı “kapalılık” özelliği nedeniyle iktidar süreçlerinden kopuk olan halk tabakalarının, yeni rejimin ilk yıllarında da bu imkana sahip olduklarını söylemek zordur. Tek parti rejiminin doğası gereği mevcut olan kapalılığına, yeni devlet kurma sürecinde yaşanan endişeler de eklenince sistem tümüyle halka kapanmış, otoriter eğilimler rahatlıkla uygulama alanı bulabilmişlerdir. İşte Türkiye’de demokrasiye geçiş, tek partili otoriter siyasal yapıdan çok partili, halk katılımına izin veren bir yapıya geçiş olarak tanımlanabilir.
Çok partili hayata geçiş, demokratikleşme sürecinin bir parçasıdır ve onun ilk aşamasını oluşturur. Geçiş süreci, siyasetin demokratik olmayan otoriter yapısından kurtularak yarışmacı bir karakter kazanması zorunluluğunun doğmaya ve böyle bir anlayışın ulusal ve/veya yerel elitler arasında taraftar bulmaya başlamasıyla ortaya çıkar.1 Bu zorunluluğun ortaya çıkması ve belirli bir mücadele potansiyeline kavuşması, siyasal iktidarı yeni bir seçenek ile karşı karşıya bırakacak, tek partili otoriter yapının çok partili yapıya dönüşmesi sonucu yaşanabilecektir. Bu zorunluluk, ülke içinden gelen güçlü bir hareket olabileceği gibi konjonktürel nedenlerden kaynaklanan dışsal etkiler de olabilir. Ancak bu süreç her tek partinin kendi özgül yapısı içerisinde farklılık gösterebilir. Kimi tek parti rejimleri uzun yıllar halktan gelen bu isteği yerine getirmemiş, baskı ve zor yoluyla iktidarın sürekliliğini sağlama yolunu seçmişlerdir. Türk tek parti rejiminin ise, çok uzun olmayan bir yaşam sürecine sahip olduğu söylenebilir. Bunda elbette, dünyada yeni bir döneme girilmiş olması ve Batılı devletler safına girme arzusunda olan Türkiye’nin rejimini demokratikleştirmesinin, önüne bir şart olarak götürülmesi bu süreçte belirleyici rol oynamıştır.
I. Osmanlı Devleti’nde Muhalefet
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde ortaya çıkan muhalefet, meşrutiyetçilik ve anayasacılık ideallerini kendilerine temel olarak almışlardır. Batıcı pozitivist felsefenin Osmanlı Devleti’ndeki temsilcileri olan Jön Türkler, ilk kez 1908’de İkinci Meclis-i Mebusan’ın açılışından sonra bir siyasal parti olarak örgütlenmişlerdir.
Jön Türkler, ortak bir program etrafında toplanarak belirgin, tutarlı ve bilinçli bir muhalefet hareketi oluşturamamışlardır. Tıp ve harp okulları başta olmak üzere yüksek okullardaki gençler, ordu içindeki bir kısım subaylar ve Avrupa’nın önemli merkezlerinde yaşayan aydınlar gizli dernekler kurarak bu akımı meydana getirmişlerdir. Hareketin kapsamının genişliği, örgütün tek bir düşünce etrafında bütünleşmesini güçleştirmiş, örgüt içinde bölünmelere yol açmıştır.2
Bu bölünmeler arasında en önemlisi Paris’te toplanan I. Jön Türk Kongresi’nde ortaya çıkan bölünme olmuştur. Bu kongrede iki grup ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki, Ahmet Rıza Grubu adını alan ve daha sonra İttihat ve Terakki Partisi’ni oluşturan gruptur. Bu grup, güçlü bir merkeziyetçi anlayışı savunmuş ve yönetim karşıtı hareketlerde yabancı müdahalesini kabul etmemiştir. Teşebbüs-i Şahsi adıyla anılan Prens Sabahattin Grubu ise, devletin federatif bir biçimde yapılanmasını, adem-i merkeziyet esasına göre yönetilmesi gerektiğini savunmuş, ekonomide de liberal anlayışı ve yabancı sermaye ile işbirliği görüşünü benimsemiştir. İlk kez açık ve farklı bir siyasal görüşün savunuculuğunu yapan bu grubun ilerideki muhalefet hareketlerinin kökenini oluşturduğu söylenebilir.3
Osmanlı Kanun-i Esasisi, Jön Türk devrimiyle 1908’de yeniden yürürlüğe konmuş, Jön Türklerin oluşturdukları siyasal fırka, diktatoryal eğilimler taşımaya başlayınca,Türkiye’deki ilk muhalif partinin (Fedakâran-ı Millet Fırkası) meydan okumasına maruz kalmıştır. İttihat ve Terakki Partisi, bu partiye sert tepki göstererek onu devlete ihanetle suçlamış, düzenlediği bir komplo sonucunda sıkıyönetim ilan etmiş ve seçimleri erteleyerek bir tek parti diktatörlüğü kurmuştur.4
II. Cumhuriyet’e Geçiş Sürecinde Muhalif Hareket
Cumhuriyet’in kurulması sırasında tek partili bir devlet kurma fikri ve buna yönelik bir niyetin ortaya konulduğu söylenemez. Ancak, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra ortaya çıkan karşı devrimci hareketlerden duyulan korku, 1925’te baş gösteren Şeyh Sait İsyanı gibi nedenlerle bir tek parti ideolojisi oluşturulmuş, formüle edilmiş ve bu ideolojiye dayanan otoriter bir yönetim yapısı oluşturulmuştur.5
Muhalefet hareketlerinin Cumhuriyet dönemindeki akibetinin de aynı olduğu söylenebilir. Cumhuriyet’in kuruluşuyla 1932 yılları arasındaki dönemde muhalefet, ilkinde daha sert, ikincisinde daha yumuşak olmak üzere yönetim tarafından tasfiye edilmiştir. Muhalefet hareketlerinin sona erdirilmesinde dikkati çeken bir diğer nokta da, muhalif oluşumların her seferinde “vatana ihanet” ve benzeri nedenler ileri sürülerek ortadan kaldırılmış olmasıdır.
Tek parti döneminde siyasal sistemin temel ilkelerinden olan halkçılığın siyasal boyutu, Cumhuriyetçilik ilkesinde ve ulusal egemenlik kavramıyla ifade edilmiş, ancak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve sonunda Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimleri, ulusal egemenliğin çok partili bir siyasal rejim içinde kullanılmasının bazı “sakıncaları” olduğu tek parti yönetimi tarafından ileri sürülmüştür. Bu sakıncalar, 1922’de Saltanatın kaldırılmasıyla başlayıp gelişen inkılapların tehlikeye düşmesinde ifade edilmiştir. Bu nedenlerden dolayı, tek parti ideolojisinin çoğulcu bir siyasal rejime izin vermeyecek bir tarzda formüle edildiği söylenebilir.6
Tek Parti döneminde oluşan siyasal parti hareketlerine bakıldığında bunların çoğunun kuruluş aşamasında dönemin yöneticilerinin verdiği bir “icazet” sonrasında kurulduğu görülmektedir. Bunun yanında, icazet almadan kurulan partiler (özellikle sol partiler) kuruluş aşamasında engellenmiştir. Kurulduktan sonra tek parti ilkelerinden saptığı görülen ve Cumhuriyet Halk Partisi karşısında ciddi bir muhalefet odağı oluşturabilen partilerin de, (TCF ve SCF) tek parti iktidarı tarafından faaliyetlerine son verilmiştir.
Cumhuriyet döneminde ilk muhalefet hareketi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, doğuda baş gösteren isyan bahane edilerek kapatılmış, halkın dikkate değer bir ilgisiyle karşılaşan Serbest Cumhuriyet Fırkası da kuruluşundan kısa bir süre sonra kapanmak zorunda bırakılmıştır.
A. İkinci Grup Muhalefeti
Cumhuriyet’in kurulması sürecinde ortaya çıkan ilk siyasal muhalefet hareketi İkinci Grup oluşumudur. Bir fırka niteliğinde olmasa da İkinci Grup, Demokrat Parti’ye doğru giden süreçte siyasal muhalefet hareketinin başlangıcını oluşturmaktadır. Bu bağlamda İkinci Grup hareketini Cumhuriyet sonrası ilk muhalif liberal hareket olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır. Nitekim Hüseyin Avni veya Maliye Nazırı Cavit Bey’in savundukları ile Menderes ve arkadaşlarının düşünceleri ve konumları örtüşmektedir.
Kurtuluş Savaşı sırasında ulusal güçler önce yerel, daha sonra bölgesel direniş örgütleri, Sivas Kongresi’nden sonra da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bünyesinde toplanmış, Meclis açıldıktan sonra da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin yetkileri Meclis genel kuruluna geçmiş ve tüm mebuslar bu cemiyetin doğal üyesi sayılmıştır. Bununla beraber, TBMM’de zamanla, kaçınılmaz olarak, görüş ayrılıkları belirmiş ve benzer görüşleri paylaşan mebuslar, çeşitli ad ve unvanlar altında, grup, zümre, parti biçiminde örgütlenmişlerdir.7
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında en önemli rolü oynayan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, bünyesinde çok çeşitli görüşleri barındıran görece demokratik bir meclisti. Daha sonraki meclislerin oluşma koşullarına bakıldığında demokratik bir kurul olarak nitelendirilebilecek Birinci Meclis’in, geniş bir siyasal görüşler yelpazesi içinde, özgürlük ve hoşgörü ortamında çalıştığı söylenebilir.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının başını çektiği Birinci Grup, otorite parçalanmasının önlenmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin milletin tek meşru temsilcisi olduğunun gösterilmesi için, padişahın siyasi iktidarının kesin olarak sona ermesini zorunlu görüyorlardı. Buna karşılık halkın Saltanat ve Hilafet makamlarına da bağlılığı devam etmekteydi. Mustafa Kemal Paşa’nın yakın silah arkadaşlarından Rauf Bey, Refet Paşa ve Kazım Karabekir Paşa gibi Kurtuluş Savaşı’nın önde gelen isimlerinin de padişaha bağlılığının söz konusu olduğu söylenebilir.
İkinci Grup’un aslında özgül bir programı olmayan, gevşek bağlarla bir araya gelmiş bir muhalefet koalisyonu olduğu söylenebilir. Bütün olarak Mustafa Kemal’in grubundan daha muhafazakar bir bakış açısına sahip olmakla beraber, üyelerin tümü din unsurunu öne çıkaran milletvekillerinden oluşmamaktaydı. İkinci Grup’la ilişkili milletvekillerinin sayısı kesin olarak bilinmemekle beraber, yaklaşık yüz yirmi isimden söz edilmektedir.8
İkinci Grup muhalefetinin temel noktalarının başında, kişi tahakkümüne karşı tavır gelmektedir. İkinci Grup, Meclis egemenliği kavramına dayanarak, fiilen oluşabilecek her türlü kişisel yönetime karşı tepki göstermiş, Meclis üstünlüğü ve bu gücün üzerinde yetkili makam tanımamak konusunda olağanüstü ölçüde duyarlı davranmıştır.9
Ülkede kanuna dayanan bir yönetim kurulması ilkesi de İkinci Grup’un temel ilkelerinden birisidir. Bunun doğal bir sonucu olarak İkinci Grup, temel hak ve özgürlükler konusunda da oldukça duyarlı olmuştur. Bu anlayışıyla kendi başlarına buyruk İstiklal Mahkemeleri ve bu mahkemelerin uygulamalarına karşı çıkmıştır.10
Birinci ve İkinci Grup’un niteliği hakkında yapılan değerlendirmelerde Birinci Grup genellikle “devrimci” olarak anılmakta, İkinci Grup ise “muhafazakar” olarak değerlendirilmektedir. Başlangıçta Birinci Grup’a dahil olup sonraları İkinci Grup’a geçmiş olan Ali Fuat (Cebesoy) İkinci Grup’un, “Meclis reisinin diktatörlüğe doğru gittiğinden şüphelenenler” tarafından kurulmuş olduğunu belirtmektedir. Birinci Grup üyesi olan Rauf (Orbay) Bey de, muhalefetin, devlet ve hükümet işlerinin Meclis denetiminden çıkarak tek elden yürütülmeye doğru gittiği yönünde oluşan kanaatlerden doğduğunu belirtiyordu. Buna karşılık Mustafa Kemal, İkinci Grup’un, hükümet örgütlenmesinin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na göre yapılmasına engel olmak amacıyla kurulduğunu belirtmektedir.11
İkinci Grup’un yapısı incelendiğinde bu grubun ideolojik bir bütünlük sergilemediği görülecektir. Ancak, birleşilen ortak noktanın, Meclis’te Mustafa Kemal’in otoriteyi kendisinde toplamasına engel olmak olduğu söylenebilir. Birinci Grup da ideolojik bir bütünlük göstermemesine karşın, Mustafa Kemal’e koşulsuz bağlı olan milletvekillerden oluşmaktaydı. Ağustos-Eylül 1922’ de Yunanlılara karşı kazanılan askeri başarı sonrasında Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın güç ve otoritesinin daha da arttığı söylenebilir. Lozan Barış Antlaşması’yla savaşın sona ermesi de, ülke içinde iktidarın ele geçirilmesi çalışmalarını başlatmıştır.
B. Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Kurulması
1 Kasım 1922’de Saltanatın kaldırılmasından bir süre sonra, Mustafa Kemal, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı olacak bir siyasal parti kurma konusundaki niyetini açıklamıştır. Bu sırada basında Halk Fırkası adıyla bir parti kurulacağı haberleri de yer almaktadır. Muhalefeti oluşturan İkinci Grup, bu planların gerçekleşmesinden önce Meclis seçimleri yapılması için baskı yaparak inisiyatifi ele geçirmeye çalıştıysa da önergesi Ocak ayında kolayca engellenmiştir.12
1923 yılı Nisan ayı başında, TBMM, seçimin yenilenmesi kararını alır. Meclisin o dönemdeki bileşimiyle kesintiye uğramış bulunan Lozan barış görüşmelerinin sonucunda varılacak bir antlaşma tasarısını kabul etmeyeceğinden endişe duyulmaktadır. Aslında TBMM’nin yenilenmesi isteminin altında yatan gerçek nedenin de bu olduğu söylenebilir. Bu yenilenme kararı alınırken dikkati çeken bir diğer nokta da 1921 Anayasası’na göre, ancak üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile alınması gereken bu kararın, basit çoğunlukla alınabilmiş olmasıdır.13
Bu kararın alınmasından sonra, Meclis’in dağıtılması ve yeni seçimlerin yapılması kararı Mustafa Kemal Paşa tarafından açıklanmış ve birkaç gün sonra da yeni seçim yasası hazırlanmıştır. Bu yasada, milletvekili sayısının azaltılması, seçmen yaşının da yirmi beşten on sekize indirilmesi ve seçim çevrelerinin yeniden belirlenmesi gibi değişikler yer almaktadır.14 Bir hafta sonra da Mustafa Kemal Paşa Dernek Başkanı sıfatıyla, Meclisteki grubunun Halk Fırkası’na dönüşeceğini açıklayan “Dokuz Umde” bildirisini açıklamıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın parti kurma yolundaki girişimi de her şeyden önce, Meclis içinde giderek artan muhalefeti denetimi altına almak, hatta yapılacak yeni seçimlerle bu muhalefeti yok edip Meclis’e tamamen hakim olabilme isteğinden kaynaklandığı yönündeki görüşler bulunmaktadır. Özellikle Lozan barış görüşmelerinde giderek şiddetlenen muhalefet, Meclisi iş yapamaz duruma sokmaktadır. Nasıl aynı nedenlerle, Mustafa Kemal Paşa 10 Mayıs 1921’de Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu kurmuşsa, şimdi de aynı nedenlerle doğrudan doğruya bir siyasal parti kurma yolunu seçiyordu.15
Bu gelişmelere karşılık muhalefet hareketlerinin artması üzerine doğan gerginlik ortamında Meclis, 29 Nisan 1920 tarihli “Hıyanet-i Vataniye Kanunu”nda bir değişikliğe giderek, Millet Meclisi hükümetine muhalefet etmeyi ya da saltanatın yeniden kurulması yönünde yeniden propaganda yapmayı yasadışı ve vatana ihanet sayan bir kanun tasarısını Meclis’te çoğunluğu oluşturan Müdafaa-i Hukuk milletvekillerinin oylarıyla kabul etti. Böylece Meclis’in faaliyet ve uygulamalarına yönelik muhalefet hareketlerine yönelik karşı önlem de alınmış oluyordu.
Meclis’teki muhalif mebusların oldukça fazla olduğu bir ortamda, düşünülen siyasal yapı değişikliklerinin gerçekleştirilmesi güçtü. Bu nedenle Meclis aritmetiğinin Birinci Grup lehine değişmesi gerekiyordu. Seçimlerin yenilenmesi kararı bu doğrultuda çıkarılmış ve Meclis Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk adaylarının büyük çoğunluğu ile yasama yılına başlamıştır.
İki dereceli olarak yapılan seçimlerde, Mustafa Kemal Paşa’nın kendisiyle uyum içinde çalışabilecek kişilerin kazanması için çaba göstermesi sonunda, sert muhalifler yanında eski İttihat ve Terakki Partisi ileri gelenlerinin de tasfiyeleri sağlanarak, birkaç bağımsız dışında, yeni Meclis çoğunluğunun Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti mensuplarından oluşması sağlanmıştır.16 29 Ekim 1923’te TBMM, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etti. Cumhuriyet’in ilanı sırasındaki anlaşmazlıkların yaklaşık bir yıl sonra ortaya çıkacak bağımsız bir muhalefet partisinin kuruluşuna giden yolu açtığı söylenebilir.
Mustafa Kemal Paşa’nın da içinde bulunduğu bu grup muhalefet hareketinin lideri Rauf Bey’in partiden ihraç edilmesini istiyordu.17 Bu eğilime hükümetin radikal kanadına mensup milletvekilleri destek veriyorlardı. Ancak Meclis’te yapılan görüşmelerde Rauf Bey’in açıklamaları yeterli bulunmuş, başka bir önleme gerek duyulmadığı ifade edilmiştir.
5 Aralık 1923’te, bazı İstanbul gazeteleri Hintli Müslüman liderler Emin Ali ve Ağa Han’ın Hilafetin konumunun güçlendirilmesi isteği ile Başbakan İsmet Paşa’ya yazdıkları bir mektubu yayınladılar.18 Mektup, Türkiye’nin içişlerine müdahale olarak yorumlanırken, mektubu yayınlayanlar da vatana ihanet etmekle suçlandı. Bu durum üzerine Başbakan İsmet Paşa’nın girişimiyle Meclis, yirmi ikiye karşı yüz elli altı çoğunluk oyuyla yeniden istiklal mahkemelerinin kurulmasına karar verdi.19
Bu olayda asıl önem taşıyan nokta, ileride Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurucu üyeleri olacak milletvekillerinin tamamının hükümete karşı oy kullanmış olmalarıdır. Diğer bir önemli olay olarak, muhalif kanat milletvekillerinin, istiklal mahkemeleri kararlarının Meclis tarafından onaylanarak uygulanması isteğiyle verdikleri önergenin reddedilmiş olması ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde ilk istiklal mahkemelerinin kurulmuş olması gösterilebilir.
1 Mart 1924’te yeni yasama yılının açılmasıyla birlikte beklenen gerçekleşmiş, 3 Mart 1924’te hilafet makamı kaldırılmış ve 20 Nisan 1924’te de yeni Anayasa kabul edilmiştir. Cumhuriyet’in ilk anayasası- Teşkilat-ı Esasiye Kanunu -105 maddeden oluşmaktadır. Bu anayasa devlet sistemini dayandırdığı esaslar bakımından bir önceki anayasa döneminin devamı niteliğindedir. Ulusal egemenlik, cumhuriyet ve devletin dinî vasfı bu anayasanın da temelini oluşturmaktadır.20 Anayasa görüşmelerinde tartışma konusu olan esas nokta, cumhurbaşkanına meclisi dağıtma yetkisi veren 25. madde olmuştur. 25 Mart’ta yapılan oylamada Meclis bu maddeye büyük bir çoğunlukla karşı çıkmış ve reddetmiştir. Anayasa tartışmaları sırasında, daha sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasına yol açacak görüş ayrılıklarının en önemlileri, güçler ayrılığı ve birliği arasındaki farklar ve tek meclise karşı iki meclisli parlamento çelişkisi olarak ortaya çıkmıştır.
C. Terakkiperver Cumhuriyet Fıkrası’nın Kurulması
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ikinci döneminin ilk toplantı yılı boyunca hükümete karşı muhalefet eksik olmamış, ancak, bu muhalefet Halk Fırkası safları içinde kalmıştır. Bunun yanında bazen bu parti içi muhalefet, 1924 Anayasası tartışmalarında olduğu gibi, hükümeti destekleyen kanada ağır basmıştır.21
Cumhuriyet döneminin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşuna ön ayak olan kadroların hepsi Birinci Meclis döneminde Mustafa Kemal Paşa’nın yakın çalışma arkadaşlarıdır. Bu dönemde Meclis dışında bırakılarak tasfiye edilen muhalif milletvekillerinin ve İkinci Grup’un önde gelenlerinin Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşunda önemli rol üstlendikleri söylenebilir. 7 Şubat 1925 tarihli Vakit ve Tevhid-i Efkar gazetelerinde bir önceki dönemde İkinci Grup üyesi olup, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na katılanların listesi yayınlanmıştır.22 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın oluşmasına yol açan siyasal olay, 20 Ekim’de Menteşe (Muğla) Milletvekili Hoca Esat Efendi’nin Lozan Antlaşması uyarınca Yunanistan’dan mübadele sonucu Türkiye’ye yerleştirilmeye başlanan mültecilerin durumları ve sayılarına ilişkin bir soru önergesinin görüşülmesi sırasında ortaya çıkmıştır.
Birinci Ordu Müfettişi Kazım Karabekir Paşa’nın görevinden istifa etmesi ve Meclis’e katılması bir muhalefet partisinin kurulacağı yolundaki beklentilerin güç kazanmasını sağlamıştır. Hoca Esat Efendi tarafından Meclis’e verilen önergenin oylanmasından sonra Halk Fırkası’ndan istifalar başlamış, ilk aşamada fırkadan dokuz milletvekili ayrılmıştır. İlerleyen günlerde yeni parti için düşünülen bir dizi değişik isim gazetelerde yer almış, isminin başında “Cumhuriyet” kelimesinin yer aldığı bir siyasal parti kurulacağı, Halk Fırkası tarafından tepkiyle karşılanmış, önlem olarak, 10 Kasım 1924’te toplanan Halk Fırkası grubu partilerinin adını Cumhuriyet Halk Fırkası olarak değiştirmiştir.
16 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Cemiyetler Kanunu uyarınca siyasal bir parti olarak tescil olunmak üzere Dahiliye Vekaleti’ne resmen başvurmuş, ertesi gün partinin programı ve bildirgesi açıklanmıştır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası programı, gerek siyasal gerek ekonomik alanda liberal düşünceyi savunan bir program olma özelliğini taşımaktadır. Programın dokuzuncu maddesinde, yönetimde “adem-i merkeziyet” ve “ülke kalkınmasında dış sermayenin rolünden” bahsedilmekte parti, “umumi hürriyetlere şiddetle taraftar” olduğunu ilan etmektedir.23
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın, yeni kurulan partiye, kurulduktan bir süre sonra cephe aldığı söylenebilir. Mustafa Kemal Paşa’nın, London Times muhabirinin sorularına verdiği cevaplarda, muhalefetin programında önemli bir görüş bulunmadığını söylemiş, parti programında yer alan Cumhurbaşkanı ile ilgili diktatörlük benzetmelerine de bir anlam veremediğini ifade etmiştir.24
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasından hemen sonra, Halk Fırkası’nın Meclis grubu toplanarak sıkıyönetim ilanı konusunu görüşmüş, buna yönelik öneri kabul edilmeyince, İsmet Paşa 21 Kasım 1924’te sağlık durumunu gerekçe göstererek başvekillikten istifa etmiştir. Bu istifa sonrasında 22 Kasım’da Fethi Okyar başkanlığında yeni hükümet kurulmuştur.25
Şeyh Said İsyanı’nın patlak vermesiyle birlikte Cumhuriyet Halk Fırkası içindeki şiddet yanlıları ayaklanmanın bastırılması için daha sert önlemlerin alınmasını istemektedir. Başbakan Fethi Bey ise bu derece sert önlemlerin gerekli olmadığını düşünüyordu. Meclis’te kendisine yapılan bir davet üzerine, Mustafa Kemal Paşa, açıkça hükümeti eleştirenlerin yanında yer aldığını ve sert önlemleri desteklediğini belirten bir konuşma yaptı. Bunun üzerine yapılan güven oylamasında Fethi Bey Hükümeti güvenoyu alamadı ve istifasını verdi.26
Doğu Anadolu’da Şeyh Said İsyanı’nın patlak vermesinden sonra istifaya zorlanan Fethi Okyar’ın yerine sertlik yanlısı İsmet İnönü, 4 Mart 1925 tarihinde 23 muhalif ve 2 çekimsere karşı 155 oyla güvenoyu olarak yeni hükümeti kurdu. Daha sonra 4 Mart 1925’te İnönü hükümeti tarafından Şeyh Sait İsyanı neden gösterilerek Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılmış, iki tane de İstiklal Mahkemesi kurulmuştur.27 Alınan bu önlemlerle muhalefetin kesin bir şekilde susturulmasının zemini oluşturulmuş ve tek parti yönetiminin kurulması yönünde de en önemli adım atılmıştır.
Bu kararların alınması sırasında, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyeleri, hükümeti eleştirmişler, sıkıyönetim bölgesi dışında da uygulanacak bir baskı yasasını doğru bulmadıklarını belirtmişler, bu önlemlerin aslında muhalif İstanbul basınını susturmaya yönelik uygulamalar olduğunu ileri sürmüşlerdir. Gerçekten de bu yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, basın üzerinde şiddetli bir baskı kurulmuş, çok sayıda gazete kapatılmış ve çok sayıda muhalif yazar tutuklanarak İstiklal mahkemelerinde yargılanmıştır.28
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyeleri ve örgütü, çıkarılan yasa çerçevesinde İstiklal mahkemeleri tarafından baskı altına alınmıştır. Şark İstiklal Mahkemesi, ayaklanmayı dolaylı olarak kışkırtmak suçlamasıyla yargılanan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası yerel yöneticileri hakkında, herhangi bir kanıt elde edememesine rağmen, görev bölgesi içindeki tüm parti şubelerini kapatma kararı vermiştir.
Bu baskı ortamında hükümet özellikle, laiklikle ilgili bir dizi reformu yürürlüğe koymuştur. Şapka reformu, tarikatların yasaklanması, tekkelerin kapatılması bu reformlar arasındadır. Sonuç olarak, programında “dinsel düşünce ve inançlara saygı” ya yer veren Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Ankara İstiklal Mahkemesi’nin isteği üzerine 3 Haziran 1925’te hükümet tarafından Takrir-i Sükun Kanunu’na dayanılarak kapatılmıştır.29
Önceleri iktidar tarafından kontrol edilebilir bir “güdümlü” muhalefet oluşturma amacıyla kurulmasına izin verilen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası daha sonra, hükümet kontrolünden çıkması ve iktidar alternatifi haline gelmesiyle, istenmeyen bir muhalefet unsuru olmuştur. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programında yer alan “dini inançlara saygılıyız” ilkesi ile Şeyh Sait İsyanı arasında bir ilişki kurulmuş, parti üyeleri isyanı teşvik etmekle suçlanmıştır.
Takriri-i Sükun Kanunu’nun toplumsal alandaki etkisinin önemli bir göstergesi de günlük gazetelerin satışındaki azalma olarak gösterilebilir. 1925’te 120 bin civarında olan toplam gazete satışları, katı bir sansürün kurulmasından sonra 1926’da 50 binin altına düşmüştür.30
Takriri-i Sükun Kanunu bu dönemin iktidar kavgasını noktalayan bir işlemdir. Böylece asker-sivil kadro, iktidarını bir süre rakipsiz sürdürecektir. 4 Mart 1929 yılına kadar yürürlükte kalan bu kanun, toplumdaki hareketlenmelerin bir süre önüne geçebilmiştir. Bu yasa “Cumhuriyet devrimleri” olarak bilinen, daha çok temel toplumsal nitelikli değişiklikleri içeren kanunların çıkartılmasında ve uygulanmasında yönetime büyük ölçüde rahatlık sağlamıştır. Takrir-i Sükun Kanunu’nun çıkarılması, hükümete otoriter bir yönetim için gerekli kurumsal ve yasal çerçeveyi sağladığı gibi, aynı zamanda potansiyel muhalefet kanallarını da ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle 1925’ten sonra (1930’daki kısa bir dönem dışında) yirmi yıllık tek parti yönetimi boyunca muhalefet kanallarının kapalı kaldığı söylenebilir
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasıyla ülkede tek parti dönemi tekrar başlamış, Takrir-i Sükun Kanunu’nun uygulanmasıyla oldukça otoriter bir yönetime geçilmiştir. Bu dönemde, özellikle İstiklal Mahkemelerinin muhalif hareketleri sindirmede önemli rol üstlendiği söylenebilir.31 Bu dönemde alınan tedbirlerle, tek parti rejimini oluşturma süreci büyük ölçüde tamamlanmıştır. Adına seçim denilen, aslında sadece erkeklerden oluşan kişilerin, kendilerine Ankara’dan yollanan listeyi onaylamaları anlamına gelen bir “seçme” sonucu, mebuslar, hayatlarında hiç görmedikleri yöreleri temsil etmektedirler. Bu sıkı kontrol sonucunda yasama için mebuslara pek gerek duyulmamaktadır. Hükümet ne Meclis’e karşı sorumludur ne de yasama inisiyatifine ihtiyacı vardır. Mebuslar çok kısa sürelerle çalışmakta ve herhangi bir konunun Meclis’ten geçmesi için çok kısa bir süre yeterli olmaktadır.32
Tek parti döneminde yapılan seçimlerin, iki dereceli seçim esasına göre yapılmasına rağmen yalnızca formaliteden ibaret olduğu söylenebilir. Seçimlerde Halk Partisi’nin gösterdiği adaylar mutlaka seçilmektedir. Bu bağlamda İkinci Meclis’te Halk Partisi adayları dışında (iki üye hariç), bağımsız aday bulunmamaktadır.33
1923-1925 devresinde ideolojik bağlamda milliyetçilik, halkçılık ve laiklik cumhuriyetin temel ilkeleri olarak belirlenmiştir. Milliyetçilik ilkesinde, Türk milliyetçiliğinin gayeleri sayılan modern ulusal egemenliğe dayanan bir ulus devlet amaçlanmaktadır. Gerek Birinci Dünya Savaşı, gerekse Cumhuriyet’in ilanı ve Halifeliğin kaldırılması ve daha başka gelişmeler Türk milliyetçiliğinin anlamını genişletmiş ve tek hakim ideoloji haline getirmiştir. Bu dönemde benimsenen milliyetçilik anlayışının diğer bir niteliği de etnosentrik bir temele dayandırılması ve Türk tarihi incelenirken Osmanlı döneminin yok sayılmasıdır. Laiklik ilkesinde ise, Ziya Gökalp’in dine, tarihe ve geleneksel topluma dayandırdığı milliyetçiliğin yerini, dini unsurlardan arındırılmış seküler bir milliyetçilik anlayışı almıştır.
Bu dönemde, 1929 Ekonomik Bunalımı ile İkinci Dünya Savaşı arasındaki süreç, dünya siyasal yaşamına iki olgu tanıtmıştır. Birincisi, faşizmin güçlenmesi, ikincisi ise disiplinli tek parti yönetimlerinin ortaya çıkışıdır. Bu olguların kendi koşulları içerisinde Türkiye’de de yaşandığı söylenebilir. Özellikle 1927 yılında muhalefetin tasfiye edilmesi ve onu izleyen “Serbest Fırka Olayı” Türkiye’de de tek partili yönetimi adeta kaçınılmaz olarak gündeme getirmiştir. 1937 yılında yapılan anayasa değişikliği ile tek parti devlet özdeşliği resmen kabul edilmiştir.34 Tek parti ideolojisinin anayasaya geçirilmesi, tek partiye ilişkin örgütsel yapının devlet kurumları içinde eritilmesinin de özdeşleşme olayının sonuçlarından biri olduğu görülmektedir. Tek parti döneminde ikinci plana itilen yönetici seçkinlerin bir kısmının, parti içinde bu itilmişliğin verdiği duyguyla ileride bir muhalefet hareketini başlatacağı görülecektir.
D. Kontrollü Muhalefet: Serbest Cumhuriyet Fırkası
Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması, tek parti dönemindeki ikinci önemli muhalefet denemesidir. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndan ayıran en önemli nokta, onun tamamen güdümlü bir hareket olarak ortaya çıkmış olmasıdır. Cumhurbaşkanı ve o ana kadar bakanlık ve başbakanlık yapmış olan Ali Fethi Bey arasında yapılan karşılıklı yazışma ve görüşmelerden sonra parti, danışıklı bir biçimde 12 Ağustos 1930’da kurulmuştur.35
Serbest Cumhuriyet Fırkası, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından bizzat kurdurulmuştur. Cumhurbaşkanı’nın, hükümet eleştirisiz ve sorumsuz bir durumda olduğu için, muhalif bir partinin varlığında yarar gördüğü söylenebilir. Ancak bu girişimi yapay kılan, muhalefetin giderek bir iktidar seçeneği olmasının gerçekten göze alınmamış olmasıdır.36 Parti, kurulduktan kısa bir süre sonra umulanın aksine, geniş halk kitleleri tarafından tanınmış ve desteklenmeye başlanmıştır.
Parti’nin gerek kuruluşunda gerekse de kısa bir süre içinde halk arasında başarı kazanmasında, ülkenin içinde bulunduğu iç ve dış şartların önemli rol oynadığı söylenebilir. Gerçekleştirilen reformlar, toplumun ekonomik yapısına dokunmamış, Osmanlı’dan devralınan ekonomik ilişkiler aynen süregelmiştir. Uzun süren savaş dönemlerinin sıkıntısını üzerinden atamamış olan halk, bu kez de 1929 ekonomik bunalımının etkileri ile karşılaşınca daha da kötü bir duruma düşmüştür. Tek parti yönetiminin her türlü muhalefeti susturmaya yönelik baskıcı uygulamaları, yönetimin halktan kopukluğu, halkın sorunlarına uzak ve diyaloğa girmekten kaçınan tutumu, ekonomik açıdan bunalan halkın tüm olumsuzlukların kaynağını bürokratik elit kadroda görmelerine yol açmıştır.
1930’da kendisine karşı tepki duyulan bürokratik kanadın, gerçekten liberal bir muhalefete izin vererek halkın olumsuz duygularını kanalize etme amacında olduğu söylenebilir. Bu proje uyarınca Mustafa Kemal Paşa’nın liberal düşünceleri ile tanınan yakın arkadaşı Fethi Okyar, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı teşkilatlandırmaya başlamıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın başlıca talepleri, serbest girişim, tekellerin kaldırılması ve ifade özgürlüğü olarak sayılabilir. Bu nedenle kuruluşundan itibaren 12 gün içinde 130 bin kişi Fırka’ya üye olmak için başvurmuştur.37
Başlangıçta Serbest Cumhuriyet Fırkası, yalnızca Meclis içinde faaliyette bulunabilecek bir muhalefet partisi olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan Serbest Fırka’ya geçecek milletvekilleri bile pazarlık yoluyla belirlenmiştir. Fethi Bey Meclis üye tamsayısının üçte biri olan 120 milletvekili istemiş, ancak Mustafa Kemal Paşa’nın araya girmesiyle 70 milletvekilinde “anlaşma” sağlanmıştır.38
İlk aşamada, Cumhurbaşkanı’nın seçtiği 15 milletvekilinin Serbest Fırka’ya geçmesine izin verilmiştir. Bu yaklaşımla, yeni partinin yalnızca hükümete karşı bir siyasal rakip olarak kalması amaçlanmış ve iktidar seçeneği olarak gelişmesi önlenmek istenmiştir. Bütün önlemlere rağmen, yeni partiyi kalması istenen sınırda tutmak mümkün olmamış, Cumhuriyet’in ilanından beri kendisine temsil şansı verilmeyen kitlelerin desteğini alan Serbest Fırka, zamanla umulanın ötesinde güçlenmeye başlamıştır. Fethi Bey’in İzmir’e yaptığı bir geziye halkın göstermiş olduğu ilgi, Serbest Fırka’nın yalnızca Meclis’te kalacak bir siyasal rakip değil, yakın gelecekte ülke düzeyinde bir siyasal güç ve iktidar alternatifi olacağını göstermiştir.
Serbest Fırka, Cumhuriyet Halk Fırkası uygulamalarından zarar gören geniş halk yığınları tarafından Halk Partisi iktidarının alternatifi olarak görülüyordu. Gelişmelerin kendi inisiyatiflerinden çıkmakta olduğunu gören Mustafa Kemal Paşa, başta partiler arasında taraf tutmayacağı ve bir hakem rolü oynayacağını söylemesine rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi yanında yer alarak bu partiye olan yakınlığını belli etmek gereğini duymuştur.
Serbest Cumhuriyet Fırkası muhalefetinin güç kazanmasıyla birlikte, iktidara yönelik eleştirileri de artış göstermektedir. Muhalefetin eleştirileri, özellikle ekonomik konularda ve parti programı doğrultusunda kendisini göstermiştir. Bu çerçevede vergilerin ağırlığından, toplanmasıyla yapılan yolsuzluklardan, tekellerin kamu yararına değil, özel kişilerin yararına çalıştığı ve çoğunun kaldırılması gerektiğinden, iktidarın demiryolu politikasının yanlışlığından ve yabancı sermayenin ülkeye gelmesi için gerekli önlemlerin alınmasının zorunlu olduğundan söz etmişlerdir.39
Serbest Cumhuriyet Fırkası, bu dönemde yapılan belediye seçimlerinde, yeni kurulmuş bir parti için büyük sayılabilecek bir başarı göstermiştir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüm toplum kesimlerini temsil ettiği savına rağmen, Serbest Cumhuriyet Fırkası, 502 belediye başkanlığından 22’sini kazanmıştır. Bu durum üzerine Muhalefet Lideri Fethi Bey, “belediye seçimlerini Serbest Fırka kazandı. Halk Fırkası aslında her yerde yenilmiştir. Bunu da karşımızdakiler istisnasız biliyordu” şeklinde açıklama yapmıştır. Şuray-ı Devlet, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasıyla beraber, boş kalan belediye başkanlıklarını Cumhuriyet Halk Fırkalılara dağıtacaktır.40 Diğer yandan, bu belediye seçimlerinde baskı yapıldığı ve hile karıştırıldığına yönelik güçlü iddialarda bulunmaktadır.41
Fethi Bey, TBMM’de belediye seçimleri sırasındaki fesat ve yolsuzluklarla ilgili olarak, Dahiliye Vekili Şükrü Bey’e bir gensoru önergesi vermiş ve 15 Kasım’da ateşli tartışmalardan sonra 10 muhalife karşı, Meclis çoğunluğu bakana güvenoyu vermiştir. Bu gelişmeler üzerine Muhalefet Lideri Fethi Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya karşı muhalefet yapmanın imkansızlığı gerekçesiyle Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı feshettiğini bildirmiştir.42 Böylece, ikinci muhalefet denemesi daha, önceki yaşanmış örneklerine benzer nedenler sonucunda başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Sınırlı bir muhalefet partisi olmasına ve halkın Cumhuriyet Halk Partisi ile yapılan anlaşmadan habersiz olmasına rağmen Serbest Fırka, halk tarafından çok kısa zamanda büyük ilgiyle karşılanmıştır.
İlk belediye seçimleri, bu durumun bir göstergesi olarak nitelendirilebilir. Yönetime karşı hoşnutsuz kitle, kendisinin temsilcisi olarak gördüğü Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kuruluşundan itibaren desteklemiştir. Serbest Cumhuriyet Fırkası, kuruluşu sırasında, partiler arasından tarafsızlığını istediği Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından verilmiş olan vaadin kalktığını gördüğü zaman kendisini feshetmiştir. Aslında bu fesih kararının altında yatan gerçek, asker-sivil bürokrasinin iktidar öncülüğünü, Milli Mücadele’den itibaren süregelen ittifakın diğer kanadına teslim etmemesi olarak gösterilebilir.43
Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kısa ömürlü olmasında, onu gerçek bir muhalefet partisi olarak algılayan geniş halk kesimlerinin Serbest Cumhuriyet Fırkası’na büyük ve samimi bir ilgi göstermelerinin iktidar çevrelerinde yarattığı kuşkunun büyük etkisi bulunmaktadır. Parti’ye yönelen ilgi ve desteğin kaynağının sosyolojik olarak homojen olmamasına rağmen, büyük çoğunlukla reformlardan ve tek parti yönetiminin baskıcı politikasından hoşnutsuz olan muhafazakar kesimler olduğu görülmektedir.44 Kuruluşundan 97 gün sonra (17 Aralık 1930) kapanan Serbest Cumhuriyet Fırkası ve 1929-1930 ekonomik buhranı, siyasal ve ekonomik liberalizmi “gözden düşürmüştür”. Bu yıldan sonra izlenen yolun özelliği, tek parti yönetiminin güçlendirilmesi, reformların derinleştirilmesi ve genişletilmesidir. Diğer yandan bu denemeden sonra tek partililiğin ideolojileştiği görülür. Cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve halkçılığın yanı sıra, laiklik, devletçilik ve inkılapçılık, Cumhuriyet Halk Partisi’nin temel ilkeleri olarak kabul edilmiştir.45 Bu ilkeler daha sonra 1937’de Anayasaya konmuş, 1935 Kurultayı’nda ise parti-devlet bütünleşmesi yasal bir temele oturtulmuştur.
E. Diğer SiyasalParti KurmaGirişimleri
Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kendisini feshetmek zorunda bırakılmasından sonra, tekrar tek partili siyasal yaşama dönülmüştür. Muhalefet hareketlerinin ortadan kaldırılmasından sonra birtakım yeni parti kurma girişimlerinde de söz edilebilir. 26 Eylül 1930’da Adana’da Abdülkadir Kema Bey tarafından kurulan “Ahali Cumhuriyet Fırkası”nın tüzüğü hükümet tarafından kabul edilerek onanmıştır. Ancak üç aylık ömrü olan ve birkaç güney ili dışında örgütü bulunmayan parti, belediye seçimlerinde de herhangi bir başarı gösterememiştir. Ahali Cumhuriyet Fırkası 21 Aralık 1930’da Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılmıştır.46
29 Eylül 1937’de Edirne’de Mimar Kazım Tahsin Bey tarafından “Türkiye Cumhuriyet Amele ve Çiftçi Partisi” kurulmaya çalışılmış ise de hükümet tarafından “komünist eğilimli” olarak nitelendirilerek faaliyetine izin verilmemiştir. Tuncay, bu partinin gerçekte Atatürk devrimleri ve Mustafa Kemal’in yol göstericiliğini benimsediğini ve işçi ve çiftçi haklarını koruma dışında tüzüğünün Cumhuriyet Halk Fırkası’na benzediğini belirtmektedir. 1930’da Dr. Hasan Rıza, II. Meşrutiyet’te kurduğu “Sosyal Demokrat Fırkası”nı canlandırmaya girişmiş ise de bir sonuç alamamıştır. Sosyalist eğilimli bir gazeteci olan Arif Oruç’un 1931 Haziranı’nda kurmak istediği “Laik Cumhuriyetçi İşçi ve Çiftçi Partisi”ne hükümet kuruluş izni vermemiştir.47 Bunun yanında “Hürriyet ve İtilaf Fırkası”nı kurma teşebbüsü hazırlık safhasından ileri gitmemiş; Ege bölgesinde bir “Çiftçi Fırkası” kurulması girişimi de sonuçsuz kalmıştır.
Sonuç
Türk siyasal tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi, 27 yıl gibi uzun bir süre tek başına rejimin niteliğini belirleyen ideolojisiyle siyasal bir güç olarak varlığını korumuştur. Tek parti ideolojisinin, fikrî geçmişi olarak Jön Türk ideolojisinden etkilendiği ve bazı yönlerden farklılaşmakla beraber esas olarak aynı çizgiyi koruyan bir ideoloji olduğu söylenebilir.
Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki dönemde, CHP ideolojisine uygun olarak muhalefet hareketine hep kuşku ile bakılmış, “zor şartlarda kazanılan bağımsızlığı” tehlikeye düşürmesinden korkulan muhalefet hareketleri, oluşum aşamasında engellenmiştir. Osmanlı’dan devralınan asker-sivil bürokrasinin siyasal yapı üzerindeki egemenliği olgusu, Cumhuriyet’e geçişte de aynen devam etmiş, bazı ilişkiler ve görüntülerin değişmesine rağmen devlet geleneği varlığını korumuştur.
Osmanlı Devleti’nde yaşatılması yönünde çaba harcanmayan ve sürekli üstüne gidilen muhalefet kurumu, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde de aynı sonu paylaşmıştır. Bu dönemde siyasal güç, Mustafa Kemal’in tek ve tartışılmaz otoritesi tarafından temsil edilmektedir. Çok partili muhalefetin yaratılmasını amaçlayan girişimlerde, doğrudan Mustafa Kemal’in iradesi etkili olmuştur. Bu bağlamda Mustafa Kemal Atatürk’ün rejimin geleceği için kontrollü bir muhalefet olgusuna ılımlı yaklaştığı ve bunun yaşatılması için çaba sarf ettiği söylenebilir. Ancak gerek konjonktürel koşullar, gerek demokrasi düşüncesinin yerleşmemiş olması ve en önemlisi Osmanlı’dan devralınan siyasal kültür, muhalefet partilerinin yaşamasına engel olmuştur. Kurumsallaşmamış ve istenildiği zaman ortadan kaldırılabilen bir muhalefet olgusu elbette demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasal partiler tarafından temsil olunan muhalefet olgusuyla bağdaşmamaktadır.
Siyasal sistem içerisinde gerekli anayasal garantilere sahip olmayan, her zaman kolaylıkla ortadan kaldırılabilen, bir anlamda tepkilerin toplanıp yok edildiği bir “güvenlik sübabı” niteliğindeki muhalefet partileri demokratik rejime değil, ancak otoriter ve totaliter rejimlere has olgulardır. Diğer yandan demokratik olma iddiasında veya zorunluluğunda olan -çoğu zaman uluslararası zorunluluklar- anti-demokratik rejimler, devlet aygıtını kontrol eden iktidar partisi yanında, tek parti görüntüsünü ortadan kaldıracak, sisteme çok partili sistem görüntüsü verebilecek bir muhalif partiye gereksinim duyabilirler. Bu parti, zamanı gelince kurulur/kurdurulur ve zamanı gelince faaliyetlerine son verilebilir.
İşte Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortaya çıkan çok parti denemelerini bu kategoride değerlendirmek mümkündür. Bu partilerden, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın CHP içindeki muhalif kişiler tarafından kurulmuş olması bu partiye yönelik muvazaa iddiasını zayıflatmaktadır. Nitekim TCF, Birinci Meclis’te yer alan İkinci Grup hareketinin bir devamı olarak da görülebilir. Nitekim, Mustafa Kemal de kuruluşundan kısa bir süre sonra bu partiye karşı tavır almıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkası ise, tam anlamda bir muvazaa partisi görünümündedir. Parti, Atatürk’ün isteği ile kurulmuş ve kendisine çizilen sınırı geçtiğine inanıldığı anda da varlığına son verilmiştir.
Bu partilerin kurulduktan sonra, iktidardan hoşnutsuz kitlelerin sığınağı ve kendi seslerini duyurabilecekleri bir araç olma özelliği kazandıkları söylenebilir. Siyasal iktidar, kendi varlığının bu partilerce tehdit edildiğini anladığı noktada muhalif harekete son vererek tek parti rejimini güvenceye almıştır. Özellikle Serbest Fırka, gerek ekonomik zorluklar gerekse de tek parti uygulamalarından bunalan kesimlerin kendilerini temsil olanağı buldukları bir parti olmuş, bu kitlelerin giderek siyasal alana çıkma olasılığının artması SCF’nin sonunu hazırlamıştır. İdeolojik anlamda SCF’nin liberal demokrasi ve serbest ekonomi ilkelerini savunması da, partinin kısa ömürlü olmasında etkili olmuştur. Aynı doğrultuda, bu dönemde kurulan sosyalist partiler de konjonktürel ve ideolojik kaygıların kurbanı olmuşlardır. Terakkiperver Cumhuriyet ve Serbest Cumhuriyet Fırkalarının kurulması ve bir süre yaşamasında, demokrasi ideali, çok partili hayata geçiş iradesi ve rejimin niteliğinin değiştirilmesine yönelik isteklerden çok, konjonktürel etkiler ve siyasal iktidarın manipülatif faaliyetlerinin temel etkenleri oluşturduğu söylenebilir.
1 Esat Öz, “Türkiye’de Demokrasiye Geçiş”, Liberal Düşünce Dergisi, Yaz 96, Sayı: 3, s. 61.
2 Nükhet Turgut, Siyasal Muhalefet, Birey ve Toplum Yayınları, İstanbul 1986, s. 238.
3 Nükhet Turgut, a.g.e., s. 239.
4 Şerif Mardin, “Türkiye’de Muhalefet ve Kontrol”, Türk Modernleşmesi Makaleler, İletişim Yayınları, İstanbul, 1992, s. 180.
5 Feroz Ahmad, Turkish Experiment in Democracy 1950-1975, Westview Press Boulder Colorado for The Royal Institute of International Affairs, London, 1977, s. 12.
6 Levent Köker, Modernleşme Kemalizm ve Demokrasi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1990, s. 77.
7 Ahmet Demirel, Birinci Mecliste Muhalefet İkinci Grup, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994, s. 37.
8 Erik Jan Zürcher, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1992, s. 37.
9 Ahmet Demirel, a.g.e., s. 10.
10 Ahmet Demirel, s. 11. İstiklal mahkemelerinin kurulması sırasında İkinci Grup bu durumuma karşı çıkmış ve Hüseyin Avni Ulaş şu görüşleri dile getirmiştir: “Kanunun uygulama alanlarından olan istiklal mahkemeleri hakkında; bu mahkemelerin el uzatmadığı alanın kalmadığı, hükümetin bütün icraatlarını eline aldığı ve meclis adına hükümler verdiğini ifade ederek, eğer bir mahkeme teşkil edilecekse bunun da hukuk kuralları içinde işletilmesi gerektiği”ni belirtmiştir. Her ne kadar olağanüstü bir durum içinde bulunulsa bile “inkılabın da hukuku vardır” düşüncesiyle o hukukla hareket edilmesi gerektiği üzerinde durmuş ve devamında: “Efendiler, siz memleketi kurtarmak istiyorsanız siz mahkemeleri yaşatmak istiyorsanız işte burada üç yüz elli mahkememiz var. Onun kudretini artırın, onun kudreti olmazsa dört mahkeme beş mahkeme adaletin bütün teşkilatını yürütemez. Bütün suiistimalin önüne geçemez.” İhsan Çolak, “Hüseyin Avni Ulaş ve Birinci Meclis’te Demokrasi Mücadelesi”, Liberal Düşünce Dergisi, S. 7, Ankara, 1997, s. 96.
11 Ömür Sezgin, Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu, Birey ve Toplum Yayınları, İstanbul, 1984, s. 82.
12 Erik Jan Zürcher, a.g.e., s. 38.
13 Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), Tarih Vakfı Yurt Yayınları İstanbul, 1987, s. 38.
14 Erik Jan Zürcher, a.g.e., s. 41.
15 Ömür Sezgin, a.g.e., s. 111.
16 Hikmet Özdemir, Devlet Krizi, Afa Yayınları, İstanbul, 1989, s. 18.
17 Erik Jan Zürcher, a.g.e., s. 41.
18 Mektubun tam metni için bkz. Mete Tunçay, a.g.e., s. 76-77.
19 Erich Jan Zürcher, a.g.e., s. 54.
20 Mustafa Erdoğan, Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset, Liberte Yayınları, Ankara, 2001, s. 47.
21 Mete Tunçay, a.g.e., s. 99-100.
22 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na katılan İkinci Grup üyesi milletvekilleri: Amasya Mebusu Ömer Lütfü (Yasan) Bey, Canik Mebusu Nafiz (Özalp) Bey, Canik Mebusu Süleyman Bey, Çorum Mebusu Dursun (Yalvaç) Bey, Erzurum Mebusu Hüseyin Avni (Ulaş) Bey, Erzurum Mebusu Süleyman Necati (Güneri) Bey, Genç Mebusu Celal Bey, Isparta Mebusu Cemal (Mersinli) Paşa, Karahisar-ı Sahip Mebusu Mehmet Şükrü (Koç) Bey, Karesi Mebusu Abdülgafur (Iştan) Efendi, Kayseri Mebusu Osman Zeki (Uşşaklı) Bey, Kırsehir Mebusu Rıza (Silsüpür) Bey, Lazistan Mebusu Ziya Hurşit Bey, Maraş Mebusu Hasip (Aksöyek) Bey, Mersin Mebusu Salahattin (Köseoğlu) Bey, Sinop Mebusu Hakkı Hami (Ulukan) Bey, Sivas Mebusu Vasıf (Karakol) Bey, Yozgat Mebusu Feyyaz Ali (Üst) Bey. Ahmet Demirel, a.g.e., s. 602-603.
23 Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Partiler, Doğan Kardeş Basımevi İstanbul 1992, s. 611.
24 Mete Tunçay, a.g.e., s. 36.
25 Ahmet Demirel, a.g.e., s. 603.
26 Erik Jan Zürcher, a.g.e., s. 111-112.
27 Mete Tunçay, a.g.e., s. 139.
28 Zefer Üskül, Siyaset ve Asker, Afa Yayınları, İstanbul, 1989, s. 35-36.
29 Zafer Üskül, a.g.e., s. 37.
30 Çağlar Keyder, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, İletişim Yayınları, İstanbul, 1993, s. 118-119.
31 Sıkıyönetim mahkemeleri ve iki istiklal mahkemesi 1925 ve 1926 yılları arasında yüzlerce idam kararı vermiştir. Bu davalar unutulmaya yüz tutmuşken, İzmir’de Cumhurbaşkanına yönelik bir suikast girişiminin ortaya çıkması, yeni bir sertlik dalgasına yol açmış, bu olay dolayısıyla suikast düzenleyicilerin yanı sıra, eski Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyeleri ve eski İttihatçılar yargılanmışlar, suikastla ilgileri olmayan Cavit Bey gibi İttihat Terakki ileri gelenleri eski kırgınlıklar ve geleceğe ilişkin kaygılar nedeniyle idam edilmişlerdir. Mete Tunçay, “Siyasal Gelişmenin Evreleri”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul 1983 s. 1968.
32 H. Veldet Velidedeoğlu, İlk Meclis Milli Mücadelede Anadolu, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1990, s. 246.
33 Çetin Yetkin, Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı, Karacan Yayınları, İstanbul, 1982, s. 85-86.
34 Tevfik Çavdar, “Demokrat Parti”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul 1983 s. 2060.
35 Çetin Yetkin, a.g.e., s. 29.
36 Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde., s. 247.
37 Çağlar Keyder, a.g.e., s. 171.
38 Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, Hazırlayan: Cemal Kutay, Tercüman Yayınları, İstanbul, 1980, s. 416-417.
39 Korkut Boratav, Türkiye’de Devletçilik, Savaş Yayınları, Ankara, 1982, s. 51.
40 Kemal Görmez, Yerel Demokrasi ve Türk Belediyeciliği, Hizmet-İş Yayınları, Ankara, 1992.
41 Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde., s. 271-272.
42 Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde., s. 273.
43 Erdoğan Teziç, “1923-1938 Döneminde Siyasal Parti Programlarında Sosyal ve Ekonomik Görüşler”, Atatürk Döneminin Ekonomik ve Toplumsal Sorunları, İstanbul Yüksek Ticaret Mektebi Mezunları Derneği Yayınları, İstanbul, 1975, s. 71.
44 Mustafa Erdoğan, a.g.e., s. 54.
45 Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Partiler, s. 571.
46 Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde., s. 273-275; T. Z. Tunaya, Siyasi Partiler, s. 636-637.
47 Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde., s. 275-276.
Dostları ilə paylaş: |