Biyatı Antolojisi, İstanbul 1935; a



Yüklə 1,15 Mb.
səhifə9/27
tarix26.08.2018
ölçüsü1,15 Mb.
#75068
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   27

379


HALLÂC-i MANSÛR

gerilerek katledileceğini önceden haber verdiğini, fıkıh âlimlerinin bundan dolayı onu kâfir saymalarında isabet bulunma­dığını belirtir (Tâhâ AbdUlbâkî Sürür, s. 255).

Hallâc-ı Mansûr'un vahdet-i vücûd inan­cıyla ilgisi konusunda değişik görüşler vardır. Genellikle vahdet-i vücûd inancı­na bağlı olanlar onu bu görüşün temsil­cilerinden sayarlar. O dönemde vahdet-i vücûd fikrinin bulunmadığını söyleyenler ise haklı olarak onun görüşlerini vahdet-i şühûd olarak adlandırırlar. Bunlara göre Hallâc Allah sevgisiyle coşmuş, kendin­den geçmiş, her şeyi Hak olarak görmüş, sonra kendine gelince yaratanla yaratı­lanların ayrı ayrı varlıklar olduğunu söy­lemiştir (M. Celâl Şeref, s. 332-346).

İslâm âlimleri Hallâc hakkında dört gru­ba ayrılmıştır. Bunlardan bir kısmı Hallâc'ı haklı bulmuş, savunmuş, görüşlerini pay­laşmış; bir kısmı onu kâfir ve zındık sa­yarak şiddetle reddetmiş; başka bir grup mazur görmüş, kendisine acımış; dördün­cü grup da bir hüküm vermekten kaçı­narak sükût etmeyi tercih etmiştir. Ge­nel olarak zahir ulemâsı Hallâc'ı bir zın­dık olarak görmüş, idamından sonra asır­lar geçtiği halde verdiği fetvalarla idamı­nın haklılığını ve gerekliliğini savunmuş ve hiçbir zaman onu affetmemiştir. Bun­lardan bazısına göre Hallâc bir hokkabaz, gözbağcı. sihirbaz, hilekâr ve şarlatan­dır. Hindistan'a yaptığı seyahatte yogi­lerden ve sihirbazlardan Öğrendiklerine dayanarak birtakım olağan üstü haller göstermeye başlamış, bu halleri kera­met şeklinde sunup halkı kandırmış ve kendisinin büyük bir velî olduğuna bazı kişileri inandırmıştır. Bir kısmına göre Hallâc haram-helâl bilmeyen, her şeyi caiz gören bir ibâhiyeci ve mülhiddir. Di­nî hükümlerin tasavvufta henüz bir sevi­yeye gelmeyenler için gerekli olduğunu, bu seviyeye gelenlerin canlarının istediği her şeyi yapabileceklerini savunmuştur. Bazılarına göre ise tanrılık iddia eden bir sapıktır. Diğer bazılarına göre aşın bir Şiî, bir Karmatî olup o sırada Abbasî Hilâfe-ti'ne karşı başkaldırmış bulunan ve Ka­be'yi tahrip eden Karmatîler'in bir dâîsi-dir. Çevresinde toplananlara kendisinin mehdî olduğunu söylediği ve bu durum Abbasî saltanatı açısından bir tehlike oluşturduğu İçin önce etkisiz hale getiril­meye çalışılmış, bu mümkün olmayınca da ortadan kaldırılmıştır. İbn Hazm, Bâ-killânî, İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî. İbn Hacer. Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî. İbn Tey-miyye. İbn Kayyim el-Cevziyye, İbn Hal-

380

dûn, İbn Kesîr, Kâdî İyâz ve Zehebî başta olmak üzere birçok hadis, fıkıh ve kelâm âlimi yukarıdaki görüşlerden birine katı­lır. Diğer taraftan îbn Bâbeveyh (Şeyh Sa-dûk). Şeyh Müfîd ve Şeyhüttâife Tûsî gibi birçok Şiî âlimi Hallâc'ı mülhid olarak gör­müştür.



Ancak Hallâc'ı reddedenler zamanla azalmış veya bunların tenkitleri etkisini kaybetmiş, dostları ve taraftarları ise git­tikçe çoğalmıştır. Hayatta iken Şiblî. İbn Hafîf, İbn Atâ ve Fârİs gibi savunucuları bulunan Hallâc'ı daha sonraki çağlarda sûfîler arasında reddeden hemen hemen hiç kalmamıştır. Nasrâbâdî, Sülemî, Ebû Nasr es-Serrâc, Kelâbâzî. Kuşeyrî, Hâce Abdullah Herevî, Hücvîrî. Ebû Saîd-i Ebü'l-Hayr, Gazzâlî, Abdülkâdir-i Geylânî gibi bü­yük mutasavvıflar onun bir velî olduğuna inanmışlar, kendisiyle ilgili suçlamalara katılmamışlardır. Aynülkudât el-Heme-dânî, Ahmed el-Gazzâlî, Rûzbihân-ı Bak-lî, Senâî, Attâr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rû­mî, Ahmed Yesevî, Muhyiddin İbnü'l-Ara-bî gibi tasavvufun en tanınmış şahsiyet­leri ise Hallâc'ı ve düşüncelerini benim­seyerek onun ateşli taraftarları olmuşlar. Hallâc'ın idealini yaşatarak Hallacı bir ta­savvuf hareketi meydana getirmişlerdir. Bunların çalışmaları sayesinde Hallâcî dü­şünce ve eylem tarzı bütün İslâm dünya­sının en ücra yerlerine kadar yayılmış, özellikle İran ve Türk edebiyatı ondan de­rin bir şekilde etkilenmiş, sûfî şairlerin özünü onun görüşleri oluşturmuştur. Ta­rikat şeyhleri ve mensupları arasında da Hallâc ve görüşleri önemli bir yer tutar. Yeseviyye. Mevleviyye ve Kâdiriyye gibi tarikatların mensupları ve melâmet ehli sürekli olarak Hallâcî düşünce tarzını can­lı tutmuş. Hallâc'ın görüşleri tasavvufun en önemli dinamiklerinden biri olmuştur. Onun fikirlerini en fazla tenkit eden Ah­med er-Rifâî bile enelhak sözünü sadece hata olarak görmektedir.

Mutasavvıflardan başka Sünnîler'den Fahreddin er-Râzî. Şiîler'den Nasîrüddîn-i Tûsî gibi bazı kelâmcılar, Şehâbeddin es-Sühreverdî, İbn Tufeyl ve Molla Sadra gi­bi filozoflar da Hallâc'ı savunmuşlardır. Os­manlı ulemâsından Kemalpaşazâde Hal­lâc'ı savunurken Ebüssuûd Efendi idam hükmünü yerinde ve haklı bulmuştur. Hanbelîler'den Ebü'l-Vefâ İbn Akil. Hane-ffler'den İbn Bühlûl. Şâfiîler'den İbn Sü­reye. İbn Hacer ve Süyûtî ise Hallâc'ın le­hinde ve aleyhinde bir hüküm vermekten kaçınarak onun durumunu Allah'a hava­le etmişlerdir.

Abdülkâdir Mahmûd, Mahmûd Kasım, İrfan Abdülhamîd gibi bazı çağdaş yazar-

lar Hallâc'ın aşırı bir Şiî, Bâtınî ve Karma­tî olduğu hususunda ısrar etmektedirler. Hallâc Sünnî bir çevrede yetişmiş. Sünnî bir şehir olan Vâsıfta hıfzını tamamla­mış. Sünnî âlimlerden ders almış, Sünnî sûfîlerin sohbetinde bulunmuş; Şiblî, İbn Hafîf ve İbn Atâ gibi takipçileri de Sün­nîler arasından çıkmıştır. Hayatını Hallâc araştırmalarına adamış olan Louis Mas-signon'a göre Hallâc Sünnî bir mutasav­vıf olup Türkler'in İslâmiyet'e girmesini başlatan dinî ve içtimaî hareketin öncü-südür. İnsanları Allah sevgisine davet et­miş, aşkın bir ıstırap olduğunu fiilen gös­termiş, nasların zahirî mâna üzerine an­laşılıp harfiyen uygulanmasından doğan zorluklardan insanları kurtarmak için uğ­raşmıştır. Nicholson ise vahdet-i vücû­dun Hallâc'dan çok sonra ortaya çıktığını hatırlatarak onun ilâhî mahiyet üzerinde durup sonlu ile sonsuz arasındaki ilişkiyi göstermeye çalıştığını ifade etmiştir (di­ğer bazı müsteşriklerin görüşleri için bk. EP |İng.|, III, 104).

Kuzey Afrika'dan Bengal ve Malaya ta­kımadalarına kadar yayılan ve hemen he­men bütün müslüman kavimlerin folk­lorunda az çok yer alan Hallâc'ın tesiri XX. yüzyılda da devam etmiştir. Mısırlı yazar Salâh Abdüssabûr. Me'sdıü 'l-Hal-lâc (Beyrut 1964} adlı eserinde onu hak­sızlığa başkaldırmanın ve devrimci düşün­cenin gözüpek fedakâr bir temsilcisi ola­rak göstermiştir. Bu yönüyle Senûsî ha­reketinde de Hallâc'a önemli bir yer ve­rilmiştir. Abdurrahman Bedevi'ye göre Hallâc Kierkegaard'a benzeyen var oluş-çu bir sûfîdir. Muhammed İkbal ise fel-sefî-tasavvufî mahiyetteki Câvidnâme adlı eserinde, Jüpiter semasında seya­hat ederken Hallâc'ın kendisine yol gös­terdiğini söyleyerek ondaki güçlü ferdî dindarlığa, sıradan insanların üstünde Allah sevgisini yaşayan nâdir şahsiyetler­den biri olduğuna, dinamik inanç ve aşk anlayışıyla bir müslüman için iyi örnek olacağına dikkat çekmiştir (s. 287). Hal­lâc, Nesîmî'den Necip Fazıl Kısakürek'e kadar Türk edip ve şairleri üzerinde de et­kili olmuştur. Salih Zeki Aktay'ın Hallac-ı Mansur (İstanbul 1942) adlı trajedisi bu konuda kayda değer bir eserdir.

Eserleri. 1. Kitâbü't-Tavâsîn. Hallâc'ın hapiste iken kaleme aldığı, düşünce dün­yasını ortaya koyması açısından çok önem­li olan bu eseri dostlarından İbn Atâ ha­pisten gizlice dışarı çıkarıp saklayarak gü­nümüze ulaşmasını sağlamıştır. Hallâc Şuarâ, Nemi ve Kasas sûrelerinin başlan­gıcındaki "tâ" ve "sîn" harflerinin oku-

nuşuyla elde ettiği "tâsîn" {çoğulu "tavâ-sîn") kelimesine sırrî-tasavvufî mânalar yüklemiştir. Eser, her biri birkaç sayfalık sirâc, fehm, safa, dâire, nokta, eze! ve İl­tibas, meşîet, tevhid, esrar, tenzih ve ma­rifet tâsîni adını verdiği on bir tâsînden meydana geldiğinden Kitöbü't-Tavâsîn adıyla anılmıştır. Rûzbihân-ı Baklî tara­fından şerhedilen eseri (Şertı-i Şathiyyât, s. 335-345) ilk olarak L. Massignon neş­retmiş (Paris 1913) ve daha sonra Fran­sızca'ya da tercüme etmiştir {Passion d'al-Hallaj.Ul. 300-344). Kitâbü't-Tavâsîn'm nüsha farklarına dayanan yeni bir neşri Paul Nvvyia tarafından gerçekleştirilmiş­tir (bk. bibi). Eser Âişe Abdurrahman ta­rafından İngilizce'ye iBerkeiey 1974), Ya­şar Nuri Öztürk tarafından Türkçe'ye (İs­tanbul 1976) çevrilmiştir. 2. Dîvân. Hal-lâc'ın çeşitli kaynaklarda bulunan şiirleri L. Massignon tarafından derlenerek di­van haline getirilmiş ve ilk olarak Jour-nalAsiatiquete ([ 1931 ], COCVIII) yayım­lanmıştır. Daha sonraki yıllarda müstakil baskılan yapılan eser (2. bs., Paris 1955; 4. bs., Paris 1981) Kâmil Mustafa eş-Şey-bîtarafından neşredilmiştir (Bağdat 1974). Z.Ahbârü'l-Hallâc. Hallâc'ın söylediği rivayet edilen sözlerin derlenmesiyle meydana gelen eser, L. Massignon'un Oua/re textes înedits, relatifs â la bi-ographie d'al-HalIâj (Paris 1914) adlı eserinin genişletilmiş yeni basımıdır (P. Kraus ile birlikte, Paris 1936, 1957, 3. bs.).

İbnü'n-Nedîm'in adlarını vererek Hal-lâc'a nisbet ettiği kırk altı eser {el-Fihrist, s. 241-243) günümüze ulaşmamıştır.

BİBLİYOGRAFYA :

Hallâc-ı Mansûr. Dîuân (nşr. L. Massignon), Paris 1955, s. 279; a.mlf., Kitâbü't-Tauâsîn (nşr. P. Nwyia, MÜSJ, XLVII |1972| içinde), s. 185-237; Makdisî, el-Bed* ue't-târlh, V, 129; Serrâc, eRüma'.s. 151, 304, 368, 378; Kelâbâzî, Taar-ruf: Doğuş Devrinde Tasaouuf (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1979, s. 208-210; İbnü'n-Ne-dîm, el-Fıhrist, s. 241-243; Sülemî, Tabakât, s. 307-311; İbn Miskeveyh, Tecâribû'l-ümem, Kahire 1332,1, 76-82; Ebü'l-Hasan ed-Deylemî, Sîref-i Şeyhû'l-kebîr Ebû 'Abdtü&h Ibnü'l-Ha-fıf eş-Ştrâzî (trc. İbn Cüneyd eş-Şîrâzî. nşr. A. Schimmel), Ankara 1955, s. 93-103, 234-240; Bağdadî. el-Fark (Abdülhamîd), s. 261-264; İbnHazm.e(-Faş/,n. 114; IV, 187; Hatîb, Târtfyu Bağdâd, VIII, 112-141; Kuşeyrî. er-Risâle, Ka­hire 1966, s. 779; Hücvîrî, Keşfü'i-mahcûb (Ulu­dağ), s. 253-257; Herevî, Tabakât, Tahran 1351 hş., s. 380-386; Gazzâlî, İhya', II, 288; IV, 241, 299; a.mlf, Mişkâtü't-envâr, Beyrut 1986, s. 140;Sem'ânî. el-Ensâb, VI, 315;Attâr. Tezkire-tû'l-eutiyâ', s. 582-595; İbnü'l-Cevzî, el-Munta-zam, VI, 160-164; a.mlf.. Telbtsü Ibtîs, Kahire 1928, s. 165-167; Baklî. Şerh-i Şathiyyât, s. 335-545; Fahreddin er-Râzî, Leuâmî'u'l-beyyi-



nât (Sad). s. 289-292; İbnü'1-Esîr, el-Kâmil, Beyrut 1966, VIII, 126-129; İbn Hallikân, Vefe-yât,\\, 140-147; Mevlânâ, Mesneüt,i, 177,390; İbn Teymiyye, Mecmû'u fetâuâ, II, 480-487; XXXV, 108; Ebü-I-Fidâ, et-Muhtaşar, II, 70; Ze-hebî. A'lâmû 'n-nübelâ', XIV, 313-354; İbn Ke-sîr, el-Bidâye, XI, 132-144; İbn Hacer, Lİsânü'l-Mtzân, Beyrut 1971, II, 314; Câmî, Nefefjât, s. 150; Şa'rânî. et-Tabakât, s. 107-109; İbnü'l-İmâd. Şezerât, II, 233, 253; Aclûnî, Keşfü'l-ha-fâ\ I, 265; II, 130; Niyâzî. Mansûrnâme (haz. Mustafa Tatçı), Ankara 1994; Hidâyet, Riyâzü'L-'ârifîn, s. 108; L. Massignon. La passion d'al-Hattâj, l-ll, Paris 1922; a.e., I-IV, Paris 1975; a.mlf., Essai sur /es origines du lexique tech-nique de la mystiçue musulmane, Paris 1968, s. 37-44; a.mlf., Opera Minora, II, Paris 1969 (eserin I. bölümü |s. 1-342| yazarın Hallaçla ilgi­li on sekiz Önemli makalesinden oluşmaktadır); a.mlf., "Hallâc", İA, V/l, s. 167-170; a.mlf. -[L Gardet]. "al-HallâdJ", El2 (İng.), III, 99-104; Abdülkâdir Mahmûd. el-Feisefetû'ş-şûfi.yye fı'l-İslâm, Kahire 1946, s. 326-385; Zekî Mübarek. et-Taşaovufü'i'lslâmî, Kahire 1954,1, 209-218; Ahbârü'l-Haltâc (ed. L Massignon - P. Kraus), Paris 1957; Tâhâ Abdülbâki Sürür. ei-Hatlâc, Kahire 1961; Ebü'l-Alâ el-Afifi, et-Ta$aouuf: seo-retürt rûhiyye fı't-lslâm. Kahire 1963, s. 232-235; Salâh Abdüssabûr. Me'satü Hallâc, Beyrut 1964; Ma'sum Ali Şah. Tarâ'ik, II, 200, 406, 480-481; A. Schimmel. Al-Halladsch, Mârtyrer der Gottesliebe, Cologne 1968; a.mlf.. Sınd Halk Şiirinde Hallacı Mansûr (trc. Sofi Huri), İstanbul 1969; a.mlf.. Tasavvufun Boyutları, s. 65-77; a.mlf.. "al-Hallaj", ER, VI, 176; R. A. Nichoison. Ft't-Tasauuufi'l-İslâml ue târihih {trc. Ebü'l-Alâ el-Afîfî), Kahire 1969, s. 130-139; Şey-bî, eş-Şıla, Kahire 1969, s. 365-376; a.mlf., Şer-hu Dîaâni't-Hattâc, Bağdad 1974; Ali Sâmî en-Neşşâr. Neş'etü'l-fıkri'l-felsefifı'l-İslâm, Kahire 1977, I, 212; Naşer Mûsâ Dahlal, Al-Husayn İbn Manşür al-Hallâğ. Vom Missgeschick des ein-fachen zum Mythos oom Mârtyrer al-Hallâğ, Erlangen 1983; Ali el-Hatîb. İtticâhâtü'l-ede-bi'ş-şûft beyne'I-Hallâc ueIbni't-'Arabt, Kahire 1404, s. 173-245; M. Celâl Şeref. Dirâsâtfi't-ta-şauuufi'l-lslâmî, Beyrut 1984, s. 263-346; M. Yâsir Şeref, Ha.reketü't-taşauvufı'1-İslâmi, Ka­hire 1986,s. 163-187; H. Mason. TheDeathof al-Hallaj: A Dramatic Narratiue, Indiana 1986; a.mlf.. "Hallaj and the Baghdad School of Su-fism", Classical Perslan Şufism: from its Orİ-gins to Rumi (ed. L. Lewisohn), London 1993, s. 65-81; Alî Asgar Halebi. Şinâht-ı 'İrfan u ıÂrifân4 Irânî, Tahran 1367 hş., s. 208 vd.; Macit Fahri, İslâm Felsefesi Tarihi (trc. Kasım Turan), İstanbul 1987, s. 194-195; L. Gardet. "Husayn ibn Manşür Hallaj", Presence de Louis Massignon (ed. D. Massignon!, Paris 1987, s. 95-104; Abdülhüseyn-i Zerrinkûb. Cüstücû der Taşavuuf-i İran, Tahran 1369 hş., s. 131-150; Hâşim Ma'rûf el-Hasenî. Taşauuuf u Teşey-yuc (trc. Seyyid M. Sâdık Arif), Tahran 1369 hş., s. 515-524; Yaşar Nuri öztürk. Hallâc-ı Mansûr ue Eseri, İstanbul 1996; Mahmûd Kasım, "el-Hallâc ve'1-Karâmita ve Massignon", CâmFa-tü'l-fSâhire Küiliyetû Dâri'l-\tlum, Kahire 1970-71, s. 1-24; Hasan ud Din Hashmİ. "Al-Hallaj Between Reality and Misinder Standing", Ju-sur, III, Los Angeles 1987, s. 61-81; Şamarı Selim, "Manşür al-Hallâj and the Poetry of Ecstasy", JAL, XXVI (1990), s. 26-42.

Iffil Süleyman Uludağ

HALlÂD b. HÂIİD HALLÂD b. HÂÜD ""*

Ebû Isâ Hallâd

b. Hâlid eş-Şeybânî

(ö. 220/835)

Kıraat-i seb'a îmamlanndan

Hamza b. Habîb'in kıraatinin

meşhur iki râvisinden biri.

Ebû Abdullah künyesi, Sayrafî ve Kûfî nisbeleriyle de anılmış, ayrıca babasının adının îsâ veya Huleyd olduğu ileri sürül­müştür.

Hamza b. Habîb'in önde gelen talebesi Süleym b. îsâ ile Hüseyin b. Ali el-Cu'fî. Muhammed b. Hasan er-Revvâsî gibi şah­siyetlerden kıraat öğrendi; Hasan b. Sa­lih b. Hay. Züheyr b. Muâviye. Muham­med b. Abdülazîz et-Teymî. Kays b. Re-bfden hadis rivayet etti. Kendisinden Ebü'l-Hasan Ahmed b. Yezîd el-Hulvânî. Muhammed b. Şâzân el-Cevherî. Muham­med b. Heysem, Kasım b. Yezîd el-Vez-zân gibi âlimler kıraat öğrenirken Ebû Zür'a er-Râzî ve Ebû Hatim er-Râzî hadis rivayetinde bulundular.

Ebû Hatim Hallâd'ı sadûk* olarak de­ğerlendirmiş, Ebû Amr ed-Dânî, kıraat ilminde Süleym b. tsâ'nın en sağlam ta­lebesi olduğunu söylemiştir. Hamza b. Habîb'in kıraatini bizzat kendisinden al­mamış olmasına rağmen meşhur yedi imamın râvilerini iki ile sınırlayarak telif edilen kıraat kitaplarında onun iki râvi­sinden biri olarak tercih edilmesinin se­bebi Hallâd'ın bu ilimdeki seçkin yeri, özel­likle Kur'an tilâvetindeki üstün başarısı olmalıdır. Abbas b. Muhammed ed-Dû-rî'nin Hamza b. Habîb'in kıraatinin diğer râvisi Halef b. Hişâm'i Överken, "Hallâd İstisna edilecek olursa Haleften daha gü­zel Kur'an okuyan birini görmedim" de­mesi de {İbn Ebû Hatim, III, 372) Hal­lâd'ın Küfe kurrâsı arasındaki müstesna yerini gösterir.

Hallâd Z20'de (835) Kûfepde vefat etti. Onun biyografisine yer veren diğer mü­ellifler gibi Buhârî de aynı tarihi zikreder­ken "220 veya bu yıl civarında" ifadesini kullanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA :

Buhârî. et-Târîhu't-kebîr, III, 189; İbn Ebû Hatim, el-Cerff oe't-ta'dît, III, 368, 372; Dânî, et-Teysîr (nşr O. Pretzlj, İstanbul 1930, s. 7;İb-nu'l-Bâziş, el-lknâ'. I, 127-128; Zehebî, MaVı-fetü't-kurra' (Altıkulaç), I, 422-423; a.mlf., Târîhu'l-lstâm: sene 211-220, s. 141-142; Safedî. el-Vârı, XIII, 375; İbnü'l-Cezerî, Ğâye-tü'n-nihâye, I, 274-275;a.mlf., en-Neşr, I, 166.

İRİ Tayyar Altıkulaç 381

HALLÂF, Abclülvehhâb

r

HALLÂF, Abdülvehhâb




l_

(bk. ABDÜLVEHHÂB HALLÂF).

J

r

HALLÂK

"i

L

(bk. HÂÜK).

J

r

HALLÂKULMEÂNÎ

n

L

(bk. KEMÂLEDDÎN-i İSFAHANI).

j

r

HALLÂL, Ebû Bekir






Ebû Bekr Ahmed b. Muhammed b. Hârûn el-Hallâl (ö. 311/923)




Ahmed b. Hanbel'in görüşlerini derleyen Hanbelî fakihi.

234 (848) veya 23S (849) yılında Bağ­dat'ta doğdu. Fıkhı Ahmed b. Hanbel'in talebelerinden öğrendi. Ebû Bekir el-Merrûzî. İmam Ahmed'in İki oğlu Salih ve Abdullah ile amcasının oğlu Hanbel b. İshak, Ebû Dâvûd es-Sicistânî, İbrahim el-Harbî, Hasan b. Arefe, Ya'küb b. Süf-yân el-Fesevî, Abbas b. Muhammed ed-Dûrî, Ebû Bekir Muhammed b. İshak es-Sâgânî gibi pek çok hocadan ders aldı.

Ahmed b. Hanbel'in fıkhî görüşlerini ve fetvalarını toplamak için Suriye, Cezî-re, Mısır ve İran'da pek çok bölgeyi do­laştı; buralarda İmam Ahmed'den veya onun öğrencilerinden ders alan pek çok âlimle görüştü; İmam Ahmed'in görüş­lerini derleyip ei-Câmi* adlı eseri mey­dana getirdi. Bu eseriyle Hanbelî mezhe­bini yok olmaktan kurtardı ve mezhep içinde bir otorite haline geldi. Kendisin­den önce Hanbelîlik henüz müstakil bir mezhep hüviyetini kazanmamıştı. Ebû Bekir Muhammed b. Hüseyin b. Şehri-yâr, "Hepimiz Ebû Bekir el-Hallâl'e tâbi-yiz. İmam Ahmed'in ilmine vâkıf olma ve onu derleme konusunda hiç kimse ken­disini geçememiştir" der (Hatîb, V, 113; Zehebî, A'lâmÛ'n-nübelâ', XIV, 298).

Bağdat'taki Mehdî Camii'nde ders ve­ren Hallâl mezhebin yayılmasına hizmet eden çok sayıda ilim adamı yetiştirdi. Öğ­rencileri arasında Gulâmü'l-Hallâl laka­bıyla tanınan Abdülazîz b. Ca'fer, Ebü'l-Hüseyin Muhammed b. Muzaffer el-Bez-zâz ve Hasan b. Yûsuf es-Sayraff gibi âlim­ler vardır.

Ebû Bekir el-Hallâl, 2 Rebîülevvel 311 (20 Haziran 923) Cuma günü Bağdat'ta vefat etti ve hocası Ebû Bekir el-Merrû-zî'nin kabrinin yanına İmam Ahmed'in

382


ayak ucuna defnedildi. Bazı kaynaklar vefat gününü 2 Rebîülâhir (20 Temmuz) Cumartesi olarak verirlerse de cuma gü­nü öldüğü konusunda ittifak bulunduğu­na göre birinci tarih doğru olmalıdır. Hal­lâl, eserleri ve dersleriyle Ahmed b. Han­bel'in fıkhî görüşlerinin yayılmasına Ön­cülük etmiştir. Daha sonra gelen Hanbelî fakihleri, onun eserlerinde yer almayan rivayetleri derleyerek eksikleri tamamla­mışlar ve bu şekilde oluşan mezhep lite­ratürünü önce özetleme, sonra şerhet-me ve diğer mezhep imamlarının görüş­leriyle karşılaştırma yoluyla geliştirip sis­temli hale getirmişlerdir.

Eserleri. 1. Kitâbü's-Sünne*. Kaynak­larda adı kısaca es-Sünne olarak da ge­çer. Selef âlimleri, sahih akîdeyi ihtiva eden ve bid'atçı fırkalara karşı bu akîdeyi savunan kitaplara genel olarak "es-Sün­ne" adını verdiklerinden Hallâl de eseri için bu adı seçmiştir. Esere Kitâbü'l-Müsned veya kısaca Müsned adının ve­rilmesi ise içinde yer alan bilginin umu­miyetle İmam Ahmed'e isnat edilmesin­den dolayı olup kitap üzerinde bir dokto­ra çalışması yapan Ziyâeddin Ahmed ta­rafından gerçekleştirilen neşri de eî-Müs-ned min mesâ'ili Ebî cAbdillâh Ah­med b. Muhammed b. Hanbel adını taşımaktadır (Dakka 1980). Dönemin he­men hemen bütün kelâm problemlerini ele alan eserin günümüze ulaşan ve yedi bölümden (cüz) meydana gelen yazma nüshasının sonunda müstensihin düştü­ğü, "Aslın ilk cildi sona erdi" kaydıyla [es-Sünne, naşirin mukaddimesi, s. 45), kla­sik kaynaklarda bu eserin üç cilt olduğu şeklindeki açıklama göz önüne alınarak mevcut nüshanın bütün eserin ancak üçte birini teşkil ettiği söylenebilir. Bu yedi bölümden üçü Atıyye ez-Zehrânî ta­rafından es-Sünne adıyla neşredilmiştir (Riyad 1410/1989). Z. eJ-Cdmi*. Hanbelî mezhebinin ilk temel fıkıh kitabıdır. İb-nü'l-Cevzî, pek çok kaynakta yirmi cilt kadar olduğu belirtilen bu eserin 200 cüz olduğunu söyler. İbn Teymiyye, Hallâl'in çeşitli şehirleri dolaşarak İmam Ahmed'in fıkıh meseleleri hakkında söylediklerini yaklaşık kırk ciltte derlemiş olmasına rağ­men ondan gelen pek çok hususun kitap­larında yer almadığını belirtir {Mecmîfu. fetâuâ, XXXIV, İli). Hallâl el-Câmfde za­man zaman kendi görüşlerini belirtirse de eserin büyük bir kısmı İmam Ahmed'in sorulan sorulara verdiği cevaplardan mey­dana gelmiş olup onun görüşleri hadis­lerle, sahabe ve tabiînden gelen rivayet­lerle desteklenmekte, yer yer fakihlerin farklı görüşleri aktarılmakta ve İmam Ah-

med'den gelen rivayetler arasında ter­cihte bulunulmaktadır. İmam Ahmed'in görüşlerinin bir kısmı daha önce oğulları Abdullah (Mesâ'ilü'l-İmâm Ahmed b. Han-bel, nşr. Züheyr eş-Şâvîş, Beyrut 1400/ 1980, 1. bs.; Beyrut 1988. 3. bs.) ve Salih (Mesâ'itü't-İmâm Ahmed b. Hanbel, nşr. Fazlurrahman b. Dîn Muhammed, I-1II, Delhi 1408/1988) tarafından derlenmiş-se de onların eserleri geniş hacimli değil­dir. Ayrıca Salih'in eserinde fıkhî tertibe riayet edilmediği gibi fıkıh dışı konulara da yer verilmiştir. Hallâl ise fıkıh kitapla­rının bilinen tertibini takip ederek bütün rivayetleri toplamaya çalışmıştır. eJ-Câ-mi'in günümüze ulaşan bölümlerinden üçünü Seyyid Kisrevî Hasan tahkik ede­rek Ahkûmü ehli'1-müel mine'1-Câmf li-mesâ'ili'I-İmâm Ahmed b. Hanbel (Beyrut 1414/1994} ve el-Vuküf ve't-tereccül mine'1-Câmi* li~mesâiili'l-İmâm Ahmed b. Hanbel (Beyrut 1415/ 1994) adlarıyla yayımlamıştır. İbn Teymiy-ye Ahkömü ehSi'l-milel'den alıntılar yap­mıştır [DerJü te'âruii'l-'akl ve'n-nakl, VIII, 390-398, krş. Ahkâmü ehii'l-milel, s. 14-16, 23-24). Eserin vakıflarla ilgili bölümü ayrıca Abdullah b. Ahmed b. Ali ez-Zeyd tarafından vakıf kavramı ve tari­hi, Hallâl'in biyografisi ve eserlerinin yer aldığı geniş bir girişle birlikte (1, 18-181) ve dipnotlarda diğer Hanbelî fakihlerinin görüşlerinin yanı sıra Hanefî. Mâliki ve Şâfıî mezheplerinin görüşleri de verilerek Kitâbü'l-Vuküf min mesâ'ili'1-İmâm Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânî adıyla neşredilmiştir (l-ll, Riyad 1410/1989). e2-Câmic'm bir başka bölümü olan "Kitâ-bü Ahkâmi'n-nisâ3" Abdülkâdir Ahmed Atâ tarafından aynı adla yayımlanmıştır (İ400 |Dârü't-türâsi'l-Arabî]). Bu neşir­de konuyla ilgili olarak İmam Ahmed'den gelen, ancak kitabın aslında bulunmayan rivayetler müellifin tertibini bozacak şe­kilde verilmiştir. ei-Cdmi'i şerheden Gu­lâmü'l-Hallâl eseri tamamlayıcı mahiyet­te Zâdü'l-müsöfiü kaleme almıştır. 3. el-Emr bi'1-ma'rûf ve'n-nefty tani'l-münker. Bazı çağdaş araştırmacılar, kla­sik kaynaklarda Hallâl'in eserleri arasın­da adı geçmeyen bu kitabı el-Câmf'm bir bölümü sayarlar. Kitap İsmail el-Ensâ-rî (Riyad 1389/1969), Abdülkâdir Ahmed Atâ (Kahire 1975; Beyrut 1406/1986) ve Meşhur Hasan Süleyman - Hişâm es-Sek-kâ (1410/1990 (el-Mektebü'l-İslâmîn ta­rafından neşredilmiştir. 4. el-Haş hle't-ücâre ve'ş-şmâ'a ve'l-camel ve'1-inkâr *alâ men yeddeH't-tevekkül ü terki'L *amel ve'1-hucce 'aleyhim fî zâlike. Mahmûd b. Muhammed el-Haddâd, da­ha önce Dımaşk'ta basılan eseri (1348/

1929) rivayetlerinin tahrîclerini yaparak tekrar yayımlamıştır {Riyad 1407/1987). S. Tabakötü aşhâbi Ahmed. Dârü'l-kü-tübi'z-Zâhiriyye'de bir mecmua içinde (nr. 106, vr. 28-52) bir bölümü yer alan eser, sonraki biyografi yazarlarının ilk dö­nem Hanbelî âlimleri hakkında temel kay­nağı olmuştur.

Ebû Bekir el-Hallâl'in rivayet ettiği Ah­med b. Hanbel'in er-Red caîe'z~zenâdi-ka ve'İ-Cehmiyye adlı eseri Abdülazîz İzzeddin es-Seyrevân tarafından neşre­dilmiştir (Dımaşk 1408/1988). İbn Teymiy-ye, İmam Ahmed'in er-Red 'ale'z-zenâ-dıka ve'1-Cehmiyye fîmâ şeket ühi min müteşâbihi'l-Kur'ân ve te'evvelethü ıalâ gayri ehlih adlı eserini Hallâl'in es-Sünne'öe zikrettiğini belirtir {Der'ü te'â-ruziVakl ve'n-nakt, 1,221).

Kaynaklarda Hallâl'in el-cİlm (İbn Tey-miyye'ye göre İmam Ahmed'in fıkıh usu­lüne dair görüşlerini toplayan en geniş eserdir, bk. el-lmân, s. 342), el-'İlel (üç cilt olduğu rivayet edilmektedir), Tefsî-rü'1-ğarîb, el-Edeb, Ahlâku Ahmed b. Hanbel adlı eserlerinin de bulunduğu zikredilmektedir.


Yüklə 1,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin