Bakanlığımız adli ve idari yargı taşra teşkilatı ile ceza infaz kurumları denetimli serbestlik şube müdürlükleri ve personel eğitim merkezlerinin ihtiyacı bulunan ödenekler ayrı ayrı kurumsal ve fonksiyonel kodları ihtiva etmektedir. Bu nedenle adli ve idari yargı taşra teşkilatının ihtiyacı bulunan ödenekler İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı ceza infaz kurumlan ve ceza infaz kurumlan ve tutukevleri personeli eğitim merkezlerinin ödenek ihtiyacı ise Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından karşılanmaktadır.
Adli ve idari yargı taşra teşkilatına gönderilen ödeneklerin sarfları İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığınca ceza infaz kuramları denetimli serbestlik şube müdürlükleri ve ceza infaz kuramları ve tutukevleri personeli eğitim merkezlerine gönderilen ödeneklerin sarfları da Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünce takip edilmektedir.
Personel giderleri diğer personel sosyal güvenlik kuramlarına Devlet pirim giderleri tüketime yönelik mal ve malzeme alımları yolluklar görev giderleri hizmet alımları temsil ve tanıtma giderleri bakım onarım giderleri gayrimenkul mal bakım ve onarım giderleri tedavi ve cenaze giderleri mamul mal alımları gayrimenkul alımları ve kamulaştırması menkul malların büyük onarım giderleri gayrimenkul büyük onarım giderleri kodları belirtilen harcamalara ait ödenekleri Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünden talep edilecektir.
Hiçbir surette İşyurtları Kurumu Yüksek Kurulundan doğrudan ödenek talebinde bulunulmayacak tüm talepler Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne gönderilecektir.
Ödenek talep yazısı gönderilmeden telefon ile ödenek talebinde bulunulmayacak acil olmayan işlere ait ödenek talepleri faks ile yapılmayacak faks ile yapılan taleplerin teyitleri istenilmedikçe gönderilmeyecek taleplerin zamanında ve varsa önceden gönderilen ödeneğin sarf edildiği yerler açıklanacaktır. Hiçbir açıklama ve gerekçe gösterilmeden yapılan talepler işleme alınmayacaktır.
Kamu İhale Kanununun beşinci maddesi uyarınca ödeneği bulunmayan hiçbir iş için ihaleye çıkılmayacak ödenek tahsis edilmeden mal ve hizmet alımı yapılmayacaktır. Bu nedenlerle adli ve idari yargı taşra teşkilatına gönderilen ödeneklerin sarfı esnasında yukarıda belirtilen hususlara riayet edilmesi gerekmektedir.
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda yerel mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay özel dairesince aşağıdaki şekilde bozma kararı verilmiştir.
Dava haksız eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece dava kısmen kabul edilmiş kararı davalılar temyiz etmişlerdir.
Dava kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurları sonucu kişilere zarar vermelerinden kaynaklanan ve zarar görenlerin kamu görevlisi ile idare aleyhine açtıkları tazminat davasıdır.
Sorun kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilerin zarar görmesi halinde zarar görenin kamu görevlisinin şahsına karşı açtığı davada kamu görevlisinin hizmet kusurundan ayrılabilen kişisel kast ve kusurunun araştırılmasına gerek olup olmadığı ve netice itibarıyla davanın esastan mı yoksa husumetten mi reddine veya kabulüne karar verileceği ve bu konuda yorum yolu ile sonuca ulaşmanın ve uygulama yapmanın mümkün olup olmadığına ilişkindir.
Bu durumda kamu görevlisinin görevini yaparken kusurlu davranışta bulunmasının hizmet kusuru mu yoksa hizmetten ayrılabilen kişisel kusuru mu olacağının tespiti gerekmektedir.
Kamu kurumları kamu hizmeti yaparlar. Ancak kamu kurumlan tüzel kişilik olduklarından ve bu kişilik maddi değil soyut bir kişilik olduğundan kamu hizmetini bizzat yerine getiremezler. Kamu hizmeti gerçek kişi konumunda olan kamu görevlileri ve bunların kullandıkları araç ve gereçlerle yerine getirilir. Bunun sonucu olarak kamu görevlilerinin veya bunların kullandıkları araç ve gereçlerin kusur ihmal ve hatalarından dolayı kamu hizmetinin yerine getirildiği sırada kişilerin zarar görmesi halinde meydana gelecek kusur kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Burada kamu görevlisinin hizmetten ayrılabilen kişisel kusurundan bahsetmek kesinlikle mümkün değildir. Kamu görevlisinin buradaki kusuru hizmet kusurunu oluşturur.
Her ağır ceza veya bölge idare mahkemesine bağlı yerlerin Cumhuriyet başsavcılığı veya idari yargı mahkemesi başkanlığı tarafından o yerde bulunan bankalara yatırılan her türlü emanet paraların miktarları ile bulundukları bankaları gösteren cetvellerin her yıl 30 Haziran ve 31 Aralık tarihlerindeki miktarlar esas alınarak takip eden yılın ocak ve temmuz aylarının beşinci gününe kadar düzenlenip bağlı olduğu ağır ceza Cumhuriyet başsavcılığına veya bölge idare mahkemesi başkanlığına gönderilmesi merkez ve mülhakattan gelecek bu cetvellere göre düzenlenecek icmal cetvellerinin de ağır ceza Cumhuriyet başsavcılığı veya bölge idare mahkemesi başkanlığınca bu ayların onbeşinci gününde Bakanlığımız Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünde bulunacak şekilde gönderilmesi ya da faks çekilmesi döviz ve altın hesabının bulunması halinde cinsi de belirtilmek suretiyle ayrı bir cetvelde gösterilmesi
Ağır ceza Cumhuriyet başsavcıları ile bölge idare mahkemesi başkanlarınca yukarıdaki hususların yanlışsız eksiksiz ve zamanında yerine getirilmesi bakımından ilgili mahkeme veya dairelerin hesap ve işlemlerine yönelik yerinde yapılacak bir denetim söz konusu olmaksızın yazışma ve görüşmelerle durumun yakından gözetilmesi
Mahkeme emanet paraları ve icra iflas dairelerince tahsil olunan paraların Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Kanununda belirtilen resmi kuruluşlara ait mevduat kapsamı dışında bulunduğu mütalaa edildiğinden söz konusu paraların yukarıda belirtilen hükümler çerçevesinde sözü edilen banka şubelerine yatırılması konularında gereken dikkat ve özenin gösterilmesini rica ederim.
Davacı vekilinin boşanmaya ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık terk hukuksal nedenine dayalı boşanma talebinin koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır. Öncelikle terke dayalı boşanma davasının yasal dayanağı ve koşullarının irdelenmesinde yarar vardır.
Karı kocadan biri evlenmenin kendisine tahmil ettiği vazifeleri ifa etmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya muhik bir sebep olmaksızın evine dönmediği takdirde ayrılık en az üç ay sürmüş ve devam etmekte bulunmuş ise diğeri boşanma davasında bulunabilir. Davaya hakkı olan tarafın talebi ile hakim diğer tarafa bir ay zarfında evine geri dönmesini etmesini ihtar eder. Bu ihtar icabında ilan yoluyla yapılır. Şu kadar ki boşanma davasını ikame için muayyen müddetin ikinci ayı hitam bulmadıkça ihtar talebinde bulunulamaz ve ihtar vukuunda bir ay bitmeden dava ikame olunamaz.
Eşlerden biri evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise terk edilen eş boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de evi terk etmiş sayılır.
Dolayısıyla terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için mutlaka ihtarat yapılmış olması gerekmektedir.
Alacaklı tarafından borçlu hakkında çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla başlatılan takipte alacağın takip tarihinden itibaren işleyecek yıllık faizi ile birlikte tahsilinin istendiği takibin bu haliyle kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Takip tarihinden sonrasına değişen oranlarda faiz uygulanabilmesi için talep edilen faiz oranının takip tarihi itibarıyla ticari veya yasal faiz oranına denk olması gerekir. Böyle bir durumda alacaklının ticari ya da yasal faiz istediği kabul edileceğinden faizin anılan faiz türlerine göre değişen oranlarda hesaplanması gerekmekte olup bu husus borçlu tarafından her zaman ileri sürülebilir.
Somut olayda takip talebinde takip tarihinden itibaren yürütülmesi istenen işleyecek faiz oranının yasal ya da ticari temerrüt faiz oranına denk gelmediği açıktır. Bu durumda talep edilen faiz oranı belirtilen faiz oranlarına uygun olmadığından ve faiz oranına itiraz da edilmediğinden alacaklının takipten sonrası için yasal ya da avans faiz oranının uygulanmasını istediği sonucuna varılamaz. Dolayısıyla takip tarihinden sonraki dönem için işlemiş faizin belirlenmesinde değişen oranlarda avans faiz oranlarına göre hesaplama yapılması mümkün olmayıp kesinleşen faiz oranı esas alınmalıdır.
O halde mahkemece yukarıda değinilen açıklamalar doğrultusunda takipten sonrası için işleyecek faiz oranının itirazsız kesinleştiği hususu göz önünde bulundurularak şikayetin süreden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Alacaklı tarafından murisin mirasçıları hakkında başlatılan genel haciz yolu ile ilamsız icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçlu mirasın reddine ilişkin mahkeme ilamını sunduğu halde icra müdürlüğünce hacizler kaldırılmadığından şikayet yoluyla icra mahkemesine başvurmuştur.
İcra dosyasının incelenmesinde icra takibine konu kredi kartı üyelik sözleşmesinin borçlunun murisiyle imzalandığı ve takibin borçlu hakkında mirasçı sıfatı ile yapıldığı anlaşılmaktadır. Borçlu icra müdürlüğüne başvurusunda mirası reddettiğinden murisin borcundan sorumlu olmadığını iddia ederek hacizlerin kaldırılmasını istemiştir. Bir diğer ifade ile mirasın reddi kararı nedeniyle borçlu olmadığını ileri sürmektedir.
Somut olayda murisin takipten önce öldüğü mirasçılar hakkında takip başlatıldığı borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği mahkeme ilamının icra takibinden ve ödeme emrinin tebliğinden önce alındığı ve kesinleştiği görülmektedir.
Yapılan tüm bu açıklamalar uyarınca borçlunun başvurusunun icra takibinin şekline göre borca itiraz niteliğinde olduğu kuşkusuz olup borca itirazın ise ödeme emrinin tebliğinden itibaren yasal yedi günlük sürede icra dairesine yapılması zorunludur. Ne var ki borçlunun ödeme emri tebliğ edildiği halde mirasın reddi kararına dayalı olarak icra takibine itiraz ettiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla itiraz öngörülen yasal yedi günlük süre geçirildikten sonra yapılmış olduğundan adı geçen borçlu hakkındaki takip kesinleşmiş bulunmaktadır. Belirtilen durum karşısında borçlunun takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde mirasın reddine ilişkin mahkeme kararını icra müdürlüğüne sunmak suretiyle kesinleşen takipteki hacizlerin kaldırılmasını isteyemeyeceği açıktır.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibine başlandığı ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun yasal sürede icra mahkemesine başvurarak imzaya itiraz ettiği mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda bilirkişi tarafından düzenlenen raporda bonodaki imzanın borçlunun eli mahsulü olduğunun ancak bononun imza taşıyan bir belgeden faydalanılarak yazıcı yardımıyla sahte olarak oluşturulduğunun bildirildiği borçlunun ıslah talebinde bulunarak senedin sahteliği sebebiyle takibin iptalini talep ettiği mahkemece istemin kabulüne ve takibin iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.
İcra mahkemeleri önüne gelen uyuşmazlıkları mevzuatta düzenlenen takip hukuku kurallarına göre inceleyerek sonuçlandıran özel mahkemeler olup verdikleri kararlar kural olarak maddi anlamda kesin hüküm oluşturmaz. Borçlunun icra mahkemesine yaptığı başvuru imzaya itiraz olup teknik anlamda bir dava değildir. Bu nedenle dava prosedüründe tatbiki mümkün olan ıslah müessesesinin imzaya itiraz hakkında uygulanma olanağı yoktur.
Ancak mevzuat gereğince hakim yasal sürede yapılan itiraz veya şikayet nedeniyle icra mahkemesine intikal eden işlerde öncelikle takip dayanağı senedin kambiyo vasfında olup olmadığını ve alacaklının kambiyo senetlerine özgü yol ile takip hakkının bulunup bulunmadığını resen inceleyerek takibin iptaline karar verebilir.
Takip dayanağı bononun borçlunun imzasının bulunduğu kağıdın sonradan doldurulması ile oluşturulduğu ve bonodaki alacağa dayanak oluşturan bir ticari ilişkinin mevcut olmadığı yönündeki iddianın yargılamayı gerektirip ancak genel mahkemede açılacak bir menfi tespit davasında değerlendirilmesi mümkün olmakla icra mahkemesinde ileri sürülemeyeceği gibi inceleme konusu da yapılamaz.
Taraflar arasında düzenlenen ipotek akit tablosunun incelenmesinde ipoteğin borçluların bankaya karşı olan tüm borçlarının teminatını teşkil etmek üzere düzenlendiği yani kayıtsız şartsız bir para borcu ikrarını ihtiva etmediği belirlenmiştir. Alacaklı salt bu ipotek akit tablosuna dayanarak borçlular hakkında ilamlı icra takibi yapamaz. Ancak alacaklı borçlulara kredi sözleşmesi ile belirlenen aralıklarda kredi geri ödemesinin yapılmaması nedeni ile noter vasıtası ile hesap kat ihtarnamesi tebliğ etmiş ve tebliğ şerhli ihtarnamenin bir suretini icra takip dosyasına eklemiştir. Bu durumda icra müdürlüğünce mevzuat gereğince borçlulara icra emri gönderilmesi usule uygundur. Borçlular kendilerine gönderilen hesap kat ihtarnamesine süresi içinde itiraz etmekle icra hukuk mahkemesine şikayette bulunma hakkını kazanmışlardır.
O halde mahkemece icra dosyasında bulunan ipotek akit tabloları hesap kat ihtarnamesi hesap özeti kredi sözleşmeleri borçluların hesap kat ihtarnamesine itirazı birlikte değerlendirilip gerektiğinde bilirkişi incelemesi de yaptırılmak sureti ile şikayete konu alacağın mevzuat kapsamında ispatlanıp ispatlanmadığının ve ayrıca limitin aşılıp aşılmadığının değerlendirilmesi gerekirken ipoteğin üst sınır ipoteği olduğundan ve yargılamayı gerektirdiğinden bahisle takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinde borçlu süresi içinde icra mahkemesine başvurarak takibin mükerrer olduğundan bahisle iptalini talep etmiş mahkemece istemin kabulüne ve icra müdürlüğünün dosyasına konu takibin iptaline karar verilmiştir.
Alacaklı tarafından önce bir adet bonoya dayalı olarak aval veren borçlu aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi yapıldığı daha sonra aynı alacaklı tarafından borçlu aleyhine aynı bonoya dayalı olarak bu kez keşidecinin mirasçısı sıfatıyla farklı bir dosya ile kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip başlatıldığı anlaşılmıştır.
İcra takibinin mükerrer olduğu iddiası borca itiraz niteliğinde olup ilk takipten açıkça feragat edilmediği sürece yeni bir takip yapılamaz. Öte yandan sonraki takibin tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla yapılmış olmasının da sonuca bir etkisi bulunmamaktadır.
Mahkemece borçlunun mükerrerlik iddiasına dayalı borca itirazının kabulü ile mevzuat uyarınca daha sonra yapılan ilgili dosyadaki takibin durdurulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile ilk dosyaya konu takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.
Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle bozulmasına peşin alınan harcın istek halinde iadesine ilamın tebliğinden itibaren on gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Borçlunun icra mahkemesine başvurarak takip dosyalarında haczedilen taşınmazın haczine dair yapılan tebligatların usulsüzlüğü ile söz konusu taşınmaz için meskeniyet şikayetinde bulunduğu ve bu nedenle taşınmaz üzerindeki hacizlerin kaldırılmasını istediği mahkemece istemin süreden reddine karar verildiği görülmüştür.
Taşınmaz üzerine konulan haczin yenilenmesi diye bir müessese mevcut olmayıp aynı takip dosyasından olsa da konulan her haciz yeni bir haciz olup borçlunun konulan her hacze yönelik olarak şikayet hakkı vardır.
Mahkemece öğrenme tarihi olarak kabul edilen tarih son hacze ilişkin olmayıp daha önce yapılan hacze ilişkin bulunduğundan ve şikayete konu hacizle ilgili bir tebligata da dosya içinde rastlanmadığından borçlunun icra mahkemesine yaptığı başvuru mevzuatta öngörülen yedi günlük yasal süre içerisindedir.
O halde iş bu takip dosyasındaki meskeniyet şikayeti yönünden mahkemece işin esasının incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken istemin süre aşımı nedeniyle reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Borçlunun şikayet dilekçesinde taşınmazına konulan haczin bildirimine dair tebligatların usulüne uygun olmadığını da belirttiğinden mahkemece tebligatın usulüne uygun yapılıp yapılmadığı hususunun araştırılması tebligatın usulsüz olduğuna kanaat getirildiği takdirde tebligatı öğrenme tarihine göre şikayet süresinde ise işin esasının incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken istemin süre aşımı nedeniyle reddi yönünde hüküm tesisi de isabetsizdir.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun başka yer icra müdürlüğünün yetkili olduğunu belirterek yetki itirazı ile imza itirazında bulunarak icra mahkemesine başvurduğu mahkemece takip konusu bonoda Çorum mahkemelerinin yetkili kılındığı gerekçesi ile yetki itirazının reddine imzaya itirazın ise kabulüne karar verildiği görülmektedir.
Yetki sözleşmesine ilişkin olarak yapılan düzenlemede tacirler veya kamu tüzel kişileri ile diğer kişiler yetki sözleşmesi yapmak açısından birbirinden ayrılmıştır. Tacirler veya kamu tüzel kişileri kendi aralarındaki hukuki ilişkilerde hukuken eşit konumda sayılabilirler. Buna karşılık tacirler veya kamu tüzel kişileri gerçek kişiye göre daha güçlü konumda bulunmaktadır. Daha zayıf konumda olan kişilerin daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı korunma ihtiyacının ortaya çıkması nedeniyle kanun koyucu böyle bir düzenlemeye gitmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki yeni düzenlemeye bakıldığında tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kişilerin kendi aralarında yetki sözleşmesi yapmaları da kabul edilmemiştir.
Söz konusu düzenleme ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir başka husus da yetki sözleşmesi yapılmasında tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olması aranmıştır. Diğer bir anlatımla maddedeki tacirden anlatılmak istenen işin ticari nitelikte olması değil tarafların kanunlarda tacir olarak tanımlanan kişiler olmasıdır. Sözleşmenin konusunun ticari iş olması gerçek kişilere yetki sözleşmesi yapma imkanı vermemektedir.
Meskeniyet şikayetinin dinlenmesi için borçlunun sürekli o evde oturması şart olmadığı gibi kiraya vermesi de meskeniyet şikayetinde bulunmasına engel teşkil etmez. Bu bakımdan ilgililerin İstanbul ilinde oturmaları nedeni ile meskeniyet şikayetlerinin reddine karar verilmesi doğru değildir.
Meskeniyet şikayetine konu taşınmazda borçlunun taşınmazda kat irtifakı tesis edilmediği görülmektedir. İnşaat bilirkişi raporunda her ne kadar borçlunun bu binadan kendi hissesine düşecek pay değeri belirlenmiş ise de arsa payının hesaplamaya dahil edilmediği görülmektedir. Hükme esas olan bilirkişi raporunda mahcuz taşınmazda kat irtifakı veya mülkiyeti kurulmamış olması gözetilmeksizin belirlenen ilkelere aykırı olarak değerlendirme yapılıp görüş bildirildiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle mahcuz taşınmazın arsa ve bina toplam değeri üzerinden borçlu hissesine düşen miktar tespit edildikten ve borçlunun bulunduğu yerden daha mütevazi koşullara sahip yerlerde haline münasip alabileceği evin değeri açık ve net şekilde belirlendikten sonra borçlunun hissesine düşen miktar haline münasip alabileceği evin değerinden düşük ise meskeniyet şikayetinin kabulüne hissesine düşen miktar haline münasip alabileceği evin değerinden fazla ise taşınmazın satılarak haline münasip evin alınması için gerekli miktarın borçluya kalanının ise alacaklıya ödenmesine ve taşınmazın haline münasip evi alabileceği değerden az olmamak üzere satılmasına karar verilmesi gerekirken tespit edilen ilkeler gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi de isabetsizdir.
Takip dayanağı çekin ciro sıralamasının incelenmesinde adı geçen lehdarm cirosu ile muteriz borçluya ondan sonra tekrar lehdara geçtiği sonrasında ilgiliye ciro edildikten sonra muhatap bankaya ibraz edildiği karşılığının çıkmaması üzerine lehdar tarafından takibe konulduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan ciro sıralamasına göre borçluya karşı müracaat sorumlusu durumunda olan alacaklının çeki geriye ciro yoluyla alması ve başkalarına ciro etmesi mümkün ise de bu şekilde çeki ciro yolu ile devraldıktan sonra kendisinin sorumlu olduğu kimselere müracaat borçlusu olarak başvurması mümkün değildir. Zira geriye ciro yoluyla çeki devralan ciranta çeki devretmeden önceki durumuna döner ve bu şekilde kimlere başvurma hakkı varsa ancak onlara karşı takip yapma imkanına kavuşur.
O halde mahkemece takibin resen iptaline karar verilmesi gerekirken imza itirazının kabulü ile borçlu aleyhine başlatılan takibin durdurulmasına karar verilmesi doğru bulunmamış ise de inceleme konusu karar alacaklı tarafından temyiz edildiğinden aleyhe bozma yasağı ilkesi gereğince bu husus bozma nedeni yapılmamıştır. Ancak mahkemece öncelikle alacaklının kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip hakkının bulunmaması nedeniyle takibin iptaline karar verilmesi gerektiğinden ve ilgili mevzuat hükmünde tazminata ve para cezasına ilişkin düzenleme öngörülmediğinden alacaklı aleyhine tazminata ve para cezasına hükmedilmesi isabetsiz ve bozmayı gerektirir ise de bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından hükmün düzeltilerek onanması gerekmiştir.
Alacaklı tarafından borçlu hakkında genel haciz yolu ile yapılan takipte borçlu icra mahkemesine başvurusunda usulsüz tebliğ şikayetinde bulunarak ödeme emrinin iptalini ve tebliğ tarihinin tespitini istemiş mahkemece yazılı şekilde istemin reddi yönünde hüküm kurulmuş hükmü borçlu vekili temyiz etmiştir.
Takip dosyasında davacı borçluya çıkartılan ödeme emrinin incelenmesinde tebliğ evrakı üzerine mernis adresidir şerhi ile borçluya tebliğin çıkartıldığı ve tebligatın tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.
Mevzuata göre tebligat tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Ayrıca kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartıyla her yerde tebligat yapılması caizdir. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Ayrıca başka adres araştırması yapılmaz.
Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih tebliğ tarihi sayılır.
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan ilamlı takipte ihale konusu taşınmazlarda ipoteği bulunan şikayetçi üçüncü kişi diğer fesih sebepleri yanında kendisine yapılan satış ilanı tebliğinin usulsüz olduğunu ileri sürerek kayıtlı taşınmaz ihalelerinin feshini talep etmiş mahkemece talebin reddine karar verilmiştir.
Mevzuat uyarınca yapılacak tebliğ işleminde muhatap adreste bulunmaz ise adreste bulunmama nedeninin araştırılarak komşu beyanının alınması beyanda bulunan komşunun mutlaka adı ve soyadının ve komşu olduğunun tebligat parçasına yazılması gerekir. Aksi halde yapılan tebliğ işlemi geçersiz olur.
Somut olayda satış ilanı şikayetçiye adreste kimse bulunamaması üzerine adresin kapalı olması sebebiyle en yakın komşuya sorulmuş verilen sözlü beyanda muhatabın geçici olarak çarşıya gittiğinin beyan edilmesi üzerine tebliğ imkansızlığı nedeniyle tebliğ zarfı mahalle muhtarına teslim edilmiş olup düzenlenen haber kağıdı muhatabın kapısına yapıştırılmıştır. Ayrıca en yakın komşusuna haber verilmiştir. Komşusu isim ve imzadan kaçındı şerhiyle tebliğ edilmiştir. Tebligat mazbatasına dağıtıcı tarafından beyanda bulunan komşunun adı ve soyadı yazılmadığı için tebliğ işlemi usulsüz olduğu gibi tebliğ memurunun adı ve soyadının bulunmaması nedeniyle de tebligat ilgili mevzuat hükmüne aykırıdır.
Dostları ilə paylaş: |