Her birey ve toplum, her durumda kendini sorgulamalıdır.
«Hesaba çekilmeden kendini hesaba çek» bir ilke, bir hayat düsturudur.
Hayat, sorgulayarak anlamlı hale gelir, neşv ü nema bulur, devam edebilir.
Sorgulanmayan iman, fikir, iş, karar, kişilik ve kültür gelişemez.
Herkesin başkasını eleştirdiği bir toplum ileri gidemez; insani, adil ve mutlu bir toplum olamaz.
Sizce aşağıdakilerden hangisi daha makbuldür:
Medeni bir hayat için tasarlanmış bir evde oturmak mı?
Yoksa,
Medeni bir hayata için model ev tasarımı yapmak ve insanlara kazandırmak mı?
Hayata karşı sorumluluğumuz nedir?
Hayata karşı sorumluluğumuz nedir?
Şikayet etmek ve olayları sıralamak mı?
Yanlışı ve batılı diliyle temizlemeye çalışmak faydasızdır. Müslümanlar, kendilerini kapitalizmin temizlik işçileri durumuna düşürmemelidirler
çözüm üretmek mi?
Sorunlara çözüm üretmek iyi, doğru ama, sorun çıkmasının önüne geçmek daha doğru değil mi?
Hayat tarzı inşa etmek mi?
Niçin inşa faaliyetinin içinde bulunmuyoruz da, sorun çıkmasını, sonra da sorunlara çözüm üretmeyi bekliyoruz?
Hayatın oluşumu, yenilenmesi ve sona ermesi tasavvurumuz nedir?
Çevremizde olanların bizimle ilgisi nedir?
Biz müdahil olabilir miyiz?
Evet ise, hayatın neresinden, nasıl müdahil olalım?
Bunun için nasıl bir fikre ve yola ihtiyacımız var?
Her zaman ve her durumda rehberlerimiz:
Her zaman ve her durumda rehberlerimiz:
Fıtrat
Doğruluk
Ahlâk
Adalet
Özgürlük
İnandığını yaşamak
Sürdürülebilirlik
Fıtrat: Varlığı yaratıldığı gibi öğrenme ve tanınma görevi. Ahlâk: İnsan olmanın ayırıcı vasfı. İnsan olmanın en geniş ve genel anlamda sorumluluğu. Adalet: Nefsimizde ve yaratılışta. İnsanda adalet ahlakı olmadan adalet olmaz.
Her yaratılan bir tabiatla (fıtratla) yaratılır.
Her yaratılan bir tabiatla (fıtratla) yaratılır.
Eşya böyle olduğu gibi olaylar ve oluşlar da böyledir.
Varlıkla uyumlu yaşayabilmek ve hayatın gelişmesine katkıda bulunabilmek için onun fıtratını bilmek gerekir.
Bilimin görevi varlığın fıtratını (kanunları, kuralları, düzeni ve dengeyi) araştırmaktır.
Hayatı geliştirebilmek için bir şeyin varlığını bilmek, tanımak ve ona uygun davranmak gerekir.
Yoksa gerilemeye, yıkıma bile sebep olabilir, hüsrana uğrarız.
Doğruluk insanlığın ortak paydasıdır.
Neyin doğru, neyin yanlış olduğunda anlaşamayabiliriz
Ama doğruluğun bizatihi bir değer olduğunda anlaşıp birleşebiliriz.
Dillerimiz, dinlerimiz, milletlerimiz, medeniyetlerimiz ve kültürlerimiz farklı olabilir ama doğruluk ortaktır.
Doğruluğa sınır koyacak herhangi bir şey -dil, vatan, millet, bayrak, devlet- yoktur.
Ahlak en üstün ortak değerdir. (Batı moral, etik diyor)
Ahlak her şeyin tamamlayıcı unsurudur.
Her iş, uğraş, teknoloji ve çevre ahlak gerektirir.
Kendisi için ahlak üretilmeyen iş/teknolojiden zarar görülür.
Para, mal, teknoloji, devletle insan arasındaki ilişkiyi doğru zemine oturtan ahlaktır.
Ahlaki değerler yokluğunda yerini para, makam, teknoloji vs. alır.
Hukuk ahlakla hayat bulur.
Her inşa faaliyeti, ahlaki inşa ihtiyacını da birlikte getirir.
İyiliğin kendiliğinden yetişip geliştiği bir bağ, bahçe, tarla yoktur.
İyiliğin kendiliğinden yetişip geliştiği bir bağ, bahçe, tarla yoktur.
Hayat, iyiliğin sürekli üretilmesini ve tekrar tekrar yeniden üretilmesini gerektirir.
Çünkü her yaratılanın bir ömrü vardır, o şey ömrünü doldurduğunda etkisi de biter.
Sürekli değişen çevre şartları, teknoloji ve iş hayatı ahlakın yeniden üretilmesini gerektirir.
Ahlak, her işin astarı gibidir. Üretilen her iş ve hizmet kadar ahlak da geliştirilmelidir.
İnsanlık kötülük üretebiliyor ve yapabiliyor. Kötülük ancak iyilik üretilerek geriletilebilir.
İyilik ve kötülük her varlık gibi birer varlıktırlar.
İyilik ve kötülük her varlık gibi birer varlıktırlar.
Onları üretmek, geliştirmek, yaymak, geriletmek veya ortadan kaldırmak için bizatihi çalışmak gerekir.
İyiliğin, atalarımızdan bize kalanı ile yetinemeyiz.
Bizim de iyilik geliştirmemiz, yetiştirmemiz ve yeni iyilik alanları açmamız gerekir.
Yoksa iyilikten yoksun kalırız
«İnsana kazandığından başkası yoktur» bir hayat ilkesidir
İyilik antika bir eser değildir ki bize miras kalanıyla yetinelim.
Nasıl kötülük bir köşe başında karşımıza çıkabiliyorsa, aynı şekilde insanlara sürekli iyilik de sunmak gerekir.
Ahlâk zamanımızda en korkulan, en tartışmalı ama en çok taraftar bulabilen değerdir.
Ahlâk zamanımızda en korkulan, en tartışmalı ama en çok taraftar bulabilen değerdir.
Ocuppy (İşgal Et), Greenpeace, Peta, Pushy Riot, Dünya Ekonomik Forumu ve G-8 aleyhtarı hareketler, çevreyi, hayvanları, çocukları ve kadınları koruma hareketleri… Tepki şekilleri ve metodolojileri farklı olsa da gerekçe olarak ahlakidirler.
İnsanlık ahlak arayışında ve mücadelesindedir ama ahlak teklif edecek bir din, kültür veya medeniyet yoktur.
«Son din» olmak böyle bir sorumluluğu gerektirir. Yani bu görev Müslümanlarındır ama İslam adına bir şey sunamıyoruz.
Ahlak ve siyaset sularının birbirine karışmasını önlemek gerekir. Çünkü siyaset ahlakı değerinden düşürür.
Ahlâkî inşa faaliyeti doğruluk, bütünlük, tutarlılık ve süreklilik ister.
Yeni bir zamanının inşa edilmesine engel değerler:
Yeni bir zamanının inşa edilmesine engel değerler:
Şirk: Fıtratı ve yaratılış kanunlarını inkar eder.
İman etmeye olduğu kadar ilme de düşmanlıktır.
Kibir: Yaratana, varlığa, eşyaya ve insana düşmanlıktır
Ümitsizlik: Geleceği ve inşa etmeye büyük engeldir.
Zannın çoğu: İlme ve iman etmeye perde çekmek gibidir
Gaflet: Büyürse yavaş felakete dönüşür
Tembellik: Varlığı, hayatı anlayamama, gayretin düşmanı
Alışkanlıklarımız: Büyük tehlike, zilletimizin sebebidir
Ünsiyet: (Bir şeye çok yakınlık) Çok sürerse körlüğe sebep olur
Yenilik sözle veya laf ile olmaz, amelle ve işle olur
«Asrın idraki»ni inşa etmek gerekiyor
«Asrın idrakine söyletmek» yetmez, üretmenin yerini tutamaz.
Temel Kaynaklar yenilik yapmaya teşvik ediyor
Müslüman’ın dünya görüşü keyfi veya tesadüfi değil, Yaradılış tasavvurundan doğar:
«Cenab-ı Hak, gayr-ı mütenahi hikmetler için bu alemi, imtihana sahne yaptı. Yine sonsuz hikmetler için tagayyürata [başkalaşmaya], tahavvülata [tebdile, değişime], inkılaplara mahal olmasını irade etti. Ve yine, sonsuz gayeler için hayır ile şerri, nef [fayda] ile zararı, hüsün [güzel] ile kubhu [çirkin olanı], hülasa iyilikle kötülüğü karışık bir şekilde Cennet ve Cehenneme tohum olmak üzere kainatın şu mezrasına serpti.»
İnsana düşen yaratılışla birlikte gelen bu değişimle birlikte yaşamak, ona ayak uydurmaktır, direnmek değil.
Çünkü yaratılıştan gelene direnen sünnetullaha direnmiş olur:
«Evet, madem ki bu alem, nev-i beşerin imtihan meydanıdır ve müsabaka yeridir. İyilikle kötülüğün birbirinden tefrik edilemeyecek derecede muhtelit ve karışık olmaları lazımdır ki, insanların dereceleri tezahür etsin.»
Hadis-i Şerif yeniliğe altın bir kapı açıyor:
“İslâm’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey eksilmez. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayırılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey eksilmez.”
(Müslim, Zekât 69. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 64)
GELECEK,
KENDİLİĞİNDEN GELMEZ,
BEKLENMEZ,
İNŞA EDİLİR
Gelecek,
valizlerimizle gidip rahatımıza bakacağımız dayalı-döşeli evimiz değildir!!
Gelecek, fethedilecek bir ülke, şehir, kale de değildir.
Gelecek, fethedilecek bir ülke, şehir, kale de değildir.
Gelecek, inşa edilmesi gereken evimizdir.
İnşa edilmiş vardır!!!
Zaman, kültür, ahlâk, örf ve hukuk üreterek «bizim zamanımız» olur.
Başkasının inşa ettiği zaman bizim zamanımız değildir.
Biz başkasının inşa ettiği bir zamanda ancak kiracı oluruz
Gelecek yeni bir halin ve hayat tarzının inşa edilmesidir.
Hayat üretmeyen, başkasının zamanında veya onların geleceğinde yaşar.
Yeni bir zaman, o zamana uygun;
Yeni bir zaman, o zamana uygun;
Fikirlerin,
Felsefelerin,
Teorilerin,
Değerlerin,
İnançların,
Amellerin,
Teknolojilerin,
Sistemlerin
Keşfedilmesi ve hayata geçirilmesiyle ancak doğabilir.
Değerleri ve inançları hayata geçirecek olan,
Değerleri ve inançları hayata geçirecek olan,
Geleceğin kültürünü inşa edecek,
Beşeri münasebetler keşfedecek olan,
Mümince hayat tarzını yaşayacak ve
Kendi geleceğine taşıyacak olan insandır.
Bir geleceğimiz olmasını istiyorsak, geleceğin, yani o «zamanın insanını» yetiştirmek gerekiyor.
Yani, geleceği inşa bir kişilik ve karakter inşasıdır.
Gelecek, o kişilik ve karakteri inşa ettiğimiz oranda bizimdir.
Eğer yeni bir zaman, iyi bir gelecek istiyorsak;
Eğer yeni bir zaman, iyi bir gelecek istiyorsak;
O zamanın insanını ve kültürünü inşa etmek gerekiyor
Kültürü inşa edilmemiş bir gelecek hiçbir zaman gelmez…
İnşa yoksa, gelen zaman bizim değil başkalarınındır
Biz de orada emanetçiyiz ve onların istedikleri gibi yaşamaya mahkumuz!
Geleceği inşa edecek insan;
Geleceği inşa edecek insan;
Tahkikle (sorgulayarak) yaşar
Fıtratı tanır,
Kendini öğrenir, bilir,
Öncelikleri gözetir,
Dini, bilimi ve sanatları aynı potada eritir,
Başkalarıyla birlikte hayat bulur,
Zamanı yeniden inşa etme idealini taşır ve çalışır.
KÜLTÜR İNŞA ETME
KÜLTÜR İNŞA ETME
Bize göre kültür nedir?
Bize göre kültür nedir?
Kültür hazır bir şeydir.
Kültür bize atalarımızdan kalmıştır.
Kültür değişmezdir.
Bizim kültürümüz her zaman iyidir.
Kültürümüz beğenmeyen bizden değildir.
Kültür üretilmezdir.
Kültür var olandır.
Kültür ne ise odur.
Örf, adet, ortak davranış, ortak korkular, sevinçler, kederler, ritüeller, törenler, kılık kıyafet, yeme-içme, misafirlik, selamlaşma, hasta ziyareti, hediyeleşme, doğum-ölüm, sünnet-nişan-düğün adetleri ve törenleri, yardımlaşma, infak etme, çalışma, kazanma, harcama, satın alma, ev düzeni, temizlik, gösteriş, iletişim, komşuluk ilişkileri, mahalle bilinci, oturma, kalkma, yer verme, yürüme, arabalı hayat düzeni, çocuk büyütme, okuma, yazma, ticaret yapma, doğru ve yanlış anlayışı, yalan söyleme hitabet, dedikodu, gıybet, küfretme, sevgi ve saygı gösterme, el öpme, tokalaşma, vedalaşma, çalım atma, öğrenme, bildiğini yayma, haksızlığa karşı çıkma, büyüklenme, tevazu vs. vs. vs…
Örf, adet, ortak davranış, ortak korkular, sevinçler, kederler, ritüeller, törenler, kılık kıyafet, yeme-içme, misafirlik, selamlaşma, hasta ziyareti, hediyeleşme, doğum-ölüm, sünnet-nişan-düğün adetleri ve törenleri, yardımlaşma, infak etme, çalışma, kazanma, harcama, satın alma, ev düzeni, temizlik, gösteriş, iletişim, komşuluk ilişkileri, mahalle bilinci, oturma, kalkma, yer verme, yürüme, arabalı hayat düzeni, çocuk büyütme, okuma, yazma, ticaret yapma, doğru ve yanlış anlayışı, yalan söyleme hitabet, dedikodu, gıybet, küfretme, sevgi ve saygı gösterme, el öpme, tokalaşma, vedalaşma, çalım atma, öğrenme, bildiğini yayma, haksızlığa karşı çıkma, büyüklenme, tevazu vs. vs. vs…
Bunlar değişmez, eklenmez, çıkarılmaz şeyler midir?
Din İlahi kaynaklıdır, kültür ise İlahi kaynaklardan veya felsefeden insan tarafından yapılır, elde edilir.
Din İlahi kaynaklıdır, kültür ise İlahi kaynaklardan veya felsefeden insan tarafından yapılır, elde edilir.
Din zaman ve mekan olarak evrensel, kültür ise belli bir yer (millet, dil, coğrafya) ve zamanla sınırlıdır.
Dinin hükümleri değişmez, kültürel değerler yer ve zamana bağlı olarak değişebilir.
Kültür ve dinin uygulamaları arasına bazen kesin sınır çekmek mümkün olmayabilir. Çünkü biri diğerinden elde edilmiştir.
Dinlerden sürekli davranış, amel, örf üretmek gerekir
Kültür veya amel üretmeyenin dini (hayatı) fakirleşir.(*)
Müslümanlar arasında kimileri üretilen her yeni şeye kötü (bidat) gözüyle bakarlar
Bu yobazlıktır ve hayatı yoksullaştırır.
Örf, adet, alışkanlık, hayat tarzı üretemeyen bir din veya felsefe insana hayat veremez, hayatı düzenleyemez
Sonunda hayattan çekilmek zorunda kalır.
Din (veya felsefe) bu durumda ancak kuvvet kullanarak yaşayabilir
Din veya felsefe üreterek değil de kuvvetle hakimiyet kurmaya çalışırsa zalimleşir
Din veya felsefe üreterek değil de kuvvetle hakimiyet kurmaya çalışırsa zalimleşir
Bu durumda din zalimlerin eline geçer, yaşama şansı azalır:
«Bir düzen küfürle devam edebilir, zulümle devam edemez»
Hayattan çekilmeye veya zalimleşmeye mecburdur, çünkü:
Meyvesiz bahçeye döner, insanın ihtiyaçlarını karşılayamaz, meşru yoldan söz sahibi olamaz.
Hedefleri geride kalır, amaçları bulanık hale gelir,
Metotları fakirleşir, elindeki araçlar azalır ve güçsüzleşir.
Ed’din fi’il-medin (Din medeniyettir)
Ed’din fi’il-medin (Din medeniyettir)
İnsanlığın yarısından fazlası şehirleşti!!! (%54)
Mülkiyet şekilleri değişir, yeni hukuk veya hukuku yeniden üretmek gerekiyor
Şehir kültürü üretimi üzerine eğilmek gerekiyor.
İslam Medeniyeti ve Medinet’ül-Fâzıla ideali varsa şimdi üzerinde çalışmalıdır.
Mesela:
Çağdaş şekilde toplulaşma tasavvurumuz nedir? (*)
Bir medeniyet evi tasavvurumuz var mıdır?
Bir iş ve ticaret ahlâkımız var mıdır?
Kültürden kültür üretme
Özellikle vahiy toplumlarında kaynaktan sapmaya sebep olur
Uygulamalardan kültür türetme
Klonlama-Dolly örneği- Sapmaya sebep olur ve ömrü kısalır
Kültür transferi
Kültürler arası ve Medeniyetler arası (Çok dikkat ve özen ister)
Tekamül yoluyla
Çarşamba Ovası tütün ekim örneği/Sheffield çıkrık sistemi (Sağlıklı olabilir)
Temel kaynaklardan
Din ve felsefe (Yeni bir doğuşa, döneme yol açabilir)
«Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.» (Âl-i İmrân: 104)
«Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; marufu (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz.» (Âl-i İmrân: 104)
İnsanlar hayra nasıl çağrılır (davet edilir), iyilik nasıl yayılır?
İyiliği yaymak için günümüzde uydurulan şeyleri düşünelim: Prens Charles, Captain Custou Müslüman oldular yalanları vs…
Sadece ayet ve hadis okuyarak iyiliğe çağırmanın etkisi nedir?
İnsanlar iyiliğe zorbalıkla, hile ile, dünyevi korkular üreterek, faydasız tekrarlarla ve yalanlarla çağrılabilir mi?
Kötülüğü (münkeri) kaldırmak için önce yayılmasını mı beklemek gerekir?
Kötülüğü önlemekte proaktif davranmak, ön almak gerekir
Bu ilkeler ışığında «Emr-i maruf-nehy-i münker» görevini;
Ahlakta, adalette, davranışlarda, bilimlerde, sanatlarda ve hayat tarzında yeni buluşlar ve keşiflerle yapmak gerekir.
Bunun için zamanın insanlarının anlayabileceği bir dil inşa etmek, «yeni» olanın insanlar arasındaki cazibesinden yararlanmak gerekir.
Her şeyi milli veya ulusal ölçüyle ve ölçeklerde anlamak, yaşamak
Din ile bilimin birbirinden ayrılmasının hatta insanlar içindeki düşmanlığının getirdiği verimsizlik
Dinin ilkelerinin değişmez olduğu, kültürün değişebileceğini anlayamamak
Temel kaynaklardan beslenmek yerine taklitle yaşamak; tekrardan, geçmişten, atalardan veya Batıdan beslenmek
Yaratılışın içine yerleştirilen değişimi anlayamamak
Evrime karşı çıkma kaygısı bize fıtratın içine yerleştirilen değişim kanunlarını, tekamülü unutturdu.