1ÖZET
Türkiye’de iş kazaları ve iş kazalarına bağlı yaralanma, sakat kalma ve ölüm oranları gelişmiş ülkelere oranla ciddi seviyede daha yüksektir. Bu bağlamda hem iş kazalarının en aza ineceği sağlıklı ve güvenli çalışma ortamlarının oluşmasını sağlamak hem de 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yürürlüğe konmuştur. Diğer yandan, tüm dünyada olduğu gibi, eldeki mevcut istatistiklere göre Türkiye’de de inşaat sektörü bu oranların en yüksek olduğu sektörlerden biridir. Bu çalışmanın amacı, inşaat sektöründe yeni yasada öngörülen iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin ne seviyede uygulandığı, nasıl uygulandığı ile sektörün konuya olan yaklaşımlarının incelenmesidir.
Anahtar Kelimeler: İşçi Sağlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği,
6331 İş Sağlığı ve Güvenliği Kannunu, İnşaat sektörü,
İstanbul, Türkiye
2Giriş 2.1Genel Bilgilendirme
Dünyada ve ülkemizde sanayileşme ve teknolojik gelişmelere paralel olarak, özellikle iş yerlerinde üretken faktör olarak çalışan kişilerin sağlığı ve güvenliği ile ilgili bazı sorunlar ortaya çıkmıştır. Sanayileşmenin gelişimi, iş sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin gerekli yasal düzenleme ve denetimlerin oluşturulamaması ve gerekli yatırımların yapılamaması nedeniyle sorunlar yoğunluk kazanmıştır. Başlangıçta fazla önemsenmeyen bu sorunların çalışanların sağlığı ve iş verimi üzerinde olumsuz etkilere neden olduğu fark edilerek, üzerinde düşünülmesi gerekliliği gündeme gelmiştir.
İş sağlığı ve güvenliği tıp bilimleri, mühendislik bilimleri ve sosyal bilimleri içeren multidisipliner bir konudur.
Bir ülkenin iş sağlığı ve güvenliğine yönelik politikaları, o ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeyinden bağımsız düşünülemez. Ekonomileri güçlü olmayan, sosyal devlet ilkesinin yaşama geçirilemediği ya da hiç olmadığı ülkelerdeki iş sağlığı ve güvenliği düzeyi, gelişmiş ülkelere göre ciddi yetersizlik sergilemektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), günümüz çağdaş sağlık anlayışına göre sağlığı “hastalık ve sakatlığın olmayışı değil bedensel, ruhsal, sosyal ve ekonomik yönden tam bir iyilik hali” olarak tanımlanmakta ve sağlığı doğuştan kazanılmış bir hak olarak kabul edilmektedir. Tüm insanların olası en üst sağlık düzeyinde yaşamalarının sağlanması sağlık hizmetlerinin ana amacıdır. Sosyal hukuk devletinin temel işlevi; güvenli çalışma ortamı oluşturmak, çalışanları çalışma ortamından kaynaklanan sağlık ve güvenlik risklerine karşı korumak, çalışanların güvenlik, sağlık ve refahlarını sağlamak ve geliştirmektir. İnsanların yaşamsal bir zorunluluk olarak yer aldıkları iş yaşamı sağlığa yönelik çok sayıda ve nitelikte risk içermektedir. Bu bağlamda iş sağlığı, çağdaş sağlık anlayışının tipik bir uygulama alanıdır.
1950 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Uzmanlar Komitesinin “İş sağlığı, tüm mesleklerde çalışanların bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik hallerinin en üst düzeyde tutulması, sürdürülmesi ve geliştirilmesi çalışmalarıdır.” şeklindeki tanımına göre iş sağlığında temel yaklaşım sağlığın korunmasıdır ve çeşitli iş kollarında çalışanlar, iş ortamından kaynaklanan çeşitli faktörler nedeniyle risk grubundadırlar.
ILO ve WHO Uzmanlar Komitesi 1995 yılı kararları ise; çalışanların sağlığını, çalışma kapasitesini koruma ve geliştirme, çalışma ortamını ve yapılan işi geliştirme, işyerinde sağlık ve güvenliği destekleyen yönde iş organizasyonu ile çalışma kültürünü geliştirme olarak ifade edilmiştir.
İş sağlığı sadece çalışma koşulları sonucu ortaya çıkan iş kazaları ve meslek hastalıklarını önlemeyi değil;
-
Tüm mesleklerde çalışanların bedensel, ruhsal, sosyal iyilik durumlarını en üst düzeye ulaştırmak ve sürdürebilmek,
-
Çalışma koşullarından dolayı çalışanların sağlıklarının bozulmasını önlemek,
-
Çalışma ortamında bulunan her tür fiziksel, kimyasal, biyolojik, organik, ruhsal ve organizasyona ait faktörlerden korunmayı sağlamak,
-
Çalışanın fizyolojik ve psikolojik özelliklerine uygun bir çalışma ortamına yerleştirilmesini ve uyumlu bir ortamda işini sürdürmesini sağlamak,
-
Yapılan iş ile çalışan arasında uyum sağlayarak, asgari yorgunlukla optimal verim elde etmek gibi amaçları da içerir.
3.1İş Sağlığının Gelişme Süreci
İnsanlar var oldukları dönemlerden başlayarak çalışmak zorunda kalmışlardır. Bu dönemlerdeki çalışma; beslenme, barınma, giyim, korunma gibi yaşamsal konulara yönelik olmuştur. Bugünkü anlamda çalışma ortamı MÖ.4000’li yıllarda madencilik ve taş ocaklarında çalışma ile başlamıştır. Bu tarihlerde insanlar demir, kurşun, boya ve pigment maddeleri ile tanışmışlardır. Çalışma ve işçilik, kölelerin, suçluların cezalandırılması amacı ile çalıştırılması, ucuz hatta parasız işgücü kavramları ortaya çıkmış, ancak iş riskleri ile ilgili bir sorun söz konusu olmamıştır.
İnsanların sağlıkları ile yaptıkları iş arasında bir ilişki olduğu 18.yüzyılın başlarında anlaşılmıştır. Daha önceleri madenciliğin yaygın olduğu Orta Çağ döneminde madenciliğin; riskli iş ve madencinin de kıymetli kişi olduğuna, madenlerde çalışanların kısa zamanda öldüklerine dikkat eden hekimler olmuş, ancak bunun, yapılan işin doğal sonucu olduğu kabul edilmiştir. Bu konuda hekim Agricola (1494-1555) madencilerin sağlık durumu ile ilgili olarak “De Re Metallica” (Metallerin Doğası Üzerine) isimli kitabı yazmış; aynı yıllarda başka bir hekim Paracelsus (1493-1541) madenlere ilişkin deneyimlerini topladığı kitabında “altın, gümüş, demir, bakır gibi kıymetli maddeleri elde etmenin bedeli hayatımız ve vücudumuzu tehlikeye atmaktır” diyerek bu işlerin riskli olduğuna dikkat çekmiştir.
16. ve 17. yüzyılda İtalya’da metal işleri, dericilik, tahta işçiliği ve çinicilik çok gelişmiştir. İtalya’da hekim ve öğretim üyesi olan Bernardino Ramazzini (1633-1714), çeşitli işlerde çalışanların sağlık durumunu incelemiş, ilk çalışılan iş ile hastalık arasında ilişki olduğunu “De Morbis Artificum Diatriba” isimli kitabında yazmış ve “Meslek Hastalığı” kavramını dile getirmiştir. “İşyeri Hekimliğinin” öncüsü olarak bilinen Ramazzini, hekimlerin hastalarına; yaptıkları işe ve mesleğe ilişkin sorular sormaları gerektiğini dile getiren ilk hekimdir.
İş sağlığındaki gelişmeler diğer bilimler kadar hızlı olmamıştır. Çok uzun bir süreç içinde gelişen sosyal, ekonomik ve teknik gelişimi içeren “Endüstri Devrimi” iş sağlığında da ilerlemelere yol açmıştır. Endüstri devriminde köylerden kentlere göçler, iş gücü fazlalığı, kadın ve çocukların çalıştırılması, uzun süreli çalışma, aşırı yorgunluk, olumsuz beslenme ve barınma koşulları ve korunma önlemlerinden yoksun çalışmanın, ortam çalışanlarının sağlığının bozulmasına, meslek hastalıklarına ve iş kazalarına neden olduğu anlaşılmış ve çözüm aranmaya başlanmıştır. Bu dönemde konu toplumun dikkatini çekmiş, yazarlar, düşünürler ve politikacılar da iş sağlığı ile ilgilenmişlerdir. Dönemin edebiyatçılarının eserleri bile çalışanların sağlık sorunlarına yönelik olmuştur.
Dostları ilə paylaş: |