ya cumhuriyetlerini Sovyet Rusya’dan ayırmak ve sömürücü sınıfın hakimiyetini yeniden kurmak gayesi ile mollalar tarafından yürütülen, alenî-siyasî bir haydutluk olarak ortaya çıkmıştır”.20 Basmacı Hareketi’nin parolaları da yine Sovyet kaynaklarına göre şöyleydi: “Türkistan Türkistanlılarındır. Türkistan’ı Rusya’dan kurtarmak gerekir. Müstebitlerden arınmış bir Türkistan”.21
Basmacıların silahlı mücadelesinin Türkistan’ın çeşitli bölgelerine yayılması üzerine Sovyet hakimiyeti 1919’da “Türkistan Cephesi” açarak, bölgeye ek kuvvetler gönderdi. Bu cephenin kumandanlığını Rus Generali Frunze üstlendi. Ergeş Korbaşı, Şir Muhammed Bek (Körşermet), Nur Muhammed Bek, Küçük Ergeş, Muhammed Emin Bek, Hal Hoca, Parpi Bek, Muhittin Bek, Aman Pehlivan, Cüneyid Han gibi çok sayıda önder altında Basmacı hareketi 1924 yılı sonuna kadar çok etkili olarak sürdü. Türkistan’ın çeşitli bölgelerinde hakimiyeti ele geçiren Basmacı korbaşıları orada geçici hükümet kuruyorlardı. Bunlar arasında en etkilisi Şir Muhammed Bek’in 3 Mayıs 1920’de Fergana bölgesinde kurduğu geçici Türkistan hükümeti idi. Bu hükümet varlığını 1922 sonuna kadar korudu. 15-20 Nisan 1922’de Türkistan Millî Kurultayı çalıştı ve geçici bir anayasa kabul etti.22
Enver Paşa’nın 8 kasım 1921’de Basmacılar hareketine katılmasıyla Türkistan’daki mücadele yeni bir canlılık kazandı. Enver Paşa 19 Mayıs 1922’de Sovyet hükümetine bir muhtıra göndererek, Kızılordu’nun Türkistan’ı terk etmesini istedi.23 Buhara Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı Osman Hoca da az sayıdaki Buhara silahlı güçleriyle 9 Aralık 1921’de Düşenbe’deki Rus garnizonuna baskın düzenleyerek, Rus general ve elçilerini tutukladı. Ancak, yardıma gelen Rus birlikleri garnizon’u kurtardılar ve Buhara güçleri geri çekildi. Bu hareket Osman Hoca’nın Buhara’dan ayrılarak, mücadeleye destek sağlamak için Afganistan’a geçmesine neden oldu.24 Enver Paşa Kurban Bayramı’nın birinci günü olan 4 Ağustos 1922’de Belcivan’da Kızılordu birlikleri tarafından pusuya düşürülerek, şehit edildi. Ancak, Enver Paşa’nın öldürülmesi Basmacı hareketini durdurmadı, silahlı mücadele ve yer yer halk isyanları 1924 ile 1934 yılı Mayıs ayı sonuna kadar sürdü.25
Bağımsız Cumhuriyetler
Sovyet egemenliğinden önce, Azerbaycan, Buhara ve Harezm bağımsız cumhuriyetleri kuruldu. Bu cumhuriyetler sosyalist veya komünist değil, bugün belki liberal milliyetçi diyebileceğimiz devlet şekilleri üzerine kurulmuşlardı. Buhara ve Harezm Cumhuriyetlerinin adında geçen “Halk Şuralar” terimi hiçbir şekilde Sovyet modelini kendilerine örnek almıyordu. Her üç bağımsız cumhuriyetten ilki 1920’de, ikinci ve üçüncüsü ise, 1923’te Sovyetleştirildi ve 1924’te ortadan kaldırıldı.
Azerbaycan Cumhuriyeti
28 Mayıs 1918’de bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti kurularak başkent Gence oldu. Mehmet Emin Resulzâde Cumhurbaşkanlığı’ndaki Azerbaycan Hükü
meti tarafından istenen yardım üzerine İstanbul hükümeti Azebaycan’a bir Türk birliği gönderdi. Nuri Paşa kumandasında “Kafkasya İslam Ordusu” olarak adlanan Türk birliği 15 Eylül 1918’de Bakü’ye girerek orayı Ermenilerin desteklediği Bolşeviklerden kurtardı. Ancak, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda mağlubiyeti yüzünden, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’nin 11. maddesine göre, Türk ordusu Azerbaycan’ı boşaltmak zorunda kaldı.26 Ali Mercan Topçubaşı başkanlığında Avrupa’ya gönderilen Azerbaycan heyetinin çabalarıyla, Müttefikler 12 Ocak 1920 tarihinde Azerbaycan’ı bağımsız bir devlet olarak tanıdılar. Üç buçuk ay sonra ise, Azerbaycan’ın bağımsızlığına 27 Nisan 1920’de Kızılordu tarafından son verildi ve Mehmet Emin Resulzade tutuklandı.
Buhara Cumhuriyeti
İçişlerinde bağımsız, ancak dışişlerinde Çarlık Rusyası’na bağımlı olan Buhara Emirliği’ndeki Genç Buharalılar (Yaş Buharalılar) adlı Yenileşme (Ceditçiler) yanlıları Osman Hoca başkanlığındaki milliyetçiler ile Feyzullah Hoca başkanlığındaki Bolşevik yanlısı solcular olmak üzere iki ayrı fraksiyondan meydana gelmişti. Solcu olanlar Rus Bolşevikleri ile işbirliği içindeydi. Rusya hükümetinin Buhara’daki siyasî ajanı Miller’in baskısıyla emir Alim Han 30 Mart 1917’de “Hürriyet Beyannamesi” ilan edince, bunu fırsat bilen Yenileşme yanlıları 8 Nisan’da bir gösteri düzenlediler. Ancak, emirin askerleri göstericileri dağıttı. Bir bölüm gösterici Taşkent’e kaçtı. Askeri gücü sahip olmayan Genç Buharalılar 1920’de Emir Alim Han’ı devirmek için Kızılordu birliklerinden yardım almak zorunda kaldılar. Rus birliklerinin 15 Mart 1918’deki hücumları başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra, General Frunze komutasındaki Sovyet ordusu 28 Ağustos 1920’de Buhara’ya saldırıya geçti ve 2 Eylül’de Buhara düştü. 6 Ekim 1920’de toplanan Buhara Birinci Halk Kurultayı’nda Buhara Halk Şuralar Cumhuriyeti ilan edilerek Mirza Abdülkadir Muhittin devlet başkanlığına, Feyzullah Hoca da başbakanlığa getirildi. 23 Eylül 1921’de yapılan Buhara Halk Temsilcileri’nin İkinci Kurultay’ında Osman Hoca cumhurbaşkanı olarak seçildi.
Buhara Cumhuriyeti’nin ilk anayasası 1921’de, bazı değişikliklerle ikinci anayasası 1922’de kabul edildi. Osman Hoca kısa süren cumhurbaşkanlığı sırasında, önce Anadolu’da İstiklâl Savaşı yürüten Mustafa Kemal’e yardım olarak Rusya üzerinden 100 milyon altınlık yardım gönderdi ve daha önceden Osmanlı-Rus Savaşı’nda esir düşerek Sibirya’nın Krasnoyarsk kampına sürülmüş olan ve oradan kaçarak önce Taşkent ve sonra Buhara’ya gelen Osmanlı Türk subaylarına Buhara ordusunun çekirdeğini oluşturacak milis kuvvetlerini kurdurttu.27 Arkasından da 9 Aralık 1921’de Buhara sınırı içerisindeki Rus garnizonlarına karşı silahlı saldırıya geçti.28
1922 yılında Osman Hoca’nın Buhara’dan ayrılarak Afganistan’a geçmesi ve Enver Paşa’nın şehit düşmesi üzerine, Sovyetlerin Buhara Cumhuriyeti üzerin
deki kontrolü arttı. 1923’te Buhara Halk Şuralar Cumhuriyeti’nin adı Buhara Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak değiştirildi ve 20 Eylül 1924’te ise, Buhara Devleti ortadan kaldırıldı.
Harezm Cumhuriyeti
Buhara’da olduğu gibi, 1873’ten beri dışişlerinde Rus egemenliği altındaki Hive Hanlığı’nda yenileşme (Ceditçilik) hareketleri de 1910’da siyasî bir harekete dönüşerek “Genç Hiveliler” adını aldı. Genç Hivelilerin baskıları üzerine Hive Hanı Esfendiyar Han 5 Nisan 1917’de beyanname yayınlayarak, 50’ye yakın milletvekilinin katılımıyla bir parlamento açılmasını kabul etti. Hem Han taraftarı “Bey”ler (Bek) hem de Genç Hivelilerden oluşan Hive Parlamentosu 26 Nisan’da toplanarak Genç Hivelilerden Baba Ahun parlamento başkanı ve Mat Murad başbakan olarak seçildi.
Ancak, Hive hanına karşı ayaklanmış olan beylerden Cüneyid Han ve taraftarlarını yatıştırmak için Esfendiyar Han Haziran 1917’de Başbakan Mat Murad ve 17 Genç Hiveliyi tutukladı. Esfendiyar Han 30 Eylül 1918’de Cüneyid Han’ın oğlu İşim tarafından öldürülünce, Cüneyid Han Esfendiyar Han’ın kardeşi Said Abdullah’ı tahta oturttu, ama gerçekte devlet işlerini kendisi yönetmeye başladı.
Cüneyid Han ile Sovyet birlikleri arasındaki savaşlar 20 Ocak 1920’de Genç Hivelilerin Rus ordusu himayesinde Hive şehrini ele geçirmesine kadar sürdü. 1 Şubat 1920’de hanlık ortadan kaldırılarak, yerine Harezm Halk Şuralar Cumhuriyeti kuruldu. Nisan 1920’de yapılan Birinci Harezm Halk Kongresi’nde Genç Hivelilerden Pehlivan Niyaz Hacı Yusuf devlet başkanı, Baba Ahun Selimoğlu da başbakan seçildi.
Harezm Cumhuriyeti’ne hakim olan Genç Hivelilerden hiç kimse komünist değildi. Harezm Cumhuriyeti’nin ilk anayasası 1920’de, bazı değişikliklerle ikinci anayasası 1922’de kabul edildi. Harezm ile Rusya Federasyonu arasında 13 Eylül 1920’de imzalanan 24 maddelik anlaşma ile, Sovyet hükümeti Harezm Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanıdı. Ancak, Sovyetlerin Harezm Cumhuriyeti içindeki faaliyetleri sürdü. Önce, Harezm içinde Komünist Partisi kuruldu ve Harezmli komünistlerin yardımıyla devlet başkanı Pehlivan Niyaz ve hükümet üyeleri tutuklandı.
Mayıs 1921’de toplanan İkinci Harezm Halk Kurultayı’nda Ata Mahdum devlet başkanı seçildiyse de, 28 Ekim’de bu yeni hükümet üyeleri de tutuklandı. Cüneyid Han’ın Sovyetlere karşı direnişi de sürüyordu. Harezm hükümetinin uzaklaştırılan eski üyeleri de Cüneyid Han’a katıldılar. 10 Ocak 1924’te Cüneyid Han Hive’yi kuşattıysa da, bölgeye gönderilen ek Sovyet birlikleri bu hareketi püskürttü.
29 Eylül 1924’te toplanan Beşinci Harezm Halk Kurultayı’nda Harezm Halk Şuralar Cumhuriyeti’nin ortadan kaldırılması kararı alındı ve Harezm hükümeti de Ekim ayında dağıtılarak, iktidarı komünistlerden oluşan Harezm İhtilâl Komitesi aldı.29 Harezm Cumhuriyeti’nin toprakları daha sonra kurulan Özbekistan ve Türkmenistan toprakları arasında paylaştırıldı.
3. Sovyet Dönemi (1920-1991)
Genel
1905 ile 1917 arasında genel olarak “Müslümanlık” çerçevesi içinde birlikte siyasî faaliyetlerde bulunmaya çalışan Çarlık Rusyası’ndaki Türklerin 1917 ile 1920 yılları arasında çeşitli Türk yurtlarında kurdukları muhtariyet hükümetleri ve bağımsız cumhuriyetler Bolşevik güçleri tarafından silah zoruyla birer birer ortadan kaldırıldı. Lenin ve Stalin’in 20 Kasım 1917’de ilan ettikleri Rusya’daki bütün Müslümanlara yönelik özgürlük ve kendi kaderini kendileri belirleme çağrısının bir aldatmaca olduğu, zaten 1917 sonlarında ilk Türk muhtariyet hükümetleri ilan edilmesinden 4 ay gibi kısa bir süre sonra ortaya çıktı.
Stalin başkanlığındaki Milletler İşleri Boyunca Halk Komiserliği tarafından Kazan, Ufa, Orenburg, Ekaterinburg ve Türkistan gibi Müslüman Türklerin yaşadığı bölgelerdeki Sovyet meclislerine yönelik Nisan 1918 tarihli çağrısında millî hükümetleri ortadan kaldırma gerekçesi şöyle açıklanıyordu:
“Onların muhtariyetlerini ortadan kaldırarak, bu burjuva muhtariyetlerini Sovyetleştirme gereklidir. Bazı yerel Sovyetler her türlü muhtariyeti kabul etmeyerek, milli meseleyi silah gücüyle çözümlemeye karar vermişler. Ancak, bu Sovyet hakimiyeti için uygun olmayabilir, çünkü böyle davranış halk kitlelerini burjuva-millî önderler çevresinde birleşmeye yönlendirebilir ve böyle önderleri anavatanın hakiki kurtarıcısı ve milletin koruyucusuymuş gibi öne çıkarabilir ki, bu Sovyet hakimiyeti tarafından hiçbir zaman kabul edilemez. Sovyet hakimiyetinin görevi muhtariyeti reddetme değil, onu vermektir. Ancak, bu muhtariyeti yerel Sovyetler temelinde kurmak gerekir. Böylece, bu (Sovyet) hakimiyeti halk kitleleri tarafından yaygın olarak desteklenebilir.”30
30 Aralık 1922’de Sovyetler’in Üçüncü kongresinde onaylanan antlaşma ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) kurulmasına karar verildi. Daha 1924’teki Sovyet anayasasından başlayarak Sovyet cumhuriyetlerinin kendi istekleriyle bu birliğe girdiği ve isteyen her cumhuriyetin bu birlikten çıkma hakkının bulunduğu hakkındaki madde bütün Sovyet anayasalarında yer aldı. Ancak, bu madde de başka maddeler gibi Sovyet dönemi boyunca yalnızca kağıt üzerinde kaldı.
Etnik Bölünme
Moskova çoğunlukla Türklerin bulunduğu bölgelerde Sovyet egemenliğini yerleştirme yolunda çeşitli Türk toplulukları tarafından kurulmuş olan hem yerel muhtariyet hükümetlerinin (Kırım Muhtariyeti, Ufa’daki Bütün Rusya Müslüman Türk-Tatarları Muhtariyeti, Kokand’daki Türkistan Muhtariyeti ve Alaş-Orda Muhtariyeti) hem de bağımsız cumhuriyetlerin (Azerbaycan Cumhuriyeti,
Buhara Halk Cumhuriyeti ve Harezm Halk Cumhuriyeti) tehlikeli olacağını öngördüğü için onları Kızılordu’nun silah gücüyle birer birer ortadan kaldırdı. İnanmış komünist olmakla birlikte Türkçülükleri de ağır basan Sultan Galiyev’in (1880-1939) “Komünist Turan Devleti” ve Turar Rıskulov’un (1894-1938) “Türkistan Sosyalist Cumhuriyeti” projeleri de Moskova’daki Bolşeviklerin Türk toprakları üzerindeki sömürgecilik amaçlarına karşı çok ciddi tehdit olarak algılandı. Sovyet yöneticileri başta Sultan Galiyev’i 1923’te Komünist Partisi’nden kovdular. Sultan Galiyev 1930 başlarında gizlice tutuklandığı için uzun bir süre ortadan kaybolmuş gibi göründü ve 1939’da kurşuna dizildi. Daha sonra başka çok sayıda öne çıkmış Türk önderi de 1930 başlarından itibaren tutuklanmaya başladı. Tutuklanmalar 1930 ortalarında çok fazla arttı ve 1937-1939 yılları arasında toplu idamlar gerçekleşti. Bu kanlı dönem Stalin’in “Aydınları Temizleme” kampanyası olarak daha sonra anılacaktır (Buradaki “temizleme” deyimi “ortadan kaldırma, yok etme” anlamında kullanılmış mecâcî bir kelimedir).31
Çeşitli Türk topluluklarının bölgesel siyasî birlikler kurmalarının önünü almak içinse, Türklerin etnik özerk bölgeler ve cumhuriyetlere parçalanması görüşü Moskova’da ağırlık kazanınca, “böl ve hükmet” gayesine uygun olarak özellikle İdil-Ural ve Türkistan bölgelerinde bu proje başarıyla uygulandı. İdil-Ural bölgesinde Başkurdlar ve Tatarlar arasındaki ayırımcılık körüklenerek o bölgede merkezi Ufa olan Başkurdıstan (23 Mart 1919) ve merkezi Kazan olan Tataristan muhtar sovyet sosyalist cumhuriyetleri kuruldu (27 Mayıs 1920). Türkistan’daki üç bölgesel cumhuriyet (Türkistan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile Buhara ve Harezm sovyet sosyalist cumhuriyetleri) de 1924 sonunda ortadan kaldırılarak, bu bölge beş etnik cumhuriyete bölündü: Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan muhtar sovyet sosyalist cumhuriyetleri. Özbekistan içinde ayrıca Taşkent’e bağlı Karakalpakistan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti yaratıldı. Kırım’da Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ne (RSFSC) bağlı olarak Kırım’da Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (18 Ekim 1921) kuruldu. 28 Mayıs 1918’de kurulmuş olan bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’ne 27 Nisan 1920’de Kızılordu tarafından son verildikten sonra, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile birlikte 1922 ile 1936 yılları arasında Kafkas ötesi Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti içinde yer aldı. 1936’da yapılan değişiklikle Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan önce 21,258,970 km2 olan SSCB’nin yüzölçümü savaş sonrasında 22,402,200 km2’ye arttı. Litvanya, Litva, Estonya bağımsız cumhuriyetleri de Sovyet topraklarına katıldı. Ukrayna’da Sovyet işgaline karşı silahlı direniş hareketleri 1948’e kadar devam etti.32
Rusya SFSC Sovyetler Birliği 15 sovyet cumhuriyetinden meydana geliyordu.33 Onlardan beş tanesi “ismen” Türk cumhuriyeti sayılabilir: Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan. Farsçanın bir kolu olan Tacikçeyi kullanan Taciklerin çoğunlukta olduğu Tacikistan SSC’de ise, nüfusun %35 kadarını Türkler (Özbek ve Kırgızlar) oluşturuyordu. Rusya SFSC içindeki 16 muhtar cumhuriyetten34 5 tanesi yine Türk dilli toplulukların cumhuriyeti idi: Tataristan, Başkurdıstan, Çuvaş, Tuva, Yakut muhtar sovyet sosyalist cumhuriyetleri. Türkiye ile Ermenistan sınırları arasında kalan Nahçivan Muhtar Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti ise Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlıydı. Başka Türk toplulukları da (Kumuklar, Nogaylar, Karaçay-Malkarlar) Rusya SFSC’ye bağlı olan çeşitli muhtar cumhuriyetler (Dağıstan gibi) ile 6 bölge (Kray) ve onlara bağlı 5 muhtar vilayetin (oblast) bazılarında kaldılar.
Sovyet döneminde Türklerin dinsel (İslam) veya geniş milliyetçilik (Türkçülük) dünya görüşü altında her türlü birleşme girişimleri çoğu kez kanlı yöntemlerle önlendiği gibi, “parçala ve yönet” siyasetine uygun olarak Türkler arasında yerel milliyetçilik diyebileceğimiz “etnik” ayırımcılıklar körüklendi. Etnik cumhuriyetler ve etnik muhtar bölgeler de bu parçalanma ve ayırışmayı destekleyen en önemli etmenlerin başında geldi. Her Türk boyu için birbirinden farklı tarihsel geçmiş yaratıldı ve yazıldı. Bunun sonucunda genel “Türk” adı ve kimliği hafızalardan silinerek yeni “etnik milletler” yaratıldı.
Kültürel Bölünme
Moskova tarafından çeşitli dönemlerde uygulanan Kültür alanındaki çok sayıda girişim de Türk toplulukları arasındaki ayrılığın artmasında başarılı oldu. Bu girişimlerin başında her yeni “etnik millet” için yeni bir dil yaratma planı gelir. Gaspırali İsmail Bey’in Tercüman gazetesinde 1883’ten 1914’e kadar bizzat kendisi tarafından uzun bir süre sürdürülen bütün Türkleri tek bir yazı dili etrafında birleştirme düşüncesine, elbette Sovyetler Birliği döneminde sıcak bakılamazdı. Her ne kadar 19. yüzyılın sonundan itibaren önce Kazan, Kırım, Azerbaycan Türkleri, daha sonra Kazaklar ve Türkistan Türkleri (Özbekler) arasında ayrı ayrı yazı dilleri gelişmekte ise de, hem Arap yazısının verdiği birleştirici imlâ özelliği dolayısiyle, bu beş Türk yazı dili arasındaki farklar henüz büyük çapta değildi. Çeşitli Türk boylarının aydınları ve okur-yazar kitleleri İstanbul, Kazan, Kırım, Bakü ve Taşkent’te basılan gazete ve kitapları büyük sıkıntı çekmeden okuyabiliyordu. Böylelikle, Rusya içindeki Türkler hem kendi aralarında hem de Osmanlı Devleti’ndeki Türkler ile basın ve yayın aracılığıyla kültürel ve siyasî iletişim içindeydiler. Sovyet dönemi ise, 1924’ten sonra bu iletişimi bütünüyle durdurdu. Yanyana yaşayan her Türk boyu için birbirinden bütünüyle ayrı yazı dilleri yaratıldı ve daha sonraki yıllarda uygulanan alfabe değişiklikleriyle yeni Türk yazı dilleri arasındaki ayrılık uçurumları daha da derinleştirildi. 8. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar tek yazı dili etrafında birleşmiş olan Türkler arasında önce 14. yüzyıldan sonra iki yazı dili (İdil-Ural ve Türkistan’da “Çağatayca” denilen Doğu Türkçesi ile Osmanlı Devleti’nde Batı Türkçesi) gelişmiş, sonra 16. yüzyılda bunlara Azerice denilen üçüncü bir yazı dili katılmıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra ilk Tatarca, ilk Kazakça, ilk Türkistanca (Özbekçe) ile Çuvaşça ve Yakutça denilebilecek yeni yazı kolları henüz emekleme dönemindeyken, Sovyetler Birliği döneminin ilk on yılında (1920-1930) ise, on sekiz yeni Türk yazı dili yaratıldı: Azerbaycanca (Azerice), Altayca, Başkortça (Başkurdça), Çuvaşça, Hakasça, Karakalpakça, Karaçay-Malkarca, Karayca (Karaimce), Kazakça, Kırgızca, Kumukça, Nogayca, Özbekçe, Şorca, Türkmence, Tuvaca, Uygurca, Yakutça (Sahaca).
1924’den sonra hızlandırılan yeni yazı dilleri yaratma programı çerçevesinde alfabe değişiklikleri ve yeni yazım uygulamaları çok önemli yer tutar. Sovyetler Birliği içindeki Rus, Ukrayna, Belarus, Gürcü, Ermeni ve başka Müslüman veya Türk olmayan milletlerin alfabelerine Sovyet döneminde hiçbir müdahale yapılmadığı halde, Türk ve başka Müslüman halkların yazıları 1926-1928 arasında Arap alfabesinden Latin alfabesine, 1938-1940 arasında ise, Latin alfabesinden Kiril (Rus) alfabesine değiştirildi.35 SSCB’deki Türkler 1926-1938 arasında “Birleştirilmiş Türk Latin Alfabesi” adı altında tek tip bir alfabe kullandıkları halde, 1940’dan sonra her Türk boyu için harfleri birbirinden oldukça ayrı Kiril alfabeleri uygulandı. Böyle ayrı Kiril alfabelerine dayalı olarak her Türk yazı dilinin yazımı (imlası) da birbirinden ayrı geliştirildi. Ancak, Sovyet dil politikası bütün farklı Kiril alfabelerindeki yeni Türk yazı dillerinde Rusça kelimelerin imlasında bütünlük saklanması üzerinde israrla durdu. Yani, yeni Türk yazı dillerinde taş, ak, kara, ölmek gibi ortak Türkçe kelimeler birbirinden farklı Kiril harfleriyle yazılırken, hepsinde revolutsiia, Moskva, konstitutsiia gibi Rusça kelime ve terimler aynen Rusça imlâ ile yazılmak zorundaydı.
Özellikle, Gaspıralı İsmail Bey’in 1884’te açtığı ilk cedit okulundan başlayarak bazı yörelerde 1924’lere kadar başarıyla sürdürülen cedit okulları kapatıldı. Çeşitli Türk boyları çocuklarını ağırlıklı olarak Rusça veya yerli dillerde öğretim yapan Sovyet okullarına göndermek zorunda kaldılar. Yerli okullarda Rusça öğretilse de, Rus okullarına her bakımdan geniş imkanlar sağlanması ve üniversite sınavlarının Rusça olması dolayısiyle, ailelerin çoğu çocuklarını onlara daha iyi bir gelecek hazırlayabilmek için Rus okullarını tercih etmeye başladı. Üniversite eğitimi ise ağırlıklı olarak Rusçaydı ve Tatar, Özbek, Azerbaycan dili ve edebiyatları bölümlerinde bile tezler Rusça yazılmak zorundaydı.
Eğitim, devlet daireleri, iş hayatı ve Sovyetler Birliği içindeki bütün iletişim alanlarında Rusça kullanılması sonucunda ise, Rusçanın konuşma ve yazı dili olarak kullanımı 68-74 yıllık Sovyet döneminde hızla yaygınlaştı. Bunun sonucunda ise, bazı yörelerdeki Türk boylarının anadilleri geriledi. Bunun en acı örneğini Kazak Türkleri yaşadı. SSCB 1991 sonunda dağıldığı sırada verilen bilgiye göre, Kazakların ancak %30’u anadili olan Kazakçayı iyi derecede biliyordu. Kazakların büyük çoğunluğu birbiriyle günlük görüşmelerinde Kazakça değil, Rusça konuşuyorlardı.36
Lenin’den Gorbaçov’a
Sovyet Dönemleri
Sovyetler Birliği’nde Rus olmayan milletler üzerindeki baskılar ve Ruslaştırma dozunun şiddeti değişik dönemlerde farklılık gösterir. 1917-1924 yılları arasındaki Lenin döneminde dağılmakta olan Çarlık sömürge topraklarını tekrar birarada toplama kaygısı ağır bastığından Rus olmayan milletletler üzerinde fazla bir baskı uygulanmadı. Asıl baskılar 1925 ile 1953 arasındaki Stalin döneminde, özellikle 1925-1932 arasında ekonomik baskılar ve 1930-1938 arasında siyasî ve
kültürel baskılar olarak büyük artış gösterdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Stalin tarafından kültürel ve dinî alanda bazı ödünler verildi, ancak savaş bitimiyle birlikte baskılar yeniden arttı. Stalin’in ölümünden sonraki “Stalincilikten Arındırma” veya “Buzların Çözülmesi” diye adlandırılan Hruşçev döneminde (1953-1964) kültürel alandaki baskılar azaltılarak, edebiyat ve basında kısıtlı da olsa düşünce özgürlüğü sınırları genişletildi.
Brejnev (1964-1982), Andropov (1982-1984), Çernenko (1984-1985) dönemlerinde hem üst düzeyde SSCB Komünist Partisi hem de yerel komünist partisi yöneticileri arasındaki iç çekişmeler, gruplaşmalar, rüşvet ve yolsuzlukların dozu artırdığı gibi, Hruşçev dönemindeki özgürlükler yeniden kısıtlanmaya başlandı. Ancak, SSCB’nin her düzeyinde katı parti yöneticileri ile özgürlüklerin hafifletilmesi taraftarı genç parti üyeleri arasındaki zıtlaşma artmaya başladı. Bu arada Rus olmayan milletlerin Ruslaştırma politikasından ve genel olarak Sovyet rejiminden memnuniyetsizliği daha da belirginleşti. Bu çekişme ve huzursuzlukların bir sonucu olarak başa geçen Gorbaçov (1985-1991) döneminde “Açıklık” (Glasnost) ve “Yeniden Yapılanma” (Perestroika) diye adlanan bir dizi reformlar uygulanmaya başladı. Gorbaçov bu reformların dağılma sürecine girmiş olan Sovyetler Birliği’ni birarada tutacağına inanıyordu.
Din İşleri
Komünist ideolojiye dayalı Sovyetler Birliği’nde “din bir afyondur” inancıyla İslam dinini ortadan kaldırmak için Bolşeviklerin ilk hakimiyetinden başlayarak ciddi önlemler alındı ve propaganda faaliyetleri yürütüldü. Sultan Galiyev’in “Müslüman Komünist Partisi” tezini tehlikeli bulan Bolşevikler, İslam dinine karşı cephe aldılar. İlk adım olarak 1925 ile 1930 yılları arasında bütün “vakıf”lar ortadan kaldırıldı. İkinci adım olarak da halk arasında yaşamaya devam eden İslam dini adetleri ve Şeri’at kurallarına karşı savaş açıldı. 1928 ile 1941 yılları arasında çok sayıda imam tutuklandı ve devlet güdümündeki “Allahsızlar” dernekleri yayıldı. Ancak, İkinci Dünya Savaşı başlaması ve özellikle Alman ordu birliklerinin Sovyet sınırını geçmesi üzerine, SSCB’deki Müslümanlardan orduya asker alınmasını kolaylaştırmak için 1941’de aceleyle dört resmî müftülük kuruldu:
1. Avrupa Rusyası ve Sibirya Sunnî Müslümanlar Başkanlığı. Merkezi Başkordistan’in Ufa şehrinde olan bu müftülük Tatar ve Başkurt Müslümanlarına yönelikti.
2. Orta Asya ve Kazakistan Sunnî Müslümanlar Başkanlığı: Merkezi Özbekistan’ın Taşkent şehrinde olan bu müftülük Orta Asya’daki beş sovyet cumhuriyetindeki Müslümanlara yönelikti.
3. Kuzey Kafkasya ve Dağıstan Sunnî Müslümanları Başkanlığı: Mekezi Dağıstan’ın Buynaksk şehrinde olan bu müftülük Çeçen-İnguş, Kuzey Osetiye, Ka
barda-Balkar, Dağıstan muhtar cumhuriyetleri ile Adige ve Karaçay-Çekes muhtar vilayetleri (oblastları)’ndeki Müslümanlara yönelikti.
4. Kaskas-ötesi Sunnî ve Şiî Müslümanları Başkanlığı: Merkezi Azebaycan’ın Bakü şehrinde olan bu müftülük Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’daki Sunnî ve Şiî müslümanlara yönelikti.
Artık Sovyetler Birliği içindeki bütün din işlerini devlet tarafından sıkıca kontrol edilen bu dört müftülük idaresi yürütmeye başladı. Sovyet okullarında din dersleri yasaklandığı gibi, öğrencilere din karşıtı “ateizm” (Allahsızlık) dersleri verildi. Yukarıda adı geçen dört müftülük idaresindeki cami ve mescitler için gerekli resmî imam ve müezzinlerin yetiştirilmesi için de, Buhara’daki Mir-i Arap medresesi 1945’ten sonra açıldı. Sovyetler Birliği içindeki Müslümanlara yönelik hiçbir dinî yayına izin verilmezken, dış ülkelerde Sovyetlerin propagandasını yapmak için İngiliz, Alman, Rus ve Arap dillerinde Sovyet Müslümanları adlı bir dergi çıkarılarak dağıtılıyordu.37 Taşkent’teki Orta Asya müslümanları müftülüğü özellikle Arap ve başka Müslüman ülkelerinde Sovyet propagandasının merkezi olarak çalıştı. Bu dört müftülük Sovyet hükümeti ve KGB tarafından hem yönetildi hem de yönlendirildi.38
Dostları ilə paylaş: |