21 Eylül 1933’te Çinli general Ma ile yaptığı savaşın ağır yenilgi ile sonuçlanması ve 4 Aralık 1933’te Urumçi’nin Ma tarafından tamamen kontrol altına alınması ile birlikte Shen, Urumçi’deki Sovyet Konsolosluğu aracılığıyla Sovyet yönetiminden askeri yardım talebinde bulundu. Sovyetler daha önceki taahhütlerine göre hareket ederek, başta İli ve Tarbagatay olmak üzere iki yönden Shen’e askeri destek ve mühimmat gönderdiler. Sovyet birliklerinin Müslüman Çin kuvvetlerini yenilgiye uğratması üzerine Ma, Kaşgar’ı istila etmek amacıyla harekete geçti ve burada Türkistan Milli Hükümeti’nin ordusu ile karşılaştı. Fakat Milli Hükümet güçleri asker ve mühimmat açısından yetersiz olduğu için geri çekilmek ve hükümet merkezini Yeni Hisar’a taşımak zorunda kaldı. Kaşgar’ın boşaltılmasıyla birlikte Ma, kuvvetli bir direnişle karşılaşmadan buraya girdi. Ma kuvvetlerini takip eden Sovyet birlikleri, Maralbaşı Kazası’na kadar geldi. Sovyetler burada Ma’nın Batı Türkistan’a iltica etmesi halinde rahat bırakılacağını, aksi takdirde yakalanıp idam edileceğini bildirdi. Bunun üzerine, yetmiş kadar adamını yanına alarak Batı Türkistan’a geçme hazırlığında olan Ma, geride bıraktığı adamlarına Hoten üzerine ilerlemelerini emretti. Bu sırada Hoten’de bulunan Buğra, elindeki kuvvetlerle Ma’nın adamlarına karşı fazla direnemedi ve 15 Temmuz 1934’te Hindistan’a iltica etmek zorunda kaldı.4
Sovyetler, bir taraftan Ma’yı Batı Türkistan’a ilticaya zorlarken, diğer taraftan da Yeni Hisar’a taşınmış olan Doğu Türkistan Milli Hükümeti’ne bazı tekliflerde bulunuyordu. Buna göre, Hoca Niyaz Hacı Çin’den ayrılma fikrinden vazgeçecek ve milli hükümeti dağıtarak Doğu Türkistan Eyaleti Hükümeti başkan yardımcılığına getirilecekti.
Ayrıca Doğu Türkistan Eyaleti Hükümeti’nin askerleri Mahmut Muhuti’nin komutası altında Kaşgar, Yarkent ve Aksu vilayetlerine yerleşecekti ve Sovyet işgal kuvvetleri ile Shen, bu kuvvetlere dokunmayacaktı. Sovyet yönetimi bu tekliflerinin yerine getirilmediği takdirde milli hükümetin zorla dağıtılacağını, bütün Türkistanlı liderlerin yakalandıkları anda idam edilecekleri tehdidinde bulundu. Doğu Türkistan Milli Hükümeti’nin başkanı Hoca Niyaz Hacı, tamamen yok olmaktansa bu teklifleri kabul etmek niyetinde idi. Daha sonra 25 Şubat 1934’te Hoca Niyaz Hacı’nın Sovyet yönetiminin tekliflerini içeren anlaşmayı imzaladığını Sabit Damolla’ya bildirmesiyle birlikte 2 Mart 1934’te Sabit Damolla başkanlığında 11 bakan ve komutanların katılımıyla bakanlar kurulu toplandı. Toplantı sonucunda Hoca Niyaz Hacı’ya sert tepkiler içeren bir karar yayınlandı.5
Bakanlar kurulu kararının kendisine bildirilmesi ile birlikte, Hoca Niyaz Hacı Çinliler ve Sovyetlerle birlikte Yeni Hisar’da bulunan Doğu Türkistan Milli Hükümeti’ne karşı büyük çaplı bir harekete geçti. 16 Nisan 1934’te hükümet üyeleri tutuklanarak Kansu’daki Çin makamlarına teslim edildi. Hükümet üyelerinin hapsedilmesinden sonra silahlı kuvvetler mücadeleye devam etti. Ancak bu güçler Çinlilerin, Sovyetlerin, Dunganların ve General Muhuti idaresindeki Hoca Niyaz Hacı’nın ortak saldırılarına karşı koyamadılar. Doğu Türkistan Milli Hükümet üyelerinden Başbakan Sabit Damolla ve Adalet Bakanı Zarif Kari Temmuz 1934’te Aksu’da, Ticaret Bakanı Satıbaldı Han da Taşkurgan’da idam edildiler. Doğu Türkistan Milli Hükümeti’ne karşı oluşturulan ittifakın Ağustos 1934’te zafere ulaşması ile birlikte Hoca Niyaz Hacı, Urumçi Genel Vali Yardımcısı olarak atandı. Ancak, Hoca Niyaz Hacı 1937’deki Abdu Niyaz’ın önderlik ettiği ayaklanmaya taraftar olduğu gerekçesi ile 1942’de idam edildi.6
İkinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bütün hızıyla sürerken, Almanların tüm Avrupa gibi Sovyetler Birliği topraklarında da ilerlemeye devam etmesi, Sovyet yönetimi içinde olduğu kadar ülke dışındaki taraftarları arasında da büyük endişe yarattı.
Doğu Türkistan’da Sovyetlerin yardımlarıyla yönetime gelmiş olan Shen de tıpkı Sovyet yöneticileri ve diğer Sovyet taraftarları gibi yoğun endişeler taşıyorlardı. Shen’in taşıdığı endişenin temel kaynağı, Sovyetlerin Almanlara mağlup olması halinde, Milliyetçi Çin yönetiminin Doğu Türkistan’ı işgal edebileceği ve sahip olduğu iktidarını kaybedebileceği düşüncesiydi. Shen endişelerinin gerçekleşmesini beklemeden Milliyetçi Çin Hükümeti’ne (Nankin Hükümeti) kendileriyle işbirliğine hazır olduğunu belirterek bu işbirliğinin ana hatlarının belirlenmesi ve var olan sorunların bir çözüme kavuşturulması amacına yönelik bir anlaşma imzalamak üzere Doğu Türkistan’a bir heyet göndermelerini istedi. Bunun üzerine, Nankin Hükümeti Mayıs 1942’de Kuzeybatı Askeri ve Mülki İşler Direktörü General Chu Shao-Leyang’ı Urumçi’ye gönderdi ve yapılan görüşmeler sonucunda iki taraf arasında Ocak 1943’te bir anlaşma imzalandı.7
Nankin Hükümeti ile yapılan bu anlaşmadan kısa bir süre sonra, Shen değişik gerekçeler ileri sürerek Sovyet yönetimine, kendilerine güveninin kalmadığını bildirdi. Sovyetlerden Doğu Türkistan’da bulunan asker, idareci ve istihbarat görevlilerini derhal ve tamamen geri çekmesini istedi. Ayrıca, Nankin Hükümeti ile olan ilişkilerini daha samimi hale getirmek için acil bir şekilde Doğu Türkistan’daki bütün Sovyet konsolosluklarını, Kumul ve Kaşgar’daki askeri kurum
larını ve Urumçi’deki uçak fabrikasını denetimi altına aldı. Shen, 1943 yılı sonuna kadar Doğu Türkistan’da bulunan tüm Sovyet askerleri güçlerini, idari ve siyasi kadrolara yerleşmiş Sovyet elamanlarını ve değişik iş alanlarında çalışan işçilerini sınır dışı etti. Bu gelişmeler üzerine, kendileri açısından ortamın tamamen olgunlaştığını gören Nankin Hükümeti, Kansu Eyaleti’nin Batı bölgelerinde beklettiği askeri birliklerini Doğu Türkistan’a yönlendirerek burayı fiilen işgal etti.8
Nankin Hükümeti, Doğu Türkistan’ı tamamen kontrolü altına aldıktan sonra buranın denetimleri altına girmesinde büyük pay sahibi olan Shen’i görevden alarak Orman ve Ziraat İşleri Bakanlığı’na atadı. Yerine de 30 Ağustos 1944’te, Moğol ve Tibet İşleri Komitesi Başkanı Wu Chung-Hsin’i getirdi.9
Wu Doğu Türkistan politikasını, Doğu Türkistan halkının Çin milletinden ayrı bir millet olmadığı,10 iki toplum arasındaki dil farkının, uzun süre birbirinden ayrı yaşamalarından kaynaklandığı, bütün Doğu Türkistan halkının Çinceyi öğrenmesi gerektiği ve Çince bilinmedikçe kardeşlik bağlarının sağlamlaştırılamayacağı, Çinlilerin Doğu Türkistanlı kızlarla evlenmeleri gerektiği ve böylece iki toplum arasındaki kardeşlik, akrabalık ve sevgi duygularının artacağı fikirleri üzerine inşa etti. Dahası, Doğu Türkistan’ın sahip olduğu geniş topraklarına karşın nüfusunun az olduğu, bunun için de Çin’den göçmen getirilmesi gerektiği ve bununla birlikte nüfusun artacağı, dolayısıyla da Çinlilerle Doğu Türkistan halkının birbirlerine daha yakın olacakları ve aynı zamanda Çinceyi kolayca öğrenecekleri tezini savunuyordu. Belirlenen bu ilkeler doğrultusunda, Doğu Türkistan’daki bütün okulların teşkilatlanmaları ve ders programları Nankin Hükümeti’nin görüşlerini yansıtan bir şekilde değiştirildi. Eğitim ve öğretim dili olarak Çince zorunlu hale getirildi. Çok sayıda Çinli göçmen getirilerek Urumçi’ye yerleştirildi.11 Ancak, ani ve hızlı bir şekilde hayata geçirilen bu uygulamalar, halk arasında yoğun huzursuzluk yarattı.
Doğu Türkistan’daki gelişmeleri yakından izleyen Sovyetler, Ali Han Töre’ye Çinlilere karşı isyan ederlerse eski hatalarını tekrarlamayacaklarını, aksine her türlü yardımda bulunacaklarını, ayrıca kurulacak yeni hükümetin içişlerine kesinlikle müdahale etmeyecekleri garantisinde bulundu. Sovyetlerin Doğu Türkistan’daki gelişmelere bu kadar yakın ilgi göstermesindeki en önemli amaç, kendilerini daha önce Doğu Türkistan’dan çıkaran Çinlilerden bir çeşit politik hesap sormak ve ayrıca Japonlarla savaş halinde olan Milliyetçi Çin yönetimine Amerika Birleşik Devletleri’nin Doğu Türkistan üzerinden olası bir asker ve lojistik destek sağlama imkanını ortadan kaldırmaktı.12
21 Eylül 1944’te İli’de Töre önderliğinde ayaklanma başladı ve ayaklanma başarı ile sonuçlanınca 7 Kasım 1944’te bağımsızlık ilan edildi. Kurulan Şarki Türkistan Cumhuriyeti’nin başına hareketin önderliğini yapan Töre geçti.13
Bu sıralarda, 1940’tan beri bağımsızlık mücadelesi veren Osman Batur, Töre’nin hareketine katıldığını ve İli Hükümeti ile işbirliği içinde olacağını ilan et
ti. Bu işbirliğinin ilk somut sonucu, Tarbagatay’dan Çinlilerin çıkarılmasıyla oldu. Aynı dönemde Altay vilayeti de bağımsızlığına kavuştu. Bu örneklerin duyulması ve geniş katılımların yaşanması ile birlikte Doğu Türkistan’daki halk ayaklanmaları hızlı bir şekilde yayılmaya başladı. Karaşehir, Kaşgar, Yarkent ve Hoten’in alınması için yoğun mücadele verilmeye başlandı. Töre kuvvetleri birçok yerde eşzamanlı olarak Çin kuvvetlerine üstünlük sağladı ve Urumçi’ye yöneldi.14
Sovyetler, Doğu Türkistan’daki milli oluşumdan kaynaklanan rahatsızlığını gidermek için bu kez siyasi nüfuzunu arttırmaya yönelik, Doğu Türkistan halkını hedef alan bir politika izlemeye başladı. Yerli halkın İli’deki konsolosluklarına başvurmaları halinde kendilerine Sovyet vatandaşlığı hakkı vereceğini ilan etti. Bu girişim doğrultusunda birçok Doğu Türkistanlı değişik nedenlerle Sovyet vatandaşlığına geçti. Bununla da yetinmeyip, Doğu Türkistan’ın içişlerine müdahale etmeye ve Töre’yi siyasal anlamda etki altına almaya çalıştı. Bu girişimlerden rahatsız olan Töre ile Sovyetler arasında yoğun bir soğuk savaş yaşanmaya başlandı.
Sovyetlerin, Töre’nin hem kendilerini yeterince ciddiye almamasından hem de Doğu Türkistan’da milliyetçi bir politika izlemeye devam etmesinden oldukça rahatsız olduğu bir gerçekti. Aslında rahatsızlığın altındaki en önemli neden, Doğu Türkistan’da milliyetçi hareketin başarılı olması halinde bu durumun kendi hakimiyet alanlarında bulunan Batı Türkistan topraklarında yaşayan Türklere örnek teşkil edebileceği ve böylece kendilerinin de büyük ayaklanmalarla karşı karşıya kalabilecekleri korkusuydu. Dolayısıyla, sonuçları beklenmeden Doğu Türkistan’daki milli hareketlerin kesinlikle başarısızlığa uğratılması gerekliydi. Bunun için Sovyetler, burada izledikleri politikalarına hız verdiler ve işi hükümetin içişlerine müdahale etmeye kadar götürdüler. Sovyetlerin bu girişimleri, kısa bir süre sonra meyvesini verdi ve Töre üzerinde baskı kurmayı başardılar. Töre’ye, Nankin Hükümeti’nin kendilerini Doğu Türkistan Türklerini Çin yönetimine karşı isyana teşvik suçlamasıyla Birleşmiş Milletlere şikayet edebileceğini söyleyerek, bu sonla karşılaşmamak için Töre’den, Çin’den ayrılma fikrinden vazgeçmesini, hatta Nankin Hükümeti ile görüşmelere başlamasını ve sorunları barış yolu ile çözmesini istediler.15
Sovyetlerin bu isteklerindeki temel düşünce, yukarıda da belirtildiği üzere kendi topraklarındaki hakimiyetinin geleceği açısından Doğu Türkistan’da Türkçü bir politikanın izlenmesinin yerine, Çin yönetimi egemenliğinin daha yararlı olacağı yönündeydi.
Töre, Sovyetlerin görüş ve isteklerini görüşmek üzere kabinesini topladı. Yapılan uzun görüşmelerden sonra toplantıdan Sovyetlerin hiç de beklemediği bir karar çıktı: “Bütün Sovyet istekleri reddedilecek.” Sovyetler, kabinenin aldığı kararın ardından daha sert bir tavır takınarak isteklerinin yerine getirilmemesi halinde, Doğu Türkistan hükümetine yönelik askeri güç kullanacakları tehdidinde bulundu. Bunun üzerine, bir taraftan Çin işgal kuvvetleri, diğer taraftan Sovyet politik hesapları arasına sıkışan Töre, kabineyi tekrar toplantıya çağırdı. Bu kez toplantıdan Sovyet tehditlerinin ciddiyetini ortaya koyan bir karar çıktı. Karara göre, hükümeti askeri bir güçle karşı karşıya bırakmaktansa sorunları barış yolu ile çözmek hedeflendi. Bu kararın ardından, Doğu Türkistan Hükümeti
ile Nankin Hükümeti arasında Sovyet politikalarının yönlendirdiği barış görüşmeleri başladı.16
Görüşmelere ev sahipliği yapan Urumçi’ye, 2 Eylül 1945’te Nankin Hükümeti adına görevlendirilen Chang Chih-Chung başkanlığındaki Çin heyeti, 12 Ekim 1945’te Doğu Türkistan Hükümeti adına görüşmeleri yürütecek olan Rahim Can Sabri, Ebu’l-Hayri Töre, Ahmet Can Kasimi’den oluşan İli heyeti geldi.17
17 Ekim 1945’te başlayan barış görüşmeleri yaklaşık sekiz ay sürdü ve ardından 2 Ocak 1946’da iki taraf arasında bir anlaşma imzalandı. Ayrıca Eyalet Hükümeti’nin oluşturulması için de iki ek anlaşma yapıldı. İki taraf arasında imzalanan anlaşmanın maddeleri şu şekilde idi:18
1. Altay, Tarbagatay ve İli vilayetlerindeki milli mücadelelere katılan güçlerin dağıtılmaması ve bunların devletin bir askeri olarak bulundukları yerlerde kalması ve masraflarının da hükümetçe karşılanması,
2. Kaşgar ve Aksu gibi Türklerle meskun illerde, hükümete bağlı olmak üzere güvenliklerinin bulundurulmasına izin verilmesi,
3. Doğu Türkistan’daki Çin kuvvetlerinin ülkeden çekilmesi,
4. Doğu Türkistan halkına tanınan hürriyetin sebepsiz olarak kısıtlanmaması,
5. Doğu Türkistan’daki polis, jandarma gibi müdürlüklere ve bu kuruluşların er ve polis memurluklarına Türklerin getirilmesi,
6. Millet meclisi üyeleri, vali, kaymakam gibi mülki amirliklerin o bölgenin halkı tarafından seçilmesi,
7. Okullardaki derslerin yanı sıra “Çince”nin bir dil dersi olarak okutulması,
8. İli hükümetinin tasvip ettiği şahsın devlet kademelerinde görevlendirilmesini Çinliler kabul ettiği gibi, Çinliler tarafından gösterilen şahısların aynı şekilde İli hükümeti tarafından kabulü,
9. Dört bakanlıktan ikisine ve iki genel müdürlüğe İli’nin göstereceği Türk asıllı adayların getirilmesi,
10. Eyalet hükümet reisi muavinlerinden birine İli’nin göstereceği adayın getirilmesi,
11. Eyalet hükümet üyeleriyle, eyalet meclisinin azalarının çoğunlukla Türk olması.
Böylece Töre’nin başlattığı milli kurtuluş hareketi tam amacına ulaşmadan, Sovyet ve Milliyetçi Çin işbirliği ile ortadan kaldırıldı ve Doğu Türkistan’da yeni bir yönetim kuruldu. Yeni hükümetin temellerini atan anlaşma ile Doğu Türkistanlılar askeri, idari, sosyal ve kültürel açılardan temel haklar kazandılar. Anlaşma maddelerine genel olarak bakılacak olursa şu sonuçlar çıkarabilir. Bağımsızlık için ayaklanan kuvvetlerin ve bu kuvvetlere önderlik yapan kişilerin tanınması, Türklerden teşekkül etmiş ve ayaklanmalarda yer almış olan askeri birliklerin yeni kurulan devletin ordusu haline getirilmesi sağlandı, merkez ve taşra yö
netimlerinde yer alacak olan yöneticilerin bölge halkı tarafından seçilmesi ilkesi getirildi.
Yeni kurulan karma hükümetin başına, barış görüşmelerinde Nankin Hükümeti adına görüşmelere katılan Chang, yardımcılıklarına ise Ahmet Can Kasimi19 ve Burhan Şehidi getirildi.20 Yeni kurulan karma hükümetin başına, barış görüşmelerinde Nankin Hükümeti adına görüşmelere katılan Chang, yardımcılıklarına ise Ahmet Can Kasimi21 ve Burhan Şehidi getirildi.22 Yeni kurulan karma eyalet hükümeti listesinde hükümet başkanlığına Ali Han Töre’nin getirilmesi beklenirken onun yerine Kasimi ve Şehidi’nin listede yer alması ve listede Töre’nin adının bile yer almaması şaşkınlıkla karşılandı.23
Kısa bir süre sonra, yapılan anlaşmaların gereklerini yerine getirmediği gerekçesiyle Chang’a karşı yoğun tepkiler oluşmaya başladı. Tepkiler çok geçmeden gösterilere dönüştü. Tepkilerin ve gösterilerin odağında, hükümetin başına bir Türkün getirilmesi talebi yer alıyordu. Artan tepkilerden rahatsız olan Nankin Hükümeti Chang ile görüşerek Doğu Türkistan Eyalet Hükümeti’nin başına bir Türkün getirilmesine karar verdi. 29 Mayıs 1947’de alınan karar gereğince Doğu Türkistan Hükümeti’nin başına Dr. Mesut Sabri Baykuzu getirildi. Genel sekreterlik görevinde de değişiklik yapılarak Liu Min-Chun’un yerine İsa Yusuf Alptekin genel sekreterliğe getirildi.24
Ancak, Doğu Türkistan’daki gelişmeleri yakından izleyen Sovyetlerin yönetim kadrolarındaki bu değişikliklere tepkisi çok gecikmedi. Çünkü yapılan değişiklikler eskiden beri burada aktif rol oynayan Sovyetlerin bilgisi dışında ve önerileri alınmadan yapılmıştı. Bunun üzerine Sovyetler, Doğu Türkistan’da kendilerine yakın isimleri kullanarak yeni yönetimin Sovyetler Birliği ile Milliyetçi Çin’in arasını açabilecek politikalar izleyeceklerini ve bu politikaların iki ülke arasında çok ciddi problemlerin yaşanmasına yol açacağı propagandasını yapmaya başladı. Ayrıca Doğu Türkistan’da yeni yönetim aleyhtarı küçük çaplı gösteriler ve isyan hareketlerine de öncülük etti. Çok geçmeden Sovyetlerin endişelerinin kendileri açısından yerinde olduğu görüldü. Çünkü, yeni yönetimin hükümet kadrolarındaki Sovyet yanlısı politikalar izleyen kişileri, hızlı bir şekilde yönetim kadrolarından tasfiye işlemine girişti ve milliyetçi bir çizgide yoğun politikalar izlemeye başladı.25 Bu durumdan son derece rahatsızlık duyan Sovyetler, bir taraftan Milliyet Çin Hükümeti’ne baskı yaparken diğer taraftan da basın ve yayın yoluyla hükümet üyelerini yıpratmaya yönelik yoğun bir karalama faaliyetine başladı. Özellikle, Batı Türkistan’da Uygur lehçesi ile çıkartılan “Şark Hakikati” adlı dergide bu karalama faaliyetlerinin boyutlarını görmek mümkündür. Ayrıca Taşkent radyosundan da buna benzer bir kampanya yürütülüyordu.26
Sovyetler daha etkin ve kesin bir sonuca ulaşmak için, Milliyetçi Çin yönetimi ile arası açık olan komutanlarla irtibata geçti. İlk olarak, Baykuzu’dan önce genel valilik görevinde bulunmuş olan ve Milliyetçi Çin yönetiminin geleceğini iyi görmeyen Chang ile ilişki kurdu. Chang, Sovyetlerin tekliflerini tereddüt et
meden kabul etti ve Nankin’de iki taraf arasında Sovyetlerle bir anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre, Sovyetler Chang’a Kuzeybatı Çin bölgesinde bir ordu oluşturulmasına yardım edecek, bu orduya gerekli kadroların yetiştirilmesini üstlenecek, bölge için bir hava gücü oluşturacak, ulaşımı sağlamak için ulaşım araçları verecek, tarımsal faaliyetlerin arttırılması ve madenlerin işletilmesi için ekipman ve bilgi yardımında bulunacak, gerektiği durumlarda da bölgeye kara kuvveti sevk edecek veya ekonomik yardımda bulunacaktı.27
Sovyetlerle Chang arasında bu işbirliği yaşanırken Doğu Türkistan’da ilginç bir gelişme oldu. Milliyetçi Çin lideri Chiang K’ai Shek 1 Ocak 1948’de Doğu Türkistan Hükümeti’ni azletti ve hükümet organlarına yeni isimleri atadı. Bu değişikliğe göre, Baykuzu’nun yerine Şehidi, Alptekin’in yerine Liu atandı. Ayrıca yeni yönetimde Buğra, Başkan Yardımcılığına ve Tao Tsi-Yao da Başkomutanlık görevine getirildi.28
Sovyetler, Chang aracılığı ile Komünist Çin kuvvetlerinin Doğu Türkistan’a girmelerine engel olmak ve burayı tamamen hakimiyeti altına almak amacındaydı. Bunun içinde Chang, daha önce yapılan gizli anlaşma gereği, Çin Komünistleriyle ilişkiye geçip onlarla da bir anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre, Çin Komünistleri, gelecekte Doğu Türkistan’a askeri müdahalede bulunmayacaklar ancak belirli bir miktar görevli bulunduracaklardı. Çin Komünistleri, Chang ile bu anlaşmayı imzaladığı sırada, Ocak 1949’da Lin Piao, Mançu’ya hareket ederek Pekin’i işgal etti. Bu işgal, Milliyetçi Çin yöneticilerini büyük endişeye düşürdü. Bu endişe içinde cumhurbaşkanı yardımcısı Li Zung-Rın ve bir kısım Sovyet yanlısı Çinliler, Chiang’a komünistlerle anlaşma yapılması konusunda baskı yapmaya başladılar. Ancak herhangi bir anlaşma taraftarı olmayan Chiang, 22 Kasım 1949’da görevinden istifa etti. Chiang’ın istifası ile boşalan Cumhurbaşkanlığı görevine Komünistlerle anlaşma taraftarı olan cumhurbaşkanı yardımcısı Li geçti.29
Li, komünist Çin yönetimi ile anlaşma yapmak için görevlendirmek üzere General Chang’u Kansu’dan Nankin’e çağırdı. Chang oluşturulan bir heyetle Pekin’e hareket etti. Kendisinin aracılığı ile Li’in tekliflerini öğrenen Mao Tse-Tung, Li’nin bütün tekliflerini reddetti ve koşulsuz olarak kendi isteklerinin yerine getirilmesini istedi. Ancak Li de Mao’nun isteklerini reddetti. Karşılıklı restleşmeler yaşanırken Chang, Mao tarafından Pekin’de alıkonuluyordu. Bu durum Milliyetçi Çin yönetiminde olduğu kadar görüşmelerden değişik beklentileri olan Sovyet yönetiminde de kaygı uyandırdı. Zira, Sovyetlerin Chang aracılığıyla gerçekleştirmek istediği planlar Mao’nun bu hareketi ile bir anlamda suya düşmüş oluyordu.30
Sovyet yönetimi bu gelişme üzerine Komünist Çin yönetiminin güvenini kazanmak amacıyla, Komünist Çin yönetimine bir an önce Kuzeybatı Çin bölgesine girmelerini önerdi. Bu girişime kendilerinin de yardımda bulunacakları, bütün engelleri ortadan kaldıracakları, İli ve Altay’daki isyancı kuvvetlerin Çin Ko
münistleri ile işbirliği yapmalarını sağlayacakları garantisini verdi. Diğer taraftan da İli isyancılarına Komünist Çin yönetimiyle anlaşmalarını teklif ettiler. Mevcut durumdan yararlanarak bütün Doğu Türkistan’dan Çin askerlerini çıkarmak ve akabinde Komünist Çin kuvvetlerine karşı koymak düşüncesinde olan İli isyancıları önceleri bu teklife çok sıcak bakmamalarına rağmen Sovyetlerin bu düşüncelerine büyük tepki göstermesi ve askeri müdahale tehdidinde bulunması üzerine bu teklifi kabul etmek zorunda kaldılar. Bunun üzerine Sovyetler, İli ve Altay liderlerinden Ahmet Can Kasimi (Kasımof) ile birlikte milli kuvvetlerin başkomutanı General İshak, genel sekreter yardımcısı Abdulkerim Abbas (Abbasof) ve Altay Valisi Delil Han başta olmak üzere kalabalık bir heyeti Çin Komünistlerine bağlı kalacaklarını bildirmeleri için bir Sovyet uçağıyla Pekin’e gönderdi. Bu heyetin yola çıkış tarihinden itibaren uzunca bir süre geçmesine rağmen Çin kuvvetleri Doğu Türkistan’ı tamamen hakimiyeti altına alıncaya kadar heyet ile ilgili herhangi bir haber alınamadı. Çin kuvvetleri Doğu Türkistan’daki hakimiyetini sağlamlaştırdıktan sonra Moskova ve Pekin radyolarında eşzamanlı olarak heyet hakkında açıklamalar yapılmaya başlandı. Açıklamalara göre, İli ve Altay liderleri, Ahmet Can Kasımof, İshak Bey, Abdulkerim Abbasof ve Delil Han, Mao’nun iktidara gelişini kutlamak için uçakla Pekin’e giderken 17 Ağustos 1949’da bir kaza sonucu öldükleri duyuruldu. Açıklamalardan birkaç gün sonra yanmış dört ceset İli’ye getirilerek burada toprağa verildi.31 Ancak bu kişilerin Sovyetler tarafından organize edilen bir suikasta kurban gitmiş olma olasılıkları kuvvetli ihtimaldi. Muhtemelen Sovyetler bu suikastla iki hedefe ulaşmaya çalışmışlardı. Bunlardan birincisi, İli isyancılarıyla Komünist Çin ve Milliyetçi Çin aleyhine yaptıkları anlaşmalardan Çin Komünistlerinin bilgi sahibi olmalarını engellemek, ikincisi ise, isyancıların ileride harekete geçerek kendileriyle Çin Komünistlerinin arasını açma ihtimalini ortadan kaldırmaktı.32 Sonuçta, bu uçak kazasıyla İli’de isyancıların ileri gelenleri ortadan kaldırılmış oluyordu.
Pekin’de General Mao tarafından alıkonulan Chang, Sovyetlerden artık fayda gelmeyeceği düşüncesiyle iktidarını garanti altına almak için Komünist Çin yönetiminden bir an önce Doğu Türkistan’ı işgal etmesini istedi. İşgali kolaylaştırmaya yardımcı olacak tüm hazırlıkları da yapmaya başladı. İlk olarak, bölgedeki Milliyetçi Çin Kuvvetleri Komutanı General Tao’dan teslim olmasını istedi ve kendisinden Komünist Çin kuvvetleri Kansu eyaletini işgal ettikten sonra, Doğu Türkistan’ı direniş göstermeden teslim etmesini ve bu amaca yönelik ortaya çıkabilecek bütün engellerin ortadan kaldırmasını istedi. Ayrıca Komünist Çin kuvvetleri, Doğu Türkistan’ın savunmasız teslimine yönelik çok sayıda bildiri hazırlatarak dağıtmak üzere General Tao’ya gönderdi. Tao, Genel Sekreter Liu ve Urumçi Belediye Başkanı Chu Wu, Chang’dan gelen istekler doğrultusunda, Doğu Türkistan’ı işgale hazır hale getirmek için hemen harekete geçtiler ve öncelikle halkın ve milliyetçi liderlerin bu konudaki düşünce ve tutumlarını öğrenmeye çalıştılar.33
Mayıs 1949’da Komünist Çin kuvvetlerinin Shen-Shi eyaletine girmesi, Kansu’ya doğru harekete geçmeleri ve bir Milliyetçi Çin Komutanı olan Tao’nun Doğu Türkistan’ı savunmasız teslim etme düşüncesi, buradaki milliyetçi Çin generalleri ile Türk liderleri arasında bir yakınlaşmaya neden oldu. Bu sırada General Tao Urumçi’deki karargahında, 11 Ağustos 1949’da yaptığı toplantıda, gene
raller başta olmak üzere Başkan Şehidi, Genel Sekreter Liu ve Urumçi Belediye Başkanı Chu Wu’nun huzurunda resmen teslim olma düşüncesinde olduğunu açıkladı. Toplantıda anti-komünist generaller Tao ve arkadaşlarına tepki gösterip onları ihanetle suçladılar ve kendilerinin böyle bir ihanetin içinde olmayacaklarını belirttiler. Artık Tao ile birlikte olamayacaklarını anlayan bu generaller de Doğu Türkistanlı liderlerle işbirliği yapmak zorunda kaldılar.34
Dostları ilə paylaş: |