22 Nisan 1926’da kabul edilen 818 sayılı “Borçlar Kanunu”, ticaret ilişkilerini düzenlemek üzere Medeni Kanunun eki olarak İsviçre "Code des obligation"dan tercüme edilmiştir (ZC C.24 İ.89).
Burada neyin üzerinde durulmalı?
Ticaret Kanunu
29 Mayıs 1926’da 865 sayılı “Ticaret Kanunu” kabul edilmiştir. 68 yıl boyunca yürürlükte kalan Fransa'dan alınan Ticaret Kanunu mülgadır. Ticaret Kanunu da, diğer mevzuat gibi Almanya ve İtalya Ticaret Kanunlarından tercüme edilmiştir. Ticaret Kanunu binin üzerinde madde içermektedir.
Burada neyin üzerinde durulmalı?
YÖNETSEL KURULUŞ: MERKEZİLEŞME Mİ ADEMİ MERKEZİLEŞME Mİ TEORİ VE PRATİKTE YÖNETSEL DÜZENLEME VE TARTIŞMALAR
1921 Anayasası’nın 10. maddesi, Osmanlı’nın yönetsel teşkilatının aksine (eyalet – liva / sancak – kaza – nahiye), mülki teşkilatlanmada vilayet – kaza – nahiye kademelenmesini kabul etmiştir: “Türkiye coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet noktai nazaran vilâyetlere; vilâyetler kazalara münkasem olup kazalar da nahiyelerden terekküp eder” (www.anayasa.gov.tr). Bu üçlü teşkilatlanma ile eyalet temelinde teşkilatlanan mülkiyede temel birim vilayet olarak değiştirilmiştir. Bu değişiklik sadece isim değişikliği ile sınırlı kalmamış; yönetsel kademelenmenin alanı ve idare şekli de değiştirilmiştir (Keskin, s.283).
Bu doğrultuda, 1921 Anayasası ile Osmanlı’da mevcut 15 eyalet ile eyaletlere bağlı 56 mülhak ve ya müstakil liva kaldırılarak 74 vilayet kurulmuştur. Ardından, Kars, Ardahan ve Batum’um katılmasıyla vilayet sayısı 77’ye çıkmıştır. Vilayetlerin kuruluşu, 10. maddede belirtildiği üzere “coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet” göz önüne alınarak yapılmıştır.
Ne var ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında da mülhak kazalar, vilayetlere bağlı yönetilmeye devam etmiştir. Hem kanunen kaldırılan fakat uygulamada varlığı devam eden mülhak kazalar hem de var olan sorunlara eklenen yeni sorunlar mülki teşkilatta yenilenmeyi gerekli kılmıştır.
Özellikle, 1925 yılında patlak veren Genç İsyanı sonrasında, doğu illerinde gerekli yönetsel düzenlemenin yapılması için 20 Nisan 1925 tarihli Heyeti Umumiye Kararı ile “Meclisi Âlinin tatili mesaisi devrinde isyan sahası teşkilâtı mülkiyesinde tadilât icra ve tatbiki için hükümete yetki veril[miştir]” (ZC C.18 İ.107). Bu yetki doğrultusunda, “1925 yılında Dahiliye Vekaleti tarafından Tetkikatı Mülkiye Heyetleri oluşturulmuştur… Söz konusu heyetler, ‘yerel gelirlerin toplu bir şekilde harcanmasını sağlamak, mülki taksimatı iyileştirmek ve böylece halka idarede kolaylık sağlamak’ amacıyla kurulmuştur” (Keskin, s. 303).
“Heyet raporları Dahiliye, Nafia, Sıhhiye, Müdafaai Milliye vekaletleri ile Erkanı Harbiye temsilcilerinden oluşan sekiz üyeli bir merkezi kurul tarafından incelenmiş ve bazı illerin kaldırılmasına karar vermiştir” (Keskin, s. 304). Bu karar doğrultusunda hazırlanan Kanun tasarısı, 877 sayılı “Teşkilatı Mülkiye Kanunu” olarak kabul edilmiştir.
Mülki Taksimat Yeniden Düzenleniyor: İl Sayısı Azaltılıyor
30 Mayıs 1926’da kabul edilen 877 sayılı “Teşkilatı Mülkiye Kanunu”, mülki teşkilatta köklü bir yeniden yapılanma getirmemekte; mülki taksimatı yeniden düzenlemektedir (Erzurum Mebusu Münir Hüsrev, 29.5.1926, C.25, İ.109, s. 605-615). Bu kapsamda, 11 vilayet kazaya, 27 kaza nahiyeye dönüştürülmüş ve 60 nahiye ilga edilmiş ve 18 kaza yeniden teşkil edilmiş, 17 kazanın ise bağlılıkları değiştirilmiştir (ZC C.25 İ.110).
Kanun gerekçesinde açıklandığına göre, bir vilayetin vasfını kaybedip kaybetmediğine dair karar bazı ölçütlere göre verilmiştir:
-
Muvazenei umumiyeye ait varidatın masarifi mahalliyesine tekabül etmemesi
-
İdarei hususiyesinin kudretsizliği
-
Nüfusun azlığı
-
Sahasının darlığı
-
Büyük ve kudretli cüzi idariler arasında sıkışmış olması
-
Başlı başına umran ve terakkiye kabiliyetten mahrum olması
-
Arazisinin teşkilatı tabiyesi cihetinden müstakilen temini emri idaresi kabil olamaması
-
Cebrî ve gayri tabii olan hudutların hududu tabiyeye ircaı sırasında müstakilen ipkasına imkan bulunmaması
-
İktisadi, askerî, … bazı esbabı saire.
Vilayetler, yukarıda sayılan özelliklerden yalnızca bir tanesini taşımamakla, vilayet vasfını kaybetmemektedir. Diğer taraftan, vilayet vasfını kaybetmesi için tüm özellikleri taşıması da gerekli görülmemiştir. Aşağıda da belirtildiği gibi, vilayetler kendi içerisinde yukarıdaki ölçütlere göre değerlendirilerek, bazıları kazaya tahvil edilmiş, bazıları ise lağvedilmiştir.
Vilayetlerin hangi gerekçelerle vilayet vasfını kaybettiği Kanun Gerekçesi’nde şöyle açıklanmıştır:
Üsküdar ve Beyoğlu Vilayeti: Eskiden beri İstanbul ile birlikte anılan Biladı Selase’den Üsküdar ve Beyoğlu idari, mali, eğitim, vs gibi yönlerden zaten İstanbul Şehremaneti tarafından yönetilmektedir. Bu nedenle, Üsküdar Vilayeti kaza yapılmaktadır. Söz konusu değişiklik, bir isim değişikliğinden ibarettir.
Çatalca Vilayeti: Savaş sonrasında Rum ve Ermenilerin ayrılmasıyla hem nüfusu hem de gelir kaynakları çok azalmıştır. Bu nedenle, Çatalca Vilayeti kazaya çevrilerek İstanbul’a bağlanmaktadır.
Gelibolu Vilayeti: Savaşta yakılıp yıkılan vilayet merkezinde ne nüfus ne yerleşim kalmıştır, bu nedenle vilayet lağvedilmektedir.
Genç Vilayeti: Gelirinin giderinden çok az olması nedeniyle lağvedilmektedir.
Ergani Vilayeti: Diyarbekir ve Elaziz gibi iki büyük şehrin arasında sıkışıp kalan Vilayet, bazı mahalleri Diyarbekir’e bazıları Elaziz’e verilerek lağvedilmektedir.
Ardahan Vilayeti: Gelirleri giderlerinden az olduğu için vilayet lağvedilmektedir.
Siverek Vilayeti: Viranşehirden başka kazası kalmayan vilayetin merkezinde de kabiliyet yoktur. Bu nedenle, kaza yapılarak Urfa’ya bağlanmıştır.
Kozan Vilayeti: Savaş sonrasında nüfusu çok azalan Kozan, Adana’ya bağlanmaktadır.
Muş Vilayeti: Savaş sırasında nüfusu çok azalmıştır ve geliri çok azdır. Kendisi ile aynı durumda olan fakat sınır vilayeti olarak önem taşıyan kendisinden büyük Bitlis Vilayeti’ne bağlanmaktadır.
Dersim Vilayeti: Dersim en köklü değişikliklerin yapıldığı vilayettir. Kanun gerekçesinde, “Bu vilâyet küçük, umrandan mahrum, imarata az kabiliyetli, maarifsiz halkı iptidai hayatta, dağlık, yolsuz, ücra bir yer” olarak tanımlanmaktadır.
“İşbu esbaba mebni tabiatın kahrına uğramış olan bu yerin biçare halkına medeni hayat vermek, medeniyetin maddi ve ruhi huzuzatından o zavallıları da mehmaenden müstefit etmek lazım gel[miştir]” (Kanun gerekçesi).
Dersim’in vilayet vasfını kaybetmesine dair birçok neden gösterilmiştir. Bu nedenlerin başında, Dersim’in, gelirlerinin giderlerinin yarısından azını karşılayabilmesidir:
“Bugün otuzbin liradan ibaret varidatı hususiyle Dersim kendi kendine idare edemez. Ona hakiki evlat gibi rahmü şefkatle bakacak kudretli bir vasiye ihtiyaç vardır… Şimalindeki Erzincan vilâyeti Dersimi takımiyle yüklenemez… Tetkikatımızda yalnız Nazmiye kazasının arazice Erzincan’a raptına imkan görülmemiştir. Ve Dersim’in bu kazadan gayri tüm aksamı da Elâziz’e kabili tevhittir.”
Gelirden mahrumiyetin yanında, isyan olayları göz önüne alındığında asayiş ve itibar açısından Dersim’in vilayet olarak kalmaması gerektiğine inanılmaktadır:
“Dersim unvanı kadimden beri hatırhıraş olagelmiştir. Çünkü devletimizin her gaileli zamanında orası dahili şürişe boğulmuş ve vatanın nica dilâver evlâdı ölüp gitmiştir. Böyle olduğu halde ona bir de vilayet gibi yüksek kıymette bir sıfatın izafesiyle tesiri müessifini attırmakta elbette mahzur vardır. Bu fikre mebni (Dersim Vilayeti) unvanının ortadan kalkması iltizam olunur.”
Aslında, Dersim’in vilayet olarak kalması, yerel güçlerin egemenliklerini sağlamlaştırmasına neden olduğu için yeniden düzenleme gerekmektedir. Mülki taksimat yeniden düzenlenirken yerel güçleri zayıflatacak çözümler aranmaktadır:
“Dersim’in ıslahı hususunda civardaki vilâyetlerden hâsıl olacak fayda bu kadarla da kalmaz. Dersim aynı zamanda haşarı bir çocuk gibi uygunsuz hallerde bulunduğu vakit kendisini terbiye edecek müessir ve kuvvetli nigahbanlara da muhtaçtır. Bugünkü haline göre Dersim’in üzerinde yalnız bir vilayetin yani Dersim Vilâyeti’nin kuvveti hâkim bulunmaktadır. Hâlbuki Dersim’i parçalayıp iki vilâyete taksim edersek hini iktizada Dersim’in üzerinde –heyeti umumiyesi itibariyle- iki vilayet kuvveti hâkim ve âmil olacak demektir ki bu da başkaca faydalıdır.”
Dersim, asayiş - güvenlik arayışı içerisinde, Hükümet tarafından yeniden taksim edilmiştir.
Vilayetlerin dışında, Kanun ile 27 kaza da nahiyeye tahvil edilmiştir. Nahiye yapılan kazalar şunlardır:
-
Silivri, Çatalca
-
Büyük Çekmece, Çatalca
-
Beykoz, Üsküdar
-
Abdurrahman Gazi, Üsküdar
-
Ladik, Amasya
-
Ilısu, Amasya
-
Yumurtalık, Adana
-
Hassa, Cebelibereket
-
Ziir, Ankara
-
Erdek, Karesi
-
İznik, Kocaeli
-
Yalova, Kocaeli
-
Kadışehri, Bozok
-
Borçka, Artvin
-
Ayvacık, Çanakkale
-
Narman, Erzurum
-
Hoşab, Van
-
Adilcevaz, Van
-
Harput, Elazığ
-
İpsala, Gelibolu
-
İnöz, Gelibolu
-
Şarköy, Tekirdağ
-
Avsa, Edirne
-
Lalapaşa, Edirne
-
Pınarhisar, Kırklareli
-
Gazi Pala, Silifke
-
Halfeti, Gaziantep
Kanun ile 60 nahiye ise ilga olunmuştur (ZC C.25 İ.110 s.145). Bütün olarak bakıldığında, Kanun sonrasında 18 kaza yeniden teşkil edilmiş (ZC C.25 İ.110 s.146), 17 kaza farklı bir vilayete raptedilmiştir. 61 nahiye de köy haline getirilmiştir. Söz konusu mülki taksimattaki değişiklik sonrası “1926 Dahili Vekâleti kadrosunda yeni teşkilat dolayısıyla kaymakamlar miktarına 2 ve nahiye müdürleri miktarına 67 ilâve olunmuştur.”
Mustafa Necati Bey’in Kanun’un kabul edilmesinden önce yönetsel kademelerin sayıları hakkında verdiği bilgiler şöyledir (C.23, İ.74, s. 274):
Köy
|
42000
|
Nahiye
|
726
|
Kaza
|
360
|
Vilayet
|
76
|
Nuray Ertürk Keskin bu rakamları “74 il, 315 ilçe, 673 bucak” olarak vermektedir (Keskin, 305).
Kanun sonrasında ise yönetsel kademe sayılarına ilişkin şu bilgiler verilmektedir:
“1927 yılında yayımlanan devlet salnamesinde mülki taksimat 63 il, 342 ilçe ve 666 bucaktan oluşmaktadır” (Keskin, s. 312). “Dahiliye Vekaleti tarafından aylık olarak yayımlanan İdare Dergisi’nin Şubat 1929 sayısında yer alan İdari Taksimat cetveline göre Türkiye 63 il, 338 ilçe ve 750 bucağa bölünmüş durumdadır (Keskin, s. 312). 1929 yılında, “idari bölünüş 63 il, 317 ilçe ve 640 bucak olarak düzenlenmiştir” (1929 Türkiye Cumhuriyeti İdare Taksimatı Haritası’ndan aktaran Keskin, s. 305).
Görüldüğü gibi, 1930 yılına kadar mülki taksimattaki düzenlemeler devam etmiş ve kademe sayıları sürekli olarak değişmiştir.
Mülki taksimattaki değişiklik, vilayet ve kazaların sınırlarının genişlediği; vilayet sayıları azaltılırken nahiye sayısının artırıldığına işaret etmektedir. Söz konusu yeniden düzenlemenin sonuçlarını görebilmek için 1926 senesi içerisinde hayata geçirilen diğer düzenlemelere de bakılması gereklidir.
Dostları ilə paylaş: |