Cumhuriyet Döneminde Türkçe


Rusya'da Kur'an'ın Tarihi: Ruslar, Osmanlılar ve Tatarlar Arasındaki İlişkiler / Efim A. Rezvan [s.435-440]



Yüklə 11,95 Mb.
səhifə53/102
tarix03.01.2019
ölçüsü11,95 Mb.
#89302
növüYazı
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   102

Rusya'da Kur'an'ın Tarihi: Ruslar, Osmanlılar ve Tatarlar Arasındaki İlişkiler / Efim A. Rezvan [s.435-440]

Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü St. Petersburg Şubesi / Rusya

İki büyük kültürün ve iki muhteşem imparatorluğun, Rusların ve Türklerin tarihsel yazgısı, Kur’an tercümeleri, basımları ve el yazmalarının Rusya’daki tarihinden ayrı görülemeyecek şekilde birbirlerine örülmüştür. Rusya’nın Müslüman vatandaşları, öncelikle Tatarlar, yüzyıllarca bu iki kültür arasında arabulucu rolü oynamış, ama aynı zamanda iki imparatorluk arasında var olan çarpışma ve anlaşmazlıkların etkisi altında olmuşlardır. Aynı şekilde, bu durum “Rusya’da Kur’an’ın” tarihinde kendi yansımasını bulmuştur. Elinizdeki makale, Rusya’daki Kur’an’ın tarihiyle bağlantılı olan belgeler vasıtasıyla bu durumu desteklemeye çalışan bir denemedir.

Batı Avrupa’da, Kur’an’ın yazgısı hakkında birçok şey yazılmıştır. Ülkenin jeopolitik konumu ve Rus tarihinin gidişatı, İslamiyet’in kutsal kitabına dönük özel bir tavır ürettiyse de, Rusya’da aynısının yapıldığı söylenemez. Arşiv belgeleri, Korkunç İvan (1530-1584), Deli Petro (1672-1725) ve II. Katerina (1729-1796) gibi Rus çar ve çariçelerinin kişisel kütüphanelerinde Kur’an’ın bulunduğunu gösteriyor. Kur’an’ın nadir el yazmaları, tercümeleri ve basımlarının yazgısı da Rusya’nın en büyük hükümdarlarının kişisel kararlarına bağlı idi.

Rusya’nın İslamiyet’le ilk tanışması, Volga Bulgarları, Harezm, Derbent ve Maveraünnehir’le ticari ve diplomatik ilişkileri sonucu olmuştur. 13. yüzyıl ortalarına gelindiğinde Rus topraklarının büyük bir bölümü o zamanlar şekilde İslamiyet’in ağır etkisi altında olan Altınordu’nun politik, ideolojik ve kültürel etki alanına dahil edilmişti. Bu toprakların tamamıyla İslamlaşması bir yüzyıl sonra olmuştur. O yıllarda Rusya’da, Ordu ile ilişkide bulunan her şey büyük bir sosyal saygınlığa sahipti. Bu İslâmiyet için de doğruydu ve on beşinci yüzyıl sonlarına kadar Tatar elçiliğine evsahipliği yapan ve metropoldeki Hıristiyanlardan alınan vergilerin toplanmasını denetleyen Ordu’nun baskaklarının resmi ikâmetgâhı olan Moskova Kremlini’nde Kur’an duyulmaya başlanmıştı. Bu dönemi karakterize eden şey, Rus topraklarında kesin bir hakimiyete sahip olan Ortodoks Hıristiyanlık ile Ordu’nun dini olan İslamiyet’in barışçı bir şekilde bir arada olmalarıdır.

Rus Devleti Altınordu’dan bağımsızlığını kazandıktan sonra bile geçmişteki İslamî ilk örneklere dayanan birçok gelenek ve âdet, Rus yaşamında dikkate değer bir rol oynamaya devam etti. Ordu’dan, geniş topraklar ve önemli derecede bir devlet düzeni miras alan Rusya, 1453’te Bizans İmparatorluğu’nun düşmesinden sonra kendisini Müslüman devletlerle yarı-çevrilmiş durumda buldu. Rusya çift-başlı kartala ek olarak, on dokuzuncu yüzyıl ortalarına kadar Doğu devletleriyle ilişkilerinde bi-inayati Rabbi’l alamin cümlesini içeren bir tuğra’yı devlet sembolü olarak kullanmıştır. Rus tuğrası, (Şek. 1) Osmanlı tuğraları, daha doğrusu Kırımlı Tatar hükümdarların tuğraları örnek alınarak biçimlendirilmiştir. On altıncı yüzyıl ortalarına kadar Avrupa’da birçok kişinin, Rus Devleti’nin İslamlaşmış Tatar seçkinlerinin elinde olduğu inancında ısrar etmeleri şaşırtıcı değildir. 1518’de Rusya’ya gelen ünlü Rus Kilise yazarı Yunanlı Maxim (takriben 1470-1556) eserlerinden birinde, büyük bir olasılıkla Rus başkentinin sakinleri çok geçmeden sarık giymeye başlayacağı için dövünüyordu.

Kazan’ın 1552’de IV. İvan’ın orduları tarafından ele geçirilmesiyle birçok Rus Devleti’nin kurumlarında ve kültüründeki İslamî özellikler yavaş yavaş kayboldu. Bizans’ın ruhani mirası ideolojik bir payanda olarak kabul edildi ve hatta Konstantinopol’ün Osmanlı Türklerinin eline düşmesinden sonra Moskovayı “Üçüncü Roma” olarak ilan etme fikri yaygınlık kazandı. Rus Devleti’nin tüm vatandaşlarının inanç birliği fikri, Kur’an hakkındaki Rus edebiyatını ve bir bütün olarak İslamiyet’i derin etkisi altında bırakarak birçok dinî-siyasal polemiği içeren eserlerin kaynağı oldu. Öte yandan, Müslümanların yaşadığı geniş toprakların giderek Rus İmparatorluğu’na dahil edilmesi ve onların sadakatlerini garantileme gereği, Müslümanlara saygı duymakla beraber İslamî inançlar ve gelenekler hakkında nesnel bilgi edinilmesini gerektiriyordu. Kur’an’ın Rusya’daki tercüme ve incelenmesi tarihi, bu iki eğilimle sıkı sıkıya birbirine örülmüştür.

Kur’an’ın Slav dillerinden birine -Ukraynacaya- ilk tercümesi Batı Rusya topraklarına çok yakın bir yerde, Litvanya’da, on beşinci ve on altıncı yüzyıllar arasında, tamamlanmıştır. Tercüme (bkz. Şek. 2) Tatar toplumunda yapılmıştı ve metni sunuş biçimi açık bir şekilde Türk örnekleri takib ediyordu.1

On altıncı yüzyılda birçok Tatar Rus hizmetine girdiğinden, Rus sarayında Kur’an ve içeriğinin bilgisi giderek arttı. 1560’ta, IV. İvan’ın hükümdarlığı döneminde yapılan Dışişleri Amirliği (Prikaz) arşivlerinin bir envanterinde “Tatarların, üzerine şert (şart, yani yemin etme) yapmak için getirildikleri bir Tatar Kur’anı”ndan bahsedildiğini görüyoruz.2 Bir de ilginç bir not var: “78 yılının (7078=M.S. 1570-E.R.) Mayısı’nda Petr Grigoryev Kur’an’ı imparatora getirdi”. Müslümanların üzerine yemin ettikleri Kur’anlardan biri bize kadar ulaştı. Değişik parçalardan oluşan bir el yazması ve paralel Farsça ve Türkçe metinlerden oluşan bölümleri var.3 Yemin için kullanılan Ayet 16: 91 altın ile yazılmış. Bir kenara, on yedinci-on sekizinci yüzyıl başları Moskova elyazısıyla yazılmış bir parça yazı yapıştırılmış (Şek. 3):

“Kur’an’ın bu ayeti üzerine şert’in yerine getirilmesi doğrudur ve biz bu ayetin tercümesini vereceğiz: Arapçada Acil adındaki, Arılar Üzerine, bölüm 15.4 Allah’ın önünde söz verdiklerini yerine getir ve yeminini bozacak hiçbir şey yapma. Çünkü Allah’ı yeminine şahit ediyorsun ve yaptıklarının hepsi onca bilinir”.5

Bildiğim kadarıyla, bu bize ulaşmış olan ilk Rusça Kur’an tercüme parçasıdır. Yukarıda adı geçen, paralel Farsça ve Türkçe metinleri olan Kur’an el yazması, Rusya’yı çevreleyen ve onun sınırları içinde var olan Müslümanlık ortamının sembolik bir göstergesi olarak görülebilir.

Rusya’da Kur’an’ın ilk bilimsel incelemesi, tercümesi ve dağıtımı girişimi, Deli Petro’ya aittir. Deli Petro kendi Doğu politikasının kapsamında, Müslüman Doğu’nun sistemli bir şekilde incelenmesi ortamını yaratan bir dizi girişimde bulunmuştur. 1716’daki emirleri uyarınca Kur’an’ın Rusçaya ilk tercümesi St. Petersburg’da yayınlanmıştır. Tekrar tekrar Dmitry Kantemir’e (1673-1723) ya da Petr Posnikov’a (on yedinci yüzyıl sonları-on sekizinci yüzyılın ilk üçte biri) atfedilmesine rağmen tercüme, André du Ryer’ın6 Fransızca tercümesi üzerinden Rusçaya, bilinmeyen bir çevirmen tarafından yapılmıştır. Yazarı bilinmeyen “Magomet’in Alkoran’ı ya da Türk kanunları”7 (Bkz. Şek. 4), Du Ryers’ın kendi “Sommaire de la religion des turcs”ü için yazdığı önsözün bir tercümesini de içerir. Kitabın başlığının, sadece Rusya’nın değil, genelde Avrupa’nın tipik yaklaşımını yansıttığına dikkat çekmek önemlidir: “Müslüman” o zamanlar “Türk” anlamına geliyordu.

İslamiyet hakkındaki daha ayrıntılı bilgi edinme ihtiyacı duyan Çar Deli Petro, müttefiği Prens Dmitry Kantemir’i, Muhammed’in hayatı ve Kur’an’ın kapsamını ayrıntılı olarak ortaya çıkarmakla görevlendirdi. Moldavya Hükümdarı Kantemir, bir bilim adamı ve aynı zamanda Berlin Bilimler Akademisi’nin bir üyesiydi. Türkiye’de rehine olarak geçirdiği zaman İslamiyet’i ve Doğu dillerini çok iyi öğrenmesine yaramıştı. Kantemir’in Latinceden tercüme edilen eseri “Sistem Kitabı ya da Muhammed Dininin Durumu” St. Petersburg’da 1722 yılında yayınlanmıştır (Şek. 5).8

II. Katerina’nın hükümdarlığıyla Rusya’da Kur’an’ın tarihinde yeni bir dönem başlar. Osmanlı Türkiyesi ile savaşlar ve neticede 1783’te Kırım’ın ve Müslümanların yaşadığı diğer bölgelerin Rusya’ya katılması, buraların yönetimlerinin düzenlenmesi ve yeni vatandaşların pasifize edilmesi için acil önlemler gerektiriyordu. Bu gerçeğin bilinmesi, 1775’te “Osmanlı Sarayıyla Yapılan Barış Nedeniyle Bazı Mâlikhanelere Saray Tarafından Bahşedilen Lütuflar Üzerine” başlıklı manifestonun ve özellikle 1785’te, dinî hoşgörü ve Rusya içindeki Müslümanların haklarını düzenleyen ve garantileyen birtakım maddelerin ortaya çıkmasına yolaçtı.

1782’de bir Rus kalesi olan Ufa’da bir Müftülük açıldı. Altı yıl geçmeden Orenburg Muhammedçi Dinî Konseyi kuruldu ve Müslüman din adamları ilk kez resmî bir dinî sınıf (Ortodoks kilisesine benzeyen) konumuna getirildi. Bir tanesi Moskova’da olmak üzere camiler inşa edilmeye ve aynı zamanda dinî okullar da açılmaya başlandı. Kazan’da, Anapaev, Ahundov ve Amirhanov medreseleri (ilk ikisi 1771’de, üçüncüsü 1780’de) başarıyla açıldı. Birçok Tatar mirza’sı ve Başkır ihtiyarları soyluluğa kabul edildi (dvorianstvo) (1784) ve Müslüman tacirlere Türkistan, İran, Hindistan ve Çin ile yaptıkları ticarette ayrıcalıklar tanındı.

II. Katerina’nın 1787’deki kararnamesiyle Kur’an’ın tam Arapça metni St. Petersburg’daki özel bir işletme olan “Asya Basımevi” tarafından basıldı. Bu, “Kırgızlara”9 ücretsiz dağıtım amacıyla yapılmıştı (bkz. Şek. 6). Aynı zamanda devletin masraflarını üstleneceği camilerin inşası için emir verilmişti. Kur’an, özellikle bu amaç için dökülmüş harflerle basılmıştı ve Molla Osman İsmail tarafından yapılan çizimlere dayanıyordu. Onun Arapça harf çizimleri, daha önce Rusya’da kullanılan harflerden farklıydı ve o zamanlar Avrupa matbaalarında bulunan Arapça harflerden daha üstün nitelikteydi.10 Baskının İslamî özellikleri de daha önceki Avrupa baskılardan temelde farklıydı: metin, aynı Molla Osman İsmail tarafından yayına hazırlanmış ve sayfa kenarları ayrıntılı yorumlarla donatılmıştı. Bu Kur’an’ın 1789 ile 1798 arasında beş kez basımı yapılmıştı.

Kur’an’ın Rusya’da yayınlanmış olması gerçeği Katerina tarafından dış politikada, özellikle, imparatoriçeye kendisini İslamiyet’in koruyucusu olarak sunma fırsatını veren Türkiye ile yapılan savaşlarda etkili bir şekilde sömürülmüştür.11

15 Aralık 1800 kararnamesiyle Rusya’da İslâm dini eserlerinin yayınlanması üzerine olan kısıntılar kaldırıldı. 1801-1802 yıllarında St. Petersburg yayınevinin Arapça matbaa harfleri, bir yıl önce Kazan Tatarlarının isteğiyle Kazan lisesinde kurulan “Asya Basımevi”nin bulunduğu Kazan’a nakledilmişti. Orada, St. Petersburg Kur’anına çok benzeyen 1801 tarihli bir Kur’an baskısı yayınlandı. Bu baskıdaki ve sonraki baskılardaki Kur’anlar genelde Kazan Kur’anı olarak anılır. Avrupalı oryantalistlerden övgüler alan bu yayın birçok kez yeniden basıldı ve gerçekte, Kur’an’ın Avrupa’daki daha önceki yayınlarına ek katkı oldu. Kendi türündeki ilk Müslüman yayın olan “Kazan Kur’anları” denilen Kur’anlar Doğu’da yaygınlaştı ve birçok kez yeniden basıldı (el yazması kopyaları da görülmüştür). R. Blachére’in fikrince, bunlar yüzyıllardır süren birleşik bir Kur’an metni yaratma sürecinde belirleyici bir rol oynamışlardır.12

II. Katerina’nın Kur’an’ın basılıp, dağıtılması planı tamamıyla siyasal bir amaç gibi algılanmasına rağmen, farklı tarihsel şartlar altında da devam ettiği görülmüştür. On dokuzuncu yüzyıl ortalarında, o zamanlar sadece İslamiyet’in ana merkezi olan Kazan değil, Bahçesaray, Orenburg, Bakü, Ufa ve Troitsk de önemli İslâmî kültür merkezleri haline gelmişti. Sanayileşmenin hızla artması, yerli nüfusun oldukça yüksek eğitim düzeyi, o zamanlar Müslüman nüfus arasında geçerli olan dinî ve siyasal uyanış fikirleri ve Rus kültürünün önemi azımsanmayacak etkisi, bu sürece büyük katkıda bulundu. Kazan basımevlerinin ürünleri, Buhara, Semerkant ve Taşkent kitap pazarlarının en temel ürünlerden biriydi. Kazan’da basılmış Kur’anlar İran, Afganistan, Hindistan ve Arabistan’da bulunabilirdi.

1860’ların başlarında, dağlı aşiretlerin uzun süreden beri devam eden direncini kıran Rusya, İslamiyet’in, Rus yayılmacılığına karşı direncin ana ideolojik dayanağını oluşturan Müritçilik akımının hakim olduğu Kuzey Kafkasya’yı fethetti. Doğrudan özgün Kur’an üzerinden çalışan (tercümesini 1871’de bitirmiştir) ilk Rus çevirmeni olan D. N. Boguslavski’nin kaderi (1826-1893) Kuzey Kafkasya’daki dağlık aşiretlerin efsanevi önderi Şamil ile birbirine bağlıydı.

St. Petersburg Üniversitesi Doğu Fakültesi’nin resmî olmayan öğrencisi ve St. Petersburg ve Kaluga’da Şamili ilk denetleyen mübaşir olan D. N. Bogulavski Konstantinopolis’teki Rus elçiliğinde yıllarca tercümanlık yapmıştı. Onun Kur’an tercümesi, doğruluğu ve fevkalâde edebi nitelikleriyle diğerlerinden ayrılıyordu. Bununla beraber G. S. Sablukov (1804-1880)13 tarafından tercüme edilen Kur’an 1878’de Kazan’da piyasaya çıktıktan sonra kendi tercümesini yayınlamamaya karar vermiştir.14

Bu, birçok yönden esef verici bir karardı. Ne de olsa, Sablukov’un tercümesi Kazan İslâmî Çalışmalar okulunun en önemli başarısıydı. Bu okul Rus Misyonerlerinin faaliyetleriyle yakından bağlantılıydı.

Sablukov, malzeme seçiminde kendisini bilinçli olarak konu ile ilgili Müslüman eserlerle sınırlamıştı. Kazan okulunun diğer temsilcilerinden aşırı ılımlı görüşleriyle ayrılmasına rağmen, Sablukov her nasılsa Kazan Dinî Akademisi oryantalist misyonerlerin genel polemiksel özelliklerini korumuştu. Bu nedenle, on dokuzuncu yüzyıl sonuna gelindiğinde, Kazan okulunda mevcut olan katı ideolojik önyargıların, çok önemli bir eser olan Kur’an’ın önyargısız bir şekilde üretilmesini engellediği açıktı. V. R. Rozen bu eğilimleri bilim adamları için aşırı tehlikeli görüyordu ve bu eğilimlerin bilimsel gereklik ile birbirlerine uymadıklarını açıklayarak bunlara karşı sistemli bir kavgaya girişmişti.15

On dokuzuncu yüzyıl tercümeleri çoğunlukla Müslüman geleneklerine dayanıyordu ve bundan dolayı, Kur’an’ın çağa özgü anlayışını ve şu ya da bu Müslümanyorumcunun ya da yazarlar grubunun sosyo-kültürel ortamını yeniden üretiyordu. Sablukov’un tercümesine gelince, Tatarlar arasında yaygın olan (çoğunlukla Türkçe) eserlerden faydalanıyor, Boguslavsky ise temel olarak İsmail Farruh (öl. 1840) tarafından yazılan Tefsir el-mevâkib’den faydalanıyordu. Bu yaklaşım büyük ölçüde çağın pratik gereklilikleri ve ihtiyaçları tarafından belirleniyordu. Özellikle Sablukov’un tercümesi, misyoner eylemlerinin başarısı için hayatî önemde olan “Tatar İslamiyetine” uygun bir anlam verebilme gerekliliğinden doğmuştur. General Boguslavsky ise uzun yıllardır Rusya’nın Doğu’daki dış politikasıyla ilgileniyordu, böylece Rusya’nın en önemli Müslüman komşusunun -Osmanlı Türkiyesi- İslamiyet’in kutsal kitabını nasıl yorumladığını anlatmaya çalışmıştı.

Aynı zamanda Rusya’nın Müslüman halkları arasında dinî ve milliyetçi bir uyanış başlamıştı. 1880’lerde Kazan ve Kırım’da ve on yıl sonra Orta Asya’da ortaya çıkan liberal reformcular, ceditçiler, Kur’anı ve çok sayıdaki diğer dinî metinleri büyük ölçüde ezberden öğrenmekle sınırlı olan eski Müslüman eğitim sistemini düzeltme istekleriyle ortaya çıkmışlardı. İslamiyet’i, çağdaş bilim ve Rus dilindeki aydınlanma ile birleştirmeye çabalamışlar ve İslamiyet’te reform yapma gereğine, Avrupa uygarlığının meydan okumasına bir cevap olarak yaklaşmışlardı. Onların Müslüman okullarında reform fikirleri çok geçmeden sadece Rusya’da değil, Türkiye, İran ve Hidistan’da da destek kazandı.

On dokuzuncu yüzyıl sonlarında ilerici reformcularla gelenekselci Rus Müslümanları (Rusça terminolojide usûl-i cedid ve usûl-i kadim) arasında patlayan ateşli tartışmalarda her iki tarafta kendi konumlarını desteklemek için Kur’an’ı aktif olarak kullanıyordu.

Asya Müzesi’nin16 zengin kolleksiyonu, Rus İmparatorluğu’nun her köşesinde yayınlanan her İslamî kitabın bir nüshasını (ve bir çok özel ve kurumsal kolleksiyonları) uzun zamandır zorunlu olarak alıyordu. Bunlar bizim, Kur’an konusundaki eserlerin türsel dağılımını belirlememize yardım eder. İslamiyet dünyasında Arapçanın yerli dil olarak konuşulmadığı her yerde olduğu gibi bunlar, aslında, tecvîd üzerine olan eserler, Kur’an’ın tam metni üzerine olan tercüme edilmiş ve özgün tefsîrler, heftîyak ve tek tek sûreler üzerine tefsîrler, kıraat üzerine çalışmalar ve bir şekilde Kur’an ile bağlantısı olan genel konular üzerine çalışmalardır. Bu yayınların kapsamları ve listeleri açık bir biçimde Türkçe örnekleri yansıtır.17

19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Tatar aydınlarının önde gelen temsilcileri Kur’an’ın yeni bir Tatarca tercümesinin yapılması gerekliliğini fark ettiler. Böyle bir tercümenin ilkeleri, eski, tefsîr tercümeleri denilen tercümelerin özgün öğeleri olarak kabul edilenlerden fazlasıyla farklı olmalıydı. Rusya’daki Müslüman rönesansının en eğitimli, en yetenekli ve cüretkâr temsilcilerinden biri olan Mûsa Cârallâh Bigi (Bigiev) bu görevi ilk kez yerine getirmeye çalışanlardan biriydi. 1875’te Don nehri üzerindeki Rostov’da bir molla ailesinde doğmuştu. Kazan, Buhara, Medine, Kahire ve İstanbul’daki Müslüman okullarında eğitiminden sonra 1904’te Rusya’ya döndü ve St. Petersburg Üniversitesi’ne girdi. Bigiev’in ilk eserleri St. Petersburg’daki süreli İslamî yayınlarda görüldü. Aynı zamanda Bigiev’in 1909’da Orenburg Husayniyya medresesinde din tarihi üzerine yaptığı konuşmaları basan etkin bir Orenburg gazetesi olan Vaqt ile işbirliği yaptı. Bununla beraber, Bigiev’in görüşlerinin çok geçmeden Orenburg’taki bu medresenin müderris makamıyla uyuşmaz olduğu kesinleşti ve Bigiev Orenburg’u terk etmek zorunda kaldı. Tekrar St. Petersburg’a döndüğünde Bigiev’e St. Petersburg Camii’nde imam-kâtiblik görevi verildi.

1906’da Nizhni Novogrod’daki Müslüman Kongresi’nin üçüncü sekreteri ve yukarıda anılan kongrenin siyasi programı İttifâk el-Muslimin’in yazarıydı. Bigiev, Rusya’da monarşinin düşmesini memnuniyetle karşıladı ve 1917’de Moskova’daki Tüm Rusya Müslümanları Kongresi’nin düzenleyicilerinden biri oldu. Bolşevik darbesinden sonra, halâ Petrograd’dayken, bir süre daha yeni rejimle işbirliğini destekledi. Berlin’de Azbuka Islama’nın (İslamiyet’in Temelleri) 18 yayınından sonra, bu eserin N. I. Buharin’in “Komünizmin Temelleri”ne karşı olması nedeniyle Bigiev tutuklandı. Türk Dışişleri Bakanı İsmet İnönü’nün araya girmesiyle 1930’da serbest bırakıldı. 1930’da, İslâm dünyasına seyahatlerinin başladığı Finlandiya’ya göç etmeyi başardı. Bigiev 1949’da Kahire’de öldü.19

Bigiev, Kur’an’ın Tatarca tercümesinin en önemli kültürel ve siyasal görevlerden biri olduğuna inanıyordu.

Sayısız konuşma ve makalesinde Batı’nın sürekli zaferler kazandığı koşullarda Kur’an’ın değişik yerli Müslüman dillere tercümesinin başlıca önemli amaç olduğunu vurgulamıştı. Bu amacı başarmak için İslamiyet’in ilk yüzyıllarının deneylerine, Müslüman bilginlerin, taş gibi kaskatı geleneklerin yenilikleri öldürücü etkisinde olmadığı zamanlara dönmenin gerekliliğini vurguluyordu. Ona göre, bu yaratıcı çağı belirleyen zihinsel özgürlük ve yarışma ruhu ve açık eleştiri, Kur’an yorumları üzerine yapılan tamamıyla hatasız ve nesnel çalışmaların görünüşüne büyük katkıda bulunuyordu. Maalesef, Rusya Müslümanları çevresinde görülen muhtemelen en önemli Kur’an projesi olan Bigiev’in girişimi, usûl-i cedîd ile usûl-i kadîm arasındaki çatışmanın kurbanı oldu.

Bigiev kendisini bu amaç için hazırlarken birçok tefsir eserlerini, St. Petersburg Halk Kütüphanesi’nde bulunan “Osman’ın Kur’anı” denilen el yazmasını derinlemesine inceledi ve bu konu üzerine çeşitli eserler yayınladı.20

Böyle bir tercüme hazırlanırken uyulması gereken temel ilkeleri açık olarak şu şekilde ortaya koydu:

- Tüm önemli tefsîr eserleri kullanmak;

- Sadece arapça metne dayanmak;

- Anlaşılması zor olan yerleri tercüme ederken Arapça sentaks kurallarının önceliği;

- Kur’an’ın değişik okuma geleneklerini incelemek ve kullanmak;

- Tümcelerin tüm olası anlamlarını korumak;

- Metnin yapısının ve kelimelerin değiştirilmesinin reddi;

- Kelâm ve felsefe geleneklerinin (eski ve modern) tamamıyla reddi;

- Hadis incelemelerine dayanarak metinde değişiklik yapılmasının reddi;

- Kişisel yorumların reddi.

Bigiev’in Tatarca-Türkçe diline Kur’an tercümesi, 1911’de hazırdı. 1912 Ocağı’nda, Bigiev, tercümesinin 5000 nüsha olarak yayınlanması için Amid Yayıncılık (Kazan) ile anlaşmaya vardı. Eserinin el yazmasını aynı yılın Nisanı’nda yayıncılara göndermesi gerekiyordu.

Yayının duyulması Tatar gazete ve magazinlerinde hemen keskin tartışmalara yol açtı. Muhafazakâr yazarlar böyle bir tercümenin yayınına izin verilemeyeceği konusunda hemfikirdiler. Bigiev’i ateistlik, dönmelik ve hatta delilikle itham ettiler. 1912 sayılarında böyle bir dizi makale yayınlayan “Din ve Ma’şât” dergisiydi. Kazan süreli yayınları aynı zamanda tercümeyi destekleyen birçok makale yayınladı.

Oyunu kaybedebileceklerini çok iyi bilerek bir grup muhafazakâr Kazan mollası Ufa’daki Müslüman otoritelere başvurdu. Çok geçmeden, Ufa otoriteleri Bigiev’in Kur’an tercümesinin yayınını yasaklayan kararnamelerini yayınladılar. Bigiev hemen “Vaqt” gazetesinde keskin bir cevap yayınladı. Ufa mollalarını Rus-Müslüman kitap pazarını amaçsız ve hatta tahrip edici yayınlarla dolmasına göz yummakla suçluyor ve tercümeyi yayınlama kararını doğruluyordu. Tatar yayıncıları tartışmalara 1917’ye kadar devam ettiler.

Biz bu tercümenin yazgısı daha sonraki durumu hakkında pek az bilgiye sahibiz. Göç ettikten sonra Bigiev eserini “Türkçe Kur’an Tercümesi” olarak yayınlamaya çalıştı. Fakat kitabın kapak fiyatının bile yayınlanmasına rağmen başarısızlığa uğramış gibi görünüyor.21 Bigiev’in el yazmasının izlerini aramamız gereken yer Türkiye’dir. Onun ortaya çıkarılması Rusya İslâmı’nın kültürel tarihinin yeniden düzenlenmesine önemli bir girdi sağlayacaktır.22 Venedik kiliselerindeki freskolardan etkilenen Rus şairi ve Nobel ödülü sahibi Boris Pasternek şuna dikkat çekiyordu: “Örneğin, İncil’in değişmeyen metinleri olan bir kitap olmadığını, insanlığın bir tutanağı olduğunu ve tüm ölümsüz şeylerin bu niteliği paylaştığını anladım. Ölümsüzlük, gerekli olduğunda değil, daha sonraki yüzyılların, sayesinde geriye, ona bakacağı tüm benzerliklere açık olduğunda son derece yararlıdır.”23

Kur’an metni üzerine olan çok sayıdaki yorum ve bunların varoluştaki çeşitlilikleri bu düşünceleri Kutsal metine de uygulamamıza izin veriyor. Gördüğümüz gibi Kur’an’ın Rusya’daki tarihi, kültürlerin ve yazgıların, öncelikle de Rusların ve Türklerinkinin, birbirine ne kadar bağlı olduğunu göstermektedir. Bu, Kur’anın Avrupa kültürel tarihinde oynadığı eşsiz rolün sadece bir başka göstergesidir.

1 Bkz. A. K. Antonovıch, Belorusskie Teksty, Pisannye Arabskim Pis’mom, i ikh Grafiko-Ortograficheskala Sistema (Arap yazısıyla yazılmış Belarusça metinler ve bunların Grafikü Ortografik sistemleri) (Vilnius, 1968) ; V. P. Demidchik, “Pamiatniki Belarusskoy Literatury, Pisannye Arabskim Pis’mom, i Legenda o Nochnom voznesenii Mukhammada” (Arap Yazısıyla Yazılmış Belarus Edebiyat Eserleri ve Muhammed’in Gece Yükselmesinin Öyküsü), Problemy Arabsko kul’tury. Pamiati Akademika I. lu. Krachkovskogo (Moskova, 1987) , s. 238-53.

2 Posol’skiy Prikaz arşivinin 1560’larda yapılmış orijinal envanteri bugün St. Petersburg’daki Rusya Ulusal Kütüphanesi’ndedir (bundan sonra, RNB) , bk. QIV. 70, fols. 224-357v. Gosudarstvenniy Arkhiv Rossii XVI Stoletiia Opyt Rekonstruktsii’de yayınlanmış (Onaltıncı Yüzyıl Rusya Devlet Arşivleri: Yeniden düzenleme denemesi.) metin ve notlar A. A. Zimin tarafından hazırlandı, düzeltme Akademisyen L. V. Cherepnin, fasc. 1-3 (Moskova, 1978) , özellikle bkz. fasc. 1. s. 98 ve fasc. 3, s. 506.

3 Rossiiskiy Gosudarstvenniy Arkhiv Drevnikh Aktov (Rusya Eski Anlaşmalar Devlet Arşivi, Moskova) , 18, No. 1227, 447 fols., boyutları: 23.5x18.5 cm. El yazması değişik parçalardan toplanmış ve onyedinci yüzyılın ilk yarısında çoğaltılmıştır. Sayfalar tersine numaralanmış. Yeni bölümler-fols. 387-382-372-365, 299-294, 238-246-Türk hat sanatı nakş ile fazladan geleneksel türk işlemleri yapılmadan Avrupa kâğıda işlenmiştir. Kâğıt, filigran (iki başlı kartal) sayesinde yaklaşık 1628-1639 yıllarına tarihlendirilmiştir. Eski bölümler-fols. 292-239 (boyutları: 22.5x16) -açık kahverengi Doğu kâğıdı üzerinedir (onüçüncü-ondördüncü yüzyıllar?). Cümle aralarına Farsça tercüme ve yorumların yazıldığı bazı yapraklar (475-388, 352-300) sarı renkli Doğu kağıdındandır. Cümle aralarına Türkçe tercüme ve yorumların yazıldığı bir başka bölüm-fols. 381-373, 364-352, 235-1- benzer kâğıda yazılmıştır. Bkz. D. A. Morozov, Kratkiy Katalog Arabskikh rukovisev i Dokumentov Rossivskogo Gosudarstvennogo Arkhiva Drevnikh Aktov (Arap El Yazmaları ve Rusya Eski Anlaşmalar Devlet Arşivindeki Belgelerin Kısa Bir Kataloğu) (Moskova, 1996) , s. 21-2.

4 El-Nahl sûresi on altıncı sıradadır, El-Fâtiha açıkça ayrı bir bölüm sayılmamıştır.

5 Morozov, op. cit., s. 22.

6 Alkoran o Magomete ili Zakon Turetskiy, Perevedenniy s Frantsuzskogo Iazyka na Rossiiskiy (Magomet’in Alkoran’ı ya da Türk kanunları, Fransızcadan Rusçaya tercüme) , Çar Ekselanslarının emriyle St. Petersburg basımevinde 1716 Aralık ayında basılmıştır. Bkz. I. Iu. Krachovski, “Russkiy Perevod Korana v Rukopisi XVIII Veka” (Kur’an’ın On sekizinci Yüzyıl El yazmalarından Rusçaya Tercümesi), Sbornik Statey k Sorakaletiiu Uchenoy Deiatel’nosti Akad. A. S. Orlova (Moskova-Leningrad, 1934) , s. 219-26; bkz. idem, Izbrannye Sochineniia (Eserler) , (Moskova, 1955) , i. s. 175-81.

7 Bu yayın hakkında bkz. P. Efremov, “Novootkrytaia Bibliograficheskaia Redkost” (Yeni Keşfedilmiş Kaynakçasal Bir Nedret) , Russkiy Arkhiv, I (Moskova 1888) , s. 644-6; Ia. Berezin-Shiriaev, “Nekotorye Podrobnosti o Ves’ma Redkom Îkzempliare Alkorana” (Nadir Bir Alkoran Hakkında Bazı Ayrıntılar) , Bibliograficheskie Zapiski, I (Moskova, Ocak 1892) , s. 26-7; P. O. Isherikov, “O Poiskakh i Sbore Drevnikh Aktov i Rukopisey v Bashkirii” (Başkıristan’da Eski Belge ve El Yazması Kolleksiyonu Peşinde) , Voprosy Istorii, X (1951) , s. 115.

8 D. Kantemir, Kniga Sistima ili Sostoianie Mukhammedannskiia Religii Napechatasia Poveleniem Ego Velichestva Petra Velikogo Imperatora I Samoderzhtsa Vserossivskogo (Sistem kitabı ya da Muhammed’in Dininin Durumu, Tüm Rusya’nın İmparatoru ve Otokratı Ekselansları Muhteşem Peter’in emriyle basılmıştır) (St. Petersburg, 1722). Dmitry Kantemir üzerine daha ayrıntılı bilgi için eserlerinin Rumence basımlarına bkz.: Dimitrie Cantemir, Sistemul sau Intocmirea Religiei Muhammedane. Traducere Studiu Introductiv si Comentarii de Virgil Candea (Bükreş, 1977).

9 St. Petersburg yayımı, 447 sayfa artı bir sayfa da yanlışlar listesi içerir. On üç yanlış verilmektedir: Yanlışlıklar harflerde değil, fonetik işaretlerdedir. Yanlışlar listesi Tatarca verilmiştir. Bkz. Russkiy Gosudarstvenniy Istoricheskiy Arkhiv (Rusya Devlet Tarih Arşivi; bundan sonra RGIA) , 468/43/239 (1786) , fol, 38. Galiba aynı zamanda “Kur’an’ın bir bölümünden dualar”, onbin kitaplık bir baskıyla yayınlanmış. Bkz. a.g.e., 1329/4 296, fols. 3-4 (1 Temmuz 1797).

10 Bkz. Filosofskaia i Politikhekaia Perepiska Imperiatritsi Ekateriny II s Doktorom Zimmermanom s 1785 po 1792 god (İmparatoriçe II. Katerina’nın Doktor Zimmermen ile 1785 ve 1792 arasındaki felsefi ve siyasal yazışmaları) (St. Petersburg, 1803) , s. 137 (Zimmerman’ın Profesör Heine’nin Göttingen Üniversity Schriften, No. 120, 1788’deki makalesine gönderme yapan 29 Kasım 1788 tarihli mektubu.

11 Bkz. örneğin, Filosofskaia i Politicheskaia Perepiska, s. 124-5 (II. Katerina’nin mektupları, No. 20, 6 Mayıs 1788).

12 R. Bachere, Introductıon au Coran (Paris, 1947) , s. 133. Kazan Kur’anları üzerine bkz. Anas Khaliduif, Al-kutub al-arabiyya allati tubi’atfi Rusiya: 1787-1917 (Rusya’da basılmış Arapça kitaplar: 1787-1917) (Dubai, basımevi) ; Fr. Schnurrer. Bibliotecha Arabica (Halae ad Salam. 1811)., s. 418-20; Griaznevich, “Koran ve Rossii”, s. 76-82; E. A. Rezvan, “Koran i koranistika” (Kur’an ve Kur’an çalışmaları) , Islam. Istoriograficheskie Ocherki, ed. S. M. Prozorov (Moskova, 1991) , s. 15; H. Röhling, “Koranausgaben in Russichen Buchdruck ded 18 Jahrhunderts”, Gutenberg Jahrbuch (Mainz, 1977) , s. 205-10.

13 Koran. Zakonodatel’naia Kniga Mokhammedanskogo Veroucheniia (Muhammedçi İnancın Kanun Koyucu Kitabı) , tercüme ve ekler G. Sablukov (Kazan, 1877). -Kazan Dinî Akademisindeki Misyonerler Komisyonu anti-Müslüman kolleksiyonu.

14 Tercüme, yapıldıktan yüz yıldan fazla bir zaman sonra yayınlanmıştır. Bkz. Koran, tercüme ve yorumlar D. N. Boguslavsky (St. Petersburg, 1995). Boguslavsky tercümesi, A. N. Weiraukh ile birlikte E. A. Rezvan tarafından yayınlanmıştır. Bu tercüme ve yazarı hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. I. lu. Krachovskiy, “perevod Korana D. N. Boguslavskogo” (D. N. Boguslavsky’nin Kur’an Tercümesi). Sovetskoe Vostokovedenie, III (1945) , s. 293-301; A. N. Weiraukh, “Rossiyskiy diplomat D. N. Boguslavskiy-avtor perevoda Korana” (Rus Diplomatı D. N. Boguslavsky, Kur’an Tercümesi Yazarı) , Koran, tercüme ve yorumlar D. N. Boguslavsky, s. 543-6.

15 Sablukov’un eylemleri hakkında bkz: I. lu. Krachovskiy, “Chernyshevskiy i Orientalist G. S. Sablukov” (Chernyshevsky ve oryantalist G. S. Sablukov) , N. G. Chernyshevsky (1889-1939) : Trudy Nauchnoy Sessii k Piatidesiatiletiiu so Dnia Smerti (Leningrad, 1941) s. 34-5: Izbrannve Sochineniia, C. I. s. 213-24, kitabında yeniden yayınlanmıştır. Bu çalışmaların Kazan Dinî Akademisi öğretmenleri ve öğrencileri tarafından yapılan genel ve aşırı olumsuz değerlendirmesi için V. R. Rozen tarafından Zapiski Vostochnogo otdeleniia Imperatorskogo Russkogo Arkheologicheskogo Obshchestva, II (1887) , s. 157-9, 283-301; IV (1889) , s. 422-5; VIII (1894) , s. 362-7’de yayınlanmış eleştirilere bakınız.

16 Doğu Çalışmaları Enstitüsü kütüphanesinin St. Petersburg kolunun “Kazan kolleksiyonu” yaklaşık beş bin eser içerir. Bunlar, sadece Tatarlar için değil aynı zamanda Başkırtlar, Kazaklar ve Kırgızlar için de edebi dil olan, çoğunlukla eski Tatarca yazılmış, 1800-1939 yılları arasında Arapça yazıyla yapılmış taşbaskılar ve yayınlardır. Yayın yapılan yerler arasında Asrrakhan, Bugulma, Kazan, Malmalyi, Moskova, Orenburg, Samara, St. Petersburg, Simbirsk, Sterlitamaq, Troitsk, Ufa ve diğer şehirler vardır. Kolleksiyon iki bölüme ayrılmıştır: Geleneksel Müslüman eğitiminin hiyerarşisine göre kolaylıkla düzenlenen 1800-1860 dolaylarında yayınlanan kitaplar ve çağdaş bir biçimde konusuna göre kataloglanan 1860’tan sonra yayınlanmış kitaplar. Bkz. la. S. Ianbeva, “Tatarskaia chast’ “Kazanskogo fonda” knig byvshego Aziatskogo Muzeia” (Önceki adıyla “Asya Müzesindeki” “Kazan Kolleksiyonu” kitaplarının Tatar bölümü) , Petersburgskoe Vostokovadenie, VI (1994) s. 328-35.

17 Ayrııntılar için bkz. E. A. Rezvan, “Kur’an ve Dünyası: VIII/2 West-Östlichen Divans: The Qur’an in Russia”, Manuscripta Orientalia V/I (1999) , s. 32-51.

18 Bigi, İslâm Milletlerinde Dinî, Edebî, İçtimaî, Siyasal Mese’leler Tedbirler Hakkında (Berlin, s. a.) olarak yayınlanmıştır.

19 Rusya İslâmının en önemli kişiliklerinden biri olan bu yetenekli adamın kısa bir biyografisi kendi ceditçi müttefiklerinden biri tarafından yayınlanmıştır, Abd al-Bâri, Abdallâh Battal-Taymas (1882-1969). Kazanlı Türk Meşhurlarından: Musa Carullah Bigi, Kişiliği, Fikir Hayatı ve Eserleri, isimli eser İstanbul’da 1959’da yayınlanmıştır.

20 Örneğin, Arapçadaki eserlerinden ikisine bkz.: Târikh al-Qur’an wa Masâhif, St. Petersburg, 1905 ve Tefsîr-i Sûrat al-Fatiha, Petrograd, 1915.

21 Battal Taymas, op. cit, 30-31.

22 Ayrıntılar için bkz.: A. Khavrutnidov, Posledniy Tatarskiy Bogoslov (Son Tatar Teoloğu) (Kazan, 1998) , s. 77-82.

23 B. L. Pasternak, “Okhrannaia gramota” (Safe Conduct) , Vozdushnye Puti: Proza Raznykh Let (Moskova, 1983) s. 252.



Yüklə 11,95 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin