Cumhuriyet Döneminde Türkçe


Kazak Aydınlanma Hareketi İçerisinde Ahmet Baytursun ve Çalışmaları / Doç. Dr. Vahit Türk [s.665-673]



Yüklə 11,95 Mb.
səhifə76/102
tarix03.01.2019
ölçüsü11,95 Mb.
#89302
növüYazı
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   ...   102

Kazak Aydınlanma Hareketi İçerisinde Ahmet Baytursun ve Çalışmaları / Doç. Dr. Vahit Türk [s.665-673]

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-edebiyat Fakültesi / Türkiye

Genel olarak Türkistan’da ve özellikle de Kazak Türklerinde aydınlanma dönemi, Ruslarla ilişkiler sonucunda doğmuş ve Çarlık Rusyası’nın uyguladığı sömürme politikalarına tepki olarak gelişmiştir. 18. yüzyılda bir taraftan Kalmuk işgali, diğer taraftan Kazak bozkırlarında Rus yayılmacılığı organize olamayan bazı tepkilerin doğmasına yol açmış ve bu durum sözlü edebiyatta geniş bir akis bulmuştur. 1622’den itibaren Kazak bozkırlarında kurulmaya başlanan Rus kolonileri, Rus yayılmacılığının, Tatar coğrafyasının işgalinin tamamlanmasından sonra Türkistan’daki ilk adımları olmuş ve 1745’te Orenburg kalesinin kuruluşuyla Türkler aleyhine çok önemli bir aşama kaydedilmiştir. 1731’de Kiçi Cüz, 1845’te Ulu Cüz Rus hakimiyetini kabul etmek zorunda kalmış ve 114 yıl süren bir mücadelenin sonunda Kazakistan’ın tamamı Rus boyunduruğuna girmiştir.1

Kazak Türklerinde yüzyıllardan beri süregelen oldukça güçlü bir destanî edebiyat ve saz şiiri geleneği mevcuttur. Yazılı edebiyat türlerinin ise Kazak Türklüğünde oldukça kısa bir geçmişi vardır. Bunda elbette yaşanılan göçebe hayat tarzının çok büyük bir etkisi vardır. Oldukça zengin olan bu sözlü edebiyat geleneği pek çok araştırıcının dikkatini çekmiş, gerek Rus Türkologlar ve gerekse Kazak aydınları tarafından derlemeler yapılmış ve çeşitli yönleriyle araştırılıp incelenmiştir. Ruslar, ordularıyla işgal ettikleri topraklardaki insanları, bilim adamları vasıtasıyla da tanımaya çalışmışlardır.

Kazaklarda okul eğitimi, göçebe ve yarı göçebe hayat tarzından ve çok geniş bir coğrafyaya dağılmış olmaktan dolayı pek çok Türk topluluğuna göre oldukça geç başlamıştır. Medreseler tarafından başlatılan bu eğitim daha çok dinî ağırlıklı olmuştur. Daha sonra büyük merkezlerde Rus okulları açılmaya başlanmış ve Kazakların bir kısmı çocuklarını bu okullara göndermişlerdir. 1905 yılından itibaren de “usûl-ı cedid” okulları açılmıştır. Bu üç kaynak da Kazak aydınlanmacılığına kendi etkisini yapmıştır.

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren medreselerde veya Rus okullarında eğitim almış olan bazı Kazak aydınları, Kazak halkının sorunlarıyla ilgili eserler ortaya koymaya başlamışlar ve kendilerini halkı aydınlatma göreviyle yükümlü saymışlardır. Bu öncülerin başında, bugün de Kazakların çok değer verdiği, Şokan Velihan, Ibıray Altınsarı ve özellikle Abay Kunanbay gelmektedir.

1865’te genç yaşında ölen Şokan Velihan, “büyük halk adamı, âlim, fikir adamı, Rus Coğrafya Cemiyeti üyesi” olarak tanıtılmaktadır.2 Orta Cüz’ün hanı Veli’nin soyundan gelen Şokan’ın babası Şıngıs Rus okullarında yetişmiş, oğlunun da bir bilim adamı olarak yetişmesini sağlamıştır. Şokan Velihan, Kazak edebiyatının sözlü ürünlerini derlemiş, Abılay Han ile ilgili bir araştırma yapmış, Kırgızların meşhur destanı Manas’ı yazıya geçirmiş, Çin’in Beş Şehri adlı eseriyle Rus Coğrafya Cemiyeti’ne üye seçilmiş ve daha pek çok araştırmaya imza atmıştır. Bir fikir adamı olarak da önce Kazak halkını Rus medeniyetine yaklaştırmaya çalışmış, daha sonra da Çarlık Rusyası’nın Kazakistan’daki sömürgecilik siyasetine karşı mücadele etmiş ve Kazakları uyarmaya çalışmıştır. Bu arada Dostoyevski de dahil olmak üzere pek çok Rus aydını ile dostluk kurmuş ve fikir alışverişinde bulunmuştur. Ancak dikkat çekici bir husus, Şokan Velihan’ın bütün bilim çalışmalarını Rusça yazmış olmasıdır. Kazak halkının kendi kendini yönetmesi gerektiği düşüncesi, bu dönemlerde güçlü bir şekilde Şokan Velihan tarafından dile getirilmiştir.

Şokan Velihan’ın Kazak Türkçesiyle eser yazmamasına karşılık, daha sonra gelen Kazak aydınları, Kazakçayı yazı dili haline getirmişlerdir. Bu aydınların önde geleni Ibıray Altınsarı’dır. Orenburg’da Kazaklar için açılan ilk Rus mektebinde okuyan Altınsarı, 1857-1864 yılları arasında Orenburg’da tercümanlık yapmış, meşhur misyoner ve Türkolog N. İ. İlminski’den ders almıştır. İlminski’nin Rus hakimiyetindeki halkları, özellikle din ve dil yönünden Ruslaştırma çabalarına rağmen Ibıray Altınsarı Kazakça yazmıştır. Şokan Velihan gibi onun da en başta gelen amacı Kazak halkını Rus medeniyetine yakınlaştırmak olmuştur.

Ibıray Altınsarı, Kazakların Rus harflerini kullanması gerektiği düşüncesini savunmuş ve buna gerekçe olarak da Kazakçanın Arapça ve Farsçanın etkisinden uzak tutulması ve kirlenmemesi gerektiğini belirtmiştir. Arap, Fars ve Tatar dillerindeki dînî kaitapların Kazakları geri bırakacağı ve Kazak düşüncesini ve dilini kirlettiğini savunmuştur. Kazak çocuklarının eğitim göreceği ilk yatılı okulu Kostanay vilayetinde Ibıray Altınsarı yaptırmış ve bu okulda pek çok Kazak çocuğu eğitim almıştır. 1879’da ilk olarak Rus harfleriyle Kazak alfabesi oluşturulmuş ve bu alfabeyle 1880-1889 yılları arasında birtakım eserler bastırılmıştır.

Ibıray Altınsarı’nın yazma faaliyetinde, kurucu aydınlardaki çeşitlilik görülür. Şokan Velihan’da da aynı durumla karşılaşılmaktadır. Kazak yazılı edebiyatının temelini atanlardan biri, belki de birincisi olan Ibıray Altınsarı’nın en önemli yönü öğretmenliği ve Batı metotlarıyla eğitim yapacak bir okul açmasıdır. Halk edebiyatı derlemeleri de yapan Altınsarı’nın kendisi de Kazak edebiyatının önemli şairlerinden biridir.

19. yüzyılın ikinci yarısında doğan ve Kazak Türkçesini yazı dili haline getiren en önemli şahsiyet, büyük fikir adamı ve eğitimci Abay Kunanbay’dır. Muhtar Avezov Abay’ı, Şehabeddin Mercani ve İsmail Gaspıralı ile aynı değerde görür ki bu Kazaklar için oldukça yerinde bir tespittir.

Abay, medrese eğitimi alırken Arapça ve Farsça ile karşılaşır, Çağatay şairlerini okur ve Doğu edebiyatları konusunda kendisini yetiştirir. Rus okulunda da bir süre okuyan Abay, burada da Rus edebiyatını ve sanatçılarını tanır, onların eserlerini okur. Ayrıca Rus edebiyatı aracılığıyla Avrupa edebiyatıyla da ünsiyet kurar. Doğu ve Batı edebiyatlarını tanıyan Abay, kendi toplumunu gözlemler ve onun eksiklerini, eğitimsizliğini, bulunduğu durumdan kurtuluş yollarını seslendirmeye başlar.3

Abay da Şokan Velihan gibi eğitim dili olarak Rusçayı tercih eder.4 Dil konusundaki bu düşüncenin sebebi, bu kişilerin Rus misyoner ve aydınlarının etkisinde kalmış olmaları ve Kazak Türkçesinin henüz yeterli bir yazı ve eğitim dili olmadığının düşünülmesidir. Çok geçmeden Kazakçanın yazı ve eğitim dili olması konusunda Kazak aydınlarının yoğun bir faaliyeti görülecektir.

Kazak milli edebiyatının kurucusu kabul edilen Abay İbrahim Kunanbay’ı Ahmet Baytursun, Mirjakıp Duvlat, Kuday-Bergen, Ömer Karaş, Mağcan Cumabay gibi bilim ve edebiyat adamları takip ederler. 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında Türk ülkelerinin tamamında görülen eğitim-bilim faaliyeti ve bu konularla ilgili tartışmalar, Kazak aydınları arasında da yoğun olarak görülür. Bu çalışmalar yukarıda değinilen üç öncü aydının ardından daha da çeşitlenip yaygınlaşarak devam eder.

Ahmet Baytursun ve Çalışmaları

Ahmet Baytursun’un alfabe ve dil çalışmalarının bir araya getirilmesiyle 1992’de yayınlanmış olan Til Tagılımı adlı eserde, Baytursun “Kazak dil biliminin temelini atan bilim adamı, Ibıray Altınsarı’dan sonra bu alanda önemli çalışmaları olan halk eğiticisi, sözün gücünü tanıtan görkemli şair, Kazak yazı dilinin millî örneklerini gösteren yetenekli halk adamı, halkının rûhanî dünyasını yükseltmek için çok gayret sarf eden medeniyet gayretkeri”5 sözleriyle tavsif edilmektedir.

19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı coğrafyasında görülen öze dönüş arayışlarının, yine aynı devirde Kazan, Ufa, Kırım, Bakü gibi Türk şehirlerinde de görüldüğünü ve dalga dalga bütün Türk ülkelerine yayıldığını biliyoruz. Çarlık Rusyası hakimiyetindeki Türk ülkelerinde bu hareketin taşıyıcılığını ağırlıklı olarak “Tatar muallimler” yapmışlardır. Bunlar, yalnız Kazan ve Ufa medreselerinde değil, hemen bütün Türk ülkelerinde eğitimcilik yaparak, millî uyanış hareketinin öncüleri olmuşlardır.

Çarlık Rusyası hakimiyetindeki Türk aydınların üç ayrı kaynaktan beslenerek yetiştiklerini görmekteyiz. Bu kaynaklar; İslâmî esaslara göre eğitim yapan eski usûl medreseler, usûl-ı cedit okulları ve Rus veya Rus-Türk karışık okullardır. Baytursun da bu kaynaklardan beslenerek, Kazak bozkırında yetişmiş önemli şahsiyetlerden biridir. Onun okumasında, babasının tutuklandığı zaman vasiyet niteliğindeki şu sözleri herhalde çok etkili olmuştur: “-Balam, işte, biz 25 yıl hüküm giyip Sibirya’ya gönderilmekteyiz. Yukarı hükümet başlıklarına dilekçe veremedik, eğer dilekçe verebilseydik, verilen cezayı azaltırlar mıydı, yoksa tamamen kaldırırlar mıydı, kim bilir? Bu yüzden zorluk görsen de, aç olsan da, ne kadar horlansan da oku, senden istediğim budur. Bizim evde annenin yanında bana mektup yazacak balam olsun.”6

Ahmet Baytursun’un hayatı, yaşadığı dönemdeki değişik Türk topluluklarında gördüğümüz yüzlerce benzer hayattan biridir. Mücadele, çalışma ve sıkıntılarla dolu olan hayatı bir devrin aynası gibidir.

Ahmet Baytursun, 28 Ocak 1873’te Kostanay vilayeti Torgay ilçesi Sarıtübek köyünde doğmuştur. Köyün adı komünist dönemde Yujniy, 1988’de de Baytursun olarak değiştirilmiştir. Babası sıradan bir köylü olan Baytursun, Şoşak’ın oğlu, Ümbetey Batır’ın torunudur. Şoşak’ın Baytursun, Aktaş, Ergazi ve Danyar adlarında dört oğlu vardır. Kendi hallerinde birer köylü olan bu insanlar, Rus yöneticilerin ve askerlerin keyfîliklerine ve zorbalıklarına tahammül edemezler. 12 Ekim 1885’te bölge idarecisi Yakovlev, köye gelerek Aktaş ve Baytursun’u yakalamak ister, ancak Aktaş köyde olmadığından, bütün köy altüst edilir ve herkes dövülür. Bunun üzerine Baytursun, Yakovlev ve askerlerini köyden kovar. “Yabani Kırgız”ın bu hareketi kısa zamanda cezalandırılır, bütün köy yakılıp yıkılır ve yağmalanır. Aktaş, Baytursun ve Ergazi yakalanıp götürülür. Kazan’dan gelen mahkeme tarafından yargılanan Aktaş ve Baytursun 15 yıl Sibirya sürgünüyle cezalandırılır.

Aktaş ve Baytursun’un çocuklarını amcaları Ergazi himayesine alır. Daha önce köydeki din adamlarından eski yazıyla okuma yazmayı öğrenmiş olan Baytursun oğlu Ahmet ile Aktaş oğlu İsfendiyar, Torgay’daki iki yıllık Rus-Kazak lisesine verilirler ve bu okul 1891 yılında biter.

Babası ve amcası sürgündeyken (onlar memleketlerine 17 yıl sonra dönmüşlerdir) Ahmet’i himayesine alan amcası Ergazi ölür ve Ahmet bütün sıkıntılara rağmen okuluna devam eder. Torgay’daki okuldan sonra Orenburg’a gider ve orada eğitimini tamamlayarak eğitimcilik mesleğine başlar.

19. yüzyılın sonuyla 20. yüzyılın başında Kazaklarda bir aydın kitle oluşmaya başlamıştır. Petersburg, Ombı, Kazan, Ufa, Orenburg gibi şehirlerde İslâmî esaslara göre veya Rusça öğrenim gören Kazak gençleri yetişmeye başladı. “Zengine mal, okuyana makam hedef olmuş, halkın ve ülkenin meselelerini düşünen az çıkmıştır.” diyen Ahmet Baytursun’un doğrudan eğitimciliğe yönelmesi zamanın şartlarına göre önemli bir olaydır, ayrıca onun idealizminin bir sonucudur. Eğitim meselesi o devirdeki Kazak halkının sosyal hayatı için şüphesiz son derece önemli bir konuydu.

Ahmet Baytursun 1895-1909 yılları arasında Kostanay, Aktöbe, Karkaralı vilayetlerinin köy ve kasaba okullarında çocuk okutur, iki sınıflık liselerde dersler verir. Bu yıllarda Kostanay’dan Ombı’ya giderek Kazakların tarihini, etnografyasını, folklorunu ve dilini araştıran Alektorov ile tanışır. Muhtar Avezov’a göre bu tanışma Baytursun’u iki yönde etkilemiştir.7 Birincisi, Alektorov’un Kazaklarla ilgili sömürgecilik düşüncesini anlamıştır, ikinci olarak da bu tanışma, Kazak halkını okumaya yönlendirme gayretindeki misyonerlerin düşüncelerini yakından öğrenmesini sağlamış ve bunun sonucunda kendisinin konuyla ilgili bakışı ve hedefi netleşmiştir.

Ahmet Baytursun, Karkaralı’da görev yaptığı yıllarda siyasetle de uğraşır. Bu yıllarda Çar hükümeti’nin sömürgecilik siyasetine karşı ihtilal teşebbüsüne katılır. Kazakların ayrı bir halk olduğunu söylemeye başlar. 1905 yılında bazı Kazak aydınları birleşerek devletin üst makamlarına Kazakların isteklerini ihtiva eden bir dilekçe sunarlar. Bu dilekçede, Kazak halkına sosyal eşitlik verilmesi, toprak konusunda Kazakların haklarının korunması, Kazak bozkırında eğitim meselesinin halledilmesi talep edilir.8 Bu üç konu Rusların Kazak topraklarını işgale başladıkları zamandan itibaren en başta gelen mücadele konularıdır. Bilhassa verimli toprakların ve kıymetli otlakların Kazakların ellerinden alınarak Rus göçmenlere verilmesi Kazaklarla Ruslar arasında sürekli huzursuzluk konusu olmuştur. Baytursun, Rusların sömürgecilik hareketine karşı mücadelesinden dolayı 1907 yılında Karkaralı cezaevinde bir müddet yatıp çıkar. 1 Haziran 1909’da Semey valisinin emriyle tekrar tutuklanır. Tutuklanma sebebi “Yönettiği okuldaki bütün öğrencilerin Kazak ve bir de Özbek olması, hiç Rus öğrencinin olmaması” yolundaki şikayettir. Önce Karkaralı cezaevine, sonra Semey cezaevine hapsedilir. Cezaevinde sorgusuz sualsiz sekiz ay kaldıktan sonra 21 Ocak 1910’da iki yıl yer değiştirme, yani sürgün cezasına çarptırılır.

9 Mart 1910’da cezası dolayısıyla Orenburg’a gönderilen Baytursun 1917 yılı sonuna kadar orada çalışır. Ufa’daki “Galiya” medresesinde okuyan Kazak gençlerinin, Muhtar Avezov’un tabiriyle “Kazakların erken uyanan grubunun” çabalarıyla halktan para toplanarak 1913’te Kazak adlı gazete çıkarılmaya başlanır. Gazetenin redaktörlüğüne Ahmet Baytursun getirilir. Böylece Baytursun, 1913’ten 1917 sonuna kadar bu gazetenin redaktörü olarak çalışır.

1913-1918 yılları arasında beş yıl boyunca halktan toplanan parayla, o devir için 8000 gibi yüksek bir tirajla basılan Kazak gazetesi ilk kez olarak Kazak halkının millî istiklâli ve medenî-sosyal gelişmesi için mücadele eden, halkın menfaatlerini gözeterek onları seslendirebilen yegane organ oldu. Gazete, özellikle dil meselesini en önemli konu olarak işledi. Kazak dilini koruyarak, mutlaka geliştirmek gerektiğini, bunun için Kazak çocuklarını ana dilleriyle okutup eğitmek mecburiyetini ve millî okullardaki eğitim meselesini düzenleme ihtiyacını yoğun olarak gündeme getirdi.

Çar hükümetinin, hakimiyetindeki halklarla ilgili siyasetine karşı çıkarak gerçekleri yazdığı için, hükümet organları tarafından gazeteye pek çok kere para cezası verildi, redaktörü para cezasını ödeyemediği için cezaevine kondu, ancak her defasında para cezaları okuyucular tarafından ödenerek Baytursun serbest bıraktırıldı.

Kazak gazetesi dili ve takındığı tavır bakımından ihtilale kadar olan Kazak matbuatı içerisinde ilk sırada yer almış ve Kazak edebî dilini oluşturarak yeterli hale getiren yayın organı olmuştur. Bunda Baytursun’un çok büyük emeği ve çabası vardır.

Ahmet Baytursun 1917 yılının sonunda gazeteden ayrılmış ve ihtilalin ilk yıllarında sağlanan serbestlik ortamından yararlanarak Kazakların bağımsızlığı için mücadele eden Alaş partisine girmiş, 1919 yılının Nisan ayına kadar bu partide çalışmıştır.

Kazak gazetesinin 21 Ekim 1917 yılında çıkan 251. sayısında Alaş partisinin programı yayınlandı. Parti programını hazırlayanlar: Alihan Bökeyhanov, Ahmet Baytursınov, Eldes Gumarov, Esengali Turmuhametov, Gabdulhamit Jündibayev ve Gazımbek Birimjanov’du. Bu programdaki temel düşünce, “federasyon isteği ve her federe devletin iç işlerinde bağımsızlığı” şeklinde özetlenebilir.9 Kazak gazetesi yaptığı pek çok hizmet yanında Alaş partisi ve hükümetinin temelinin atıldığı yer olarak da tarihe geçmiştir. Bu dönemde kurulan Alaşorda Hükümeti’nin Millî Eğitim Bakanlığı’nı da Baytursun yapmıştır.

Komünist ihtilali yapan güçleri her şeye hakim olduktan sonra, tekrar Çarlık Rusyası’nda uygulanan Rus ırkçılığı esaslı siyasete dönülmesi ve bağımsızlık hevesine kapılan gayri Rus halklara baskıların şiddetlenmesi üzerine Baytursun Alaş partisinden ve Alaşorda Hükümeti’nden istifa etmek mecburiyetinde kalmıştır. İstifa ettikten sonra Rusya Komünist Partisi Orenburg Komitesi’ne aşağıdaki dilekçeyle başvurarak parti üyeliğine alınmayı talep etmiştir.10

RKP Orenburg Komitesi’ne

Yüzyıllardır sömürülen Kırgız (Kazak) halkını bağımsızlaştırmanın yollarını uzun zaman aradıktan sonra şu sonuçlara vardım:

1. Bağımsız olan Kırgız (Kazak) halkı insanoğlunun sömürülen bütün diğer bölümleriyle birlikte, yani evrensel ihtilal, evrensel federasyon ile saadete ulaşabilir.

2. Sınıfları ve milletleri tam bağımsızlığa kavuşturmayı kendine hedef edinen ve bunun için mücadele eden milletlerarası komünist partisinden başka hiçbir parti bunu başaramaz.

3. Gerçek emek demokrasisine geçiş için gerekli olan basamak, proleterya ile yarı proleteryanın tam siyasi ve ekonomik hakimiyeti şeklindeki insanoğlunun emekçi sınıfının diktatörlüğü olarak kabul edilir.

4. Bu diktatörlük, örgütlenmiş olan insanoğlunun ve ancak emekçi sınıfının büyük çoğunluğunun onu kabullendiği zaman, bütün insanlığın menfaati için sağlamlaştırılıp, ortaya konulmalıdır. Bunun için de emekçi Kırgız (Kazak) halkını bu program etrafında birleştirmek gerekir.

5. Rusya Komünist Partisi’nin milli ilişkiler konusundaki programı aynı şekilde Lenin yoldaşın “milletlerin kendi kendini yönetmek” düsturuna göre ortaya konulan milletlerin kendi kendilerini yönetmesi bakış açısı ve Doğu halkları arasındaki işlerle ilgili RKP Merkez Komitesi’nde belirtilen taktikle ilgili düşünceler yerli yerinde uygulandığında ve ortaya konulduğunda sömürülmüş bir halk olan Kazakların menfaatleri tatmin edilebilir.

Yukarıda belirttiklerimle ilgili olarak, onun programını bütün işlere uygulamaya ve gerçekten “Doğu meselesi” ile ilgili programı uygulamaya yardımcı olmak için Rusya Komünist Bolşevikleri Partisi’ne geçmeye karar verdim. Bunun için komitenin beni RKP üyeliğine almasını arz ederim.

A. Baytursunoğlu

Ahmet Baytursun, bu dilekçeden sonra Kazak ülkesini yöneten askeri devrim komitesinin üyesi olarak göreve başlar. Bu komite bizzat Lenin’in isteği ve imzasıyla kurulmuştur. Baytursun, komitenin faaliyetleri dolayısıyla Lenin’le yüz yüze görüşmüş, Kazak ülkesinin siyasi ve ekonomik durumu hakkında bilgi vermiş ve eğitim konusundaki güçlükleri anlatmıştır.

1922-1925 yılları arasında Kazakistan Eğitim Komiserliği bünyesindeki ilmi-edebi komisyonun başkanlığını ve Kazak ülkesini araştırma vakfının başkanlığını yürütmüştür.

Baytursun hayatı boyunca uğraştığı eğitim meselesi yanında 1920’li yılların başından itibaren ülke yönetimiyle ilgili her türlü işle ve sosyal konularla ilgilenmiştir. 1921-1926 yılları arasında Orenburg’daki Kazak Halk Eğitim Enstitüsü’nde 1926-1928 yılları arasında Taşkent’teki Kazak Pedagoji Enstitüsü’nde Kazak Dili ve Edebiyatı dersleri vermiştir. 1928 yılı sonunda Almatı’da Kazak Memleket Üniversitesi açılmış ve bu okulda ders vermek üzere Moskova, Taşkent gibi merkezlerde bulunan bilim adamları çağrılmıştır. Bu bilim adamlarından biri olan Baytursun, Kazak Dili ve Edebiyatı profesörü olarak bu üniversitede çalışmaya başlamıştır.

Bu üniversitede görev yaparken 5 Haziran 1929’da tutuklanmış ve rektörün emriyle işinden de atılmıştır. Bu tutuklanmanın ve işten atılmanın sebebi, kolhozlaştırma sebebiyle Kazakistan’daki göçebe Kazakların mallarının ellerinden alınması ve onların açlığa mahkum edilmesine açıkça muhalefet etmesidir. Bu yıllar bütün Sovyetler Birliği’nde komünist sistemin tam hakim olduğu ve daha ılımlı politika izleyen Lenin’in ölmesinden sonra Stalin’in başa geçtiği yıllardır. Gürcü asıllı olan Stalin’in insanlığın bütün tarihi boyunca göreceği en büyük ve korkunç zulümleri Türk soylular için planladığı ve Gürcülerin tarihi intikamını Türk soyunda almaya başladığı bir dönemdir. Kazaklar arasında “aşarşılık jılları” olarak hâlâ canlı bir şekilde yaşayan bu dönem, Kazakların tarihlerinde karşılaştıkları en korkunç soykırımın yaşandığı zamandır. Bu kolhozlaştırma esnasında Kazak nüfusunun yarısından fazlası açlıktan ölmüş, bir kısmı da başka ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Çeşitli kaynaklarda ve halk rivayetlerinde ölenlerin sayısının üç milyon civarında olduğu belirtilir ki, bugün Kazakistan’daki Kazak nüfusunun yedi milyon olduğu düşünülürse durumun vehameti ortaya çıkar. Yaşayabilenler de insan cesedi, kedi ve köpek de dahil bulabildikleri herşeyi yemek mecburiyetinde kalmışlardır. O yıllarda yaşananlar yeni yeni açıklanmaya ve bazı hatıralar yayınlanmaya başlamıştır.

Kişi Oktıyabr (Küçük Ekim) olarak adlandırılan bu siyasete karşı çıkan Kazak aydınları milliyetçilikle suçlanmış ve bir şekilde susturulmuşlardır. Özellikle Ekim ihtilaline kadar yetişmiş olan Kazak aydınlarından önde gelen otuzu hapse atılmıştır. Bunlardan biri “milliyetçilerin ruhani lideri” suçlamasıyla Ahmet Baytursun’dur. O, tutuklandıktan sonra Arhangelsk vilayetine, eşi Aleksandra -Rus olan bu hanım Baytursun’la evlendikten sonra Bedrisafa adını almıştır- ve kızı Şolpan ise Tomsk vilayetine sürülür. Daha önce de ailenin parçalanarak sürgün cezasının uygulanması, Çarlık dönemiyle Komünist dönemin uygulamalar bakımından farksızlığını ve ceza geleneğinin aynen devam ettirildiğini göstermesi açısından önemlidir.

Maksim Gorki’nin eşi Peşkova’nın çabalarıyla A. Baytursun 1934’te sürgün cezasından kurtulur ve Almatı’ya döner. Fakat rejim muhalifi damgasını taşıdığı için mesleğiyle ilgili hiçbir işe kabul edilmediği gibi, devlet dairelerinde çalışmasına da izin verilmez. Sürgün yıllarında yaşadığı zor şartlardan dolayı kendisi hasta, hanımı da kötürüm olmuştur. Artık yaşlı ve hasta bir insan, kötürüm bir hanım ve okutmak üzere yanına aldığı yeğeninden oluşan üç kişilik bir aile neredeyse açlığa mahkum edilmiş ve başlarına bir iş gelmesinden korkan akraba ve tanıdıkların ziyaret etmeye, görüşüp konuşmaya korktukları insan durumuna düşürülmüştür. Baytursun bir süre iş aradıktan sonra bir doktorun yanında iş bulmuş, üç kişilik ailesini geçindirmeye çalışmıştır.

Çok geçmeden 1936-1937 yıllarının “Kızıl Kırgın”ı başlamış ve NKVD Ahmet Baytursun’u yine tutuklamıştır. Bu yıllar Sovyetler Birliği’nde yaşayan Türk topluluklarının aydın kitlesinin top yekun ortadan kaldırıldığı yıllardır. Stalin’in emriyle uygulanan bu kırgından komünist partisine üye olanlar da dahil bütün Türk aydınları nasibini almıştır.

Kaynaklara göre Ahmet Baytursun 8 Aralık 1937’de kurşuna dizilmiştir, mezarının nerede olduğuna dair bir bilgiye rastlayamadık. Yatalak olan hanımı Aleksandra ise Almatı’dan sürülmüş ve Baytursun’un Torgay’daki akrabalarına sığınmak zorunda kalmıştır. Ailenin üçüncü üyesi Samırat ise günlerce aradıktan sonra Aleksandra’nın izini bulabilmiş, ancak Baytursun ile ilgili en küçük bir bilgiye ulaşamamıştır.

Gorbaçov’un Sovyetler Birliği devlet başkanı olmasından sonra Kazak SSC’nin yüksek mahkemesi 4 Ekim 1988’de A. Baytursun’un hiçbir suçu olmadığına ve aklanmasına karar vererek itibarını iade etmiştir. Ayrıca Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi de 28 Aralık 1988’de Mağcan Cumabay, A. Baytursun ve J. Aymavıtoğlu’nun sosyal, siyasi, ilmi, pedagojik ve edebi hizmetleriyle ilgili gerçeği tam olarak ortaya koymak gerektiğine karar vermiştir.

Böylece bu kişiler yalnızca eserlerine değil, adlarına, mezarlarına ve hatta ruhlarına yasaklanmış olan Kazakistan topraklarına ölümlerinden yarım asır sonra geri dönmüşler ve sağlıklarında kendi halklarına yapmalarına izin verilmeyen hizmetlerini hatıraları ve yeniden yayınlanan eserleriyle yapmaya başlamışlardır.

Dil Çalışmaları

Kazak edebi dilinin oluşmasında çok önemli katkıları olan Ahmet Baytursun daha çok dil öğretimi, alfabe ve dil öğretiminin metodu ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Araştırmaya değil de öğretime yönelik dil çalışmaları dışında Kazak gramer terimlerinin pek çoğunun ilk kullanıcısı ve yapıcısı olmuştur.

Ahmet Baytursun’un dil çalışmalarını;

1. Alfabe ile ilgili çalışmalar, 2. Okullar için ders kitapları, 3. Yazı, imla, terminoloji konularıyla ilgili çalışmalar, 4. Okuma ve eğitimle ilgili popüler çalışmalar olarak tasnif edebiliriz.

Baytursun’un alfabe ile ilgili çalışmaları, Kazakçanın bir yazı dili olması çabalarını ve okula yeni başlayacak olanlarla, okuma yazma bilmeyen büyüklere okuma yazma öğretme gayretlerini ortaya koymaktadır. Pekçok baskısı yapılan alfabe çalışmalarının belli başlıları şunlardır:

Okuv Kuralı, Usûl-ı savtiyye ile tertip edilen Kazakça alfabe, birinci kitap, Orenburg, 1912, 40 sahife.

Okuv Kuralı, Kazakça dışındaki Türk lehçelerinde ve Arap ve Fars sözlerinde kullanılan harfleri öğretmek ve okumaya hazırlık için düzenlenen alfabeye yardımcı, ikinci kitap, Orenburg, 1913, 52 sahife.

Okuv Kuralı, Usûl-ı savtiyye ile tertip edilen Kazakça alfabeye açıklama, Taşkent, 1921, 14 sahife

Okuv Kuralı, Yeni usûlle tertip edilen Kazakça alfabe, birinci kitap, büyükler için, Semey, 1921, 30 sahife.

Elippe Astarı, (“Okuv Kuralı” adlı Kazakça alfabe ile ilgili öğretmenler için çıkarılan açıklama), Orenburg, 1924, 26 sahife.

Savat Aşkış, Ses özelliklerine göre düzenlenmiş Kazakça alfabe, okuma yazması olmayan büyükler için birinci kitap, Orenburg, 1924, 114 sahife.

Elipbi, Yeni kural, Kızılorda, 1926, 116 sahife.

Ders kitaplarının ilki pek çok baskısı yapılmış olan Til-Kural adlı eserdir. Eserin dış kapağında “Kazak Tilinin Sarfı, Birinşi Jıldık, Orınbor, 1914” ibaresi vardır. Bu kitabın ikinci baskısının kapağına “yer yüzünün işçileri birleşiniz” sloganı yazılmış, baskı tarihi 1925’tir.

2. sınıflar için hazırlanan Til-Kural kitabı 1915’te Orenburg’da basılmıştır. Bu eserin üçüncü baskısı 1925’te Kızılorda’da yapılmıştır.

1920’de Kazan’da basılan Bayanşı adlı eser, metot konusunun ele alındığı ilk kitaptır. Metotla ilgili ikinci eser Til Jumsar adını taşımaktadır. 1928’de Kızılorda’da basılmıştır.

Bu kitaplar dışında Baytursun’un değişik gazete ve dergilerde yayınlanmış daha çok dil öğretimi ve imlayla ilgili yazıları da vardır. Mesela “Jazuv Tertibi” başlıklı makale Aykap dergisinin dördüncü ve beşinci sayılarında 1912’de, “Jazuv Meselesi” başlıklı yazı Kazak gazetesinin otuz beşinci sayısında 1913’te, yine yazı ve imla ile ilgili “Şahzaman Mırzaga” başlıklı yazı Aykap dergisinin dokuz, on, on birinci sayılarında 1912’de, “Kazakşa Söz Jazuvşularga” başlıklı yazı Şora dergisinin dördüncü sayısında 1913’te yayınlanmıştır. 1926 Bakü Türkoloji Kongresi’ne Baytursun da bir tebliğ ile katılmış ve kongreyi değerlendiren bir yazısı Jaña Mektep dergisinin yedi, sekizinci sayılarında 1926’da yayınlanmıştır.

Bütün Türk topluluklarının sosyal ve kültürel hayatlarının dönüm noktalarından biri olan 1926 Bakü Türkoloji Kongresi’nde A. Baytursun, kongredeki genel eğilimin aksine görüşleriyle dikkat çekmektedir. Bu yüzden birkaç cümleyle de olsa Baytursun’un bildirisi üzerinde durmak istiyorum.

Kongre, Türkoloji Kurultayı olmakla birlikte ağırlıklı olarak alfabe konusu üzerinde durulmuştur ve Baytursun’un tabiriyle “diğer meseleler at üstünden söylenip geçilmiş gibi” olmuştur.

Bildiri çeşitli alfabelerin mukayesesiyle başlamış ve Kazakların mevcut alfabesinin Kazakça için ideal bir alfabe olduğu belirtildikten sonra, alfabenin değiştirilmesine gerek olmadığı, çeşitli sebepler ortaya konarak açıklanmıştır. Bildirinin asıl konusu “fen sözleri” yani terim yapımıdır. Terim yapımı konusunda Kazakların takip ettikleri yol, diğer Türk topluluklarıyla karşılaştırılarak ortaya konmuştur.

Bildiride dikkat çeken bir nokta da yabancı sözlerin Kazakçadaki durumunun ortaya konması ve diğer şivelerle karşılaştırılmasıdır. Halen Türkiye Türkçesinin önemli imla meselelerinden biri olan bu konunun, yabancı sözlerin Kazaklarca telaffuz edildikleri şekilleriyle yazı diline alınarak kullanılmak suretiyle çözümlendiğini öğreniyoruz.

Terminoloji konusundaki şu sözler devrin Kazak aydınlarının konuya bakışlarını ortaya koymak bakımından önemlidir. “İhtiyaç duyulan söz, Kazak dilinde bulunmadığı takdirde bu sözleri Kazak diline yakın ve akraba dillerden almak gerekir. Bu hareket şu düşüncelerle yapılmaktadır; 1. Akraba dillerin sözlerinin büyük çoğunluğu biçim olarak aynı olmasa da aynı kökten gelir. Bu yüzden onlar kolay anlaşılırlar ve ana dili sözleri gibi kulağa ve söyleyişe yabancı değillerdir, 2. Türk halkları birbirleriyle sürekli olarak ilişkidedir. Bu sebeple de sözün kökü aynı olmasa da bir dilin sözlerinin büyük çoğunluğu öteki dillerin mensuplarına tanıdık gelmektedir.”

Bu görüşleri, Genç Kalemler Dergisi etrafındaki aydınların görüşleriyle karşılaştırdığımızda, problemin aynı olduğunu, ancak çözüm noktasında Kazak aydınlarının daha Türkçü bir bakış açısıyla hareket ettiğini görürüz.

Baytursun’un alfabe ve dil çalışmaları dışında konuyla ilgili olan bir de “Edebiyet Tanıtkış” eseri vardır. 1926 yılında yayınlanan bu eser, edebiyatın bütün teorik meselelerini ortaya koymakta ve konuyla ilgili derli toplu ilk eser olma özellini taşımaktadır. Bu eserde Baytursun’un teklif ettiği edebiyat terimleri bu gün de kullanılmaya devam edilmektedir.

Baytursun yalnız dil ve edebiyat meseleleriyle değil etnografya ve tarihle de ilgilenmiştir. M. Avezov’a göre Baytursun 1923 yılında “Medeniyet Tarihi” adlı kitabını yazmayı tamamlamış ancak eser basılmamış ve bu güne kadar da ele geçmemiştir.

Şair ve mütercim olarak da gördüğümüz Baytursun’un Kırık Mısal ve Masa adlarıyla iki şiir kitabı vardır. Kırık Mısal adlı eser, Rus şairi İ. Krilov’dan tercümeleri ve o şiirlerle aynı türden kendi yazdığı toplam 40 şiiri ihtiva etmektedir. Bunlar fabl türü manzumelerdir. Kırık Mısal’ın başında Baytursun’un “Orıstıñ terjime ettim mısaldarım, Ezirge koldan kelgen osı barım.” şeklinde başlayan bir manzumesi vardır.

Masa adlı ikinci şiir kitabı Orenburg 1911 tarihini taşımaktadır. Bu kitapta da kendi şiirleri yanında Krilov, Puşkin ve yazanı belirtilmeyen Rus şairlerinden tercümeler yer almaktadır. Bu kitapta yer alan ve Semey Cezaevi’nden annesine yazdığı şiirden iki dörtlük şöyledir:

Karagım, dugaköyim, kamkor anam!

Arnap hat jazayın dep, aldım kalam.

Seni onda, meni munda aman saktap,

Körüvge jazgay edi Hak tagalam.

Bara almay, ötirikşi bolıp ebden,

Semeydiñ türmesinde otır balañ.

Mal urlap, kişi öltirgen ayıbı jok,

Ökimet, ör zorlıkka ne bar şarañ!

Moskova, 1923 tarihini taşıyan bir başka manzum eser Er Sayın’dır. Bu eserin başında “Jırşılar avzınan alıp, öñdep ötkerüvşi-Baytursınulı Ahmet” ibaresi yazılmıştır. Bu eser, bir destanın yazıya geçirilmiş şeklidir.

Moskava’da 1926 yılında basılan başka bir eser de Joktav adını taşımaktadır. Eserin kapağında “Kazak tarihının tört jüz jılın aladı.” ibaresi vardır. Bu eserde ed Kazak batırları ve biy’leri ile ilgili destan parçaları yer almaktadır.

Baytursun ile ilgili 1999 yılında yayınlanan bir eserde, kitabın redaktörü onu şöyle değerlendirmektedir: “Yirminci yüzyılın ilk 30-40 yılı Kazak medeniyetinin en fazla ilerlediği, geliştiği ve renklendiği zamandır. Bunu söylememizin sebebi: Halkın medenî seviyesi, yüksek edebiyat, Kazaklık bilimi ve bilimin tamamı bu devirde gelişmeye başladı. Bunların tamamının oluşmasına ve ilerlemesine Ahmet Baytursun doğrudan öncülük etti. Bu yüzden de bu otuz-kırk yılı, Kazak medeniyetinin “Baytursunoğlu Devri”, “Baytursunoğlu Asrı” olarak adlandırmamız mümkündür.11

Bu eserde Baytursun için çağdaşı olan Kazak aydınlarının görüşlerine de yer verilmiştir. Bunlardan Saken Seyfullin 1923 yılında onun için; “Ahmet Baytursunoğlu… okuyanların arasından halkın çekingenliğini yırtıp, sesini çıkaran kişi.” ifadesini kullanmaktadır.

Yine bu eserde Baytursun’un bu güne kadar ele geçmeyen “Kazak Tilinin Teoriyası” adlı, 400 sahifeden fazla olan bir eserinden, el yazma halini görenler vasıtasıyla haberdar oluyoruz. Ayrıca bu eserin onun son çalışması olduğu da belirtilmektedir.

Buraya kadar ifade etmeye çalıştıklarımızdan çıkan sonuç şudur: Ahmet Baytursun, babasının sürgüne gönderilmesinden ve giderken kendisine okuması yolunda söylediği sözlerden son derece etkilenmiş ve öldürülünceye kadar halkı için mücadelesine devam etmiştir. Bu mücadeleyi Çarlık Rusyası dönemindeki zulme karşı da komünist idare dönemindeki kızıl çarlara karşı da sürdürmüştür. İşsiz ve aç kaldığı zamanlarda bile dil ve edebiyatla ilgili çalışmalarına devam etmesi, onun halkına millî bir ruh kazandırma ve ilmî bir dayanak hazırlama çabasının hayatının tek gayesi olduğunu göstermektedir. Ortaya koyduğu eserlerle de bu hedefine ulaşmış ve Türklüğün tarihinde layık olduğu yeri almıştır. Yukarıda alıntılar yaptığımız kitapta yayın yeri olarak “Kazakistan Respublikası Bilim ve Gılım Ministirligi A. Baytursınulı Atındagı Til Bilimi İnstitutı” ibaresi konulmuştur. Kazakistan’daki bir dil enstitüsü için herhalde bundan daha isabetli bir adlandırma düşünülemezdi.

1 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Arat, Reşit Rahmeti, İslam Ansiklopedisi C. VI, Kazakistan maddesi; Hayit, Dr. Baymirza, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadeleleri Tarihi, TTK, Ankara 1995.

2 Konıratbayev, Evelbek, Kazak Edebiyatının Tarihi, Almatı, “Sanat”, 1994.

3 İsmail, Doç. Dr. Zeyneş, Çınar, Ali Abbas, Abay, Türksoy Yayınları, No: 2, Ankara 1995.

4 Konıratbayev, Evelbek, Kazak Edebiyatının Tarihi, Almatı, “Sanat”, 1994.

5 Ahmet Baytursınov, Til Tagılımı (Kazak Tili men Okuv-Agartuvga Katıstı Enbekteri), 448 sh., Almatı, “Ana Tili”, 1992.

6 Samırat Kekişev, Ahan Turalı Akikat, Almatı, “Şapagat”, 1992.

7 Ahmet Baytursınov, Ak Jol, yayına hazırlayan Rımgali Nurgaliyev, Almatı “Jalın”, 1991.

8 Ahmet Baytursınov, Til Tagılımı, Almatı, Ana Tili-1992.

9 Kenes Nurpeyisov, Alaş Hem Alaşorda, Almatı, “Atatek baspası”.

10 Ahmet Baytursınov, Şıgarmaları (Maksut Netaliyev redaktörlüğünde), Almatı, “Jazuvşı”, 1989.

11 Ulttık Ruhın Ulı Tını, Almatı “Gılım”, 1999.

Ahmet Baytursunov, Şıgarmaları, Almatı, Jazuvşı-1989.

Ahmet Baytursunov, Til Tagılımı, Almatı, Ana Tili-1992.

Baymirza Hayit, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadele Tarihi, TTK Yay., Ank. 1995.

İslam Ansiklopedisi, Kazakistan Maddesi.

Erol Kaymak, Sultan Galiyev ve Sömürge Enternasyonali, İrfan Yayınevi, Ist. 1993.

Samırat Kékişev, Ahañ Turalı Akikat, Almatı, Şapagat-1992.

Keñes Nurpeyisov, Alaş Hem Alaşorda, Atatek, Almatı-1995.

Mehmet Saray, Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği, Ist. 1993.

A. Bennigsen, C. Lemercier Quelquejay, Stepte Ezan Sesleri (Çev. Nezih Uzel), Ist. 1981.

A. Baytursun’un Dille İlgili Çalışmaları (Bibliyografya A. Baytursun’un dille ilgili çalışmalarının yer aldığı Til Tagılımı adlı eserden alınmıştır. Orada Baytursun’un bibliyografyasını Ş. Ş. Sarıbayev, A. K. Mektepov, G. K. Énesov’un hazırladığı belirtilmiştir).

I. Kitaplar

Okuv Kuralı, Usûl-ı Savtiyye ile tertip edilen Kazakça alfabe, birinci kitap, Orenburg, 1912, 40s.

Okuv Kuralı, Kazakça dışındaki Türk Lehçeleri, Arap ve Fars sözlerinde kullanılan harfleri öğretmek ve okumaya hazırlık için düzenlenen alfabeye yardımcı, ikinci kitap, Orenburg, 1913, 52 s.

Okuv Kuralı, Usûl-ı Savtiyye ile tertip edilen Kazakça alfabe, İkinci baskı, Orenburg, 1914, 96 s.

Til-Kural (Kazak dilinin sarfı), birinci yıllık, Orenburg, 1914, 53 s.

Til-Kural (Kazak dilinin sarfı), ikinci yıllık, Orenburg, 1914, 120 s.

Okuv Kuralı, Usûl-ı Savtiyye ile tertip edilen Kazakça alfabe, birinci yıllık kitap, üçüncü baskı, Orenburg, 1916, 98 s.

Til-Kural (Kazak dilinin sarfı), birinci yıllık, Taşkent, 1918, 32 s.

Bayanşı, Kazak muallimleri için, Kazan, 1920, 15 s.

Til-Kural (Kazak dilinin sarfı), ikinci yıllık, Taşkent, 1920, 96 s.

Til-Kural (Kazak dilinin sarfı), ikinci yıllık, Kazan, 1920, 104 s.

Okuv Kuralı, Usûl-ı Savtiyye ile tertip edilen Kazakça alfabeye izah, Taşkent, 1921, 14 s.

Okuv Kuralı, Yeni usûlle tertip edilen Kazakça alfabe, birinci kitap, büyükler için, Semey, 1921, 30 s.

Okuv Kuralı, Usûl-ı Savtiyye ile tertip edilen Kazakça alfabe, birinci kitap, Orenburg, 1921, 90 s.

Okuv Kuralı, Usûl-ı Savtiyye ile tertip edilen Kazakça alfabe, Orenburg, 1922, 70 s.

Okuv Kuralı, Usûl-ı Savtiyye ile tertip edilen Kazakça alfabe, birinci yıllık kitap, dördüncü baskı, Taşkent, 1922, 95 s.

Til-Kural (Kazak dilinin sarfı), birinci yıllık, Taşkent, 1922, 95 s.

Til-Kural (Kazak dilinin sarfı), ikinci yıllık, ikinci basılışı, Taşkent, 1922, 96 s.

Til-Kural, Söz sistemi ve türleri, dil öğretici ikinci kitap, üçüncü baskı, Orenburg, 1923, 128 s.

Til-Kural, Ses sistemi ve türleri, dil öğretici birinci kitap, üçüncü baskı, Orenburg, 1923, 46 s.

Til-Kural, Cümle sistemi ve türleri, dil öğretici üçüncü kitap, birinci baskı, Orenburg, 1923, 68 s.

Okuv Kuralı, Kazakça alfabe, altıncı baskı, Orenburg, 1923, 72 s.

Elippe Astarı, (“Okuv Kuralı” adlı Kazakça alfabe ile ilgili öğretmenler için çıkarılan açıklama), Orenburg, 1924, 26 s.

Til-Kural, Ses sistemi ve türleri, dil öğretici birinci kitap, dördüncü baskı, Orenburg, 1924, 48 s.

Til-Kural, Söz sistemi ve türleri, dil öğretici ikinci kitap, dördüncü baskı, Orenburg, 1924, 128 s.

Til-Kural, Ses sistemi ve türleri, dil öğretici birinci kitap, beşinci baskı, Orenburg, 1924, 48 s.

Til-Kural, Cümle sistemi ve türleri, dil öğretici üçüncü kitap, ikinci baskı, Orenburg, 1924, 67 s.

Savat Aşkış, Ses özelliklerine göre düzenlenmiş Kazakça alfabe, Okuma yazması olmayan büyükler için, birinci kitap, Orenburg, 1924, 114 s.

Okuv Kuralı (Kazakça alfabe), yedinci baskı, Orenburg, 1925, 72 s.

Til-Kural, Ses sistemi ve türleri, dil öğretici birinci kitap, beşinci baskı, Kızılorda, 1925, 39 s.

Til-Kural, söz sistemi ve türleri, dil öğretici ikinci kitap, düzeltilip ilaveler yapılarak yeni imla ile beşinci basılışı, Kızılorda, 1925, 122 s.

Til-Kural, Cümle sistemi ve türleri, dil öğretici üçüncü kitap, düzeltilip ilaveler yapılarak yeni imla ile üçüncü basılışı, Kızılorda, 1925, 73 s.

Elip-bi, Yeni kural, Kızılorda, 1926, 116 s.

Til-Kural, Ses sistemi ve türleri, dil öğretici birinci kitap, değiştirilmeden beşinci basılışı, Kızılorda, 1926, 39 s.

Okuv-Kuralı, III. -IV. sınıflarda okutulacak kitap (resimli), Kızılorda, 1926 (iç sahifede 1925), (T. Şonanov’la birlikte).

Savat Aşkış, Ses özelliklerine göre düzenlenmiş Kazakça alfabe, okuma yazması olmayan büyükler için birinci kitap, Semey, 1926, 83 s.

Okuv Kuralı, III. -IV. sınıflarda okutulacak kitap, üçüncü baskı (75 resim var), Kızılorda, 1927, 412 s. (T. Şonanov’la birlikte).

Elip-bi, Yeni kural, Kızılorda-Taşkent, 1927, 116 s.

Til-Kural, Ses sistemi ve türleri, dil öğretici birinci kitap, değiştirilmiş altıncı baskı, Kızılorda, 1927, 39 s.

Til-Kural, Ses sistemi ve türleri, dil öğretici birinci kitap, değiştirilmiş yedinci baskı, Kızılorda, 1927, 39 s.

Til-Kural, Söz sistemi ve türleri, dil öğretici ikinci kitap, düzeltilip ilaveler yapılarak yeni imla ile altıncı basılışı, Kızılorda, 1927, 122 s.

Til-Kural, Söz sistemi ve türleri, dil öğretici ikinci kitap, düzeltilip ilaveler yapılarak yeni imla ile yedinci basılışı, Kızılorda, 1927, 122 s.

Til-Kural, Cümle sistemi ve türleri, dil öğretici üçüncü kitap, dördüncü baskı, Kızılorda, 1927, 73 s.

Til-Kural, Cümle sistemi ve türleri, dil öğretici üçüncü kitap, düzeltilip ilaveler yapılarak yeni imla ile beşinci basılışı, Kızılorda, 1927, 73 s.

Okuv-Kuralı, III. -IV. sınıflarda okutulacak kitap, ikinci baskı, Kızılorda, 1927, 412 s. (T. Şonanov’la birlikte).

Til Jumsar, Konuşma, okuma, yazma dilini denemelerle öğreten birinci kitap, Kızılorda, 1928, 46 s.

Til Jumsar, Konuşma, okuma, yazma dilini denemelerle öğreten ikinci kitap, değiştirilerek ikinci basılışı, Kızılorda, 1929 (iç sahifede 1928), 90 s.

Elip-bi, Yeni Kural, üçüncü baskı (çeşitli resimlerle), Kızılorda, 1928, 116 s.

Til-Kural, Cümle sistemi ve türleri, dil öğretici üçüncü kitap, düzeltilip ilaveler yapılarak yeni imla ile altıncı baskı, Taşkent-Kızılorda, 1928, 72 s.

II. Makaleler

Jazuv Tertibi-“Aykap” 1912, Nu. 4-5, 84-86, 104-107. Sahifeler.

Jazuv Meselesi-“Kazak” 1913, Nu. 34-35, 16, 21 Ekim.

Kazakşa söz jazuvşılarga-“Şora” jurnalı, 1913, Nu. 4, 110-113. Sahifeler.

Şahzaman Mırzaga-“Aykap”, 1912, Nu. 9-11, 212-214, 229-233, 251-254. Sahifeler.

Okuv Jayı-“Kazak”, 1913, 21 Nisan.

Kazakşa Okuv Jayınan-“Kazak”, 1913, 16 Mayıs.

Bastavış Mektep-“Kazak”, 1914, 9 Mayıs.

Mektep Kerekteri-“Kazak”, 1914, 17 Mayıs.

Orısşa Okuvşılar-“Kazak”, 1923, 15 Ağustos.

Kazakşa Jazuv Turalı Jaña Erejeler-“Eñbekşi Kazak” 1923, 19 Şubat (E. Omarov’la birlikte).

Kazakşa Jazuv Takırıptı Jaña Jazuv Erejeleri-“Kazak Tili” 1923, 22 Mart (E. Omarov’la birlikte).

Kazak Bilimpazdarınıñ S’vezinde Latin Harfi, (A. Baytursunoğlu’nun açıklaması doğrultusunda)-“Eñbekşi Kazak”, 1924, 2 Haziran.

(1924 yılında Kazak bilimpazdarınıñ tungış s’vezinde alfavit jöninde jasagan bayandaması).

“Kazakstan” men “Kazakgıstan” turalı (Kaysısı durıs ekendigi turalı)-“Eñbekşi Kazak”, 1925, 19 Mayıs.

Edebiyet Tanıtkış, birinci baskı, Kızılorda-Taşkent, 1926, 280 I-VI. s.

Türikşiler Kurıltayı-“Jaña Mektep”, 1926, Nu. 7-8, 43-50. Sahifeler.

(Baytursınulı Akımettiñ Arap Elip-bi’yin Jaktagan Bayandaması) Kitapta “Elippe aytısı”, Kızılorda, 1927, 16-29 sahifeler.

Ana Tiliniñ Édisi-“Jaña Mektep”, 1927, Nu. 9, 23-31. Sahifeler.

Jalkılavlı-Jalpılav Édis-“Jaña Mektep” 1928, Nu. 1, 31-37. Sahifeler.

Kay Édis Jaksı?-“Jaña Mektep” 1928, Nu. 4, 3-11. Sahifeler.

Kazak Arasında Okuv Jumıstarın Kalay Jürgizüv Kerek?-“Kızıl Kazakstan”, 1928, Nu. 4.

Dıbıstardı Jiktev Turalı-“Jaña Mektep” 1928, Nu. 5, 65-70. sahifeler.



Yüklə 11,95 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin