Yöntem
Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden olgu deseninden yararlanmıştır. Çalışmanın olgu sunumunu 23 Ekim 2011 tarihinde Van'da meydana gelen depremde göçük altında kalıp kurtarılan ve depremden 3 yıl sonra TSSB nedeniyle psikolojik destek talebinde bulunan 21 yaşında bir kadın üniversite öğrencisi oluşturmaktadır.
Bulgular
Olgu
Psikolojik yardım talebinde bulunan danışanla toplam 7 seans gerçekleştirilmiş olup EMDR protokolünün sekiz aşaması da tamamlanmıştır. Yapılan ön görüşmede ve birinci seansta danışanın detaylı öyküsü alınmış olup danışanın, deprem olgusundan itibaren dikkatini toplayamama, genel isteksizlik hali, içe kapanıklık, baş dönmeleri, depremle ilgili kâbuslar ve bazı zamanlar her yer sallanıyor hissi gibi TSSB tepkilerini göstermeye devam ettiği gözlenmiştir. İkinci seansta danışanın sahip olduğu güç kaynakları üzerinde görüşüldü. Danışanla güvenli yer çalışıldı, ancak iyi hissettirmediği belirtildi, diğer seansta çalışılmasına karar verildi. Üçüncü seansta danışana EMDR protokolü metaforlar aracılığıyla anlatıldı, iki yönlü göz hareketlerinin uygunluğu üzerinde görüşüldü. Daha sonra “güvenli yer” çalışması yapıldı. Dördüncü seansta danışanla EMDR değerlendirme ve duyarsızlaştırma aşamaları gerçekleştirildi. Değerlendirme aşamasında danışanın seçtiği en net görüntü “sallanmaya başladığı an” olarak seçildi. Negatif kognisyon; “çaresizim”, pozitif kognisyon “güçlü olabilirim” şeklinde belirtildi. VOC puanı 2 olarak belirlenirken duygu durumu, “sevdiklerimi kaybetme korkusu” olarak vurgulandı. Danışanın Sud değerini 10 olarak belirlediği ve beden duyumu olarak “başını” belirttiği görüldü. İki yönlü göz hareketleriyle gerçekleştirilen 1. duyarsızlaştırma aşamasında ise Sud değerinin 7’ye indiği görüldü. Beşinci seansta 2. duyarsızlaştırma aşamasına geçilmeden önce duygu olarak “kaygı”, Sud değeri 3 ve beden duyumu “beyin” olarak seçildi. Bu aşamada sud değeri 0’a indi. Daha sonra yerleştirme aşamasında pozitif kognisyon “üstesinden gelebilirim” olarak belirtildi ve VOC değerinin 7 olduğu vurgulandı. Beden tarama aşamasında danışanın “başının ucunda” sud=6 değerinde rahatsızlık olduğu belirtildi ve 0’a indirilene kadar çalışıldı. Altıncı seansa gelindiğinde ise danışanın TSSB tepkilerinin azaldığı gözlendi. Altıncı seansta danışanla yeniden değerlendirme aşaması yapıldı. Yedinci seansta TSSB tepkilerinin neredeyse hiç gözlenmediği, günlük işlevlerini yürütebildiği belirtildi. Bu değerlendirmelerin ardından seansların sonlandırılmasına danışanla birlikte karar verildi. Seanslar sonlandırıldıktan üç ay sonra danışanla telefon aracılığıyla görüşüldü ve kendini iyi hissettiğini ifade etti.
Sonuç ve öneriler
Depremde göçük altından kurtarıldıktan sonra 3 yıl geçmesine rağmen çeşitli stres tepkileri yaşadığını ifade eden danışanla yapılandırılan EMDR seanslarının TSSB üzerinde etkili olduğu ve TSSB etkilerinin neredeyse gözlenmeyecek kadar sıklığının azaldığı söylenebilir. Nitekim literatüre bakıldığında doğal afet yaşayan bireylerin TSSB belirtilerinin EMDR tekniği aracılığıyla azaldığı ve olumlu yönde değişimler olduğuna yönelik çalışmalara rastlanmaktadır (Jarero ve ark., 2014; Natha ve Daiches, 2014; Tang ve ark., 2015). Travma sonrası TSSB tepkilerinin bireyin yaşamında işlevsel sıkıntılara yol açtığı ve uzun süreli etkilerinin olduğu göz önüne alındığında travmaya müdahale kapsamında kısa süreli müdahalelerin uygulanmasına ve yapılandırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda travmaya yönelik psikolojik destek sunan uzmanların sistemli aşamaları içeren ve kısa sürede anıların yeniden işlenmesine olanak veren EMDR tekniğini de kullanmaları ve uygulama sonuçlarını bilimsel araştırmalarla ortaya koymaları önerilmektedir.
Kaynakça
Collie, K., Stanford, CA., Backos, A., San Francisco, CA., Maichiodi, C., Louisville, KY., Spiegel, D., Stanford, CA. (2006). Art Therapy for combat-related PTSD: recommendations for research and practice. Art Therapy: Journal of the American Art Therapy Association, 23 (4), 157-164.
Gabrielli, Gill, Sanford Koester & Borntrager, 2014. Pyschological Perspectives on ‘acute on chronic’ trauma in children: Implications of the 2010 Earthquke in Haiti. Children & Society, 28, 438-450.
Greenwald, R. (2004). Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) In Child and Adolescent Psychotherapy. USA: A Jason Aronson Book.
Gupta, D., Gupta, N., & Tripti, C. (2014). Effectiveness of the EMDR therapy on specific phobia in young children. Delhi Psychiatry Journal, 17 (1), 175-178.
Işık, Ö., Aydınoğlu, H., K., Koç, S., Gündoğdu, O., Korkmaz, G., ve Ay, A. (2012). Afet yönetimi ve afet odaklı sağlık hizmetleri. Okmeydanı Tıp Dergisi, 28 (2), 82-123.
Jarero, I., Artigas, L., Uribe, S., & Miranda, A. (2014). EMDR therapy humanitarian trauma recovery interventions in Latin America and the Caribbean. Journal of EMDR Practice and Research, 8 (4), 260-268. http://dx.doi.org/10.1891/1933-3196.8.4.260
Korn, D. L. (2009). EMDR and treatment of complex PTSD: A review. Journal of EMDR Practice and Research, 3 (4), 264-278. http://dx.doi.org/10.1891/1933-3196.3.4.264
Natha, F. & Daiches, A. (2014). The effectiveness of EMDR in reducing psychological distress in survivors of natural disasters: A review. Journal of EMDR Practice and Research, 8 (3), 157-170. http://dx.doi.org/10.1891/1933-3196.8.3.157
Rosen, S. (2014). Cults: a natural disaster-looking at cult involvement through a trauma lens. International Journal of Cultic Studies, 5, 12-27.
Tang, T.-C., Yang, P., Yen, C.-F., & Liu, T.-L. (2015). Eye movement desensitization and reprocessing for treating psychological disturbances in Taiwanese adolescents who experienced Typhoon Morakot. The Kaohsiung Journal of Medical Sciences, 31 (7), 363-369. http://dx.doi.org/10.1016/j.kjms.2015.04.013
Webb, N., B. (2004) Mass Trauma and Violence. New York- London: The Guilford Press.
SOSYAL KAYGIDA BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI YAKLAŞIMIN KULLANILMASI: BİR VAKA SUNUMU
Aynur KARABACAK1
Şeyma BİLGİZ2
İsmail AY3
Problem Durumu
Sosyal kaygı, bireyin sosyal ortamlarda küçük düşeceğine, başkaları tarafından olumsuz olarak değerlendirileceğine ilişkin yoğun şekilde korkması ve korkulan durumlardan kaçma şeklinde ortaya çıkan bir durumdur (APA, ). Sosyal kaygı çocuk ve ergenlerde sıkça rastlanan ve bireylerin hayat kalitelerini etkileyen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır (Demir, 1997; Heimberg, Stein, Hiripi ve Kessler, 2000).
Sosyal kaygı belirtileri gösteren bireylerin, okul başarısında düşme, arkadaşlık kurmada sorun yaşama, depresyon, stres düzeyinde yükselme, madde kullanımı gibi olumsuz durumları sıkça yaşadıkları görülmektedir (Beidel, Turner ve Morris, 1999; Essau, Conradt ve Petermann; 1999; Stein ve Walker, 2001). Bireyleri biyolojik, sosyal ve psikolojik olarak etkileyen bu sorunun ortadan kaldırılmasına yönelik olarak genellikle davranışçı ve bilişsel davranışçı müdahale yöntemlerinin kullanıldığı görülmektedir (Rowa ve Antony, 2005; Silverman ve ark. 2008). Bu araştırmada da bilişsel davranışçı yaklaşıma dayalı olarak gerçekleştirilen bireysel psikolojik danışma uygulaması ile sosyal kaygı ile başa çıkma ve bu yöntemin etkililiğini sınamak amaçlanmıştır.
Kuramsal Çerçeve
Bireylerin sosyal ilişkilerinde sorun yaşamasına neden olan ve yaşam kalitesini olumsuz olarak etkileyen sosyal kaygı, kişinin sosyal ortamlarda kendini gergin hissetmesine ve olumsuz olarak değerlendirilme korkusu yaşamasına neden olmaktadır (APA, 2000). Bilişsel davranışçı yaklaşıma göre sosyal kaygının fiziksel ve bilişsel belirtileri bulunmaktadır. Terleme ve kekemelik gibi belirtiler sosyal kaygının fiziksel belirtilerini, kişinin kendine odaklanmasına neden olacak kaygılı düşünceler de kaygının bilişsel belirtilerini oluşturmaktadır (Clark, 2001). Sosyal ortamlarda kendini kaygılı hisseden birey olumsuz değerlendirileceğine ilişkin inançlarının da yönlendirmesiyle yüz yüze kurulacak etkileşimden kaçma eğilimi göstermekte ya da kaygıyı ortaya çıkaran davranışlardan ve genel anlamda sosyal ortamlardan kaçınma eğilimi göstermektedirler (Clark, 2001; Doğan ve Tosun, 2016; Erözkan, 2009; Mansel ve Clark, 1999).
Sosyal kaygının ortadan kaldırılmasına dönük yapılan çalışmalarda bilişsel davranışçı yaklaşımın kullanıldığı saptanmıştır (Aydın, 2006; Butler, Chapman, Forman ve Beck, 2006; Fıstıkcı, Keyvan, Erten, Duran ve Sungur, 2015; Haug, Nordgreen, Ost, Tangen, Kvale, Hovland ve Havik, 2016; Ito, Roso, Tiwari, Kendall ve Asbahr, 2008; Kalkan, 2008; Kaval ve Sütcü, 2016; Meriç ve Oflaz, 2013; Rapee ve Heimberg, 1997; Sungur, 2000; Yalçın ve Sütcü, 2016; Yolaç, 2003; Yoshinga, Matsuki, Niitsu, Sato, Tanaka, Ibuki ve Kobori, 2016). Bilişsel yaklaşımda, bireyin olayları ve durumları yorumlama ve anlamlandırma biçimlerinin o olay veya duruma verilecek tepkiyi belirlediğini vurgulamaktadır. Bir başka ifade ile bireyin olayları algılaması ve zihinsel olarak yapılandırma süreci bireyin duygu ve davranışlarını da şekillendirmektedir (Wells, 2004). Bireyin duygu ve davranışlarını etkileyen şeyin de olayın kendisi değil genellikle otomatik düşüncelerle kendini belli eden o durumla ilgili yapılan yorumlardır. Dolayısıyla bilişsel davranışçı yaklaşımlarda otomatik düşüncelerin belirlenmesi ve bu düşüncelerin danışma sürecinde ele alınması önemli olarak görülmektedir. Danışanın yaşadığı bir olay üzerinden bireyde var olan otomatik düşüncelerine ulaşmak ve bu düşüncenin duygu ve davranışa olan etkisini saptamak ve düşüncelerin daha akılcı ve işlevsel hâle getirilmesi bu yaklaşımın amaçlarını oluşturmaktadır (Türkçapar, 2007).
Yöntem
Çalışma Grubu
Araştırma sosyal kaygı belirtilerinin azaltılmasına yönelik olarak bilişsel davranışçı yaklaşıma dayalı olarak vaka sunumu şeklinde gerçekleştirilmiştir.
Veri Toplama Araçları
Araştırmada veri toplamak için Kısa Semptom Envanteri (BSI) ve Bilişsel Çarpıtmalar Soru Listesi kullanılmıştır.
Uygulama
Araştırma kapsamında sosyal ortamlarda kendini kaygılı hissettiğine yönelik şikâyetle gelen danışanla bilişsel davranışçı yaklaşıma dayalı olarak üç ay boyunca danışma oturumları gerçekleştirilmiştir. Danışma oturumlarına başlamadan önce ve danışma oturumları bittikten sonra Kısa Semptom Envanteri uygulanmış ve danışanın belirttiği sorunlar da göz önünde bulundurularak danışma sürecine başlanmıştır. Oturumlar devam ettikçe danışanın kaygı hissetmesine neden olabilecek inançlarını belirlemeye yönelik olarak Bilişsel Çarpıtmaları Belirleme ölçeği uygulanmıştır.
Bulgular
Bu araştırmada, bilişsel davranışçı yaklaşıma dayalı olarak üç ay boyunca gerçekleştirilen danışma oturumları sonucunda danışanın sosyal ortamlarda kendini daha rahat hissettiği ve danışanın ifadesi ile rahatsızlık duyduğu belirtilerinde %70 oranında azalma olduğu görülmüştür. Uygulama öncesi ve sonrasında danışanın davranışları ve öz-bildirimde bulunduğu ölçeklerin sonuçları karşılaştırılmış olup belirtilerde azalma olduğu saptanmıştır.
Sonuçlar ve Öneriler
Sosyal kaygıda bilişsel davranışçı yaklaşımın ilkelerine yönelik gerçekleştirilen danışma oturumları sonucunda danışanda beklenen değişimlerin olduğu görülmüştür. Danışan süreç sonucunda kişiler arası ilişkilerinde başlangıçta yaşadığı kaygının büyük ölçüde azaldığını ve sosyal ortamlarda daha rahat hissettiğini belirtmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bu bulgular literatür ile benzerlik göstermektedir.
Bu araştırma vaka sunumu şeklinde gerçekleştirildiği için sonuçların genellenebilirliği noktasında çalışmanın sınırlı olduğu söylenebilir. Araştırmacılara sosyal kaygı ile ilgili farklı yaklaşımlara dayalı bireyle ve grupla psikolojik danışma uygulamalarının yapılması önerilebilir.
Kaynakça
Aydın, A. (2006). Ergenlerde sosyal anksiyete belirtilerini azaltmaya yönelik bilişsel-davranışçı bir müdahale programının etkililiğinin değerlendirilmesi(Doctoral dissertation, Ege Üniversitesi).
Beidel, D.C., Turner, S.M. & Morrıs, T.L. (1999). Psychopathology of Childhood Social Phobia. Journal of the American Academy of Child and Adolescent Psychiatry 38,6 643-650.
Butler, A. C., Chapman, J. E., Forman, E. M., & Beck, A. T. (2006). The empirical status of cognitive-behavioral therapy: a review of meta-analyses.Clinical psychology review, 26(1), 17-31.
Clark, D. M. (2001). “A Cognitive Perspective on Social Phobia.” In Crozier W. R. ve Alden A. (Eds.), International Handbook of Social Anxiety: Concepts, Research And Interventions Relating to the Self and Shyness (pp. 405- 430). New York: John Wiley & Sons Ltd.
Demir, T. (1997). Çocuk ve ergenlerde sosyal fobi: epidemiyolojik bir çalışma. Yayınlanmamış Tıpta Uzmanlık Tezi, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Bilim Dalı.
Doğan, U., & Tosun, N. İ. (2016). Lise öğrencilerinde problemli akıllı telefon kullanımının sosyal kaygı ve sosyal ağların kullanımına aracılık etkisi. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(1), 99-128.
Erözkan, A. (2009). “The Relationship Between Attachment Styles and Social Anxiety: An Investigation with Turkish University Students.” Social Behavior and Personality, 37(6): 835–844.
Essau, C.A., Conradt, J. & Petermann, F. (1999). Frequency and comorbidity of social phobia and social fears in adolescents. Behavior Research and Therapy 37, 831-843.
Fistikci, N., Keyvan, A., Erten, E., Duran, Ş., & Sungur, M. Z. (2015). Sosyal anksiyete bozukluğunda bilişsel davranışçı terapi: Güncel kavramlar. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 7(3), 229-243.
Haug, T., Nordgreen, T., Öst, L. G., Tangen, T., Kvale, G., Hovland, O. J., ... & Havik, O. E. (2016). Working alliance and competence as predictors of outcome in cognitive behavioral therapy for social anxiety and panic disorder in adults. Behaviour research and therapy, 77, 40-51.
Heimberg, R.G., Stein, M.B.,Hiripi, E. & Kessler, R.C.(2000). Trends in the prevalence of social phobia in the United States: A synthetic cohort analysis of changes over four decades. European Psychiatry, 15, 29-37
Ito, L. M., Roso, M. C., Tiwari, S., Kendall, P. C., & Asbahr, F. R. (2008). Cognitive-behavioral therapy in social phobia. Revista brasileira de psiquiatria,30, s96-s101.
Kalkan, N. (2008). Ergenlerde Bilişsel Yapılar ve Sosyal Kaygı Arasındaki İlişkinin Bilişsel-Davranışçı Yaklaşım Açısından Yorumlanması. Unpublished master thesis, İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Kaval, N. O., & Sütcü, S. T. (2016). Çocuk ve Ergenlerde Sosyal Anksiyete Bozukluğunun Tedavisinde Bilişsel-Davranışçı Grup Terapisinin Etkililiği: Sistematik Bir Gözden Geçirme. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 8(Ek 1), 3-22.
Mansell, W. & Clark, D. M. (1999). “How do I Appear to Others? Social Anxiety and Processing of the Observable Self.” Behaviour Research and Therapy, 37(5): 419-434.
Rapee, R. M., & Heimberg, R. G. (1997). A cognitive-behavioral model of anxiety in social phobia. Behaviour research and therapy, 35(8), 741-756.
Rowa, K. & Antony, M.M. (2005). Psychological treatments for social phobia. Canadian, Journal of Psychiatry, 50, 308-316.
Silverman WK, Pina AA, Viswesvaran C. (2008) Evidence-based psychosocial treatments for phobic and anxiety disorders in children and adolescents. J Clin Child AdolescPsychol, 37:105-130.
Stein, M.B. & Walker, J.R. (2001). Triumph over shyness: conquering shyness and social anxiety. Blacklick, OH, USA: McGraw Education Group.
Sungur, M. Z. (2000). Bilişsel-Davranışçı Yaklaşımlar ve Sosyal Fobi. Klinik Psikiyatri Dergisi, 3(2), 27-32.
Wells, A. (2004). Cognitive therapy for social phobia. Handbook of brief cognitive behaviour therapy, 141.
Yalçın, M., & Sütcü, S. T. (2016). Yetişkinlerde Sosyal Fobinin Tedavisinde Bilişsel Davranışçı Grup Terapisinin Etkililiği: Sistematik Bir Gözden Geçirme.Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 8(Ek 1), 61-78.
Yolaç, P. (2003). Sosyal fobi ve bilişsel davranışçı tedavi yaklaşımı. Bilişsel-davranışçı terapiler, 47-71.
Yoshinaga, N., Matsuki, S., Niitsu, T., Sato, Y., Tanaka, M., Ibuki, H., ... & Kobori, O. (2016). Cognitive Behavioral Therapy for Patients with Social Anxiety Disorder Who Remain Symptomatic following Antidepressant Treatment: A Randomized, Assessor-Blinded, Controlled Trial. Psychotherapy and psychosomatics, 85(4), 208-217.
PSİKODRAMA TEKNİKLERİ KULLANILAN GRUPLA PSİKOLOJİK DANIŞMANIN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN MUTLULUK, YAŞAM DOYUMU VE POZİTİF-NEGATİF DUYGU DÜZEYLERİNE ETKİSİ: KARMA YÖNTEM ÇALIŞMASI
Orkide BAKALIM1
Arzu TAŞDELEN KARÇKAY2
Meliha KAHRAMAN3
Problem Durumu
Üniversite gençlerin yaşamında önemli bir geçiş sürecidir. Evden uzak olmak, bağımsız olmak, karşı cinsle ilişkiler, iş ve evlilik yaşamına hazırlık gibi yeni konular gençlerin bu dönem karşılaşabileceği stres yaşantıları arasındadır (Çivitçi, 2015; Lovell at al. 2015). Üniversite öğrencilerinin yaşadıkları stres yaşam doyumlarını da önemli ölçüde etkileyebilir aynı zamanda olumsuz duygular yaşamalarına yol açabilir (Matheny et al. 2002).
Son yıllarda yapılan araştırmalar bazı psikoterapi müdahalelerinin bireylerin stresle becerilerini artırdığı buna bağlı olarak yaşam doyumu ve olumlu duygularında da artışa yol açtığını göstermiştir (Simons et al.2002). Özellikle grupla psikolojik danışma güvenli bir ortam sunarak kişilerin duygu ve ihtiyaçlarını ifade etmelerini sağlayarak bu önemli değişimi sağlar (Yılmaz & Ersever, 2015). Psikodrama; psikolojik ve sosyal sorunların kaynağını keşfetmek için JacobLevyMoreno tarafından bulunan grup terapisinin deneysel bir yöntemidir. Grup üyeleri duygularını, çatışmalarını ve problemlerini anlatma yerine dramatize etme sayesinde ifade eder.
Stresli deneyimler karşısında duygusal farkındalığa sahip olabilmek PDR öğrencileri için çok önemlidir çünkü diğer insanlara yardımcı olabilmek, kendi duygu ve deneyimlerinin farkında olmayı gerektirir. Psikodrama yöntemleriyle zenginleştirilmiş grupla psikolojik danışma süreci, böyle bir ortamı sunan güçlü bir yöntemdir.
Araştırmanın Amacı
Bu çalışmanın amacı, psikodrama tekniklerinin kullanıldığı grupla psikolojik danışma sürecinin PDR öğrencilerinin mutluluk, yaşam doyumu ve pozitif-negatif duygu düzeyleri üzerindeki etkisinin incelenmesidir.
Yöntem
Çalışma Grubu:
Araştırmaya, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında Uşak Üniversitesi’nde öğrenim gören 28 (18 kız, 10 erkek) PDR bölümü öğrencisi katılmıştır.
Veri Toplama Araçları:
Pozitif Ve Negatif Duygu Ölçeği: (Watson ve diğerleri, 1988) tarafından geliştirilmiş 10 negatif (ND) ve 10 pozitif (PD) olmak üzere 20 duygusal madde ifadesinden oluşur. Türkçe’ye uyarlama çalışması Gençöz (2000) tarafından yapılmıştır. PD alt boyutunun Cronbach alfa katsayısı .83, ND ise .86 bulunmuştur.Her bir test-tekrar testin güvenirliği sırasıyla r=.45, r=.54 bulunmuştur.Beck Depresyon Ölçeği ve BeckAnksiyete Ölçeği arasındaki ilişkinin incelenmesiyle ölçütsel geçerlilik belirlenmiştir. Korelasyon katsayıları PD için -.48 ve -.22, ND için .51 ve .47 bulunmuştur.
Oxford Mutluluk Ölçeği Kısa Formu: (Hills&Argyle, 2002) tarafından geliştirilmiştir. Mutluluğu ölçen 8 maddeden oluşur. Türkçeye uyarlama çalışması Doğan & Akıncı-Çötok (2011) tarafından yapılmıştır. Bu uyarlama çalışmasında iç tutarlılık katsayısı ve test-tekrar test güvenirlik katsayısı sırasıyla .74 ve .85 bulunmuştur.
Yaşam Doyumu Ölçeği: (Diener ve diğerleri, 1985) tarafından geliştirilmiştir.5 madde ve ‘’Kesinlikle Katılmıyorum’’(1), ‘’Tamamen Katılıyorum’’(7) arasında değişen 7’li likert tipinden oluşan öz değerlendirme aracıdır. Türkçeye uyarlama çalışması Köker (1991) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada Cronbach alfa ve test-tekrar test güvenirliği sırasıyla .76 ve .85 bulunmuştur.
Uygulama:
Grupla danışma programı haftada bir kez 90 dk olarak düzenlenmiştir. Oturumlar grup etkileşimi ile başlamıştır. Daha sonra duyguların ifadesini kolaylaştırmak amacıyla çeşitli ısınma oyunları kullanılmıştır. Gönüllü öğrenciler sahneye gelerek protagonist olmuşlar ve yaşadıkları problem, yaşantı ve/veya rüyaları psikodramatik yöntemle grup liderinin önderliğinde sahnede canlandırmışlardır. Bunun sonunda grup etkileşimine geri dönülmüş ve diğer grup üyeleri protagonist olan üyenin sahneye getirdiği konu ve buna ilişkin duygularına yönelik geri bildirimler vermiştir. Her oturum özet ve genel sürecin değerlendirilmesiyle sonlanmıştır.
Bulgular
Nicel Analiz:
Yapılan analizler sonucunda pozitif duygular (z= -3.1, p < .01), mutluluk (z= -2.6, p < 01 ) ve yaşam doyumu (z= -3, p < .01 ) ön ve son test puanları arasında pozitif ve anlamlı farklılık olduğu belirlenmiştir. Fakat negatif duygu (z= -.33, p > .01) ön ve son test puanları arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Nitel Analiz:
Odak Grubu Görüşmeleri Ve Öğrenci Raporları
Son oturumda öğrenciler rapor yazarak grup sürecini değerlendirmiştir. Oturumdan sonra odak grubu görüşmesi yapılmıştır. Bu çalışmaya 8 kız ve 4 erkek öğrenci katılmıştır. Sorular, grup üyelerinin grupla psikolojik danışma süreci hakkındaki duygu ve düşüncelerini belirlemek için tasarlanmıştır. Odak grubu görüşmesi yaklaşık 40 dk sürmüştür. Görüşme ses kaydına alınmış ve transkript halinde yazılmıştır. Transkript ve öğrenci raporları incelenerek yapılan içerik analizi sonucunda üç ana tema ve iki alt tema belirlenmiştir: (1)Kazanımlar: kişisel ve profesyonel; (2)Eksiklikler ve (3)Öneriler
Sonuç ve Öneriler
Yapılan analizler, psikodrama teknikleriyle yapılan grupla psikolojik danışma sürecinin öğrencilerin mutluluk, yaşam doyumu ve pozitif duyguları üzerinde pozitif etkisinin olduğunu fakat negatif duyguları üzerinde etkisinin olmadığını göstermiştir. Negatif duyguların daha derin ve geçmiş yaşantılarla ilişki olabileceği bu nedenle daha uzun bir psikoterapi süreci gerektirebileceği düşünülmektedir. Bu yüzden 8 oturumluk bir grupla psikolojik danışma süreci bu değişim için yeterli gelmemiş olabilir. Diğer yandan öğrencilerin sınıf arkadaşı olması bu negatif duyguları paylaşmalarını engellemiş olabilir.
Bu araştırma PDR öğrencileri ile gerçekleştirilmiştir. Grupla psikolojik danışmanın etkisi farklı alanlarla eğitim gören öğrenciler veya farklı yaş gruplarıyla test edilebilir. Diğer yandan bu araştırmada kontrol grubu kullanılmamıştır. Aynı çalışma kontrol grubuyla yeniden gerçekleştirilebilir. Buna ilaveten, psikodrama teknikleriyle yapılan grupla psikolojik danışma çalışmasının farklı değişkenler üzerindeki etkisi incelenebilir.
GRUPLA PSİKOLOJİK DANIŞMANIN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ATILGANLIK, YAŞAM DOYUMU VE DUYGULARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: BİR KARMA YÖNTEM ÇALIŞMASI
Orkide BAKALIM1
Aysu BOBUŞ2
Problem Durumu
Üniversite öğrencilerinin içinde bulunduğu dönem, ergenlik ve yetişkinlik arasında “arada kalmışlık” duygusunun yaşandığı ve aynı zamanda bu dönemdeki bireylerin gelecekle ilgili büyük umut ve beklentilere sahip olduğu bir dönem olarak tanımlanmıştır. Böyle bir dönemde üniversite öğrencilerinin yaşamlarından doyum elde etmelerinde belirleyici olan faktörlerin belirlenmesi önemlidir (Dost,2007; Güdül ve Yıkılmaz,2015).Yaşam doyumu, bireyin genel anlamda kendini iyi hissetmesiyle ilişkili önemli bir kavramdır (Aydıner 2011; Dingiltepe,2009). Bu kavram, mutluluk, moral vb. gibi değişik açılardan iyi olma halini içerir (Güven,2015). Diğer yandan kendini ifade edebilen atılgan bireylerin yaşam doyumlarının daha yüksek olduğu görülmüştür (Dönmez,2007). Dolayısıyla yaşam doyumunun incelenmesinde duyguların ve bunların ifadesinin ele alınması kaçınılmazdır. Grupla psikolojik danışma ortamı bireylerin duygularını ifade etmelerine olanak sağlayan güvenli ve destekleyici bir ortam sunar.
Alan yazın incelendiğinde grupla psikolojik danışmaya başvuran üniversite öğrencilerinin yalnızlık duygularının azaldığı ve iyimserlik düzeylerinin arttığı gözlemlenmiştir(Gürgan,2013). Ayrıca grupla psikolojik danışmanın öğrencilerin kaygı ve depresyon duygularını azalttığı, özsaygıyı iyileştirdiği (Diakogiannis, Katsiadrimi, Koutra, 2010), öğrencilerin ruhsal sağlığının geliştirilmesinde etkili olduğu(Li, Su, Zhang,2003) bulunmuştur. Buradan hareketle bu çalışmada, grupla psikolojik danışmanlık dersi kapsamında üniversite öğrencileriyle gerçekleştirilen grupla psikolojik danışma oturumlarının öğrencilerin atılganlık, yaşam doyumu ve duygu düzeyleri üzerindeki etkisi incelenmiştir.
Dostları ilə paylaş: |