Dedesinin adının Mustafa olduğu belir­tildiğinden, kaynaklarda Abdülbâki Arif b. Mehmed b. Mustafa seklinde anıl­maktadır. Şiirlerinde Arif mahlasını kul­landığından Arif Abdülbâki olarak da tanınmıştır



Yüklə 1,08 Mb.
səhifə11/25
tarix12.01.2019
ölçüsü1,08 Mb.
#94858
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   25

Menâkıb kitapları Abdülkâdir-i Gey­lânrnin bin kadar eseri bulunduğunu kaydeder. Bugün ona nisbet edilen eserlerin sayısı elli civarındadır. Ancak bunların büyük bir kısmının ona ait ol­madığı kesinlik kazanmıştır. Bazı eser­lerinin çeşitli isimlerle tanınmış olması da sayının artmasına sebep olmuştur.

Gerek vaazlarında gerekse eserlerin­de son derece sade bir üslûp kullanan Abdülkâdir-i Geylânî, kendisinden önce­ki sofilerden nakiller yaparken bunları herkesin anlayacağı örneklerle açıklar. Bu sebeple eserleri tasavvuf edebiyatı­nın güzel örneklerinden sayılır. Tema olarak ağlatıcı ve ürpertici konulan ter­cih eder. Konuşmalarında samimi yaka­rışlarını dile getiren dua ve niyazlara yer verir. Cemaata cenneti müjdeleye­rek onlara ümit ve şevk verir, nefsin zayıf taraflarını başarılı bir şekilde tas­vir eder, şeytanın insana nüfuz etme yollarını canlı örneklerle anlatır. Bilhassa el-Fethu'r-rabbânî ve Fütûhu'1-ğayb'-da insanı duygulandıran ve heyecanlan­dıran tablolar çizer. Tarikatının ve tesi­rinin bütün İslâm âlemine yayılmasında, uyguladığı bu metodun payı büyüktür.

Eserleri, 1. el-Gunye li-tâlibî tarîki'l-hak* (Kahire 1288], Dinî hükümlerden İman, tevhid ve ahlâkı konu alan bu eser, muhteva olarak Ebû Tâlib el-Mek-kînin Kîıtü'î-kulûb'una benzer. İbadet­lerin faziletine ve müslümanların gün­lük hayatla ilgili hal ve hareketlerine geniş yer veren eİ-Gunye'de akaid ko­nuları selef akidesi esas alınarak açık­lanır. Sîa. Mutezile ve Cehmiyye gibi mezhepler ağır dille reddedilirken, Al­lah hakkında teşbih ve tecsimi andı­ran bazı izahlara yer verilir. Eserde ta-savvufî konular zühd ve takva seviye­sinde ele alınır. ei-Gunye bazı dillere tercüme edilmiştir (Farsça trc. Abdülha-klm es-Siyâlkûtî, Lahor 1282; Türkçe trc. Umdetü's-sâlihtn fî tercemeti Gunyeti't-talibin, İstanbul 1303; A, Faruk Meyan, İtim Esrar Hazinesi, İstanbul 1971). 2. el-Fethu'r-rabbânî ve'1-feyzü'r-rahmânî (Kahire 1281, 1303). 1150-1152 yılları arasında çoğunu medresede, bir kısmı­nı ribât*ta verdiği vaazların müridle-ri tarafından notlar halinde yazılmasın­dan meydana gelen altmış iki bölüm­lük bir eserdir. Sonunda vefatını anla­tan bir zeyil vardır. Abdülkâdir-i Geylâ­nrnin tasavvuf bakımından en önemli eseri budur. Eser Abdülkâdir Akçiçek (İstanbul 1961! ve Yaman Arıkan (İstan­bul 1986) tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir. 3. Fütûhu'I-ğayb (İstanbul 1281; Kahire 1304). Oğlu Abdürrezzâk'ın babasının meclislerinde topladığı yetmiş sekiz vaazdan ve ölürken yaptığı vasi­yetten meydana gelen eserin sonunda bir soy şeceresi yer alır. Eser İbn Tey-miyye tarafından Şerhu kelimât min Fütûhi'1-ğayb adıyla şerhedilmiş (Cidde [Câml'u'r-resâ'U içindel, s. 71-189).

Ayrıca VValter Braune tarafından Die Futûh aî-Gaib das cAbdal-Qadir adıy­la Almanca'ya (Leipzig 1933], Abdülkâdir Akçiçek tarafından İlâhî Armağan (An­kara 1962) adıyla Türkçe'ye çevrilmiş­tir. 4. el'Füyûzötü'r-rabbâniyye fî ev-râdi'l-Kâdiriyye (İstanbul 1281, Kahire 1303). Nesir ve nazım halindeki dua ve evrâddan meydana gelen bir risaledir. Eser İlâhî Feyzler adıyla Celal Yıldırım tarafından tercüme edilmiştir (İstanbul 1975). 5. Mektûbât. Abdülkâdir'in on beş mektubu Refet Süleyman Paşa {Mekta-bât-ı Şeyh Abdüikâdir-i Geytânî, istan­bul 1276) ve Abdülkâdir Akçiçek (On/a-nn Mektupları, İstanbul 1966) tarafından tercüme edilmiştir. Ayrıca Fevzi Paşa tercümesini Bekir Uluçınar sadeleştire-rek yayımlamıştır (İstanbul 1981). 6. Ci-îâ3 ü'l'hâpr min kelâmı Şeyh cAbdil-kâdir. el-Fethu'r-rabbâmriın 57. ve 59. bölümlerinden ibaret olan bu eserin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'n-de (Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 685) bulun­maktadır. 7. Smü'1-esrâr ve mazharül-envâr. Bir nüshası Süleymaniye Kütüp-hanesi'nde (Celâlettin Ökten, nr. 239) bu­lunan eser, Abdülkadir Akçiçek tarafın­dan Ötelerden Haber adıyla tercüme edilmiştir (İstanbul 1964). 8. ed-Delâ* il. Evrâd ve Şalavötü'l-kübrâ adlarıyla da anılan eser Süleyman Hasbi tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir ((İstanbul 1273, 1306). 9. es-SirÖcü'l-vehhâc fî leyleti'l-Mir'râc (İstanbul 1312). eJ-Gunye'nin Mi'rac'la ilgili bölümlerinden derlenmiştir. Eser, Mustafa Güner (üç Aylar ve Faziletleri, Ankara 1975) ve Ha-sırcızâde {üç aylar ve Mübarek Geceler, İstanbul 1984) tarafından tercüme edil­miştir. 10. cAkîdetü'l-Bözi'l-eşheb (Beh-cetü'l-esrSnn kenarında). Çeşitli kaside ve manzumelerini ihtiva eder. "Muhyî" mahlasını kullanan Abdülkâdir-i Gey­lânrnin "Hamriyye", "Ümmiyye", "Tâiy-ye", "Lâmiyye", "Tasavvufiyye" adlı kasi­de ve manzumelerini içine alan iki mec­mua, Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Per­tev Paşa, nr. 615/3 ve Hacı Mahmud, nr. 2598/5) bulunmaktadır.

Abdülkâdir-i Geylânî'ye nisbet edilen diğer eserler şunlardır. Kitâb fî uşuli'd-

dîn (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2763/9); el-Esmâ3ul-hüsnâ (Süleyma­niye Ktp., Düğümlü Baba, nr. 496/i); Ki-tâb-ı Hamse-i Geylânî (Süleymaniye Ktp., Serezli, nr. 4050); Gavşiyye {Ham­riyye). Allah'la Abdülkâdir-i Geylânî ara­sında geçtiği iddia edilen konuşmaları ihtiva eden ve bir nüshası Süleymani-

236

ABDÜLKÂDİR-İ CEYLÂNI



ye Kütüphanesi'nde (Hacı Mahmud, nr. 2855) bulunan bu risale ona ait değil­dir. Eser, İsmail Fenni'ye ait Vahdet-i Vücûd ve Muhyiddin Arabi adlı ese­rin içinde de (İstanbul 1928) yer almak­tadır. Bu risale, Tercüme-i Gavsiyye adıyla Mehmed Abdüllatif tarafından tercüme edilmiştir (İstanbul 12661. Zik-rü'1-makâmât iî tarîki'1-hak (Süley-maniye Ktp., Fâtih, nr. 5399/8); Yevd-kîtü'I-hikem; el-Mevâhibür-rahmâ-niyye. Bu eserlerin ilk üçü dışındaki­ler Geylânfye ait olmayıp bazı kitaplar­dan ve hakkındaki menkıbelerden der­lenmiştir.

Hakkında Yazılan Menâkıbnâmeler. Ab-dülkâdir-i Geylânfnin menkıbeleri ve hayat hikâyesi hakkında yazılan eserler, onun hem tasavvufî görüşlerini hem de hayatı hakkındaki bilgileri yansıtmaları bakımından önemlidir. Müridlerinden Ebû Bekir Abdullah et-Temîmrnin yaz-

dığı Envârü'n-nâzır iî ma crifeti ahbâ-ri'ş-Şeyh "Abdilkadir isimli ilk menâ-kıbnâme zamanımıza kadar gelmemiş­tir. Bu eserin daha sonra yazılan me-nâkıbnâmelere kaynak olduğu muhak­kaktır. Abdülkâdir-i Geylânî hakkında yazılan menâkibnâmelerin en tanınmışı ve önemlisi, İbn Cehzam diye tanınan Ali b. Yûsuf ŞattanûfTnin (ö. 713/1314) Behcetü'l-esrâr ve ma cdînü'I-envâr (İstanbul 1258; Kahire 1304) adlı eseridir. Abdülkâdir'in pek çok fikir, davranış ve şathiyesinin nakledildiği bu menâkıbnâ-me kendi eserleri kadar önem taşır. Ab-dülazîz ed-Dîrînrnin el-Behceta'ş-şuğ-râ'sı bunun özetidir. Behcetü'l-esrâr'm Türkçe tercümeleri de vardır. Kerkük­lü Abdurrahman et-Tâlibânrnin Tercü­me-i Behcetü'l-esrâr'\ (İstanbul 1302) ile Edirneli Hüseyin b. Hasanın Behce­tül-esrâr Tercümesi (istanbul 1285) kay­da değer tercümelerdir. Diğer tercüme-

leri İse (Mustafa Molla Rahim, Abdülkadir Geylânî Hazretleri, Akşehir 1957; Bekir Uluçinar, Abdülkadir Hazretlerinin Menkı­beleri, İstanbul 1981] daha çok bu iki ter­cümeye dayanır. Menâkıbnâmeler içinde Muhammed b. Yahya et-TâzefTnin |ö 963/1556) Kala 'idü'l-cevahir iî menâ-kıbi'ş-Şeyh 'Abdilkâdir (Kahire I3O3İ ve Muhammed ed-DilâFnin (o. 1136/ 1726) Netîcetut-tahkik (Tunus !296; Fas 1309) adlı eserleri de önemlidir.

Diğer menâkıbnâmeler şunlardır: İb-nü'l-Cevzî, Dürerü'l-cevâhir; Yâfiî, Eş-ne'l-meiâhir■, Kastallânî. er-Ravzü'z-zâ-hir; İbn Hacer. Ğıbtatü'n-nâzır; Abdur­rahman el-Kâdİrî el-Geylânî, el-Fethul-mübîn (Mısır 1306); Erdebîlî, Teirîcü'l-havâtır iî menâkıbi'ş-Şeyh cAbdilkâ-dir; Yûnînî, Menâkıbu Şeyh cAbdilkâ-dir-, Muhİbbüddin el-Kâdirî, Riyâzü'l-besâtîn-, İbrahim es-Serirî. Muhtaşa-ru'r-Ravii'z-mhir; Muhammed Saîd es-Sencâdî, Ravzü'n-nâzır-, Abdurrahman et-Tûlyânî, Menâkıbu Şeyh cAbdilkâ-dir; Ali b. Yahya el-Kâdirî, Tuhfetü'l-ebrâr ve levâmicu'l-envâr; Ebû Bekir Abdullah el-Bağdadî. Envârü'n-nâzır; İbrahim ed-Derûhî, Huiâşatü'l-meiâ-hir; Afîfüddin el-Yâfıî, el-Bâzü'1-eşheb; İbrahim es-Sâmerrâî, eş-Şeyh Seyyidî 'Abdülkadir el-Geylânî [Bağdat 1970); İbn Mülkân. Dürerü'l-cevâhir; Ali Mu­hammed el-Bağdâdî, Nüzhetü'n-nâzır-, Abdülhak el-Behlevî. Zübdetü'l-esrâr; Kutbüddin Mûsâ, eş-Şeretü'l-bahir; Muhammed Sıbgatullah, Faşlü'1-cevâ-hir-, Harîrîzâde, Tevfîku'1-melikil-Kâ-dir-, Ebü'1-Hüdâ Efendi. el-Kevkebü'z-zâhir; Şeyh Senûsî, Tercemetü'ş-Şeyh "Abdiîkhdit; Ahmed Necd er-Râşid, 7/t-dü cevâhin'l-macânî; Ebû Hâmid el-Fihrî. Mir3âtül-mehâsin; Ebû Zeyd Ab­durrahman el-Fihrî, İbtihâcü'l-kulüb; Salih el-Halebî, Reyhana1-kulûb; Ebû Muhammed el-Bekrî, Dürretü't-Tîcân; Ebü'l-Abbâs es-Sicilmâsî, ez-Zevâhi-rü'l-İîrîkıyye-, Abdurrahman es-Süh-reverdî, Risale iî menâkıbi Seyyidî cAbdilkâdir el-Geylânî, el- "üriü'l- câtır iî ebnâ 'i Şeyh cAbdilkâdir. Ayrıca bazı Türkçe menâkıbnâmeler de kaydedil­meye değer: Cebbârzâde Mehmed Arif, Atiyye-i Sübhâniyye (İstanbul 1314). Eser Melih Yuluğ tarafından sadeleşti­rilerek yayımlanmıştır (İstanbul 1976!. Abdülkadir Akçiçek, Devrinde Abdül­kadir Geylânî (Ankara 1960]; İsmail Hakkı Uca, Miraç Gecesinde Doğan Güneş (Konya 1974).

237


ABDÜLKÂDIR-i GEYLÂNÎ

Abdülkadir-i Geylânî'den Sonra Kadiri

Nesli. Bütün İslâm âleminde asırlardan beri tesiri kuvvetli bir şekilde hissedilen Abdülkâdir-i Geylânfnin, Kala3 idü'l-ce-vâhir'e göre, yirmi yedisi erkek kırk do­kuz çocuğu olmuştur. Bunlardan ilim, zühd ve tasavvuf bakımından önemli olanlar şunlardır: Ebû Abdurrahman Abdullah (ö. 589/1193). En büyük oğlu­dur. Ebû Abdullah Seyfeddin Abdülveh-hâb (ö. 593/1196). Babasının cenaze namazını kıldırmış. Nasır-Lidînillâh za­manında kadılık yapmıştır. Ebû Bekir Tâceddin Abdürrezzâk (ö. 603/1206). Babasının son hac seferinde kafileyi ida­re etmiş, çok sayıda talebe yetiştirmiş­tir. Bugün Rabat ve Selâ'da bulunan Kâ-dirî şeriflerinin ceddi bu zattır. Oğlu Ebû Salih Nasr (ö. 633/1235), Bağdat'ta kâ-dılkudâtlık yapmıştır. Ebü Abdurrah­man Şerâfeddin îsâ. Cevâhirü'l-esrâr ve Setâ^ifü'l-envâr adlı tasavvuf! bir eserin müellifidir. Mısır'a hicret etmiş ve 573'te (1177) orada vefat etmiştir. Halen Mısır'da bulunan Kâdirî şerifleri­nin eeddidir. Ebû İshak Sirâceddin İb­rahim. Fas, Merakeş, Tetuan, Vahran (Oran), Tanca, Cedîde, Dârülbeyzâ ve Rabat gibi Mağrib şehirlerinde bugün mevcut olan Kâdirî şeriflerinin ceddidir.

592'de (1196) Vâsıfta vefat etti. Toru­nu Ahmed b. Muhammed 1272'de En­dülüs'e Vadi Âş'a gitmiş. 1373'te Gır-nata'ya yerleşen çocukları, daha son­ra burasının hıristiyanların eline geç­mesi üzerine Kuzey Afrika'ya dönmek zorunda kalmışlardır. Ebû Muhammed Abdülazîz. Moğol istilâsı üzerine Bağ­dat'tan ayrılıp Sencar'a gitmiş, daha sonra Bağdat'ta vefat etmiştir (ö. 602/ 1206). Ceylîler veya Geylâniler adı veri­len Bağdat Kâdirî şeriflerinin ceddi bu zattır. Ebû Nasr Ziyâeddin Mûsâ (ö. 618/1221). Şam. Halep ve Humus gibi Suriye şehirlerinde yaşayan Kâdirî şerif­lerinin ceddidir.

Kuzey Afrika'da daha çok şerif, şüre-fâ, şorfa gibi İsimler alan Kadiriler Irak, Suriye ve Anadolu'da seyyid ve Geylânî şeklinde anılmaktadır. Bağdat ve çevre­sinde yaşayan Geylânî seyyidler Moğol ve Timur istilâsı sebebiyle zaman za­man Bağdat'ı terkederek Musul'a ve İran'a gitmek zorunda kalmışlarsa da daha sonra cedlerinin türbesinin bulun­duğu Bağdat'a dönmüşler, dönemeyen­ler ise burasını zaman zaman ziyaret etmişlerdir.

Bugün Türkiye sınırları içinde yaşa­yan Kadirî seyyidler, Osmanlı Devleti ta­rafından XIX. yüzyılın başında Irak'ta­ki Girdigân'dan getirtilerek bölgede­ki asayişi sağlamak maksadıyla Bitlis, Siirt, Van ve Beytüşşebap gibi şehirle­re yerleştirilmişlerdir. İlk olarak Girdi­gân'dan Güneydoğu Anadolu'ya gelen Seyyid Abdullah Girdigânîdir. İran'da­ki Rızâiye bölgesinden gelen Geylâniler umumiyetle Beytüşşebap'a yerleşmiş­lerdir. Bu bölgedeki Geylânî seyyidle-ri 1925 tarihine kadar kendilerine bağ­lı vakıflardan geçimlerini sağlamışlar, Kâdiriyye tarikatının temsilcileri ve mü­derris olarak görev yapmışlardır. Gü­neydoğu Anadolu illerinde yaşayan Kâ­dirî seyyidlerinin çoğu son zamanlarda bu bölgeden ayrılarak İstanbul, Ankara. Bursa ve Mersin gibi şehirlere yerleş­miş, ilim ve öğretim işini bırakarak da­ha çok ticaretle uğraşmaya başlamış­lardır. Bunların Kadirî tarikatıyla fazla ilgileri de kalmamıştır.

Kâdirî şerifleri İran, Hindistan, hatta Endonezya gibi Güneydoğu Asya'daki İslâm ülkelerine de yayılmışlardır. En-donezya'daki Pava'da 1779'da Pontia-nak Sultanlığını kuran Şerif Abdurrah­man, kabri bugün de bölge halkı tara­fından ziyaret edilen Şerif Hüseyin b. Ahmed el-Kâdirînin oğludur. 1941 "de

İngilizler'e karşı Irak'ta meydana gelen ayaklanmayı idare eden Seyyid Reşîd Ali el-Geylânî el-Kâdirî, Libya'da Kral İdrîs es-Senûsrnin Özel danışmanlığını yaptıktan sonra Bağdat'a dönmüş ve Irak Cumhurbaşkanı Abdülkerîm Kâ-sım'a suikast düzenlemekle suçlana­rak idam edilmiştir. 1922'de İrak'ta ba­kan olan Seyyid Abdurrahman el-Kâdirî ile Irak elçisi olarak görev yapan Seyyid Zafer el-Geylânî el-Kâdirî de son döne­min tanınmış Kâdirileridir. Abdülhay el-Kâdirî, son zamanlarda gerek Kuzey Af­rika'da, gerekse başta Irak olmak üze­re çeşitli Ortadoğu ülkelerinde yetişmiş eğitim, siyaset, hukuk ve iktisat alanın­da tanınan Kâdirîlerin geniş bir listesi­ni verir (bk. ez-Zâuiyetü'l-Kâdiriyye, Tetu­an 1407/1986, s. 126vd.).

İslâm âleminin her tarafında rastla­nan Kâdirî şerifleri ve seyyidleri hakkın­da bilgi veren çeşitli eserler kaleme alınmıştır. Bunların başlıcaları şunlar­dır: İbrahim es-Sâmerrâî. eş-Şeyh QAb-dülködir el-Geylânî (Bağdat 1970); Ab-dülkâdir el-Kâdirî el-Geylânî, es-Sefîne-tü'1-KĞdiriyye (Bağdat, ts.); Abdülhak ed-Dihlevî, Zübdetü'l-esrâr iî menâkı-bi Şeyhi'l-ebrâr (Hindistan, ts.); Mu­hammed Sıbgatullah. Faşlü'l-cevâhir (Hindistan , ts.(.

Mağrib Kâdirî şerifleri hakkında bilgi veren eserlerden bazıları da şunlardır: Dilâî, Netîcetü't-tahkik (Fas 1208; Tu­nus 1296); Süleyman el-Âlemî, es-Sır-rü'z-zâhir (Fas, ts); Fudaylî, ed-Dürre-tü'1-behiyye (Fas 13141; Abdüsselâm b. Tayyib el-Kâdirî, ed-Dünü's-senî İî zikri men bi-Fâs min ehli'n-nesebi'l-Hasenî (Fas 1303, 1308); Abdülvâhid b. Muhammed el-Fâsî, İğâşetü'1-leh-fân ve seivetü'l-hümûm ve'1-ahzân bi'1-Kâdiriyyîn (Tunus 1322); İsmail b. Muhammed el-Kâdirî, el-Füyûzâtü'r-rabbâniyye (Mısır, ts); Muhammed b. Tayyib el-Kâdirî, Neşrü'l-meşânî li-eh-li'1'karni'î-hâdî caşer ve's-sânî (Rabat 19771; Abdülhay el-Kâdirî. ez-Zâviye-tü'1-Kâdiriyye 'abre't-târîh ve'l-'uşûr (Tetuan 1407/1986); Muhammed el-Mun-lâ et-Tünisî, Kitâbus-Sefîneti'1-Kâdi-riyye (Tunus 1310); Muhammed el-Mekkî Azûz, es-Seyfü'r-rabbânî (Tunus 1310; Bombay 13181.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü'l-Cevzî, el-Muntazam (nşr. F. Krenkow), Haydarâbâd 1357-59/1938-40. I, 219; İbnül-Esîr, ei-Kâmil (nşr C. ). Tornberg), Leiden 1851-76 — Beyni! 1385-86/1965-66, il, 323; Sühreverdî. 'Auduıu'l-ma'ârif, Beyrut 1966, s. 167; Sıbt İbnü'l-Cevzî, Mir'âtü'z-zamân fi târîhil-a'yân, Haydarâbâd 1371/1951, I, 264;



238

ABDÜLKÂDİR-i GEYLÂNÎ KÜLLİYESİ



Şattanüfî, Behcetü'l-esrâr ve ma'dinil'l-envâr ft menâkıbi's-sâdeti'l-ahyâr mine'l-meşâyihi'l-ebrâr, Kahire 1304; İbn Teymiyye. Mecmu'u fetâuâ (nşr. Abdurrahman b. Muhammedi, Ri-yad 1381-86, VIII, 369; X, 488, 516; a.mlf., Câmi'u'r-resâUl, Cidde 1984, I, 71, 189; a.mlf.. Mecmu'atü'r-resâ7 ti (nşr. M. Reşîd Rı-zâ). Beyrut 1403/1983, I, 173; Muhammed Alî-yi Tebrîzî. Reyhânetü't-edeb, Tahran 1328-33 hş., III, 441; Zehebî. A'lâmü'n-nübetâ', XX, 439-451; İbnü'l-Verdî. Tetimmetü'l-muhtaşar fî ahbâri'l-beşer |nşr. Ahmed Rif'at el-Bedrâvî), Kahire 1285 — Beyrut 1389/1970, II, 107; Kütübî, Feuâtü'l-Vefeyât (nşr. İhsan Abbasi, Beyrut 1973-74, II, 373; Yâfiî. Mır*âtü'l-cinân, Haydarâbâd 1334-39, II, 450; III, 350; İbn Ke-sîr. el-Bidâye, Kahire 1351-58/1932-39 — Beyrut 1401/1981, XII, 252; İbn Receb. Ki-tâbü'z-Zeyt calâ Tabakâti'i-Hanâbile, Kahire 1372/1952-53 — Beyrut, ts. (Dârü'l-Ma'rifel. I, 290; İbn Tagrîberdî. en-Nûcümuz-zâhire, Ka­hire 1956 — 1383/1963, V, 371; Hansârî, Rauzâtul-cennât, Tebriz 1306 hş., III, 441; Câmî, Nefahâtü'l-üns (nşr. Mehdî-yi Tevhîdî Pûr), Tahran 1337 hş., s. 507; TâzetT, Kala *idü 'l-cevâhir ft menâkıbi 'Abdilkâdir el-Cttânî, Kahire 1331; Şa'rânî. et-Tabakatü'l-kübrâ, Kahire 1373/1954, I, 126; Münâvî. el-Keüâkİbü'd-dürriyye(nşr. Mahmûd Hasan Re-bî'l. Kahire 1357/1938, II, 88; İmam Rabbânî, et-Mektûbât, İstanbul 1963, I, 349; Dârâ Şikûh. Sefînetü't-euliyâ1', Leknev 1872, s. 43-58; İb-nü'1-İmâd. Şezerâtü'z-zeheb, Kahire 1350-51 — Beyrut, ts. (Dâru îhyâi't-türâsi'l-Arabî), IV, 198; XII, 251; Muhammed b. Muhammed el-Endelüsî. el-Hulelü's-sündüsiyye fi'l-ahbâri't-Tûnisîyye (nşr. Muhammed el-Habîb el-Hey-le). Beyrut 1985, III, 34, 43; Muhammed b. Tayyib el-Kâdirî, Neşrü't-meşânî li-ehli'l-kamıl-hâdî'aşer ve'ş-şânî (nşr. Ahmed Tevfîk —Mu­hammed Hiccîl, Rabat 1397/1977, I, 307-343; Dilâî. Metîcetü't-tahklk, Fas 1309; Yûsuf en-Nebhânî, Câmt'u kerâmâti'l-euliyâ'', Kahire 1329, II, 89; Hocazâde Ahmed Hilmi, Ha-dtkatü'l-euliyâdan Silsile-i Meşâyih-ı Kâdiriy-ye, İstanbul 1318; Seyyid Muhammed Ebü'l-Hüdâ es-Sayyâdî, el-Keukebü'z-zâhir ft me-nâktbCI-ğaus 'Abdilkâdİr, İstanbul 1313; Sâ­dık Vicdanî, Tomar-Kâdtriyye, s. 39-67; Ma'-sûm Ali Şah, Tarâyıku'l-hakayık, Tahran 1339 hş., 11, 362; Aİni Mehmed Âli. ün Grand Saint de L'lstam, Abdutkadir Guilani, Paris 1938; Brockelmann. GAL, II, 264; SuppL, II, 283; Ab-dulkâdir Mahmûd, et-Felsefetü'ş-şûfiyye /iV-/s-iâm. Kahire 1966. s. 283; Abdünnebî Kevkeb. Şâh-İ Cîlân, Lahor 1971; Tâhâ Ebû Verde. el-Minehu'l-ilâhiyye fi'l-mi*sere ue'l efkâri'l-Kâdi-riyye, Kahire 1973; Ebü'l-Hasan en-Nedvî, et-İmâm 'Abdülkâdir el-Geylânî, Kahire 1974; A. Schimmel, Tasauuufun Boyuttan (trc. Ender Gürol), İstanbul 1981, s. 216; Abdülhay el-Kâ­dirî, ez-Zâviyetü'l-Kâdiriyye cabre't-târth ue'l-cuşûr, Tetuan 1407/1986, s. 126 vd.; Hasan Câf, "eş-Şeyh cAbdülkâdir el-Kîlânî", ed-Dİ-râsâtü'l-İstâmîyye, sy. XIII/2, İslamabâd 1978, s. 7-37; Jacqueline Chabbi. "'Abd al-Kâdir al-Djîlânl personnage historique", St.l, XXXVIII (19731, s. 75-106; Reşid Rızâ. ""Abdülkâdir", DM, XI, 621-624; D. S. Margoliouth. "Abdülka-dir", İA, I, 80; a.mlf, "Kâdiriye", İA, VI, 50-54; W. Braune. "cAbd al-Kâdir al-Djilâni", EIZ (İng.l, I, 69-70; a.mlf.-Abdünnebî Kevkeb. "'Abdülkâdir el-Ciylânî", ÜDMİ, XII, 924-934; B. Lawrence. u'Abd-al-Qâder Jilâni", Elr., I, 132-133. f—l

imi Süleyman Uludağ

ABDÜLKADİR-i GEYLANİ KÜLLİYESİ

Bağdat'ta Bâbüşşeyh mahallesinde bulunan külliye.

Külliyenin yerinde daha Önce Hanbelî fakihi Ebû Saîd el-Muharrimî'nin ders verdiği bir medrese bulunmaktaydı. Muharrimrnin talebesi ve halefi olan Abdülkâdir-i Geylânî medreseyi genişle­terek bir tekke ilâve etmiş, 561 "de (1165-66) ölümü üzerine de buraya defnedilerek adına bir türbe yapılmış­tır. Bağdat'taki diğer örnekler gibi mu-karnas kubbeli olduğu sanılan ilk türbe, Kanunî Sultan Süleyman'ın emriyle 1534'te yenilenerek yanıbaşına bir ca­mi, etrafına da imaret, medrese ve tek­ke hücreleri yaptırılmıştır. Planlarını Mi­mar Sinan'ın hazırladığı külliye. 1574'te Bağdat Valisi Elvendzâde Ali Paşa za­manında tamamlanmıştır. Daha sonra 1638'de IV. Murad, 1674'te Silâhtar Hüseyin Paşa, 1708'de III. Ahmed. 1865'te Abdülaziz, 1900-1904 yılları arasında II. Abdülhamid ve 1970-1974 yılları arasında da mütevellileri tarafın­dan tamir ettirilmiştir.

Etrafı yüksek duvarlarla çevrili geniş bir avlu içinde yer alan külliyeye, doğu ve batı tarafından iki taçkapıyla giril­mektedir. Cephe duvarlarını aşan kade­meli, sivri kemerli taçkapılarla süsleme­leri, Selçuklu üslûbu taklit edilerek 1974'te yenilenmiş, külliyenin güneyin­deki hazîre ile bahçe duvarı ise modern mimari anlayışıyla düzenlenmiştir. Gü-

neyde bulunan türbe ile cami birlikte ele alınmış ve caminin planı, daha eski olan türbeye uydurulduğu için de genel planda bir çarpıklık meydana gelmiştir. Cami ve türbe, üç taraftan çifte revakla çevrelenmiştir; revaklar siyah mermer sütunların taşıdığı otuz sekiz küçük kubbeyle örtülüdür. Kubbelerin cami ve türbeye açılan bölüm üzerindeki dördü mukarnas dolgulu, diğerleri sadedir. Külliyenin çekirdeğini teşkil eden türbe kare planlı olup üzeri, köşe kubbelerine yaslanan kubbeyle örtülüdür. Önünde dört eyvanlı Selçuklu yapılarını hatırla­tan küçük bir geçiş mekânı bulunmak­tadır. Üç kapıyla girilen türbenin içi son tamirde altta mermer, üstte kristal camlarla, miğfer şeklindeki dış kubbe İse kasnaktan itibaren halı desenli çini­lerle kaplanmıştır. Çeşitli hatlarla ve motiflerle süslü sanduka Osmanlı ese­ridir ve gümüş bir kafesle muhafaza edilmektedir.

Caminin harim kısmı sekiz destekli, köşe kubbeleriyle geçilen 18.5 m. ça­pında büyük bir kubbeyle örtülüdür. Üç yanda ikişer katlı mahfiller bulunmak­ta, mihrap eyvan şeklinde kubbeye ka­dar yükselmektedir. Sıcak iklim sebe­biyle az sayıda pencere açıldığından ca­minin içi loştur. Camiyi süsleyen Osman­lı dönemine ait çiniler sökülerek yerine mermer kaplanmıştır. Yeni minber ba­sit ve sadedir. Harim kubbesi. Irak'taki camilerden çok İstanbul kubbelerini ha­tırlatır. Geylânî Camii, planıyla Silivrika-pı Hadım İbrahim Paşa. iç düzenleme­siyle de Fâtih Bâli Paşa camilerine ben-

239

ABDÜLKÂDİR-İ CEYLANI KÜLLİYESİ



zemektedir. Külliyenin diğer yapıları av­lu etrafında sıralanmıştır. Doğu taçka-pısı yanındaki üç türbe, Geylânfnin ah­fadına aittir. Ortadaki Şeyh Abdurrah-man Türbesinde, Kanuni ile IV. Mu-rad'a ait inşa ve tamir kitabeleri bulun­maktadır. Avlunun kuzeybatısını çeviren iki katlı yapılar medrese, tekke ve ima­ret hücreleriyle türbelere kadar uzanan kütüphaneyi oluşturmaktadır. Zemin kat hücreleri iki bölümlüdür; geniş sivri kemerli girişten sonra esas mekâna geçilmektedir. Yatakhane olarak plan­lanan üst kat odalarının önünde, mu-karnas başlıklı ahşap sütunların taşıdı­ğı düz örtülü revaklar yer almaktadır.

Cami ile kuzey revaklar arasında, çar­pık dikdörtgen planlı bir namazgah bu­lunmaktadır. Külliyenin güneydoğu kö­şesinde, Selçuklu devrindeki yapılardan kalan minare yer almaktadır. Minare­nin kalın gövdesinin birinci şerefeye ka­dar alt kısmı on köşeli, üst tarafı yu­varlaktır ve peteği daha küçük çaplıdır. Batı taçkapısı üstünden yükselen yine tuğladan örülmüş, mozaik çini süsle-meli diğer minare ile güneybatı köşe­sindeki XIX. yüzyıla ait üç katlı saat ku­lesi Osmanlı eseridir.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Celebi, Seyahatname. İV, 1405; Ab-bas el-Azzâvî, Târihi ''Irak beyne l-ihtilâleyn, Bağdad 1938. IV, 33, 119; İbrahim ed-Derûbî, el-B&ü'l-eşheb, Bağdad 1955; Beşir Fransis. Bağdâd, Târîhuhâ ue âşaruhâ, Bağdad 1959, s. 16; Nakkaş Sâî Mustafa Çelebi, Tezkiretü'l-ebniye (nşr Rıfkı Melül Meriç, Mimar Sinan Hayatı, Eseri, I. Mimar Sinan 'm Hayatına, Eserlerine Dair, Metinler), Ankara 1965, s. 24; Y. İbrahim es-Sâmerrâî, Târîhu mesâcidi Bağ-d&di'i-hadîşe, Bağdad 1977, s. 278; Abdüsse-lâm Uluçam. Irak'ta Türk Mimarî Eserlerinin Gelişmesi (doktora tezi, 19831, Atatürk Ünv. İla­hiyat Fak., s. 46-53; Aptullah Kuran. "Mimar Sinenin Onardığı Camiler", Boğaziçi Üniuer-sitesi DergiSİ(1980-81), İstanbul 1983, s. 196.

m

İMİ Abdüsselâm Uluçam



ABDÜLKADİR HAMİDİ ÇELEBİ

{ö. 955/1548) Osmanlı şeyhülislâmı.

Hamîd sancağına bağlı İsparta'dan Mehmed Efendi'nin oğludur. Buraya nisbetle Hamîdî veya İsparta Çelebisi diye tanınmıştır. Çeşitli hocalardan oku­du-, Kara Seyyidî Efendi'den mülâzım oldu. Zeyrekzâde Rükneddin Efendi'ye intisap ederek Bursa Sultan Medrese-si'nde onun yardımcılığında bulundu.

Bir müddet sonra Kanunî Sultan Süley­man'ın yakınlarından Mustafa Ağa'ya özel dersler verdi. Onun teşvik ve yardı­mıyla İstanbul'da Hacı Hasanzâde, Bur-sa'da Sultan ve İstanbul'da Sahn-ı Se­man medreselerinde müderrislik yaptı. Daha sonra kadılık mesleğine geçerek Bursa ve İstanbul kadısı, 1523te Ana­dolu kazaskeri oldu.

On dört yıl kadar süren kazaskerliği döneminde dürüstlüğü ile tanınan Ab-dülkadir Efendi birçok hadisenin içeri­sinde bulundu. Bunlar arasında, Rumeli Kazaskeri Fenârîzâde ile birlikte Molla Kabız'ı Dîvân-ı Hümâyun'da yargılama­daki başarısızlığı ve bu yüzden hüküm­dar tarafından azarlanması bilhassa belirtilmeye değer bir olaydır. İlmî ye­tersizlik iddiası ve bazı siyasî meseleler­den dolayı 1537'de kendisine 150 akçe yevmiye bağlanarak kazaskerlikten az­ledildi (bk. Atâî, s. 186). Bu arada hac fa­rizasını ifa ederek İstanbul'a döndü. Ka­sım 1542'de Çivizâde Muhyiddin Efen­di'nin yerine şeyhülislâmlığa tayin edil­di. Üç ay kadar bu görevde kaldıktan sonra hastalığı sebebiyle Ocak 1543'-te ayrılmak zorunda kaldı. Bu defa da kendisine günlük 200 akçe üzerinden maaş bağlandı. Bundan sonraki hayatı­nı Bursa'da geçiren Hamîdî Celebi, bu­rada bir cami ile bir medrese yaptırdı. Öldükten sonra kendi yaptırdığı cami­nin avlusuna defnedildi.


Yüklə 1,08 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin