Menâkıb kitapları Abdülkâdir-i Geylânrnin bin kadar eseri bulunduğunu kaydeder. Bugün ona nisbet edilen eserlerin sayısı elli civarındadır. Ancak bunların büyük bir kısmının ona ait olmadığı kesinlik kazanmıştır. Bazı eserlerinin çeşitli isimlerle tanınmış olması da sayının artmasına sebep olmuştur.
Gerek vaazlarında gerekse eserlerinde son derece sade bir üslûp kullanan Abdülkâdir-i Geylânî, kendisinden önceki sofilerden nakiller yaparken bunları herkesin anlayacağı örneklerle açıklar. Bu sebeple eserleri tasavvuf edebiyatının güzel örneklerinden sayılır. Tema olarak ağlatıcı ve ürpertici konulan tercih eder. Konuşmalarında samimi yakarışlarını dile getiren dua ve niyazlara yer verir. Cemaata cenneti müjdeleyerek onlara ümit ve şevk verir, nefsin zayıf taraflarını başarılı bir şekilde tasvir eder, şeytanın insana nüfuz etme yollarını canlı örneklerle anlatır. Bilhassa el-Fethu'r-rabbânî ve Fütûhu'1-ğayb'-da insanı duygulandıran ve heyecanlandıran tablolar çizer. Tarikatının ve tesirinin bütün İslâm âlemine yayılmasında, uyguladığı bu metodun payı büyüktür.
Eserleri, 1. el-Gunye li-tâlibî tarîki'l-hak* (Kahire 1288], Dinî hükümlerden İman, tevhid ve ahlâkı konu alan bu eser, muhteva olarak Ebû Tâlib el-Mek-kînin Kîıtü'î-kulûb'una benzer. İbadetlerin faziletine ve müslümanların günlük hayatla ilgili hal ve hareketlerine geniş yer veren eİ-Gunye'de akaid konuları selef akidesi esas alınarak açıklanır. Sîa. Mutezile ve Cehmiyye gibi mezhepler ağır dille reddedilirken, Allah hakkında teşbih ve tecsimi andıran bazı izahlara yer verilir. Eserde ta-savvufî konular zühd ve takva seviyesinde ele alınır. ei-Gunye bazı dillere tercüme edilmiştir (Farsça trc. Abdülha-klm es-Siyâlkûtî, Lahor 1282; Türkçe trc. Umdetü's-sâlihtn fî tercemeti Gunyeti't-talibin, İstanbul 1303; A, Faruk Meyan, İtim Esrar Hazinesi, İstanbul 1971). 2. el-Fethu'r-rabbânî ve'1-feyzü'r-rahmânî (Kahire 1281, 1303). 1150-1152 yılları arasında çoğunu medresede, bir kısmını ribât*ta verdiği vaazların müridle-ri tarafından notlar halinde yazılmasından meydana gelen altmış iki bölümlük bir eserdir. Sonunda vefatını anlatan bir zeyil vardır. Abdülkâdir-i Geylânrnin tasavvuf bakımından en önemli eseri budur. Eser Abdülkâdir Akçiçek (İstanbul 1961! ve Yaman Arıkan (İstanbul 1986) tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir. 3. Fütûhu'I-ğayb (İstanbul 1281; Kahire 1304). Oğlu Abdürrezzâk'ın babasının meclislerinde topladığı yetmiş sekiz vaazdan ve ölürken yaptığı vasiyetten meydana gelen eserin sonunda bir soy şeceresi yer alır. Eser İbn Tey-miyye tarafından Şerhu kelimât min Fütûhi'1-ğayb adıyla şerhedilmiş (Cidde [Câml'u'r-resâ'U içindel, s. 71-189).
Ayrıca VValter Braune tarafından Die Futûh aî-Gaib das cAbdal-Qadir adıyla Almanca'ya (Leipzig 1933], Abdülkâdir Akçiçek tarafından İlâhî Armağan (Ankara 1962) adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir. 4. el'Füyûzötü'r-rabbâniyye fî ev-râdi'l-Kâdiriyye (İstanbul 1281, Kahire 1303). Nesir ve nazım halindeki dua ve evrâddan meydana gelen bir risaledir. Eser İlâhî Feyzler adıyla Celal Yıldırım tarafından tercüme edilmiştir (İstanbul 1975). 5. Mektûbât. Abdülkâdir'in on beş mektubu Refet Süleyman Paşa {Mekta-bât-ı Şeyh Abdüikâdir-i Geytânî, istanbul 1276) ve Abdülkâdir Akçiçek (On/a-nn Mektupları, İstanbul 1966) tarafından tercüme edilmiştir. Ayrıca Fevzi Paşa tercümesini Bekir Uluçınar sadeleştire-rek yayımlamıştır (İstanbul 1981). 6. Ci-îâ3 ü'l'hâpr min kelâmı Şeyh cAbdil-kâdir. el-Fethu'r-rabbâmriın 57. ve 59. bölümlerinden ibaret olan bu eserin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'n-de (Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 685) bulunmaktadır. 7. Smü'1-esrâr ve mazharül-envâr. Bir nüshası Süleymaniye Kütüp-hanesi'nde (Celâlettin Ökten, nr. 239) bulunan eser, Abdülkadir Akçiçek tarafından Ötelerden Haber adıyla tercüme edilmiştir (İstanbul 1964). 8. ed-Delâ* il. Evrâd ve Şalavötü'l-kübrâ adlarıyla da anılan eser Süleyman Hasbi tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir ((İstanbul 1273, 1306). 9. es-SirÖcü'l-vehhâc fî leyleti'l-Mir'râc (İstanbul 1312). eJ-Gunye'nin Mi'rac'la ilgili bölümlerinden derlenmiştir. Eser, Mustafa Güner (üç Aylar ve Faziletleri, Ankara 1975) ve Ha-sırcızâde {üç aylar ve Mübarek Geceler, İstanbul 1984) tarafından tercüme edilmiştir. 10. cAkîdetü'l-Bözi'l-eşheb (Beh-cetü'l-esrSnn kenarında). Çeşitli kaside ve manzumelerini ihtiva eder. "Muhyî" mahlasını kullanan Abdülkâdir-i Geylânrnin "Hamriyye", "Ümmiyye", "Tâiy-ye", "Lâmiyye", "Tasavvufiyye" adlı kaside ve manzumelerini içine alan iki mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Pertev Paşa, nr. 615/3 ve Hacı Mahmud, nr. 2598/5) bulunmaktadır.
Abdülkâdir-i Geylânî'ye nisbet edilen diğer eserler şunlardır. Kitâb fî uşuli'd-
dîn (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2763/9); el-Esmâ3ul-hüsnâ (Süleymaniye Ktp., Düğümlü Baba, nr. 496/i); Ki-tâb-ı Hamse-i Geylânî (Süleymaniye Ktp., Serezli, nr. 4050); Gavşiyye {Hamriyye). Allah'la Abdülkâdir-i Geylânî arasında geçtiği iddia edilen konuşmaları ihtiva eden ve bir nüshası Süleymani-
236
ABDÜLKÂDİR-İ CEYLÂNI
ye Kütüphanesi'nde (Hacı Mahmud, nr. 2855) bulunan bu risale ona ait değildir. Eser, İsmail Fenni'ye ait Vahdet-i Vücûd ve Muhyiddin Arabi adlı eserin içinde de (İstanbul 1928) yer almaktadır. Bu risale, Tercüme-i Gavsiyye adıyla Mehmed Abdüllatif tarafından tercüme edilmiştir (İstanbul 12661. Zik-rü'1-makâmât iî tarîki'1-hak (Süley-maniye Ktp., Fâtih, nr. 5399/8); Yevd-kîtü'I-hikem; el-Mevâhibür-rahmâ-niyye. Bu eserlerin ilk üçü dışındakiler Geylânfye ait olmayıp bazı kitaplardan ve hakkındaki menkıbelerden derlenmiştir.
Hakkında Yazılan Menâkıbnâmeler. Ab-dülkâdir-i Geylânfnin menkıbeleri ve hayat hikâyesi hakkında yazılan eserler, onun hem tasavvufî görüşlerini hem de hayatı hakkındaki bilgileri yansıtmaları bakımından önemlidir. Müridlerinden Ebû Bekir Abdullah et-Temîmrnin yaz-
dığı Envârü'n-nâzır iî ma crifeti ahbâ-ri'ş-Şeyh "Abdilkadir isimli ilk menâ-kıbnâme zamanımıza kadar gelmemiştir. Bu eserin daha sonra yazılan me-nâkıbnâmelere kaynak olduğu muhakkaktır. Abdülkâdir-i Geylânî hakkında yazılan menâkibnâmelerin en tanınmışı ve önemlisi, İbn Cehzam diye tanınan Ali b. Yûsuf ŞattanûfTnin (ö. 713/1314) Behcetü'l-esrâr ve ma cdînü'I-envâr (İstanbul 1258; Kahire 1304) adlı eseridir. Abdülkâdir'in pek çok fikir, davranış ve şathiyesinin nakledildiği bu menâkıbnâ-me kendi eserleri kadar önem taşır. Ab-dülazîz ed-Dîrînrnin el-Behceta'ş-şuğ-râ'sı bunun özetidir. Behcetü'l-esrâr'm Türkçe tercümeleri de vardır. Kerküklü Abdurrahman et-Tâlibânrnin Tercüme-i Behcetü'l-esrâr'\ (İstanbul 1302) ile Edirneli Hüseyin b. Hasanın Behcetül-esrâr Tercümesi (istanbul 1285) kayda değer tercümelerdir. Diğer tercüme-
leri İse (Mustafa Molla Rahim, Abdülkadir Geylânî Hazretleri, Akşehir 1957; Bekir Uluçinar, Abdülkadir Hazretlerinin Menkıbeleri, İstanbul 1981] daha çok bu iki tercümeye dayanır. Menâkıbnâmeler içinde Muhammed b. Yahya et-TâzefTnin |ö 963/1556) Kala 'idü'l-cevahir iî menâ-kıbi'ş-Şeyh 'Abdilkâdir (Kahire I3O3İ ve Muhammed ed-DilâFnin (o. 1136/ 1726) Netîcetut-tahkik (Tunus !296; Fas 1309) adlı eserleri de önemlidir.
Diğer menâkıbnâmeler şunlardır: İb-nü'l-Cevzî, Dürerü'l-cevâhir; Yâfiî, Eş-ne'l-meiâhir■, Kastallânî. er-Ravzü'z-zâ-hir; İbn Hacer. Ğıbtatü'n-nâzır; Abdurrahman el-Kâdİrî el-Geylânî, el-Fethul-mübîn (Mısır 1306); Erdebîlî, Teirîcü'l-havâtır iî menâkıbi'ş-Şeyh cAbdilkâ-dir; Yûnînî, Menâkıbu Şeyh cAbdilkâ-dir-, Muhİbbüddin el-Kâdirî, Riyâzü'l-besâtîn-, İbrahim es-Serirî. Muhtaşa-ru'r-Ravii'z-mhir; Muhammed Saîd es-Sencâdî, Ravzü'n-nâzır-, Abdurrahman et-Tûlyânî, Menâkıbu Şeyh cAbdilkâ-dir; Ali b. Yahya el-Kâdirî, Tuhfetü'l-ebrâr ve levâmicu'l-envâr; Ebû Bekir Abdullah el-Bağdadî. Envârü'n-nâzır; İbrahim ed-Derûhî, Huiâşatü'l-meiâ-hir; Afîfüddin el-Yâfıî, el-Bâzü'1-eşheb; İbrahim es-Sâmerrâî, eş-Şeyh Seyyidî 'Abdülkadir el-Geylânî [Bağdat 1970); İbn Mülkân. Dürerü'l-cevâhir; Ali Muhammed el-Bağdâdî, Nüzhetü'n-nâzır-, Abdülhak el-Behlevî. Zübdetü'l-esrâr; Kutbüddin Mûsâ, eş-Şeretü'l-bahir; Muhammed Sıbgatullah, Faşlü'1-cevâ-hir-, Harîrîzâde, Tevfîku'1-melikil-Kâ-dir-, Ebü'1-Hüdâ Efendi. el-Kevkebü'z-zâhir; Şeyh Senûsî, Tercemetü'ş-Şeyh "Abdiîkhdit; Ahmed Necd er-Râşid, 7/t-dü cevâhin'l-macânî; Ebû Hâmid el-Fihrî. Mir3âtül-mehâsin; Ebû Zeyd Abdurrahman el-Fihrî, İbtihâcü'l-kulüb; Salih el-Halebî, Reyhana1-kulûb; Ebû Muhammed el-Bekrî, Dürretü't-Tîcân; Ebü'l-Abbâs es-Sicilmâsî, ez-Zevâhi-rü'l-İîrîkıyye-, Abdurrahman es-Süh-reverdî, Risale iî menâkıbi Seyyidî cAbdilkâdir el-Geylânî, el- "üriü'l- câtır iî ebnâ 'i Şeyh cAbdilkâdir. Ayrıca bazı Türkçe menâkıbnâmeler de kaydedilmeye değer: Cebbârzâde Mehmed Arif, Atiyye-i Sübhâniyye (İstanbul 1314). Eser Melih Yuluğ tarafından sadeleştirilerek yayımlanmıştır (İstanbul 1976!. Abdülkadir Akçiçek, Devrinde Abdülkadir Geylânî (Ankara 1960]; İsmail Hakkı Uca, Miraç Gecesinde Doğan Güneş (Konya 1974).
237
ABDÜLKÂDIR-i GEYLÂNÎ
Abdülkadir-i Geylânî'den Sonra Kadiri
Nesli. Bütün İslâm âleminde asırlardan beri tesiri kuvvetli bir şekilde hissedilen Abdülkâdir-i Geylânfnin, Kala3 idü'l-ce-vâhir'e göre, yirmi yedisi erkek kırk dokuz çocuğu olmuştur. Bunlardan ilim, zühd ve tasavvuf bakımından önemli olanlar şunlardır: Ebû Abdurrahman Abdullah (ö. 589/1193). En büyük oğludur. Ebû Abdullah Seyfeddin Abdülveh-hâb (ö. 593/1196). Babasının cenaze namazını kıldırmış. Nasır-Lidînillâh zamanında kadılık yapmıştır. Ebû Bekir Tâceddin Abdürrezzâk (ö. 603/1206). Babasının son hac seferinde kafileyi idare etmiş, çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Bugün Rabat ve Selâ'da bulunan Kâ-dirî şeriflerinin ceddi bu zattır. Oğlu Ebû Salih Nasr (ö. 633/1235), Bağdat'ta kâ-dılkudâtlık yapmıştır. Ebü Abdurrahman Şerâfeddin îsâ. Cevâhirü'l-esrâr ve Setâ^ifü'l-envâr adlı tasavvuf! bir eserin müellifidir. Mısır'a hicret etmiş ve 573'te (1177) orada vefat etmiştir. Halen Mısır'da bulunan Kâdirî şeriflerinin eeddidir. Ebû İshak Sirâceddin İbrahim. Fas, Merakeş, Tetuan, Vahran (Oran), Tanca, Cedîde, Dârülbeyzâ ve Rabat gibi Mağrib şehirlerinde bugün mevcut olan Kâdirî şeriflerinin ceddidir.
592'de (1196) Vâsıfta vefat etti. Torunu Ahmed b. Muhammed 1272'de Endülüs'e Vadi Âş'a gitmiş. 1373'te Gır-nata'ya yerleşen çocukları, daha sonra burasının hıristiyanların eline geçmesi üzerine Kuzey Afrika'ya dönmek zorunda kalmışlardır. Ebû Muhammed Abdülazîz. Moğol istilâsı üzerine Bağdat'tan ayrılıp Sencar'a gitmiş, daha sonra Bağdat'ta vefat etmiştir (ö. 602/ 1206). Ceylîler veya Geylâniler adı verilen Bağdat Kâdirî şeriflerinin ceddi bu zattır. Ebû Nasr Ziyâeddin Mûsâ (ö. 618/1221). Şam. Halep ve Humus gibi Suriye şehirlerinde yaşayan Kâdirî şeriflerinin ceddidir.
Kuzey Afrika'da daha çok şerif, şüre-fâ, şorfa gibi İsimler alan Kadiriler Irak, Suriye ve Anadolu'da seyyid ve Geylânî şeklinde anılmaktadır. Bağdat ve çevresinde yaşayan Geylânî seyyidler Moğol ve Timur istilâsı sebebiyle zaman zaman Bağdat'ı terkederek Musul'a ve İran'a gitmek zorunda kalmışlarsa da daha sonra cedlerinin türbesinin bulunduğu Bağdat'a dönmüşler, dönemeyenler ise burasını zaman zaman ziyaret etmişlerdir.
Bugün Türkiye sınırları içinde yaşayan Kadirî seyyidler, Osmanlı Devleti tarafından XIX. yüzyılın başında Irak'taki Girdigân'dan getirtilerek bölgedeki asayişi sağlamak maksadıyla Bitlis, Siirt, Van ve Beytüşşebap gibi şehirlere yerleştirilmişlerdir. İlk olarak Girdigân'dan Güneydoğu Anadolu'ya gelen Seyyid Abdullah Girdigânîdir. İran'daki Rızâiye bölgesinden gelen Geylâniler umumiyetle Beytüşşebap'a yerleşmişlerdir. Bu bölgedeki Geylânî seyyidle-ri 1925 tarihine kadar kendilerine bağlı vakıflardan geçimlerini sağlamışlar, Kâdiriyye tarikatının temsilcileri ve müderris olarak görev yapmışlardır. Güneydoğu Anadolu illerinde yaşayan Kâdirî seyyidlerinin çoğu son zamanlarda bu bölgeden ayrılarak İstanbul, Ankara. Bursa ve Mersin gibi şehirlere yerleşmiş, ilim ve öğretim işini bırakarak daha çok ticaretle uğraşmaya başlamışlardır. Bunların Kadirî tarikatıyla fazla ilgileri de kalmamıştır.
Kâdirî şerifleri İran, Hindistan, hatta Endonezya gibi Güneydoğu Asya'daki İslâm ülkelerine de yayılmışlardır. En-donezya'daki Pava'da 1779'da Pontia-nak Sultanlığını kuran Şerif Abdurrahman, kabri bugün de bölge halkı tarafından ziyaret edilen Şerif Hüseyin b. Ahmed el-Kâdirînin oğludur. 1941 "de
İngilizler'e karşı Irak'ta meydana gelen ayaklanmayı idare eden Seyyid Reşîd Ali el-Geylânî el-Kâdirî, Libya'da Kral İdrîs es-Senûsrnin Özel danışmanlığını yaptıktan sonra Bağdat'a dönmüş ve Irak Cumhurbaşkanı Abdülkerîm Kâ-sım'a suikast düzenlemekle suçlanarak idam edilmiştir. 1922'de İrak'ta bakan olan Seyyid Abdurrahman el-Kâdirî ile Irak elçisi olarak görev yapan Seyyid Zafer el-Geylânî el-Kâdirî de son dönemin tanınmış Kâdirileridir. Abdülhay el-Kâdirî, son zamanlarda gerek Kuzey Afrika'da, gerekse başta Irak olmak üzere çeşitli Ortadoğu ülkelerinde yetişmiş eğitim, siyaset, hukuk ve iktisat alanında tanınan Kâdirîlerin geniş bir listesini verir (bk. ez-Zâuiyetü'l-Kâdiriyye, Tetuan 1407/1986, s. 126vd.).
İslâm âleminin her tarafında rastlanan Kâdirî şerifleri ve seyyidleri hakkında bilgi veren çeşitli eserler kaleme alınmıştır. Bunların başlıcaları şunlardır: İbrahim es-Sâmerrâî. eş-Şeyh QAb-dülködir el-Geylânî (Bağdat 1970); Ab-dülkâdir el-Kâdirî el-Geylânî, es-Sefîne-tü'1-KĞdiriyye (Bağdat, ts.); Abdülhak ed-Dihlevî, Zübdetü'l-esrâr iî menâkı-bi Şeyhi'l-ebrâr (Hindistan, ts.); Muhammed Sıbgatullah. Faşlü'l-cevâhir (Hindistan , ts.(.
Mağrib Kâdirî şerifleri hakkında bilgi veren eserlerden bazıları da şunlardır: Dilâî, Netîcetü't-tahkik (Fas 1208; Tunus 1296); Süleyman el-Âlemî, es-Sır-rü'z-zâhir (Fas, ts); Fudaylî, ed-Dürre-tü'1-behiyye (Fas 13141; Abdüsselâm b. Tayyib el-Kâdirî, ed-Dünü's-senî İî zikri men bi-Fâs min ehli'n-nesebi'l-Hasenî (Fas 1303, 1308); Abdülvâhid b. Muhammed el-Fâsî, İğâşetü'1-leh-fân ve seivetü'l-hümûm ve'1-ahzân bi'1-Kâdiriyyîn (Tunus 1322); İsmail b. Muhammed el-Kâdirî, el-Füyûzâtü'r-rabbâniyye (Mısır, ts); Muhammed b. Tayyib el-Kâdirî, Neşrü'l-meşânî li-eh-li'1'karni'î-hâdî caşer ve's-sânî (Rabat 19771; Abdülhay el-Kâdirî. ez-Zâviye-tü'1-Kâdiriyye 'abre't-târîh ve'l-'uşûr (Tetuan 1407/1986); Muhammed el-Mun-lâ et-Tünisî, Kitâbus-Sefîneti'1-Kâdi-riyye (Tunus 1310); Muhammed el-Mekkî Azûz, es-Seyfü'r-rabbânî (Tunus 1310; Bombay 13181.
BİBLİYOGRAFYA:
İbnü'l-Cevzî, el-Muntazam (nşr. F. Krenkow), Haydarâbâd 1357-59/1938-40. I, 219; İbnül-Esîr, ei-Kâmil (nşr C. ). Tornberg), Leiden 1851-76 — Beyni! 1385-86/1965-66, il, 323; Sühreverdî. 'Auduıu'l-ma'ârif, Beyrut 1966, s. 167; Sıbt İbnü'l-Cevzî, Mir'âtü'z-zamân fi târîhil-a'yân, Haydarâbâd 1371/1951, I, 264;
238
ABDÜLKÂDİR-i GEYLÂNÎ KÜLLİYESİ
Şattanüfî, Behcetü'l-esrâr ve ma'dinil'l-envâr ft menâkıbi's-sâdeti'l-ahyâr mine'l-meşâyihi'l-ebrâr, Kahire 1304; İbn Teymiyye. Mecmu'u fetâuâ (nşr. Abdurrahman b. Muhammedi, Ri-yad 1381-86, VIII, 369; X, 488, 516; a.mlf., Câmi'u'r-resâUl, Cidde 1984, I, 71, 189; a.mlf.. Mecmu'atü'r-resâ7 ti (nşr. M. Reşîd Rı-zâ). Beyrut 1403/1983, I, 173; Muhammed Alî-yi Tebrîzî. Reyhânetü't-edeb, Tahran 1328-33 hş., III, 441; Zehebî. A'lâmü'n-nübetâ', XX, 439-451; İbnü'l-Verdî. Tetimmetü'l-muhtaşar fî ahbâri'l-beşer |nşr. Ahmed Rif'at el-Bedrâvî), Kahire 1285 — Beyrut 1389/1970, II, 107; Kütübî, Feuâtü'l-Vefeyât (nşr. İhsan Abbasi, Beyrut 1973-74, II, 373; Yâfiî. Mır*âtü'l-cinân, Haydarâbâd 1334-39, II, 450; III, 350; İbn Ke-sîr. el-Bidâye, Kahire 1351-58/1932-39 — Beyrut 1401/1981, XII, 252; İbn Receb. Ki-tâbü'z-Zeyt calâ Tabakâti'i-Hanâbile, Kahire 1372/1952-53 — Beyrut, ts. (Dârü'l-Ma'rifel. I, 290; İbn Tagrîberdî. en-Nûcümuz-zâhire, Kahire 1956 — 1383/1963, V, 371; Hansârî, Rauzâtul-cennât, Tebriz 1306 hş., III, 441; Câmî, Nefahâtü'l-üns (nşr. Mehdî-yi Tevhîdî Pûr), Tahran 1337 hş., s. 507; TâzetT, Kala *idü 'l-cevâhir ft menâkıbi 'Abdilkâdir el-Cttânî, Kahire 1331; Şa'rânî. et-Tabakatü'l-kübrâ, Kahire 1373/1954, I, 126; Münâvî. el-Keüâkİbü'd-dürriyye(nşr. Mahmûd Hasan Re-bî'l. Kahire 1357/1938, II, 88; İmam Rabbânî, et-Mektûbât, İstanbul 1963, I, 349; Dârâ Şikûh. Sefînetü't-euliyâ1', Leknev 1872, s. 43-58; İb-nü'1-İmâd. Şezerâtü'z-zeheb, Kahire 1350-51 — Beyrut, ts. (Dâru îhyâi't-türâsi'l-Arabî), IV, 198; XII, 251; Muhammed b. Muhammed el-Endelüsî. el-Hulelü's-sündüsiyye fi'l-ahbâri't-Tûnisîyye (nşr. Muhammed el-Habîb el-Hey-le). Beyrut 1985, III, 34, 43; Muhammed b. Tayyib el-Kâdirî, Neşrü't-meşânî li-ehli'l-kamıl-hâdî'aşer ve'ş-şânî (nşr. Ahmed Tevfîk —Muhammed Hiccîl, Rabat 1397/1977, I, 307-343; Dilâî. Metîcetü't-tahklk, Fas 1309; Yûsuf en-Nebhânî, Câmt'u kerâmâti'l-euliyâ'', Kahire 1329, II, 89; Hocazâde Ahmed Hilmi, Ha-dtkatü'l-euliyâdan Silsile-i Meşâyih-ı Kâdiriy-ye, İstanbul 1318; Seyyid Muhammed Ebü'l-Hüdâ es-Sayyâdî, el-Keukebü'z-zâhir ft me-nâktbCI-ğaus 'Abdilkâdİr, İstanbul 1313; Sâdık Vicdanî, Tomar-Kâdtriyye, s. 39-67; Ma'-sûm Ali Şah, Tarâyıku'l-hakayık, Tahran 1339 hş., 11, 362; Aİni Mehmed Âli. ün Grand Saint de L'lstam, Abdutkadir Guilani, Paris 1938; Brockelmann. GAL, II, 264; SuppL, II, 283; Ab-dulkâdir Mahmûd, et-Felsefetü'ş-şûfiyye /iV-/s-iâm. Kahire 1966. s. 283; Abdünnebî Kevkeb. Şâh-İ Cîlân, Lahor 1971; Tâhâ Ebû Verde. el-Minehu'l-ilâhiyye fi'l-mi*sere ue'l efkâri'l-Kâdi-riyye, Kahire 1973; Ebü'l-Hasan en-Nedvî, et-İmâm 'Abdülkâdir el-Geylânî, Kahire 1974; A. Schimmel, Tasauuufun Boyuttan (trc. Ender Gürol), İstanbul 1981, s. 216; Abdülhay el-Kâdirî, ez-Zâviyetü'l-Kâdiriyye cabre't-târth ue'l-cuşûr, Tetuan 1407/1986, s. 126 vd.; Hasan Câf, "eş-Şeyh cAbdülkâdir el-Kîlânî", ed-Dİ-râsâtü'l-İstâmîyye, sy. XIII/2, İslamabâd 1978, s. 7-37; Jacqueline Chabbi. "'Abd al-Kâdir al-Djîlânl personnage historique", St.l, XXXVIII (19731, s. 75-106; Reşid Rızâ. ""Abdülkâdir", DM, XI, 621-624; D. S. Margoliouth. "Abdülka-dir", İA, I, 80; a.mlf, "Kâdiriye", İA, VI, 50-54; W. Braune. "cAbd al-Kâdir al-Djilâni", EIZ (İng.l, I, 69-70; a.mlf.-Abdünnebî Kevkeb. "'Abdülkâdir el-Ciylânî", ÜDMİ, XII, 924-934; B. Lawrence. u'Abd-al-Qâder Jilâni", Elr., I, 132-133. f—l
imi Süleyman Uludağ
ABDÜLKADİR-i GEYLANİ KÜLLİYESİ
Bağdat'ta Bâbüşşeyh mahallesinde bulunan külliye.
Külliyenin yerinde daha Önce Hanbelî fakihi Ebû Saîd el-Muharrimî'nin ders verdiği bir medrese bulunmaktaydı. Muharrimrnin talebesi ve halefi olan Abdülkâdir-i Geylânî medreseyi genişleterek bir tekke ilâve etmiş, 561 "de (1165-66) ölümü üzerine de buraya defnedilerek adına bir türbe yapılmıştır. Bağdat'taki diğer örnekler gibi mu-karnas kubbeli olduğu sanılan ilk türbe, Kanunî Sultan Süleyman'ın emriyle 1534'te yenilenerek yanıbaşına bir cami, etrafına da imaret, medrese ve tekke hücreleri yaptırılmıştır. Planlarını Mimar Sinan'ın hazırladığı külliye. 1574'te Bağdat Valisi Elvendzâde Ali Paşa zamanında tamamlanmıştır. Daha sonra 1638'de IV. Murad, 1674'te Silâhtar Hüseyin Paşa, 1708'de III. Ahmed. 1865'te Abdülaziz, 1900-1904 yılları arasında II. Abdülhamid ve 1970-1974 yılları arasında da mütevellileri tarafından tamir ettirilmiştir.
Etrafı yüksek duvarlarla çevrili geniş bir avlu içinde yer alan külliyeye, doğu ve batı tarafından iki taçkapıyla girilmektedir. Cephe duvarlarını aşan kademeli, sivri kemerli taçkapılarla süslemeleri, Selçuklu üslûbu taklit edilerek 1974'te yenilenmiş, külliyenin güneyindeki hazîre ile bahçe duvarı ise modern mimari anlayışıyla düzenlenmiştir. Gü-
neyde bulunan türbe ile cami birlikte ele alınmış ve caminin planı, daha eski olan türbeye uydurulduğu için de genel planda bir çarpıklık meydana gelmiştir. Cami ve türbe, üç taraftan çifte revakla çevrelenmiştir; revaklar siyah mermer sütunların taşıdığı otuz sekiz küçük kubbeyle örtülüdür. Kubbelerin cami ve türbeye açılan bölüm üzerindeki dördü mukarnas dolgulu, diğerleri sadedir. Külliyenin çekirdeğini teşkil eden türbe kare planlı olup üzeri, köşe kubbelerine yaslanan kubbeyle örtülüdür. Önünde dört eyvanlı Selçuklu yapılarını hatırlatan küçük bir geçiş mekânı bulunmaktadır. Üç kapıyla girilen türbenin içi son tamirde altta mermer, üstte kristal camlarla, miğfer şeklindeki dış kubbe İse kasnaktan itibaren halı desenli çinilerle kaplanmıştır. Çeşitli hatlarla ve motiflerle süslü sanduka Osmanlı eseridir ve gümüş bir kafesle muhafaza edilmektedir.
Caminin harim kısmı sekiz destekli, köşe kubbeleriyle geçilen 18.5 m. çapında büyük bir kubbeyle örtülüdür. Üç yanda ikişer katlı mahfiller bulunmakta, mihrap eyvan şeklinde kubbeye kadar yükselmektedir. Sıcak iklim sebebiyle az sayıda pencere açıldığından caminin içi loştur. Camiyi süsleyen Osmanlı dönemine ait çiniler sökülerek yerine mermer kaplanmıştır. Yeni minber basit ve sadedir. Harim kubbesi. Irak'taki camilerden çok İstanbul kubbelerini hatırlatır. Geylânî Camii, planıyla Silivrika-pı Hadım İbrahim Paşa. iç düzenlemesiyle de Fâtih Bâli Paşa camilerine ben-
239
ABDÜLKÂDİR-İ CEYLANI KÜLLİYESİ
zemektedir. Külliyenin diğer yapıları avlu etrafında sıralanmıştır. Doğu taçka-pısı yanındaki üç türbe, Geylânfnin ahfadına aittir. Ortadaki Şeyh Abdurrah-man Türbesinde, Kanuni ile IV. Mu-rad'a ait inşa ve tamir kitabeleri bulunmaktadır. Avlunun kuzeybatısını çeviren iki katlı yapılar medrese, tekke ve imaret hücreleriyle türbelere kadar uzanan kütüphaneyi oluşturmaktadır. Zemin kat hücreleri iki bölümlüdür; geniş sivri kemerli girişten sonra esas mekâna geçilmektedir. Yatakhane olarak planlanan üst kat odalarının önünde, mu-karnas başlıklı ahşap sütunların taşıdığı düz örtülü revaklar yer almaktadır.
Cami ile kuzey revaklar arasında, çarpık dikdörtgen planlı bir namazgah bulunmaktadır. Külliyenin güneydoğu köşesinde, Selçuklu devrindeki yapılardan kalan minare yer almaktadır. Minarenin kalın gövdesinin birinci şerefeye kadar alt kısmı on köşeli, üst tarafı yuvarlaktır ve peteği daha küçük çaplıdır. Batı taçkapısı üstünden yükselen yine tuğladan örülmüş, mozaik çini süsle-meli diğer minare ile güneybatı köşesindeki XIX. yüzyıla ait üç katlı saat kulesi Osmanlı eseridir.
BİBLİYOGRAFYA:
Evliya Celebi, Seyahatname. İV, 1405; Ab-bas el-Azzâvî, Târihi ''Irak beyne l-ihtilâleyn, Bağdad 1938. IV, 33, 119; İbrahim ed-Derûbî, el-B&ü'l-eşheb, Bağdad 1955; Beşir Fransis. Bağdâd, Târîhuhâ ue âşaruhâ, Bağdad 1959, s. 16; Nakkaş Sâî Mustafa Çelebi, Tezkiretü'l-ebniye (nşr Rıfkı Melül Meriç, Mimar Sinan Hayatı, Eseri, I. Mimar Sinan 'm Hayatına, Eserlerine Dair, Metinler), Ankara 1965, s. 24; Y. İbrahim es-Sâmerrâî, Târîhu mesâcidi Bağ-d&di'i-hadîşe, Bağdad 1977, s. 278; Abdüsse-lâm Uluçam. Irak'ta Türk Mimarî Eserlerinin Gelişmesi (doktora tezi, 19831, Atatürk Ünv. İlahiyat Fak., s. 46-53; Aptullah Kuran. "Mimar Sinenin Onardığı Camiler", Boğaziçi Üniuer-sitesi DergiSİ(1980-81), İstanbul 1983, s. 196.
m
İMİ Abdüsselâm Uluçam
ABDÜLKADİR HAMİDİ ÇELEBİ
{ö. 955/1548) Osmanlı şeyhülislâmı.
Hamîd sancağına bağlı İsparta'dan Mehmed Efendi'nin oğludur. Buraya nisbetle Hamîdî veya İsparta Çelebisi diye tanınmıştır. Çeşitli hocalardan okudu-, Kara Seyyidî Efendi'den mülâzım oldu. Zeyrekzâde Rükneddin Efendi'ye intisap ederek Bursa Sultan Medrese-si'nde onun yardımcılığında bulundu.
Bir müddet sonra Kanunî Sultan Süleyman'ın yakınlarından Mustafa Ağa'ya özel dersler verdi. Onun teşvik ve yardımıyla İstanbul'da Hacı Hasanzâde, Bur-sa'da Sultan ve İstanbul'da Sahn-ı Seman medreselerinde müderrislik yaptı. Daha sonra kadılık mesleğine geçerek Bursa ve İstanbul kadısı, 1523te Anadolu kazaskeri oldu.
On dört yıl kadar süren kazaskerliği döneminde dürüstlüğü ile tanınan Ab-dülkadir Efendi birçok hadisenin içerisinde bulundu. Bunlar arasında, Rumeli Kazaskeri Fenârîzâde ile birlikte Molla Kabız'ı Dîvân-ı Hümâyun'da yargılamadaki başarısızlığı ve bu yüzden hükümdar tarafından azarlanması bilhassa belirtilmeye değer bir olaydır. İlmî yetersizlik iddiası ve bazı siyasî meselelerden dolayı 1537'de kendisine 150 akçe yevmiye bağlanarak kazaskerlikten azledildi (bk. Atâî, s. 186). Bu arada hac farizasını ifa ederek İstanbul'a döndü. Kasım 1542'de Çivizâde Muhyiddin Efendi'nin yerine şeyhülislâmlığa tayin edildi. Üç ay kadar bu görevde kaldıktan sonra hastalığı sebebiyle Ocak 1543'-te ayrılmak zorunda kaldı. Bu defa da kendisine günlük 200 akçe üzerinden maaş bağlandı. Bundan sonraki hayatını Bursa'da geçiren Hamîdî Celebi, burada bir cami ile bir medrese yaptırdı. Öldükten sonra kendi yaptırdığı caminin avlusuna defnedildi.
Dostları ilə paylaş: |