Değerli medya mensupları


ASGARİ ÜCRETTEN GELİR VERGİSİ ALINMAMALIDIR



Yüklə 294,36 Kb.
səhifə3/4
tarix15.09.2018
ölçüsü294,36 Kb.
#82387
1   2   3   4

ASGARİ ÜCRETTEN GELİR VERGİSİ ALINMAMALIDIR

Gelir vergisi, Türkiye’de toplanan vergiler içinde Katma Değer Vergisi ile birlikte en büyük payı oluşturmaktadır. KDV ve Gelir Vergisi, toplam vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 60’ına ulaşmaktadır.


1988 ile 2000 yılları arası vergi gelirleri incelendiğinde, Gelir Vergisi’nin 1990’lı yıllardaki oranı yüzde 40’larda iken, 2000 yılında yüzde 23.4’e indiğini görüyoruz.
Kurumlar Vergisi’nin toplam vergiler içinde payı ise yüzde 10’lar dolayındadır. Bu oran, zaman zaman bir iki puan azalmakta ya da artmaktadır.
Aşağıdaki tabloda, Gelir ve Kurumlar Vergisi’nin son 12 yıllık süre içinde toplam vergi gelirleri içindeki payını ve gelişimini görebilirsiniz.


GELİR VE KURUMLAR VERGİSİNİN GENEL BÜTÇE VERGİ GELİRLERİNDEKİ PAYI (%)

MİLYAR TL




















VERGİ










VERGİ







VERGİ




GELİR




GELİRLERİ

KURUMLAR

GELİRLERİ







GELİRLERİ

VERGİSİ




İÇİNDEKİ




VERGİSİ




İÇİNDEKİ

YILLAR

TAHSİLATI

TAHSİLATI

PAYI (%)




TAHSİLATI

PAYI (%)

1988




14.232




4.801




33,7




2.118




14,9

1989




25.550




9.871




38,6




3.598




14,1

1990




45.399




18.609




41,0




4.637




10,2

1991




78.643




33.355




42,4




7.063




9,0

1992




141.602




60.056




42,4




10.078




7,1

1993




264.273




106.661




40,4




19.132




7,2

1994




534.888




181.884




34,0




43.976




8,2

1994




587.760




181.884




30,9




43.976




7,5

1995




1.084.350




329.795




30,4




103.241




9,5

1996




2.244.094




676.017




30,1




189.338




8,4

1997




4.745.484




1.500.245




31,6




396.237




8,3

1998




9.228.596




3.481.752




37,7




748.384




8,1

1999




14.802.280




4.936.551




33,3




1.549.525




10,5

2000




26.514.127




6.212.212




23,4




2.356.776




8,9

Türkiye’deki mükellefler, vergi oranlarının yüksekliğinden yakınmaktadır. Yüksek vergi oranları, kayıt dışılığın nedenleri olarak gösterilmekte, kurum gelirlerinin büyük ölçüde elden çıkmasına ve sermayenin azalmasına neden olduğu ileri sürülmektedir.


Bu konuda dünya örneklerine bakacak olursak, Gelir Vergisi’nin alt ve üst sınırlarına ilişkin şöyle bir tablo karşımıza çıkmaktadır.

BAZI ÜLKELERE AİT GELİR VERGİSİ ORANLARI


Ülkeler

Alt Dilim

Üst Dilim

Yunanistan

5

40

İtalya

10

51

Japonya

10

50

Hollanda

13

60

Portekiz

15

40

İngiltere

20

40

ABD

15

31

Brezilya

15

25

Kanada

17

34

Arjantin

15

30

Türkiye

15

40

Gelir Vergisi alt ve üst dilimleri, tabloda görüleceği gibi diğer ülkelerdeki oranlara çok yakındır. Ancak, buradaki sorun, Türkiye’de vergi dilimlerinin düşük tutulmasıdır. Böylece, ücretliler, bir kaç ay içinde üst dilimlere geçmektedir. Hiç vergi alınmaması gereken bir asgari ücretli bile yılsonuna doğru bir üst dilime geçerek buradan vergi ödemektedir.



DOLAYLI VERGİLERİN ORANI ADALETSİZLİĞİN GÖSTERGESİDİR

Akaryakıt ürünlerinden başlayarak vatandaşın kullandığı pek çok üründen alınan vergilere bilindiği gibi dolaylı vergiler denmektedir. Dolaylı vergiler, zengin ya da fakir olsun, yaşamak zorunda olduğu için temel malları tüketen insanların üstüne aynı yükü getirir. Bu nedenle adaletsiz bir vergi olduğu herkesçe kabul edilir. Çünkü, kazanandan kazancı oranında değil, zorunlu harcama yapan herkesten eşit alınan vergilerdir. Ancak, çok kez vurguladığımız gibi, Mali İdare’nin vergi toplamadaki aczi, idareyi, en kolay yol olarak dolaylı vergileri sürekli arttırmaya itmektedir. Bu eğilim sürmekte ve son yıllarda dolaylı vergilerin payı, hızla artmaktadır. 1990 yılından bu yana dolaylı ve dolaysız vergi oranları şöyledir:







DOLAYSIZ VERGİLER

DOLAYLI VERGİLER




(Yüzde)

(Yüzde)

1990

52

48

1992

50

50

1994

41

59

1996

39

61

1998

47

53

2000

42

58

2001

38

62

Tablodan izlenebileceği gibi, kriz dönemlerinde halkın üstüne binen yük daha da artmaktadır. 1995 krizi sonrası yüzde 61’e çıkan dolaylı vergi oranı, 2001 yılı için en az yüzde 62 olarak tahmin edilmektedir. Muhtemelen daha da yukarıya çıkacaktır. Dolaylı vergilerin düşürülmesi için Mali İdare’nin çok sıkı, disiplinli ve uzak görüşlü bir planı uygulamaya koyması gerekmektedir.




KURUMLAR VERGİSİNDE ORAN YÜKSEKTİR

Kurumlar Vergisi’nde oran yüzde 30’dur. Bu oran, fon ve kar dağıtımı halinde yüzde 60’ı bulmaktadır ve aşağıya indirilmesi gereklidir.


Türkiye’deki şirketlerin birinci sorunu, çok büyük kısmının aile şirketi olmasıdır. Profesyonel yönetilen kurumların sayısı azdır. Aile şirketlerinde başarı verilen verginin az olması ile ölçülmektedir. Bu nedenle Kurumlar Vergisi’nden sağlanan gelir az olmaktadır. Oysa, profesyonel şirketlerde başarı, brüt karın yüksekliği ile ölçülmektedir. Profesyonellik ve halka açıklık oranı arttıkça Kurumlar Vergisi’nin de artması beklenebilir.
Kurumlar Vergisi’nde bir başka sorun, net karın ortaklar arasında paylaşılmasından sonra, bunu beyan eden gerçek kişinin ayrıca Gelir Vergisi ödemek zorunda bırakılmasıdır. Kurum olarak vergisi ödenmiş olan bu gelirden, ikinci kez vergi alınması haksız bir uygulama olarak kabul edilmektedir. Bu vergiden kaçınmak isteyenler de, kurumlardaki vergi erteleme operasyonlarına destek vermekte, sıcak bakmaktadırlar.


KAYIT DIŞI İLE MÜCADELE, TERÖRLE MÜCADELE KADAR ÖNEMLİDİR

Türkiye’de kayıt dışı ekonominin, milli gelir içindeki payının yüksek olduğu ilgili her kesimce tartışmasız kabul edilmektedir. Ancak, bu konuda yapılan bilimsel nitelikte bir araştırma yoktur. Bilim adamları, ekonomistler, kayıt dışı ekonomiyi çeşitli yöntemler kullanarak tahmini biçimde ortaya koymaktadırlar.


Devlet Planlama Teşkilatı’nın, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde hazırladığı Kayıt Dışı Ekonomi Özel İhtisas Komisyonu’nun raporu, kayıt dışı ekonominin oranlarını, değişik bilimsel çalışmalara dayanarak vermektedir. Bu çalışmalara göre, oranlar yüzde 10 ile yüzde 84 arasında değişmektedir. Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği Örgütü (OECD) rakamları, Türkiye’deki oranı yüzde 45 olarak vermektedir.
Dünya ülkelerine bakıldığında, kayıt dışının sıfırlandığı hiçbir ülkenin olmadığı görülmektedir. Mali işlemlerin en sıkı biçimde gözetildiği Amerika Birleşik Devletleri’nde bile bu oran yüzde 10 dolayındadır. Ayrıca, kayıt dışı ekonominin son yıllarda artış gösterdiği belirtilmektedir. OECD ülkelerinde kayıt dışı ekonominin milli gelire oranı ortalama yüzde 15’e ulaşmaktadır. Dünyadaki 76 ülkeyi kapsayan bir kayıt dışı araştırması, rakamın 9 trilyon dolara kadar çıktığını gösteriyor. Uluslararası Para Fonu’na göre, 1998 yılında, bu ülkelerin toplam Gayrı Safi Milli Hasılası 39 trilyon dolar tutmaktadır. Bu da yaklaşık olarak bir Amerika Birleşik Devletleri ekonomisi büyüklüğünde kayıt dışı ekonomi varolduğu anlamına gelmektedir. Aşağıdaki tablo, dünyanın kimi gelişmiş ülkelerine ilişkin kayıt dışı ekonomi tahminlerini göstermektedir.




KAYIT DIŞI NEDENİYLE 7-9 MİLYAR DOLARLIK VERGİ KAYBI VAR

Dünya rakamlarının da gösterdiği gibi, Türkiye’nin kayıt dışı ekonomisi çok büyük miktardadır. Yaklaşık 200 milyar dolar olduğu tahmin edilen ülkemiz milli gelirinin yüzde 45’i oranında, yani 90 milyar dolar gibi olağanüstü boyutlarda bir kayıt dışı ekonomi vardır. Bu rakamın yarısının kayıt içine alınması, 6-7 milyar dolar dolayında KDV ve 1-2 milyar dolarlık bir Gelir Vergisi sağlanması anlamına gelir. Başka bir deyişle, Uluslararası Para Fonu’ndan 2002 yılı için alınacağı belirtilen kredinin yarısına yakın miktarda paranın kaybı sözkonusudur.


Yine aynı kapsamda alabileceğimiz bir başka konu yolsuzluklardır. Ülke ekonomisine zarar veren kayıt dışının yanı sıra, kayıt içinde görünen paranın yanlış kararlar ve usulsüzlüklere göz yummak suretiyle boşa gitmesi, ekonomide önemli zararlara yol açmaktadır. Price Waterhouse Coopers (PWC) tarafından yayımlanan “Opacity” adlı bir çalışma, Türkiye’nin, yolsuzluklar ve yolsuzlukların ülke ekonomisine verdiği zarar bakımından dünya 4’üncüsü olduğunu saptamaktadır. Araştırmaya göre, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı ülkeler, bu nedenle uluslararası borçlanmalarda fazladan risk maliyeti ödemektedir. Devletin gelir kaybı ve kaynak ısrafı nedeniyle yolsuzluklar, ekonomilerde gizli vergi gibi mali bir yük oluşturmaktadır. Örneğin, sıralamada 4’üncü olan Türkiye, yolsuzluklar nedeniyle yüzde 36 oranında fazladan vergi ödemek durumunda kalmaktadır. Yani, şeffaflığın ve kurumsal düzenlemelerin geçerli olması dolayısıyla, yolsuzluğun yüksek olmaması durumunda, Türkiye gibi ülkeler her yıl yüzde 36 oranında daha az vergi yükü ile karşı karşıya kalacaklardır.
Son 10 yıllık gelişmeyi gösteren vergi yükü tablosu, yolsuzlukların, vergi yükünü sürekli arttırdığını ortaya koymaktadır. Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi, 1990 yılında, vergi yükünü gösteren Genel Bütçe Vergi Gelirlerinin Gayrı Safi Milli Hasıla’ya oranı yüzde 11.4 iken, diğer yıllarda hızla artarak 2000 yılında yüzde 18.9’a çıkmıştır. Eğer, vergi yükünü, Genel ve Katma bütçe gelirleri, yerel yönetimlere yapılan ödemeler, sosyal sigorta ödemelerini de dahil ederek hesaplayacak olursak, 2000 yılında vergi yükü oranı yüzde 33’e çıkmaktadır. Bu, çok yüksek bir orandır. İçinde bulunduğumuz yılda ortaya çıkan sayısız yolsuzluk skandalı da gözönüne alındığında, yukarıdaki tezin Türkiye için kesin bir geçerlilik taşıdığı tartışılmazdır. Türkiye’de aynı kesime yönelik, sürekli artırılan vergiler, vergi yükünü isyan ettirecek noktaya getirmiştir.

VERGİ YÜKÜ





1990

1991

1992

1993

1994

1995






















G.S.M.H. (Milyar)

397.178

634.393

1.103.605

1.997.323

3.887.903

7.854.887






















GENEL BÜTÇE VERGİ

45.399

78.643

141.602

264.273

534.888

1.084.350

GELİRLERİ / GSMH

11,4

12,4

12,8

13,2

13,8

13,8

























1996

1997

1998

1999

2000

























G.S.M.H. (Milyar)

14.978.067

29.393.262

53.518.332

78.282.967

78.242.496





















GENEL BÜTÇE VERGİ

2.244.094

4.745.484

9.228.596

14.802.280

14.807.267




GELİRLERİ / GSMH

15,0

16,1

17,2

18,9

18,9



Yolsuzluk, kara para ve kayıt dışı ile mücadele, beklenen düzeyde değildir ve temiz bir toplum için halka umut vermekten uzaktır. Örneğin, Maliye Bakanı Sümer Oral, Kasım ayının başında TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı açıklamada, 1997 Şubat ayında büyük beklentilerle kurulan Mali Suçları Araştırma Kurulu`nun (MASAK) çalışmalarına da yer vermiştir. Oral, kayıtdışı ekonomi ve kara para aklama suçunun tespitine ilişkin olarak bugüne kadar 787 dosya açıldığını, bunun 405`inin MASAK`ın kendi personeli tarafından incelemeye alındığını, 315`inin incelemesinin tamamlandığını, bunlardan 175`inde kara para aklama suçunun tespit edildiğini ve 26`sı için Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunulduğunu, diğer dosyaların daha ayrıntılı araştırma için inceleme elamanlarına sevk edildiğini bildirmiştir. Oral, Kurul dışı personele 382 dosya gönderildiğini, 787 dosyadan 470`inin incelendiğini ve 216`sında suç unsuru bulunduğunu, 73`ünün savcılıklara gönderildiğini, 151 için ayrıntılı inceleme gereği duyulduğunu, 317`sinin incelemesine devam edildiğini anlatmıştır. Aradan geçen dört yıla rağmen, bazı dosyaların henüz savcılık aşamasının ötesine geçmemiş olması, umut kırıcı niteliktedir.



KAYIT DIŞI EKONOMİ KAYIT DIŞI İSTİHDAMI DOĞURUYOR

Kayıt dışı istihdam, özetle, fiilen çalışarak üretime katkıda bulunanların kaydının, devlete vergi ödeyen, sosyal güvenceye sahip çalışanlar içinde yer almamasıdır. Kayıt dışı istihdam, çeşitli nedenlerle, çalışanlara ilişkin bilgilerin resmi kuruluşlara bildirilmemesidir.


Kayıt dışı ekonominin dev boyutlara ulaştığı ülkemizde, kaçak olarak çalıştırılan işçi sayısının da çok yüksek olduğu tartışmasızdır. Bu konuda sağlıklı istatistiki bilgiler yoksa da, Türk-İş’in, gerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sosyal Sigortalar Kurumu’nun, gerekse Maliye Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığı’nın yetkililerine dayandırdığı araştırmasına göre, kaçak olarak çalıştırılan işçi sayısının 2.400.000 ile 4.000.000 arasında olduğu telâffuz edilmektedir. Kayıt dışında çalıştırılanların kayıtlı ekonomiye dahil edilmesi halinde, bütçe açıklarını önemli ölçüde azaltacağı gibi Sosyal Sigortalar Kurumu’nun aktüeryal dengesini de sağlayacağı tartışmasızdır.
İşverenleri, çalışanları ve kendi hesabına çalışanları kayıtdışı ekonomide yer almaya iten temel neden ekonomiktir. Kayıtdışı ekonomide çalışmak, kazancı artırma, gelir vergisi ve sosyal katkılardan kaçınma olanağı sağlamaktadır. Burada işverenler açısından amaç, maliyetleri azaltmaktır.
Kayıt dışı istihdam, kayıt dışı ekonominin büyüklüğüne bağlı olarak büyümekte veya küçülmektedir. Aşağıdaki tablo, kayıt dışı ekonominin gayrı safi yurt içi hasılaya oranını, diğer ülkelerle karşılaştırmalı olarak vermektedir. Görüldüğü gibi, çok az sayıda ülke, kayıt dışı açısından Türkiye’den daha kötüdür. Tümüyle mafyanın elinde olduğu söylenen Rusya ekonomisindeki kayıt dışılık, Türkiye’den 5 puan daha azdır.

RESMİ GSYİH'NIN YÜZDESİ OLARAK KAYITDIŞI EKONOMİ (%)


Ülkeler

%

Nijerya

76

Tayland

70

Mısır

68

Filipinler

50

Meksika

49

Türkiye

45

Rusya

40

Malezya

39

Güney Kore

38

Brezilya

29

Yunanistan

29

Macaristan

27

İtalya

26

İspanya

24

Belçika

22

Arjantin

21

İsveç

20

Danimarka

19

Kanada

16

Çek Cumhuriyeti

15

Fransa

15

Almanya

14

Avustralya

13

Hollanda

12

İngiltere

11

Hong Kong

11

Avusturya

10

ABD

9

Japonya

8

İsviçre

8

Yüklə 294,36 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin