İlhan Gökdemir, bunun daha iyi anlaşılabilmesi için de, Avrupa’nın belli başlı kapitalist ülkelerindeki faşist akımları tarihsel geçmişleri ve gelişmeleri(9)içinde sunuyor. Yer yer fazla ayrıntılı olan bu somut inceleme, tekelci burjuvazinin, faşist hareketle bağını hiçbir zaman koparmadığını, bazı ülkelerde savaşın hemen ardından faşist kadrolardan yeni koşullara uygun bir biçimde ve bizzat devlet bünyesinde nasıl yararlanıldığını gösteriyor. Bugünün bunalım döneminde ve özellikle sürekli güçlenen işsizlik koşullarında ise, faşist hareketin göçmen işçileri hedefleyen yabancı düşmanlığı üzerinden nasıl harekete geçtiğine işaret ediyor. İlhan Gökdemir’in incelemesi, Avrupa’da bugün için devrimci alternatifin zayıflığı koşullarında, faşist hareketin kitlelerin hoşnutsuzluğunu istismar etmesinin kolaylaştığı ve anti-faşist mücadelenin ise güçsüz kaldığı tespitleriyle bitiyor.
Bu inceleme, öteki yararları yanında, Avrupa'daki faşist hareket hakkında tarihsel ve güncel bilgi bakımından önemli bir kaynak niteliğindedir.
Pınar Çağla’nın “Kadın Sorunu, Feminizm, Sosyalizm" başlıklı yazısı, kadın sorununu tarihsel temelleri ve toplumsal boyutu içinde ele alıyor.
Bu marksist ele alış, burjuva demokratik bir kadın akımı olarak feminizmin kadın sorununu ele alıştaki darlığını ve onun kadını ezilen bir cins halinde tutan toplumsal düzenin sınırlarını aşamayan muhalefetini ortaya koyma, fakat aynı zamanda, bu dar perspektif içinde olsa bile, feminist akımın kadın sorununun gündeme girmesinde oynadığı tarihsel rolü yerli yerine oturtma olanağı sağlıyor. Pınar Çağla bunu feminist hareketin içindeki farklılaşmaya ilişkin değerlendirmelerle birleştiriyor.
“Kadın Sorunu ve Devrimci Hareket” başlıklı ara bölüm, kadın sorununu genel planda tarihsel temelleri, toplumsal boyutları ve dolayısıyla sınıfsal anlamı çerçevesinde ele alan marksist olmak iddiasındaki devrimci hareketlerin, sorunun “özgül” yönünü tek taraflı abartarak düştükleri hataları saptayıp eleştiriyor. Kadın sorununun taşıdığı “özgül” yönün kendi içinde ayrı ve bağımsız bir alan haline getirilmesi yerine, aslolan sınıfsal temelle sıkısıkıya ilişki içinde ele alınması gerektiğini belirtiyor. Bundan her sapmanın, devrimci sınıf hareketine zarar vermekle kalmayacağını, bizzat proleter ve emekçi kadının ezilen bir cins olarak çifte baskı ve sömürüye karşı mücadelesini de zayıflatacağını vurguluyor.
Pınar Çağla yazısını, tarihsel bir birikimin ürünü olan cinsiyetçi önyargıların devrimci siyasal yaşamdaki yansımalarına işaretle bitiriyor.
Bu sayımızın son yazısı bir çeviri. Shiegeru Kurasaki, Japonya Komünist Partisi (Sol) çizgisinde bir Modern Rusya Tarihi Profesörü. “Sosyalizmin Canlılığı ve Sovyetler Birliği’nin Çöküşü" başlıklı yazı, JKP (Sol)’un sosyalizmin deneyimlerine yaklaşımı konusunda belli bir fikir veriyor. Bu parti anti-revizyonist bir gelenekten geliyor. Japonya sol hareketi içinde belli bir yeri ve gücü olan JKP (Sol), yakın zamana kadar AEP çizgisinde bir partiydi ve Türkiye’den TDKP ile “kardeş parti” ilişkisi içindeydi. Metin incelendiğinde, partinin bu konumunu artık değiştirdiği, yeni değerlendirmeler ve arayışlar içinde olduğu görülmektedir. Biz yazıyı yalnızca dünya devrimci hareketi içinde değişik gelenekten gelen parti ve grupların bugünkü düşünsel konumları ve arayışları konusunda, Türkiyeli devrimcileri bilgilendirmek amacıyla yayınlıyoruz. İçeriğinin bizi hiçbir biçimde bağlamadığını belirtmek bile gereksizdir.
Haziran’da yeni bir sayıda buluşmak dileğiyle...
Dostları ilə paylaş: |