**************************************************
İllegalite-Legalite Sorunu ve Solda Tasfiyecilik
Ergun ERALP(107)...(108)
İllegalite-legalite sorunu ve solda tasfiyecilik
Ergun ERALP
Türkiye sol hareketi, ‘80’li yıllarda, her ikisi de önemli ideolojik-polilik savrulmalara yol açan iki ayrı olumsuz gelişmeyle karşı karşıya kaldı. Biri uluslararası diğeri ulusal planda yaşanan bu iki sarsıcı olaydan ilki 12 Eylül yenilgisi ve İkincisi Doğu Avrupa rejimlerinde yaşanan çöküştü.
Sol hareket, uzun bir tasfiye dönemi olarak yaşanan, örgütsel, politik ve ideolojik alanlarda dağılma ve yozlaşmaya yolaçmış olan bir yenilgi döneminden, kitle tabanını kaybederek ve önemli bir kadrosal kan kaybına uğrayarak çıktı. Bu, savaşılmadan ve büyük ölçüde işkencehanelerde alınmış bir yenilgiydi. Bu nedenle de sol harekette kendisine karşı büyük bir güvensizlik mirası yarattı. O bu psikozdan henüz yeni yeni kurtulmaya başlamışken, bu kez, sonuçları çok daha yıkıcı ve dağıtıcı olan, uluslararası plandaki gelişmelerle yüzyüze kaldı.
Ardarda gelen bu olumsuz gelişmelerin bizim konumuz açısından taşıdığı önem nedir? Bu ikili yenilginin ikincisi, uluslararası olanı, ulusal plandaki yenilginin kendine özgü nedenlerini sorgulama görevinin arka plana itilmesine zemin hazırladı. 12 Eylül yenilgisini evrensel plandaki yenilgiden giderek açıklama kolaycılığına yolaçtı. Böylece geleneksel sol hareket, 12 Eylül’de alınan kolay yenilginin sınıfsal ve ideolojik nedenlerini sorgulama görevinden kaçındı ve(109)tam da bu sayede ileri sıçrama imkanlarını kendi eliyle boşa çıkarmış oldu.
Sol hareketin yenilgisini evrensel planda “harekete musallat olmuş ekonomizm, dogmatizm, şablonculuk, popülizm” vb. argümanlarla açıklamak eğilimi “ileri sıçramayı” engellediği gibi, aynı zamanda, ulusal ve evrensel planda tüm geçmişin kolaycı bir inkarını doğurmuştur. Bu inkarcı yaklaşım ise, sorunları açıklamak ve aşmak bir yana, bu hareketlerin ideolojik-politik plandaki krizi ile birleşince, hızla bir özgüven yitimine ve inanç erozyonuna neden olmuştur.
Her yenilgi döneminin dozajları farklı olmak üzere benzer sonuçlar yarattığı bilinir. Devrimcilik ve reformculuk arasındaki ayrım çizgisinin incelmesi, reformist akımların bir bölümünün daha açıktan düzene entegrasyonu, bu akımlardan boşalan alanı ise eskinin devrimci gruplarından bazılarının reformizme evrilerek doldurması, örgütsel-ideolojik tasfiyecilik, mültecileşme vb. sonuçlar, temel kaynakları ideolojik-sınıfsal olan yenilgi ertesi hastalıklardır.
Marksist-leninist bakışaçısından bu yenilgi ürünü hastalıkların tümünü tasfiyecilik genel başlığı altında toplamak mümkündür. Tasfiyecilik ne yalnızca geçmişe inkarcı bir temelde savaş açmak, ne de kendi başına mevcut örgütsel varlığı sona erdirmektir. Tasfiyeciliğin çok daha genel bir temeli vardır ve tüm diğerleri bu temel üzerinde şekillenir. Bu, işçi sınıfının bağımsız devrimci sınıf platformundan, onun ihtilalci ideolojik-politik şekillenmesinden uzaklıktır.
Türkiye sol hareketinin yaşadığı tasfiyecilik süreci, ulaşılmış bir devrimci sınıf platformundan kopmanın ya da uzaklaşmanın bir ürünü değildir. Zira o bu platforma her zaman uzaktı. Onun kendine özgü tasfiyeciliği, mevcut küçük-burjuva ideolojik-sınıfsal şekillenişin yenilgi dönemlerindeki doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bugünkü tasfiyeciliğin temelinde, burjuva ya da küçük-burjuva sosyalizminin, düzeni tüm temel alanları kapsayacak düzeyde aşan bir program ve perspektiften uzaklığı vardır. Siyasal stratejisinin, şu ya da bu biçimde ve düzeyde, burjuva demokrasisinin sınırları içerisinde kalıyor olması vardır. İşçi sınıfının ihtilalci ideolojik-polilik platformundan uzaklık, aynı zamanda, kaçınılmaz olarak burjuva düzene şu ya da bu düzeyde bir yakınlık demektir. Devrimci örgütsel varlığa tümüyle son vermek, ya da eski devrimci-illegal örgütlenmeyi dağıtarak, ya da dağılmışlığı kabullenerek legal bir örgütlenme anlayışı savunmak da, temelde bu ideolojik-sınıfsal konumla doğrudan bağlantılıdır.
I-İllegalite-legalite sorunu ve tasfiyecilik
İllégalité ve légalité kavramları yakın zamana kadar sol literatürde genellikle açıklık ve gizlilik kavramlarıyla eş anlamlı olarak kullanıldı. Bu tartışma salt örgütlenme biçimlerine, hangi örgütlenme biçiminin temel alınacağı sorununa indirgendi. Bu kavramların marksist-leninist hareketin ideolojik-programatik karakteriyle olan zorunlu bağlantısı karartıldı. Kuşkusuz légalité ve illégalité kavramları, proletaryanın öncü siyasal hareketinin örgütlenme tarzıyla da bağlantılıdır. Ne var ki, illegal ya da legal örgütlenme, burada aynı anlama gelmek üzere açık ya da gizli örgütlenme, yalnızca birer sonuçtur. Proletaryanın(110)siyasal hareketinin muhtevasıyla, onun tarihsel rolü ve hedefleriyle doğrudan bağlantılı olan, bu birincisine bağlı olarak ortaya çıkan bir sonuç...
İllégalité kavramı, ideolojik-programatik hedefler açısından ve doğal olarak bu hedeflere ulaşmayı temel alan bir politik faaliyet tarzı olarak, mevcut hukuki-siyasi çerçeveye sığamamayı anlatır, illégalité her açıdan burjuva yasallığının dışıdır.
Marksist-leninist hareket iki açıdan burjuva yasallığı karşısında illegaldir.
İlkin hedefleri açısından. Proletaryanın devrimci siyasal hareketi kendi önüne mevcut burjuva sınıf iktidarını yıkma, proletarya diktatörlüğü ve sınıfsız toplum hedeflerini koyar. Bu programatik hedef tümüyle burjuva yasallığının dışındadır. Çünkü doğrudan doğruya o yasallığın kendisini hedef almakta, onun yerine bir başka yasallık yerleştirmeye çalışmaktadır.
İkincisi, ilkiyle bağlantılı olarak, bu hedefe ulaşma yöntemi de burjuva yasallığının dışındadır. Burjuva yasallığı içindeki politik mücadelenin sınırı parlamentarizmle çizilir. Burjuva yasallığı hiçbir zaman, en geniş halinde dahi, kendini yıkacak bir fikre, örgüte ve eyleme izin vermez. Özellikle bu İkincisi, devrimin zor yoluyla gerçekleştirilmesi zorunluluğu ile doğrudan bağlantılıdır. Proletarya devrimi, mevcut devlet mekanizması yerine bir başka devleti, sönümlenmeye yatkın bir devleti, sovyet iktidarını geçirmeyi hedeflediği için, mevcut devlet mekanizmasını parçalamayı öngörür.
Burjuva devletin militarist ve bürokratik karakteri nedeniyle sosyalizme barışçıl geçiş imkanlarının ortadan kalkması ve devrimci zorun, sosyalizme giden yolda biricik yöntem olması, işte bu temel gerçek, proletaryanın siyasal örgütünü de bu zoru örgütleyip kullanmakta yetkinleşmek zorunluluğuyla karşı karşıya bırakır.
Geniş ve kökleşmiş bir militarist ve bürokratik yapıya sahip olan burjuva devlet, aynı zamanda sınıf mücadelesi gerçeği temelinde örgütlenmiş bir içsavaş aygıtıdır. Tüm sınıf mücadeleleri ve devrimler tarihi devletin bu temel özelliğini ortaya çıkarmış, karşısında bir başka içsavaş örgütünün, devrimci örgütlü zorun olmadığı her durumda, sınıf mücadelesinin proletaryanın aleyhine sonuçlandığını göstermiştir. İşte tarihsel olay ve olgular tarafından da defalarca kanıtlanmış bu “basit” gerçek, proletarya partisinin yetkin bir içsavaş örgütü olarak inşa edilmesi zorunluluğunu doğurur. Proletarya partisi bir “barış” örgütü değil, aksine bir “savaş” örgütü olmalıdır.
illégalité sorununun örgütsel alanda taşıdığı önemin bir diğer nedeni de, proletaryanın ideolojik bağımsızlığının korunması açısından, bunun bir güvencesi olarak, örgütsel bağımsızlığının korunmasıdır. Örgütü ile burjuva yasallığının içinde bulunan proletarya, bu yasallığın kuralları tarafından da sürekli olarak kuşatılacak, baskı altında tutulacaktır. Gerek kadroların kendisini ve örgütsel varlığı korumak, gerekse de kazanımları “yersiz” ve “tehlikeli adımlarla” riske etmemek eğilimi, proletaryanın ideolojisi ile uyum içinde olan bir politik faaliyetin önüne engel olarak çıkacak, onun üzerinde daima bozucu ve yozlaştırıcı bir tehdit olarak varolacaktır.(111)
İşçi sınıfının burjuva düzene yönelen bağımsız devrimci siyasal eylemi, tam da proletaryanın sınıf savaşımının baş hedefi olan burjuvazinin kendi yasallığına ipotek edilen bir örgütlülükle sağlanamaz. Burjuvazi kendi yasallığı aracılığıyla proletarya hareketini denetimde tutmak ve onun devrimci özünü boşaltmak ister.
Sonuç olarak, burjuva legalitesi, burjuvazinin düzen dışı akımları ehlileştirmek için kullanacağı bir alanken, proletarya için yalnızca istismar edilen bir mevzi olmalı, olabilmelidir.
Böylesi bir savaşımın ancak politik faaliyetin sürekliliği ile başarıya ulaşabileceği açıktır. Burjuvazi, önüne burjuva düzeni yıkmak hedefini koymuş, tüm faaliyetlerini (burjuva yasallığına sığabilenler de dahil) bu temel amaç doğrultusunda düzenlemiş ve yönlendirmiş bir örgütsel yapının varlığından, kuşkusuz ki her dönem rahatsızlık duyacaktır. Özellikle de kritik dönemlerde, en acımasız yöntemleri de devreye sokarak, böylesi bir örgütlülüğün lider kadrolarını fiziken yoketmek ve örgütü tümden dağıtmak isteyecektir.
Bu nedenle proletaryanın politik örgütlülüğünün burjuvazinin zoru karşısında kendini koruyabilmesi ve faaliyetinin sürekliliğini sağlayabilmesi son derece önemlidir. 12 Eylül her iki açıdan da önemli dersler taşımaktadır. Mevcut örgütler sağlam bir illegal temele sahip olamadıkları için dağıtılmış ve faaliyetlerinde uzun bir kesinti dönemi yaşanmıştır. Bu durum ise, 12 Eylül’e karşı direnç gösterememenin ötesinde sonuçlar doğurmuştur. Sınıf ve taraftar kitlesi içinde sözkonusu örgütlere karşı önemli bir güvensizlik unsuru olmuştur.
Sorunun bir başka kritik noktası da, kadro sorununda düğümlenmektedir. Eğer proletarya partisi fikirleriyle ve eylemleriyle düzen içine sığamıyorsa, eğer proletarya ancak bir içsavaş aracılığıyla mevcut devlet mekanizmasını parçalayarak iktidar savaşımını başarıya ulaştırabilecekse, tüm bunlar, ancak bu fikir ve perspektiflere uygulama gücünü kazandıracak kadrolarla mümkün olabilir. Bir içsavaş örgütünün kurmayı olacak kadrolar ise, ancak belirli bir örgüt ve çalışma tarzı anlayışı ve pratiği içinde ortaya çıkarılabilirler.
Neticede illégalité ile gizli örgütlenme birbirine eşit değildir ama, illégalité aynı zamanda gizli örgütlülüğü de kapsayan bir kavramdır. Buna bağlı olarak illégalité ile açık çalışma da birbirlerini dışlamaz. Gizli örgütlenme, açık siyasal savaşımın sürekliliğini güvence altına almak ve bu savaşımı hiçbir şekilde burjuvazinin denetimine tabi olmadan, onun denetiminin getireceği engellere takılmadan yürütebilmek demektir. Proleter ve emekçi kitleler içinde propaganda ve ajitasyon faaliyeti, kuşkusuz yasal alanlar da dahil her yolla ve her platformda yürütülür. Politika ve taktikler yığınların önünde, demek oluyor ki “açıkla” savunulur. Bu anlamda elbette faaliyetin kendisi gizli değildir, yalnızca yasadışı, izinsiz bir faaliyettir. Burada örgütün kendisi yasadışı, gizli, polis denetiminden uzaktır. Bu ise, yalnızca ve yalnızca örgütsel ilişki ve konumlar ile siyasal faaliyetin yürütüldüğü mekanizmaların “açık” olmaması anlamına gelir.
Nasıl illégalité gizlilikle eşitlenemiyor ve açık faaliyete ters düşmüyorsa, bunun tersi de doğrudur. Légalité de açıklığa eşitlenemez ve gizliliğe ters(112)düşmez. Legal örgütlenme ve faaliyet mevcut hukuksal-siyasal çerçeveye sığmak demektir. Burjuva yasallığının içindeki örgütlenme ve faaliyettir burada sözkonusu olan.
Fakat legal çalışmada da bazı iç ilişki ve kararlar gizlidir. Gizlilik bu kadarıyla legal örgütlenmede de sözkonusudur. Siyasal faaliyet ise elbetteki “açık”tır. Taktik, program ve temel perspektiflerin kitlelerden “gizlenmesi” diye bir tutum sözkonusu olamayacağına göre, kapalı ya da gizli siyasal çalışma sözkonusu olamaz. Fakat buradaki en temel nokta, legal örgütlenmenin yürüteceği siyasal faaliyetin bir biçimde burjuva yasallığı ile sınırlanmasıdır. Eninde sonunda bu faaliyetin sınırını belirleyen, sürekliliğini sağlayan temel unsurlardan birisi de, onun yasal imkanları kullanabilmesidir. Yasal sınırların dışına çıkıldığında katlanılması gereken “hukuki ve cezai” müeyyideler vardır. Dolayısıyla iddia edildiğinin aksine, legal örgütlenmenin açık siyasal faaliyet imkanını sağlaması yalnızca belli sınırlar içinde mümkündür. Oysa illegal örgütlenmenin açık siyasal faaliyeti önünde, kendi yetersizlikleri dışında hiçbir sınır yoktur.
İllegal çalışmadan sözedildiğinde yasadışı ajitasyon ve propaganda ile gizli örgütlenmenin toplamını anlamak gereklidir. Legal çalışmadan da legal (yasal) ajitasyon ve propaganda ve yasal örgütlülük anlaşılmalıdır. Dolayısıyla, legal örgütlenme, esasen açık siyasal faaliyetin önüne mücadelenin niteliğine ilişkin sınırlamalar getirir. Bu yüzden Lenin’in deyişiyle, komünistlerin en açık örgütsel çekirdeği olan parlamento grupları dahi, faaliyetin içeriği ve niteliği bakımından tam anlamıyla açık değillerdir. Zira sosyalist siyasal faaliyet, doğası gereği, amaç ve yöntemleri itibariyle kendini en “açık” biçimde ancak burjuva yasallığının dışında ifade edebilir.
***
İllegalite kavramı, programatik hedefler açısından ve doğal olarak bu hedeflere ulaşmayı temel alan bir politik faaliyet tarzı olarak, mevcut hukuki-siyasi çerçeveye sığmamayı anlatır. İllegalite yalnızca örgütsel açıdan değil, bundan da önemli olarak, programatik açıdan burjuva yasallığının dışını tanımlar.
Komünistler hiç kuşku yok yasal alanı da kullanırlar. Ne var ki, bu herşeyden önce bu alanın “istismarı” demektir. Yasal alan herşeyden önce burjuva yasallığının teşhiri için kullanılır. Parlamento, muhafazakarından reformcusuna tüm burjuva akımlar için hedefe ulaşmanın temel siyasal platformu iken, komünistler açısından, kendisi de dahil tüm burjuva kurum ve ilişkilerin teşhir edileceği, ele geçirilmiş bir mevzi ve imkandır.
Komünistler, örgütlenme ve siyasal faaliyetin temel alanları olarak, seçim sisteminin zorunlu kıldığı yerel bölgeleri değil, fabrika zeminini alırlar. Fabrika zemini üzerinde örgütlenmek, herşeyden önce sınıf perspektifiyle, bugünün parlamenter yasallığını değil, yarının işçi iktidarını hedefliyor olmakla doğrudan bağlantılıdır.
Fabrika zemininde örgütlenmenin illegaliteyle ilgisi, yalnızca daha kalıcı,(113)gizli çalışmaya müsait alanlar olmasından kaynaklanmaz. Sorun basit biçimde sınıfın fiziki varlığını örgütlemek sorununa da indirgenemez. Komünistlerin fabrika zemininde (örneğin sendika zemininde değil) örgütlenmesi, birbirine bağlı üç nedenden kaynaklanır. Birincisi, sınıf kendi kollektif varlığını kitlesel olarak fabrika zemininde üretir. İkincisi, fabrikalarda sınıf, düzenin idelolojik/örgütsel hegemonyasından daha uzaktır. Üçüncüsü ise, geleceğin işçi iktidarı ancak bu bağımsız alanda, sınıfın üretimle/yönetim vasfını birleştirebileceği alanda yeşerebilir.
Demek oluyor ki, fabrika zemininde örgütlenme illegalitenin ayrılmaz unsurlarından biridir. Hem örgütsel sürekliliği sağlamak açısından ve hem de, sınıfın devrimci siyasal örgütlenmesini inşa için en uygun zemin olması açısından...
Dolayısıyla, illegalitenin örgütsel alana uzanımı, yalnızca gizlilikle sınırlı değildir. Seçim çevreleri, sendikalar, mahalleler vb. yerine, örgütsel omurgayı fabrika zemini üzerinde inşa etme perspektifiyle de ilgilidir. Bu ise yukarıda da belirttiğimiz gibi, gizlilik açısından da uygun bir zemin olmakla birlikte, yalnızca gizlilik kaygusuyla bağlantılı bir tercih değildir.
Buradan çıkacak önemli sonuçlardan biri şu olmalıdır. Kendisi “gizli” olmakla beraber, programı düzen içine sığan ya da örgütsel temellerini sendikalarda, mahallelerde bulan siyasal yapılar, illegal değildirler ve olamazlar.
Demokratizm ile ekonomizm-sendikalizm arasında, bu ikisiyle de legalizm-tasfiyecilik eğilimi arasında, zorunlu bir iç bağlantı vardır. Perspektifi bu olan bir örgütün gizliliği “kaza”dır, tesadüfidir ya da konjonktüreldir.
Lenin, Struve’nin Kadet partisinin legale çıkması gerektiğini savunarak aslında bu partinin programıyla örgütlenme şekli arasındaki çelişkiyi gidermeye çalıştığını belirtir. Zira, liberal burjuvazinin ufku Duma vasıtasıyla “anayasal reformlar” peşinde koşmakla sınırlıdır. Otokrasi Duma’nın kuruluşu ile liberal burjuvaziye bir taviz verdiği andan itibaren Kadet Partisi’nin “gizli” olması için tüm nedenler de ortadan kalkacaktır. Nitekim öyle olmuştur.
Ya da örneğin, Duma’nın kurulması, Menşevikler içinde legalist-tasfiyeci bir eğilimin doğması için yeterli olabilmektedir. Çünkü Menşevikler, burjuva düzene doğru atılmış bu ilk adımın arkasından, proletarya hareketine bugün için devrim değil fakat burjuva gelişmeyi desteklemek görevi düştüğünü düşünmektedirler. Perspektif bu olunca, illegal/gizli örgütlülük için hiçbir neden de kalmamaktadır.
Bu tarihsel örneklerin de ortaya koyduğu gibi, legalizm ya da tasfiyecilik akımı, ideolojik planda ekonomizm ve demokratizmi aşamayan bir siyasal perspektifin örgütsel plana dek uzanmış şeklidir. Burada ne programatik anlamda bir illegal, yani düzenin içine sığamama konumu, ne de örgütsel planda fabrika zemini üzerinde yükselen bir ihtilalci sınıf örgütlenmesi anlayışı vardır. Dolayısıyla buradaki gizlilikle illégalité arasında bir ilişki kurmak mümkün değildir.
Demek oluyor ki, nasıl gizli örgütlenme sosyalist amaç ve hedeflerin düzen dışılığının kaçınılmaz bir sonucu ve gerekliliği ise; gizlisi olmayanın da, ya da gizlisini tasfiye etme pahasına açık-legal örgütlenme yoluna girenin de,(114)düzeni aşan bir perspektife sahip olamamakla doğrudan bağlantısı vardır.
Bugün Türkiye sol hareketi bünyesinde yaşanan legalizm-tasfiyecilik cereyanını da ancak bu çerçeve içerisinde kavrayabiliriz. Sol hareketin demokrasici ve sendikalist perspektifi, bugünkü konjonktürel zorluklarla da birleşince, tasfiyeci eğilime kaynaklık etmektedir.
Demokratizm ve sendikalizm arşındaki iç bağlantı gibi, bu ikisiyle legalizm arasında da bir iç bağlantı olduğundan sözetmiştik. Nedir bu iç bağlantı? Özetle, ekonomizm iktisadi, demokratizm ise siyasi planda bir “iyileştirme” demektir. Perspektif her ikisinde de hakların genişletilmesiyle sınırlıdır.
Ekonomist bir bakış, kendi perspektifi bölüşümün iyileştirilmesi olduğu için, bu iyileştirmenin aracı olan sendikaları da temel çalışma alanı ve aracı olarak görür. Bölüşüm mücadelesi, doğası gereği burjuva düzen sınırları içinde kalan bir mücadele olduğu için, ufku sendikalizmi aşamayan (ya da devrimcileşmeyi sendikalar üzerinden gerçekleştirmek isteyen) bir perspektif, zorunlu olarak legal alana eğilim gösterecektir.
Demokratizm ise, siyasal hakların elde edilmesi ve genişletilmesiyle sınırlı bir perspektifi anlatır. Devrimci demokratlarda olduğu gibi, bu düzen kurumlarını hedefleyen bir siyasal perspektifi dışlamaz. Ne var ki, burjuva demokrasisini kendi içinde “bir müddet” için de olsa amaçlaştıran bir bakış açısı, zor dönemde kaçınılmaz olarak reformizm üretir. (12 Eylül dönemi deneyimi bu açıdan öğreticidir).
Dolayısıyla, tüm bunlar eninde sonunda düzen içi bir muhtevayı aşamadıkları için, bu ideolojik çizgi legalizme ve tasfiyeciliğe de yataklık eder.
Demek ki; bir siyasal faaliyetin legalist olup olmaması, örgütlenmesinin gizli ya da açık olmasından ziyade, nasıl bir muhtevada ve hangi amaç doğrultusunda yürüdüğü ile bağlantılıdır. Kadetler ya da TKP örneğinde olduğu gibi, bu örgütlenmeler bir dönem siyasal koşullar-nedeniyle ve kendi programlarına ters düşen bir tarzda gizli örgütlenmek zorunda kalabilirler. Ne var ki tek başına bu ne bu siyasal akımların illegal olduğu anlamına gelir, ne de gizli yapıları onların legalist karakterini değiştirir. Zira, bu örgütler gizli oldukları dönemde de siyasal amaçlarıyla bağlantılı olarak örgütlenme çalışmaları yürütürler.
Bir kez daha ve önemle belirtmek gerekir ki, proletarya partisi açısından, legalist örgütlenme yalnızca yasal örgütlenme demek değildir. Bununla beraber seçim bölgelerine göre, ya da sendikalar ve kitle örgütleri temelinde örgütlenen, bunu temel alan yapılar da, proletaryanın bakış açısından legalist yapılardır. Fabrika zemininde örgütlenme, proletaryanın siyasal hareketi açısından ilkesel ve stratejik bir önem taşır. Bu proletarya hareketinin illegalitesinin programatik ve örgütsel alandaki en önemli unsurlarından biridir.
***
Buraya kadar proletaryanın ihtilalci parti örgütlenmesi neden doğası gereği illegaldir sorusuna yanıt vermeye çalıştık. Bu konuyla paralel olarak da, illégalité(115)ve gizlilik arasındaki farklılıklara ve zorunlu bağlantılara değindik.
Ne var ki bu, leninist parti teorisinin (burada gizlilikle eş anlamlı söylersek) bir illegal parti teorisi olduğu anlamına gelmez. Leninist parti teorisi illégalité ile légalité ilişkisini açıklığa kavuşturur. Bu ikisinin hangi temelde, hangi yöntem ve perspektifle birleştirilebileceğini, uyumlu kılınabileceğini gösterir.
Bu nedenledir ki, Lenin, yalnızca illegal biçimlerin temel olduğunu reddeden akımları değil, bu temel üzerinde legal biçimleri en etkin biçimde kullanmayı yadsıyan akımları da “ters yüz edilmiş Menşevizm”, “sol tasfiyecilik” vb. olarak değerlendirir. Leninist parti teorisinin bu soruna yaklaşımının özü; illégalité, illegal örgütlenme temel ve stratejik olmak kaydıyla, illegal ve legal biçimlerin koşullara uygun olarak, her alanda ve her düzeyde birleştirilmesidir.
Bu görev nasıl başarılacak, illegal örgüt ve çalışma ile legal örgüt ve çalışma hangi temelde birbiriyle uyumlu hale getirilecektir?
“Güçlü bir illegal parti merkezleri örgütü, sistemli olarak çıkan illegal yayınlar ve en önemlisi yerel hücreler, özellikle de doğrudan doğruya işçilerin arasından gelen ve kitlelerle sıkı temas içinde yaşayan öncü üyelerin yönettiği fabrika hücreleri. Devrimci ve sosyal demokrat işçi hareketinin her türlü zorluğu göğüsleyebilecek sağlamlıktaki çekirdeğini işte bu temel üzerinde yarattık. Bu illegal çekirdek, gerek Duma aracılığıyla, gerekse sendikalar, kooperatifler eğitim ve kültür kuruluşları içinde kendi duyargalarını ve etkisini eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde yayacaktır.”
“Legal örgütler, illegal çekirdeklerin fikirlerini kitleler arasında yaymak için dayanak noktalarıdır."
“Parti, illegal sosyal demokrat çekirdeklerden meydana gelir. Bu illegal sosyal-demokrat çekirdekler de, kendilerine çeşitli legal işçi örgütlerinden oluşan mümkün olduğu kadar geniş ve dal budak salmış bir ağ şeklinde ‘kitle içinde çalışmak için dayanak noktaları’ yaratmak zorundadır."
“Örgütlerin biçimi açısından bakıldığında, illegal olan kendisini legal olana ‘uydurur’. Ama partimizin çalışmasının özü açısından bakıldığında, legal faaliyet kendisini illegal fikirlere ‘uydurur’." (Lenin, Örgütlenme Üzerine, Aydınlık Yay., 1977, s.134, 175, 168, 175)
Altalta sıralanmış bu alıntılar, illegalite/legalite ilişkisinin doğru kavranışı açısından önemli ipuçları sunmaktadır. Buradan çıkarılabilecek temel sonuçlar şunlardır:
Herşeyden önce, illegal örgütlenmenin temel olması, yalnızca ilkesel ve teorik bir sorun değildir. Bu, aynı zamanda, legal faaliyetlerin ancak illegal örgütlenme temeli üzerinde ve onun sağlamlaştırılması, pekiştirilmesi şaşmaz amacına tabi bir biçimde kullanılacağı anlamına gelir. Legal faaliyetin temel işlevlerinden biri de illegal örgütlülüğün pekiştirilmesi, sağlamlaştırılmasıdır.("Ana amacımız, Rus Sosyal-Demokrat işçi Partisi'ni kurmak, pekiştirmektir. Onun dışında herşey bu amaçtan sonra gelir. Yasal olanakları parti yararına kullanabilmemiz, ancak partinin sağlamlaştırılmasından sonra sözkonusu olabilir." (Tasfıyecilik Üzerine, Sol Yay., s.43))(116)
İllegal örgütlülüğün oturtulması ve sağlamlaştırılması görevini, bu temel ve stratejik görevi öne almadan ve gereklerini etkin bir biçimde yerine getirmeden, legal imkanları keyfi ve ölçüsüz bir biçimde kullanmaya çalışan bir siyasal hareket, kolay güç olma adına ya da konjonktürel zorluklardan yıldığı için, partinin ihtilalci varoluşunu daha baştan sakatlayacaktır. Bu aynı zamanda, ihtilalci bir örgüt yaratma sorununu, buna uygun kadroların yaratılması ihtiyacı açısından da sakatlayacaktır. Marks’ın bir vesileyle ifade ettiği gibi, “Genel olarak söylemek gerekirse, fikirler hiçbir şeyi iyi bir sonuca vardıramazlar. Fikirleri iyi bir sonuca vardırmak için (bu fikirler doğrultusunda E.E.), pratik bir gücü kullanan insanlar gerekir" (Kutsal Aile, Sol Yay., s.182-183) Bu “pratik gücü kullanan insanlar”, yani kadrolar ise, yalnızca ihtilalci fikirler temelinde değil, fakat ihtilalci bir varoluş temelinde proletaryanın hareketini yönetmek, kitleleri bu doğrultuda seferber edip örgütlemek çabası içinde yaratılabilirler.
Legal imkanlardan etkin bir biçimde yararlanabilmek, dönüp yine, fabrika hücreleri temelinde illegal bir ihtilalci örgüt yaratma konusunda alınan mesafe ile bağlantılı olmaktadır. Fabrika hücreleri temelinde yükselen bir illegal ihtilalci örgüt yaratma çabasında mesafe katedilmediği sürece, komünist siyasal faaliyetin legal planda “kendi duyargaları”nı etkin ve amaca uygun bir biçimde hissettirme olanağı da bulunamaz. Kuşkusuz bu, mükemmel bir illegal örgütsel inşa ve siyasal faaliyet olmadan legal imkanların kullanılamayacağı, kullanılmaması gerektiği anlamına gelmez. Aksine legal imkanlardan yararlanmadan illegal faaliyeti oturtmak ve “mükemmelleştirmek” çabası da başarıya ulaşamaz. Burada gözetilmesi gereken temel ve kritik nokta şudur; sağlam bir illegalitesi olmayanın, etkin ve amaca uygun bir legalitesi de olmaz, olamaz. Dolayısıyla, böylesine bir illegal siyasal faaliyet ve örgütsel inşa sürecinde belirleyici adımları henüz daha atmamışken legaliteyi “etkin” bir biçimde kullanma çabasına yönelmek, yalnızca örgütsel tasfiye sürecine kulaç atmak anlamına gelecektir.
Dostları ilə paylaş: |