109-KARDEŞ HAKKI
Ayan’ın oğlu Abdul A’la, Kufe’den Medine’ye gidecekti. İmam Sadık’ın(as) Kufe’deki dostları ve takipçileri, fırsatı ganimet bilerek, ihtiyaç duydukları bir çok meseleyi yazıp Abdul A’la’ya verdiler ve imamın sorularına verdiği cevapları yazıp getirmesini istediler. Ayrıyeten sözlü olarak, Müslüman’ın diğer Müslümanlar üzerindeki haklarının neler olduğunu da sormasını istediler.
Abdul A’la, Medine’ye gelip imamın huzuruna çıktı ve yazılı bütün soruları imama verdi. Sözlü olarak sorması gereken soruyu da sordu. İmam, sözlü olarak sorulan soru dışındaki bütün soruları cevapladı. Sözlü sorusuna cevap alamayan Abdul A’la, başka bir şey konuşmadan dışarı çıktı. İmam Sadık(as), diğer günlerde de bu konuyla ilgili hiçbir şey söylemedi. Abdul A’la, Medine’den ayrılmak üzere İmamın huzuruna vedalaşmaya geldi. sorusunu tekrar sorması gerektiğini düşünerek şöyle arz etti:
-Ey Resulullah’ın oğlu! Benim o günkü sorum cevapsız kaldı.
-Ben bilerek cevap vermedim.
-Neden?
-Çünkü hakikati söylediğim taktirde, amel etmemenizden ve Allah’ın dininden çıkmanızdan korktum.
Sonra İmam, sözlerine şöyle devam etti:
-Şüphesiz Allah kullarına yüklediği görevlerin en ağırı şu üçüdür: “Birincisi insanın kendisiyle başkaları arasındaki adalet ve insafı korumasıdır. Öyle ki bir Müslüman, kendisi için ne istese, Müslüman kardeşi içinde aynını istemelidir. İkincisi, Malını Müslüman kardeşlerinden esirgememelidir. Üçüncüsü de, her durumda Allah’ı hatırlamaktır. Allah’ı hatırlamaktan kastım, sürekli “Süphanallah veya Elhamdulillah” demek değildir. Allah’ı hatırlamak, insanın haram bir işle karşı karşıya geldiğinde, Allah’ı hatırlayarak harama mürtekip olmamasıdır. 128
110-ANNE HAKKI
Kendisi, annesi, babası ve bütün akrabaları Nasrani olan İbrahim oğlu Zekeriya, İslam’a meyilli olduğunu hissediyordu. Vicdanı onu İslam’ı kabul etmeğe zorluyordu. Sonunda anne babası ve akrabalarının isteğinin aksine o, İslam’ı kabul etti.
Hac mevsimi gelmişti. Genç Zekeriya, hac yolculuğu için Kufe’den Medine’ye İmam Sadık’ın(as) huzuruna geldi. Müslüman olduğunu imama söylediğinde imam:
-İslam’da dikkatini çeken şey ne olmuştu? Diye sordu.
Zekeriya şöyle cevap verdi:
-Sadece şunu söyleyebilirim ki, Allah’ın kuranda peygamberine söylediği şu ayet sanki benim hakkımdadır. “Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ama biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz.” 129
-Seni tasdik ediyorum. Allah seni hidayet etmiş.
Sonra da imam, üç kere şu sözü tekrarladı:
-Allah’ım, onun rehberi sen ol.
Sonra şöyle devam etti:
-Evladım, şimdi ne soracaksan sor.
Zekeriya şöyle dedi:
-Babam, annem ve bütün akrabalarım Nasrani’dir. Annemin gözleri de görmüyor. Dolayısıyla sürekli onlarla iç içe yaşamak ve aynı sofraya oturmak durumundayım. Bu durumda bana düşen sorumluluk nedir?
-Onlar domuz eti yiyorlar mı?
-Hayır ey Resulullah’ın oğlu! Domuz etine dokunmazlar bile.
-Onlarla beraber yaşamanın hiçbir sakıncası yoktur. Annene çok dikkat et. Hayatta olduğu sürece ona hürmet et. Öldüğü zaman da cenaze işlerini başkasına bırakma. Bizzat kendin üstlen. Benimle burada görüştüğünü de kimseye anlatma. Ben de Mekke’ye geleceğim. İnşallah Mina’da görüşürüz.
Zekeriya, Mina’da imamın yanına gitti. İmamın etrafı oldukça kalabalıktı. Halk tıpkı öğretmenin etrafını saran öğrenciler gibi imamın etrafında toplanmış arka arkaya sorular sorarak, imamdan cevaplar alıyorlardı. Zekeriya, haccını tamamladıktan sonra Kufe’ye döndü. İmamın sözlerini unutmamıştı. Her an gözleri görmeyen annesine sevgisini göstermeğe çalışarak, ona karşı şefkatle davranıyordu. Kendi eliyle annesine yemek yediriyordu. Annesinin elbiselerini giydiriyor ve annesinin temizliğiyle bizzat kendisi ilgileniyordu. Hac yolculuğundan sonra, oğlundaki bu değişiklikleri fark eden annesi, artık dayanamayarak şöyle dedi:
-Oğlum, sen bizim dinimizdeyken ve bizim dinimizde de dindar bir insan olduğun halde, bana bu kadar şefkat göstermiyordun. Şimdi ne oldu da farklı dinlerde olmamıza rağmen, bana daha fazla şefkat gösteriyorsun.
-Anneciğim, peygamberimizin evlatlarından biri bana bunu emretti.
-Onun kendisi de peygamber midir?
-Hayır o peygamber değil, peygamberin oğludur.
-Yavrum, öyle zannediyorum ki o da peygamber. Çünkü bu tür tavsiyeler peygamberden başka kimseden işitilmez.
-Hayır anne. Emin ol o, peygamber değil. Peygamberin oğludur. Hem bizim peygamberimizden sonra başka bir peygamber artık gelmeyecek.
-Yavrum, senin dinin ne kadar da güzel. Diğer dinlerden daha iyi. Onu bana da öğret.
Zekeriya, kelime-i şahadeti annesine öğretti ve annesi de Müslüman oldu. Sonra gözleri görmeyen annesine namazı öğretti. Annesi öğlen ve ikindi namazlarını kıldı. Sonra akşam olduğunda akşam ve yatsı namazlarını da kılmak nasip oldu. Ancak gecenin bir vakti, annesinin durumu bir hayli ağırlaşınca, oğlunu çağırarak şöyle dedi:
-Yavrum, bana öğrettiğin o sözleri bir daha tekrarla.
Zekeriya, Kelime-i Şahadeti ve Usul-u Dini tekrar annesine anlattı. Annesi, Zekeriya’nın anlattığı her şeyi, kabul ettiğini söyleyerek ruhunu teslim etti. Sabah olduğunda Müslümanlar, cenaze işleri için oraya geldiler. Ancak Zekeriya’nın kendisi cenaze işlerini yerine getirdikten sonra, annesine namaz kılıp kendi elleriyle defnetti.130
Ensar’dan birisi Allah Resulü’nün(s.) yanına gelerek şöyle sordu:
-Ya Resulallah! Bir yerde namazı kılınıp defnedilmesi gereken bir cenaze olsa, başka bir yerde de faydalanabileceğimiz bir ilim meclisi olsa, bizim de sadece birine katılabilme imkanımız olsa, sen hangisine katılmamızı seversin?
-Eğer o cenazeyle ilgilenebilecek birileri var ise, sen ilim meclisine katıl. Şüphesiz bir ilim meclisi, bin cenazeye katılmaktan, bin hastayı ziyaret etmekten, bin gece ibadet etmekten, bin gün oruç tutmaktan, bin dirhem sadaka vermekten, bin vacip olmayan hacdan ve bin vacip olmayan cihaddan daha üstündür. Bu saydıklarım nerede, ilim meclisi nerde? Bilmiyor musun, ilim vasıtasıyla Allah’a itaat edilir. İlimle Allah’a kulluk edilir. Dünya ve ahiretin hayrı ilimledir. Dünya ve ahiretin şerri de cehaletledir. 131
Dostları ilə paylaş: |