1961’de Ali Emini başbakanlığa atandı. Eski ABD Büyükelçisi olan bu Kacar prensi, halk üzerindeki baskının kaldırılmasından yanaydı. Halka açık gösteri yapmasına izin verdi. Yolsuzlukla mücadeleye girişerek, Savak’ın güçlü başkanını görevden aldı. Ancak Şah, Ali Emini’nin değerini kavrayamadı. 1962 yılında istifa etti. Yerine Esedullah Alem getirildi (30 Tîr 1341-18 İsfend 1342). Müteakiben Hasan-Ali Mansur (17 İsfend 1342-7Behmen1343) kabineyi kurmakla görevlendirildi. Bundan sonra 13 yıl bu makamı işgal edecek olan Bahai dinine inancına mensup Amir Abbas Huveyda gelecekdir. Huveyda’nın devrimin ilk günlerinde idam edilmesinde Bahai olmasının da payının olduğu söylendi.
Musaddık iktidarının sonundan İslam Devrimi’ne uzanan süreçte büyük önem taşıyan gelişmelerden biri de, Şah’ın 1962 yılında gündeme getirdiği “Ak Devrim” adını verdiği iddialı reform paketidir. Bu paketin uygulama görevini Tarım Bakanı Hasan Ersancani’ye verdi. Ersancani, hükümet değişikliğinden sonra da bakanlık koltuğunu korudu. Projenin gerçekleşmesi, ruhanilerin kontrolünde bulunan vakıf mülklerinin ellerinden çıkma riski nedeniyle reforma karşı çıkan Ayetullah Burucerdi’nin ölümünden sonra mümkün olabilmişdir. Ülkede siyasi istikrarı sağlayan Şah Muhammed Rıza, petrol gelirinin de yardımıyla sosyo-ekonomik yapıyı sarsıcı biçimde değiştirmekteydi. Bir yandan istihdam artıp, ücretler yükselirken, sanayi toplumuna hızlı geçişin sancıları güçlü şekilde kendini hissettiriyordu. Köylerinden ayrılan milyonlarca topraksız köylü şehirlerin etrafındaki gecekondu bölgelerinde toplanmaktaydı. Bir yandan yeni üretim biçimlerine bağlı olarak ortaya çıkan sanayi burjuvazisi giderek zenginleşirken yoksul, işsiz ve umutsuz, ekonomik olduğu kadar siyasal olarak da dışlanmış milyonlar büyük kentlerin dışında öfkeli bir muhalefetin zeminini oluşturuyordu. 1953’ün şaşkınlığıyla bölünüp gücünü kaybeden sol, bu kitlelerle ilişki kuramazken, ruhanilerin etkinliği giderek artmaktaydı.
Şah’ın modern kapitalizm yolunda ilerlemek için yürürlüğe koymaya çalıştığı reform paketi “Bazar” ya da “Bazargân” adı verilen ve geleneksel olarak İran’ın siyasi, toplumsal yaşamında büyük önem taşıyan küçük ve orta sınıf esnafın, toprak sahiplerinin ve ruhanilerin tepkisini çekti. Toprak reformu, seçim reformu ve kadınlara oy hakkı tanınması, devlet işletmeleri hisselerinin belirli oranda satılması gibi düzenlemeleri içeren Ak Devrim, böylelikle tarıma dayalı ekonomiyi devre dışı bırakıp, toprak sahiplerini sanayi yatırımlarına yönelterek sağlam bir kapitalist ekonomik yapı kurmayı hedefliyordu. Ayrıca Şah’ın ulus inşa süreci için bir engel olarak gördüğü “Bazar” da bu şekilde tasfiye edilEbilecekti. Yine bu hedef doğrultusunda eğitim, sağlık gibi alanlarda çeşitli düzenlemeler öngörülmekteydi. Bunun dış politikadaki yansımaları da, İran’ın giderek bölgede ABD’nin jandarması rolüne soyunması şeklinde gerçekleşti. 1970’lerde petrol fiyatlarının aşırı artmasıyla bir yandan içerdeki modernleşme hamlesini ve sanayi atılımını finanse eden İran, diğer yandan satın aldığı gelişmiş silahlarla askerî güç haline gelerek, Basra Körfezi’ndeki askerî varlığını fiilen pekiştiriyordu.
Söz konusu reformların tehdit ettiği sınıflar ve kadınların oy hakkı başta olmak üzere bazı yeniliklere karşı çıkan ruhanilerin kurduğu ittifak, mutsuz yoksul kitlelerin öfkesiyle birleşerek, devrim’e uzanan süreçte geri dönülmesi mümkün olmayan bir döneme girdi. O dönemde pek tanınmayan bir ruhban olan Ayetullahül-Uzma Ruhullah Humeyni, Ak Devrim’e şiddetle karşı çıkmasıyla dikkati çekiyordu. Referandumun ilan edilmesiyle birlikde medreselerde bir çalkalanma baş gösterdi. Kırsal kesimden göçenlerle şişmiş şehir kitlelerini kışkırtmada Bazari ve öğrenciler rol oynuyordu. Halkın galeyanı, İmam Hüseyin’in şehadetinin yıl dönümü olan 03 Haziran 1963 günü zirvesine çıkdı. Bu vesileyle Humeyni, rejimin yolsuzluğu ve İsrail ile olan bağlarına karşı ateşli bir vaaz verdi. Bu olaylar sırasında, 1979 Devrimi’nin manevi önderi haline gelecek olan Ayetullahül-Uzma Ruhullah Humeyni de siyasi lider olarak öne çıkmaktaydı. Humeyni, olaylardan sorumlu tutuldu ve 05 Haziran’da tutuklandı, 18 ay süre ile hapiste kaldı. Tutuklanma haberi yayılınca, Tahran ve diğer şehirlerde şiddetli gösteriler meydana geldi. Olaylarda ölenlerin sayısı bugün dahi belirsizliğini korumaktadır. Nisan 1964’te bırakılmasından sonra, yetkili makamlarla yaptığı anlaşmaya sadık kalarak hiç konuşmadı. Ancak ertesi yıl Ekim ayında, “İran’daki Amerikan askerî personelinin, İran yargısından muaf tutulması” hakkındaki parlamento kararını reddettiğini açıkladı. Kasım ayında tekrar tutuklandı. Şah, General Hasan Pakrevan’ın yönlendirmesiyle Humeyni’yi sürgüne yolladı. Önce Türkiye’ye (Bursa), sonra Irak’a (Necefül-Eşref), en sonunda Fransa’ya gitti. Sürgünde Şah’ı eleştirmeye devam etti.