dilbilgisi, gramer olarak da bilinir, bir dilin ses, sözcük, tümce gibi öğeleri ve özellikleri ile bunların birlikte oluşturduğu düzeni ortaya koyan ve açıklayan kurallar bütünü. Kuralların ortaya konduğu kitaplara ve dilin bu soyut özelliklerini inceleyen dala da dilbilgisi denir. Çağdaş dilbilimciler dilbilgisini bir dilin temelinde yatan ve o dili anadili olarak konuşanlarca sezgisel olarak bilinen yapı olarak tanımlar. Bir dilin özelliklerinin sistemli olarak betimlenmesi de dilbilgisi olarak nitelendirilir. Bu özellikler, bir dili anadili olarak konuşanlann yaklaşık altı yaşından başlayarak hâkim oldukları sesbi- lim, biçimbilim, sözdizim ve anlambilim özelliklerini kapsar. Dilbilgisi uzmanlarının yaklaşımına bağlı olarak, farklı dilbilgisi tanımlan yapılabilir, Kuralcı dilbilgisi dilin doğru kullanımını tanımlayan kuralları ortaya koyar. Betimsel dilbilgisi bir dilin gerçekte nasıl kullanıldığını betimler. Üretici dilbilgisi bir dildeki sonsuz sayıdaki tümcenin oluşturulmasında uyulması gereken kuralları tanımlar. Bu yaklaşımların her biri, bir dilin farklı özellikleri üzerine yoğunlaşır ve farklı veriler temelinde bir kuram ortaya koyar.
Avrupa'da ilk dilbilgisi kitaplarının yazar- lan Yunanlılardır. Dilbilgisini Yunan edebiyatının incelenmesine yönelik bir araç olarak gören Yunanlılar, daha çok edebi dil üzerine eğildiler. İÖ 1. yüzyılda İskenderiyeliler dilin arılığını koruyabilmek için Yunan dilbilgisini geliştirdiler. En eski Yunanca dilbilgisi terimlerine, felsefe ve retorik yapıtlarında yer verildi. Daha sonraki bir dönemde İskenderiye okulundan Trakyalı Dionysios, Tekhne grammatike (Dilbilgisi Sanatı) adlı yapıtında edebi metinleri harflere, hecelere ve sekiz sözcük türüne göre çözümledi.
Romalılar benimsedikleri Yunan dilbilgisi sistemini Latinceye uyarladılar. Dilbilgisi uzmanının görevinin dilin yapılarını insanlara kabul ettirmekten çok yeni yapılar bulmak olduğunu düşünen Varro (İÖ 1. yy) dışındaki Romalı dilbilgisi uzmanları, Yunan dilbilgisi sisteminde değişiklik yapmadan Latincenin yapısuıı korumaya çalıştılar. Yunanlılar ve İskenderiyeliler Homeros'un dilini örnek alırken Romalılar da Cicero ve Vergilius'un dilini standart kabul ettiler. Latin dilbilgisi uzmanlarının en önemlilerinden Donatus (İS 4. yy) ve Priscianus'un (İS 6. yy) yapıtları, ortaçağ boyunca Latince dilbilgisinin öğretilmesinde kullanıldı. Ortaçağ Avrupa'sında eğitim dili Latinceydi ve Latince dilbilgisi, beşeri bilimler öğretiminin temeli durumuna geldi. Bu dönemde öğrenciler için birçok dilbilgisi kitabı yazıldı. Eski İngilizcedeki ilk Latince dilbilgisi kitabının yazan Eynsham başkeşişi Aelfric (10. yy), yapıtının aynı zamanda İngilizce dilbilgisi için de bir giriş niteliğinde olduğunu ileri sürdü. Böylece, İngilizce dilbilgisin- de Latin örneğine uyulmaya başladı.
13. yüzyıl ortalarından 14. yüzyıl ortalarına değin yetişmiş modistae adı verilen dilbilgisi uzmanları dili gerçekliğin bir yansıması olarak gördüler ve dilbilgisi kurallarını açıklayabilmek için felsefeye başvurdular. Bunlar, varlığın doğasının anlaşılmasını sağlayacak tek ve "evrensel" bir dilbilgisi arayışına girdiler. 17. yüzyılda Fransa'da, Port-Royal Manastın'nda yetişen bir grup dilbilgisi uzmanı da, evrensel dilbilgisi düşüncesine ilgi duydu. Bütün dillerin dilbilgisi kategorilerinin düşüncenin ortak öğelerini ortaya çıkanlabileceğini iddia eden Port- Royal okulu, Yunanlı ve Romalı uzmanlar gibi edebi dili incelemek yerine, dilin kullanım kurallarının yaşayan dillerin bugünkü konuşma biçimlerinden yola çıkılarak oluşturulması gerektiğini ileri sürdüler. 20. yüzyılda Noam Chomsky, Port-Royal okulunu üretici-dönüşümsel dilbilgisi (*) akımının ilk temsilcileri olarak nitelendirmiştir.
18. yüzyıl başına gelindiğinde 60'ı aşkın yerel dilin dilbilgisi kitapları basılmıştı. Dili yenileştirmek, arılaştırmak ve standartlaştırmak amacıyla hazırlanan bu kitaplar, eğitimde kullanılmaya başlamıştı. Ama dilbilgisi kurallan daha çok resmî, yazılı ve edebi dil için geçerliydi ve günlük konuşma dilinin değişik biçimlerine uygulanabilir nitelikte değildi. Bu kuralcı dilbilgisi yaklaşımı uzun süre dilbilgisi eğitimine egemen oldu veokullarda okutulan dilbilgisi tümce çözüm- lemeleriyle bunları gösteren diyagramlardan öteye geçmedi.
Okullarda öğretilen basitleştirilmiş dilbilgisi ile dilbilimcilerin karmaşık çalışmaları arasında büyük bir karşıtlık ortaya çıktı. 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başında, dilbilgisi tarihsel bir bakış açısıyla incelenmeye başladı. Yaşayan bütün dillerin sürekli bir değişim içinde olduğunu gören dilbilimciler, dillerin evrim süreçlerini belirleyebilmek için çağdaş Avrupa dillerinin çeşitli yazılı kayıtlarını incelediler. Araştırmalarını edebi dillerle sınırlı tutmayarak çalışmalarının kapsamına lehçeleri ve çağdaş konuşma dillerini de aldılar. Daha önce benimsenen kuralcı yaklaşımları bırakarak inceledikleri dillerin kökenini ortaya çıkarmaya çalıştılar.
Tarihsel dilbilgisi yaklaşımım benimseyen uzmanların çalışmaları, iki farklı dilbilim yaklaşımının ayrışmasına yol açtı: Dilin zaman içindeki gelişimini inceleyen art sü- remli ya da tarihsel dilbilim(*) ve dilin belirli andaki durumunu inceleyen eşsürem- li dilbilim(*). İsviçreli Ferdinand de Saus- sure gibi betimsel dilbilimciler, konuşma dilini incelemeye başladılar. Bir dili anadili olarak konuşanların çok sayıda tümcesini toplayarak, bu tümceleri, önce sesbilgisi sonra da sözdizim açısından sınıflandırdılar.
20. yüzyılın ikinci yarısında üretici-dönü- şümsel dilbilgisi yaklaşımını benimseyen Noam Chomsky gibi dilbilimciler, bir dili anadili olarak konuşanların, o dilde sonsuz sayıda tümce oluşturup anlayabilmelerini sağlayan bilgileri incelediler. Saussure gibi dilbilimciler bir dilin betimlemesini yapabilmek için bireysel konuşma örneklerini incelerken, üretici-dönüşümsel dilbilimciler öncelikle bir dilin temelinde yatan yapıyı ele aldılar. Bir dili anadili olarak konuşan kişinin sahip olduğu "edinç"i (bir dili anadili olarak konuşanların, daha önce hiç duyup söylemedikleri tümceleri de kapsayan sonsuz sayıda tümce oluşturup anlayabilmesini sağlayan bilgi) ve bir dili konuşanların "edim"ini (bir dili konuşan kişinin konuşma eylemi sırasında tümce oluştururken kullandığı yöntemler) tanımlayan "kuralları" ortaya koymaya çalıştılar.
Dilbilgisi kuramı yüzyıllar boyunca felsefecilerin, antropologların, psikologların ve edebiyat eleştirmenlerinin de ilgisini çekmiştir. Günümüzde dilbilgisi, dilbilim içinde bir alan olmakla birlikte, öteki bilim dallarıyla da ilişkisini korumaktadır. Öte yandan, dilbilgisi kuramındaki gelişmeler, okullarda okutulan dilbilgisinin içeriğini ya da okutulma yöntemlerini pek fazla etkilememiştir. Dilbilgisi denince hâlâ yaygınlıkla anlaşılan, bir dili "doğru" konuşmak ya da yazmak için bilinmesi gereken kurallar bütünüdür.
Dostları ilə paylaş: |