din ve vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü kapsamında, herhangi bir dini tanıma ya da tanımama ve bunun gerektirdiği biçimde davranma hakkı. Demokratik devletin bir gereği ve laikliğin önemli bir boyutudur. Laik devlet düzeninin ve laiklik düşüncesinin alt yapısını, temel felsefesini oluşturur.
Batı'da din ve vicdan özgürlüğü için daha ortaçağda başlatılan büyük mücadele Rönesans ve Reformla birlikte hızlanmış ve zaman zaman kan dökülmesi pahasına 1789 Fransız Devrimi ile kazanılmıştır. Osmanlı Devleti'nde din ve vicdan özgürlüğü ancak 19. yüzyılda II. Mahmud'la birlikte sınırlı bir biçimde gündeme gelebilmiştir. Padişah fermanlarında, Gülhane Hatt-ı Hümayunu'n- da ve daha sonra 1876 Kanun-i Esasisi'nde din eşitliği sağlama çabalarıyla din ve vicdan özgürlüğü yönünde bazı adımlar atılmıştır. Cumhuriyetin ilanı, hilafetin kaldırılması ve laiklik ilkesinin anayasaya alınmasıyla din ve vicdan özgürlüğü gerekli altyapıya ve hukuksal temele kavuşmuştur. 1924 Anayasası din ve vicdan özgürlüğünü "vicdan hürriyeti" olarak düzenlerken, 1961 ve 1982 anayasaları "vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyeti" olarak düzenlemiştir.
1982 Anayasası'na göre "herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse dini inanç ve kanaatlerim açıklamaya zorlanamaz, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz". Aslında vicdan özgürlüğü din özgürlüğünü de içine alır, ama bu duyarlı konuda belirsizliklere yol açmamak için anayasada ayrıntılı düzenleme yoluna gidilmiştir. Dini inanç yalnız dine inananları kapsar; dini kanaat, din karşısında olumlu olumsuz bütün inançları kapsayan bir deyimdir. Bu nedenle, anayasadaki dini inanç ve kanaat özgürlüğü, herkesin dilediği dine inanma özgürlüğünü ifade ettiği gibi, dilerse hiçbir dini inanca sahip olmama yani dinsiz olma özgürlüğünü de içerir. Anayasa dini inanç ve kanaat özgürlüğünü mutlak olarak kabul etmiştir.
Anayasa dini inanç ve kanaat özgürlüğünün yanında onun doğal uzantısı olan ibadet özgürlüğüne de yer vermiştir. Ama ibadet özgürlüğü inanç ve kanaat özgürlüğü gibi mutlak değildir. Anayasaya göre "ibadet, dini ayin ve törenler devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti'nin ve Cumhuriyet'in varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanılmamak" koşuluyla serbesttir. Dini ibadet ve ayin kapsamına dince kabul edilmiş ve dini nitelikte davranışlar girer.
Anayasalarda din ve vicdan özgürlüğünün doğal gereği sayılan, dini eğitim ve öğrenim hakkına da yer verilir. 1961 Anayasası din eğitim ve öğrenimini öbür eğitim ve öğrenim haklan gibi devletin gözetim ve denetimi altında serbest bırakmış ve devlete dini eğitim verme konusunda bir ödev yükleme- miştir. 1982 Anayasası ise din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer almasını öngörmüş ve bunun dışındaki din eğitim ve öğretiminin ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteğine bağlı olacağını belirtmiştir. Anayasa ilk ve orta dereceli okullarda belli bir dinin öğretilmesini değil, "din kültürü ve ahlak öğretimini" öngörmüştür.
Dini inanç ve kanaatleri açıklama ve yayma özgürlüğüne de bazı sınırlamalar getirilmiştir. 1982 Anayasası'na göre "kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz". Anayasadaki temel hak ve özgürlükler "din ve mezhep ayırımına dayalı bir devlet kurmak amacıyla kullanılamaz", siyasi partilerin "tüzük ve programlan laik Cumhuriyet ilkesine aykırı olamaz"
Dina, Eski Ahit'de, Yakub'un Lea'dan olan kızı (Tekvin 30:21; 34; 46:15). Kenanlı Hivi halkından Hamor'un oğlu Şekem, Dina'yı kaçırarak Şekem kenti yakınlannda ona tecavüz eder. Bunun üzerine Dina ile evlenmek isteyince Hamor, Yakub'a iki halk arasında ticari ilişki kurulmasını önerir. Dina'nm erkek kardeşleri Şimeon ve Levi bu evliliğe razı olmuş gibi davranırlar; ama Şekem'in ve kentin bütün öbür erkeklerinin sünnet olması koşulunu öne sürerler. Sünnetten hemen sonra, kentin erkekleri henüz dövüşebilecek durumda değilken, Şimeon ve Levi kente saldırarak Şekem ve Hamor'la birlikte bütün erkekleri öldürürler ve Dina'yı kurtarırlar. Ardından da kenti yağmalamaya girişirler. Yakub, iki komşu kavim arasında düşmanlık yarattıkları için Şimeon ile Levi'yi azarlar ve ölüm döşeğinde yalnızca küçük oğlu Yahuda için hayır duası eder.
Dostları ilə paylaş: |