RAD - 18 : Lillezînestecâbû li rabbihimul husnâ, vellezîne lem yestecibû lehu lev enne lehum mâ fîl ardı cemîan ve mislehu meahu leftedev bih(bihî), ulâike lehum sûul hısâbi ve me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel mihâd(mihâdu).
Rab'lerine (Rabbinin emrine) icabet edenler için en güzeli vardır. Ve O'na icabet etmeyenler, yeryüzünde olanların hepsi ve bir o kadarı daha onların olsa, onu mutlaka fidye olarak verirlerdi. İşte onlar; onlar için hesabın kötüsü var. Ve onların barınacağı yer, cehennem; ne kötü bir döşektir.
ENFAL - 29 : Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
Ve mürşid arama ihtiyacı duyar Allah’ı zikretmeye başlar ve huşuya ulaşır.O huşu ile hacet namazı kılarak Allah’ın kendisi için ezelde tayin ettiği mürşidini Allah tan sorar.Allah ta ona mürşidini gösterir ve o na tabi olur.O tabiyet esnasında yapılan tövbe merasiminde Allah o na yedi tane NİMET verir.
1.Nimet;devrin imamının ruhu sultanisi onun başının üzerine gelir.
2.Nimet;başının üzerine gelen ruhusultanisinin uyarısı ile kendi ruhu bedeninden ayrılarak devrin imamının dergahına gider.
MU'MİN - 15 : Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
3.Nimet;o kişinin kalbine İMAN yazılır.
MUCADELE - 22 : Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah'a ve âhiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?
4.Nimet;o kişi Allah’a ulaşmayı dilediğinde(münib olduğunda) takva sahibi olduğu için (rum/31) Allah onun amellerini ıslah edici amel kılar(ahzap/70,71) ve o nefs teskiyesine başlar.
AHZAB – 70-71 : Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdâ(sedîden). Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen).
Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olun ve sedîd (doğru) söz söyleyin! (Böylece) sizin için amellerinizi ıslâh etsin (salih amele çevirsin). Günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve kim, Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat ederse, o taktirde fevzül azîm (en büyük mükâfat) ile kurtulmuş olur.
5.Nimet;o kişinin derecat sistemi değişir daha önce bire karşı 10 mükafat alırken bire 100 e daha sonra artarak bire 700 e kadar cıkar(bakara/261).Günahlarıda sevaba cevrilir.
BAKARA - 261 : Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir.
FURKAN - 70 : İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet gönderendir)
6.Nimet;Allah onun iradesini nefs’ine karşı güçlendirir.
7.Nimet;Allah onun fizik vücudunu da güçlendirir.
Böylece kendisine verilen görevlerini yerine getirdikce bunların başında şu anda yaşanan islamda farz olmayan ama olmazsa olmaz ve en büyük ibadet olan ALLAH’I ZİKRETMEK vardır.namaz,oruc,zekat ile nefs inin 7 kademede tezkiyesine parelel ruhunun yedi gök katındaki yolculuğunun neticesinde Allah’ın zatına ulaşmasıyla o kişi HİDAYETE erer.O kişinin kalbinin yüzde iki rahmet nuru ile yüzde kırkdokuzu da fazıl nuru ile olmak üzere yüzde 51 i nurlanmıştır.
YUNUS - 9 : İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).
Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.
TAHA - 82 : Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.
Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 12 ihsanla) tövbe edenler ve (ikinci defa) âmenû (kalbine îmân yazıldığı için îmânı artan mü'min) olanlar ve salih amel (zikir) yapanlar (nefsi ıslâh edici amel işleyenler) için mutlaka Gaffar'ım (onların günahlarını sevaba çevirenim). Sonra onlar, (Benim tarafımdan) hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştırılır).
Eger kişi hidayetin “ALLAH’A ULAŞMAK” olduğunu kabul etmez hidayeti beyan edenlere karşı çıkarsa ne olur?-mü’min olamaz,dalalette kalır
İSRA - 94 : Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ illâ en kâlû e beasallâhu beşeren resûlâ(resûlen).
Onlara hidayet geldiği zaman insanların inanmalarına, “Allah, insan resûl mü gönderdi?” demelerinden başka bir şey mani olmadı.
KEHF - 55 : Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ ve yestagfirû rabbehum illâ en te’tiyehum sunnetul evvelîne ev ye’tiyehumul azâbu kubulâ(kubulen).
Ve insanları, onlara hidayet geldiği (hidayete davet edildikleri) zaman Rab'lerinin mağfiretini dilemekten ve mü'min olmaktan men eden (alıkoyan) şey, sadece evvelkilerin sünnetinin, onların başına gelmemesi veya azapla karşı karşıya kalmamalarıdır.
A'RAF - 193 : Ve in ted’ûhum ilel hudâ lâ yettebiûkum, sevâun aleykum e deavtumûhum em entum sâmitûn(sâmitûne).
Ve eğer onları hidayete (Allah'a ulaşmaya) çağırırsanız size tâbî olmazlar. Onları davet mi ettiniz yoksa siz sessiz mi kaldınız? Sizin için birdir (sizin durumunuz aynıdır, farketmez).
A'RAF - 198 : Ve in ted’ûhum ilel hudâ lâ yesme’û, ve terâhum yenzurûne ileyke ve hum lâ yubsırûn(yubsırûne).
Ve onları eğer hidayete (Allah'a ulaşmaya) çağırırsanız işitmezler. Ve onları sana bakar görürsün ve onlar görmezler.
O zaman şu gercek ortaya çıkmıyormu?
Allah’ın kitabı yerine “emaniyye adı verilen”elyazması kitaplara dayalı olarak zan ve kuruntudan ibaret olan bilgilerle bu güne kadar gelmiş olan din ALLAH’IN DİNİ değil ATALARIN DİNİ değimli?
NİSA - 120 : Yeıduhum, ve yumennîhim, ve mâ yeıduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûren).
(Şeytan) onlara vaad eder ve onları emaniyyeye (kuruntuya) düşürür. Ve şeytan, onlara aldatmaktan başka bir şey vaadetmez.
BAKARA – 78-79 : Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne). Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne).
Onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah'ın) Kitabı'nı bilmezler, sadece emaniyyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zannediyorlar.
Yazıklar olsun onlara ki; elleriyle kitap yazarlar, sonra da (emaniyye bilgiler içeren) bu yazdıklarını az bir bedel (para) karşılığında satmak için: “Bu, Allah'ın indindendir.” derler. Yazıklar olsun onlara, elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı. Yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.
Eger bugün,bu gercek ortaya çıkmış ve bugüne kadar insanlar kur’an dan uzaklaşmışlar ve eskiler ne diyorsa YANLIŞ olduğu ortaya çıkmışsa hala onlara mı tabi olunacak yoksa “herşeyiyle ispat edilmiş”bu gercekleremi ?
BAKARA - 170 : Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).
Ve onlara: “Allah'ın indirdiği şeye tâbî olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yola) tâbî oluruz.” dediler. Ve eğer, onların ataları hiçbir şeyi akıl etmiyor ve hidayete ermemiş olsalar bile
MAİDE - 104 : Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve iler resûlî kâlû hasbunâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’lemûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).
Ve onlara: “Allah'ın indirdiğine (Kur'ân'a) ve Resûl'e (itaate) gelin.” denildiğinde; “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey (din) bize yeter (kâfi)” derler. Ya onların babaları (bu gerçeklere ait) bir şey bilmiyorlarsa ve hidayete ermemişlerse de mi...?
LOKMAN - 21 : Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ vecednâ aleyhi âbâenâ, e ve lev kâneş şeytânu yed’ûhum ilâ azâbis saîr(saîri).
Ve onlara "Allah'ın indirdiği şeye (Kitaba) tâbî olun!" denildiği zaman: "Hayır, babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (putlara) tâbî oluruz." dediler. Ve şeytan onları, alevli ateşin (cehennemin) azabına çağırıyor olsa da mı?
Bir de hem meallerde bahsedildiği gibi, hem din adamlarının çoğunun ve hem de halkımızın çoğunun zannettiği gibi,Allah’ın”Allah dilediğini dalalette bırakır dilediğini hidayete erdirir”sözünü;Allah dilediğini dalalete (sapıklığa) düşürür dilediğini hidayete erdirir olarak algılayıp,sanki “kişinin hiçiradesi yokmuş”çasına yuvarlak laflar edip,ayrıca başlangıçta dalalette değilmiş te Allah onu dalalete düşürmüş gibi yanlış tanımlamalar yaparak,”HİDAYETİN GERCEK ANLAMINI ve nasıl HİDAYETE ERİLEBİLECEĞİNİ ortadan kaldırmaya çalışmaları doğrudan ŞEYTAN’A YARDIM VE YATAKLIKTIR.Çünkü Şeytan hiç kimsenin hidayete erip kurtulmasını istemez ve kendisi ile beraber cehenneme gitmesini ister (nisa/119).Peki gerçek nedir ?
Gercek odurki; Yukarıda açıkladığımız gibi,
1-Başlangıçta herkes dalalettedir.Taki hidayeti dileyinceye kadar.
2-Allah hiç kimseyi başkalarından ayırmaz.(Bu zaten Allah’ın “adl”esmasına terstir) ve sadece “Hidayet’in Allah’a ulaşmak olduğunu idrak edip Allah’a ulaşmayı kalben DİLEYENLERİ “hidayete erdirir.(rad/27,şura/13-ayetler yukarıda geçmişti) ve kesin sağlamasını da “A’raf/186.ayet ile yunus/11.ayeti”birleştirdiğimiz zaman yapabiliriz.
Dostları ilə paylaş: |