FURKAN – 21,22,23 : Ve kâlellezîne lâ yercûne likâenâ lev lâ unzile aleynel melâiketu ev nerâ rabbenâ, lekad istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ(kebîren). Yevme yerevnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucrimîne ve yekûlûne hicran mahcûrâ(mahcûren). Ve kadimnâ ilâ mâ amilû min amelin fe cealnâhu hebâen mensûrâ(mensûran).
Ve Bize mülâki olmayı (ulaşmayı) dilemeyenler: “Bize de melekler indirilmesi veya Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?” dediler. Andolsun ki onlar, kendi nefslerinde kibirlendiler ve büyük taşkınlık ederek haddi aştılar. O gün melekleri görecekler, izin günü mücrimlere müjde yoktur. Ve (melekler onlara): “(Size müjde) yasak edilerek haram kılınmıştır.” diyecekler.Ve onların yaptığı amellerin önüne geçtik (amellerini boşa çıkardık). Böylece onu (onların amellerini), savrulmuş toz zerresi kıldık (değersiz kıldık).
Allah’ın gercekleri böyleyse acaba neden kur’an müellifleri (meal yazanlar) her mülaki fiilinin gectiği yerde ölümle veya kıyametten sonra ulaşmak,kavuşmak olarak meallendirmişler?
Peygamber(SAV) efendimiz zamanında ve ondan sonra hülefai raşidun döneminde (hz.ebubekir.hz ömer,hz Osman ve hz ali döneminde) kur’an bütünüyle hayata gecirilmiş hz ali nin son dönemlerinde muaviye ile aralarında gecen o tatsız olaydan sonra Allah’ın tayin ettiği HALİFELER yerine insanların sectiği halifeler devreye girmiş ve RİVAYETLER (hadisler) ortaya çıkmaya başlamış.Artık DİN,kur’anı hayatlarına tatbik eden TASAVVUF EHLİNİN oluşturduğu çok küçük gruplar hariç,bu rivayetlere dayalı olan “sadece zahiri ilme sahip olan”MEZHEPLER” oluşmuş ve onların görüşleri doğrultusunda EMANİYYE adı verilen el yazması kitaplara göre yaşanmaya başlanmış,dolayısıyla Allah’ın ayetleri bu görüşlere göre meallendirilmiş ve tefsir edilmiştir.
Halbuki Allah’ın ayetlerinin tefsiri ve meali,Allah tarafından öğretilen ve tayin edilen “İMAMLAR (nebi veya resul olan),ve ÜSTADLAR (mürşidler) tarafından yapılır.Emaniyye ye bağlı ilimle ilimlenmiş olanlar tarafından değil.
NİSA – 119-120 : Ve le udillennehum ve le umenniyennehum ve le âmurennehum fe le yubettikunne âzânel en’âmi, ve le âmurennehum fe le yugayyirunne halkallâh(halkallâhi), ve men yettehıziş şeytâne veliyyen min dûnillâhi fe kad hasire husrânen mubînâ(mubînen). Yeıduhum, ve yumennîhim, ve mâ yeıduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûren).
Ve onları mutlaka dalâlette bırakacağım. Ve onları, mutlaka emaniyyeye (kuruntuya) düşüreceğim ve mutlaka onlara emredeceğim. Böylece onlar, mutlaka davarların kulaklarını kesecekler ve onlara emredeceğim, öyle ki mutlaka, Allah'ın yarattığını
değiştirecekler. Ve kim, Allah'tan başka, şeytanı dost edinirse artık o, apaçık bir hüsranla hüsrana uğramıştır.
dalâlet : Sıratı Mustakîm üzerinde olmamak
(Şeytan) onlara vaad eder ve onları emaniyyeye (kuruntuya) düşürür. Ve şeytan, onlara aldatmaktan başka bir şey vaadetmez.
Nedir EMANİYYE? –El yazması kitaplar.
BAKARA – 78-79 : Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne). Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne).
Onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah'ın) Kitabı'nı bilmezler, sadece emaniyyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zannediyorlar.
Yazıklar olsun onlara ki; elleriyle kitap yazarlar, sonra da (emaniyye bilgiler içeren) bu yazdıklarını az bir bedel (para) karşılığında satmak için: “Bu, Allah'ın indindendir.” derler. Yazıklar olsun onlara, elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı. Yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.
İşte o emaniyye ye tabi olanlar “sadece zahiri bilgilere sahip olabilirler.(Abdest nasıl alınır,namazı kılarken nelere dikkat edelim,miras nasıl taksim edilir,gusül nasıl yapılır,camiye girerken ne yapılır,bunların farzları vacipleri mubahları müsteabları nelerdir vs)
RUM – 7-8 : Ya’lemûne zâhiren minel hayâtid dunyâ, ve hum anil âhıreti hum gâfilûn(gâfilûne). E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).
Onlar, dünya hayatının zahirini (görünen kısmını) bilirler. Ve onlar, ahiretten gâfil olanlardır.Onlar, kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre ile yarattı. Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab'lerine mülâki olmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) inkar edenlerdir.
ZUHRUF - 29 : Bel metta’tu hâulâi ve âbâehum hattâ câehumul hakku ve resûlun mubîn(mubînun).
Hayır, ben onları ve babalarını, onlara Hakk (Kur'ân) ve O'nu açıklayan bir resûl gelinceye kadar metalandırdım.
AL-İ İMRAN - 7 : Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere) tâbi olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini (yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: "Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır" derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab (daimi zikrin ve sırların sahipleri) (tezekkur edebilir).
ANKEBUT - 49 : Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn(zâlimûne).
Hayır O (Kur'ân-ı Kerim), ilim verilenlerin sînelerinde beyan olunan âyetlerdir. Ve zalimler hariç, onlar âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler.
İBRÂHÎM - 52 : Hâzâ belâgun lin nâsi ve li yunzerû bihî ve li ya’lemû ennemâ huve ilâhun vâhidun ve li yezzekkere ûlul elbâb(elbâbi).
Bu (Kur'ân-ı Kerim), O'nunla uyarılmaları ve O'nun (Allah'ın) tek bir İlâh olduğunun bilinmesi ve ulûl'elbabın (sırların sahiplerinin) tezekkür etmesi için insanlara bir açıklamadır.
***”BİZ İLMİMİZİ DİRİ OLARAK DİRİ’DEN ALDIK.
ZAHİRİ İLİM SAHİPLERİ İLİMLERİNİ ÖLÜ OLARAK ÖLÜ’DEN ALDILAR”
Âlim, o kişidir ki: İlmi, ALLÂH'tandır;
ezber ve kitâptan okuma söz konusu olmaksızın, dilediği zaman, ilmi ondan alır."
Bâyezîd-i Bestâmî Hazretleri: Türkiye Diyânet Vakfı, Prof.Dr.Süleymân Uludağ, 2.Baskı, Sayfa: 12 (Sehlegî, 155)
***Ve bizim aramızda hükmü Allah’tan alan kişiler vardır. Bunlar tam da (doğrudan Allah’tan) aldıkları bu hükümle halifelikleri Allah’tan olan kişilerdir. Ve onlar hükmü, Resul’ün (sav) hükmü Allah’tan aldığı gibi, aynı şekilde (doğrudan) Allah’tan alırlar. Bu (halifelikleri Allah’tan olan) kişiler, verdikleri hükümlerin Resul’ün verdiği hükümlerle çelişmemesinden dolayı zahirde resule tabidirler.(MUHİDDİN-İ A’RABB-İ- Davud Kelimesindeki Hikmet-i Vücudiyye bölümü)
http://www.mevlanakapisi.net/2011/09/davud-kelimesindeki-hikmet-i-vucudiyye.html
***DİVANI SÜREYYA
Bir de şu ilavenin yapılması pek yerinde görülmüştür.Evliyanın ilahi bilgileri:”MAĞZ-I KUR’ANDIR.(Kur’anın sırrındandır)”Bu bilgiye faydasızdır,efsanedir,doğru değildir diye düşünen,söyleyen ve inkar eden;”ELBETTEKİ ZİYANDA VE KARANLIKTA” kalmıştır.
***Said-i nurs-i hz.11.şua.9.mesele
….Ve öyle muhteşem ve içi hadsiz âyâtla ve manidar nakışlarla tezyin edilmiş bir mescid-i Rahmanîdir ki; herbir köşesinde bir taife, bir nev' ibadet-i fıtriye ile iştigal eder bir şekilde halkeden bir Allah, bir Mabud-u Bilhak, o kitab-ı kebirin manalarını ders verecek üstadları ve o Kur'an-ı Samedanî'nin âyetlerini tefsir edecek müfessirleri elçi olarak göndermesin.. ve o mescid-i ekberde hadsiz tarzlarda ibadet edenlere imamları tayin etmesin.. ve o üstadlara ve müfessirlere ve imamlara fermanları vermesin? Hâşâ, yüzbin hâşâ!
El kafi,Caferussadık hz lerinden şöyle rivayet etmiştir.”iki kişinin üzerinde ihtilaf ettiği şeyin aslı mutlaka kur’an da mevcuttur.İnsan aklı o na ulaşamamaktadır.(Akıl ile çözülmez) (Müsnedül imam Ca’fer.1.cild.5 lübnan baskısı)
Kur’anı hadislerle açıklamaya çalışanların kimler olduğu aşağıdaki mesnetlerde mevcuttur.
Ebuhanife ve bazı fakihler “kur’anın genel hükümlerinin olduğu gibi kalacağını ancak sünnet cüz’i mütevatir ve meşhur bir şekilde ona muhalif olarak gelmişse bu takdirde kur’anın hükmünü tahsis edebileceğini (kaldırabileceğini) söylemişlerdir.Söz konusu hadis mütevatir değilse kur’an hükümleri aynen kalır.(Mezhepler tarihi sayfa.289 m.ebu Zehra)
Ehli sünnete göre KUR’AN SÜNNETLE TEFSİR EDİLİR konu hakkında sünnet bulunmazsa arap edebiyatını şeriatı onun amac ve gayelerini iyi bilen kimseler kur’anı anlama konusunda ittifak eder.(Mezhepler tarihi 290 m.ebuzehra)
İşte bu zihniyete sahip olanlar emaniyyeye tabi olan alimlerin yazdıklarının yüzdeyüz doğru olduğunu kabul ederek hep karşı çıkarlar.Onlar bu ayetlerin gercek anlamlarını acıklayanlarla beraber olmadıkları için Allahın ayetlerine karşı çıkıyorlar.Alimler iki kısımdır; 1) Zahiri ilimle ilimlenmiş olanlar bunlar din adamlarıdır.2) Hem zahiri hem batıni ilimle ilimlenmiş olanlar bunlar da Allah’ın adamlarıdır işte onlar TAKVA sahipleridir ve Allah takva sahiplerini sever.
6 / EN'AM - 33 : Kad na’lemu, innehu le yahzunukellezî yekûlûne fe innehum lâ yukezzibûneke ve lâkinnez zâlimînebi âyâtillâhi yechadûn(yechadûne).
Onların söylediklerinin mutlaka seni mahzun ettiğini biliyorduk. Fakat muhakkak ki; onlar seni yalanlamıyorlar. Lâkin zalimler, Allah'ın âyetleri ile cihad ediyorlar.
Allah’a mülaki olmayı dilemek kişiyi TAKVA sahibi kılar.
RUM - 31 : Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
BAKARA - 223 : Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum ve kaddimû li enfusikum vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûh(mulâkûhu), ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne).
Kadınlarınız sizin için tarladır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle yaklaşın. Kendiniz için (derecelerinizi arttıracak ameller) takdim edin. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na mülâki olacağınızı (kavuşacağınızı) bilin. Ve mü'minleri müjdele.
Takva sahibi olanlar Allah’ın velileridir.
YUNUS – 62-63- : E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
BAKARA - 194 : Eş şehrul harâmu biş şehril harâmi vel hurumâtu kısâs(kısâsun), fe meni’tedâ aleykum fa’tedû aleyhi bi misli ma’tedâ aleykum, vettekûllâhe va’lemû ennellâhe meal muttekîn(muttekîne).
Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (yasaklar) karşılıklıdır. O halde kim size saldırırsa o zaman onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın. Allah'a karşı takva sahibi olun ve Allah'ın takva sahipleriyle beraber olduğunu bilin!
NAHL - 128 : İnnallâhe meallezînettekav vellezîne hum muhsinûn(muhsinûne).
Muhakkak ki Allah, takva sahipleri ile beraberdir. Ve onlar, muhsinlerdir.
ENFAL - 34 : Ve mâ lehum ellâ yuazzibehumullâhu ve hum yasuddûne anil mescidil harâmi ve mâ kânû evliyâehu, in evliyâuhû illel muttekûne ve lâkinne ekserehum lâ ya'lemûn(ya'lemûne).
Ve onlar, Mecsid-i Haram'dan men ediyorlarken (engel oluyorlarken) ve onlar, O'nun (Allah'ın) dostları değilken; Allah, niçin onlara azap etmesin? O'nun dostları ancak takva sahibi olanlardır. Ve fakat, onların çoğu bilmezl
CASİYE - 19 : İnnehum len yugnû anke minallâhi şey’â(şey’en), ve innez zâlimîne ba’duhum evliyâu ba’d(ba’din), vallâhu veliyyul muttekîn(muttekîne).
Muhakkak ki onlar, Allah'tan bir şey (emir) konusunda asla sana fayda veremezler. Muhakkak ki zalimler birbirinin dostudurlar. Ve Allah, takva sahiplerinin dostudur.
Allah’a mülaki olmayı arzu etmeyenler inkar edenler kendileri takva sahibi olmadıkları için takva sahipleriyle alay ederler.
BAKARA - 212 : Zuyyine lillezîne keferûl hayâtud dunyâ ve yesharûne minellezîne âmenû, vellezînettekav fevkahum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), vallâhu yerzuku men yeşâu bi gayrihisâb(hisâbin).
İnkâr edenlere, dünya hayatı müzeyyen kılındı (süslü gösterildi) ve onlar, âmenû olanların bir kısmı ile alay ediyorlar (fakir olanları küçümsüyorlar). (Oysa) takva sahibi olanlar, kıyâmet günü onların üstündedir. Ve Allah, dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır.
Allah’a mülaki olmayı dilemenin aynı zamanda HİDAYET le de kesin ilişkisi vardır.Hem mana bakımından”ikisi de ALLAHA ULAŞMAK hem de Allah’a mülaki olmayı yalanlayanların hidayete ermedikleri yunus/45 te acıklanmıştır.(yukarıda meali var)
Dalatten kurtulmak,hidayete ermek ve Allahın velisi olmak istemezmisiniz?
*******
Dostları ilə paylaş: |