D- EBU HANİFE’NİN HABERİ VAHİDLE AMEL ETME ŞARTLARI
Ebu Hanifenin sahih bir hadisin bulunduğu yerde haberi vahidi bırakarak kıyasa gitmediği anlaşılmıştır. Diğer bir ifade ile o kıyası nassa tercih etmemiştir. Ebu hanife’nin “mütevatir” ve “meşhur” olan hadisleri tereddütsüz aldığında şüphe yoktur.
Ebu Hanifenin Haberi Vahid’leri kabulü konusunda ileri sürdüğü şartlara kısaca bir göz atalım:
1-Haber-i Vahidler Kur’an’nın umum ve zahirine muhalif olmamalıdır. Çünkü Kur’an bu yönlerden kat’idir ve zanni olana takdir edilir.
2-İster kavli ister fiili olsun, hiçbir meşhur sünnete ve hiçbir memleket tahsisi yapmaksızın, sahabe ve tabiinden gelen amel şekline de muhalif olmamalıdır.
3-Rivayet edilen haber, herkesin karşılaştığı, had ve keffaretler de olduğu gibi “umum-i belva “ cinsinden olmamalıdır. Bu durumda şüphe uyandırır.
4-Haber-i Vahidler, “celi kıyas”a146 muhalif olursa, o zaman onun ravileri fakih olmalıdır.
5-Sahabe tarafından rivayet edilen ve iki ayrı hüküm bulunan bir konuda birini tercih edip diğerini ihmal etmiş olamamalı ve haber hakkında selef den herhangi bir ta’n bulunmamalıdır.
6-Ravi, kendi rivayet ettiği bir hadisin aksine bir davranış ve amelde bulunmamalıdır.
7-Haber-i Vahid, Ebu Hanife’nin şer’i kaynakları inceleyip değerlendirdiği ve öğrendiği şeriatın kaynaklarından birine de muhalif olmamalıdır.
8-Haber-i Vahid, benzeri bir Haber-i Vahid’le çelişmemelidir.
9-Ebu Hanife, had ve cezalar konusunda farklı rivayetler bulunduğu zaman daha hafif cezayı bildiren Haber-i Vahidi almıştır.
Dikkat edilirse bütün bu şartlar Haber-i Vahidi almak, onunla amel etmemek için değil, Allah’ın dininde daha ihtiyatlı hareket edebilmek içindir. Yoksa Haber-i Vahid yerine kıyasla amel edebilmek için değil. O itimat edilir, sahih bir hadis bulduğu zaman mutlaka onu almıştır. O’na ta’n edenler, onu çekemeyenler içtihadın mevki ve önemini bilmeyenler olduğunda şüphe yoktur.147
E- İSLAM HUKUNDA İÇTİHAD
Arap dilinde içtihat, çaba sarfetmek, herhangi bir işi yapmak için olanca gayreti harcamak demektir.
Fıkıh usulcülerin ıstılahatında ise içtihad, istinbat yolu ile, şer’i hükümleri anlayıp öğrenmek isteği ile müctehidin gayret sarfetmesidir.
Müctehid, şer’i delillerden amelî hükümleri çıkarabilme melekesine sahip olan din bilgini.148
1-İçtihadın Şartları:
-
Arap dilini bilmek
-
Kitab’ı (Kur’an-ı) bilmek
-
Sünneti Bilmek
-
Fıkıh usülünü bilmek
-
Üzerinde icma hasıl olmuş konuları bilmek
-
İslam hukukunun maksat ve gayelerini bilmek
-
İçtihada fıtraten kabiliyetli olmak
2- Müctehidlerin Sınıfları:
Müctehidler genel olarak iki sınıfa ayrılırlar:
a-Ashâbu’l Hadis: Hicaz bölgesinde yaşayan İmam Malik, İ;mam Şafi, Süfyân-ı Sevri, Ahmet b. Hanbel ve Davut b. Ali’nin tabileridir. Bizim burada konumuz ehli rey olduğu için ehli hadis hakkında bu kadarı ile yetineceğiz.
b-Ashâbu’r- Re’y: Bunlar Irak ehlidir. İmam Ebu Hanife’nin talebeleridirler. Muhammed b. Hasan, Ebu Yusuf, İmam-ı Züfer, Hasan b. Ziyad, Ebu Mûti el-Bulhî ve Bişr el-Merîsî, onun talebe ve etbâındandırlar.
Bu zatlara “Ashâbu Rey” adının verilmesi şu sebepledir: Bu zatlar, kıyas için bir yönü elde etmeye ihtimamlarının çoğunu sarf ederler. Hükümlerden çıkan manaya ve hadiseleri onların üzerine bina etmeye daha fazla ihtimam gösteririler. Çoğu kez Kıyas-ı Celiyi, Haber-i Ahad’a takdim ederler.
aa) Re’yin Tanımı:
Re’y, kelimesi sözlükte şahsi görüş, düşünce ve kanaat anlamına gelir. Adına re’y dediğimiz bu şahsi görüş ve kanaatin oluşmasını sağlayan şey, gözle görme olabileceği gibi, zannı galip, tefekkürle idrak ve akletme de olabilir.
İsfehani, düşünme ve tefekkür denilen Re’yi; “çatışan iki delil karşısında, kişinin galib-i zannı ile birinin doğruluğu konusunda vardığı kanaattir.” 149 şeklinde tarif ediyor.
İbnü’l Kayyim da , “Re’y; farklı delillerin çatıştığı durumda, düşünme ve araştırmadan sonra kişinin doğruluğuna kanaat getirdiği görüştür.” Der. Bu nedenle akılların ihtilaf etmediği, delillerin çatışmadığı ve herkesin bildiği durumlar için re’y kelimesi kullanılmaz.150
Bununla birlikte re’yin ne anlama geldiği ve rey ehlinden kimlerin kastedildiği hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Özellikle Hanefi alimlerinin kendilerine yöneltilen eleştirilere cevap vermek için bu kavramın mahiyetini izah etmeye çalıştıklarını görmekteyiz. İmam-ı Muhammed Re’yi; “Nass’ları doğru anlama ve yorumlama yöntemi” şeklinde izah etmiştir.151
Ebu Hanife:(r.a) “Bu ilmimiz re’ydir. Bizim elde ettiğimizin en güzelidir. Başka bir şeye gücü yeten varsa onun gördüğü (re’yi) ona, bizimkisi de bize olsun” buyurdu.
Re’y içtihadında Ebu Hanife’ye izafe edilen iki metod vardır: Kıyas ve İstihsan. Bunları Kıyas ve İstihsan bahsinde anlattık.
ab) Ebu Hanife ve Arkadaşlarının Re’yi Kullanma Tarzı:
Metodolojik yapısı Ebu Hanife ile olgunlaşan re’y merkezli fıkıh anlayışı hakkında şunlar söylenebilir:
Başta Hz. Peygamber (sav), hakkında vahiy inmeyen bir çok meselenin çözümünde hem rey ile içtihadda bulunmuş, hem de ashabını rey ile içtihada teşvik etmiştir. Tâbiun ve etbeut-tabiun dönemlerinde de gerektiğinde re’ye başvuran alim ve fakihlerin sayısı az değildir. Ata b. Ebi Rebah, İmam Malik, Leys b. Sa’d, Şafii, İbni Mübarek, Hasanu’l-Basri gibi bir çok meşhur fakih ve muhaddis içtihatlarında re’ye başvurmuşlardır. Fakat belli bir dönemden sonra “ehl-i re’y” tabiri sadece Ebu Hanife, hocaları ve arkadaşları için kullanılmaya başlanmıştır. Bunun asıl sebebi, bu kesimin re’yi daha geniş bir zeminde daha etkin ve diğerlerinin kabul edemeyecekleri miktar ve yöntemlerle kullanmış olmalarıdır. Şöyle ki;
Ebu Hanife ve arkadaşları ehl-i re’y, Kur’an ve sünnet nassları üzerinde istikra152 yoluyla yaptıkları araştırmalarda her zaman ve zeminde başvurulabilecek hukuki esasların bulunduğunu görmüş ve bunları geliştirmeye çalışmışlardır.
Ebu Hanife nass’ların yanında, gerektiğinde re’yi de müstakil bir kaynak gibi kullanmıştır. O sahih akılla nass’ların çatışmasını şer’i esaslara aykırı bulmuştur. İşte onun Âhad Haberi, kollektif bir aklın ürünü olan hukuki prensiplerle, sahih örfle, kendinden daha kuvvetli bir nass’la çatışması veya Umûmu’l-belvâ153 da vârid olması gibi bazı durumlarda sorgulanmasının asıl sebebi budur. Kanaatimizce Ebu Hanife, İstihsana da hem akılla nakil arasındaki çelişkiyi gidermek, hem de bağımsız ve hukuki bir kaynak oluşturmak için başvurmuştur. Muhtemelen Şahveliyyullah; “re’y de asıllardan bir asıldır.” Sözüyle re’y fıkhının bu özelliğine dikkat çekmek istemiştir.
Onların bütün himmeti bir çok cüz’î meseleye esas teşkil edecek evrensel hukuki ilkeler bulup ortaya çıkarma yönündedir. Ebu Hanifenin, Vekî b. Cerrah’a, hadislerin senediyle uğraştıkları kadar hadislerin metinleriyle de ilgilenmesini tavsiye etmek yerine, “hadisleri bıraksan da fıkıhla meşgul olsan” tavsiyesinde bulunması, bunu ortaya koymaktadır.154
Re’y hakkında “iyi re’y” ve “kötü re’y” olmak üzere bir takım rivayetler vardır; kötü olan re’y, kişinin kendi heves ve arzularına dayanan görüşlerdir. Bunda kendi menfaatını gözetme vardır. İyi olan re’y ise, Kitap ve Sünnete kıyas yoluyla Sahabe, Tâbiun ve Tebâi-tâbiin fakihlerinin usûlüne uygun olarak yeni bir olayın hükmünü nass’tan çıkarmaktır. Bu konudaki rivayetlerin çoğunu el-Hatip el-Bağdadî, “el-Fakih ve’l-Mütefakkih” de zikretmiştir. İbn Abdilberr de bu rivayetleri, kaynaklarını inceleyerek nakletmiştir. Bu konudaki kesin kanaat şudur: Sahabi, Tâbiî ve Teba-i tâbiînin fakihleri yukarıda temas ettiğimiz manada re’yle içtihat yapmışlar; yani nass’lara başvurarak yeni olayların hükmünü çıkarma yoluna gitmişlerdir ki bu, inkarı mümkün olmayan icmâlardandır.155
Re’yle içtihat bütün İslam hukukçularının övünmeye layık bir niteliği olup derin bir anlayış ve kavrayış ifade eder. Bunun içindir ki İbn Kuteybe, “Kitabü’l-Meârif”inde “Re’y taraftarları” başlığı altında Fakihleri zikreder ve Evzâi, Süfyan-ı Sevrî ve Malik b. Enes’i bunlar arasında sayar.
Kötü re’y, şer’i delillerin reddettiği, nefsi arzuların mahsûlü olan, indî görüşlerdir.
Re’y taraftarları deyimi, “Halk-ı Kur’an” meselesi ortaya çıktıktan sonra raviler tarafından Iraklılara, yani Ebu Hanife ve ona tâbii olan Kufelilere ad olarak verilmiştir. Bazıları Ebu Hanifeye dil uzatmada ileri gitmişlerdir. Ebu Hanife inat olsun diye hiçbir sünnete muhalefet etmemiştir. Sünnet konusunda muhalefet ettiği olmuşsa, ancak doğru gördüğü ve mevcut olan delillere dayanarak muhalefet etmiştir. Ona dil uzatanlar, ya hasetçilerdir, yada içtihat yapılması gereken yerleri bilmeyenlerdir.
Hanefilerin re’y taraftarları diye isimlendirilmesi ise; ancak hüküm çıkarırken re’yi çok iyi kullanmalarından ileri gelmiştir. Nerede olursa olsun, ister Irakta, ister Medine de, fıkhın bulunduğu her yerde re’y de bulunacaktır.156
ac) Muhafazakar Bir Reycilik Teorisyeni: Ebu Hanife,
Re’y ve Re’ycilikten söz edildiğinde, kuşkusuz ilk akla gelenlerin başında Ebu Hanife bulunmaktadır. Ancak Ebu Hanifenin re’yciliğinin anlamının ve muhtevasının yeterince net ve açık olduğu söylenemez. Bunun nedenlerinden birisi, re’y ve re’ycilik kavramlarının, çoğu kere, esasen içermediği ve taşıyamayacağı anlam yüküne maruz bırakılması ve buradan hareketle nass’lara alternatif bir hüküm kaynağı olarak algılanması, kimi şahıs veya ekollerin ‘akılcılık’la nitelendirilmesidir.
Ehl-i re’y-Ehl-i hadis isimlendirmesi ve bu isimlendirmenin temsil ettiği ayrışma, Tâbiun asrından itibâren söz konusu olmaya başlamış ve bir sonraki nesilde hatlar iyice belirginleşmiştir.
Re’yin ilk başta nass’lardan bağımsız olarak (ibtidâen) hüküm koymaya uygun olmadığı ve hiç kimse açısından ibtidâen re’y yoluyla hüküm koyma yetkisinin bulunmadığı bütün Müslüman alimler tarafından ittifakla kabul edilmektedir. Bu genel kabule göre şer’in hükümleri konusunda hak, Allaha aittir ve Allahın hakkı, kesin bir bilgiyi gerektiren bir şey ile sabit olabilir. Re’y ise kesin bir bilgi gerektirmez ve sadece nass’ın hükmünü mansus olmayana yani hükmü doğrudan belirtilmiş olmayana geçirmeye yarar. O halde re’yin mutlaka önceden verilmiş bir metne dayalı olması gerekecektir.157
Ebu Hanifenin re’yciliğinin mahiyetine ilişkin olarak şu tespitler yapılabilir:
1)Re’yciliğin, sünnet karşıtlığı olarak anlaşılması doğru değildir.
2)Re’ycilik, anlamın dikkate alınması, sistematik ve mantıkî tutarlılığın sağlanması endişesinden kaynaklanır ve nass’lardan bağımsız serbest düşünce anlamına gelmez. Re’ycilerin daha çok kendi kendilerine sordukları “Eraeyte” (ne dersin, bu konudaki görüşün ne?) sorusu, oluşturdukları fıkıh sisteminin iç tutarlılığını test etme amacına yöneliktir.
3)Ebu Hanifenin İstihsan dediği şeyin sonraki Hanefi usül eserlerinde tanımlanan İstihsan ile aynı olup-olmadığı konusu tam olarak açıklık kazanmış değildir. İstihsanın uygulama alanının daha çok ibadet içerikli (teabbüdi) konular olması, bu tür konuların iç tutarlılık gözetilmesine pek elverişli olmaması gerekçesiyle açıklanabilir. Bu açıdan bakıldığında İstihsan ile akılcılık arasında doğrusal bir bağlantı olmadığı söylenebilir.
4)Ayrıca Hanefiler, şer’i hükümlere yaklaşımda ilkenin ta’lil değil teabbüd olduğunu savunmuşlardır. Bu durum, sonraki dönemlerde Hanefi bilginleri arasından Maslahat teorisini savunan fakîh ve usulcülerin çıkmayışını açıklamaktadır. 158
SONUÇ
Ebu Hanifenin Hukuk anlayışı, yaklaşık I. Hicri (VII. Miladi) yüzyılın sonu ve II. Hicri (VIII. Miladi) yüzyılın başı, yani Emeviler ile Abbasilerin ilk dönemi Irak’ın özellikle Kûfe’nin ürünü olmaktadır.
İslam dünyasında gelişen kültür ve medeniyetin içinde İslam fıkhının önemli bir yeri vardır. Çünkü, İslam kültür medeniyeti içinde düşünceye, akla dayalı fikri üretimlere, nitelik ve nicelik açısından bakıldığında, fıkhın İslam kültür ve medeniyeti içindeki yerinin önemi ortaya çıkar. İslam fıkhı bu özelliğini, islamın aklın özgün ve özgürce kullanımına müsaade etmesine borçludur.
Ebu Hanife ve arkadaşları olan Ehl-i Re’y, Kur’an ve Sünnet nassları üzerinde tümevarım yoluyla yaptıkları araştırmalarda her zaman ve zeminde başvurulabilecek hukûki esasların bulunduğunu görmüş ve bunları geliştirmeye çalışmışlardır.
O, sahih akılla nassların çatışmasını şer’i esaslara aykırı bulmuştur. İşte onun Âhad Haber’i, kollektif bir aklın ürünü hukuki prensiplerle, sahih örf’le, kendinden daha kuvvetli bir nassla çatışması veya kaçınılması zor, imkansız bir durum vârid olması gibi bazı durumlarda sorgulamasının asıl sebebi budur.
İmam Ebu Hanife herhangi hukuki bir problemle karşılaştığında ya da kendisine arz edildiğinde önce meselenin hükmünü Kur’an-ı Kerim’de arar, herhangi bir cevap bulamazsa kendisinin belirlediği sıhhat şartlarına uyan hadislere başvururdu. Rivayet edilen hadislerde meşhur olma şartını ileri sürmekteydi. Bunun nedeni içinde yaşamış olduğu Kufe, Basra, Bağdat bölgesi, sosyal ve kültürel şartlar bakımından diğer İslam Beldelerine göre daha karmaşık ve çeşitlilik arz ediyordu. Dolayısıyla önceleri bu bölgede bulunmayıp daha sonradan buraya ulaşan rivayetlere karşı çok temkinli ve ihtiyatlı davranıyordu. Bu ihtiyat ve duyarlılık onun haber-i vahidler konusunda sıkı şartlar ileri sürmesine neden olmuş, yaygınlık kazanmamış haberlere itibar etmemiştir.
Ebu Hanife, hadisçilerin anladığı manada bir Muhaddis değil bilakis Fakihtir ve onun en önemli özelliği de budur. Fıkhında kullandığı hadisleri, devrinde mûtad olduğu şekilde, çeşitli rivayetler arasından bazı unsurlarını göz önünde bulundurarak seçmiş ve kullanmıştır.
Hadis konusunda olumlu bir çizgi takip etmiş, ilke olarak Kur’an’dan sonra teşri’de ikinci hukuk kaynağının hadis olduğunu kabul etmiştir. İmam Ebu Hanife, hadislerde aradığı çözümü bulamazsa, sahabenin konuyla ilgili görüşlerini dikkate almakta idi. Sahabe bir konuda icma etmişlerse bunu bağlayıcı sayıyor, eğer icma söz konusu değilse, bunu fıkhi bir zenginlik kabul ediyor bu görüşler arasında İslam’ın genel ilke ve hedeflerine uygun olanları tercih ediyordu.
Tabiinden herhangi bir görüş rivayet edilirse, bu durumda, kendisinin de onlar gibi ictihad edebileceğini söylemekte idi. Ayrıca O, kendi yöresinde bulunan hukuk bilginlerinin görüş ve uygulamalarına da büyük önem vermekte idi.
Ebu Hanifenin Re’y (Akıl, şahsi görüş)’i, çokça kullanması doğru olmakla beraber bu, tenkit edilecek bir husus değildir. Nitekim Hz. Peygamber başta olmak üzere, Sahabe, Tâbiîn ve diğer fukaha bu manada re’yi zaman zaman kullanmışlardır.
Şunu söyleyebiliriz ki, Ebu Hanife İslam’ı anlamada klasik bir metoddan çok, çağdaş ve ileri bir yaklaşım sahibi idi. Onun ictihad metodu çağının ilerisinde ve İslam dünyasını sonsuza dek aydınlatacak, sıkıntılar karşısında rahatlatacak niteliktedir. Onun içtihat özelliklerini şöyle özetleyebiliriz: Akılcılığı, aklı serbest kullanması, kolaylığı esas alması, hürriyet taraftarı olması, nasslardaki hükümlerin amacını esas alması, farazi meselelere yer vermesi, te’vile dayalı ictihadda bulunması, hadisleri anlamada ihtiyatlı davranması, taassuptan uzak oluşu, tartışma ve şûra anlayışı, fıkhî tedvini, güvenilirliği ve güçlü mantığı gibi.
Ebu Hanife’ye göre birinci delil Kitaptır. İkincisi, Sünnettir. Üçüncüsü, Sahabenin İcmâ ettikleridir. Eğer sahabe arasında ihtilaf varsa, yine onların sözünden çıkmaz, içlerinden birini –kıyasa daha uygun düşeni veya kitap ve sünnetin ruhuna daha uygun olanı- seçip alır. Kitap ve Sünnetten bir nass bulunmayan ve sahabe kavli de naklolunmayan hususlarda, eğer kıyas yürürse kıyasla amel eder. Eğer kıyas da sökmezse, o zaman istihsan yapar. İstihsan da sökmezse o zaman halkın teâmülüne bakarak Örf’ü delil alıyor.
İmam Ebu Hanife, yaygın bir istinbat metodu olarak kullanılmasına rağmen kıyası, çoğu zaman terk etmektedir. Bunun nedeni ise, artık kıyasın monoton hale gelmesi, istenilen yararı sağlamamasıdır. Yapılan kıyas, maslahata, örfe, zaruret ilkesine aykırı oluyorsa bu durumda istihsan metodunu devreye sokuyor. Böylece kıyasın daralttığı dar ictihad alanını genişletiyor, hukukun esnek bir yapıya kavuşmasını sağlıyordu.
Toplumun problemlerine çözüm arayan Ebu Hanife, genel kaide ve kıyas ile vardığı rasyonel sonuca istihsan ile İslam hukukuna beşeri bir yön katarak sosyal ve gerçekçi bir muhteva kazandırmıştır. Böylelikle İslam fıkhı dini temellere dayanan bir hukuk sistemi olması yanında akli olarak da temellendirilmiş oldu. Onun tarafından sistemleştirilen istihsan, İslam fıkhı düşüncesine önemli bir açılım getirmiş ve hukuk sistemi içerisinde tutarlılık kazanmıştır. İstihsan, İslam dünyasında akli düşüncelere ve uygulamalara gerekli olan yeniliklere ve değişimlere önemli ölçüde mesnet olmuştur. Bu bağlamda Ebu Hanife, istihsan ile nassların ve dolayısıyla fıkıh doktrinlerinin toplumsal realitelere, insanlığın ortak değerlerine ve hukukun genel ilkeleri açısından yeniden yorumlanmasına önemli ölçüde zemin hazırlamıştır.
Ebu Hanife, İstihsana hem akılla nakil arasındaki çelişkiyi gidermek, hem de bağımsız ve müstakil bir hukuki kaynak oluşturmak için başvurmuştur.
Örf’e gelince; Örf, sadece kişinin/kişilerin ya da sosyal hayatın oluşturduğu bir kavram değil, bilakis aklın güzel gördüğü, fakat Kur’an’ın ve Sünnetin özüne ters düşmeyen, yani şeriata aykırılık arz etmeyen şeydir.
İstihsan ve Örf’ün en güzel bir şekilde uygulanması, Hanefi Mezhebi’nin asırlarca devlet otoriteleri tarafından da benimsenen bir mezhep olmasını sağlamıştır.
Bu itibarlara göre Ebu Hanifenin fıkhi delilleri yedi tane diyebiliriz: Kitap, Sünnet, Sahabe kavilleri, İcmâ, Kıyas, İstihsan ve Örf.
Ebu Hanife’nin mezhebine tabi olanlar onu medh ve senada çok ileri gittikleri gibi onu bir fakih ve müctehid derecesinden daha yukarı çıkarmışlardır. Onun aleyhinde bulunanlarda onun hakkında ölçüsüz konuşmuşlar, O’nu ırzı ve dini tecavüzden ma’sun olması gereken bir Müslüman mertebesinden indirmek istemişlerdir. Ebu Hanife’ye yöneltilen eleştirilerin başlıca sebeplerinden biride mezhep taassubudur. Kendi imamlarına yöneltilebilecek en ufak bir itiraza bile tahammül edemeyen bu kimseler içinden Ebu Hanife’yi küfür ve zındıklıkla itham edenler bile çıkmıştır. Ebu Hanife gibi İslam tarihine mal olmuş büyük şahsiyetleri gerçek hüviyetleriyle değerlendirebilmek için mezhep asabiyetini bir tarafa bırakmak, geçmiş alimlerin görüşlerini de tarafsız bir şekilde tahlil ve tenkide tabi tutmak en isabetli yoldur.
Geçmiş rivayetlerde de görüldüğü üzere onun nassları bir kenara bırakarak salt kendi arzu ve isteklerine dayanarak kıyas, istihsan, maslahat, örf vb. nass dışı yöntemlere başvurduğu şeklinde bilhassa kendilerini ehl-i hadis ismini veren kimi çevreler tarafından oluşturulduğunu sandığımız Ebu Hanife aleyhtarlığının varlığı göze çarpmaktadır. Başta arkadaşları ve üç büyük mezhebin imamlarında aktarılanlardan da anlaşılacağı üzere O, İslam’ın temel ilke ve amaçlarını kavramış, eşsiz bir hukukçudur. Bu tespiti, karşıtı olduğu bilinen diğer uzman alim ve fakihlerin itiraflarında da bulmak mümkündür.
Bütün bu açık beyan ve değerlendirmelere rağmen yine de bir takım kimseler Ebu hanife aleyhtarlığına devam ediyorlarsa bunun Haset (kıskançlık) ya da Cehalet (Ebu Hanifenin seviyesini kavrayamamak)’ten başka bir şey olmadığı kanısına varabiliriz.
Ebu Hanife ve arkadaşlarının fıkhi meseleler üzerindeki yoğunlaşmalarındaki bütün gaye, birçok cüz’î meseleye esas teşkil edecek, evrensel hukuki ilkeler bulup ortaya çıkarma sebebiyledir.
Bugünün İslam hukukçularının yapması gereken şey –tıpkı müçtehit imamların yaptığı gibi- özellikle de kollektif çalışmalarla yaşayan İslam toplumunun mevcut ölçülerine uygun ilâhi malzemelerden (Kur’an, Sünnet), yeni elbiseler hazırlamak, toplumun ihtiyaçlarına gerçekçi çözümler bulmak ve böylece de İslam’ı, yaşanılan hayata tatbik edebilmektir.
BİBLİYOGRAFYA
Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992 I-VI Cilt
Ali Haydar, Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelletü’l-Ahkam, I-XVI Cilt, Şirketi Mürettebiyye Matbaası, 2.baskı, İst. 1317 h.
Buhari, Muhammed b. İsmail, el-Câmiu’s Sahih, Çağrı Yayınları, İst., 1992
Ebu Davud, Süleyman b. Eş’as Es Sicistani, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, I-V cilt
Ebu Hanife, Numan b. Sabit, el-Alim ve’l-Müteallim, Thk. Muhammed Zâhid Kevseri, Kahire 1949
Ebu Zehra, Muhammed, Ebu Hanife, Çev. Osman Keskioğlu. D.İ.B.yayınları, Ank. 1999, III. Baskı
Ebu Zehra, Muhammed, İslamda Fıkhi Mezhepler Tarihi, İst., Trc: Abdülkadir ŞENER, Hisar Yayınevi, 2 Cilt
Ebu Zehra, Muhammed, Usülü’l-Fıkıh, İst., Ts
Ebu-l Arab, Muhammed b. Ahmed b. Temim, Kitab-ül Mihen, Thk. Yahya Vehib el-Cebburi, Beyrut, 1983, 1. Baskı,
Ed-Dehlevi, Şah Veliyyullah Ahmed b. Abdirrahim, Huccet-üllâhi’l-Bâliğa, el-Matbâatü’l-Hayriyye, 1.Baskı, Mısır 1332 h. I-II Cilt,
El-Esad, Mahmud, Tehis-i Usül-i Fıkh, İzmir, 1313
El-Hamevi, Şihabuddin Ebu Abdillah Yakut b. Abdillah, Mu’cemu-l Buldan, Dâru Ihyâi’t-Türasil-Arabi, Beyrut, 1979, I-V Cilt
El-Hatip el-Bağdadi, Ebu Bekr Ahmed b. Ali b. Sabit, Târihu Bağdât ev Medinetü’s-Selam, Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, Beyrut, ts, I-XIV Cilt
El-İsfahâni er-Ragıp, Ebu’l Kasım el-Hüseyin b. Muhammed, el-Müfredât-ı Elfâzı’l Kur’an, Dâru’ş-Şafiyye, Beyrut, ts.
El-Kerderi, Hafizuddin Muhammed b. Muhammed b. Şihab el-Harizmi el-Bezzâzi, Menâkıbu Ebi Hanife (Mekki’nin Menakıbı ile birlikte), Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1981
El-Kevseri, Muhammed Zahid, Hanefi Fıkhının Esasları, Çev: Abdulkadir Şener- M.Cemal Sofuoğlu, Ank., T.D.V. yay., 1991
El-Kureşi, Muhyiddin Ebi Muhammed Abdülkadir b. Muhammed, el-Cevâhiru’l-Mudıyye fî Tabakâti’l-Hanefiyye, Thk. Abdülfettah Muhammed el-Hılv, Riyad 1978, I-IV Cilt
El-Mekki, el-Muvaffak b. Ahmed, Menakıb-ı Ebu Hanife (Kerderi’nin Menakıbı ile birlikte), Dâru’l-Kitabi’l-Arabî, Beyrut 1981
Ensari, Nizamuddin, Fevatihu’r-Rahamût Şerhu Musellemetu’s-Subut, Beyrut, 1324
Erdoğan Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Rağbet Yayınları, İst., 1998
Es-Saymeri, Ebu Abdillah Hüseyin b. Ali, Ahbâru Ebi Hanife ve Ashâbihi, Âlemu’l-Kütüb, 2.Baskı, Beyrut 1985
Es-Suyûti, Celâluddin Abdurrahman b. Ebi Bekr, Tebyidu’s-Sahife fî Menakıbi’l-İmam Ebi Hanife, Haydarabat, 1317 h.
Eş-Şafii, Ebu Abdillah Muhammed b. idris, er-Risale, Thk. Ahmed Muhammed Şakir, MektebetüDâru’t-Tiras, Kahire 1979, 2.Baskı,
Eş-Şârani, Abdülvehhab, Mizânü’l-kübra, 2 Cilt, Matbaatu’t-Tekaddümi’l-İlmiyye, Mısır 1321 h.
Et-Temimi, Takıyyuddin Abdülkadir, et-Tabakatü’s-Seniyye fî Terâcmi’l-Hanefiyye, Thk. Abdülfettah Muhammed el-Hılv, Daru’r-Rifâi, 1.Baskı, Riyad 1983, I-IV Cilt
Ez-Zehebi, Menakıbu’l-İmam Ebî Hanife ve Sâhibeyhi Ebi Yusuf ve Muhammed b. el-Hasen, Thk. M.Zâhid el-Kevseri-Ebu’l-Vefâ el-Afgâni, Lecnetü İhyâi’l-Meârifi’n-Numâniyye, Beyrut 1408 h., 3.Baskı
Ez-Zehebi, Şemsüddin Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Osman, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, (Thk. Şuayp el-Arnavut ve diğerleri), Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1982 , I-XXIII Cilt
Ez-Zeydan, Abdül Kerim, el-Vecîz fî Usuli’l-Fıkh, Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 2000
Gazzali, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed, el-Mustasfâ min İlm’il Usül, Matbâatü’l-Emiriyye, Bulak, Mısır 1322, 1.Baskı
Haskefi, Ed-Dürrü’l-Muhtâr, (İbn Abidin’in Reddü’l-Muhtar Haşiyesi ile birlikte), M.el-Halebi Baskısı, Mısır, 1386 (1966)
İ.Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanifenin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, DİB. Yayınları, Ankara, 2001, II. Baskı
İbn Abdilberr, Ebu Amr Yusuf b. Abdillah, el-İntiga fî Medâili’s-Selâseti’l-Eimmeti’l-Fukaha: Malik, Şafii, Ebu Hanife, Mektebetü’l-Kudsi, Kahire 1350
İbn Abidin, Mecmuâtü’r-Resâil, Beyrut, Ts.
İbn Ebi Hâtim er-Râzi, Ebu MuhammedAbdurrahman Muhammed b. İdris, Âdâbü’ş-Şâfii ve Menâkıbuhu, Thk. Abdülgani Abdülhalik, Matbaatu’s-Seâde, Mısır 1953
İbn Hacer el-Askalani, Şihâbuddin Ebu’l-Fazl Ahmed b. Ali, Tehzibü’t-Tehzib, I-XII Cilt
İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmet ez-Zâhiri, el-Mulahhasu ibtâli’l-kıyas ve’r-Re’y ve’l-İstihsan ve’t-Taklîd ve’t-Ta’lil, nşr. Said el-Efgâni, Dımaşk, 1960
İbn Mace, Ebu Abdullah Muhammed b. Yezid El Kazvini, Sünen, Çağrı Yatınları, İstanbul, 1992
İbn Nedim, Ebu’l-Ferec Muhammed b. İshak, el-Fihrist, Dâru’l-Mârife, Beyrut 1978
İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d ez-Zühri, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, Dâru Sâdır, Beyrut, 1968, I-IX Cilt
İbni Abidin, Hâşiyetü Raddü’l-Muhtar Ale’d-Dürru’l-Muhtar, Dâru’l-Fikr, Beyrut 2000, I-VIII Cilt
İbni Hacer el-Heysemi, Şihabuddin Ahmed, el-Hayrâtu’l-Hisân fî Menakıbi’l-İmamı’l-Azam Ebi Hanife en-Numan, Thk. Halil el-Meys, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1983
İbni Kesir, Ebu’l-Fidâ İsmail, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Thk. Ahmed el-Mulhim ve diğerleri, Beyrut 1988, I-XIV Cilt
İbnü’l Cevzi, Ebu’l-Ferec Abdurrahman, el-Muntazam fî Tarihi’l-Umem ve’l-Mulûk, Thk. Muhammed Abdülkadir Ata, Mustafa Abdülkadir Ata, Beyrut 1992 I-XVIII Cilt
İbnü’l Kayyım el-Cevziyye, Şemsüddin Ebi Abdillah Muhammed b. Ebi Bekr, İ’lamu’l-Muvakkıin an Rabbi’l-Alemin, Thk. Taha Abdurrauf Sa’d, Dâru’l-Cil, Beyrut 1973, I-IV Cilt
İmam Şa’ra, İmamların Fıkhı İhtilafları Niçin Rahmettir, trc. Ali Arslan-Mahfuz Aksu, Arslan yay.
İsfehâni, Ebu Nuaym, Müsned’ül-İmam Ebi Hanife, Thk. Nazar Muhammed el-Feryâbi, Riyad, 1994, 1.Baskı
İslam Ansiklopedisi T.D.V. yay. Ankara
İslamî Araştırmalar Dergisi, Ebu Hanife özel sayısı, 2002
Kâdı İyad, Tertibü’l-Medârik, Thk. Ahmed Bukeyr Mahmud, Beyrut 1968, I-III Cilt
Karaman Hayrettin, İslam Hukukunda İctihad, DİB Yayınları, ANK. 1975
Kâsâni, Alâuddin Ebu Bekr b. Mes’ud, Bedâyiu’s-Sanâi fî Tertibi’ş-Şeraî, Beyrut 1982
Katip Çelebi, Mustafa b. Abdullah, Keşfü’z-Zûnun an Esâmi’l-Kütübi ve’l-Fünun, Milli Eğitim Basımevi, 2.Baskı, İst. 1971, I-II Cilt
Molla Hüsrev, Muhammed b. Feramuz, Mir’at’u-l Usül Şerhu Mirkati’l-Vusûl, Şirketi sahafiyeyi osmaniye, İst., 1308
Muhammed Mansur, Teysîru Usûli’l-Fıkh, Kahire, Ts.
Muhibüddin Ebi Feyz Es Seyyid Muhammed Murtaza El Huseyni, Tacu’l Arus Cevahiru’l Kamus, Beyrut, 1994, I-XX Cilt
Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1992
Sâlihi, Muhammed b. Yusuf, Ugûdü’l-Cüman fî Menakıbi’l-İmami’l-Âzam Ebi Hanifete’n-Numan, Hz. Ebu’l-Vefa El-Afgânî, Medine 1394 h
Serahsi, Ebu Bekr Muhammed b. Ebu Sehl, el-Mebsut, Çağrı yayınları, İst. 1982, I-XXX Cilt
Serahsi, Ebubekir Muh. b. Ebu Sehl, Usülü’s-Serahsi, Thk. Ebu’l-Vefa el-Afgâni, Kahraman yayınları, İst. 1984
Sezgin, Fuad, Tarihu’t-Turasi’l-Arabi, I-X Cilt, Çev.Mahmud Fehmi Hicâzî, Câmiatü’l-imam muhammed b.Suud el-İslamiyye, Riyad 1983
Şamil İslam Ansiklopedisi, Şamil Yayınları, İstanbul, I-VI Cilt
Şener Mehmet, İslam Hukukunda Örf, İzmir, 1987, s.105
Şener, Abdülkadir, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, İstihsan ve Istıslah, Ank., 1981
Şevkâni, Muhammed b.Ali, İrşâdu’l-Fühûl ilâ Tahkıki’l-Hak min İlmi’l-Usül, Thk. Şa’ban Muhammed b. İsmail, Mısır, 1937, I-II Cilt
Şibay, Halim Sabit, “Ebu Hanife”, İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, İst. 1977
Şirazi, Ebu İshak, Tabakatü’l-Fukaha, yay. haz. Halil el-Meys, Beyrut 1970
Taberi, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Çev. A.Temir, Z.Kadiri Ugan, Maarif Basımevi, İst., 1958, I-IV Cilt
Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992
Vehbe Zuhayli, İslam Fıkıh Ansiklopedisi, Aksa Yayınları, İst.1990, I-X Cilt
Yıldırım Mustafa, Mecellenin Küllî Kâideleri, ilâhiyat Fak. Yayınları, İzmir, 2001
Zehebi, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed, Tarihu’l İslam, Thk. Ömer Abdurrahman Tedmûri, Beyrut 1988
Dostları ilə paylaş: |