BATI TRAKYALI MEHMED'E TÜRKÜ
Bülbülü altın kafese koymuşlar, yuvam demiş,
Gitme Mehmet, Mehmet gitme!
Hasret, gurbete gidenlerin bağrını delermiş,
Gitme Mehmet, Mehmet gitme!
Değme, bulandırsınlar arkını,
Nasıl olsa gene döndürürsün çarkını,
Bırakma evini-barkını,
Gitme Mehmet, Mehmet gitme!
İşte inanılmaz hakikat, danıska çılgınlık;
Daha yirmi kulaç önce, beş yüz bin kadardık;
Göç şarabı içe içe, yüz bine düştük, bayıldık,
Gitme Mehmet, Mehmet gitme!
Hâlâ ha bire uçuyorlar, güvercin kuşları,
Trakya'nın cahilleri, okumuşları,
Durdurun, durduralım bu uçuşları,
Gitme Mehmet, Mehmet gitme!
……………………………………………………..
Ayağın kırılsın, haram olsun sana, emeklemek;
Meriç yollarında, nerden aklına geldi başı çekmek?
Gün gün azalmaktasın, bu ne demek?
Gitme Mehmet, Mehmet gitme!
………………………………………………………….
Koyunları meler hâlâ, kuzuları meler;
Dedenin Hâtıraları var bu obada, türkü söyler;
Yetim kalmasın diye doğduğum köyler,
Gitme Mehmet, Mehmet gitme!
Sürüyü bir yana, dertleri bir yana sal,
Üfle kavalını, şen bir hava çal,
Hayalini Ardahan'a gönder, kendin burda kal,
Gitme Mehmet, Mehmet-gitme!
Yeşil, bağlar yeşil, dağlar dumanlı değil, ulu dağlar,
Beyazlar gene beyaz, çağlar hep о çağlar,
Sen gidersen, bu bahçede gül solar, bülbül ağlar,
Gitme Mehmet, Mehmet gitme!
Haydi durma, deli çaylara eşlik et, geldi diye bahar,
Kına yak arzularına, kaldır Ayşe'nin kollarını, at boynuna sar,
Darbımesel: "Ana gibi yar olmaz, Trakya gibi diyar..."
Gitme Mehmet, Mehmet gitme!!!63
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Balkanlar’dan Türkiye’ye göçler devam etmiştir. 1950’lerde ve 1960’larda (1952-1967) Yugoslavya’dan serbest göçmen kafileleri Anavatana akın etmiştir. Nice aileleri, nice akrabaları ayırdı bu göç, belleklerde nice anılar bıraktı. Üsküp doğumlu şair Suat Engüllü, Armut Ağacında Öten Kumrunun Anımsattıkları adlı şiirinde çocukluk anılarından birini, yakınlarının göç yollarına çıkıp bir daha dönmediklerini canlandırmaktadır. Bu güzel şiiri okuyalım:
Dalları sokağa taşan armut ağacına,
Bir kumru gelip konardı her sabah,
Arap şarkısı gibi bitmek bilmeyen
İçli içli ötüşüne başlardı sonra.
Büyülü kızıllığıyla şafak sökerken,
Yine bir sabah erken erken,
Konuverdi armut ağacına kumru.
Bir hüzünlü bir hüzünlü öttü ki sormayın...
Henüz dağılmadan tedirginliği,
Kumrunun ötüşündeki hüzün,
Geldi dayandı kapıya/ yelesi pırıl pırıl,
Yağız atın koşulduğu araba.
Belliydi, son haddini bulmuştu,
Kaç gündür evde süregelen telâş.
Çeyiz sandığı, konsol, sofra,
Döşekler, yorganlar, halılar,
Dört sandalye, baba yadigârı masa,
Ve bir şeyler daha yüklendi arabaya
Apar topar.
Evde kimin yüzüne takıldıysa gözüm,
Hepsi üzgün, ağızlarına kilit vurulmuş dersin.
Kucaklaşıldı, helâllaşıldı sonra,
Sonra deh dedi sürdü arabayı arabacı.
Dostları ilə paylaş: |