Suç işleme ortamlarından biri de insanların toplumda yüz suyu ve yüceliği olmadığını, özrünün kabul edilmeyeceğini ve hiç kimsenin kendisine itina etmediğini hissetmesidir. Bu durumda aşağılık ve saygısını yitirmişlik kompleksi onu her türlü günaha sürükler. İslam şöyle diyor: “Bazen insan görmezlikten gelmeli ve şöyle tezahür etmelidir: “Ben senin suçunun farkına varmadım” Bu yolla insanların yüceliği korunmalı, şahsiyeti zedelenmemelidir.
Bir Hatıra
Kur’an şöyle buyuruyor: “Yusuf’un kardeşleri Yusuf’u on yıl sonra gördükleri halde onu tanımadılar ve Yusuf’a şöyle dediler: “Bizim daha önce hırsız olan Yusuf adında bir kardeşimiz vardı.”
Yusuf (a.s) görmezlikten geldi ve, “O kardeşiniz benim! Neden bana hırsızlık isnat ediyorsunuz? ” demedi. 1
Eğer birisi, “ben şarap içmedim” derse özrünü kabul et. Her ne kadar yalan söylese de ağzını koklama.
Eğer çocuk, “ben cebinden para almadım” derse onun sözüne itimat et.
Elbette bu görmezlikten gelme metodu daha çok şahsi, cüzi ve ferdi hususlardadır. Aksi taktirde İslam düzenini ortadan kaldırmak isteyen kafir ve düşmanların önemli komploları hususunda görmezlikten gelmek düşmanın en büyük isteğidir. 2
Fertlerin kapasitesine teveccüh etmek
İmam Sadık (a.s) bir şahsı bir görev için bir bölgeye gönderdi. O İmam’a yazdığı raporunda bölge halkını şiddetle kınadı. İmam ona şöyle yazdı: “Ey Sirac! İmanın on derecesi vardır. Bazı kimseler imanın bir derecesine sahiptir, bazıları iki derecesine, bazıları yedi derecesine, bazıları da on derecesine. Dolayısıyla imanı kamil olan kimseler, diğerlerinden kapasitesinden daha fazlasını beklememelidir.” Maruf’u emretmek ve münkerden sakındırmak hususunda bireylerin kapasitesine bakmak oldukça lazım ve zaruridir. Örneğin yeni sigara içen bir kimsenin hesabı, uyuşturucu kullanan yaşlı birinin hesabından ayrıdır. Gence oranla fazla sıkıcı olmamak gerekir. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Keşke, Şii gençlerin başına kırbaç vurulsaydı da böylece dini tanıma hususunda çaba gösterselerdi.”1
Oysa İmam Sadık (a.s) asla bu tabiri yaşlılar hakkında kullanmamıştır. Masum imamlar tüm konuları ve dini öğretileri bütün insanlara söylemiyorlardı. Örneğin İmam Bakır’ın (a.s) ashabından biri olan Cabir-i Cufi binlerce hadis bildiği halde onların tümünü söyleme hakkına sahip değildi. Selman-i Farsi de Ebuzer’in bilmediği bir çok konuları biliyordu. Peygamberlerin terbiye metodu hakkında şöyle buyurdukları okumaktayız: “Biz insanların kapasitesi oranında onlarla sohbet etmekle görevliyiz.”2 İnsanların kapasitesine ve haletlerine teveccüh etmek, hatta şahsi işlerinde dahi buna riayet etmek gerekir. Bir hadiste şöyle okumaktayız: “İnsanın ruhu bazen ilgi duyar, bazen ise nefret eder.”1
Ruhi hazırlık içinde olduğunda zaman işlerin peşice git! İbadetlerde tembelleşmek hususu ise dualarda Allah’a sığınılan hususlardan biridir: “Allah’ım! Ben ibadetlerin hususunda tembellik göstermekten sana sığınırım.” Hakeza ibadetlerde neşat ve sevinç içinde olmak da imamlarınızın dualarında Allah’tan istediği ilahi hediyedir. Nitekim rivayette şöyle okumaktayız: “Her kimin bir çocuğu varsa, kendisiyle çocuklaşmalıdır.”
Bu da insanın kendisini çocuklarıyla uyarlaması ve kapasitelerini göz önüne alması sebebiyledir.
Bütün Ayıpları Bir Anda Söylemeyelim
münkerden sakındırma ve eleştiride karşı tarafı adeta kurşuna dizmemek gerekir. Eğer bir anne kızının okumasından rahatsız ise bunu ona hatırlatırken, “dersten geri kaldın, terzilikte kötü diktin, yemeği tuzlu yaptın, elbiseyi yıkamadın…” dememelidir. Bu tür münkerden sakındırmalar bir çok kimseler için tahammül edilemeyen hususlardır. İslam 23 yıl boyunca kendi emirlerini insanlara tebliğ etmiştir.
Bir Hatıra
Söylendiği üzere İsa (a.s) bir grupla birlikte bir köpek leşinin yanından geçince onlardan biri şöyle dedi: “Bu leş ne kadar da kötü kokmaktadır.” Bir başkası şöyle dedi: “Ne kadar da siyah ve kötü görünüşlüdür.” Ama Hz. İsa (a.s) şöyle buyurdu: “Ne kadar da beyaz dişleri vardır!”
Bu metodun da bizlere öğrettiği üzere münkerden nehy ederken bütün boyutlarına dikkat etmek gerekir.
Özetle söyleme metodunda çok dikkat etmek gerekir. Bazen bir öğrenciye şöyle denilebilir: “Eğer çalışırsan daha iyi bir not alırsın.” Bazen de şöyle denilebilir: “Senin kabiliyetin yoktur, boşuna ders okuma.” Bu cümlelerin her birisi de öğrencinin ruhunda özel bir etki yaratır.
İnsanları davet hususunda onların kendisine hazırlıklı olup olmadıklarını sormak gerekir. Hz. Musa (a.s) Firavun’a şöyle diyor: “Sana hatırlatmada bulunayım mı? ”1
Peygamber-i Ekrem (s.a.a) hac mevsiminde insanlara şöyle soruyordu: “Sizler için sohbet etmemi ister misiniz? ” İnsanların hazırlıklı olduğunu hissedince de onlar için Kur’an ayetlerini tilavet ediyor ve onları etkiliyordu. Bazen insanlar hakkı kabule hazır bir takım şartlarda bulunmaktadırlar. Bir hadiste şöyle okumaktayız: “Kalbin bir yönelişi ve sırt çevirişi vardır.” Dolayısıyla hazırlıklar hususunda da şartlar eşit değildir. Bazen kısa cümleleri işitmeye hazırdır, bazen de detaylı istidlalleri işitmeye hazırdır. Marufu emretmek ve münkerden sakındırmak hususunda ise bütün bu zamansal, mekansal, ruhsal ve toplumsal şartları göz önünde bulunduran kimseler daha başarılı olurlar ve de sözleri daha fazla etki yaratır.
Bir Hatıra
Alimlerden birisi cenaze namazı kıldırınca şöyle dedi: “Eğer ölü erkek ise kefenin üzerini açınız ve ölünün yüzünü insanlara gösteriniz.” Kefeni açtıkları zaman o alim beraberindekilere şöyle dedi: “Müşahede ettiğiniz gibi merhumun gözleri kapalıdır. Sizin gözleriniz daha henüz daha açıkken kötü yerlere bakmayınız. Ölünün ayakları hareket etmemektedir. O halde sizin ayaklarınız henüz hareket ediyorken kötü yerlere gitmeyiniz. Ölünün dili de konuşmamaktadır. Siz de konuşmaya gücünüz varken aksi şeyler söylemeyiniz.
İşte o duygusal şartlar altında birkaç dakikalık öğüt, özellikle de ölünün yakınları üzerinde çok faydalı etkiler yaratır. Bu şartlar olmadığı taktirde de bu etkiler ortaya çıkmaz.
Dostları ilə paylaş: |