Ehl-i Beyt İmamlarının Siyasi Tutumları



Yüklə 1,04 Mb.
səhifə37/43
tarix20.11.2017
ölçüsü1,04 Mb.
#32306
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   43

Kapsayıcı Adalet


Bismillahirrahmanirrahim

Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a özgüdür; bütün mahlûkatın yaratıcısı O'dur. Salat ve selâm Allah'ın kulu, elçisi, habibi, seçtiği, sırrının koruyucusu, risaletinin mübelliği, efendimiz, peygamberimiz, mevlamız Ebu'l-Kasım Muhammed'e ve onun tertemiz ve masum Ehlibeyti'ne olsun.

Eûzu billahi mine'ş-Şeytani'r-Racîm

(Kovulmuş Şeytan'ın şerrinden Allah'a sığınırım):

Allah sizden, inanıp iyi işler yapanlara vadetmiştir: "Onlardan öncekileri nasıl hâkim kıldıysa, onları da yeryüzünde hâkim kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine sağlamlaştıracak ve korkularının ardından kendilerini (tam) bir güvene erdirecektir. Bana kulluk edecekler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmayacaklar. Ama kim(ler) bundan sonra nankörlük ederse işte onlar, yoldan çıkanlardır." [1]

Allah Teâla tarafından insanlara gönderilen bütün ilahî peygamberler, iki ana hedefi izlemişlerdir. Biri, Allah'la kullar arasında bağlantı kurmak; başka bir tabirle; insanın, "la ilahe illellah" kelimesinde özetlenen Allah'tan başka herhangi bir varlığa tapmasını önlemektir. Allah Teâla tarafından gönderilen yüce peygamberlerin ikinci hedefi ise, bireyler arasında, adalet, barış, sefa, yardımlaşma, bağışta bulunma, şefkat ve karşılıklı hizmet üzerine iyi ve güzel ilişkiler kurmaktır.

Kur'ân-ı Kerim, bu iki konuyu apaçık bir şekilde peygamberlerin hedefi olarak belirtmektedir. Birinci hedef hakkında, Resul-i Ekrem'le (s.a.a) ilgili olarak şöyle buyuruyor:

Ey peygamber, biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ve izniyle, Allah'a davetçi ve aydınlatıcı bir lamba olarak (gönderdik).[2]

İkinci hedef hakkında ise şöyle buyuruyor:

Andolsun biz elçilerimizi açık kanıtlarla gönderdik ve onlarla beraber Kitabı ve (adalet) ölçü(sün)ü indirdik ki insanlar adaleti yerine getirsinler. [3]

Bakın Kur'ân-ı Kerim ne kadar sarih bir şekilde peygamberlerin insanlar arasında adaleti oluşturmaya yönelik hassasiyetlerini, hatta bunun onların risalet ve görevi olduklarını beyan etmektedir. Bu ayette de, "biz elçilerimizi apaçık delillerle gönderdik, onlarla ölçüyle birlikte kitap ve emirler, yani adilane kanun ve kurallar gönderdik." diyor. Niçin mi? İnsanlara adaletle davranmaları ve adalet ilkesinin tüm insanlar arasında yerleşmesi için. Dolayısıyla, adaletin hâkim olması meselesi, o da beşer kıstaslarıyla, tüm peygamberlerin temel ve asıl hedefidir; yani gönderilen peygamberlerin bir işi, vazifesi, bir görevi ve risaleti var idiyse o da Kur'ân-ı Kerim'in apaçık beyanına göre adaleti uygulamaktı.

Burada değinmem gereken diğer bir konu da şudur: Acaba adalet meselesi, o da (nispî, bireysel ve kişisel adalet değil) kapsayıcı ve umumî adalettir. Yani bu dünyada beşer için bu zulümler, sitemler, ayırımlar, savaşlar, nefretler, kinler, kan dökmeler, sömürüler ve bunların gereği olan yalanlar, nifaklar, hileler ve nihayet beşeriyetteki bütün bu fesatlardan bir eserin kalmayacağı bir günün doğması anlamında bir adalet. Acaba insanoğlu böyle bir günü görecek mi? Acaba beşeriyet gelecekte böyle bir dönem, böyle bir gün ve böyle bir asra tanık olacak mı? Yoksa bu, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir hayal ve arzu mudur? Veya hatta dinî eğilimi olan bir kişi bile kalkıp diyecek ki: (Elbette bu konu Şia olmayanlar için geçerlidir) Ben kapsamlı adaleti inkâr etmiyorum, ben dünyanın zulümle dolması yanlısı değilim; ancak bana göre bu dünya o kadar alçak ve düşük, o kadar karanlık ve zulmettir ki hiçbir zaman dünyada genel ve gerçek adalet, gerçek sulh ve sefa, hakiki insanlığın hakim olmayacak, bir gün beşer fertlerinin gerçekten bir arada insanî bir şekilde yaşamayacaklar. Dünya zulüm ve karanlık yurdudur. Tüm zulümler ahirette telafi edilecek; tam anlamıyla adalet ahirette gerçekleşecek.

Gayrimüslimlerin ve diğer dinlerin arasında böyle bir düşünce vardır. İslâm inançlarının temel imtiyazlarından biri de (özellikle Şia'nın İslâm'a bakış açısıyla) şudur: Karamsar olmayın; zulüm ve haksızlık dönemi, savaş ve kavga dönemi, ihtilaf ve ahlakî fesat dönemi; karanlık ve zulmet dönemi geçicidir ve sonunda nuraniyet ve adalet hâkim olacaktır. Bu talim diğer dinlerde olsa bile, kesinlikle Şia mektebindeki netlikte hiçbir yerde yoktur. Bu dünyada beşeriyetin geleceği zulmün gidişi ve adaletin gelişi ile noktalanacak; eğer insan öncelikle Kur'ân-ı Kerim'e dikkat edecek olursa, Kur'ân'ın bu konuyu teyit edip vurguladığını, geleceği müjdeleyip dünyanın geleceğini aydın bildiğini görür. Bu konuda birçok ayet vardır; sözümün başında okuduğum şu ayet onlardan biridir:

Allah sizden, inanıp iyi işler yapanlara vadetmiştir: Onlardan öncekileri nasıl hükümran kıldıysa, onları da yeryüzünde hükümran kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine sağlamlaştıracak ve korkularının ardından kendilerini (tam) bir güvene erdirecektir. Bana kulluk edecekler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmayacaklardır.

İman edenlere ve iyi ve salih amele sahip olan kişilere, dünyanın sonunun onların elinde olacağını, sonunda dünyaya ilahî dinin, maneviyatın ve "la ilahe illellah"ın hâkim olacağını, maddeciliğin, maddeperestliğin ve bencilliklerin son bulacağını, dünyanın sonunun güvenlik ve emniyet olacağını müjdelemektedir: "Ve korkularının ardından kendilerini (tam) bir güvene erdirecektir." Dünyanın sonu tüm mertebeleriyle tevhittir.

Dolayısıyla, Kur'ân-ı Kerim'den şu iki nokta anlaşılmaktadır: Birincisi, peygamberlerin iki temel hedefi vardır; tevhit ve adaletin uygulanması. Birincisi, insanın Allah'la ilişkisi, diğeri ise insanların birbirleriyle olan ilişkisi hakkındadır. İkinci nokta ise, adalet meselesi sadece bir arzu ve hayal değildir; dünyanın o yöne doğru ilerlediği bir gerçektir. Yani, ilâhî bir sünnettir. Allah sonunda adaleti dünyaya hâkim kılacak ve bu dünyaya asırlar boyu (ne kadar olduğunu bilemiyoruz; belki milyonlarca ve belki de yüz milyonlarca yıl) beşer hüküm sürecek. Ancak mükemmel bir beşer ve gerçek bir insan olan beşer; aralarında günümüzdeki zulüm ve sitemlerden bir eser bile olmayacak beşerler hüküm sürecekler.

Ben (bugün), dünyada genel adaletin hâkim olacağı konusunu, özellikle onun şu yönünü işleyeceğim size: Dünyaya genel adaletin hâkim olacağını iddia eden İslâm'ın, bu iddiası neye dayanmaktadır? Bunu açıklamak için daha önce üç konuyu açıklamamız gerekiyor: Birincisi şu ki, esasen adalet nedir? İkincisi, acaba beşerin fıtrat ve yapısında adalete eğilim var mıdır; yoksa esasen beşerin fıtratında adalet eğilimi yok mudur? Adalet insana verildiği zaman zorla mı uygulanmış veya adalet verilecekse zorla mı uygulanacaktır; beşerin kendi rıza ve isteğiyle adaleti kabullenmesi imkânsız mıdır? Üçüncüsü; acaba adaletin gerçekleşmesi mümkün müdür, yoksa böyle bir şey düşünülemez mi ve eğer gerçekleşmesi mümkünse nasıl gerçekleşecek?

 

[1]- Nur, 55



[2]- Ahzab, 45-46

[3]- Hadid, 25



Yüklə 1,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin