69. EL-KADİR
Her şeye gücü yeten, kudretli, 1283 istediğini, istediği gibi yapmağa gücü yeten. 1284
"Biz buna güç yetirmişizdir. Bizim gücümüz ne büyüktür!" 1285
"Kadr" mastarından gelen "Kadir" ölçmek, düzenlemek, gücü yetmek, sahip olmak, hakim olmak gibi manalara gelmektedir. Bu kelimenin türevleri olan kader, kudret, takdir, kadr de Kur'an-ı Kerim'de geçmektedir.
Allah, tam bir kudret sahibi hiçbir şeyin kendisini aciz bırakamayacağı mutlak kadirdir. Dilediğini dilediği şekilde yapmaya gücü yetendir.
"Ne göklerde, ne de yeryüzünde Allah'ı âciz bırakacak bir güç vardır. O bilendir, güçlüdür." 1286
Kader, Allah'ın kadir fiilinden etkilenen kudretin vaki olduğu isimdir.
Kadr, bir şeyin ölçüsü demek olup mastardır. "Ve ma kaderullahe hakka kadrih", "onu azametinin gereğiyle ta’zim edemediler", demektir. Kader Allah'ın kaza olarak takdir ettiği şey demektir.
"Kadir gecesi", "şerefli ve büyük gece" demektir. Kadr takdir olarak tefsir edilmiştir. Kurtubi'de Mücahid, "Vema edrake ma leyletu'l kadr" ayetindeki "leyletul kadr"i "leyletu'l hukm" (hüküm gecesi) olarak tefsir etmiştir. Bunun manası takdir gecesi demektir. Bundan dolayıdır ki bu isimle isimlendirilmiştir ki Allah (c.c.) bu seneden gelecek senenin kadir gecesine kadar ölüm, ecel, rızık, ve diğer şeyleri bu gecede takdir eder.
Bir hadiste "De ki: Allah'ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe ya da birbirinize düşürüp kiminize kiminin hıncını tattırmaya gücü yeter" 1287 ayeti indiği zaman Peygamberimiz:
"Senin zatına sığınırım" demiştir.
El-Kadir, Kur'ân-ı Kerim'de 7 defa zikredilmiştir.
"Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir, O her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır." 1288
Allahu teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıştır. Gök boşluğunun ölçülmesi mümkün olmayan genişliği içinde, akıllara hayret ve dehşet verecek derecede birbirine uzak mesafelerde milyarlarca güneşler yandırmak ne kudrettir. Fezalarda, sayısı belirsiz âlemleri birbirine çarpmadan nasıl koşturuyorsa, bir damla suyun içinde öylece birbirine temas etmeden hesapsız hayvanâtı yüzdürüyor. Mikroskobun önüne alınan bir parmak yosun parçasında, gayet muntazam ormanlar, çayırlar, çimenler görüp de bu kudrete hayran olmamak kabil mi?
Gâfîl insan! Secde edeceksen, kapkara topraklardan nur topu gibi insanlar yaratan, bir kemik parçasına (kulak) işitme kuvveti, bir et parçasına (dil) konuşma kabiliyeti veren kudret sahibine secde et! Yapabilirsen, bu senin için en büyük bir şeref olur! 1289
70. EL-MUKTEDİR
Her şeye gücü yeten, kudretli1290
"Takva sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarlarında güçlü ve yüce Allah'ın huzurunda hak meclisindedirler."1291
Noksanlıklardan münezzeh olan Allah (c.c), kudret sahibi, azametli, yüce kudretiyle mahlukâtına hakimdir. Herkes üzerinde etkisi vardır.
O, yaratılan mümkinatın tamamına gücü yetendir. El-Muktedir, kadir manasını ifade eder. Ancak daha çok mübalağa ve daha fazla tazim ifade eder.
"Kadr" lügatta ölçü demektir. O'na kadir, muktedir, kudret sahibi ve takdir eden denilir.
Bütün işler Allah'ın ölçüsüyle, onun takdiri üzere kudretiyle cereyan eder. "Kadr" Allah'ın, kazadan takdir ettiği şey demektir. Bir şey uygun olduğu zaman ölçüsü üzere geldi manasında "Cae ala kaderin" denilir. "Kaddere’ş-şey'e", "bir şeyi takdir etti", demektir. Bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.):
"Hava bulutlu olup hilal görünmediği zaman onu takdir edin." 1292 buyurmuştur.
Muktedir, Kur'ân-ı Kerim'de Kamer sûresinde olmak iki kere geçmektedir.
"Lâkin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize lâyık bir şekilde yakaladık." 1293
Fahreddin Razi "azizun-muktedir" ayetindeki el-Aziz, yegane "galib" manasındadır. Fakat aziz bazen düşmanlarına karşı galib ve zafer kazanan anlamına da gelir. Ancak bunun kul hakkında kullanılması uygun değildir, demiştir. 1294
Allah teala herşeye karşı mutlak ve ekmel surette kadirdir. Her şeye kadir olduğu içindir ki, dilediği şeyi yaratır ve isterse ondan dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır. Allah’tan başka her şey haddizatında acizdir. Yani hariçten bir kuvvetin te’siri olmaksızın kendi kendine acizdir, sağırdır, kördür, topaldır, elinden hiçbir şey gelmez; ama Allah muktedir kılınca dağları yerinden oynatır. Allah dilerse zayıfları kavi, acizleri kaadir kılar. Yerdeki, gökteki bütün kuvvetleri ilim ve hikmetiyle dilediği gibi kullanır. Kâh olur ki, birbirine çarptırır. Çarpışan kuvvetlerden birini, ötekinin kahrı altına alır. Mesela birbirine düşman iki kuvvet, biri iyi fikirlerle, ıslah niyetiyle ortaya atılmıştır, öteki ise zalimdir, haksızlıkla halkı canından bezdirmiştir. Allahu teala hüsnü niyet sahiplerinin yardımcısı, zalimlerin düşmanıdır. Onun için evvelkilere kolaylık ihsan eder, tevfik verir, teşebbüsleri hiçbir engele rastlamaz. Buna mukabil karşı tarafın da gafletini artırır, zevk ve heveslerinin derinliklerine dalarlar. Öyleki, berikiler mühim noktaları sarıp kuvvet ve nüfuzlarını yerleştirinceye kadar haberleri olmaz. Sonra birdenbire uyanırlar, fakat iş işten geçmiş olur.
Hasılı yerde, gökte bütün kuvvetler O’nundur. İnsanlara iyilik, ferahlık veren rahmet orduları da, sıkıntı ve ızdırap veren azap orduları da O’nun emrindedir. Allah bir millete, bir aileye, bir şahsa yardım etmek isterse, neler, ne sebepler yaratır. Dünya hayretlere düşer. 1295
Kula Gereken Şey:
Kaadir, muktedir ancak Allah olduğuna ve Allah’ın yardımını kazananların asla yenilmeyeceğine can ve gönülden inanarak, bu yardımı kazanmaya çalışmaktır. Fakat Allah’ın yardımına eriştikçe azıp şımarmamalı, bilakis daha ziyade tevazü ile “Ya Rab bu senin lütf ve inayetindir. Şükürlerimizi kabul, kusurlarımızı afv buyur. Bu inayetini üzerimizden kesme!...” diye yalvarmalıdır.
Allah’ın yardımına nasıl erişilir? Bunun biri müsbet, biri menfi iki şartı vardır. Müsbet şartı Allah’a inanmak, emirlerini yerine getirmektir. Menfi şartı, her türlü zulümden, haksızlıktan çekinmektir. Çünkü muhakkak surette Allah, zalimleri doğru yola çıkarmaz. İnsanı Allah’ın yardımından mahrum eden en kuvvetli sebep zulümdür. 1296
Dostları ilə paylaş: |