Hacr:
Kelime anlamı kısıtlamak, ya-ıklamak, men etmek demektir. Istılahta ise hacr terimi, kişiyi kendi mallarında bile tasarruf etmekten alıkoyan kısıtlama anlamına kullanılır. Hacr durumunda bulunan kimseye mahcur denilir. İslam fıkhında hacr, Kur'an-ı Kerim'de emredilen bir uygulamadır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Allah'ın yaşayışınızın sebebi kıldığı mallarınızı, aklı zayıf olanlara vermeyin. Ancak onları o mallardan yedîrin ve giydirin. Ve onlara güzel söz söyleyin. Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin. Eğer rüşde erdiklerini açıkça görürseniz mallarını kendilerine verin." 155 İslam alimleri bu ayetlerde belirlenen çerçeve içerisinde kimlerin tasarruftan men edileceğini belirlemişlerdir. Buna göre yaşı küçük olanlar, akıl hastası olanlar ve sefihler mallarında tasarrruf sahibi olamazlar. Ayrıca duruma göre borcunu ödemeyen kişiler de İslam hukukunda kendi malında tasarruftan alıkonulabilirler. Yüce Allah bir başka ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: "Yetim rüşdüne erinceye kadar, onun malına en güzel yolun dışında yaklaşmayın.”156
İslam alimlerine göre bir kimsenin üzerinden hacrin (mallarındaki tasarruf kısıtlamasının) kalkması için, çocuğun rüşdüne ermesi, akıl hastasının iyileştiğinin açıkcabilinmesi, vb. hacri gerektiren engelin ortadan kalkması ve bu konuda hakim kararının bulunması gerekir.
Haç:
Salib de denilen haç, hristiyan-lıkta Hz. İsa'nın çarmıha gerilişinden ilham alınarak yapılan ve O'nun insanlığı kurtarmak için çektiği acıları ve ölümünü anlatan bir semboldür. Bilindiği gibi hristiyanlara göre Hz. Isa, Romalılar tarafından çarmıha gerilmiş ve öldürülmüştür. İşte bu olayı simgeleyen ve birbiriyle kesişen iki tahtayı sembolleştiren haç işareti ilk hristiyanlardan itibaren hem dinlerinin bir işareti, hem de dine bağlılıklarını gösteren bir alamet olmuştur. Öyle ki haç işareti hayır duada bulunmak, kutsamak, hristiyanlığa iman ettiğini bildirmek gibi anlamlara gelen bir işaret şekline dönüştü. Hz. İsa'nın haça gerilişinin ve haç'm bir hristiyanlık sembolü haline gelişini Pavlos'un düşüncelerinin yerleştirdiği konusunda yaygın bir görüş vardır. Ona göre, aynı zamanda göğe yükseltilmesinin vazgeçilmez şartı olan Hz. İsa'nın haça gerilmesi, Hz. Adem'in cennette yasak meyveden yiyerek işlediği ve bütün insanlara bulaşan ezeli günahtan kurtuluşun ve şeytani güçlere karşı zafer kazanmanın simgesidir. Bununla birlikte Barnabas İncili, Hz. İsa'nın haç'a gerilmediğini ve öldürülmediğini, O'nun yerine kendisini Romalılara yakalattırmak isteyen Yahuda'nın Hz. İsa'ya benzetilerek öldürüldüğünü belirtmektedir.157Bu, gerçeğe daha yakındır. Çünkü Yüce Alah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:
"İnkar edip Meryem'e büyük bir iftira attıkları ve: 'Meryemoğlu, Allah resulü Mesih İsa'yı biz öldürdük' dedikleri için Allah onlara lanet etmiştir. Onlar, İsa'yı ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse onlara İsa gibi göründü. İhtilafa düşdükleri bu hususta gerçekten şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka bir bilgileri yoktur. Kesin olarak İsa'yı öldürmediler. Bilakis Allah onu kendi katına yükseltti.”158
Haçlı Seferleri:
Batılı hristiyanların, papaların teşvikiyle Kudüs'ü mü si umanların elinden kurtarmak ve Anadolu ile Avrupa'da bulunan müslümanları buralardan atmak amacıyla gerçekleştirdikleri seferlerin genel adı. 8. yüzyılda İspanya'nın müslüman-lann eline geçmesi, Akdeniz'de müslüman donanmalarının hakimiyet kurması, hristiyanlığın doğu kalesi kabul edilen Bizans'ın müslümanlar karşısında sıkışması ve nihayet 107l'de yediği büyük darbeyle sarsılması batılı hristiyanları ve Papalığı günden güne telaşlandırıyordu. Üstelik ekonomik sıkıntıları had safhaya varmış olan Avrupa'daki sosyal hayat, yığınla feodal kırallığın çekişmesi, düzensizlik ve vahşet yüzünden tam bir kriz durumundaydı. Bu durum, İslamiyet'in yayılışını durdurmak, bu arada kendi egemenliğini sürdürmek isteyen Papalığın işine yaradı. Üstelik müslümanlar karşısında zor durumda bulunan Bizans imparatoru I. Aleksios Komnenos da Doğu Batı kiliseleri arasındaki gerginliği bir tarafa bırakarak Vatikan'dan yardım istemişti. Papa II. Urbanus bütün bu fırsat- lan değerlendirerek bütün hristiyan dünyasını ortak bir hedefe yöneltmekte gecikmedi. Kudüs'ün ve kutsal sayılan yerlerin müslümanlar tarafından kirletildiğini ve Kudüs'e giden hacıların müslümanlardan zulüm ve işkence gördüğünü ileri sürerek buraların kurtarılması için bütün hristiyanların seferber olmalarını istedi. Üstelik işin bir tarafı da ekonomik kurtuluşa dayanıyordu. Çünkü Avrupa'nın içinde bulunduğu krizden kurtulmak için, müslümanlann elindeki baharat yollarının ele geçirilmesi gerekiyordu.
Bütün bu hedeflere ulaşabilmek için 1096'da disiplinsiz fakat kalabalık ve heyecanlı bir orduyla ilk haçlı seferi başladı. Belgrad, Sofya ve Edirne üzerinden İstanbul'a gelen bu ordu Bizans imparatoru tarafından Anadolu'ya geçirildi. Fakat kısa sürede Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan tarafından bozguna uğratılan bu ordu başarısız oldu. Bunun üzerine Avrupa'da bu defa yetişmiş askerlerden oluşan yeni ve büyük bir haçlı ordusu hazırlandı. Birincisinin aksine yüksek rütbeli şövalyeler, prensler, dükler komutasında yola çıkan ve savaş kabiliyeti yüksek olan bu ordu 1097'de Anadolu'ya geçti ve Anadolu Selçuklularının o sıradaki başkenti olan İznik'i ele geçirdi. Haçlılar daha sonra güneye doğru ilerlemeye devam ettiler. Bu arada I. Kılıç Arslan ve onunla birlikte hareket eden Türk birlikleri sayıca çok kalabalık olan bu Haçlı ordusunu yaptıkları baskınlarla yıpratmaya çalışıyordu. Fakat tamamen durdurmayı başaramadı. Nihayet iki koldan ilerleyen bu Haçlı ordusu, Anadolu'daki hristiyanlarla da birleşerek önce Urfa'yı ele geçirip Urfa Haçlı Kontluğu'nu ardından Antakya'yı zaptetip Antakya prensliğini kurdular. (1908)
Bu arada haçlıların saldırısını fırsat bilen Fatımiler de Kudüs'ü işgal ettiler. Bu hareket Kudüs'ün direncinin kırılması ve haçlıların eline geçmesini kolaylaştırması açısından önemlidir. Nihayet aç ve perişan bir halde kalan Kudüs Temmuz 1099'da haçlıların eline geçti. Tarihi kaynakların bildirdiğine göre bu işgal sırasında Franklar sivil halktan yetmişbin müslümanı katlettiler. Ardından Filistin kıyılarını işgal ettiler ve bu bölgede Kudüs Krallığından başka Trablus Haçlı Kontluğu devletini kurdular. Bu sıradamüslüman yöneticilerin çoğu iç çekişmeler ve taht kavgaları yüzünden birleşemedikleri için Haçlılara karşı bir güç oluşturamadılar. Yalnızca Musul Atabeği İrnameddin Zengi arkasına aldığı birmiktar güç ile mücadeleyi sürdürdü.
İkinci Haçlı seferi İmadeddin Zengi'nin Urfa'yı fethederek (1144), Urfa Haçlı Kontluğu'nu yıkması üzerine başlatıldı. Çünkü Urfa'nın fethi müslümanları ne kadar sevindirdiyse, hristiyanları da o kadar üzdü ve düşünceye şevketti. Bunun üzerine Papa III. Eugenius, kral ve İmparatorlara çağrıda bulunarak II. Haçlı seferinin düzenlenmesini sağladı. Fransa kralı VII. Lui ve Alman İmparatoru III. Konrad, sefere bizzat katılacaklarını bildirerek cevap verdiler. Fakat güç bela Anadolu'yu geçebilen bu Haçlı ordusu, bir süre Şam'ı kuşatmaktan başka hiçbir başarı elde edemedi ve geri döndü (1148). Bu II. Haçlı seferinin başarısızlıkla sonuçlanması hristiyan dünyasını üzüntüye boğmuştu. Bu arada büyük İslam mücahidi Selahaddin Eyyubi'nin Mısır'da hükümdarlığı ele geçirmesi ve Fatımi devletine son vermesi İslam dünyasındaki ikiliğe bir bakıma son verdi. Öte yandan Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan, Bizans imparatoru Manuel Komnenos'u Myriokepha-lon savaşında (1176) büyük bir yenilgiye uğratmıştı. Bunun ardından Selahaddin Eyyubi'nin Halep'i fethetmesiyle Haçlı devletleri tam anlamıyla kuşatılmış oldu.
Nihayet 1187'de yapılan Hittin savaşında Selahaddin Eyyubi, Kudüs kralı Guy de Lusignan'ı ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu, Haçlı seferlerinin başlangıcından beri hristiyanlara vurulan en ağır darbeydi. Bu savaşta Kudüs krallığının askeri gücü neredeyse tamamen imha edilmişti. Bu yüzden Selahad-din'in ordusu, ciddi bir direnişle karşılaşmadan Taberiyye, Akka, Sur, Tarablusşam başta olmak üzere bölgedeki pek çok kaleyi ele geçirdikten sonra, Kudüs'ü kuşattı. Yaklaşık iki haftalık bir kuşatmadan sonra Kudüs yeniden fethedildi. Selahaddin Eyyubi de ilk fetihte Hz. Ömer'in yaptığı gibi, şehirdeki hristiyan ve yahudi halka şefkat ve merhametle yaklaştı. Esir düşen savaşçıları da fıdye karşıhğı serbest bıraktı. Kadınlara, çocuklara ve din adamlarına dokunulmadı.
Kudüs'ün fethedilmesi bütün dünyada geniş yankılar uyandırdı. Müslümanlar bu büyük zafere coşkuyla sevinirken, başta VIII. Gregorius olmak üzere hristiyan dünyası yeni bir Haçlı seferi' çağrısına başladılar. Çağrıya Alman imparatoru I. Friedrich, Fransa kralı II. Philipe, İngiltere kralı I. Richard (Arslan Yürekli Richard) olumlu cevap verdiler. Bu üç büyük Avrupa devleti ve İtalyan şehir devletleri büyük bir donanmayla III. haçlı seferine çıktılar. Haçlılar bu seferde Akka şehrini ele geçirdiler (1191) ve bundan sonra önemli bir üs olarak kullanacakları Kıbrıs adasını işgal ettiler. Bu arada Richard'la anlaşamayan, Fransa kralı Philippeülkesinedöndü.
Öte yandan Haçlı seferleri Avrupa'da adeta histeriye dönüşmüş bir serüven tutkusu haline gelmişti. Ve iş giderek daha ticari bir niteliğe dönüşmüştü. Bu yüzden müslümanlara karşı başlatıldığı halde IV. Haçlı seferinin en Önemli özelliği İstanbul'un latinler tarafından yağma edilmesi olmuştur (1204). 1212 yılında da iki ayrı Çocuk Haçlı seferi düzenledi. Bu seferlere katılan binlerce çocuk perişan bir şekilde yollarda öldü ya da hastalandı. Haçlı seferlerinin başlangıçtaki asıl niteliğinden saptığını gören papa III. Honoruis yeni bir (V.) Haçlı seferi için yaptığı girişimlerden sonuç aldı ve Kudüs tahtının yasal varisi sayılan Jean de Brienne önderliğinde donanmayla Mısır'a sefer açtılar. Papalık tarafından düzenlenenlerin sonuncusu olan bu Haçlı seferi müslümanlarla hristiyanlar arasında yapılan sekiz yıllık bir banş antlaşmasıyla noktalandı.
1227 yılında Kutsal Roma Germen İmparatoru II. Friedrich, Papanın da kışkırtmasıyla Kudüs krallığını ele geçirmek ve Kudüs tacını giymek için yeni bir Haçlı seferine karar verdi. Fakat başgösteren bir salgın hastalık yüzünden bundan vaz geçince yeni Papa IX. Gregorius tarafından afaroz edildi. Bunun üzerine doğuya doğru hareket eden II. Friedrich, Eyyubi idarecilerinin iç çekişmeler yüzünden, kendisiyle ilgilenecek durumda olmamasını fırsat bilerek bir anlaşma yaptı ve Selahaddin Eyyubi'nİn binlerce şehit vererek fethettiği Kudüs de dahil olmak üzere bir çok yeri savaşsız ele geçirdi. (1299) Müslümanlar Kudüs'e yeniden kavuşabilmek için 1244 senesini beklemek zorunda kaldılar. Bu tarihte Harzemşahlarla, Eyyubi Melikü's-Salih'in işbirliği sonucu Kudüs yeniden fethedildi.
Bunun üzerine Fransa kralı IX. Lui yeni bir sefere karar verdi, Papalık da onu desteklediğini bildirdi. Fakat Kahire yakınlarında Müslümanlara esir düştüğü halde serbest bırakılan Lui bu seferde hiçbir varlık gösteremedi (1249). Bu aradaEyyubi saltanatına son veren Memluklar, özellikle Haçlılara karşı sert tutumlarıyla tanınan Baybars yoğun bir kampanyanın ardından saldırıya geçti. Hristiyanlann elindeki pek çok kaleyi kurtardı. Bu gelişmeler üzerine Prens Edvard komutasında sekizinci Haçlı ordusu düzenlendi. Ne var ki bunlar da hiç bir başarı elde edemediler. Haçlıların elindeki son kale olan Akka da 1291 'de fethedildi.
Bu tarihten sonra da Haçlı seferleri (günümüze kadar) değişik niteliklerde devam edegelmiştir. Adı konulmasa bile özellikle Osmanlılara karşı pek çok birleşik hristiyan ordusu saldırıya geçmiştir. Elbette bu defaki Haçlı seferlerinin sebebi Kudüs'ü kurtarmak değil, Osmanlıların, Avrupadaki ilerleyişini durdurmaktır. I. Dünya savaşı sırasındaki ve sonrasındaki saldırılarda Avrupalı hristiyanlann Haçlı zihniyetiyle yaptıkları hücumlardan başka bir şey değildir. Günümüzde ise başta Bosna katliamı olmak üzere Azerbaycan, Kıbrıs, Filistin vb. pek çok olay da Haçlı zihniyetini görmek mümkündür.
Dostları ilə paylaş: |