Enerji sektöRÜnde sera gazi azaltimi çalişma grubu raporu


Tablo- 13:Enerji Kaynakları İthalatı



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə4/13
tarix26.07.2018
ölçüsü1,37 Mb.
#58856
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   13
Tablo- 13:Enerji Kaynakları İthalatı




2003

2005

2010

2015

2020

PETROL (BİN TON)

32798

31375

38349

47739

58207

DOĞALGAZ (MİLYON M3)

20823

25283

43103

51860

59785

TAŞKÖMÜRÜ (BİN TON)

18344

22713

20273

35952

71623

ELEKTRİK (GWh)

1158










18107

TOPLAM (BİN TEP)

65192

67957

89565

116447

157295

ARTIŞ (%)




2,1

5,7

5,5

6,2

Kaynak:ETKB/APKK/PFD


2003 yılında 65,2 Mtep civarında olan toplam enerji ithalatının, 2010 yılında 89,6 Mtep, 2020 yılında 157,3 Mtep olması beklenmektedir.

2003 yılında toplam enerji ithalatında petrol % 52 ile en fazla paya sahip olup, bunu % 29 ile doğalgaz, % 19 ile taşkömürü takip etmektedir. Bu oranların 2020 yılında petrol % 38, doğalgaz % 33 , taşkömürü % 28 ve % 1 ile elektrik enerjisi takip etmektedir.

Tablo-14’ün incelenmesinden de görüleceği üzere, enerji kaynaklarımızın ve dolayısıyla üretim miktarlarımızın kısıtlı olması ve bunun sonucunda ithalatın giderek artması nedeniyle 2000 yılında % 35 olan talebin yerli üretimle karşılanma oranının, 2005 yılında % 25, 2010 yılında % 29, 2020 yılında ise % 30 olması beklenmektedir.


Tablo- 14: Enerji Talep –Üretim ve İthalatının Gelişimi (BİN TEP)




2003

2005

2010

2015

2020

TALEP

83804

91048

125585

169486

222274

ÜRETİM

23812

23091

36690

53710

65649

NET İTHALAT

60458

67957

88894

115776

156625

TYÜKO* (%)

28

25

29

32

30

*TYÜKO:Talebin Yerli Üretimle Karşılanma Oranı

Kaynak: ETKB/APKK/PFD



Grafik -16: Enerji Üretim ve Net İthalat






2003

2010

2020

2- Strateji Belgesi ve Uzun Dönem Elektrik Talep Projeksiyonları

2.1- Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Strateji Belgesi

Yüksek Planlama Kurulunun 17.03.2004 tarih ve 2004/3 sayılı kararı ile “Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Strateji Belgesi” yayımlanmış olup bu çalışma ile hedeflenen amaç ve esaslar ;

Ekonomik ve sosyal hayatımızdaki yeri tartışılmaz olan elektrik enerjisinin tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli ve düşük maliyetli bir şekilde sunulması temel amaçtır.

Elektrik enerjisi sektörünün, bu amaç doğrultusunda ve Avrupa Birliği topluluk müktesebatına uyum hedefi çerçevesinde serbestleştirilmesine devam edilecektir. Sektörde gerekli reformların yapılmasını teminen, kamu mülkiyetindeki elektrik işletmelerinin yeniden yapılandırılması suretiyle elektrik enerjisi üretim ve dağıtım varlıklarının özelleştirilmesi gerçekleştirilecektir. Elektrik enerjisi üretim ve dağıtım varlıklarının zamanında ve başarılı bir şekilde özelleştirilmesi, serbestleştirmenin sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır.



Elektrik enerjisi sektörü reformu ve özelleştirmelerden beklenen temel faydalar;

i.Elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının etkin ve verimli bir şekilde işletilmesi suretiyle maliyetlerin düşürülmesi,

ii. Elektrik enerjisi arz güvenliğinin sağlanması ve arz kalitesinin artırılması,

iii.Dağıtım sektöründeki teknik kayıpların OECD ülkeleri ortalamalarına indirilmesi ve kaçakların önlenmesi,

iv. Gerekli yenileme ve genişleme yatırımlarının kamu tüzel kişilerine herhangi bir yükümlülük getirilmeden özel sektörce yapılabilmesinin sağlanması,

v. Elektrik enerjisi üretimi ve ticareti faaliyetlerinde oluşacak rekabet yoluyla ve hizmet kalitesinin düzenlenmesiyle sağlanan faydanın tüketicilere yansıtılmasıdır.

Elektrik enerjisi sektörünün serbestleşmesi sürecinde; yerli ve yabancı yatırımcıya güven telkin edilmesi için gerekli adımlar ivedilikle atılırken, serbest piyasa sistemine geçişin, sektörde halen faaliyet gösteren kamu tüzel kişileri açısından en az maliyetle sonuçlandırılmasına özen gösterilecektir.

Geçiş döneminde arz açığının yaşanmamasını teminen, yeterli miktarda ek kapasite sağlanması amacıyla geçici önlemler alınacaktır. İthalat ve mevcut santralların rehabilitasyonu gibi diğer uygulamalar da bu tür önlemleri tamamlayıcı rol oynayacaktır.

Elektrik enerjisi sektöründeki düzenlemeye tabi faaliyet alanlarında maliyetleri yansıtan bir fiyatlandırma sisteminin uygulanması esas olacak, ancak serbest olmayan tüketicilerin fiyat farklılıklarına maruz kalmamaları için tüketicilere uygulanacak satış fiyatı eşitleme mekanizması tesis edilerek, ilk tarife uygulama dönemi boyunca ulusal tarife uygulamasına devam edilecektir.

2.2- Uzun Dönem Elektrik Enerjisi Talep Projeksiyonu:

Halen, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile öngörülen, elektrik sektöründe rekabete dayalı liberal piyasa modeline geçiş süreci yaşanmaktadır; bu dönemde, kısa ve orta vadedeki belirsizliklerin ortadan kaldırılması 17 Mart 2004 tarihinde Yüksek Planlama Kurulunun 2004/3 sayılı Karar’ı ile kabul edilen “Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Strateji Belgesi”nin temel hedefleri arasında sayılmıştır. Bu çerçevede, elektrik enerjisi talep tahmin çalışmalarının sağlıklı bir şekilde yenilenmesi gerek ülkemizin enerji arz güvenliğine ilişkin değerlendirmeler bakımından, gerekse piyasa aktörlerinin kendi strateji ve karar mekanizmaları bakımından önem arz etmektedir. Söz konusu Strateji Belgesi’nin “VIII. Talep Projeksiyonu ve Arz Güvenliği” bölümünde, Üretim Kapasite Projeksiyonunda esas alınan talep tahminlerinin güvenilir şekilde yeniden belirlenmesi kararı alınmıştır.


Enerji, ekonominin ve sosyal hayatın vazgeçilmez temel unsurları arasındadır. Enerji talebinin belirlenmesine yönelik çalışmalar çok disiplinli bir niteliğe sahip olup; bu çalışmaların ülkenin global politikaları ve hedefleri ile uyumlu olması gerekmektedir. Bu nedenle söz konusu çalışmalar bugüne kadar ülkemizin kalkınma planlarının yapılmasından ve makro ekonomik dengelerinden sorumlu olan Devlet Planlama Teşkilatı(DPT) Müsteşarlığı ile koordinasyon içerisinde, ETKB tarafından yürütülmüştür. Bu çalışmada, ETKB, EPDK, DPT Müsteşarlığı ve Hazine Müsteşarlığı temsilcileri tarafından müştereken yürütülen ekip çalışmalarında, elektrik enerjisi talep tahmini ile ilgili olarak yurt içinde yapılan çalışmalar ve metodolojileri değerlendirilmiş; ülkemizin elektrik enerjisi talep tahminine yönelik olarak yine yurt içinde ve yurt dışında yapılmış bulunan çalışmaların sonuçları dikkate alınmıştır.
Söz konusu çalışmada değişik senaryolar üzerinde çalışılmış, MAED modeli kullanılarak analizler yapılmıştır. Çalışma neticesinde aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir.

Tablo-15:

Grafik -17: Senaryoların karşılaştırılması


Grafik-18: Uzun Dönem Elektrik Enerjisi Talep Projeksiyonu (Milyon KWh/yıl)

Daha önce de ifade edildiği üzere elektrik enerjisi talebi, MAED modeli ile belirlenmekte olup, bu talebi karşılayacak kapasite projeksiyonu ise bir optimizasyon modeli olan ve TEİAŞ Genel Müdürlüğünce çalıştırılan WASP modeli kullanılarak yapılmaktadır. Senaryo I olarak adlandırılan talebin baz alınması ile üretimin talebe eşitlendiği bu modelin sonuçları aşağıda açıklanmıştır.



Tablo- 16: Uzun Dönemli Elektrik Enerjisi Talebi (GWh)




2003

2005

2010

2015

2020

SANAYİ

53193

63277

100882

154940

227767

KONUT VE HİZMETLER

52266

61100

94093

143430

195302

TARIM

3667

4013

5026

6108

7449

ULAŞTIRMA

890

1060

1621

2593

4047

NET TALEP

110016

129450

201652

307071

434565

BRÜT TALEP

141152

163000

242020

356200

499490

KİŞİ BAŞ.TÜK. kWh (Brüt)

1994

2230

3085

4274

5692

Kaynak:ETKB/APKK/PFD

2003 yılında 141,2 milyar kWh olan brüt elektrik enerjisi talebinin yıllık ortalama % 7,7 artışla 2020 yılında 499,5 milyar kWh’e ulaşması beklenmektedir. 2003 yılında net elektrik enerjisi talebinde 53,2 milyar kWh ile % 48 pay alan sanayi sektörü talebinin 2020 yılında %52’lik pay ile 227,8 milyar kWh’e ulaşması, konut ve hizmetler sektörünün ise 2003 yılında 52,3 milyar kWh’ten (% 48), 2020 yılında 195,3 milyar kWh’e (% 45) ulaşması beklenmektedir.






Tablo-17: Kaynaklar Bazında Elektrik Enerjisi Üretimi (GWh)




2003

2005

2010

2015

2020

TAŞKÖMÜRÜ

8663

9139

11671

11583

42335

LİNYİT

23590

18874

54328

82867

117980

PETROL

9196

8873

6949

6856

6317

DOĞALGAZ

63536

78337

106789

134200

164881

NÜKLEER










31579

31579

YENİLENEBİLİR

266

490

5274

7020

8767

TOPLAM TERMİK

105251

115713

185011

274105

371859

TOPLAM HİDROLİK

35330

47287

57009

82095

109524

GENEL TOPLAM

140581

163000

242020

356200

481383

Kaynak :TEİAŞ

Uzun yıllardan beri elektrik enerjisi üretiminde önemli bir yer tutan linyit santrallarının payında, doğal gaz santrallarının devreye alınmaları ile bir azalmanın olduğu bilinmektedir. Önümüzdeki yıllarda da yeni linyit santrallarının devreye alınmaları ile 2003 yılında üretimde % 17 olan payının 2020 yılında % 25’e ulaşması, buna karşılık ithal kömür santrallarının da devreye alınması ile taşkömürü santrallarının payının 2003 yılında % 6’dan, 2020 yılında % 9’a ulaşması, doğalgaz santrallarının ise 2020 yılında % 34 ile en fazla payı alması beklenmektedir. 2020 yılında nükleer enerjinin elektrik enerjisi üretimine katkısının % 7 civarında olması beklenmektedir. Üretimin termik/hidrolik dengesine bakılacak olursa; 2003 yılında % 75 termik, % 25 hidrolik olan oranın, 2020 yılında % 77 termik, % 23 hidrolik olduğu gözlenmektedir. 2020 yılında Türkiye toplam hidrolik enerji potansiyelinin yaklaşık % 87’si değerlendirilmiş olacaktır.



G

2003

2010

2020
rafik-20: Elektrik Enerjisi Üretim Gelişimi






2003 yılında 1994 kWh olan kişi başına elektrik enerjisi tüketiminin, 2005 yılında 2.230 kWh, 2010 yılında 3.085 kWh ve 2020 yılında ise 5.692 kWh olması beklenmektedir. Bu miktar halen gelişmiş ülkeler seviyesinin çok altında kalmaktadır.

2002 yılı sonuna göre; kişi başına elektrik enerjisi tüketimi dünya ortalaması 2373 kWh ve OECD ortalaması 8046 kWh seviyesine ulaşmış olup, aynı yıl itibariyle bazı ülkelerin kişi başına elektrik enerjisi tüketimleri ise; Belçika 8.314 kWh, Fransa 7366 kWh, Almanya 6742 kWh, Yunanistan 4885 kWh, Japonya 8220 kWh, İspanya 5726 kWh, İngiltere 6158 kWh ve Amerika 13228 kWh olarak gerçekleşmiştir. Bundan da görülmektedir ki Türkiye halen enerjiye doymamış bir ülkedir.





BÖLÜM – III

EMİSYONLAR

1. Enerji Sektörünün Sera Gazı Emisyonlarına Etkileri

Atmosferdeki karbondioksit (CO2), metan (CH4) ve diazotmonoksit (N2O) konsantrasyonları, 1750 yılından beri sırasıyla % 30, % 145 ve % 15 oranlarında artmıştır. CO2 salınımlarındaki insan etkinliklerine bağlı artışların şu anki eğilimini koruması halinde, sera gazı miktarlarında çok önemli artışlar görülecektir. Diğer taraftan atmosferdeki metan gazı miktarı ise diğer sera gazlarından çok daha yüksek oranlarda artmıştır. İnsan kökenli sera etkisinin oluşumunda karbondioksitin payı % 55'ten fazla, metanın % 20, kloroflorokarbonun % 18, nitrozoksitin % 5, ozonun ise % 2 dir.

Atmosferdeki su buharı ile birleşen SO2 ve NOx ise esas olarak asit yağmurlarına yol açmaktadır. Atmosferdeki su buharı ile birleşen SO2 ve NOx sülfürik ve nitrik asit oluşturmakta ve bu da dünyanın ekolojik dengesinin bozulmasına neden olmaktadır

Karbondioksit esas itibariyle tabiatta karbon çevriminde karbonun aldığı formlardan birisidir. Fosil yakıt olarak tabir edilen yakıtların yakılması neticesinde yanma ürünü olarak açığa çıkar. Bunun yanı sıra bazı kimyasal, elektrokimyasal ve biyokimyasal süreçler neticesinde de karbondioksit oluşur. Bu süreçlerden en önemlisi doğadaki karbon çevrimi içerisinde CO2 dönüşümünün olduğu denizlerde meydana gelen süreçtir. Bu süreç içerisinde açığa çıkan CO2 atmosfere yükselir. Daha sonra tekrar toprağa ve suya döner. Bu çevrim tabii hayatın devamlılığındaki temel döngülerdendir. Bunun dışında dünya üzerindeki bitki ve ağaçların yanması ve yakılması neticesinde de atmosfere oldukça büyük miktarlarda karbondioksit salınır. Karbondioksit atmosferde diğer sera gazları ile birlikte dünyanın ısı ve sıcaklık dengesini korur. Ancak sanayileşme ile birlikte bu denge üzerinde insan tesiri önemli bir etken olarak ortaya çıkmaktadır. Sera etkisini oluşturan bileşenlerden karbondioksitte oldukça uzun zaman dilimlerinde görülebilecek değişiklik son 160 yılda insan eliyle yapılan işler neticesinde olmuştur. Öyle ki 10.000 yılda olabilecek bu değişime son 100 yılda ulaşılmıştır. Karbondioksit miktarı 180 ppm’den 280 ppm’e çıkmıştır. Her yıl insan kaynaklı net 3,25 milyar ton karbon atmosfere verilmektedir.

Bu değişimin ana unsuru sanayileşmedir. Sanayileşme ile birlikte fosil yakıtların kullanımının artması, orman alanlarının ve tarım alanlarının azalması ve değişik amaçlarla kullanılması bu unsurun bileşenleridir. Bunda en büyük pay, enerji üretimi için fosil yakıt kullanımı ve endüstriyel süreçlere aittir. Son araştırmalar dünya genelinde CO2 emisyonlarının % 50'sinin ve CH4 emisyonlarının % 13’ünün insan etkinliklerine bağlı olarak oluştuğunu ortaya koymuştur. Geçmiş 100.000 yıl içinde atmosferdeki metan konsantrasyonu hacimsel olarak 0,7 ppm iken; son 250 yılda bu değer 1,72 ppm'e çıkmıştır. Tablo-1’de sera gazları miktarları, değişim oranları ve atmosferde bulunma zamanları verilmiştir.

Linyit kömürüne kıyasla taşkömürü çok daha fazla metan içermektedir.  Kömürün oluşum proseslerine ve yaşına bağlı olarak da bir ton kömürden 0-85 m3 metan gazı açığa çıkabilir.





Grafik-22: Atmosferde metan gazı artışındaki değişim miktarları

Grafik-22’de 1984 ile 2000 yılları arasında atmosferde bulunan metan gazı miktarlarının artışındaki değişim gösterilmektedir. 1990’lı yıllara kadar daha lineer sayılabilecek bir artış varken 1990’lı yıllardan sonraki değişim daha dalgalı bir özellik arz eder. Grafik-23’de atmosferde bulunan metan gazı miktarının yıllara bağlı olarak değişimi verilmiştir. Grafikten de görüleceği gibi artış eğiliminde bir azalma söz konusudur.





Grafik-23: Atmosferde bulunan metan gazlarının yıllara göre değişimi (www.epa.gov)

Metan doğal olarak doğada birçok yerde ve şekilde oluşmaktadır. Metan dünyadaki sera etkisinin oluşmasında en az karbondioksit ve su buharı kadar tehlikelidir.  Bu nedenle de metan oluşumu kontrol altına alınmalı ve oluştuğu kaynakta zararsızlaştırılmalı ve mümkünse de değerlendirilmelidir.

1980’li yıllar da iklim değişikliğinin daha hissedilir boyutlara ulaşması ile enerji ekonomi ve çevre birlikte değerlendirilmeye başlanmıştır. enerji, ekonomi ve çevre gereklerinin geliştiği sürdürülebilir kalkınma yaklaşımının öne çıktığı 80’li yıllardan sonra bu yaklaşım daha geçerli bir gereklilik olarak büyük önem kazanmıştır. Bu gün enerji kullanımının olduğu her alanda 3E (Energy, Economy, Environment) yaklaşımı olarak adlandırılan bu yaklaşım bir zorunluluk gibi algılanmaktadır. İklim değişikliklerinin bazı sınırlamalar ve düzenlemeler getirilmesi gerekliliğine yol açması ile birlikte enerji-ekonomi-çevre dünya ölçeğinde ele alınarak çeşitli modeller, yaklaşımlar ve zorunluluklar ortaya çıkmıştır. Bu itibarla Rio de Jenario ve Kyoto ‘da düzenlenen dünya ölçekli toplantılar ile atmosfere verilen emisyon ve çevre kirliliğine ilişkin düzenlemeler ve zorunluluklar getirilmiştir.

Günümüzde dünyadaki elektrik üretiminin % 36’sı kömürden karşılanmaktadır (WCI). Bu nedenle, linyitin elektrik enerjisi üretiminde kullanılmasında, yeni ve verimli sürdürülebilir enerji sistemlerinin ve teknolojilerinin uygulanması önemlidir. Elektrik üretiminden kaynaklanan CO2 emisyonları, yeni ve verimli teknolojilerin uygulanması ile % 25 yada daha fazla azaltılabilmektedir (IPCC, 1996). Kömürle birlikte son 20 yılda doğalgaz kullanımında önemli bir artış görülmektedir. Bu artış doğalgazın karbon içeriğinin düşük olması sebebiyle enerji üretiminden kaynaklanan karbondioksit atımlarındaki artışın eğilimini düşürmüştür.

Dünyada olduğu gibi ülkemiz için de kömür kullanımından kaynaklanan emisyonların sıfırlanması yakın dönemde mümkün görülmemektedir. Bu sebeple kömür esaslı elektrik üretimi yapan santraller için iyileştirmeler düşünülmesi gereken bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple dünyada ve Türkiye’de bu üretim şeklinin devamından yana bir eğilim vardır ve uzun bir dönem devam etmesi söz konusudur. Gelişmiş teknolojilerde, verimliliğin yüksek olması, birim elektrik enerjisi üretimi için kullanılan yakıt miktarını düşürmekte ve dolayısıyla, birim elektrik enerjisi başına düşen CO2 emisyonlarının azalmasına neden olmaktadır.

Elektrik enerjisi üretiminde, verimliliğin % 1 artırılması, emisyonlarda % 2-2,5 dolayında bir azalma sağlayabilmektedir. İleri kontrol yöntemleri, karbon ayrıştırma teknikleri, geliştirilmiş gaz türbinleri, kojenerasyon, atmosferik akışkan yatak, basınçlı akışkan yatak yakma teknolojileri, bütüncül kömür ve sıvı yakıt gazlaştırma birleşik çevrim, süper-kritik ve ultra süper-kritik santraller, bu gelişmiş teknolojilerden bir kaçıdır.

Yenilenebilir enerji kaynağı olarak adlandırılan, son 20 yıldır gündemden düşmeyen ve önümüzdeki dönemde de enerji üretim ve kullanım değişimindeki temel yönelim alanı olarak nitelendirilebilecek enerji üretim yöntemleri ve araçları önemli bir açılım olarak görülmektedir. Bu yenilenebilir enerji kaynakları güneş, rüzgar, hidrolik, jeotermal, deniz dibi akıntı ve biyokütle enerjilerinden oluşmaktadır. Hidrojen enerjisi olarak adlandırılan enerjinin önemli bir kullanım alanına haiz olacağı öngörülmektedir. Ancak bu enerji çeşidi diğer enerji üretim yöntemlerinin bir ürünü özelliğindedir. Bu bakımdan bir enerji kaynağı olarak değil de bir enerji taşıma ve kullanım biçimi olarak ayırmak gerekir.

Boyutu itibariyle problemin tam olarak çözümünü mümkün kılmamasına karşın yenilenebilir enerji uygulamalarının yaygınlaşması emisyonları belirli bir oranda azaltabilecek ve problemin kaynağına yönelik bir yaklaşımdır. Ancak, bugün için bu çözüm yolunun yaygınlaşmasına ilişkin düzenlemeler gerekmektedir.


Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin