Engelsiz Engelliler Projesi Bilgilendirme Kitapçığı



Yüklə 0,53 Mb.
səhifə2/9
tarix15.01.2018
ölçüsü0,53 Mb.
#38291
1   2   3   4   5   6   7   8   9

B) Belirgin Kaygı Bozuklukları: Ortak özellikleri kaygı olan bir dizi bozukluk Kaygı Bozuklukları adı altında toplanmaktadır.

1- Ayrılık Kaygısı Bozukluğu: Ayrılık Kaygısı, çocuğun bağlandığı kişiden ayrıldığında bu duruma karşı aşırı kaygı tepkisi vermesi olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlanma ilişkisinin güvenli bir şekilde gelişmemesi durumunda çocuğun duyduğu ayrılık kaygısı zamanla azalmak yerine kalıcı hale gelebilir. Bu bozukluk yalnızca çocuklara özgüdür.

2- Panik Bozukluk: Panik atak, bedensel belirtilerin de eşlik ettiği yoğun korku ya da rahatsızlık dönemleri olarak tanımlanmaktadır. Ataklar sırasında şiddetli bir ölüm, kontrolünü kaybetme ve çıldırma korkusu vardır. Bu belirtilerin yanında, baş dönmesi, bayılma hissi, nefes alamama, nefes darlığı, çarpıntı, göğüste sıkıntı, bulantı ya da karın ağrısı, terleme, titreme, uyuşma ve karıncalanma gibi bazı fiziksel belirtiler de panik atağa eşlik eder. Panik atak sırasında, aşırı hızlı soluk alıp vermeden dolayı bayılmalar görülebilir. Ataklar esnasında dikkatini yoğunlaştırma, hatırlama ve konuşma güçlüğü söz konusu olabilir. Panik bozukluk durumunda aileler hastanelerinin psikiyatri kliniklerine ve psikiyatri uzmanlarına başvurabilirler. Panik bozukluk tedavisinde ilaçlarla birlikte psikoterapi yaklaşımlarına başvurulur.

3- Fobiler: Genel olarak gerçekte yoğun düzeyde korku yaratmayacak bir nesneye, etkinliğe veya duruma karşı aşırı düzeyde korku duyma ve bundan kaçınma davranışı olarak tanımlanabilir.

a- Okul Fobisi (Okul Korkusu): Okul reddi olarak da adlandırılan okul fobisi durumunda okula gitmeye karşı aşırı bir korku duyulması ve okul zamanı yaklaştıkça yoğun kaygı ve panik belirtileri gösterilmesi ve sonuçta da kısmen veya tümüyle okula gidilememesi söz konusudur. Yoğun bir korku ve kaygı tepkisi sergiler. Mide bulantısı, karın ağrısı, vb. gibi belirtiler görülür. Okula gitme saati geçtikten sonra bu belirtiler kendiliğinden ortadan kalkar. Okul korkusuna sahip olduğu düşünülen çocuklar için öncelikle bir uzmandan yardım istenmelidir. Bu gibi durumlarda çocukların yaşadıkları korku ve kaygı ile başa çıkmaları için ilaç tedavisi yanında çeşitli psikolojik tedavi yöntemleri de kullanılmaktadır.

b- Özgül Fobi: Özgül fobi, görülen nesne veya durumlardan belirgin, sürekli ve anlamsız bir şekilde korku duyma durumu olarak tanımlanır. Kişi genellikle bu kadar korkmanın anlamsız olduğunun bilincindedir. Yaşanan kaygı düzeyi bazı durumlarda panik derecesinde olabilir. Özgül fobiler genellikle tehlike oluşturan bir deneyim sonucunda ya da tehlikeli olduğu konusunda bilgi edinilen nesne ya da durumlara karşı gelişir.

c-Sosyal Fobi: Başkaları tarafından zayıf, deli ve sıkıntılı olarak görülme korkusu nedeniyle, toplumsal etkinliklerde bulunmaktan sürekli kaçınma ya da bu tür ortamlara ancak aşırı sıkıntı duyarak katlanabilme durumu olarak tanımlanabilir. Sosyal fobinin tedavisinde hem ilaçlar hem de psikolojik tedaviler etkili olmaktadır.

d- Obsesif-Kompulsif Bozukluk: İstem dışı olarak ve tekrar tekrar akla gelen rahatsızlık verici düşünce, dürtü ya da kuruntulara obsesyon (takıntı) denmektedir. Obsesyonların oluşturduğu kaygıyı azaltmak amacıyla yapılan tekrarlanan davranış ya da zihinsel eylemlere ise kompulsiyon (saplantı) adı verilmektedir. Obsesif-kompulsif bozukluğun en temel özelliği, boş yere zaman harcanmasına neden olacak düzeyde ağır olan veya belirgin bir düzeyde sıkıntı yaratan ve kişinin yaşamını olumsuz yönde etkileyen obsesyon ve kompulsiyonların olmasıdır. Obsesif-kompulsif bozukluğun tedavisinde ilaç tedavisi yanında psikolojik tedavi yaklaşımlarının etkili olduğu belirtilmektedir.

e- Travma Sonrası Stres Bozukluğu: Trafik kazası, çatışma, tecavüz, yangın gibi herkes için korkutucu olan ve kişinin fizik bütünlüğünü tehdit eden ya da ölüm tehlikesi oluşturan bir olaydan sonra gelişen bazı belirtiler olarak tanımlanabilir. Travma sonrası stres bozukluğu gelişmesi durumunda üç farklı tipte belirti ortaya çıkar: Olayı tekrar tekrar yaşama, Travmaya eşlik etmiş olan uyaranlardan kaçınma ve daha önceki yaşamına kıyasla genel bir tepkisizlik hali, Aşırı uyarılmışlık belirtileri.

7. DUYGU DURUM BOZUKLUKLARI

En sık karşılaşılan duygu durum bozukluğu depresyondur.

A) Depresyonun Tanımı: Depresyon; duygusal, zihinsel, davranışsal ve bedensel bazı belirtilerle kendini gösterir. Depresyonun en dikkat çekici belirtisi çökkün ruh halidir. Kendisine ve çevresine olan ilgisi azalmaya başlar. Bazen bu çökkün ruh haline gerginlik, huzursuzluk, aşırı endişe ve şüphecilik gibi belirtiler eşlik edebilir. Kişi zaman zaman hırçın hatta çok öfkeli olabilir. Depresyon tedavi edilebilmektedir. Depresyon belirtileri psikolojik tedavi ve ilaç tedavisi birlikte uygulanarak iyileştirilebilmektedir.

B) Depresyonun Belirtileri

1.Duygusal Belirtiler

2.Bedensel ve Davranışsal Belirtiler

3.Zihinsel Belirtiler

C) Depresyonun Nedenleri

1.Biyolojik Nedenler

Hormonlar ve Depresyon

Mevsim ve Depresyon

2. Psiko-Sosyal Nedenler

Kişilik


—Yas ve Depresyon

Yaş Dönümü ve Depresyon



3. Zihinsel Nedenler

D) Başetme Yolları

Öncelikle her olumsuz düşünce için bir olumlu düşünce geliştirerek işe başlanabilir.

Sadece yürüyüş olsa bile her gün fizik egzersiz yapılabilir.

Farklı bir şey yapmak, yeni bir yere gitmek yararlı olabilir.

Gevşemeye yardım edecek etkinlikler planlanabilir. Müzik dinlemek, kitap okumak, gevşeme egzersizleri yapmak gibi.

Kişi, kendine erişilmesi güç amaçlar koymamalı ve büyük sorumluluklar almamalıdır. Büyük işleri parçalara bölerek, öncelik sırasına göre ve yapabileceğiniz kadarını yapmak etkili olabilir.

Başka insanlarla birlikte olmaya çalışmak, yalnız olmaktan bir süre uzak durmak yararlı olacaktır. Sevilen ve kişinin kendini daha iyi hissedeceği aktivitelere katılması etkili olabilir.

E) Ailelere Yönelik Öneriler: Depresyonda bir yakınınıza yardım edebileceğiniz en önemli konu, onun uygun tanı ile uygun tedavisinin uygulanmasını sağlamaktır.

İşe yakınınızın doktordan randevusunu alıp, doktora gitmesini sağlamakla başlanabilir. İlaçlarını alıp almadığına dikkat edilmelidir.

Depresif kişi tembellikle ya da hastalık numarası yapmakla suçlanmamalıdır. Bu tür davranışları tedavi ile zamanla daha iyi olacaktır.

Duygusal destek önemlidir. Bu anlayış, sabır ve kabullenmeyi gerektirir. Kişi konuşmalara dâhil edilmeli, anlattıkları dinlenmelidir.

Gerçeklere dikkat çekmek, ümitli olmak yararlı olacaktır. İntihar uyarılarını dikkate almak ve hekime bildirmek oldukça önemlidir.

Kişi aktivitelere, yürüyüşlere v.b davet edilmeli, reddettiğinde kibarca ikna etmeye çalışılmalıdır. Kişi bu aktivitelere katılması için zorlanmamalıdır.




8. ŞİZOFRENİ


A) Şizofreninin Tanımı: Kişinin gerçeği anlama, duygularını denetleme, yargıda bulunabilme ve iletişim kurma becerilerini etkileyen zihinsel bir hastalıktır. Şizofreni hastalığında düşünme, algılama ve duygulanımda bozukluklar ortaya çıkar.

B) Şizofreni Hastalığının Ayırt Edici Özellikleri:

Şizofreni hastası;

• Giyimine, öz bakımına özen göstermeyebilir. Tuhaf, alışılmışın dışında, mevsime uygun düşmeyen giyim tarzı olabilir.

• Yüz ifadesi donuklaşabilir, mimikler ve hareketlerde azalma, çevrede olup bitenlere ilgisiz görünebilir. Bazı hastalarda ise endişe, üzüntü ya da öfke ifadesi olabilir.

• Bazı hastaların konuşmaları dağınık, anlaşılmaz olabilir. Konuşmada duraklamalar ve kopukluklar olabileceği gibi aşırı ayrıntıcı ve mantık dışı konuşmalar gözlenebilir.

• Bu hastalarda toplumdan, diğer insanlardan uzak kalma, yalnız yaşamaya eğilim olabileceği gibi tam tersine yakınlarına bağımlılık ortaya çıkabilir.

• Anlamsız ve amaçsız gibi görünen hareketleri olabilir. Yerinden saatlerce hatta günlerce hiç kıpırdamama, uzun süre garip bir duruşu sürdürme, hiç konuşmadan sürekli bir noktaya bakma gibi davranışlar görülebilir.

• Bazı hastalarda ise yersiz biçimde, başka insanların kendisine ve/veya yakınlarına zarar vereceği, kötülük yapacağı şüpheleri olabilir. Kötülük görme endişeleri olan hastaların huzursuz biçimde dolaştıkları, çevreyi araştırarak izlenip izlenmediklerini kontrol etmeye çalıştıkları, evden çıkmadıkları, zehirlenme endişesiyle yemek yemedikleri, ilaç içmedikleri görülebilir.

• Bazı hastalar kendileriyle ilgili yayın yapıldığı, bu yolla kendilerine mesaj verilmeye çalışıldığı düşüncesiyle televizyondan, gazetelerden rahatsız olabilir ya da düşüncelerinin okunduğuna, çalındığına inanabilirler.

• Kendilerine emirler veren, hakaret ya da tehdit eden, hareketleri hakkında yorumlar yapan hayali sesler duyabilirler. Kendi düşüncelerinin başkaları tarafından duyulduğunu sanabilirler. Uyanıkken başkalarının görmediği çeşitli görüntüler, hayaller görebilirler. Hastalar bu hayali ses ve görüntülerden bazen çok rahatsız olurken bazen bu ses ve görüntüler gerçekmiş gibi davranabilir, örneğin emir veren hayali sesler doğrultusunda davranışlar sergileyebilirler.

C) Şizofreninin Nedenleri: Şizofreninin nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte hastalığın ortaya çıkışında biyolojik, kalıtımsal, çevresel, toplumsal ve ruhsal faktörlerin etkisi bulunmaktadır.

D) Şizofreni Hastasının Gereksinimleri: Öncelikle hekim kontrolünde, uzun süre ve düzenli olarak sürdürülmesi gereken ilaç tedavisi gerekmektedir. İlaç tedavisi çoğu zaman hastalığı tamamıyla iyileştirmemekle birlikte, İlaç tedavisi her gün ağızdan düzenli olarak alınacak ilaçlarla ya da iki-dört haftada bir kalçadan yapılan iğnelerle sürdürülebilmektedir. Hekim gözetiminde sürdürülecek düzenli bir ilaç tedavisinin yanı sıra diğer tedavi yöntemleri de uygulanabilir. Diğer tedavi yöntemleri, şizofreni hastalarının ya da yakınlarının bir araya geleceği grup tedavileri, davranışçı ve destekleyici tedavi yaklaşımları, uğraşı tedavileri olabilmektedir.

E) Baş Etme Yolları: Şizofrenisi olan kişiyle ilişkide önemli olan unsurlar şunlardır:

• Onu zaafları ve gereksinimleriyle birlikte olduğu gibi kabul etmek ve ciddiye almaktır.

Şizofrenisi olanların çevrelerinde olup bitenleri algılamakta ve değerlendirmekte zaman zaman güçlük çekebileceklerini varsayarak onlarla kısa, özlü ve net bir iletişim kurmak gerektiği söylenebilir.



•Yapmacık ve gizli tavırlar yerine doğal ve açık davranmak hasta ile iletişimi çok daha kolaylaştırır. Doğru olmayan şeyler söylemek ve hastayı aldatmak güvenini sarsarak daha da şüpheci hale gelmesine neden olabilir.

Hastadan aynı anda birden fazla istekte bulunmak, birbiriyle çelişen anlatımlarda bulunmak sıkıntı ve huzursuzluğunu artırabilir.



•Hastanın gerçekle uyuşmayan düşüncelerini değiştirmek için konuşarak ikna etmeye çalışıp durmak yersiz ve uygun olmayan bir davranıştır.

Ailenin anlayışlı ve destekleyici tutumu tedavi sürecinde oldukça önemlidir.



F) Şizofrenide Psiko-Sosyal Tedaviler: Şizofrenide ilaç tedavisi dışında kalan diğer tedavi yöntemlerini tanımlamak için "psiko-sosyal tedaviler" terimi kullanılır. Psiko-sosyal tedaviler, düzenli ilaç kullanmakta olan ve rahatsızlığın alevlenme döneminde bulunmayanlar için geçerlidir.

 Rehabilitasyonun iki temel amacı:



1. İş görme becerisindeki azalmanın giderilmesine yönelik eğitim vermek ve deneyimleri arttırmaktır.

2. Toplumsal ilişkilerle ilgili elverişsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik çevresel destek sistemlerini arttırıcı olanaklar geliştirmektir.

Rehabilitasyon programları ve servisleri; mesleki rehabilitasyon servisleri, tedavi evleri ve psiko-sosyal rehabilitasyon merkezlerini içermektedir.


9. BUNAMA (DEMANS)


A) Bunamanın Tanımı: Kişinin zihinsel ve sosyal yeteneklerinin, günlük işlerini sürdürmesini etkileyecek derecede ve ilerleyici biçimde kaybına neden olan bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığı olan kişilerde; hafıza, düşünme, mantık yürütme, yer ve zaman tayini, okuduğunu anlama, konuşma, günlük basit işleri yapma gibi işlevlerde bozukluklar görülür. Bunama, 65 yaşını geçmiş insanların yaklaşık onda birinde görülür. Özellikle yakın zaman hafızası zayıflar. O gün yapılacak işler, kısa süre önce yapılan konuşmalar, çarşıdan alınacaklar gibi günlük işler unutulmaya başlanır. Unutkanlık olaylarında artış varsa bir hekime başvurulmalıdır. Fakat her unutkanlık bir bunama belirtisi değildir.

B) Bunamanın Dereceleri ve Gözlenen Unsurlar

Hafif Derecede Bunama: Unutkanlık, zamanı karıştırma, karar vermekte zorluklar, mantıklı düşünmekte güçlük çekme, konuşurken doğru kelimeleri bulamama, okuduklarını anlamakta zorlanma, işlerini düzenli yürütememe, severek yaptığı şeylere karşı ilgi kaybı, sosyal ilişkileri sürdürmekte güçlük olur.

Orta Derecede Bunama: Unutkanlık daha belirgin hale gelir. İşlerini yapabilir ama yalnız yaşaması kendisi için tehlikeli olabilir. Kişisel temizlik ve bakımını sürdüremez, giyimi düzensizleşir. İşini ve aile sorumluluklarını ihmal etmeye başlar. Evin dışında kaybolabilir veya bulunduğu yeri karıştırabilir. Anormal davranışlar başlayabilir.

Bunama Şiddetlendikçe; Günlük basit işleri yapamaz. Yakınlarını bile tanıyamaz hale gelir. Ev içinde yolunu bulamaz. Konuşmaları anlaşılmaz olur. İdrarını ve dışkısını tutamamaya başlar. Devamlı bir bakıcıya ihtiyaç vardır.

Son Aşamalarda; Tümüyle yatağa bağımlı hale gelir. Genellikle mikrobik bir hastalıkla hasta kaybedilir.

C) Hasta Yakınlarına Öneriler: Demans hastalığı ilerleyicidir; zaman geçtikçe yeni belirtiler ortaya çıkabilir. Hastalığın yarattığı değişikliklerle başa çıkmak oldukça zor ve her gün baştan aynı sorunlarla uğraşmak yıpratıcıdır. Bu süreçte hasta yakınları da depresyona girebilir. Kızgınlık hissedebilir, öfke patlamaları yaşayabilir ve sonrasında suçluluk duyabilirler. Bu durumda doktora başvurulmalıdır.

Evde bakıma muhtaç bir hastanın olması tüm düzenlemelerin baştan yapılmasını gerekli kılabilir. Alışkanlıkları ertelemek zorunda kalınabilir, aile içi çatışmalar yaşanabilir. Bu zor günleri yaşarken mutlaka destek alınmalı, aile içi görev dağılımı yapılmalıdır. Dinlenme ihtiyacı unutulmamalıdır. Dinlenmek hasta yakınına nefes aldıracak ve böylece daha enerjik olarak geri dönmesini sağlayacaktır.

İletişim: Hasta ile konuşulurken şunlara dikkat edilmelidir:

• Basit kelimeler ile kısa cümleler tercih edilmeli, hasta bebekmiş ya da orada yokmuş gibi konuşulmamalıdır.

• Hastayla konuşmaya başlamadan önce dikkatinin çekildiğinden emin olunup mutlaka göz teması kurmalı, bunun için aynı seviyede olmaya dikkat edilmeli, örneğin hasta oturuyorsa karşısında ayakta durulmamalıdır.

• Yanıt vermesi için zaman tanımalı, sözünü kesmemeye dikkat edilmelidir. Hastanın bir kelimeyi bulmada zorlandığı fark edilirse kibarca uygun kelime söylenmelidir.



Temizlik: Kişisel temizliğin ihmaline sık rastlanır. Hastaların bir kısmı banyo yapmayı unutur, gerekliliğini kavrayamaz, bir kısmı ise sudan korkar.

Banyo yapmak rahatlatıcı bir aktivite haline getirilmeye çalışılmalı, banyo zamanı için hastanın en rahat ve gevşemiş olduğu saat seçilmeli, hatta günün aynı saatinde banyo yapılması rutin haline getirilmeye çalışılmalıdır.

Banyonun neden gerekli olduğu, neler yapıldığı sürekli açıklanmalıdır.

Giyinme: Bunama hastaları için giyinme-soyunma karmaşık bir işlemdir. Kıyafetlerin uygun sırayla giyilmesi ve düğme-fermuar kullanımında zorluklara sıklıkla rastlanır.

•Günün aynı saatinde giyinip-soyunma bu işlemin rutine dönüştürülmesinde yararlı olabilir.

•Hasta mümkün olduğunca kendi giyinmesi için desteklenmeli, bunun için geniş zaman ayrılmalıdır. Hasta aynı ya da benzer türde kıyafetleri giymekte ısrar edebilir. Kıyafetleri giyim sırasıyla hazırlamak hastaya kolaylık sağlayacaktır.

•Kıyafet seçiminde giyilmesi/kullanımı kolay ve yumuşak kumaşlı olanların tercih edilmelidir.

•Düğme-fermuar kullanımında güçlük varsa velkro (çift taraflı yapışkan bantlar-cırt cırt) bantların kullanılması kolaylık sağlayacaktır.

Yemek Yeme: Bunama hastalarında iştah değişiklikleri ve yemek yemede güçlük sıktır. Hastaların bir kısmı yemek yemeyi reddederken bir kısmı gün boyu atıştırmayı ister.

•Gürültü ve hastanın dikkatini dağıtacak eşyaların ortadan kaldırılması ilginin yemeğe toplanmasına yardımcı olur.

•Hastaya seçme olanağı tanımak için birkaç çeşit yemeği küçük porsiyonlar halinde masaya koymalıdır.

•Yemeklerin çiğnemesi ve hazmı kolay yapıda olmasına dikkat edilmelidir. Yemekler kaşık ile yenebilecek şekilde hazırlanmalıdır.

•Elle yenebilen gıdaların da sofrada bulunması hastaya kolaylık sağlar.

•Yemeklerin çukur bir tabakta servis edilmesi hastaya rahatlık sağlayacaktır. Yemek için uzun zaman ayrılmalıdır.

•Genellikle yavaş yemek yiyen hastalar bu konuda zorlanmamalıdır. Yutma güçlüğü olup olmadığı gözlenip, gerektiğinde doktorla konuşulmalıdır.

•Ağız-diş sağlığı için yemeklerden sonra diş fırçalama teşvik edilmelidir.

Ana öğünlerin arasında küçük atıştırmalara (içeriği sağlıklı olmak koşulu ile) izin verilebilir.

Hastanın sıvılarını alacağı bardağın kırılmaz özellikte olmasına dikkat edilmelidir.

İdrar Kaçırma: Hastalığın seyri ilerledikçe pek çok demans hastasında mesane ve/veya barsak kontrolünde güçlükler yaşanır. Altına kaçırma, hasta için sıkıntılı yakını için zor bir durumdur.

Hasta gün boyunca yaklaşık 3 saatte bir tuvalete gitmesi hatırlatılabilir.

Gece yatmadan önce çok miktarda sıvı alımının kısıtlanması gece olabilecek idrar kaçırmalarını engeller.

Hastada huzursuzlaşma, bacaklarını birbirine sürtme, pantolonunu çekiştirme gibi işaretler görüldüğünde tuvaleti olup olmadığı sorulmalıdır.



•Tuvaletin kapısına büyük harflerle, kolay okunur şekilde yazılabilir.

Uyku Problemleri: Stres altında ve yorgun bir gün geçiren hasta yakını için uyku ihtiyaçtır. Demans hastalarının bir kısmı akşama doğru huzursuz olurlar. Bu nedenle havanın kararmaya başladığı saatlerden itibaren evin aydınlatılması önemlidir.

Her gece aynı saatlerde yatağa gitmek rutine dönüştürmek açışından faydalı olabilir. Sessiz bir ortam ve loş bir ışık uykuyu kolaylaştırabilir.

Hastanın gündüz şekerleme yapmasına izin verilmezse gece daha rahat uyur.

Akşamları kafein alımından kaçınılması uykuya dalmayı kolaylaştıracaktır.

Hastanın odası, koridor ve tuvalette gece lambasının olması kazaları önlemede yararlıdır. Ayrıca karanlık hastanın korkmasına ve yöneliminin bozulmasına neden olabilir.

Varsanı (Halüsinasyon) ve Sanrı (Delüzyon): Hastalığın seyri süresince halüsinasyon ve/veya delüzyona sık rastlanır. Halüsinasyon, var olmayan ses, koku, tatları duyma, olmayan şeyleri görmedir. Delüzyon ise hastanın gerçek dışı inançlarıdır. Varsanıları olduğunda hastanın ilgisini başka yöne çekmek faydalı olabilir, örneğin bulunduğu oda değiştirilebilir. Evdeki aynaların kaldırılması hastanın gördüğü yansımadan korkmasını engelleyecektir. Televizyonda şiddet içeren ya da rahatsızlık veren görüntüleri izlemesi engellenmelidir. Hasta televizyon programı ile gerçek hayatı ayırt edemeyebilir.

Etrafta Dolaşma: Biliş ve davranış sorunları olan bir hasta için en önemli konu güvenliktir. Bazı demans hastaları evden çıkıp amaçsızca dolaşmak eğilimindedir; bu durum kaybolma ve diğer tehlikelere neden olabilir. Hastanın her zaman üzerinde taşıyacağı künyesinde kimlik ve acil durumlarda aranacak kişilerin telefonlarının olması güvenlik açısından önemlidir. Hasta kaybolur ise diğer yakınları, komşular ve polise derhal haber verilmelidir. Hasta bulunup eve döndüğünde kızmamalı, bu durumun demansın neden olduğu bir sorun olduğu unutulmamalıdır. Özelliklere akşamları sokak kapısı kilitlenmelidir.

Evdeki Güvenlik: Hastanın yaşamaya alışkın olduğu mekan ve eşyaların mümkün olduğunca aynı kalması sağlanmalıdır. Hastanın belli dönemler farklı yerlerde misafir kalması gerekiyor ise kullanmaya alışkın olduğu bazı eşyaları da taşınmalıdır. Evdeki bazı basit güvenlik önlemleri tehlikeleri önler.

Kapı ve pencerelerin güvenliğinden emin olunmalıdır. Banyoda kilit varsa kaldırılmalıdır (yanlışlıkla içeride kilitli kalma olasılığına karşı).

Deterjanlar gibi kimyasal maddeler ulaşılması zor bir yerde saklanmalıdır.

Kullandığı ilaçları ve diğer ilaçlar ortada bırakılmamalıdır.

Evdeki dağınıklığı mümkün olduğu kadar engellenmelidir.

Yerde bir şeylerin olması hastanın takılıp düşmesine neden olabilir. Özellikle akşamları evdeki aydınlatma yeterli olması sağlanmalıdır.

Hastanın gözetim olmadan ocak/fırını kullanmasına izin verilmemelidir.

Depresyon ve Kaygı: Demans hastalığı önemli ölçüde yetersizliğe neden olan bir hastalıktır. Depresyon ve kaygı hastanın günlük aktivitelerini bozar. Bu durum hastanın özgüvenini ve çevreye olan ilgisini kaybetmesine neden olur. Depresyon hastanın zihinsel becerilerinin daha da yavaşlamasına yol açar, uyku-iştah değişikliklerine neden olur.

SÜREĞEN HASTALIKLAR

Süreğen hastalıklar doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle oluşan, bireyin sürekli bakım ve tedavisini gerektiren ve hastalığı nedeniyle eğitim, mesleki ve sosyal uyumun olumsuz etkilendiği durumlardır.


1- SÜREĞEN METABOLİK HASTALIKLAR


A- Şeker Hastalığı (Diyabet): Şeker hastalığı, başta karbonhidratlar olmak üzere protein ve yağ metabolizmasını ilgilendiren bir metabolizma hastalığıdır. Şeker hastalığı (Diyabet) Tip 1 ve Tip 2 olarak ikiye ayrılır.

Tip 1 Diyabet: Daha çok çocuklarda ve genç erişkinlerde görülür. Hastalar, insülin yetersizliği olduğundan ömür boyu insülin hormonunu dışarıdan almak zorundadırlar. Bu nedenle Tip 1 Diyabet İnsüline Bağımlı Diyabet olarak da isimlendirilir.

Tip 2 Diyabet: Sıklıkla erişkinlerde ve şişman kişilerde görülür. Tip 2 Diyabetin kuvvetli bir ailesel yatkınlık gösterdiği bilinmektedir. Tip 2 Diyabetliler hastalıklarının başlangıcında ve genelde uzun süre insüline ihtiyaç duymadan yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Bu nedenle Tip 2 Diyabet İnsüline Bağımlı Olmayan Diyabet olarak da isimlendirilir.

a)  Şeker Hastalığının Belirtileri: İnsülin eksikliği ve/veya insülin direnci nedeniyle hücrelere giremeyen şeker belli bir kan düzeyini (180mg/dl) aştığında idrarla atılmaya başlar. Böbreklerden atılan şeker beraberinde sıvı atılımını da arttırır ve sonuçta çok ve sık idrar yapma olur. Sık idrar yapma ile olan sıvı kaybını karşılamak için çok su içilir. Organizma, enerji kaynağı olarak şekeri kullanamayınca bir taraftan iştah artması görülür. Diğer taraftan yedek enerji depoları olan yağlar ve proteinler yakılmaya başlar. Bunun sonucunda da iştah artmasına rağmen kilo kaybı olur. Bu klasik bulguların dışında şeker hastalarında çabuk yorulma, görme bulanıklığı, sık deri enfeksiyonu, kadınlarda vajina mantar enfeksiyonu gibi bulgular da görülür.

b)  Çocukluk Döneminde Sık Görülen Şeker Hastalığı ve Belirtileri: Çocukluk çağında görülen şeker hastalığı vakalarının %98'inden fazlasını İnsüline Bağımlı Diyabet oluşturur. Şeker hastası çocuklarda genellikle çok idrar yapma, çok su içme ve kilo kaybı bulguları görülür. Şeker Hastalığı çocuklarda komaya neden olabilir.

Diğer bulgular şunlardır:

Daha önce idrar kaçırmayan çocuklarda gece işemesi başlaması.

Özellikle ergenlik öncesi  kızlarda olmak üzere vajina mantar enfeksiyonu.

Kusma.

Uzun süreli kilo kaybı veya büyümekte olan çocuğun yeterli kilo alamaması.

Huzursuzluk ve okul başarısında azalma.

Tekrarlayan deri enfeksiyonları.

c)  Çocukluk Çağında Şeker Hastalığının Tedavisi: Çocukluk çağında insülüne bağımlı şeker hastalığı tedavisi başlıca 4 bölümden oluşmaktadır: Şeker hastalığına yönelik eğitim, İnsülin tedavisi, Beslenme planlaması, Egzersiz.

d) Öneriler:

Eğer çocuğunuzda şeker hastalığı varsa bir beslenme uzmanına danışarak çocuğunuza uygun beslenme programını öğreniniz ve uygulayınız.



Egzersizin hastalığın tedavisinde önemli bir yeri olduğunu unutmayınız. Uygun egzersiz programını uzmana danışarak uygulayınız.

B- Guatr Hastalığı: Tiroid bezinin büyümesine ‘guatr’ denir. Guatr hastalığında troid bezinin az ya da fazla çalışması durumu izlenebilir.

a)  Tiroid bezinin fazla çalışması (hipertiroidi):Tiroid bezinin normalden fazla çalışarak aşırı hormon salınması durumuna ‘hipertiroidi’ adı verilir.

b) Tiroid bezinin az çalışması (hipotroidi):Bazen tiroid bezi hormon salgılayamaz. Bu durumda ‘hipotiroidi’ denilen tablo ortaya çıkar.

c)  Tedavi ve Öneriler: Tedavi yöntemleri; ilaç tedavisi, radyoaktif iyot tedavisi ve cerrahi tedavidir. Guatrda erken teşhis çok önemlidir.

C- Fenilketonüri: Vücuttaki bir enzimin (fenilalanin hidroksilaz enziminin) eksik olması nedeniyle oluşan kalıtsal metabolik bir hastalıktır. Sonuçta geri dönüşümsüz ve ilerleyici beyin hasarına neden olur. Bebek büyüdükçe çevreye karşı ilgisinin az olduğu, normal gelişim basamaklarını izlemediği görülür, başını tutma, oturma, yürüme gibi becerilerde yaşıtlarından geri kalır. Zamanla havaleler tabloya eklenebilir. Fakat erken dönemde fark edilerek önlem alınırsa bu riskler önlenebilir.

Türkiye fenilketonüri hastalığının en sık görüldüğü ülkeler arasındadır. Doğan her 4000–4500 çocuktan biri fenilketonürilidir. Bu hastalığın ülkemizde fazla görülmesi akraba evliliklerinin sık olması ile ilişkilidir. Bu hastalığın "yenidoğan tarama testi" ile erken tanı ve tedavisi mümkündür. Tedavi edilmeyen fenilketonüri kalıcı zihinsel özürlülüğe neden olur.

2. SÜREĞEN KAS İSKELET SİSTEMİ HASTALIKLARI

Kas-İskelet Sisteminde Sık Görülen Hastalıklar;

A- İnşamatuar Artritler: Eklemlerde ağrı, şişlik, tutukluk, yürümede zorluk, topallama ve elleri kullanmada zorluğa neden olabilir. Bel, boyun ve kalça ağrısı da sık görülen belirtileri arasındadır. Çocuklarda ateş ve döküntü de görülebilir.

Artritlerde erken tanı ve tedavi oluşabilecek özürlülüğü önleyebilir. İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz ve fiziksel aktivitenin korunması da önemlidir. Egzersizler ve ağrının azaltılması, eklem hareketinin korunması ve günlük işlerin kolaylaştırılması için kullanılan cihazlar tedavinin birer parçasıdır.

B- Juvenil Romatoid Artrit (JRA): Bu hastalık eklemlerin yanı sıra başka organları da etkileyebilir. Eklem bulguları gün içinde değişim gösterebilir. Eklem tutukluğu ve ağrı bazı günler az, bazı günler ise çocuğun zor hareket etmesine neden olacak düzeyde fazla olabilir.

Juvenil romatoid artrit süreğen bir hastalıktır. Çocuk okuluna devam edebilir ve sosyal aktivitelere katılabilir, ancak eklem hasarı olduğunda bazı düzenlemeler yapılması gerekebilir.

Tedavide hedef; belirtileri kontrol altına almak, eklem hasarını önlemek ve çocuğun fonksiyonlarını korumaktır.

C- Romatoid Artrit: "İltihaplı romatizma" olarak bilinen Romatoid artrit süreğen ağrı, eklemlerde ve bazı organlarda etkilenim ile karakterize bir hastalıktır. Romatoid artrit, ağrı ve eklemlerde tutukluğa neden olur. Tutukluk tipik olarak sabahları daha kötüdür. Bunların yanı sıra iştahsızlık, hafif ateş, göz kuruluğu, ağızda kuruluk ve romatoid nodül denilen cilt altı şişlikler görülebilir.

Tedavide amaç, eklem hasarının önlenmesi ve özürlülüğün en aza indirilmesidir. Hastalığı iyi kontrol edilmeyen romatoid artritlilerde kalp hastalığı ve felç riski artmaktadır.

Romatoid artritli hastalar depresyon ve umutsuzluk yaşayabilirler, hastalar ve aileleri için bu hastalıkla baş etmek bazen güç olabilir. İlaçların uygun kullanımı, istirahat ve egzersiz sürelerine uyulması ve hastalığın getirdiği stres ile başedebilme özürlülüğün azaltılmasında önemlidir.

D- Ankilozan Spondilit: Omurga ve omurga ile kalça eklemini bağlayan eklem olan sakroiliak eklemi tutan romatizman bir hastalıktır. Göz, akciğer ve kalp kapakçıklarını da tutabilir. Bel ağrısı, eklemlerde tutukluk, hareket kaybı ve eklemlerde şekil bozukluğuna neden olabilir. Bu hastalığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Omurga hareketliliğinde kayıp, hastalığın erken belirtilerindendir. Bel omurlarının yanı sıra, omuz, kalça ve ayak eklemlerinde de etkilenme görülebilir.

Erken tanı ve tedavi, ağrı ve özürlülüğü en aza indirebilir. Egzersiz tedavinin ayrılmaz bir parçasıdır

E- Miyopatiler: Miyopati; enfeksiyon, kalıtsal hastalıklar, elektrolit düzeyi ile ilgili hastalıklar ve tiroid hastalıkları gibi nedenlerle, kasın yapı ve fonksiyonunun bozulmasıdır. Miyopati, hastalarda boyun, omuz ve kalça çevresindeki büyük kaslarda kuvvetsizlik oluşturur. Hastalar kaslarında ağrı hissetmeyebilir. Bazı hastalarda yutma güçlüğü, gıdaların soluk borusuna kaçması görülebilir. Solunum güçlüğü ve öksürük diğer yakınmalar arasında sayılabilir. Miyopatilerin zeka düzeyi üzerine etkisi yoktur.

Tedavi miyopatinin türüne göre değişir. Egzersiz, miyopati tedavisinin önemli bir parçasıdır. Miyopatinin tipine ve hastalığın derecesine göre egzersiz programları düzenlenir.

F- Müsküler Distrofiler: Hastalık sadece erkek çocuklarda görülür. Genellikle 3 yaşından önce belirti verir. Yürümede isteksizlik, koşmazıplama güçlüğü ve düşmeler erken belirtiler arasında sayılabilir. Bunların nedeni ise kaslarda oluşan kuvvet kaybıdır. Çocuklar 10-12 yaş civarında yürüme yeteneklerini kaybederler. Omurga eğrilikleri, solunum kaslarının zayıflaşması, kalp kasının tutulumu hastalık seyrinde görülen diğer problemlerdir.

İlaçların tedavideki yeri sınırlıdır. Egzersiz tedavisi kas güçsüzlüğünün derecesine göre hastaya özel planlanmalıdır.

G- Osteoporoz (Kemik Erimesi): Kemiklerin kütlesinde azalmaya, kemik kalitesinin bozulmasına yol açan ve en yaygın görülen kemik metabolizması hastalığıdır. Kemiklerdeki kütle azalması ve kalite bozulması, kemiğin kolaylıkla kırılabilmesine neden olmaktadır.

Büyüme esnasında kemik birikimi için yeterli kalsiyum alınmalı, normal östrojen salgılanmalı ve yeterli vücut ağırlığı olmalıdır. Tüm hastalıklarda olduğu gibi osteoporozda da hastalıktan korunmak öncelikli amaç olmalıdır. Osteoporoz günümüzde tedavi edilebilir bir hastalıktır.

3- SÜREĞEN NÖROLOJİK HASTALIKLAR

Süreğen nörolojik hastalıklar, sinir sisteminde devamlılık gösteren hastalıklardır. Çocuklarda ve yetişkinlerde görülen süreğen nörolojik hastalıklar şeklinde ikiye ayrılmaktadır.

A- Çocuklarda Görülen Süreğen Nörolojik Hastalıklar

1- Epilepsi: Yenileyen nöbetler ile karakterize edilen, sıklıkla geçici bilinç kayıplarına neden olan bir durumdur. Ancak bu geçici bilinç kaybı her zaman oluşmaz. Nöbetler çok farklı şekilde ortaya çıkabilirler. Bazı nöbetlerden önce bir korku hissi olağan dışı bir algılama yaşanırken, bazı nöbetlerde ise kişi yere düşebilir veya ağzı köpürebilir. Bazen de boşluk nöbetleri dediğimiz kişinin gözünü bir noktaya dikmesi veya donuklaşması gibi durumlar ortaya çıkar. Epilepsi, ruh ya da akıl hastalığı değildir ve bazı nadir durumlar dışında zekâ geriliğine yol açmaz.

Epilepsi kompleks bir hastalık olduğundan doğru tedavi çok önemlidir. Bu bakımdan hastaların nörologa başvurmaları gerekmektedir. Tedavi genelde başlangıçta antiepileptik ilaç ile yapılır. Anti epileptik ilacın yeterli olmadığı ve hastanın ameliyata uygun olduğu durumlarda beyin cerrahisine başvurulur. Ayrıca kişiye ve ailesine danışmanlık hizmeti verilmesi faydalı olacaktır. Nöbet esnasında ilaç vermeye çalışmayın, doktorunuzun önerileri dışında kendi kendinize nöbetin geçmesine yönelik bir şey yapmayın.

2- Serebral Palsi (SP): Halk arasında "beyin özürlü" ya da "spastik çocuklar" olarak bilinen SP doğum öncesi, doğum sırası veya doğum sonrası bebeğin beyninde meydana gelen hasar sonucu oluşan, çocukta hareket bozukluklarının yanı sıra zihinsel gerilik, havale, görme, işitme, konuşma, algılama ve davranış bozukluklarına neden olabilen bir durumdur.

Hastalık kalıcı şekil bozukluklarına neden olmadan tedaviye başlanması açısından büyük önem taşır. Serebral Palsi’de tedavi 3 grupta incelenir: İlaç Tedavisi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Cerrahi Tedavi.

3- Spina Bifida: Doğuştan anomalilerin en sık görülen tipi olan Spina Bifida’da çocuklar genellikle sırtlarında içi boş ya da sinirlerle dolu olan keselerle doğabilirler.
Hastalığın nedenlerinde genetik ve çevresel faktörlerin rolü olduğuna inanılır.


Eğer çocuk sırtında kese ile doğmuş ise ve/veya kafatasında normalden fazla büyüme varsa en kısa zamanda uygun cerrahi yöntem uygulanmalıdır. Fizik tedavi yaklaşımları ile kas kuvvetinin artırılması, eklemde oluşabilecek bozulmaların önlenmesi ile çocuğun bağımsızlığının artırılması, çocuk ve ailenin yaşam kalitesinin artırılması, cihaz yaklaşımları ve yürümeye yardımcı araçların kullanılması ile ayakta durma ve yürümenin sağlanması amaçlanır.

4- Doğumsal Brakial Pleksus Yaralanmaları: Doğum sırasında Brakial Pleksus denilen omuzda koltuk altından geçen sinir grubunun zedelenmesine Doğumsal Brakial Pleksus yaralanması denir.

Brakial Pleksus, makat gelişli doğumlarda gövdenin ve boynun yana aşırı eğilmesi ile, baştan gelen doğumlarda ise dışarı çıkış sırasında başın ve boynun aşırı yana eğilmesi ile sinirlere uygulanan germe sonrası oluşabildiği gibi, doğum ağırlığı büyük, annenin kalçasına göre iri ve kafası büyük bebeklerde de oluşabilir.

Brakial Pleksus Yaralanmasının tedavisi için bazen sadece fizyoterapi yeterli iken bazen de cerrahi ve fizyoterapi beraber gerekebilir. Ameliyat gerekip gerekmediğine ileri tetkiklerle karar verilir.

B- Yetişkinlerde Görülen Süreğen Nörolojik Hastalıklar

1- Multipl Skleroz (MS): Beynin farklı bölgelerinin etkilendiği, ilerleyici bir hastalıktır. En çok görülen belirtileri; Bir veya daha fazla kol veya bacakta kuvvet kaybı veya uyuşma, Görme bozuklukları, Denge bozuklukları, Titreme, Mesane kontrolünün olmaması, Cinsel sorunlardır. MS olan hastalarda ayrıca hafıza bozuklukları, depresyon, duygusal bozukluklarda görülebilir.

Hastalığın bugün için kesin bir tedavisi yoktur, ancak hastaya yaşamını düzenleyici önerilerle yardımcı olunabilir. MS’li hastaların aşırı yorgunluktan ve bunu oluşturacak düzeyde fazla aktivitelerden kaçınması gereklidir. Fizik tedavide egzersiz programının süresi yavaş artırılmalı ve sık dinlenme araları verilmelidir.

2- Parkinson: Beynin belli bölümlerinde meydana gelen yıkıcı değişikliklerle karakterize olan ve ilerleyici bir hastalıktır. Nedeni tam olarak bilinmemektedir. Kanama, zehirlenmeler, travma, korku ve duygusal bozukluklar hastalığa neden olabilmektedir.

Tüm vücut bükülme pozisyonundadır. Hareketler normale göre daha yavaştır ve azalmıştır. Titreme; hareket sırasında kaybolur, heyecan ve yorgunlukla artar. Oturma, ayakta durma pozisyonlarında baş öne doğru düşme eğilimindedir.

Tedavide ilaç oldukça etkilidir. Egzersizle birlikte kullanıldığında daha yararlı olduğu bilinmektedir. Cerrahi yöntem; hastanın etkilenen beyin bölgesine yapılmaktadır, ancak hareketin yavaşlığını etkilemez. Fizik tedavi ve rehabilitasyon, erken dönemde başlanmalıdır.

3- Hemipleji (Serebro Vasküler Olay): Halk arasında "inme" ya da "felç" olarak bilinmektedir. İnme, beyni besleyen damarların yırtılması, tıkanması, kafatası içindeki tümörler nedeniyle beynin beslenememesi veya kanama gibi sebeplerden meydana gelir. İleri yaş, hipertansiyon, şeker hastalığı, kalp problemleri, sigara içme, genetik faktörler, bazı ilaçların kullanımı inme riskini arttırır.

4- SÜREĞEN KAN HASTALIKLARI

Kan hastalıklarının temelinde iki neden yatmaktadır ya kemik iliğinde kan elemanlarının yapımı yeterli değildir veya kan dolaşımına geçen bu hücrelerin yıkımında artış vardır. Genel belirtiler; kilo kaybı, ateş, titreme, gece terlemesi, halsizlik, yorgunluk ve kuvvetsizlik.

Kansızlık (anemi): Alyuvarların yapımında azlık veya yıkımında fazlalık sonucu "anemi" dediğimiz kansızlık ortaya çıkar. Kansızlık; solukluk, halsizlik, yorgunluk, baş dönmesi, çabuk yorulma, üşüme, el ve ayaklarda karıncalanma ve kalp çarpıntısı gibi belirtiler ile başlar.

A- Alyuvar (Eritrosit) Kaybının Arttığı Durumlar

B- Eksikliklere Bağlı Kansızlıklar

C- Alyuvar Yıkımının Arttığı Durumlar

D- Akyuvarlarla İlgili Hastalıklar

E- Kan Pulcukları İle İlgili Hastalıklar

F- Kanamalı Hastalıklar (Pıhtılaşma Bozuklukları)

Bu hastalıkların birçoğu ailesel geçiş göstermektedir. Ailesel geçen süreğen kan hastalıklarında genetik danışmanlık ve doğum öncesi tanı son derece önemlidir.

5-. SÜREĞEN KALP HASTALIKLARI

A- Çocuklarda Görülen Kalp Hastalıkları: Çocuklarda görülen kalp hastalıkları doğuştan veya sonradan kazanılmış olabilir. Tanı ve cerrahi tedavide yaşanan gelişmeler sayesinde doğuştan kalp hastalığı olan bu çocuklar aktif bir yaşam sürebilmektedirler.

B- Yetişkinlerde Görülen Kalp Hastalıkları: Kalp-damar hastalıklarının temel bileşenleri olan kalp hastalıkları ve felç, gelişmiş ülkelerde ölümlerin ve özürlülüğün en sık görülen sebepleridir. Kalp hastalıkları için diğer önemli risk faktörleri ise; şeker hastalığı, sigara kullanımı, fiziksel aktivite eksikliği, yanlış beslenme alışkanlıkları ve şişmanlıktır. Başlıca belirtileri göğüs ağrısı, vücudun üst kısmında diğer bölümlerde rahatsızlık, nefes darlığı, soğuk terleme, bulantıdır.

6- HİPERTANSİYON (YÜKSEK TANSİYON)

Kan dolaşımının sağlanması için bir basınç gereklidir. Bu basıncın normalden fazla olmasına hipertansiyon (yüksek tansiyon) denir. Hipertansiyonun başlıca belirtileri; baş ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, yorgunluk, burun kanaması, yol yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma, bazen çok sık idrara çıkma, gece uyurken uykudan kalkıp idrar yapma ve bacaklarda şişliktir. Tansiyon yüksekliği olan birçok insan bunun farkında olmayabilir. Tansiyon yüksekliğini saptamanın tek yolu kan basıncınızı kontrol ettirmenizdir.

Risk Taşıyanlar; ailesinde tansiyon yüksekliği öyküsü olanlar, 35 yaş üzerindeki kişiler, aşırı kilolu kişiler, fiziksel olarak aktif olmayanlar, aşırı tuz tüketenler, şeker hastaları, böbrek hastaları, aşırı alkol tüketen kişiler, hamile kadınlar.

Öneriler;

Beslenmenize dikkat edin.

Yağ ve tuz tüketimini azaltın.

Kilo verin.

Düzenli ve bilinçli egzersiz yapın. Bu konuda uzmanlaşmış fizyoterapistlerden size uygun egzersiz programını öğrenin ve uygulayın.

Sigarayı bırakmanın kalp krizi ve felç riskini azaltacağını unutmayın.



7- SÜREĞEN ONKOLOJİK HASTALIKLAR (KANSERLER)

Kanserlerin genel belirtileri; çok miktarda ani kilo kaybı, uzun süreli iştahsızlık, halsizlik ve kemik ağrıları, vücutta ani beliren ya da büyüyen kitleler, nedeni açıklanamayan ateş durumu.

Erken tanı ile tümör çok fazla büyümeden ve belki de çevredeki hayati bölgelere baskı yaparak etki göstermeden önce cerrahi olarak çıkarılması sağlanmış olur. Kanser tedavisinde üç ana tedavi şekli vardır:

1. Cerrahi tedavi 2. Işın tedavisi (Radyoterapi) 3. İlaç tedavisi (Kemoterapi)

Kanser bulaşıcı bir hastalık olmadığından kanser tanısı almış bir hastanın kanseri bulaştırma riski yoktur. Ancak gerek hastalığı, gerekse de tedavisi nedeniyle bağışıklık sistemi zayıflaşmış olduğundan, başkalarından kolaylıkla mikrop kapabilir ve ağır ateşli hastalık geçirebilir. Sağlıklı bir kişide önemli bir hastalık oluşturmayan mikroplar, kanserli bireylerde çok ağır ateşli hastalığa neden olabilir. Temizlik kurallarına uyarak bu risk azaltılabilir.

Toplumda Sık Görülen Kanserler

A- Kan Kanserleri (Lösemiler)

B- Lenfomalar

C- Akciğer Kanseri

D- Bağırsak (Kolon) Kanseri

E- Prostat Kanseri

F- Meme Kanseri

8. SÜREĞEN SOLUNUM HASTALIKLARI

Süreğen solunum hastalıkları, akciğerler ve havayollarında devamlılık gösteren hastalıklardır.

A- Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH)

1- Pulmoner Amfizem

2- Kronik Bronşit

B- Kistik Fibrozis

C- Astım

9-. DİĞER SÜREĞEN HASTALIKLAR

A- Bulaşıcı Sarılık: Bu hastalığın, A, B, C, D, E ve G harşeri ile isimlendirilen en az 6 farklı virüsle oluştuğu bilinmektedir.

Çocuklarınızın sağlığı için sıvı sabun kullanarak el yıkamayı onlarda alışkanlık haline getiriniz.

B-AIDS ve HIV

ZİHİNSEL ÖZÜRLÜLÜK

1- ZİHİNSEL ÖZÜR ( MENTAL RETARD AS YON )

Zeka, zihinsel birçok yeteneğin uyumlu çalışması sonucu ortaya çıkan bir yetenekler bileşimidir. Zihinsel özür, kişinin yaşadığı toplum içerisinde sorunlarla başa çıkma yeteneğini etkileyen, zihinsel bir kısıtlama ya da sınırlanmadır. Bir çocuk ya da yetişkine zihinsel özürlü tanısı konulabilmesi için orta-lamanın altındaki zeka işlevi ile birlikte iletişimde, öz bakımda, evdeki yaşamda, toplumsal becerilerde, toplumsal yararlılıkta, kendini yönlendirmede, sağlığı korumada, akademik becerilerde ve çalışma alanlarında iki veya daha fazla bozukluğun bir arada olması ve bu durumun 18 yaşından önce başlaması öngörülür. Zihinsel özür, ülkemizde yaygın olarak karşılaşılan özür gruplarından birisidir. Çocuğunuzun zihinsel özürlü olmasına neden olan çeşitli etmenler vardır. Bunlar dört grupta incelenebilir:

Doğum öncesi

Gebeliğin özellikle ilk üç ayında uzun süren yüksek ateş,

Gebelik döneminde geçirilen çeşitli hastalıklar,

Alkol, sigara ve benzeri madde kullanımı,

Annenin kansızlığı,

Annenin geçirdiği bazı kronik hastalıklar (hipotroidi vb ),

Ye B. Doğum sırası

Doğum sırasında çocuğun oksijensiz kalması (anoksi),



B. Doğum sırası

Doğum sırasında çocuğun oksijensiz kalması (anoksi),

Zor ve uzun süren doğum,

Doğum sırasında beyin zedelenmesi,

Erken doğum,

Doğum sonrası

Yeterli miktarda anne sütü almaması,

Merkezi sinir sisteminin enfeksiyon hastalıkları (menenjit gibi),

Metabolik hastalıklar (fenilketonüri, hipotroidi vs),

Geçirilen kazalar sonucu beyin zedelenmesi

D. Genetik nedenler

Akraba evlilikleri (ailede zihinsel özürlülük nedeni olan genlerin var-lığında hastalık ortaya çıkar),

Kromozom hastalıkları (Down Sendromu gibi).

Yukarıda belirtilen nedenlerin bazıları her zaman özre yol açmayabilir; ancak bir etken olarak dikkate alınması gerekir.

2-ZİHİNSEL ÖZRÜN TEŞHİSİ

Zihinsel özürlü bir çocuğun kesin tanısı ve özür durumunun değer-lendirilmesi birçok bilim dalının (multidisipliner) incelemesiyle yapılır.

Zihinsel özürlülüğün birçok belirtisi vardır. Başlıcaları şunlardır:

Oturmayı, emeklemeyi ve yürümeyi diğer çocuklardan daha geç öğrenebilirler.

Konuşulan dili anlamada güçlük yaşayabilirler.

Konuşmayı daha geç öğrenebilirler. Sınırlı sözcük dağarcıkları ile dikkati çekerler.

Sosyal kuralları anlamada güçlük çekebilirler.

Problem çözmede zorlanabilirler.

Mantıklı düşünmede zorlanabilirler.

Dikkat süreleri kısa olabilir.



Okuma-yazma, matematik gibi akademik becerilerde güçlükler gö-rülebilir

Yeterli destek verildiğinde, zihinsel özürlü çocukların çoğu öğrenebilir, gelişebilir ve büyüyebilir.

Zihinsel özürlü çocuklar toplumdaki diğer çocuklardan farklıdır. Bu farklılığın zihinsel bir özür olduğunu söylemek için, çeşitli testler kullanılır. Bu testler ile bireyin/çocuğun düşünme, öğrenme ve sorun çöz-me ile ilgili yetenekleri ölçülür.

Zeka Özrünün Sınıflandırılması

A-Hafif düzeyde zihinsel gelişme geriliği : IQ düzeyi 50-55 ile

Yaklaşık 70 arası.

B- Orta düzeyde zihinsel gelişme geriliği : IQ düzeyi 35-40 ile

Yaklaşık 50-55 arası.

C- Ağır düzeyde zihinsel gelişme geriliği : IQ düzeyi 20-25 ile

Yaklaşık 35-40 arası.

D- İleri derecede ağır zihinsel gelişme geriliği: IQ düzeyi 20-25'in Altında.

Yukarıda verilen sınıflandırmalar tek başına çocukların değer-lendirilmesinde yeterli değildir.

A. Hafif düzeyde zihinsel gelişme geriliği:

Hafif düzeyde zihinsel özürlü olan bireyler, "eğitilebilir" olarak nitelendirilen grubu işaret eder. Hafif düzeyde zihinsel özürlü olan çocuklar, toplumsal ve konuşma yeteneklerini okul öncesi yıllarda 0-5 yaş arasında kazanırlar

. Erişkin yaşlarda, ancak kendi başına yaşayabilmeye yeten toplumsal ve mesleki yetenekler kazanırlar. Ancak, alışılmışın dışında toplumsal ve ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarında rehberliğe gereksinim duyarlar.

B. Orta düzeyde zihinsel gelişme geriliği

Orta düzeyde özürlü olan bireyler, "öğretilebilir" olarak sınıflandırılan gruba eşdeğerdir. Orta düzeyde zihinsel özürlü olan çocuklar, konuşma becerilerinin çoğunu erken çocukluk yıllarında kazanırlar. . Ergenlik döneminde, toplumsal kuralları öğrenmedeki zorlukları, yaşıtları ile ilişkilerini bozabilir. Erişkinlikte, çoğunluğu beceri isteme-yen işlerde ya da uygun destekle yarı beceri isteyen işlerde çalışabilirler. Yeterli destek ile toplumsal hayata uyum sağlarlar.

C. Ağır düzeyde zihinsel gelişme geriliği

Ağır düzeyde zihinsel özürlü olan bireyler, erken çocukluk yıllarında konuşma becerilerini ya çok az kazanırlar ya da hiç kazanamazlar. Okul dönemi boyunca konuşmayı öğrenebilirler ve ancak temel (özba-kım) ihtiyaçlar konusunda eğitilebilirler

D. ileri derecede ağır zihinsel gelişme geriliği

Çoğunda zihinsel özre neden olan özel bir nörolojik sorun vardır

. Çok yakın denetim ve koruma altında basit işleri yapabilirler.

Zihinsel özürlü çocuklarda tıbbi tanı konulduktan sonra eğitimsel açıdan gelişimsel değerlendirmenin yapılarak erken eğitim programına katılımının sağlanması ve rehabilitasyon sürecine başlanması önemlidir.

3- ÇOCUĞUN İZLENMESİ

Zihinsel özürlü çocukların da yeni doğan bebekler gibi bir sağlık kuruluşunda büyüme ve gelişme, beslenme ve aşılarının düzenlenmesi açısından izlenmesi gerekir. Uygun beslenmemesi durumunda mevcut sorunlarına beslenme bozuklukları da eklenebilir. Ayrıca, beslenmenin de zihinsel gelişimle ilişkisi vardır.

4- Zihinsel Özürlülerde Görülebilecek Sağlık Problemleri

A- DOWN SENDROMU

Her insanda 23'ü anneden, 23'ü babadan olmak üzere toplam 46 kromozom vardır. Down Sendromunda kromozom sayısı artmıştır ve 46 yerine 47 olmuştur.

A- Down Sendromuna Neden Olan Etmenler;

Down Sendromu dünyadaki bütün ülkelerde ve çeşitli sosyal ve ekonomik düzeydeki topluluklarda görülebilmektedir.

Down Sendromuna neden olan etmenler;

viral enfeksiyonlar, hormonal bozukluklar. röntgen ışınlan. Yoğurt Mac kullanımı. qe-netik yatkınlık gibi etmenlerin olabileceği düşünülmektedir.

Bunlardan başka anne vaşı, Down Sendromuna neden olan en yaygin etmen olarak kabul edilmektedir. Anne yaşı ilerledikçe, başka bir deyişle kromozom yapılarında deformasyonlar arttıkça, Down Sendromlu çocuğa sahip olma riski artmaktadır. 35 yaş ve üstü anneler daha yiiksek oranda Down Sendromlu bebek sahibi olma riski ile karşı karşıyadırlar. Ancak unutulmamalıdır ki, Down Sendromuna neden olan tek etmen anne yaşı değildir, di-ğer faktörler de etken olabilmektedir. Yaş ilerledikçe Down Sendromlu bebeğin doğma oranı artmaktadır.

B- Down Sendromlu Bireylerin Fiziksel Özellikleri

Down Sendromlu çocukların tipik bir yüz görünümü vardır. Yüz yuvarlak ve basık, gözler çekik, göz iç köşesinde küçük bir deri kıvrımı bulunur, göz kapaklarında kıvrım mevcuttur. Down Sendromlu çocuklarda hafif-ten ağıra kadar giden zihinsel ve gelişme geriliği olur.

C- Down Sendromlu Çocukların Ailelerine Öneriler

Down Sendromundan şüphelenildiğinde detaylı fizik ve nörolojik muayene ile kromozom analizi yapılarak tanı konulmalı, • Çevresi aktif tutulup gelişimi için eğitimcilere başvurulmalı,



Anne sütü ile beslenmeli, diğer besinlere normal zamanında geçilmelidir.

5- NORMAL GELİŞİM ALANLARI

0-6 yaş dönemi, çocukların hızla geliştikleri, kişiliğin temel özelliklerinin oluştuğu kritik bir dönemdir. Bu dönemde çocukların sağlıklı gelişip gelişmediklerinin bilinmesi hayati bir önem taşımaktadır. Gelişimsel bozukluklar ne kadar erken fark edilip, tanı konursa, uygun tedavi ya da eğitim programları ile çocuğun bu bozukluktan daha az düzeyde etkilenmesi sağlanmış olur.

6-ÖZÜRLÜ BİR ÇOCUĞA SAHİP AİLELERİN YAŞADIKLARI DUYGULAR

Hangi aşamadasınız? Yaşadığınız Duygular-Gösterdiğiniz Davranışlar

Şok, Çaresizlik, Aşırı ağlama, Aşırı konuşma, Hiç konuşmama vb,

İnkâr Özrü görmezden gelme, kabul etmeme, Acı ve Depresyon Hayal kırıklığı, Çelişki Ümitsizlik, Özrün derecesini reddetme (Benim çocuğum biraz tembel), Tedaviyi, eğitimi reddetme, Suçluluk Kendini suçlama (keşke sigara içmeseydim), Eşini ve/veya akrabalarını suçlama, Kızgınlık Kendine kızma (Neden ben?),

Diğerlerine kızma (özürlü çocuğa, eşine ya da diğer çocuklarına kızgınlığa yansıtma),

Utanç ve sıkıntı Çocuğunu diğer kişilerden ve çevresinden saklama,

Çocuğundaki özrü kendisinde görüp, kendisine olan saygısını kaybetme, Pazarlık etme Tanrıyla pazarlık etme (Sen benim çocuğumu iyileştirirsen kendimi dine adayacağım),Doktorla ve öğretmenle pazarlık etme (Sen benim çocuğumu iyileştirirsen, öğretirsen........yaparım),Kabul ve uyum Başkalarının güçlü ve zayıf yanlarının olduğunu kabul etme, Çocuğunun durumunu kabul etme,

Çocuğuyla ilgili beklenti ve isteklerini sıraya koyma veya değiştirme,

Anne baba olarak bu aşamalardan farklı zamanlarda ve farklı yoğunlukta geçebilirsiniz. Bu aşamalarda yaşadığınız duygular normaldir. Hastanelerin psikiyatri bölümlerden ve klinik psikologlardan ya da en yakın sağlık merkezindeki sosyal hizmet uzmanlardan, psikolojik-sosyal-eğitsel destek almanız bu aşamalardan sağlıklı bir şekilde geçmenize neden olacaktır. Gerekli desteği alarak bir an önce çocuğunuzun eğitimine katılmayı hedeflemelisiniz.

7- ANNE-BABALARIN ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ BİREYLERDE GÖRÜLEN PROBLEM DAVRANIŞLARLA BAŞETME YÖNTEMLERİ

Özürlü ya da normal gelişim gösteren çocuğa sahip olan anne babalar çocuklarına bir şey öğretirken ya da davranışlarını kontrol ederken sorunlar yaşarlar ve bu konuda yardıma gereksinim duyarlar. Bu sorunlarla baş etme yolları öğretilirse, çocuklarının eğitiminde ortaya çıkabilecek sorunları önleme ve ortaya çıktığında da çözme becerileri-ne sahip olabilirler. Bu nedenle, çocuğun eğitiminin yanı sıra, anne-ba-banin da desteğe ihtiyacı vardır. Bu destek ilgili kurum ve uzman kişilerden talep edilebilir.

Zihinsel özürlü çocuklarda sık görülebilen problemli davranışlarla Baş etmek için, ilk olarak davranışın açık, net bir şekilde herkesin anlayacağı dilde ifade edilmesi gerekir. Böylece zihinsel özürlü çocukların öğretmenlerinden ve uzmanlardan uygun yardımlar alabilirsiniz.

Aşağıdaki sorulardan birya da birden fazlasına "evet" cevabını veriyorsanız çocuğunuzun davranışı, problemli bir davranıştır.

Sorular;

1. Çocuğunuz bu davranışı yaparak kendisine ve başkalarına zarar veriyor mu?

2. Çocuğunuzun bu davranışı çok sık, şiddetli ya da uzun sürüyor mu?

3. Çocuğunuz bu davranışı yaptığında çevresindeki kişilerin garipsemelerine, ondan uzaklaşmalarına ya da etkileşime girmemelerine neden oluyor mu?

4. Çocuğunuzun bu davranışı yapması onun, kardeşinin ya da arkadaşlarının öğrenmesini olumsuz şekilde etkiliyor mu?

Çocuğun bir davranışı yaptıktan hemen sonra hoşuna giden durumlarla karşılaşması davranışı artırırken, hoşuna gitmeyen durumlar-la karşılaşması da davranışı azaltır. Çocuğunuzun bir davranışını artırmak ya da azaltmak için gösterdiğiniz tepkilerin farkına varmanız son derece önemlidir. Bu olayların farkına vararak çocuğunuzun davranışlarını değiştirebilirsiniz. Görüldüğü gibi, davranışlar belli amaçlarla yapılır ve çocukların davranışları verilen tepkilere ve elde ettiklerine göre azalır ya da artar. Her davranış bir amaç için yapılır ve sonucunda bir şey elde edilir. Eğer biz, çocuğun yaptığı davranış sonucunda neyi elde ettiğini anlarsak, o davranışı değiştirebiliriz. Genel olarak, davranışlar, dört farklı amaca hizmet edebilir.

1. İlgi ve dikkat çekme isteği.

2. Kaçma/kaçınma.

3. İstediği bir etkinliği, nesneyi elde etme.

4. Duyumsal davranışlar.

Ortama ve burada bulunan kişilere, yapılan etkinliğe göre yapma-sını istediğiniz davranış/davranışları o ortama girmeden önce çocuğu-nuza ifade edin.

Bunu yaparken;

Çocuğunuzun sizi dinlediğinden emin olun (Gözlerinin içine bakın, sessiz beklemesini sağlayın örneğin, "şimdi bana bak, sessizce beni dinle, markette neler yapman gerektiğini söyleyeceğim")

Yapmasını istediğiniz davranışın/davranışların neler olduğunu açık-ça ve olumlu ifadeler kullanarak söyleyin. (Örneğin, "Ellerin yanda yürü, benim yanımda yürü, sessizce yürü" gibi)

Kararlı bir ses tonu kullanarak ne yapması gerektiğini ifade edin.

Bu davranışı yaptığında ne kazanabileceğini açıklayın. (Örneğin, "Eğer ellerin yanda yürürsen, benim yanımda yürürsen, sessizce yürürsen........'yı kazanabilirsin")

Çocuğunuz uygun davranışı gerçekleştirdiğinde, hemen

Yaptığı davranışın ne olduğunu açıkça ifade ederek,

Gözlerine bakarak,

Coşkulu ve abartılı bir ses tonu ile konuşarak önceden belirlediği-niz sevdiği şeyle (oyuncak, etkinlik, yiyecek, övgü dolu sözcükler, dokunma) ödüllendirin.



Çocuğunuz kendisine ve çevresine zarar verdiğinde, gözlerine bakmadan ve konuşmadan yaptığı davranışı durdurun.

8-ÇOCUĞA BECERi KAZANDIRMADA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR

Her beceri yapılırken belli bir sırada, birbirini izleyen basamaklarla yapılır. Çocuğunuz o beceri içindeki bazı basamakları sizin çok küçük yardımınızla yapabilirken, bazı basamaklarda daha fazla yardıma gereksinim duyabilir. Bunu düşünerek, çocuğunuza sadece gereken yerde, gereken şekilde yardım edebilir ve onu, beceriyi yardımsız olarak yapabilir hale getirebilirsiniz.

Çocuğunuzla neyi çalışırsanız çalışın, hangi etkinliği yaparsanız ya-pın unutmamanız gerekenler şunlardır:

1. Çocuğunuza bir beceriyi öğretirken neden o beceriyi öğrenmesi gerektiğini açıklamaya çalışın.

2. Öğreteceğiniz beceriyi basamaklara ayırın.

3. Çocuğunuzla çalışırken annesi babası olduğunuzu unutmadan iletişim kurun.

4. Onu yaptığı her basamakta sözel olarak, başını okşayarak ödüllen-dirin. Örneğin, "oğlum/kızım, aferin, kıyafetlerini çok güzel katlamışsın" gibi.

9- ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ BİREYİN EĞİTİMİ

Bütün çocukların eğitiminde olduğu gibi zihinsel özürlü çocukların eğitiminde de onların ileride başkalarına bağımlı olmadan yaşamlarını sürdürmeleri, kendi kendilerine yeterli duruma gelmeleri ve toplumla bütünleşmeleri amaçlanmaktadır.

Zihinsel özürlü bireylerin eğitim gereksinimlerinin belirlenebilmesi için, çok yönlü (aile, çocuk gelişimi ve eğitimci, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, doktor, fizyoterapist, özel eği-tim öğretmeni gibi) bir yaklaşımla yapılacak bir değerlendirmeye ihtiyaç vardır.

Birçok zihinsel özürlü birey bağımsız yaşamayı öğrenebilir. Böyle-ce birçoğu kendi bakımını sağlayabilir, ev işlerini yapabilir, evdeki eş-ya ve cihazları kullanabilir, temizliğini yapabilir, yiyecek hazırlayabilir, kısaca kendi yaşamını bağımsız olarak sürdürebilir. Dolayısıyla zihinsel özürlülerin eğitiminde en üst amaç, onların bağımsız yaşam becerileri-ni bireysel özelliklerini göz önünde tutarak geliştirmek olmalıdır.

10- ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ BİREYLERİN EĞİTİM PROGRAMI

Zihinsel özürlü çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak bireysel, grup, kaynaştırma eğitim ve rehabilitasyon programlarından hangisine ihtiyacı olduğuna aileler, özel eğitim uzmanı, çocuk gelişimi ve eğitimci, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, doktor, fizyoterapist, öğretmen gibi uzmanlarla birlikte karar vermelidir.

A- Bireysel Eğitim

Zihinsel özürlü çocukların bireysel olarak gelişim özellikleri dikkate alınarak gereksinimlerinin eğitimci tarafından çocuğa bireysel olarak verilmesidir.

B- Grup Eğitimi

Grup eğitim programı zihinsel özürlü bir grup çocuğun sosyal bir ortam içinde ortak gereksinimlerinin karşılanması, sosyal hayata uyumun sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır.

Grup eğitim programı yarım günlük eğitim programını kapsamaktadır. Bu süre içinde; drama, müzik, sanat, jimnastik çalışmalarına ağırlık verilmektedir.

C- Kaynaştırma

Özel Eğitim gerektiren bireylerin, yetersizliği olmayan akranları ile birlikte eğitim ve öğretimlerini resmi ve özel okul öncesi, ilköğretim, orta öğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan destek eğitim hizmetlerinin sağlandığı özel eğitim uygulamalarıdır. Her aşamada olduğu gibi ailelerinin katılımı çok önemlidir.

11- EĞİTİM VE REHABİLİTASYON HİZMETLERİNİ VEREN KURUM VE KURULUŞLAR

Ülkemizde özel eğitim hizmetleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, rehabilitasyon hizmetleri ise üniversitelere bağlı rehabilitasyon birimleri, devlet hastaneleri ve özel hastaneler bünyesindeki rehabilitasyon birimleri ve özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde yürütülmektedir. Ayrıca Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından rehabilitasyon merkezlerinde de yürütülmektedir. Zihinsel özürlü bireyle-re eğitim vermek amacıyla açılan okul, kurs ve kurumlar bireysel eğitim, grup eğitimi, aile eğitimi konularında özel eğitim ve rehabilitasyon hizmeti vermektedirler. Bu eğitim özel eğitim okullarında tam gün, özel özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde ise seanslıdır.

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Özel Öğretim Genel Müdürlüğü tarafından zihinsel özürlü bireylere eğitim hizmetleri sağlanmaktadır.

Anne ve babalar olarak sizler çocuğunuzun eğitiminde en önemli rehberler durumundasınız:

Özel eğitim ve rehabilitasyon hizmeti veren personelin niteliğini bil-mek,

Çocuğunuzun bireyselleştirilmiş eğitim programının hazırlanmasına ve uygulanmasına katılmasını talep etmek,

Aile olarak sizlere sunulacak hizmetler konusunda desteklenmek,

Çocuğunuzun eğitimine yönelik gelişmelerin tarafınıza bildirilmesini talep etmek hakkınızdır.

12- ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ BİREYLERİN REHABİLİTASYONU

Rehabilitasyon yaklaşımlarını genel olarak; tıbbi rehabilitasyon, fizyoterapi uygulamaları, iş ve uğraşı terapisi, işitme-konuşma terapisi, özel eğitim uygulamaları, psiko-sosyal rehabilitasyon, davranış terapisi, mesleki rehabilitasyon başlıkları altında toplayabiliriz. Bu yaklaşımların hepsi bir bütündür, özürlü ve ailesi ise bu bütünün en

Önemli parçasıdır. Zihinsel özürlü çocuklar bu yaklaşımlardan bir kaçına aynı anda ihtiyaç duyabilirler.

Türkiye'de zihinsel özürlü çocukların rehabilitasyon uygulamaları, üniversitelere bağlı çocuk rehabilitasyon birimleri, devlet hastaneleri ve özel hastaneler bünyesindeki rehabilitasyon birimleri ve özel özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde yürütülmektedir. Ayrıca, bu uygulamalar Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından rehabilitasyon merkezlerinde yürütülmektedir.

Zihinsel özürlü çocuklarda rehabilitasyonun amacı;

Çocuklarda görülen hareket bozukluklarını en aza indirmek,

Oluşabilecek kas-iskelet sistemi bozukluklarını önlemek, duruş bozukluklarının oluşmasını engellemek,

Günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığı sağlamak,

Yardımcı araç, gereç ve cihazları belirlemek ve bunların nasıl kulla-nılacağına ilişkin eğitim vermek,

İş-uğraşı tedavi programı uygulamak,

Çocuklar için gerekiyorsa konuşma terapisi yapmak,

Özel eğitim yaklaşımlarının uygulanması,

Kaynaştırma eğitimine ön hazırlıkların yapılması,

Aile eğitimi vermek ve zihinsel özürlü çocuğun eğitimi konusunda aileye yol göstermek,

Zihinsel özürlü çocuğun yaşayacağı mekânların düzenlemesini yapmak olmalıdır.

13- ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ ÇOCUK VE OKUL

Zihinsel özürlü çocukların çoğu iş veya oyun aktivitelerinde gerekli beceriler olan uyum sağlama (adaptif) becerilerde yardıma ihtiyaç duyar. Hem okulda hem de evde bu becerileri çocuğun öğrenmesi sağlanarak yardım edilebilir. Bu beceriler aşağıdakileri kapsar:

Yaşıtları ile ve diğer kişiler ile iletişim

Giyinme-soyunma, beslenme, temizlik gibi temel ihtiyaçlarına yö-nelik beceriler

Evde yaşam ( masayı hazırlama, ev temizliği, yemek yapma)

Sosyal beceriler ( bir gruba katılma, oyun oynama)

Okuma, yazma ve matematik gibi temel akademik beceriler.



Zihinsel Özürlü Çocukların Eğitim Programlarında "Sosyal Becerilerin" Öğretilmesinin Önemi

Hedef, özürlü çocukların okul eğitimini tamamladıkları zaman topluma uyumlarını kolaylaştırıcı sosyal becerilere sahip olmalarıdır.

14- ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ BİREYLERDE CİNSEL GELİŞİM

Çocuğunuzun zekâ seviyesi, cinsiyeti ve gelişim dönemine özgü değişiklikler ve cinsellik konusunda bilgi almak için Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki özel eğitim ve Sağlık Bakanlığı bünyesin-deki ruh sağlığı kurumlarına başvurulmalıdır.

Zihinsel özürlü yakınınızı görmezden gelmeyin.

Cinsel yaşam zorlama ve sömürüden uzak olmalıdır.

İnsanlar cinselliklerini farklı biçimde ifade ederler ve yaşarlar.

Çocuğunuzu ev içinde ve dışında cinsel istismardan koruyunuz ve duyarlı olunuz.

15- ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ BİREYLER VE BEDEN EĞİTİMİ/SPOR

Zihinsel özür hangi derecede olursa olsun her çocuğun katılabileceği bir aktivite vardır. Hareket etmek, hareket becerilerini geliştirmek tüm çocukların ortak gereksinimidir ve sağlıklı gelişebilmeleri bu gereksinimlerinin karşılanmasına bağlıdır.

16 -ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ BİREYLERİN SOSYAL YAŞAMA KATILIMINDA AİLELERİN KARŞILAŞABİLECEĞİ DURUMLAR VE ÖNERİLER

Özürlülere hizmet veren kurum ve kuruluşların başlıca görevleri arasında özürlünün en yakınında bulunanlardan başlayarak giderek tüm toplumun bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesidir.

Özürlü birerlerle profesyonel çalışma. Özünde bir ekip çalışmasıdır. Alanda var olan tüm meslek elemanlarının tam bir ekip anlayışı geliştirebilmeleri icin bir vandan eğitilmeleri. bir yandan da kurumsal ve yasal çerçevenin bu ekip anlayışına uygun bir bicimde geliştirilmesi gerekir.

DURUMLAR

Zihinsel yetersizliği olan çocuklar, biyolojik, psikolojik ve sosyal gereksinimleri bakımından normal çocuklara benzerler. Aynı gelişim basamaklarından geçerler. Normal yaşıtlarından farkları, dil, bilişsel, zihinsel, motor ya da sosyal becerilerde yaşıtlarına göre, kısıtlılık ve gelişme hızında yavaşlık olmasıdır.

ÖNERİLER

Hemen bir sağlık kuruluşuna baş-vurunuz. Birçok sağlık sorununda olduğu gibi kimi özür durumların-da da erken tanı ve tedavi önemlidir

17- EĞİTİLEN AİLE VE TOPLUM

Özürlülere yönelik sosyal hizmetlere her düzeyde daha etkin katılacaklar,

Özürlü birevle nasıl ilişki kurulacağını daha iyi öğrenecekler.

Özürlü birevler konusunda hangi kurum ve meslek elemanlarından vardım alabileceklerini daha ivi bilecekler.

Rehabilitasvon ve eğitim sürecinde üzerlerine düsen görevleri daha doğru kavrayacaklar.

Bu süreçlerde profesvonel kurum ve görevlilerle nasıl işbirliği vapabileceklerini öğrenecekler.



Özürlü bireylerin ve yakınlarının ne tür yasal hakları olduğunu öğrenip kullanabileceklerdir.

GÖRME ENGELLİĞİ

1.GÖZÜN YAPISI

Gözler, yüzümüzün ön tarafında yüz kemikleri içinde çukurlara yer-leşmiş içleri sıvı dolu, top şeklinde görüntüleri paylaşan iki organdır. İki gözden çıkan algılayıcıların beyin ile bağlantıları vardır.

Gözün en ön kısmındaki şeffaf, kubbe şeklindeki yuvarlak yapı 'kornea' dır. Korneada bulanıklık olursa görüntü içeriye alınamaz. Göz nakli denilen, başka bir insandan alınıp takılan tek göz parçası bu şef-faf dokudur. Gözü top gibi sert tutan mat beyaz yapı 'sklera' dır. Skle-rayı örten zara 'konjunktiva' denir. Göz kapağı, sklera ve konjunktiva, gözü dış etkilerden korur. Bu koruyucularda eksiklik olursa göz doku-ları dış etkilerle bozulur ve körlük ortaya çıkar. Korneadan bakınca gördüğümüz göze rengini veren renkli tabaka 'iris' tir. İrisin gelişme geriliğinde, göze giren ışığın ayarı yapılamadığından görme çok azalır. İrisin ortasından ışığın geçtiği küçük delik 'pupil' göz bebeğidir. Göz-bebeği ile kornea arasını ön kamara sıvısı doldurur.Gözbebeğinin ya-pısının bozuk olduğu durumlar görmeyi bozar.

Gözün içini çiğ yumurtanın akı gibi bir sıvı doldurur ki buna vitre denir. Göz küresinin içini halı gibi döşeyen kan damar ağına koroid denir. Koloidine üstünde yatan ışığa hassas hücre örtüsüne 'retina' denir. Kalıtsal hastalıkların çoğunda retina hücrelerinin eksik çalışmaları so-nucu körlük oluşur. İnce detayları, ışıkta ve renkli görmemizi sağlayan göz bebeğinin tam arka iz düşümüne oturan yeşil mercimek kadar kü-çük bir retina alanı çok hassastır ve 'maküla' adını alır. Retinadan top-anılan bilgileri beyine taşıyan elektrik kablosuna 'optik sinir' denir

Göz bebeğinin arkasında görüntüyü netleştiren 'merceğimiz' var-dır. Sililer kaslar bu merceği odaklamaya yardım ederler. Mercekte bu-anıklık 'katarakt' olarak bilinir. Çocuk göz bebeğinde bulanıklık ile do-ğarsa acil ameliyat edilmelidir. Gözün ön kamara sıvısı sürekli üretilir ve iris kökünden boşaltıcı kanallar ile boşalması şarttır. Eğer uygun boşalamazsa göz içi basıncı yükselmesi ile göz tansiyonu hastalığı 'glo-kom' oluşur. Çocuğun gözü büyüktür. Acil tedavi gerektirir. Tedavi edilemezse görme azalır ve körlük olur. Görme siniri gözden aldığı görüntüyü beynin arka tarafındaki görme merkezine taşır. Gördüğünü an-lama burada gerçekleşir. Taşıyıcı sinir kablosundaki hasar ile görme taşınamaz ve görmeyen göz hücreleri zayıflar.

2- ÇOCUĞUN GÖRME SEVİYESİ

Tam ve keskin görmenin olgunlaşması için gözün iyi ışık ve şekil ile uyarılması şarttır.

Bütün çocukların doğumda görme düzeyi düşüktür. lşık ve şekil görebilen çocuğun görmesi 0-3 yaşında gelişir. 2 ay- 4 ay-6 aylık dönemlerde özel ilerlemeler kaydederek 6 yaşında olgun gör-me seviyesine ulaştığını göstermektedir.

Anne ve babalar kadar çocuğu kimse iyi tanıyamaz. Aile, çocuğu gözlemleyerek elde ettiği bilgileri uzmanlara anlatmalıdır.

Çocuğunuzun görme zorluğunun birçok sebebi olabilir. Basit biranı verilebilir ama çoğu zaman hastalık ender ve tam bilinmiyorsa tanı zordur.

Göz doktoru hastanede çocuğunuzun gözünü muayene eder. Çocuğunuz için uzmanlara şu soruları sorarak bilgi alabilirsiniz:

Bu durum aileden kalıtımla mı geçiyor?

Genetik danışmanlık isteyebilir miyim?

Bu durumun tedavisi veya düzeltilmesi için bir yol var mıdır?

Özel bir tedavi gerekli mi?

Ne yardım edebilir?

Benim çocuğum en iyi nasıl görür?(uzaktan/yandan/renkli/loş or-tamda/aydınlıkta/hareket ile/üç boyutlu)

Çocuğuma yardım etmek için özel ışık kullanımı var mı?

Çocuğumun eğitimi görme engelinden nasıl etkilenecektir?

3- ÇOCUK VE GÖRME

Göz, optik- görme siniri veya beyin hasarı sebebiyle görme bozuk-luğu olabilir. Görme, insan bilgi ve öğrenmesinin %80'nini sağlar

Çocuk bakarak ve görerek görmeyi öğrenir. Temel göz kul-lanımı öğrenilen bir gelişmedir. Altı yaşın sonunda en olgun görme kazanılmıştır.

Görme yeteneğinin gelişme basamakları şöyle özetlenir:

Farkında olma: Yakın çevremizde oluşan hareket, ses ve dokun-madan farkında oluruz.

Dikkat: Görsel, sesli ve diğer duyusal uyarılara dikkatimiz çekilir. Onların farkına vararak onlara yönelir ve daha çok öğrenmeye çalışırız.

Yerini Bulma: Belli birses, koku ve görüntünün varlığını saptayın-ca onu çevredeki diğer varlıklardan ayırmaya çalışırız.

Hatırlatma: Önceden tanıştığımız bir nesneye sesini, kokusunu, sertliğini veya rengini hatırlayarak hoşlanıp, hoşlanmadığımızı düşün-cemizde oluştururuz.

Anlama: Anlamayı geliştirmek için bütün topladığımız bilgileri bir araya getiririz. Böylece hafıza ve problem çözme özelliklerimizi kulla-nırız. Bu nesne ile ne yapacağımızı kararlaştırırız.

Görme kullanıldıkça gelişir. Eğer çocuğunuzun kullanılabilir bir gör-mesi varsa kullanmaya teşvik edilmelidir.

4- ÇOCUKTA GÖRME ÖZRÜNÜN ALGILANMASI

Çocukta görme özründen şüphelenilmesi için şu belirtilerin olması gerekir;

Yeni doğan bebeğin gözbebekleri siyah olması gerekirken beyaz gözükmesi,

Gözün alışılmışın dışında küçük, çok büyük veya gelişmemiş olması,

Çocuğun yüzünü ışık kaynağına dönmemesi,

6-8 haftalık bebek anne-babasının yüzüne bakabilmeli ve gülümse-melidir.

Tam körlük çok enderdir. Çoğu çocuk biraz görür. Ancak her görüntünün önemi vardır ve kullanılabilir. Yalnızca ışık görebilen bir çocuk pencerenin yerini bulunca odanın düzenini kurabilir.

5- ANNE BABALARIN YAŞADIKLARI EVRELER

Çocuğu olduğu gibi kabul etme sürecini kısaltabilen ailelerde, da-ha güvenli mutlu bir aile ortamı yaratılabilir.

Şok:

Aşırı üzülme,

Çaresizlik duygusu,

Kalbin hızlı bir biçimde çarpması, boşaltım organlarının çalışması, avuç içlerinin terlemesi, kulakların uğuldaması, flu (bulanık) görme gibi belirtiler gözlenebilir.

Reddetme:

"0 kadar kötü görünmüyor"

"Çocuğun olağan dışı bir durumu yok"

"Bunun tanısını doktor koymuş, bu nedenle başka doktorlara git-mek gerekir" diye düşünülebilir.

Olayların farkında olmamaya çalışma,

Başka şeylerle çok fazla meşgul olup çocuğun sorunuyla ilgilenme-ye zaman bulamama.

Depresyon:

"Artık iş işten geçti bundan sonra hiçbir şeyin anlamı yok" diye düşünülebilir.

Çevreyle ilişki minimuma indirilebilir.

Normal çocuk özlemi duyulabilir.

Karmaşa:

"Böyle bir çocuğum olacağına keşke hiç olmasaydı"

Kızgınlık:

"Neden ben?" Pazarlık:

"Eğer çocuğum düzelirse..."

Pazarlık:

"Eğer çocuğum düzelirse..."

Çocuğun özrünü ortadan kaldırmanın yolları aranır. Örneğin; ameliyat, ilaç vb.

Kabul ve uyum:

"0 bizim çocuğumuz ve biz onu seviyoruz"

6- DEMOKRATİK AİLE TUTUMLARI

Çocuklarını seven ve benimseyen çağdaş aile tipidir.

Çocuğa söz hakkı tanıyarak, birlikte konuşulur, şakalaşıp, eğlence ortamı yaratılır ona güven duygusu kazandıracak iletişim biçimleri benimsenir.

Özgür davranışları desteklenir.

Dayaktan, onur kırıcı sözlerden özenle kaçınılır.

Onaylanan aile, anne-baba tutumlar çocuğun olumlu davranış değişiklikleri göstermesinde ne kadar etkiliyse, onaylamadığımız anne-baba tutumları; "çok seven, kollayan, gevşek disiplinli aile tutumu", "baskıcı, itici, sevgisiz aile tutumu", "sevgisi yetersiz, disiplini gevşek aile tutumu", "geleneksel, ataerkil aile tutumu", "sıkı disiplinli, sevecen aile", "parçalanmış aile tutumları" da çocuklarımızın sağlıklı, uyumlu, kendine güvenli bir insan olmasını engelleyecektir.

A- Görme Özürlü Öğrenciler İçin Özel Eğitim Okullarına Başvuru ve Kayıt Koşulları

Ülkemizde 15 görme engelli ilköğretim okulu bulunmakta olup, hepsi de yatılı ve gündüzlüdür.

Özel Eğitim Almak İçin Başvurulacak Kurumlar

Millî Eğitim Müdürlüğü,

Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü,

Özel Eğitim Kurumları,

Kayıt için İzlenecek Yol ve İstenilen Belgeler

Bulunduğunuz ilin valiliğine veya ilçenin kaymakamlığına bir dilekçe ile başvurunuz.

Dilekçeniz Milli Eğitim Müdürlüğüne oradan da en yakın Rehberlik ve Araştırma Merkezine havale edilir.

Görme Özüıiüler

B- İstenen Belgeler

a- Tasdikli nüfus cüzdanı örneği (öğrenci için),

b- Veli ya da vasinin ikametgah ilmühaberi,

c- Tam teşekküllü bir hastaneden alınacak sağlık kurulu raporu. (Bu raporda çocuğun özrü, özür derecesi ve başka bir hastalığı olup olmadığı yer alacaktır.)

d- Rehberlik ve Araştırma Merkezince doldurulacak çocuk tanıma fişi,

e- Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinden alınacak inceleme raporu,

f- İki adet yeni çekilmiş vesikalık fotoğraf,

g- İki adet veli adresi yazılı posta pulu yapıştırılmış zarf,

h- Ekonomik durumu gösterir belge (Öğrenci Devlet Parasız Yatılı okuyacaksa). Bu belge örneğine uygun şekilde Milli Eğitim Müdürlüğü'nde doldurulabilir.

i- Veli ya da vasinin çocuğun yarı yıl ve yaz tatillerinde yanına ala-cağını gösterir taahhütname (bu beige daha sonra çocuğun okuyacağı okul müdürlüğünce hazırlanıp veliye imzalatılır).

j- İl Milli Eğitim Kurulu Kararı (Milli Eğitim Müdürlüğü'nce hazırla-nıp verilir).

Hazırlanan bu belgelerin dosyası öğrencinin yatılı ve gündüzlü ola-cağını belirten bir dilekçe ile Milli Eğitim Müdürlüğü'ne teslim edilir.

Görme engelliler ilköğretim okullarında gündüzlü veya yatılı öğre-nim görmek isteyen öğrencileri il eğitsel tanılama, izleme ve değer-leme ekibinin yönlendirme kararı ve il özel eğitim hizmetleri kurulu-nun yetiştirme kararı ile bu okullara yerleştirilir. Bu okullardan birine kayıt olmak isteyenler aşağıdaki işlemleri yerine getirmelidir.

Görme engelliler ilköğretim okullarını bitiren öğrencilerden ortaöğretime devam etmek isteyenler 8. sınıfın sonunda öğrenim gördü-ğü okul müdürlüğüne başvuruda bulunurlar.

4- İlköğretim ve orta öğretim okullarında kaynaştırma yoluyla eğitimi-ni sürdüren ve braille (kabartma) yazısı bilen öğrenciler, braille ders kitaplarını ücretsiz olarak Görme Engelliler Basımevi ve Akşam Sa-nat Okulu Altındağ - ANKARA (Tel: 0312 317 96 53) adresinden is-teyebilirler.

7- NORMALLEŞTİRME, BÜTÜNLEŞTİRME, KAYNAŞTIRMA VE EN AZ KISITLAYICI EĞİTİM ORTAMI

Görme yetersizliğinden etkilenmiş bir çocuğun gören akranlarıyla aynı eğitim ortamında okuyabilmesi için kaynaştırmanın gereklerinin yerine getirilmesi gerekir. Bunun için öncelikle normalleştirme, kaynaştırma, bütünleştirme ve en az kısıtlayıcı eğitim ortamı kavramlarının doğru anlaşılması gerekmektedir

Normalleştirme

Toplumdaki yaşam, biçim ve koşullarının tüm yetersizlikten etkilen-miş kişilere de sağlanması anlamına gelmektedir.,

Normalleştirme ilkesinin savunduğu görüşlerin bir sonucu olarak;

Kaynaştırma, Bütünleştirme ve Birlikte eğitim

kavramları ortaya çıkmıştır.

B- Bütünleştirme

Bütünleştirme ilkesine göre, görme yetersizliğinden etkilenmiş bi-reyler de bu toplumun bir parçasıdır. Sosyal hayata entegre olabilmeleri toplumsallaşmanın gereğidir.

C- Birlikte Eğitim

Yetersizlikten etkilenmiş öğrencilerin, normal akranlarıyla birlikte normal sınıflarda eğitim almasıdır.

D- Kaynaştırma Eğitimi

Özel yetişmiş personelin, özel destekleriyle, yetersizlikten etkilen-miş bireyin normal sınıflarda öğrenimini değişik zamanlı olarak sürdür-mesi anlamına gelmektedir.

8- EVDE EMNİYET KURALLARI

Kapıları ve pencereleri ya tamamen açık ya da tamamen kapalı tu-tun.

Mobilyaların keskin ve sivri köşelerini süngerle kaplayın.

Koridorlarda gereksiz eşyalar bulundurmayın.

Yerlerin kaygan olmamasına dikkat edin.

Merdivenlerde tırabzan olmasına dikkat edin.

Elektrik kablolarını açık yerlerde bırakmayın, duvar kenarlarına sa-bitleyin.

Elektrik prizlerini kapatın.

İlaçlar ve tehlikeli maddeleri çocuğunuzun ulaşamayacağı yerlere koyun.

Çocuğunuzu camı açık bir odada yalnız bırakmayın.

Çocuğunuzun bulunduğu ortamda açıkta ocak, ateş gibi yanan malzemeler bırakmayın.

9 -MESLEKİ REHABİLİTASYON

Öncelikle görme özürlü kişilerin mesleki eğitime hazırlayıcı ve el hareketlerini geliştirici çeşitli iş kollarında eğitim ve istihdamı planlanmalıdır. Eğitim sürecinde kişilerin çalışma kapasiteleri belirlenerek bu konuda uzmanlaşmış kişilerden mesleki rehabilitasyon konusunda eğitim almalıdırlar. Kişilerin çalışmayı istedikleri alanlarda göz önüne alınarak eğitim programı belirlenmelidir.

Kişiler eğitimden bir süre sonra işe yerleştirilmelilerdir. Kişilerin iş ortamlarında görme düzeylerine göre ortamın düzenlenmesi ve kişilere uyumlandırılması gereklidir. Psiko-sosyal rehabilitasyonla da kişilerin iş yerine alışmaları sağlanmalıdır.

Bu konuda MEB Özel Eğitim Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nden daha detaylı bilgi alınabilir.

UNUTMAYIN Kİ;

ÇOCUĞUNUZ GÖRME YETENEĞİNİ KULLANIYORSA,

GÖREBİLİR!..

10-GÖRME ÖZÜRLÜLERE HİZMET VEREN SİVİL TOPLUM
ÖRGÜTLERİ


Özürlülere yönelik hizmetlerin saptanması, sunulması ve sorunların farkına varılması amacıyla karar alma süreçlerine katılma ve birlikte ha-reket etmek için derneklerle işbirliği yapmak onlardan yararlanmak yaşamınızı kolaylaştıracaktır.

Derneklerle işbirliği yapmanız örgütlü davranabilmek, sorunlara sahip çıkmak ve çözüm yolları üretme sürecinde doğru hedeflere yönelmenizi sağlayacaktır.

Aşağıda verdiğimiz iletişim adreslerinden ilinizde bulunan görme engelliler derneklerine ulaşabilirsiniz.

İletişim Bilgileri : Sakatlar Konfederasyonu

Adres : Ziya Gökalp Cad. Soysal İş Hanı Kat:1 No:108

Kızı I ay/AN KARA

Tel : 0312 434 51 00

Faks : 0312 434 10 25

İletişim Bilgileri : Türkiye Körler Federasyonu

Adres : GMK Bulvarı No: 32/6

Tel : 0312 231 82 43

Faks : 0312 231 82 46

İletişim Bilgileri : Demokratik Kör Dernek Federasyonu

Adres : GMK Bulvarı 69/3 Maltepe/ANKARA

Tel : 0312 231 07 06

Faks : 0312 231 34 13


Yüklə 0,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin