Asalet-i Siyak veya Siyakın Kural Oluşu
Önceki bahislerde şu noktaya dikkat çekilmişti; eğer genel olarak mevcut tertibe göre ayetlerin irtibatı ispatlanırsa, bu durumda ayetlerin tek tek iniş ilişkisini ispatlamaya gerek kalmaz ve siyakın varlığından şüphe ettiğimiz yerlerde o külli kaideyi dikkate alarak siyaka istidlal edebiliriz. Burada üzerinde durulması gereken konu şudur: Acaba Kurân ayetlerinde siyak birliği ve irtibatı olduğuna dair bir delil var mıdır? Yoksa böyle bir kuralın olduğu ispatlanmamış mıdır? Daha önce bu hususta getirilmiş olan bazı delillere değinmiş ve onların bu iddiayı ispat etmekten aciz olduğunu ifade etmiştik. Bu bölümde Kurân ilimleri dalında görüş sahibi olan âlimlerden birinin görüşünü inceleyeceğiz. O, şöyle yazmıştır:
Ayetlerde “asalet-i siyak” kaidesine ilgisiz kalıp, bu konuda gaflete düşmemeliyiz. Çünkü siyak ayetlerin ilk tabiatı gereği onların içerisinde gizlidir. Şöyle de denilebilir: asıl olan, mevcut olan tertibin aksi ispatlanmadıkça iniş tertibiyle aynı olmasıdır; bu da çok nadir ispatlanamamıştır. Olması gereken yerler yerine aykırı bölümlerde geldiği ispatlanmış olan az sayıdaki ayetlere gelince; onlar da Peygamber Efendimizin (s.a.a) emir ve uyarısı ile dizildiği için oralarda da muhakkak bir münasebet mülahaza edilmiştir. Yalnızca bu bile siyakın hikmeti için yeterlidir.421
Eğer bu sözün son bölümünü kabul edersek “asalet-i siyak” hakkında herhangi bir şey söyleme gereği kalmaz. Çünkü bu durumda meşkûk siyak diye bir şey kalmaz. Bu durumda ayetlerin tertibinin doğal oluşu veya onların dizilişinin tevkifi olması deliline göre siyakın varlığı veya neticesi ortaya çıkmıştır. Fakat bu sözün başından (aslolan, mevcut tertibin, aksi delille ispatlanmadıkça iniş tertibiyle aynı olmasıdır) iniş birliği ve konu ilişkisinin muhtemel olduğu yerlerde siyakı etkin kılmak gerektiği anlaşılmaktadır. Çünkü aslolan şey ayetlerin iniş tertibine göre dizilmesidir. Bu durumda da şu soru ortaya çıkmaktadır: Sözü edilen bu asıl ve onun itibarının delili nedir? Bu soruya şu yanıt verilebilir: Burada sözü geçen asıl hakkında üç mana tasavvur edilmekte ve hiçbirisi de siyakın keşfinde geçerli değildir. Zira buradaki asıl ya akli bir asıl olup onun temeli bedahet veya akli delildir. Temeli bedahet olan illiyet kuralı ve “öncesinde açıklama bulunmayan bir cezalandırmanın çirkin oluşu” deliline dayanan beraat ilkesi buna örnektir. Veya buradaki asıl, şer’i bir asıl olup onun temeli muteber olan şer’i bir delildir. “Ümmetimden… bilmedikleri şeyin hükmü kaldırılmıştır” hadisine dayanan beraat-i şer’i ilkesi bunun örneğidir. Yahut burada sözü geçen asıl, temeli akıl sahiplerinin yöntemine ve şeriat sahibinden bir yasak gelmeyişine dayanan ukala-i bir asıldır. Kelamın zahirinin delil olması veya güvenilen kişinin verdiği haberin delil sayılması bu asıl için verilebilecek örneklerdendir. Fakat söz konusu asıl (siyakın varoluşu aslı veya ayetlerin iniş tertibine göre dizilişi aslı) akli ve şer’i bir asıl değildir. Çünkü ne bedahet veya akli bir delille temellendirilmiştir ne de muteber olan şer’i bir delile dayanmaktadır. Sözü geçen aslın aklıselim insanların yöntemine dayanan ukala-i bir asıl olduğu, söylenilebilecek tek sözdür. Zira akil insanlar, bir müelliften çıkan ve çoğunluğu birlikte telif edilmiş, ancak bazı bölümleri dağınık olarak bu kitabın çeşitli yerlerine sıkıştırılmış olan bir kitap hakkında karar verdiklerinde; ondaki çıkış irtibatında şüphe duyulan bölümleri “zan, bir şeyi kapsamı daha geniş ve baskın olana katar”422 babından iniş tertibinin riayet edildiği temeline oturturlar ve böylece cümlelerin siyakını geçerli sayarlar.
Ancak bu sonuç eksiktir. Çünkü Kurân ayetlerinin çoğunluğunun inişinin birlikte oluşu ve bu tertibin mevcut Kurân’da riayet edilmesi kesin değildir. Bir şeyi kapsamı daha geniş olana katmanın da mantıklı insanların yöntemi olduğunun hiçbir delili yoktur. Aksine bu tür yerlerde akil insanların yöntemi siyakı dayanak kabul etmeyip, onun üzerinde durmamaktır. Binaenaleyh iniş birliğinin belli olmayışı mülahazası ile şüphe edildiğinde ayetlerde muteber sayılan siyaka bu tür yerlerde istinat edilemez. Yani eğer bir ayet veya bir cümle siyak dikkate alınınca bir mana ifade eder ve o göz ardı edilince başka bir anlama gelirse, siyaka dayanarak bu iki manadan hiçbiri Yüce Allah’ın muradı sayılamaz ve O’na isnat edilemez. Eğer bu iki manadan birinin tercihine dair başka bir delil bulunursa onların ortak anlamını Yüce Allah’ın muradı bilmek gerekir ve ondan fazlası sadece ayetin muhtemel manası şeklinde dile getirilmelidir.423
Dostları ilə paylaş: |