İşaret Delaleti
Cümleden anlaşılan mana ve medlûlün birtakım lazımları vardır ve onlarla kelam veya iki hüküm arasındaki gerektirme bağlantısı yani telâzüm zuhur ve gizlilik açısından farklılık içerir. Bu lazımlardan bazılarının telazümü ortaya çıkışta öyle bir kademededir ki kelamın medlulünü yani delalet ettiği manasını tasavvur etmek onu tasavvur etmeyi gerektirir. Yani kelamın medlulü akla geldiği anda mevcut lazımları da onunla birlikte akla gelir. Bu tür lazımlara “özel manada aşikâr olan” lazımlar denilir. Ancak bazı lazımlar arasındaki telazümün zuhuru bu mertebede değildir yani kelamın medlulünü tasavvur etmekle birlikte bu lazımlar akla gelmez. Aksine onu anlamak için kelamın medlulünü tasavvur etmekle birlikte söz konusu lazımları ve onlarla kelamın medlulü arasındaki nispeti tasavvur etmek gerekir. Örnek olarak şu misali verebiliriz: Mukaddimenin vacip oluşu (abdestin vücubu gibi) zil-mukaddimenin vücubunun (namazın vücubu gibi) lazımlarındandır. Fakat zil-mukaddimenin (namaz gibi) vücubundan mukaddimenin vacip oluşu akla gelmez. Ancak zil-mukaddime ile mukaddimenin vücubu ve bu ikisi arasındaki nispet tasavvur edildikten sonra mukaddimenin vacip oluşu akla intikal eder. Bu gruptaki lazımlara “genel anlamda aşikâr olan” lazımlar denilmiştir. Diğer bir lazımlar grubu da vardır ve onlardaki gizlilik ikinci gruptaki gizlilikten daha fazladır. Yani kelamın medlulünü, bu lazımları ve onlar arasındaki nispeti tasavvur etmek aradaki telazümü anlamaya kâfi değildir. Onun açıklığa kavuşması için delil ikame etmek gerekir. Örnek olarak; bir üçgen düşünelim. Üçgenin açıları toplamının iki dik açıya eşdeğer olması gerekir. Ama üçgenin iç açıları ile iki dik açıyı ve bu ikisi arasındaki nispeti tasavvur etmekle aradaki telazüm bilinmemektedir. Ancak buna dair geometrik delil getirilmelidir. Bu gruptaki lazımlara “aşikâr olmayan” lazımlar denilir.711
Kelamın, sözü geçen lazımlardan birinci gruba delaletine “iltizamî delalet” ismini vermişlerdir. Örfün konuşma dilinde bu gruptaki lazımlar, cümlenin zahiri ve konuşmacının maksadı sayılır. Çünkü kelamın dikkate alınmasıyla birlikte bu gruptaki lazımlar o sözün mutabık medlulü ile birlikte akla gelmektedir. Kelamın ikinci ve üçüncü grupta bulunan (genel anlamda aşikâr olan ve aşikâr olmayan) lazımlara delaletine ise “işaret delaleti” adını vermişlerdir. Neticede kelamın manasının genel anlamda aşikâr olan ve aşikâr olmayan lazımları, kelamın işaret yoluyla anlaşılan medlullerinden sayılmaktadır. Bu lazımların (mukaddimenin vücubunun zil-mukaddimenin vücubuna delalet etmesinde olduğu gibi) bir kelama ait olmasıyla “(çocuğun) taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır.”712 ayeti ile “anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler.”713 ayetinin birbirine eklenmesi ile iki ayetin hamilelik döneminin en az altı ay olduğuna işaret yoluyla delaletinde olduğu gibi iki kelama ait olması arasında hiçbir fark yoktur.
Şuna da dikkat etmek gerekir; konuşma örfünde işaret delaleti konuşmacının maksadı değildir. Çünkü bu iki gruptaki lazımlarla kelamın medlulü arasında zihni telazüm yoktur ve konuşmacının kelamı ifade ettiği sırada bu lazımları dikkate almış olması kesin olarak belli değildir. Aynı şekilde bu iki gruptaki lazımlar kelamın medlulünün yanında muhatapların zihnine gelmediği için kelamın zahirinden de sayılamaz ve neticede kelamın onunla ilgili hücciyeti zahirin hücciyeti kabilinden olmaz. Bu hücciyet, akli telazüm babındandır. Bir şeye ikrar edenin, o şeyin lazımlarına da mahkûm olup, artık onu yapma zorunluluğunda olması gibi. Her ne kadar ikrar eden kişi bu lazımları kastetmemiş olsa ve hatta inkâr etse bile onlarla yargılanır.714 Dolayısıyla şöyle denilebilir: İşaret delaleti, kelamın akli delaletidir. Fakat iktiza, tenbih ve ima delaleti ise kelamın lâfzî delaletidir.715
Dostları ilə paylaş: |