Eshâb-i kiRÂM



Yüklə 4,48 Mb.
səhifə39/41
tarix25.07.2018
ölçüsü4,48 Mb.
#57938
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   41

-376-

halîfeden izn istedi. İkinci Abdülhamîd hân, vâlîye gönderdiği cevâbda, (Susuzlara su vermek çok sevâbdır. Dînimizin emrlerinden biridir. Bu vazîfe ve şeref bana âiddir. Topladığın paraların hepsini sâhiblerine geri ver. Bütün masrafı hazîne-i şâhânemden olmak üzere hemen işe başla. Milletimi iyi suya kavuşdur!) dedi. Az zemân içinde Ankaralılar tatlı suya kavuşduruldu.

Sultân ikinci Abdülhamîd hânın Osmânlı devletini her bakımdan ilerletmesi, güçlendirmesi, islâm düşmânlarının ve en başta İngilizlerin harekete geçmesine sebeb oldu. 1308 [m. 1890] senesinde politik ve masonik feâliyete geçdiler. Birkaç harbiye ve tıbbiye talebesi tarafından (İttihâd ve terakkî cem’iyyeti) kuruldu. Yedi sene sonra, haber alınarak dağıtıldı. Birkaç üyesi Parisde çalışmalarına devâm etdi. Halîfe, mit başkanı Orgeneral Ahmed Celâleddîn pâşayı Parise gönderdi. Nasîhatleri te’sîr ederek üyelerden çoğu tevbe etdiler. Ancak Ahmed Rızâ beğ ve birkaç arkadaşı nasîhat dinlemediler. Haçlı kuvvetler tarafından yağdırılan paralarla daldıkları lüks hayâtdan, kadınlı, içkili sefâhet âleminden ayrılmak istemediler. Hele Ahmed Rızâ beğ, parlamento başkanlığına getirileceği va’dinin sevinci ve serhoşluğu içinde, türk düşmânlarının kuklası hâline gelmişdi. Halîfeye karşı basın propagandasına başladılar. 1326 [m. 1908] senesinde ikinci meşrûtiyyetin i’lânına ve bir sene sonra da, Halîfenin tahtdan indirilmesine sebeb oldular. Sonradan arkadaşları, bunu kıskanarak kendisini Millet meclisi başkanlığından atdılar. Onların düşmânı hâline gel-di. Cumhuriyet gazetesinde, yayınlanan hâtırâtında, vaktiyle küfrler etdiği ikinci Abdülhamîd hânı, överek ve pişmân olduğunu bildirerek öldü.

Aynı hâl, sultân ikinci Abdülhamîd hânı, tahtdan indiren Tâlat, Enver ve Cemâl pâşalarda da tecellî etdi. Onun büyüklüğünü anlayamadıklarını i’tirâf edip, hayâtlarını hüsrânla bitirdiler. 1326 [m. 1908] senesinde devlet idâresini ellerine geçiren gençler, câhil, tecrübesiz, dünyâ ve memleket şartlarından gâfil, gözü kapalı adamlardı. Kimi, telgraf memûru iken başbakan oldu. Kimi yarbay iken otuzüç yaşında harbiye nâzırı ve başkumandan vekîli, kimi jandarma teğmeni iken dâhiliye nâzırı oldu. İttihâd ve terakkîcilerin zulm ve işkencelerinin ve bunun kanlı olmasının, sultân Abdülhamîd devrini aratmış olduğunda bütün târîhciler birleşmekdedirler. İttihâd ve terakkî cem’iyyeti, Türkiyede kötü bir particilik hayâtının başlamasına, bölücülüğe yol açdı. Particiler, birbirlerine düşmân gibi oldular. Bu yüzden balkan harbi ve birinci cihân harbi gayb edildi. Nihâyet imperatorluk parçalandı.

Sultân ikinci Abdülhamîd hânın tahtdan indirilmesi ile din işle-

-377-

rine de fesâd karışdı. İttihâd ve terakkî fırkasına kaydlı olan câhiller, hattâ masonlar, din işlerinde yüksek mevki’lere getirildi. İlk iş olarak, sultân Abdülhamîd hânın son şeyh-ül-islâmı Muhammed Ziyâ-üd-dîn efendi, vazîfesinden alındı. Bu yüksek makama 1328 [m. 1910] da Mûsâ Kâzım efendi getirildi. Bu zât, koyu ittihâdcı ve mason idi. Bunun gibi, islâmiyyete uymıyan hareketlerinden ve sa-pık yazılarından dolayı ikinci Abdülhamîd hân tarafından nefy edilmiş, Iraka ve Fizana sürülmüş olan bölücü kimseler, İstanbula getirilip, kendilerine din işlerinde vazîfeler verildi. Bu câhil ve partizan kimseler, bozuk, sapık din kitâblarının yazılmasına, yayılmasına, önayak oldular. Abdülhamîd hân zemânında yazılan din kitâbları, bir ilm hey’eti tarafından tedkîk edilirdi. Tasdîk edilip, izn verilenler basdırıldı. Böylece, o târîhlerde basılan din kitâblarına güvenilir. 1327 [m. 1909] den sonra din kitâbları salâhiyyetli âlimler tarafından kontrol edilmez oldu. Bu kitâblardan, ancak vesîkalar vererek, yazılanlara güvenilir. Ne oldukları belirsiz kimselerin ve şî’îlere, vehhâbîlere satılmış olan mezhebsiz din adamlarının yazdıkları bozuk kitâbları okuyan müslimân yavruları, temiz gençler, dîni yanlış öğrendiler. Böyle câhil yetişdirilen müslimânlardan ba’zıları, siyâset canbazlarının tuzaklarına düşdüler. Kendi partilerinden olmıyanlara kâfir diyecek kadar taşkınlık yapanları oldu. Müslimânlar arasındaki bu fitne, islâm düşmânlarının işlerine yaradı. İngilizlerin (İslâmiyyeti yok etmek) plânlarının gerçekleşmesini kolaylaşdırdı. (Kıyâmet ve Âhiret), 365.ci sahîfeye bakınız! İşte bunun için, Allahü teâlâ, müslimânların bölünmelerini yasak etmiş, kardeş olduklarını bildirmiş, sevişmelerini, vatan düşmânlarına karşı birleşerek kuvvetli olmalarını emr etmişdir. (Birleşmemiz kâfirleri korkutur ve Allahın yardım etmesine sebeb olur. Tefrikaya düşmemiz kâfirleri sevindirir ve Allahın gadabına uğramamıza sebeb olur) nasîhati, her müslimânın kalbine işlenmiş olmalıdır.

193 - ÖMER BİN ABDÜL’AZÎZ: Emevî halîfelerinin sekizincisidir. Mervânın torunudur. Vâldesi Ümmü Âsım bint-i Âsım bin Ömer-ül Hattâbdır. 60 da ya’nî hazret-i Mu’âviyenin vefâtı yılında Medînede tevellüd etdi. Babası Mısr vâlisi olunca, Mısra gitdiler. Oğlunu Medîneye tahsîle gönderdi. Enes bin Mâlik, Abdüllah bin Ca’fer Tayyâr ve Sa’îd bin Müseyyeb ve başka zâtlardan ders aldı. Babası ölünce amcası olan halîfe Abdülmelik bunu Şâma getirdi. Kızı Fâtımayı buna verdi. 99 da amcası oğlu Süleymân vefât edince halîfe oldu. Çok âdil idi. İkinci Ömer denmeğe lâyık idi. Hazret-i Mu’âviyenin vefâtından sonra hutbelerde Ehl-i beyte la’net okumak âdet olmuşdu. Halîfe olunca, ilk iş olarak bu âdeti kaldırdı. Ehl-i beyte çok saygı gösterir ve yardım yapardı. 101 [m.

-378-

720] de kırkbir yaşında iken kölesi tarafından zehrlendi. Beyâz, ince ve nâzik yüzlü, za’îf, güzel sakallı, tatlı ve sevimli idi. Biniciliğe çok meraklı idi. Enes bin Mâlik “radıyallahü anh” buyurdu ki, imâmlık yapmakda, Resûlullah efendimize Ömer bin Abdül’azîzden dahâ çok benziyen kimse görmedim. Malatya şehrini rumlardan, yüzbin esîr karşılığı satın aldı. İbnülcevzî, bunun hayâtını, büyük bir cild hâlinde yazmışdır “rahime-hullahü teâlâ”. 10, 31, 34, 37, 130, 189, 200, 211, 227, 260.

194 - ÖMER BİN HATTÂB: Eshâb-ı kirâmın en büyüklerinden, Aşere-i mübeşşeredendir. Resûlullahın ikinci halîfesidir. Dokuzuncu dedesi olan Kâ’b, Resûlullahın yedinci babasıdır. Annesi Hanteme bint-i Hişâm, Ebû Cehlin kız kardeşi idi. Hicretden kırk sene önce tevellüd etdi. Kureyşin büyüklerinden idi. Çok güzel konuşurdu. Önce Resûlullaha düşmân idi. Bi’setin ya’nî Resûlullaha, Peygamber olduğu bildirildiği günün altıncı yılında, Resûlullahın amcası hazret-i Hamza îmâna gelince, müslimânlar çok kuvvetlendi. Çok sevindiler. Bu iş Kureyş kâfirlerine güç geldi. İleri gelenleri toplandılar. (Muhammedin adamları çoğalıyor. Bunu önlemeğe çâre bulalım) dediler. Herbiri birşey söyledi. Ebû Cehl (Muhammedi öldürmekden başka çâre yokdur. Bunu yapana, şu kadar deve, bu kadar da altun veririm) dedi. Ömer bin Hattâb yerinden fırladı. (Bu işi, Hattâb oğlundan başka yapacak yokdur) dedi. Ömeri alkışladılar. (Haydi Hattâb oğlu! Görelim seni) dediler. Ömer kılıncını çekerek yola düşdü. Nu’aym bin Abdüllaha rastladı. (Bu şiddet, bu hiddetle nereye yâ Ömer?) dedi. O da, (Millet arasına ikilik sokan, kardeşi kardeşe düşmân eden Muhammedi öldürmeğe gidiyorum) dedi. (Yâ Ömer! Güç bir işe gidiyorsun. Onun Eshâbı, çevresinde, pervâne gibi dolaşıyor. Ona bir şey olmasın diye titreşiyorlar. Ona yaklaşmak çok zordur. Onu öldürsen bile Abdülmuttalib oğullarının elinden yakanı nasıl kurtarabilirsin?) dedi. Ömer, bu sözlere çok kızdı. (Yoksa, sen de mi onlardan oldun? Önce senin işini bitireyim) diye, kılınca sarıldı.(Yâ Ömer! Beni bırak! Kardeşin Fâtıma ile, zevci Sa’îd bin Zeyde git ki, ikisi de müslimân oldu), dedi. Ömer, onların müslimân olduğuna inanmadı. (Eğer inanmazsan, git sor! Anlarsın) dedi. Ömer şaşaladı. Bu işi başarırsa, din ayrılığı ortadan kalkacak, fekat arabların âdeti olan kan da’vâsı hâsıl olacakdı. Kureyş ikiyebölünecek. Birbiri ile çarpışacakdı. Böylece, değil yalnız Ömer, bütün Hattâb oğulları öldürülecekdi. Fekat Ömer, çok kuvvetli, cesûr ve öfkeli olduğundan bunları düşünememişdi. Kardeşini merak edip hemen evlerine gitdi. O anlarda (Tâhâ) sûresi yeni gelmiş, Sa’îd ile Fâtıma, bunu yazdırıp, Habbâb bin Eret adındaki

-379-

sahâbîyi evlerine getirmiş, okuyorlardı. Ömer, kapıdan bunlarınsesini duydu. Kapıyı çok sert çaldı. Ömeri, kılınc belinde, kızgın görünce, yazıyı sakladılar. Habbâbı gizlediler. Sonra kapıyı açdılar. İçeri girince (Ne okuyordunuz?) dedi. Sa’îd (Birşey yok) dedi.Ömerin kızması artarak, (İşitdiğim doğru imiş. Siz de, onun sihrine aldanmışsınız), dedi. Sa’îdi yakasından tutup, yere atdı. Fâtıma kurtarayım derken, onun yüzüne de öfkeli bir tokat indirdi. Yüzünden kan akdı. Ömer kanı görünce, kardeşine acıdı. Biraz sendeledi. Fâtımanın canı yandı. Kana boyandı ise de, îmân kuvveti,kendisini harekete getirip, Allahü teâlâya sığınarak, (Yâ Ömer!Niçin Allahdan utanmazsın? Âyetler ve mu’cizeler ile gönderdiği Peygambere inanmazsın? İşte ben ve zevcim, müslimân olmakla şereflendik. Başımızı kessen, bundan dönmeyiz) dedi ve kelime-işehâdeti okudu. Ömer, ne yapacağını şaşırdı. Yere oturdu. Yumuşak sesle, (Hele şu okuduğunuz kitâbı çıkarınız) dedi. Fâtıma getirdi. Ömere verdi. Ömer, güzel okuma bilirdi. Tâhâ sûresini okumağa başladı. Kur’ân-ı kerîmin fesâhatı, belâgatı, ma’nâları ve üstünlükleri kalbini çok yumuşatdı. (Göklerde ve yer yüzünde ve bunların arasında ve toprağın altındaki şeyler hep Onundur) âyetini okuyunca, derin düşünceye daldı. (Yâ Fâtıma! Bu bitmez tükenmez varlıklar, hep sizin tapdığınız Allahın mıdır?) dedi. Kardeşi (Evet, öyle ya! Şübhe mi var?) dedi. (Yâ Fâtıma! Bizim binbeşyüz kadar altundan, gümüşden, tunçdan, taşdan oymalı, süslü heykellerimiz var. Hiçbirinin, yeryüzünde birşeyi yok!) diyerek, şaşkınlığı artdı. Biraz dahâ okudu. (Ondan başkasına tapılmaz, bel bağlanmaz. Herşey, ancak Ondan beklenir. En güzel ismler Onundur) âyetini düşündü. (Hakîkaten, ne kadar doğru) dedi. Habbâb bu sözü işitince, yerinden fırladı. Tekbîr getirdikden sonra, (Müjde yâ Ömer! Resûlullah Allahü teâlâya düâ ederek, (YâRabbî! Bu dîni, Ebû Cehl ile yâhud Ömer ile kuvvetlendir) buyurdu. İşte bu devlet, bu se’âdet sana nasîb oldu) dedi. Bu âyet-i kerîme ve bu düâ, Ömerin kalbindeki düşmânlığı sildi, süpürdü. He-men, (Resûlullah nerede?) dedi. Kalbinde, Resûlullah sevgisi yanmağa başladı. O gün, Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” Safâ tepesi yanında, Erkamın evinde Eshâbına nasîhat veriyordu. Eshâb-ı kirâm toplanmış, Onun nûrlu cemâlini görmekle, tatlı te’sîrli sözlerini işitmekle kalblerini cilâlıyor, rûhlarını ferâhlatıyorlardı. Sonsuz lezzet, zevk ve neş’e içinde hâlden hâle dönüyorlardı. Ömeri buraya getirdiler. Ömerin kılıncla geldiği görüldü.Ömer heybetli, kuvvetli olduğundan, Eshâb-ı kirâm, Resûlullahınetrâfını sardı. Hazret-i Hamza (Ömerden çekinecek ne var, iyilik ile geldi ise, hoş geldi. Yoksa o kılıncını çekmeden, ben onun başını yere düşürürüm) derken, Resûlullah (Yol verin, içeri gelsin!)



-380-

buyurdu. Biri sağında, biri solunda, ötekiler tetikde olarak içeri girdi. Cebrâîl “aleyhisselâm”, dahâ önce, Ömerin îmân etdiğini,yolda olduğunu haber vermişdi. Resûlullah, Ömeri tebessüm buyurarak karşıladı ve (Bırakınız, yanından ayrılınız) buyurdu. Bırakdılar. Resûlullahın önünde diz çökdü. Resûlullah, Ömerin kolundan tutup, (Îmâna gel yâ Ömer!) buyurdu. O da temiz kalb ile kelime-i şehâdeti söyledi. Eshâb-ı kirâm, sevinçlerinden yüksek sesle tekbîr getirdi. O zemâna kadar gizli îmâna gelirlerdi. Hazret-iHamzanın ve üç gün sonra hazret-i Ömerin müslimân olması ile,müslimânlar kuvvetlendi. Ömer “radıyallahü anh” (Kardeşlerimizne kadardır?) dedi. (Seninle kırk olduk) dediler. (Öyle ise, ne duruyoruz? Haydi çıkalım, Harem-i şerîfe gidelim. Açıkça okuyalım!) dedi. Resûlullah kabûl buyurdu. Önde Ömer, sonra Alî, ondan sonra Resûlullah, sağında Ebû Bekr, solunda Hamza, arkasında öteki Sahâbîler yürüyerek Harem-i şerîfe gitdiler. Kureyşin ileri gelenleri, orada Ömerden müjde bekliyorlardı. Ömer Muhammedîleri toplamış getiriyor dediler. Sevindiler. Ebû Cehl, zekî, cinfikrli olduğundan, bu gelişi beğenmedi. İleri varıp (Yâ Ömer! Bu ne?) dedi. Hazret-i Ömer hiç aldırış etmeden (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden resûlullah) dedi. Ebû Cehl,ne diyeceğini şaşırdı. Dona kaldı. Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” bunlara dönerek, (Beni bilen bilir. Bilmiyen bilsin ki, Hattâboğlu Ömerim. Karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak istiyen, yerinden kıpırdasın!) dedi. Hepsi geriye çekilip dağıldılar. Ehl-i islâm, Harem-i şerîfde saf olup, yüksek sesle tekbîr aldı. İlk olarakmeydânda nemâz kıldılar. Hazret-i Ömer, o günden sonra, dayısı Ebû Cehle ve kâfirlerin ileri gelenlerine meydân okudu.

Eshâb-ı kirâm, Medîneye gizli hicret etmişdi. Ömer “radıyallahü anh” silâhlarını kuşanarak, açıkca hicret etdi. Medîneye dahâ önce varıp, Resûlullahın teşrîf etmekde olduğunu müjdeledi. Bütün gazâlarda bulundu. Arslan gibi döğüşdü. Uhudda Resûlullahın yanından ayrılmadı. Dâimâ doğru söylediği için (Fârûk) buyuruldu. Resûlullahın vefâtında karışıklık çıkmasını önledi. Halîfeye, her işinde yardım etdi. Halîfe Ebû Bekr, vefât edeceği zemân, Eshâb-ı kirâmın ileri gelenlerini çağırıp, görüşdükden sonra, hazret-i Ömeri halîfe ta’yîn et-di. Onüçüncü yılda halîfe oldu. Emîrülmü’minîn ismini aldı. Az zemânda o kadar çok yer aldı ki, târîhcileri şaşırtdı. Kudüse gidip, adâleti ile rumları hayrân bırakdı. Kadsiye zaferini kazanarak, orduları Azak denizine kadar ilerledi. Tunusa kadar feth olundu.

Dörtbinden ziyâde câmi’, mescid yapıldı. Hazret-i Mu’âviyeyi “radıyallahü teâlâ anh” Şâm vâlîsi yapdı. Kendi de Şâma geldi. Her sene hac yapdı. On buçuk sene ve yedi gün, dünyâda hiç gö-



-381-

rülmemiş bir adâlet ile halîfelik yapdı. 23. cü yıl zilhiccesinde, bir sabâh nemâzına giderken, Mugîre-tebni Şu’be hazretlerinin kölesi Ebû Lü’lü’ Firuz tarafından bıçakla karnına vurularak yirmidört sâat sonra, 63 yaşında şehîd oldu. Hucre-i se’âdete defn edildi “radıyallahü teâlâ anh”.

Çok âdil, âbid, çok merhametli, aşağı gönüllü, fakîrlikle yaşar bir zât idi. Kudüse giderken deveye, kölesi ile nöbetleşe biniyordu. Şehre girerken deveye binme sırası kölesine geldiği için devenin önünde yürüyordu. Kuvveti, adli, askerleri, üç kıt’ayı titreten islâm halîfesini görmeğe gelenleri hayretde bırakmışdı. O derece âdil idi ki, kendi oğlu günâh işleyince Allahü teâlânın emri kadar sopa vurulmasını emr etdi. Eshâb-ı kirâm yalvardıkları hâlde, bir değnek eksik vurulmasına râzı olmadı ve oğlu bu yüzden öldü. Çok acıdı ve üzüldüğünü bildirdi ise de, pişmân olmadı. Ölünciye kadar, bütün âlem-i islâm, Resûlullah zemânındaki huzûr, safâ ve râhatlık içinde yaşadı. Çeşidli hadîs-i şerîflerle medh olundu. (Benden sonra Peygambergelseydi, Ömer Peygamber olurdu) hadîs-i şerîfi, yüksekliğini anlatmağa yetişir. Fazîletini, kıymetini bildirmek için, din âlimleri ve dinsizler tarafından cildlerle kitâb yazıldı. Eshâb-ı kirâma derecelerine göre saygı gösterirdi. Bedr gazâsında bulunanlara dahâ çok kıymet verirdi. Hâşimîleri, hepsinden üstün tutardı. Hazret-i Alîyi hepsinden yüksek bulundurur, işlerinde ona danışırdı. Hazret-i Ömeri medh eden hadîs-i şerîflerin çoğunu hazret-i Alî bildirmişdir. 12, 14, 17, 18, 21, 22, 23, 28, 38, 40, 44, 49, 50, 52, 54, 55, 60, 61, 62, 63, 66, 72, 73, 75, 76, 79, 82, 85, 100, 103, 110, 111, 113, 114, 115, 117, 118, 119, 120, 123, 124, 125, 127, 129, 142, 156, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 177, 179, 180, 181, 182, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 196, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 207, 208, 211, 212, 215, 223, 229, 230, 232, 236, 237, 238, 239, 245, 246, 249, 250, 251, 252, 253, 254, 256, 257, 258, 266, 279, 302, 303, 309, 312, 316, 319, 323, 325, 329, 340, 351, 352, 356, 358, 378, 383, 385, 386, 387, 389, 399, 402, 407, 408.

195 - RÂFİ’Î: Ebülkâsım Abdülkerîm bin Muhammed büyük âlimlerdendir. 623 [m. 1226] de Kazvinde vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. İmâm-ı Şâfi’înin “rahime-hullahü teâlâ” (Müsned) kitâbını şerh etdi. Tefsîr ve hadîs ve fıkh kitâbları vardır. Şâfi’î mezhebinde çok kitâb yazdı. Bunlar arasında (Muharrer) kitâbı çok kıymetlidir. Bunu çok âlimler şerh veyâ ihtisâr etmişdir. İmâm-ı Nevevînin “rahime-hullahü teâlâ” ihtisâr ederek (Minhâc) adını verdiği kitâb çok kullanılmakdadır. Minhâcın şerhleri arasında en kıymetlisi, Ahmed ibni Hacer Heytemî Mekkînin “rahime-hullahü teâlâ” şerhidir. (Tuhfe) adındaki bu şerh dört cilddir. 53, 364.



-382-

196 - REBİ’ BİN HAYSEM: Tâbi’îndendir. Kûfe şehrinde zühd ve takvâsı ile meşhûrdur. Son zemânında felc hastası oldu. 63 de vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. 84.

197 - REBİ’ BİN MEYSERE: Eshâb-ı kirâmdandır. Bedrde bulunmadı. Hayberde bulundu. Resûlullahın, müt’a nikâhını yasak etdiğini bildirenlerden biridir. 125.

198 - RUKAYYE: Resûlullahın ikinci kızıdır. Anası, Hadîcetül-kübrâdır. Hazret-i Osmânın zevcesidir. Önce, Ebû Lehebin oğlu Utbeye nişanlı idi. Sonra Ebû Leheb ile zevcesi, Resûlullaha eziyyet vermek için, oğlunu vaz geçirdi. Hazret-i Osmân ile Habeşe hicret etmişdir. Orada Abdüllah adında bir oğlu oldu. Abdüllah, hazret-i Rukayyeden sonra, dördüncü yılda, altı yaşında vefât etdi. Hazret-i Rukayye, hicretin ikinci yılında hastalanıp Bedr gazâsının zafer müjdesi Medîneye geldiği gün vefât etdi “radıyallahü teâlâ anhâ”. 123, 325, 326, 365.

199 - SA’D BİN EBÎ VAKKÂS: Eshâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Aşere-i mübeşşeredendir. İlk müslimân olanların yedincisidir. Onyedi yaşında iken müslimân oldu. Bütün gazâlarda bulundu. Kahramanca döğüşdü. İlk ok atan budur. Çok nişancı idi. Uhud gazâsında, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” düşmândan gelen okları yerden toplayıp buna verirdi. (At yâ Sa’d at! Anam babam sana fedâ olsun) buyururdu. Halîfe Ömer-ül-Fârûk zemânında, Îrâna gönderilen islâm ordusunun başkumandanı idi. Meşhûr Kadsiyezaferini kazandı. Îrân devletinin başşehri olan Medayn şehrini alıp, acem hazîneleri, müslimânların eline geçdi. Sonra Irak vâlîsi oldu. Kûfe şehrini kurdu. Hazret-i Osmân zemânında Kûfe vâlîsi oldu. Cemel ve Sıffîn muhârebelerine karışmadı. Ellibeş yılında vefât et-di “radıyallahü teâlâ anh”. Medîne-i münevverededir. 100, 121, 140, 166, 176, 180, 188, 211, 241, 251, 259, 323, 346, 408.

200 - SA’D BİN MU’ÂZ: Ensârdan Evs kabîlesinin reîsi idi. Medîneye, hicretden önce gönderilen Mus’ab bin Umeyrin sözleri ile îmâna geldi. Kavmini de îmâna getirdi. Bedr, Uhud ve Hendek gazâlarında bulundu. Hendekde aldığı yaradan vefât etdi. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buna çok ağlayıp, cenâze nemâzını kıldırdı. Hadîs-i şerîflerle medh edilmişdir “radıyallahü teâlâ anh”. 50, 237, 250.

201 - SA’D BİN UBÂDE: Ensâr-ı kirâmdan, Benî Sâ’idenin reîslerinden idi. Cömerdlikde eşi yok idi. Gazâlarda Ensârın bay-rağını taşırdı. Resûlullahın vefâtında halîfe olmak istedi. Herkes Ebû Bekre bî’at edince, Havrana gitdi. On beşinci yılda orada vefât etdi “radıyallahü teâlâ anh”. Havran, Şâmın cenûbundadır. 113, 114, 115.

-383-

202 - SA’DÜDDÎN-İ TEFTÂZÂNÎ: Mes’ûd bin Ömer, islâmiyyetin en büyük âlimlerindendir. 722 de Horasanda Teftâzânda tevellüd, 792 [m. 1390] de Semerkandda vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. Timür hân, kendisini çok sever, pek sayardı. Tefsîr, fıkh ve akâid bilgilerinde zemânının bir dânesi idi. Pek kıymetli, çok sa-yıda kitâbları vardır. Beyân ve me’ânî ilmlerinde, Şâm müftîsi Celâleddîn Muhammed bin Abdürrahmânın [739] yazmış olduğu (Telhis-ül-miftâh) kitâbını şerh etmiş (Mutavvel) adını vermişdir. Bu kitâbı ve (Akâid-i Nesefiyye) şerhi çok kıymetlidir. 16, 89, 204, 249, 294, 401, 402.

203 - SA’DÎ ŞÎRÂZÎ: Müslihuddîn bin Abdüllah, 589 yılında Şîrâzda tevellüd, 691 [m. 1291] de orada vefât etdi. Otuz sene ilm öğrendi, otuz yıl seyâhat ve askerlik yapdı. Otuz yılı inzivâ ve ibâdetle geçirdi. Şi’rleri pek kıymetlidir. Kitâbları, kendi zemânında, her tarafa yayıldı. Çok şöhret buldu. Pek saygı gördü. Bağdâdda, Nizâmiyye medresesinde ders verdi. Ehl-i sünnet idi. Ehl-i sünnet âlimlerinden Ebül-Ferec ibni Cevzînin [508-597] talebesi idi. Tesavvufda, kâdirî olup, Şihâbüddîn-i Sühreverdînin sohbetinde kemâle geldi. Ondört kerre hacca gitdi. Bağdâd, Şâm, Mısr, Anadolu, Horasan, Hindistân ve Türkistânda bulundu. Haçlı seferlerinde Avrupalıların eline esîr düşdü. (Gülistan) ve (Bostan) kitâbları, fârisî dilden Avrupa dillerine terceme edilmişdir. Türkçe çeşidli terceme ve şerhleri de vardır “rahime-hullahü teâlâ”. 32.

204 - SAFİYYE: Abdülmuttalibin kızı, Resûlullahın halası idi. Aşere-i mübeşşereden Zübeyr bin Avvâmın annesi idi. Câhiliyye döneminde, Ebû Süfyânın kardeşi Hârisin zevcesi idi. Hazret-i Hamzanın anadan da kardeşi idi. Müslimân oldu “radıyallahü teâlâ anhâ”. 14, 408.

205 - SAFİYYE BİNT-İ HUYEY: Yehûdî kızı idi. Hayberde Kenânenin zevcesi iken hicretin yedinci yılında esîr alındı. Resûlullah efendimiz alıp âzâd etdi. Seve seve îmâna gelince, Resûlullah, nikâh eyledi. Çok akllı idi. Ellinci yılda vefât eyledi “radıyallahü teâlâ anhâ”. 69, 242.

206 - SAFİYYEDDÎN-İ ERDEBÎLÎ: Erdebîlde mescid imâmı idi. 735 [m. 1335] de vefât etdi. Oğlu Sadreddîn ve torunu Alî ve dahâ sonra bunun oğlu Cüneyd, sıra ile imâm olup, Karakoyunlu hükmdârlarından mirza Cihân şâh, bunu hudûd dışına çıkardı. Diyâr-ı Bekre gelip, Akkoyunlu hükmdârı Uzun Hasene sığındı. Uzun Hasen, Azerbaycanı alınca, yine Erdebîle yerleşdi. Torunlarından İsmâ’îl, velî-i ni’metleri olan Akkoyunlulara isyân edip, hükûmeti eline aldı. 908 de Tebrîzde (Safevî) devletini kur-



-384-

du. 1135 [m. 1722] de Efganlılar Îrânı istilâ edinceye kadar sürdü. Nâdir şâh, 1142 de Efganlıları çıkarınca, Hindistâna kadar aldı ise de, 1160 da şehîd edilince, Îrânda huzûr devâm edemedi. Reyde bulunan Kaçar adındaki bir Türkmen aşîretinin reîslerinden Mehmed ağa, 1210 [m. 1796] da Îrânı istilâ ederek Kaçar devletini kurdu. 1343 [m. 1925] de Rızâ Şâh, kanlı bir darbe ile, Pehlevî hükûmetini kurdu. 1360 [m. 1941] de vefât etdi. Yerine geçen, oğlu Mu-hammed Rızâ şâh pehlevî, Îrândaki sünnî müslimânlara da hak ve hürriyyet tanıdı. Hanefî mezhebinde medreseler açıldı. Buna tahammül edemiyen müteassıblar, reîsleri olan, Âyetullah Humeynînin teşvîki ile isyân etdiler. Îrânda çok kan döküldü. Şâh Amerikaya, sonra Mısra kaçdı. 1400 [m. 1980] de, Mısrda, kederinden öldü. Îrânda Şî’î Cumhûriyyeti kuruldu. Binlerce devlet adamı, subaylar, talebeler öldürüldü. Irak ile harb açıldı. Savaş senelerce sürüp, sanâyı merkezleri harâb oldu. 36, 389.

207 - SAFVET PÂŞA: Adı Muhammed Es’addır. İkinci Abdülhamîd hân zemânında sadr-ı a’zam idi. 1230 da İstanbulda tevellüd, 1301 [m. 1884] de vefât etdi. Sultân Mahmûd türbesinin bağçesindedir “rahime-hullahü teâlâ”. 89.

208 - SÂHİB BİN İBÂD: İsmâ’îl bin Ebilhasen Talkânî, Bûye oğullarından Müeyyedin ve sonra kardeşi Fahrüddevlenin vezîri idi. Devletin idâresi bunun elinde idi. Çok cömerd idi. Âlimlerle, edîblerle görüşmeği çok severdi. 326 da Kazvinin Talkan kasabasında tevellüd, 385 [m. 995] de Reyde vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. İsfehânda defn edildi. Devlet reîsi, tabutu önünde yürüdü. Çok kitâb yazdı. 91.

209 - SA’ÎD BİN ZEYD: Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden idi. Aşere-i mübeşşereden idi. Ömer-ül-Fârûkun “radıyallahü anhümâ” amcası oğludur. Yine bunun kayın birâderi ve eniştesi idi. Ya’nî, hazret-i Ömerin kızkardeşi olan Fâtımanın “radıyallahü anhâ” zevci idi. Zevcesi ile birlikde Habeşistâna hicret etmişdi. Hazret-i Talha ile birlikde, Şâm yolunda vazîfede olduğundan, Bedr gazâsında bulunamamışdı. Diğer gazâların hepsinde bulundu. Yermük muhârebesinde ve Şâmın fethinde de bulundu. Ellibirde vefât etdi “radıyallahü teâlâ anh”. 100, 121, 166, 379, 380.

210 - SEHL BİN HANÎF-İ EVSÎ: Ensâr-ı kirâmdandır. Bütün gazâlarda bulundu. Uhud gazâsında, Resûlullahın yanından ayrılmadı. Geri dönmedi. Hazret-i Alîye en önce bî’at edenlerdendir. Hazret-i Alî Basraya giderken, kendisini, Medîne-i münevverede, yerine vekîl bırakmışdı. Sonra, Horasana vâlî yapdı. Ehâlî şikâyet etdiğinden azl eyledi. Yerine Ziyâd bin Ebîhi ta’yîn



Yüklə 4,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   41




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin