Evliya deneme


{Evsâf ı nehr i azîm, mâ i Furât



Yüklə 4,3 Mb.
səhifə21/57
tarix17.01.2019
ölçüsü4,3 Mb.
#99316
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   57

{Evsâf ı nehr i azîm, mâ i Furât;: Bu nehrin evsâfı tâ Aşağı Eğerli dağ evsâfı başında yazıla} Erzurûm sahrâsının tâ ortasından nehr i azîm mâ i Fu­rât cereyân eder kim Gürcîstân tarafının cânib i şarkîsinde Dumlu Baba Sultân ziyâretgâhının kayası di­binden çıkup cânib i garba cereyân ederek Erzurûm sahrâsında niçe batak ve halîc ve buhayre ve tar‘alar olup niçe kerre yüz bin Bağdâdî turnalara kân ı mekân olup andan karye i Kân dibinden geçüp ikinci konakda kal‘a i Kemâh dibinden ubûr edüp andan İzolı Ekrâdı içre Bingöl yaylasından gelir nehr i Murâd'a mahlût olup deryâ-misâl Malatiyye kurbundan cereyân eder ve kal‘a i Semisat'a Kal‘atü'r-Rûm'a ve kal‘a i Birecik'e ve Cisr i Bom­buç'a ve Bolis'e ve kal‘a i Ca‘ber'e ve kal‘a i Rakka'ya ve Rûhbese'ye ve Karkisa'ya ve Ane'ye ve Haddîşe'ye ve Hiyet'e ve Ebyâr'a ve Takuk'a ve Hılle'ye ve Kûfe'ye uğrayup andan Batâyıh'da Kurna kal‘ası dibinde Şattu'l-Arab'a mahlût olup deryâ-misâl bir nehr i azîmdir kim Basra önüne Hindistân gemileri gelir nehr i deryâdır. Ammâ de­verân [u] cereyânı, tulû‘ [u] gurûbu cümle dörd yüz fersah yerdir ve dörd yüz büleyde ve kasabâtlara uğrar, ammâ Erzurûm sahrâsında ibtidâsı gâyet lezîzdir kim hakkında Cenâb ı Bârî Kur’ân ı azîminde ve Furkân ı mecî­dinde yâd eylemişdir. Âyet; Sûre i ve'l-Mürselât 1 âyetin cümle müfessirîn bu Erzurûm su­yuyla tefsir etmişlerdir.

{Bu nehr i Furat'dan gayrı yetmiş iki aded nehr i azîmler cümle bu Erzurûm cibâllerinden ve Diyârbekir kûhlarından tulû‘ edüp cemî‘î Rûm'a ve Irâk ı Arab'a ve Acem'e müstevlî olur. Hatatt ı Makrîsi eydür, "Dicle ile nehr i Furât'ı melâ’ikeler imdâ­diyle Hazret i Danyal hafr [u] ihrâc etdi," deyü yazmış ve nehr i Dicle Şatt'dır ve mebde’i Diyârbe­kir'in şarkında Tercil ve Meyyâfârikîn mâbeyninde hu­rûc edüp uyûn ı bî-şümâr ictimâ‘ olup bilâd ı Ha­sîn i Keyfâ ve Cezîre i Musul'a vâsıl olur. Zâr-bîn i a‘lâ ve Zâr-bîn i esfelden müstemir olup bu ikisi bilâd ı Ermen'de niçe sulara haltından sonra Zâr bir nehr i şedîd olup dâ’imâ ra‘d-vâr gürledüğün­den Zârib i mecnûn derler, ba‘dehû Tikrit'e ve Batâ­yih'de (   ) munsab olur}

{Ve bu nehr i Furât hakkında Hazret i Alî ker­remallahu veche'den mervîdir. Buyurmuşlar kim "Yâ ehl-i Kûfe! Nehriniz Furât'a cennetden iki mîzâb munsab olur." demişler. Ve Ca‘fer i Sâdık'dan mervîdir kim "Âb ı Furât'dan bir kerre nûş eden üç veya yedi kerre nûş eder ve azîmü'l-berekâtdır", deyü medh ederler. Eğer ünâs ı Irâk ve ahâlî i Rûm, Furât'ın berekât [u] menâfi‘in bildiler. Furât'ın tarafeynine kıbâblar ve dîvâr sedler binâ ederlerdi ve "Her âfet ve âhete mübtelâ olan şifâ niyyetine bu Furât'a üç kerre gi­rüp gasl etse âfet-i emrâz ı muhtelifeden halâs ola", deyü İmâm ı Ca‘fer Furât'ı medh etmişdir.

Ve Ebû Hüreyre'den Müslim rivâyet eder:



1

buyurmışlardır. Ve bu nehr i Furât ile nehr i Asî§den gayrı Arz ı Mukaddese hudûduna cereyân eder nehr yokdur. Nil i mübârek bile Arz ı Mukaddes'de dâhil değildir, demişlerdir. Ancak ik­lîm i evvel haddinden de taşra tulû‘ edüp iklîm i sânîde şehr i Dimyât ve kal‘a i Reşîd'de Bahr i Se­fîd'e munsab olur. Ve nehr i Furât'ın etrâfı arz ı Rakka'da ve şimâli mâverâsında diyâr ı Erzu­rûm'da eyyâm ı şitâ olunca müncemid olup üzerin­den bir iki ay niçe kârbânlar ubûr ederler. Arz ı Rakka'nın cenûbi önlerinde nehr i Furât donmaz, sevâhildir ve bir şîrîn zülâldir.}[286b]

Bu Erzurûm kal‘asının sâhib i tab‘ olan ahâlîsi ekseriyyâ bu mâ i Furât'dan getirdüp nûş ederler ammâ yine kal‘a i Erzurûm içre Cennetbı­narı derler bir aynu'l-hayâtdır, çoğu andan nûş eder­ler kim âdeme hayât verir.

Der-beyân ı eşkâl [u] ecrâm ı kal‘a i Erzu­rûm: Mezkûr bayır üzre şekl i murabba‘ küfegi taşlı dâiren-mâdâr iki kat hisâr ı üstüvârdır kim iki haytın mâbeyni yetmiş adımdır. Hisârîçe derler ve dâiren-mâdâr handakı vardır. Seksen adım enli ve yigirmi zirâ‘ umkı vardır, ammâ Gürcî kapusu ve Azerbaycân kapusu tarafı handakları derin değildir ve cirmi dâiren-mâdâr kâmil sekiz bin adımdır. Ve üç kapusu vardır. Cânib i garba Azerbaycân ka­pusu, handak üzre cisrden ubûr olunur, iki kat de­mir kapudur. Biri dahi cânib i şarka yine handak üzre cisrile geçilir iki kat demir kapudur. Bu iki kapu arasında Revân'ı feth eden on pâre balyemezler var. Bir kapu dahi cânib i şimâle nâzır yine handak­dan cisr ile güzer olunur Gürcî kapusu dahi iki katdır. Lâkin Tebriz kapusu tarafında evce ser çekmiş iç kal‘aya muttasıl olmağıla {iç} kal‘a dîvârı bir katdır, ammâ gâyet metîn u müstah­kemdir. Ve kirpi-misâl topları çokdur. Cümlesi Darağacı mahal­lesine ve Gümüşlükünbet tarafına nâzır toplardır. Gâyet havâlesiz iç kal‘adır. Taşra kal‘aya havâle, eflâke ser çekmiş bir tula minâre gibi kulle i âlîsi var. Kesik kulle nâmıyla şöhre i şehr olmuş, üstü bir tahta örtülü kasr ı âlîdir. On aded surâhî ve ser-âmed topları var kim kal‘anın cânib i erba‘asındaki sahrâlarda kuş uçurmaz, âdemi hod ola, bi't-tarîk gezdirmez. Zîrâ gâyet bâlâ kulle i ser-âmeddir. Kaddi yüz zirâ’dır, derler. Bu iç kal‘a dîvârının kaddi alt­mış zirâ‘ âlîdir. Gayrı dîvârları kırkar ellişer zirâ‘ bâlâdır ve dâiren-mâdâr kal‘anın iki katına iki yüz on kulle-i metîn ve iki bin seksen bedendir. Ve cümle kurşum mazgallı beden i dendânlardır. Ve bu kal‘ada cümle bin yedi yüz hânedir. Cümle toprak örtülü tarz ı kadîm evler vardır.

Ve eyâlet i Erzu­rûm'da {dahi} cümle temâşâ etdiğimiz kurâ ve kasabât­lar dahi cümle toprak örtülü imâretlerdir.



Der-sitâyiş i sarây-hâ yı Erzurûm;: Cümleden Paşa sarâyı yüz on aded kat-ender-kat müte‘addid hücreler ve tahtânî ve fevkânî dîvânhâneler ve kasr ı âlîler bâğ ı İrem-misâl gülistânında Tayyâr Mehem­med Paşa kasrı ve kapu üzre Tekeli Paşa kasrı {târîh i Kasr ı Tekeli Paşa

"Tâk üzre tâk ı tumturâk sene [798]"}

Ve Paşa efendimiz Defterdârzâde Mehemmed Paşa kasrı ve bir hammâmı ve âb ı hayât çeşmesârları ve taşra havlısı etrâfında ıstablı fevkında karakollukçu hücreleri var. Sarây meydânında dâ’imâ cirid oynanır, meydân-ı vâsi‘dir. Bu sarâyın iki kapusu var, biri Dîvân kapusu, şâhrâh üzre bâb ı âlîdir, biri Uğrun kapudur, dâ’imâ mesdûd durur. Andan Mahkeme i Şer‘ i Resûl i Mübîn sarâyı ve Ca‘fer Efendi sarâyı ve Küçük Abaza Paşa sarâyı ve Kefeniğnesioğlu sarâyı ve Hacı Murâd sarâyı ve Hânım sarâyı, meşhûr olan sarây ı alîler bunlardır.



Esmâ i aded i mahallât: Cümle yetmiş ma­halle i müslimîn ve yedi mahalle i kefere i Ermeni. Kıptî ve Yahûdî aslâ yokdur. Görseler nefy i beled edüp yâhûd katl ederler. Evvelâ mahalle i Cennet bı­narı ve mahalle i

................. (1,5 satır boş) ................

Cümle evleri kârgîr taş binâdır ve fevkânîsi nâ­dirdir, ekser tahtanîdir. Zîrâ şiddet i şitâsı şedîd ve küşâde hevâsı ba‘îd olmağıla on ay ve on bir ay kar yatduğu çok vâki‘ ol­muşdur, derler. Anınçün ekse­riyyâ hâneleri tahtânî olup bâm ve dâmlarında birer mü­şem­mâlı bacaları ve keçe kaplı bâbları olup hammâm-misâl ibâdethâneleri vardır. Netîce i ke­lâm, tahsîl i ulûm edecek diyârdır. Çokluk hevâ [vü] heves yeri yokdur.

Der-beyân ı cevâmi‘hâ yı Erzurûm;: Cümle yetmiş yedi mihrâbdır.

Evvelâ cümleden kadîm Ulucâmi‘: Tebriz kapusunun iç yüzünde tar[z] ı kadîm, toprak örtülü bir mi­nâreli Akçakoyunlu pâdişâhları binâsıdır. Tûlen ve arzen ikişer yüz adım câmi‘ i ke­sîr­dir. Minberi ve mihrâbı tarz ı kadîmdir. İçinde ale't-tertîb dizilmiş iki yüz aded çam di­rek­ler üzre yine çam kirişlerdir. Kârgîr kubbe değildir.

Câmi‘in [287a] bir tarafında Revân za­hîresiçün mah­fûz beksamâtı var. Ve bu câmi‘in cânib i şarkî­sine muttasıl dîvâr dîvâra Câmi‘ i Eski Medrese {ve Çifte Minâre derler} Ba‘zılar Akçakoyunlu pâdişâh­ları binâsıdır, derler, ba‘zılar Sultân Uzun Hasan Şâh binâsıdır, diler. El-hâsıl ma‘bedhâne i kadîm imiş. Niçe kerre Erzurûm muhâsara olup top ı kûb zarbından câmi‘in ekser yerleri münhe­dim olup ev­kâfı olmamak ile harâb olmuşdur. Tebrîz kapusunın iç yüzünde bir bâb ı bî-bedeli ve iki minâre i ser-âmedî var kim Kâşî çînine hurşid i dırahşân pertev urdukda şa‘şa‘asından çeşm i benî Âdem bir dem nazar etmek mümkün değildir. Tâ bu mer­tebe sıhr i mübîn minâre i mübînlerdir ve eflâke ser çekmiş minâreler olmağıla sey­yâhân ı resen-bâz ı üstâdân anda iplerin bend edüp cân­bâz­lık eder. Bu câmi‘ ha­râbe ol­ma­ğıla Sultân Murâd Hân ı Râbi‘ ta‘mîr u termîm etmeyüp içinde balye­mez toplar dökmek için tophâne kârhânesi etdiler. Hâlâ cümle âlât-ı bisat­ları bu câmi‘ içre mahfû[z]­dır. Hudâ ta‘mîrin mü­yesser eyleye. Meremmât olunsa bir dârü't-tedrîs olurdu kim edîm i arzda misli olmazdı.

Andan Câmi‘ i Lala Mustafâ Paşa : Sarâyı kapusunun önünde tarîk ı âm aşrı vâki‘ olmuş Süleymân Hân vezîri Lala Mustafâ Paşa binâsı, İslâmbol tarzı kubbe i âlîsi ve cümle binâsı rasâs ı hâs ile mestûr­dur. Tûlen ve arzen seksener ayakdır. Mihrâbı ve min­beri ve mü’ezzin mahfili sâde güzelidir. İçinde şöhret-âvizeleri yokdur. Taşra soffası vardır amma haremi dârdır. {Süleymân Hân mi‘mârı Sinân Ağa binâsıdır} Ulemâ yı müte­bahhirînden deryâ yı ma‘ânî, gûyâ Nu‘mân ı sânî, ya‘nî müfessir ve mu­haddis Vanî Efendi nâmında nâmı rub‘ ı meskûna münteşir olmuş fasîhu'l-lisân ve bedî‘u'l-beyân bir şeyhi var kim va‘z u nasîhatın bir kerre istimâ‘ eden elbette her şeyden tâ‘ib ü tâhir olup hâl sâhibi olur. Ve Yeniçeri İmâm nâmında bir hâfız-ı ha­mele i Kur’ân imâm ı hü­mâmı var kim gûyâ hü­mâm ı akdemdir. Kaçan sabâh namâzında iki hizb mikdârı Hazret i Kur’ân ı azîmi ve Furkân ı mecîdi tilâvet etdükde cümle cemâ‘at-i kesîre hâmûş-bâş olup gaşy ü mebhut olurlar. Tâ bu mertebe mü­’essir ve sûznâk savt ı hazîni var. Ve ilm i mû­sikîde gûyâ mü’ellif i kitâb ı Edvâr'dır. Bundan gayrı niçe ulemâları vardır. Ve Yeniçeri Müe’zzîn nâmında Bilâl ı Habeşî köçeği bir mü’ezzini var kim kaçan minâ­re i bang ı Muhammedî'de bir kerre Dâvûdî bülend-âvâzıyla Allahuekber Allahuekber, dese cümle sağîr u kebîrin vü­cûdları lerzân olur. Herkes kâr [u] kesbin ve ta‘âm [u] yemesin terk edüp câmi‘e ge­lir­ler. Zirâ bu Erzurûm halkı gâyetü'l-gâye musallîlerdir.

An­dan Câmi‘ i Ca‘fer Efendi: Nev bi­nâ bir kubbe i vâlâ ve bir minâre i mevzûnu vâlâ, bir kapulu tarz ı cedîd, cümle rev­zenleri hadîd, haremli ve şâzirvânlı bir câmi‘ i müferrahdır. Cümle kıbâbları rasâs ı hâs ile mestûrdur.

Ve yine kal‘a içinde (   ) Câmi‘i: Kâr ı kadîm, cemâ‘at i kesîrli câmi‘dir.

Ve Erzin­cân kapusundan taşra (   ) Paşa Câmi‘i: Cümle kârgîr kubbeli ve kurşum örtülü bir minâreli câmi‘ i garîbdir kim cemâ‘ati azdır.

Ve Tebrîz ka­pusundan taşra handak kenarında Gürcî Mehemmed Paşa Câmi‘i: Bir minâreli ve toprak örtülü sâhibü'l-hayrâtı gibi ba­bayâne câmi‘dir, ammâ cemâ‘at i kesîreye mâlikdir.

................ (1 satır boş) ................

Bu câmi‘lerden mâ‘adâ cümle yetmiş yedi mihrâbdır, mesâcidlerdir. Ammâ hamd i Hudâ bu şehr günden güne ma‘mûr u âbâdân olmadadır.



Evsâf ı medrese i tahsîl i ulûm

................ (1.5 satır boş) ................



Evsâf ı dârü'l-kurrâ yı Hazret i Kur‘ân

................ (1,5 satır boş) ................



Evsâf ı dârü'l-hadîs i kelâm ı Nebî

................ (1,5 satır boş) ................



Evsâf ı dârü't-ta‘lîm [ü] mekteb i sıbyân: Cümle yüz on aded mekteb i püserândır. Evvelâ Lala Paşa mektebi ve Ca‘fer Efendi Mektebi

................ (1 satır boş) ................ [287b]



Evsâf ı tekye i dervişân

................ (1,5 satır boş) ................



Evsâf ı çeşme i âb ı revân: Evvelâ çârsû içinde iki lüleli Cennetbınarı ve Erzincan kapusundan taşra Deveçeşmesi âb ı hayâtdır. Tebrîz kapusundan taşra handak kenarında Mustafa Paşa Çeşmesi, târîhidir:

Kul, fîhâ aynun câriye, sene [575] .

Bundan gayrı yüz çeşmedir.



Evsâf ı sebîl i hayât ı cân; cümle yetmiş se­bildir.

................ (1,5 satır boş) ................



Evsâf ı hammamât ı sıhhat i cân: Cümle (   ) hammâmdır. Ammâ henüz binâ olunmuş Ca‘fer Efendi hammâmı, âb u hevâsı ve binâsı latîf ham­mâm ı rûşenâdır.

................ (1,5 satır boş) ................



Evsâf ı hân ı kârbânsarây:

................ (1,5 satır boş) ................



Evsâf ı hân ı hâcegân;: Cümle yetmiş hândır. Lâkin gayrı diyâr hânları gibi kurşumlu değildir. Serâpâ topraklıdır.

................ (1 satır boş) ................



Evsâf ı hân ı mücerredân;: Cümle on bir aded odalardır. Cemî‘î erbâb ı ma‘ârif garîbü'd-diyârlar sâkin olup kâr u kesb edüp kifâflanırlar. Başka bev­vâbları ve odabaşıları vardır. Her bir odalar birer câmi‘in evkâfı hayrâtlarıdır.

Evsâf ı çârsû yı bezzâzistân(Erzurûm);: Cümle sekiz yüz dükkândır. Ve dörd kapulu ve kârgîr kubbeli bir ma‘mûr bedesteni var. Sarrâchânesi ve gazzazları ve kuyumcuları ve terzileri ve sipâh bâzârı ve tahta'l-kal‘ası gâyet müzeyyendir. Darbhânesi Erzincan kapusu kurbundadır.

Evsâf ı reng i rûy ı pîr u civân: Cümle ahâlîsi Türk ve Türkmân ve Kürd ve Ermenidir. Gökdolak Acem­ler dahi var. Ten-dürüst ve ten-perver, orta boy­lu ve zinde ve müsinn [ü] ihtiyâr âdemler ve civân­ları cümle la‘l-gûn yanaklı kaviyyü'l-bünye âdemlerdir.

Evsâf ı mahbûbe [vü] mahbûbât: On yaşından yigirmi beş yaşına varınca sıbyânları gâyet mahbûb olurlar. Andan sonra zeber-dest tüvânâ olup tiz sa­kallanıp kıllı âdemleri olur. Ammâ cümlesi halîm ve selîm ve halûk ve zekiyyü'l-fehm şecî‘ âdemlerdir.

Evsâf ı ahâlî i libâs [u] lisân: A‘yânları çuka sammur ve akmişe i fâhireler giyüp kâr ederler. Ulemâ ve sulehâsı yine çuka ferâce ve bogasi haftân giyerler, dahi ednâsı ehl i hıref olup abâ-kabâ ve bogasi hil‘at giyüp kâr u kesb ederler.

Evsâf ı hevâ vü âb ı hayvân: Üç ay hevâsı gâ­yet latîfdir kim âdem hayât ı câvidân bulur. Suyu zülâl i cândır. Ata ve nisvâna suyu gâyet nâfi‘dir. Cen­net­bınarı ismiyle müsemmâ bir bınarı Tem­mûz'da nûş eden 1 âyetin {fehm eder}

Evsâf ı iklîm i arz ı büldân: İklîm i örfiyyenin on sekizinci hissesindedir kim, iklîm-i hâmisde olmış olur. O hisâb üzre bu şehr arz ı beledî (   ) ve tûl ı nehârî (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Evsâf ı memdûhât ı mahsûlât: Şiddet i şitâsının vefretinden zer‘ hubûbâtı altmış günde hâsıl olup der-anbar olur. Bir kile tohmundan seksen kile ve­rir. Bir kile darısı yüz kile verir. Yedi gûne buğday olur. Kılçıksız buğdây deve dişi gibi bir ak gen­dim i akdır.

Evsâf ı memdûhât ı sanâyi‘ât: Derzisi ve ku­yumcusu gâyet üstâdlardır. Ve Şirek ve Mîrek nâ­mân kılıçcıları gâyet üstâdlar

................ (1 satır boş) ................



Evsâf ı memdûhât ı me’kûlât: Bir gûne tavuk yüreği ve çiriş derler bir gûne sebzevâtdır, anın bö­reği ve bâzârında hâs ve beyâz yağlı çöreği ve birer kulaç hâs ekmeği ve ketesi ve paçası ve tennûr kebâ­bı ve ışkını ve herîsesi (   ) (   )

Evsâf ı meşhûr ı meşrûbât: Evvelâ reybaş şer­beti ve âb ı şüllesi ve avân içün bozası ilik-misâl sü­zülmüş bozadır.

................ (1 satır boş) ................



Evsâf ı mesîregâh ı imârât: Teferrücgâh ı Ci­rid meydânı ve Çemenzâr Bâzârbaşı değirmeni ve Gümüşlü Künbet meydânı ve Umudum köyü ve Abdurrahmân Gâzî tekyesi ve Gürcî meydânı (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) [288a]

Evsâf ı külliyât ı Erzurûm: Üç aded kal‘a kapusundan taşra şarkında ve garbında ve şi­mâlinde üç binden mütecâviz re‘âyâ ve berâya va­roş evleri vardır. Cânib i erba‘alarında aslâ sûru yokdur. Lâkin her şâhrâhı üzre türbe kapuları var, ammâ bu kal‘anın cânib i kıblesinde Tebrîz ka­pusundan tâ Erzincân kapusuna varınca bir kat kal‘a esâsına mübâşeret olunup ba‘zı yerleri birer âdem kaddi rûy ı zemîne çıkmış, eğer anın itmâmı müyesser olmuş olsa Erzurûm kal‘a yı Kahkahâ olurdu. Hâlâ bu temeller ile kal‘a mâbeyninde {varoş ı cenûb} yedi mahalle hâne i azîmler vardır. Bâzârbaşı mahallesi su değirmânları gâyet çokdur.,

Varoş ı bâb ı Tebrîz: Bir bayır başında Darağacı mahallesinden ve Dönükler mahallesinde tâ Gümüşlükünbet'e varınca varoş ı azîm re‘âyâ vü berâyâ evleridir.,

Varoş ı Gürcî ka­pusu: Kal‘anın cânib i şimâlinde niçe bin hâne ve dekâkîn ve hânlar vardır. Hâlâ dahi imâr olmadadır. Cümle ankâ bâzargânlar bunda sâkin olurlar. Hakî­rin kâtib olduğumuz gümrük bundadır ve cânib i erba‘asında Arab ve Acem ve Hind ve Sind ve Çin ve Hıtâ ve Hoten bâ­zar­gânlarının hânları bu mahal­dedir. İslâmbol ve İz­mir gümrüğünden sonra bu Erzurûm gümrüğü gâ­yet işler. Zîrâ tüccâr sevdâger­lerine adâlet ederler.,

Varoş ı Er­zincân kapusu: Kal‘anın cânib i şarkîsinde Deveçeşmesi'nden tâ Alîdeğirmeni'ne varınca varoş ı azîmdir. Bu varoşlarda ekseriyyâ Ermeni re‘âyâlar sâkin olduğundan cümle on üç aded kenîse i kefereler vardır. Cümle kefereleri alaca destâr peşkîr sararlar ve âyînlerine londura mâvî çuka ve ednâ re‘âyâları şal kebe ve ayaklarına nâzük çarık giyerler. Gâyet rencber re‘âyâsı vardır. Kefere avretleri yassı başlı ve beyâz ızâr çarşaf bürünürler, ammâ müselmân havâtînleri sivri se renk ve dîbâ ve gümüş ve altun takye giyüp beyâz nâzük câr ı ızar bürünüp ayaklarına katife çakşır ve sarı çizme giyüp mü’eddebâne reftâr ederler. Gâyetü'l-gâye hüsn i cemâlde ve lutf-i i‘tidâlde olup kelimâtları lehçelerine göre mevzûn ve dişleri hemvâre dürr i meknûn ve giysû yı müşg bâ­rların sarkıdırlar ve uşşâkı bin cân ile kendülerine akıdırlar. Ve hevâsının letâfetinden ricâl makûlesi ol kadar müsinn ü mu‘ammer olur kim kuvveti gitmiş, hey’eti bitmiş, ömrü yetmişe, yüze yetmiş, kuvveti kud­reti gitmiş [ve] musâhabetden kalmış olurlar ve kelimâtları bu edâ ile tekellüm ederler.

Lisân ı ıstı­lâh ı ahâlî i Erzurûm: Haradaydın, ya‘nî nere­de edin. Ava bırbaş vurdımm. Bınırıyı göyindir, ya‘nî ocağı yak.

................ (3 satır boş) ................

Ammâ ehl i ilm ve ulemâsı ve musannif ve mü’ellifi ve şu‘arâları fesâhat u belâgat üzre söze gelseler kelâm ı örfiyyede talâkat ı lisânları olup bedî‘u'l-beyân ve fasîhu'l-lisân kelimât eder erbâb ı ma‘ârifleri vardır. Husûsan Hattat Ömer Çelebi ve

................ (1 satır boş) ................

Bunlar meşhûr ı âfâk, bî-bedel-i pür ma‘rifet­ler­dir ve cemî‘î erbâb ı ma‘ârifin eğlencesi meddâh-ı Hazret i Hamzâ i bâ-safâ, Kassâb Kurd ve şebbâz u hayâlbâz Kandillioğlu ve Diyârbekirli Yahyâ şâkirdi Hânende Veys Çelebi, pâkîze eş‘ârı vardır .

................ (1 satır boş) ................

Ve mecâzibûndan Külhânî Ahmed Dede germâ-germ âteşli külhana girüp hâb ı nâza varırdı.

Ve Sıyâmî Dede cellâd elinden bir kaç bî-günâhı halâs edüp ertesi cürm sâhibleri bulunup Sıyâmî Dede kendi tahta kılıcıyla üç âdemi katl etmişdir. Ve "Allah'ım da Allah'ım" nâm bir kolu meflûç keçe külâhlı bir cân idi. Niçe kerâmetinden mâ‘adâ her gîce ehliyle yigirmi cimâ‘ etmeğile meşhûr idi.

Ve Sefer Dede, Erzurûm kışında ur­yân gezerdi. [288b] Ve bu Erzurûm gerçi şiddet i şitâ kânıdır, ammâ müşebbek be­sâtînleri vefret üzre olup kavunu ve karpuzu ve lahanası ve badıncânı ve çirişi çok olur bir vâsi‘atü'l-aktâr ve rahîsatü'l-iş‘âr ve arz ı mahs­ûldârdır. Ve vilâyet i vâsi‘i ma‘mûr, hınta ve sâ’ir gılâlı meşhûr, nafakaları hûb u mergûb ve mezra‘ları vâfir ve berekâtı mütekâsir ve ni‘metleri firâvân ve niçe bin uyûn [u] enhârları cârî ü revân bir şehr i Rûm-âbâdândır.

Bu şehr i ma‘mûr ol kadar ucuz­lukdur kim âlü'l-âl deve dişi buğdâyın bir somarı (   ) batmandır. Beş somarı bir guruşadır. İki at yemi bir akçeyedir ve bir somar arpa (   ) akçeye­dir ve bir vukıyye beş dâne hâs ve beyaz ekmek bir akçedir. Koyun eti iki akçeye, sığır eti bir akçeye ve bir tavuk bir akçeye ve kırk yumurta bir akçeye ve bir güvercin palazı bir akçeye, yüz dirhem yağlı kâhi ve katmer çörek bir akçeye. Sâ’ir me’kûlâtları dahi ana kıyâs oluna.



Gerçi şiddet i şitâdan bâğı ve bâğçesi yokdur, amma Paşa sarâyında gül bâğçesi ve Hacı Murâd bâğı gülistânı ve Kefeniğnesioğlu güllüğü ve Bedros bâğı güllüğü ve niçe gül bâğları dahi vardır. Ammâ bu zikr olunan bâğların mu­tab­bak gülleri meşhûr­dur. Câbecâ kış elması ve ahlâd emrudu vardır, am­mâ gayrı meyve aslâ olmaz. Lâ­kin mesîre­gâhlarında ve gül bâğlarında dıraht ı ka­vak ve bîd i sernigûnları fi­râ­vândır. Gayrı eşcâr ı müsmirrâtı olmaz. Kışı katı olduğundan iki ayda ekerler ve biçerler ve secc edüp döğerler ve ale'l-fevr der-anbar ederler. Bizim senemizde atlar mâh ı temmûzda çayırda iken bir ra‘d u berk u dipi vü boran ve bârân yağup cümle atlar boşanup Erzurûm sahrâsında olan Umudum köyüne ve Kâne ve Gez köyüne varınca atlar serseri gezdiler. Böyle şitâ­sı şedid olur. Hattâ efvâh ı nâsda darb ı meseldir kim bir dervişe "Kanden gelirsin?", derler? "Berf rahme­tinden gelirim", der. Ol ne diyârdır, derler; sovukdan "Ere zulüm" olan Erzurûm'dur, der. "Anda yaz oldu­ğuna râst geldin mi", derler? Der­viş eydür: "Vallahi on bir ay yigirmi tokuz gün sâkin oldum, cümle halkı yaz gelir derler, am­mâ görmedim", der. Hatta bir kerre bir kedi bir damdan bir dama pertâb ederken mu‘allakda donup kalır. Sekiz aydan Nevrûz ı Har­zemşâhî geldikde mezkûr kedinin donu çö­zülüp mırnav deyüp yere düşer. Meşhûr latîfe i darb ı me­seldir. Ammâ hakîkatü'l-hâl bir âdemin eli yaş iken bir demir pâresine yapışsa derhâl müncemid olup elinden demir ve demirden eli kopmak ihtimali yokdur. Âhenden eli bin âh ı serd ile halâs ederse eli a­ya­sının sehl derisi âhiyle âhende kalır. Bu şiddet i şitâyı diyâr ı Azak'da ve Deşt i Kıp­çak'da erba‘în ve zemherîr geçirdik, böyle keskin kış görmedik. Ammâ halkı gâyet ten-dürüstdür. Yine böyle şitâ iken bâğ u bâğçesi olmayup cümle meyvesi iki konak yerden İspir ve Tortum ve Erzincan'dan ge­lir. Âlü'l-âl şeftâlüsü ve zerdâlüsü ve kaysısı ve üzümü okka bir akçedir. Ve birer araba kavunu ve karpuzu on akçeyedir. El-hâsıl me’kûlât cihetinden lâ-nazîr şehr i bî-bedeldir. Lâkin odunu yokdur, cümle dağlar uryândır, ammâ hikmet i Hudâ odunı dahi ucuzdur. İki konak yerde (   ) dağlarından gelüp gürân derler gemi direkleri olup kaddi kırk arşındır. Kırk akçeye verirler. Anı yakup def‘ i şitâ ederler ve develer ile pelid ve meşe odunları dahi iki konak yerde (   ) dağlarından gelir. Bir deve yükü odunu otuz akçeye verirler. Paşanın odunun güm­rüğe gelen cümle kârbân develeri birer sefer odun götürürler, kanûndur. Başka odun ağası vardır, ammâ re‘âyâlarının koyun­ları ve sığırları çok ol­mağıla fukarâlar sığır tezeği yakarlar. Fukarâ re‘âyâlarının cümle ocakları ev­lerinin ortasındadır. Cânib i erba‘alarında hayvan­ları durup hâneleri hammâm gibi olur. Tennûrlarında herîseleri ve ek­mekleri pişmededir.

Evsâf ı Eğerlidağ;: Erzurûm'un cânib i kıble­sinde nısf sâ‘at ba‘îd bir kûh ı bülenddir. Eğer mi­sâl olduğundan elsine i nâsda Eğerlidağ derler. Zîrâ zirve i a‘lâsı iki çatal dağdır. Kal‘a i Hınıs'a ve Ma­lazgird'e ve Bingöl yaylasına andan gider. Bu dağda cemî‘î hukemâ edviyeleri olur. Şükûfe i tûtyâ râyi­hasından âdemin dimâğı mu‘attar olur. Ve dahi yernebas ve ışkın ve südlüce ve cacıh ve kıjı ve tere ve râvend ve cedvâr ve yabrûhu's-sanem ve şâhtere ve niçe bin gûne [289a] edviyeler bu dağda mevc­ûddur. Niçe kehhâller bu dağa gelüp tûtyâ cem‘ edüp kırk elli sene alîl olmuş âdemin gözüne mil ile çeküp cemî‘î buhâr ve perde mahv olup çeşmi rû­şen olur. Yüz, yüz elli hâneli sünbül ve müşk i Rûmîsi olur ve lâle ve zerrîni ve nilüfer ve şakâyıkı ve tırfîl ve zâteri ve na‘nâsının râyiha i hoş-bûsu âdeme ha­yât verir.

Menâkıb ı Bel‘am ibn Bâ‘ûr;: Hikmet i Hudâ bir gün bir cebelin dâmeninde cirid oynarken hakîr atdan tekerlenüp at başın alup "Kandesin Eğerli­dağ?" deyüp urûc etdi. Hemân hakîrin cân başına gelüp bir gayrı ata süvâr olup esb i firârîyi birkaç gulâ­mımızla kovarak tâ Eğerlidağ'ın zirve i a‘lâsına çıkup atı anda dutup süvâr oldum. Ol mahâlde bir kabr i tavîl görüp "Allahu a‘lem bir ulu ziyâretdir" deyü rûhiyçün bir Fâtiha tilâvet edüp piyâdece adımlayup kaddi kâmil seksen adım geldi. Başı ayağı ucunda birer serâmed amûd-ı zenbûrîler dikil­miş, ammâ bu­nun ziyâret [u] temâşâsına meşgûl iken bir bed râ­yiha hakîri ve gulâmlarımı sermest edüp çâkerlerim burunlarını dutdular. Kabri üzre nazar etdim, ancak kabri üzre olan türâb tencerede bulkur gibi kaynar ve siyâh zift ve katran gibi yağlı top­rakdır. Âhir bed râyihasından tahammül edeme­yüp bu türâbın ya­ğıyla kaynaduğuna ta‘accüb ederek yine atlarımıza süvâr olup vakt i gurûbda Tebrîz kapusundan içeri dâhil olup ba‘de'l-mağrib Paşa huzûruna vardığı­mızda "Şükür sağlığa, hele atını cümle bisâtıyla bul­dun mu", dediler. "Belî buldum ve Eğerlidağ'da bir kabr i tavîl i evliyâullahı ziyâret etdim" deyü kabri gördüğüm üzre paşaya hikâyet edince hemân Erzurûmlu Ca‘fer Efendi, musannif ve mü’ellif ve su­lehâ yı ümmetden azîz kimesne idi, ol eyitdi: "Sakın Evliyâ Çelebi! Ol maşadı bir dahi ziyâret etme. Ol Hazret i Mûsâ bed-du‘âsıyla imân­sız gitmişdir, anâ Bel‘am ibn Bâ‘ûr derler. Niçe yüz yıl mu‘ammer olup âhir Hazret i Mûsâ'dan sonra dâğ ı derûnundan diyâr ı Mısr'ı terk edüp bu dağda olup hâlâ kabri sayf u şitâda leş gibi kokup türâbı yağıyla cehen­nem azâbı çeküp kaynar" dedikde bu hakîr i pür-taksîr âlem i hayretde kaldım.

Yüklə 4,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin