Evliya deneme



Yüklə 4,3 Mb.
səhifə27/57
tarix17.01.2019
ölçüsü4,3 Mb.
#99316
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   57

Nâhiye i Mihrânrûd: Tebriz'in cânib i şarkîsinde beş fersah yerdir ve altmış pâre ma‘mûr kendlerdir, ammâ kend i Rûd şehr-misâldir, bunu ubûr etdik ve,

Kend i Esfeh: Bunu dahi güzer edüp kend i Sa‘îd-âbâd; Şâh Tah­masb asrında Vezîr Sa‘îd imâr etdiğiyçün Sa‘îd-âbâd derler. Sene (   ) târîhinde Süleymân Hân Bağdâd'a giderken harâb edüp Murâd Hân inhidâ­mından halâs olmuş bâğ ı behişt hıyâbân içre iki bin hâneli ve yedi câmi‘li ve hân [u] hammâmlı ve es­vâk ı şâhlı kend i mu‘azzamdır. Bunda bir şeb mihmân olup ertesi cânib i kıbleye 7 sâ‘at gidüp (   ),

Menzil-i kend i Mânmâh: Kör Hudâbende duhteri imâr etdi. Bin hânedir. Andan 9 sâ‘at

Evsâf ı kal‘a i Kehrevân ı Azerbaycân: Sene (   ) târîhinde Avşar hânlarından Seyfi Kulu Hân Şah Tahmasb asrında Süleymân Hân havfinden binâ etmişdir. Ne Âl i Osmân'a ne âl i şâh ı şâhâna tâbi‘ değil idi. Âhir sene (   ) târîhinde Tebrîz'den Koca Ferhâd Paşa Bağdâd'a giderken bu Kehrevân Sultânı Meymendî Hân ı Avşarî, Ferhâd Paşa aske­rinin önünden ardından guzât ı müslimîni nehb u gâret edüp kal‘asına mütehassın olurdu. Âhir Ferhâd Paşa ı‘mâz ı ayn edüp selâmetle Bağdâd ı behişt-âbâ­da vâsıl olunca derhâl Solak Ferhâd Paşazâde Bağ­dâd askeriyle üzerine gelüp on yedi gün kal‘asın toplayup fethi müyesser olmayup bî-feth vilâyet i Şehrezûl'a gelüp Ferhâd Paşa Bağdâd'da serdâr ı mu‘azzam kaldı. Beri tarafda bu Kehrevân Hâkimi Meymendî Hân şîrînleyüp Bağdâd'dan Tebrîz'e ge­len tüccârdan ve guzâtdan âdem geçirmeyüp ol vâsi‘-mezheb ve bed-meşreb niçe bin ehl i İslâm'a mühîn i bî-dînlik edüp bir kerre kırk elli bin tülüngî asker cem‘ edüp Tebrîz i dilâvîzin cânib i erba‘asın nehb ü gâret ederken Tebrîz'den Ca‘fer Paşa ale'l-gafle on iki bin cengâver-i dilâver [u] server ile kal‘a i Tebrîz'den çıkup bu yağî ve bâğî Hân ı Mey­mendî'ye bir kılıc ı Osmânî urup askerinin meyme­netin [305b] bozup cümle Yezîdî Ekrâdı ve Türk­mân'ın bozup Mey­mendi Hân ı bî-meymenet ancak öz başıyla kal‘a i Kehrevân'ına firâr edüp Ca‘fer Paşa yedi bin kelle ve beş bin dil ile on bin kadar at ve katar ve deve ve sâ’ir ganâ’imiyle sâlîmîn ve gânîmîn kal‘a i Tebrîz'e gelüp top u tüfenk şâdmâ­nları edüp ertesi gün yetmiş bin asker ile kal‘a i Kehrevân üzre yedi pâre balyemez ve kırk pâre şâhı-bilmez alay toplarıyla üç günde kal‘a i Kehrevân'ı muhâsara edüp bi-inâyetillah üçüncü günde fethi müyesser olup derûn ı kal‘ada Meymendî Hân'ı dipdiri kayd-bend ile Tavâşî Ca‘fer Paşa'nın hu­zûruna getir­dik­le­rinde ibtidâ bir kulağın kesüp eline verüp "Mel‘ûn! Tebrîz'de bir tavâşî hâkim neye kâdir olup nitse gerek?" deyü Tebrîz ülkesin tılâva geldikde Tavâşî Ca‘fer "İşte seni askerin ile kırıp akabince kal‘anı muhasara ve feth edüp kulağını ke­ser ve benim gibi seni tavâşî eder" deyü "cellâd" der. Der-ân cellâd ı {bî-amân} gelüp mâbeyne muslıhîn girüp "Hayâsın kesmeden mâl ı mâye i {sermâye}sin kesmek iyidir" deyü bin kîse ve bin yük pârecesin alup ba‘dehû kal‘a kapusu üzre Hân ı Meymendi salb edüp "Hakkından geldim", deyü bir tarafda şâha i‘lâm edüp bir tarafdan hânın başın kesüp kal‘a miftâhlarıyla ve iki yüz deve mâl ı ganâ­’imle miftâhları Sultân Murâd Hân ı Sâlis'e gönde­rüp hâlâ derûn ı kal‘ada Murâd Hân nâmına bir câmi‘ var. On bir sene Âl i Osmân elinde durmuş­dur. Hâlâ Bağdâd yolu üzre bir püşte üzre şekl i müdevver bir kal‘a i münevver sûrdur. Dâiren-mâdâr cirmi altı bin adım seng-binâ ve iki kapusu var­dır. Cânib i şimâle Tebrîz kapusu ve cânib i cenûba Erdebîl kapusu var. Hâlâ sultânlıkdır kim bin askere mâlikdir. Ve kadısı ve kelenteri ve münşî ve darûgası vardır. Ammâ taşra varoşu bâğ u bâğçe ve gül-i gülistânlı yedi bin hâk ı pâk ile mestûr hâ­nedân ı ma‘mûrlardır. Cümle altmış mihrâbdır. Lâ­kin on bir yerde cum‘a kılınur imiş. Hâlâ cemâ‘atden garîb câmi‘lerdir. Ve yedi hammâmı ve on bir hânı ve sekiz yüz dükkânı var. Cümle sanâ­yi‘den mevcûd­dur. Lâkin kalemkârî, çit yorgan ve çârşaf yüzleri memdûh ı âlemdir. Bâğı ve bâğçesi cihânı be­zemişdir. Ve âb [u] hevâsının letâfetinden mahbûb ve mahbûbe i surhserân civân ı hoş-el­hân ı nevâhân hânende ve sâzendeleri vardır. Bu şehrden cânib i cenûba 5 sâ‘at gidüp

Menzil i kend i Şâh-bend;: Erdebîl hâkinde bin hâneli âbâdân câmi‘li ve hân [u] imâretli ve çârsû-yı bâzârlı kend i mu‘azzamdır. Bunda Cığa­loğlu'nun bir câmi‘ i musanna‘ı var kim vâcibü's-seyrdir. Andan 9 sâ‘at cenûba

Evsâf ı şehr i azîm ve taht ı İrân zemîn i kâdîm, kal‘a i Erdebîl



Cânib i Irâk'a vâki‘ olmuşdur. Azerbaycân hâ­kinde ibtidâ Acem şâhlarının taht ı kadîmi, mekân ı Şeyh Safî'dir. Sene (   ) târîhinde Süleymân asrında feth olup mîr i mîrânlık olmuşdur. Ba‘dehû havâriciyân istîlâ edüp niçe kerre harâb u yebâb, hâneleri türâb ve halkı esîr i kebâb olmuşdur. Ba‘dehû sene 1039 târîhinde Murâd Hân ı Râbi‘in serdâr ı mu‘azzamı Husrev i şîr, dilîrâne ve sîyrâne hareket edüp ne Hemedân ve ne Dergüzîn ve Erdebîl'in koyup nehb ü gâret idelden berü gâyetü'l-gâye imâr olup hâlâ İrân zemîn hükmünde hânlıkdır. Üç bin askere mâlikdir. Darûgası ve kelenteri ve münşîsi ve koru­cubaşı ve kadısı ve şeyhülislâmı ve nakîbü'l-eşrâfı vardır. Şehri cebel i Sehlân'a bir günlük yoldur. Ve cânib i erba‘ası birer günlük yol kûh ı bâlâlardır. Şehri bir vâsi‘ sahrâ yı çemenzâr [u] mahsûldârın tâ vasatına vâki‘ olup (   ) cânibe bir âb ı hayât buhayre vâki‘ olmuşdur. İbtidâ bânîsi Ermen meliklerinden Erdebîl veled i Erdemînî, Yunaniyân'dandır. Haz­ret i Ömer Basra'yı feth edüp Nihâvend'e Şeyh Sâri­yetü'l-Cebel'i serdâr etdüğü sene hilâfet i Hazret i Ömer'de Hazret i Ömer havfından binâ olunmuş­dur. Zîrâ Hazret i Ömer ahdinde cemî‘î müddet i hilâfeti diyâr ı Acem'de havâricî tâ’ifesiyle geçdi­ğinde anınçün diyâr ı Acem'de Hazret i Ömer'i sevmezler, ammâ Ebâbekir ve Osmân'a ol kadar dınmazlar. Ve bu Erdebîl, zamân ı kadîmde eyle se­vâd ı mu‘azzam imiş kim bir tarafı tâ cebel i Sey­lân'a varırmış. Hâlâ bu şehr ile kûh ı Seylân'ın mâ­beyni iki fersahdır. Her fersahı on ikişer bin girme adımdır. Bu hesâb üzre yigirmi dörd bin adım [306a] olur. Bir kûh ı bülend i Seylân'dır kim tâ zirve i a‘lâsında ilâ kıyâmı'd-deverân zemîn i İrân {ber-de­vâm olalı} ol kûh ı bülend üzre berf zâ’il olmamış­dır. Hâlâ şitâ ve Temmûz'da selc rahmeti kûh ı bü­lend üzre sîm i hâlis gibi nümâyândır. Anınçün bu Erdebîl'in cemî‘î âb ı rahmetleri kûh ı Seylân'dan gelüp cemî‘î mezâri‘ât yerleri reyy eder bir lezîz âb ı hayât [u] cân, zülâl ı hayevân, ayn ı Seylân'dır. Ve gâyet serî‘u'l-hazm olduğundan şehr i Erde­bîl'in ahâlîsi ma‘dî kerb kadar ta‘am tenâvül edüp âb [u] hevâsının letâfetinden gâyet tenperver ve tendürüst mahbûb u mahbûbeleri olur. Ve cümle ünâsı Şâfi‘iyyü'l-mezheb geçinürler ammâ dürûğ güftâr ederler. Şâh İsmâ‘îl anları mezheb i nâ-hakk ı Ca‘ferîyyeye da‘vet edüp teşennu‘ı teşeyyu‘a tebdîl idelden berü cümlesi nohûdî mezheblerdir. (   ) Ve Erdebîl şehriyle şehr i Tebrîz i dilâvîz mâbeyni yigirmi beş fersahdır. Sebük bâr atı ile iki merhale zemîndir. Ve hevâ yı dilârâsı gûyâ Erzurûm'a müşâ­bihdir, şiddet i şitâsı şedîd olur. Lâkin galle i mah­sûlât ı hubûbâtı vefret üzre olup gendüm mahsûlâ­tının kesretinden hâsılı sene i âtiyyeye kalır. Bir ki­lesinden seksen kile hubûbât hâsıl olur. Lâkin ze­mistânından bâğ u bâğçesi ve müsmirrâtı yokdur. Ammâ müşebbek bostânları ve gül-i gülistânları çokdur.

Evsâf ı buhayre i Erdebîl;: Cânib i (   ) bir âb ı hayât buhayredir kim rûy ı âbında niçe yüz pâre keşti-i sayyâd ı mâhîleri var. Cânib i şarkîsi Tebriz'e karîbdir. Cânib i garbîsi şehr i Rûmiyye'ye bir fersah yerdir. Ammâ bu buhayre Erdebîl'e bir mesâfe i ba‘îdedir. Erdebîl ile buhayre mâbeyni hıyâbân ve çengelistân ve ma‘mûr [u] abadân kend [ü] büldân­lar ile müzeyyendir. Bu buhayre içre yetmiş aded el­vân mâhîleri olur kim gûyâ her biri birer Mâ’ide i Mûsâ'dır. Ve bu buhayre içre olan kayıklar bâzargân­ları ve erbâb ı hâcâtları metâ‘la­rıyla alup murâd [u] merâmları kendlerine ve cânib i garbda Rûmiyye ve Dumdumî ve Dum­bulî şehirlerine götürüp kâr eder. Bu buhay­renin dâiren-mâdâr edvârı Van deryâsından büyükdür kim on günde piyâde âdem devr eder. Van deryâsı semm i helâhildir ammâ bu âb ı hayât­dır. Ve umkı yetmiş kulaçdır. Bu buhayre Hazret i Ri­sâlet-penâh rahm i mâderden müştak olduğu şeb tâk i Kisrâ ve cümle esnâm ı Mekke ve Ayasofya kubbesi münhedim olduğu gice bu buhayre zâhir olup cânib ı etrâfında sağîr ve kebîr kırk beş aded uyûn ı câriyeler munsab olur. Cümleden nehr i Seylân, Erdebîl'i rey edüp ba‘dehû bu buhayreye ge­lir ve nehr i Kehrân dahi katılır. Gayrı enhârın ismi ma‘lûmum değildir ve manzûrumuz olmamışdır.

{{Evsâf ı me‘âdin i seng i Seylân: Kûh ı Sey­lân'dan çıkar bir me‘âdindir kim gûyâ la‘l i Bedah­şândır. Lâkin harcı hâsılına berâber gelmedüğünden Şâh Abbâs ı Evvel'den berü mu‘attal olmuşdur. Ammâ hâlâ murâd olunsa zî-kıymet cevâhirdir kim misli bir diyârda yokdur. Başka bir hâkimi var idi. Azîm kûh ı Seylândır. Ve bu kûh ı Seylân'da hâsıl olan bal ı engübinin Rûm ve Arab ve Acem'de nazîri yokdur}.1



Zikr i seng i sebeb i bârân ı rahmet Erdebîl; cây ı sebîlin bîrûnunda demirden katı bir seng i si­yâh ı müdevver vardır. Tahmînen üç kantar gelir bir seng i musaykal u mücellâdır. Selef köhneleri ve hukemâ yı kudemâları bu seng i siyâh üzre bir gûne hatt ı Iberî hurûfları yazmışlar. Hakkâ ki sikkeyi mermerde kazmışlar ve bir âdem sûreti tahrîr etmiş­ler kim iki ellerin ebr i semâya kaldırup küşâde etmişdir. Kaçan kim belde i Erdebîl'de bârân ı rah­met nâzil olmasa a‘yân-ı kibâr u sığâr bu taşı gelüp galtân ederek şehre götürürken azamet i Hudâ şehr i Erdebîl üzre üç gün üç gice bârân ı rahmet nâzil olup âb ı rahmet ile cemî‘î mezâri‘leri ve kurâ ve kasabâtları reyy olup bârândan müstağnî olurlar. Ba‘dehû ol taşı çinçhıyr (?) ederek ol sengi yine cây ı ma‘hûduna vaz‘ edince bârân yine teskîn olur.

Hikmet i garâ’ib [u] acîbe i diğer: Kaçan bu sengi ahâlî i vilâyet yerinden yuvarlayup şehre ne kadar yakın götürürlerse ol mertebe yağmûr yağar. Şehir kenarında ol taş kalsa bârân ı rahmet aslâ munkatı‘ olmayup ünâs ı Erdebîl asla bârândan göz açmazlar.

Sırr ı acîb i diğer: Bu seng i siyâh hâric i şehrde durdukça buhayre i Erdebîl tuğyâna gelüp ili vilâyeti gark etmeğe başlar. Ve

Esrâr ı hafî i diğer: Bu taş dâ’imâ sâbite olduğu merkezden cüdâ olunca ye­rinde bir azîm çâr-kûşe sahre vardır kim seng i hârâ­dan nişân verir ve ol seng üzre niçe gûne Süryânî ve İmrânî ve İbrânî hatlar tahrîr olunmuşdur. Ve ol çâr-kûşe taşın on iki deliği vardır. Her delikden bi­rer gûne âb ı câriye hurûc etmeğe başlar. Ta ki mezkûr müdevver taş bu çâr-kûşe taş üzre gelme­yince suları kay­na­ma­dan hâlî olmaz. Garîb ve sırr ı acîb mutalsamat­lardır. {Ba‘zı ulemâ yı Erdebîl zemînde ber-karâr olan çâr-kûşe taş içün Hazret i Mûsâ'nın sahrâ yı Tîh'de on iki kerre asâ ile urduğu taşdır kim on iki uyûn cereyân ederdi kim hakkında sûre i (   ) âyet i şerîf

2

âyeti hakkında nâzile olan seng i mu‘cize i Mûsâ'dır kim Mûsâ Nebî darb etdiği günlerde yine uyûnları zâhir olur, derler}.

Ba‘zı ahâlî i Erdebîl'in zu‘m ı bâtılları oldur kim bu Erdebîl'de medfûn Acem şâhlarının ecdâdı Şeyh Safî hazretleri kutb ı küberâ mertebesinde oldu­ğuna şübhe yokdur, anın mutalsamıdır, derler. [306b] Hakkâ ki mu‘cize mertebesi tılsımâtdır. Gerçi Şeyh Safî mazanna i kerâme imiş, ammâ ba‘dehû sene (   ) târîhinde Şâh İsmâ‘îl nâm bed-nâm ı enâm İrân zemîn halkını dalâlete düşürüp kızılbaş ı bed-ma‘âş nâmıyla müttehem etmişdir. Hudâ ıslâh ide. Hikmet i Hudâ bu Erdebîl'de kedi hayvânı mu‘am­mer olmaduğundan mûşı gâyet çokdur. Sâ’ir diyârların fâresinden Erdebîl sıçanı efzûndur kim ahâlî i Erdebîl'in câmeleri hırka i peşmîne gibi fâre derdinden pâre pâre olmuşdur. Anınçün bu şehr i Erdebîl'de hirre ya‘nî gürbe ya‘nî kutta ya‘nî kedi me­zâd ı şâhîde fürûht olunur. Başka kedi dellâlı vardır, kafes içre koyup bey‘ eder, gâyet mak­bûl­dür. {Husûsan} Divriği kedisi Erdebîl'de yüz guruşa fü­rûht olunduğu müsbetdir, ammâ yine mu‘ammer olmaz. Ve dellâllar kedi fürûht etdikde bu gûne savt ı a‘lâ ile nidâ eder "Ey tâlibân ı mırrâbe ve sen­nûre i sayyâde ve mü’eddebe i hirrâbe ve mûnise i tarrâbe ve hasmâne i fârâbe, lâkin serrâka değildir, mûnis i gâmharedir" deyü beyâtî makâmında nidâ edüp terennüm eder. Ve bu şehrin niçe gûne temâşâ­sı vardır, ammâ tahrîr olunmadı.

Ziyâretgâh ı kibâr ı kümmelîn i Erdebîl;: Ev­velâ kutb ı âlem i rûhânî, sâkin i külbe i Sübhânî, Hazret i eş-Şeyh Safî ibn eş-Şeyh Hoca Alî b. eş-Şeyh Sadreddîn Mûsâ b. eş-Şeyh Safîyeddîn Ebû İshâk Erdebîlî: Cümle İrân u Tûrân şâhlarının ibtidâ­sı bu Şeyh Safî'dir kim tulû‘ları bu Er­de­bîl'dendir. Ve Erdebîl'in (   ) de bir bâğ ı İremde kub­be i âlîler içre medfûnlardır kim niçe yüz der­vî­şân ı zî-şân türbedârânları vardır. Şeb [u] rûz cemî‘î züvvârâna ni‘metleri mebzûldur ve evkâf ı azîmdir.

Şeyh Safî sâhib i hurûc olup memâlik i Acem'e kutbiyyet ile hükm i hükûmet etdi. Andan oğlu Şeyh Haydar halîfe oldu. Anın oğlu eş-Şeyh İbrâ­hîm vâkı‘asında kendüyi bir hımâr vat’ etdü­ğünü dedesi Şeyh Safî'ye ta‘bîr etdirüp Şeyh Safî "Yâ İbrâhîm! İrân ı zemînde ulu pâdişâh olursun" deyü ta‘bîr edüp ib­tidâ Şeyh İbrâhîm sikke ve hutbe sâhibi olmuşdur. Ammâ ceddi Şeyh Safî ve babası Şeyh Haydar sikke ve hutbe sâhibi olmamışlar idi. Şeyh Safî'den Şâh Abbâs ı Evvel'e gelince sikke sâhibi beş şâh idi ve's-selâm.

Bu Erdebîl ıklîm i örfiyyenin on seki­zincisindedir. Arz ı beledî (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) ve tûl ı nehâr[î] (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) dır. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Bu Erdebîl şehrinden kalkup cânib i şimâle 9 sâ‘atde,

Menzil i kend i Ârâm-şâh: Altı yüz hâneli bâğ u bâğçesiz bir kenddir. Andan yine şimâle 8 sâ‘at,

Kend i Yâr Alî: Üç yüz hânedir. Câmi‘i ve hân ve hammâmı yokdur. Lâkin esvâkları çokdur. Hafta bâzârı durur bir cây ı bâzârdır. Andan yine şimâle 6 sâ‘at,

Kend i Mirza İmâd: Nâhiye i Dîde­herd hâkinde sekiz yüz hâneli âbâdân kenddir. An­dan 7 sâ‘atde yine şehr i Tebrîz i dilâvize dâhil olup niçe gün dahi zevk [u] safâ edüp cümle kelen­ter ve darûga ve mihmândârlar bin baş kârbân âmâ­de edüp Hoy cânibine ve şehr i Behistân hânına ve kal‘a i Çûres hânına ve Revân hânına hakîre ri‘âyet edüp her menzilde nâmdâr kulağızlar verilmesiyçün mektûblar terkîm olundu. Ve Paşa yı âlîşân efen­dimize nâme i muhabbet-üslûblar yazılup on katar tâvûsî deve yükü pirinç ve huşk i engür ve sâ’ir huşk i Abbâsî emrûd ve gülnâr ve âlûlar verdi ve iki küheylân karaçabuk atı ve dörd aded alaca çapar atı verdi. Ve iki Gürcî gulâmlarının ellerinde dîbâ ve zerbâf ve zencîrbâf ve müşk [ü] anber i hâm ve peten bâf ı akmişe i fâhireler ile Gürcî gulâmların verdi. Ve hakîre on tümen Abbâsî ve iki tümen bisitî ve bir Gürcî gulâmı ve bir semmûr Acemâne kürk ve bir kat Acemâne câme ve iki kürk i kebûtî ve altı aded serbend hanî ve bir katar yükü mâya tavûsî-deve­siyle Revân pirinci ve bir karaçabuk atı ve bir alaca çapar Özbek atı Acemâne eğeri ve licâmıyla ihsân edüp cümle ihtilât etdiğimiz dost­la­rımızla vedâlaşup ertesi ale's-sabâh hân ı âlî-şân askeriyle süvâr olup kerrenây [u] kös i Hakâniyânın ve sûr-ı Efrâsyab'ın döğüp çalarak bizi göndere gidüp Tebrîz hâricinde,

Mesîregâh ı Ayn ı Alî nâm mahalle varup ol hıyâ­bân [u] kûyâhda bir ziyâfet i it‘âm etmişdir kim diller ile ta‘bîr olunmaz. Bu cây ı teferrüc­gâhda dahi beş tümen Abbâsî hakîre harc-ı râh verdi ve tevâ­bi‘ ve levâhıkımız içün [307a] yigirmi tümen akçe verdi ve her bir refîklerime birer Keşân katîfesi ve üç Gücerât atlâs ve üç aded destâr ı Muhammedî ih­sân edüp üç yüz aded yekke-süvâr âdemler ile bir ya­savul ağasın hakîre vesîle verip eydür kim "Ey yasa­vul akası! Menim birâderim Evliyâ Akamı Kayser-zemîn şâhı Murâd Hân ı Râbi‘ Revân'dan Tebrîz'e geldüğü âbâdân yollar ile götüresin ve kârbânların hoş kondurup göçüresin" deyü tenbîh edüp yine atına süvâr olup nîm sâ‘at bile gidüp andan birbi­rimizle vedâlaşup öpüşüp görüşüp anlar cânib i Tebrîz'e, biz cümle ta‘allu­kâ­tımızla iki aydan sonra

Vilâyet i Azerbaycân ı Tebrîz'den vilâyet i Revân'a revân olduğumuz kurâ ve kend ve büleyde vü kılâ‘ları ayân u be­yân eder



Evvelâ Bismillah ile Tebrîz'den cânib i şimâle Tebrîz sahrâsı gülistânı içre âbâdân yerlerde 4 sâ‘at,

Menzil i kend i Hacı Harâmî: Tebrîz hâkinde ma‘mûr [u] âbâdân kend i hıyâbândır. Cümle üç yüz hâne i gülistândır ve evkâf ı Hazret i Şâm ı Gazan'dır ve kabr ı Şâm-ı Gazan bu kendden nümâ­yân­dır. Bunda mihmândâr aceb hizmet edüp mih­mân­dârlık eyledi. Ale's-sabâh bu kendden iki yüz yekkesüvâr âdem refîk olup kelenter vedâ‘ edüp avdet etdi. An­dan cânib i şimâle (   ) sâ‘at kend i imâristân içre gidüp,

Menzil i kend i Safyân: Zamân ı kadîmde kend i azîm imiş, Moğol kavmi harâb etmiş. Ba‘dehû Sultân Murâd ı Râbi‘ Moğol'dan ziyâde harâb etmiş. Hâlâ Tebrîz hakinde bin hâneli bâğ ı İrem-misâl kasaba i pür-zülâldir. Bu kend içre Ho­râ­sân erenlerinden ve Acem kibârlarından mü’el­lifîn ve musannifînden e‘izze i kirâm kimes­ne­ler medf­ûndur, ziyâret etdik, ammâ isimleri ma‘lû­­mumuz değildir. Yigirmiden mütecâviz kubbe i pür-envârlar vardır. Her sene bu kend içre mâh ı âşûrada niçe yüz bin adem cem‘iyyetiyle âşûra tabh olup Makte­lü'l-Hüseynler kırâ’at olunup ayş [u] işret i bâzâr ı germâ-germ olur. Cümle halkı Şâfi‘iyyü'l-mezheb­lerdir ammâ câ-be-câ nihânîce Hanefî Sünnî mez­heb kimesneleri çokdur. Andan şimâle 6 sâ‘at,

Menzil i Hân ı Mezîd Hân: Beş yüz toprak örtülü ve bâğ u bâğçeli ve kitak âb ı hayâtlı kend i ma‘mûr ve Tebrîz hudûdudur. İki câmi‘i ve hânı gâyet mu‘azzam ve ma‘mûr hândır ve bir hammâmı ve çârsû yı şâhîsi vardır. Andan yine câ­nib i şimâle bir sahrâ yı âbâdân içre imâr kendleri temâşâ edüp bâğ [u] gülistânlar içre ubûr ederek 7 sâ‘atde,

Menzil i kend i Keremiş: Nahşivân hudû­dunda bin hâneli kend i mu‘azzamdır kim yedi câmi‘i ve hân ve hammâmları ve çârsû-yı bâzârları mükemmel ve mükellef rabta i zîbâdır. Bunda dahi iki yüz vesîle alup cânib i şimâle sazlık ve bataklık yerleri (   ) sâ‘atde ubûr edüp,

Menzil i kend i Veşle Çayı: Kenarında hayme­lerimizle meks edüp bir gice zevk [u] safâ etdik. Bu nehr, Nahşivân dağ­larından cem‘ olup nehr i Araz'a mahlût olur. An­dan kumsal yerlerde gubâr ı gird i siyâh evce pey­veste olup toz ve toprak çekerek 2 sâ‘atde,

Evsâf ı kal‘a i Hoy ı dilcûy: (ve) Şehr i hûb-hûydır ve Menend'e mânend şehr i İrem'dir, Azerbaycân hâkinde başka sultânlıkdır kim bin mikdârı nökere mâlikdir. Kadı ve müftî ve nakîbi ve münşî ve kelenter darûgası ve korucusu ve diz çökenleri ve mihmândârları vardır. Ve bu şehr i Hoy ı hûb, Me­nend'in cânib i garbı tarafındadır ve mâbeynehümâsı on fersah yerdir. Kal‘ası bir düz sahrâda vâkı‘ ol­muş şekl i murabba‘ seng-binâ kal‘a i zîbâdır. Dâiren-mâdâr cirmi yedi bin adımdır. Cânib i erba‘asında handakı ol kadar amîk değildir. İki der­vezesi var, biri cânib i cenûba Bâb ı Tebrîz, biri câ­nib i garba Bâb ı Menend. İçinde yüz aded hâne ve bir câmi‘i var. Bânî i kal‘a Ferhâd Paşa'dır. Ammâ şehr i kadîminin bânîsi Şah Haydar ı Kerrârdır. Niçe kerre harâb u âbâdân olmuşdur. Taşra şehri yedi bin hâk ı amber-i pâk ile mestûr hâne i pür-nûrlardır. Ve cümle yetmiş mihrâb ve on bir cum‘adır ve iki hammâm ve yedi hân ve bin aded esvâk ı sultân ve cânib i erba‘ası bâğ u bostân ile müzeyyen bir hûb-huy ve mahbûb ve mahbûbesi dilcûy, şehri i müşk-bûydur. Bu şehr i azîmin devri kâmil on üç bin hatve ile, gu­lâm­­ları­mız adımlamışdır. Murâd ı Gâzî harâb idelden berü henüz âbâdân olmadadır. Ve cümle sahrâsında mahsûlâtı dânedâr pirinci hâsıl ol­duğundan hevâsı harârete mâ’ildir ve pembesi ve âbdâr engûrü olur. Ve nehri Kûh ı Selmâs'dan cem‘ olup nehr i Araz'a rîzân olur. Bâğistân, bûsitân [u] gülistânı meş­hûr­dur. Ve müsmirrâtından [307b] memdûhî peygam­ber emrûdu, şîrîn ve âbdâr ı hoş-hordur kim nazîri yokdur. Ve âb [u] hevâsının letâ­fetinden cümle halkının reng i rûyları gâyet beyâz­dır. Ve mahbûb u mahbûbesine hadd [ü] hasr yokdur. Ve ba‘zı müverrih âlimler bu şehre Türkistân, Avşaristân, İrânistân derler. Şehr i kadîm ve bender i azîmdir ve cümle nevâhîleri yüz seksen pâre avadân kend [ü] büldânları var. Ve ekseriyyâ halkı Şâfi‘î-Sünnî ;mezheblerdir. Şâh İsmâ‘îl bu kavmden tûl i sakal harâcı alırmış. Hâlâ Şâh Safî'den berü mu‘âflardır. Sakalların uzadup sakal harâcı vermezler. Ve mahbûb u mahbûbesine hadd [ü] hasr yokdur.

{Ziyâret i Ser i Hazret i Şems i Tebrîzî: (   ) (   ) (   ) (   ) (   )}

Hoy hânına mektûbların verüp iki gün zevk [u] safâlar edüp ve niçe parça hedâyâlar ihsân edüp iki yüz aded müsellah refîkler alup yine cânib i şimâle deşt u kendler güzer edüp 9 sâ‘atde



Menzil i şehr i Behistân ı bâğistân: Hoy şehirlerindendir. Başka kelenteri vardır. Kadîm i eyyâmda Tebrîz'e mânend şehr imiş. Hülâgû kavmi bu şehr kavmini helâk edüp şehrin hârâk etmiş. Hâlâ bin hâneli büleyde i sağîredir. Üç câmi‘i ve hân [u] hammâmı ve es­vâk ı muhtasarı vardır. Lâkin kârgîr bezzâzistânı yokdur. Ammâ bâğ u besâtin ve gaytânına nihâyet yokdur. Andan yine cânib i şimâle 3 sâ‘atde

Evsâf ı kal‘a i Çûres;: Nakşivân hudûdunda Çûres başka hânlıkdır. İki bin askere mâlikdir. Kadısı ve on iki imâm aşkına on iki zâbiti var. Kal‘ası bir püşte üzre şekl i muhammes, ol kadar metîn değil, sâde dîvâr bir kal‘a i üstüvârdır. İbtidâ bânîsi Azerbaycân Şâhı Uzun Hasan binâsıdır. Murâd Hân ı Râbi‘ efendimiz münhedim etmiş. Hâlâ rah­nedâr olan dîvârları dolma kirec binâ palanka-misâl yerleri vardır. Gerçi başka bir püşte üzredir ammâ yine bir kûh ı bâlânın dâmenine vâkı‘ olmuşdur. Kıbleye nâzır bir kapusu var. Derûn ı kal‘ada Rus Hasan Paşa câmi‘inden gayrı imâret yokdur. Ammâ taşra şehri yedi bin hâne i nev-binâlardır. On bir câmi‘i var. Cümleden Özdemirzâ­de Osmân Paşa câmi‘i ve Ferruhzâd Şâh ibn Timur Hân câmi‘i mü­kellefdir. Üç hammâm ve yedi hân ve iki yüz dük­kân ı âbâdândır. Âb [u] hevâsının letâfetinden perî-rû, melek-manzar, afife­tü'l-hâl, hûb-hısâl mahbûbesi var. Ve mahsûlâtının memdû­hâtın­dan gûnâ-gûn galle ve hubûbâtı ve müsmirrâtı memdûh ı Azerbaycân'dır. Ve gâyet ma‘mûr kasr ı haver­naklı nev-binâ sa­rây ı âlî­leri ve kâh-ı münak­kaş mürevakkları var. Ve pençe i âfitâb gılmân mah­bûb­ları maralî ve gazâlî mükehhal Hoten âhûsu gözlü ve şîrîn sözlü ve Merâğa yüzlü serâmed ve dilârâ mahbûbları kaçan kim börk i Is­fahânîlerin ve Acem-pîşli kalemkârî ve halkârî sürh-renk kabâların giyüp tâvûs ı bâğ ı İrem gibi reftâr etdükleri zamân uşşakân ı dilfikârın aklı perîşân olur. Ve kâhîce uş­şâk ı müştâka bir hande-künân nigâh etseler nâgâh âşık ı dil-i zâr, zâr ı nizâr ı pür-zâr-ı Mecnûn ı bî-karâr olur.

Ve bu şehrin hânı Eyyûb Hân, yârân ı zarîfândan mahbûbu'l-kulûb ve nükte­dân ı mergûb ve mîr-kelâm ı hoş-sohbet ve Cem-meşreb cüvân yiğit olmağıla şeb [u] rûz cemî‘î mutribân, hânende ve sâzendegânların cem‘ edüp niçe âlüfte ve âşüfte civân nedîmleriyle üç gün üç gice cân sohbetleri edüp Hüseyn Baykara fasılları ederdik. Dördüncü gün Hân'dan bir kat lipâçe ve niçe elvân hârîr parça ve bir kebûtî kürk ferâce ve niçe serbend alaca ve üç tümen Abbâsî akçe ihsân edüp cümle ihtilât et­di­ğimiz yârânlar ile vedâlaşup iki yüz vesîle ile şehr i Çûres'den çıkup cânib i şarka meyilli 4 sâ‘at gidüp



Nehr i Karaçubuğ: Tulû‘u Çûres kûhlarından cem‘ olup niçe kendleri reyy edüp nehr i Araz'a rîzân olur. Mâh ı temmûzda endek kalup dükeli devâbât makûlesinden keçi ve koyun ayakdan ubûr eder. Bu nehri biz dahi güzer edüp cânib i şimâle ma‘mûr kendler içre 7 sâ‘at gi­düp,

Menzil i kend i Millili: Revân hudûdunda beş yüz evli, bâğ u bâğçeli ve câmi‘ [ve] hammâmlı ve hânlı âbâdân kend i pür-levenddir. Nehr i Millilî kenarında vâkı‘ olmuşdur kim nehr i Millilî Sepend kûhlarından tulû‘ edüp bu dahi Araz'a munsab o­lur. Andan yine şimâle vâsi‘ çemenzâr ve sahrâ içre dı­raht ı çınar ve ar‘ar ve bîd i sernigûnlar ile ârâste olmuş hıyâbânlar sâyesinde güzer edüp 8 sâ‘atde,

Menzil i Tut âlûsı: Bir çemenzâr, sahrâ yı lâlezârdır. Niçe yüz bin sâyedâr dıraht ı müntehâları vardır. Dârları, dey­yâr[ları] yokdur. Hemân bir çerâgâh, zemîn i mahsûldâ­rdır. Bu ferah-fezânın cânib i cârında hem-civâr olan kend i levendlerin darûga ve kelenterleri cümle levâzımât, me’kûlât [ü] meşrûbâtlarımız ve âbdâr meyve i gûnâ-gûnlarımız getirüp bu cây ı dilküşâda yek şeb mihmân olduk. Andan cânib i şimâle nehr i Araz sâhiliyle gidüp [308a] ve Arazı geçidden karşu geçüp,

Yüklə 4,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin