Hürriyet, Milliyet, Türkiye ve Cumhuriyet gibi birçok büyük gazetenin yüksek tirajlı Avrupa baskıları vardır. Her türlü dergi ve kitap birçok kitapçıda bulunmaktadır. Türkiye’den gelen söz ve sahne sanatçıları Avrupa kentlerinde temsiller ve konserler vermektedir. Kimi Avrupa kenti Anadolu kentlerinin birçoğundan daha fazla Türk di
linde sanat gösterilerine sahne olmaktadır. Birçok Avrupa kent ve mahalle kütüphanelerinde çok zengin Türkçe kitap koleksiyonu bulunmaktadır. Hollanda’daki çok sayıda kütüphane Türk yazarlarla okuma günleri düzenlemektedir.
Tüm bunların yanı sıra çanak anten yoluyla Türkiye’de yayın yapan radyo ve televizyon kanallarının çoğu Avrupa kentlerinde izlenebilmektedir. Her ne kadar bazı Avrupalı tutucu çevreler bu çanak antenlerin yasaklanmasını istese de Türk televizyon yayınları ana dilinin canlı tutulmasında çok önemli bir rol oynamaktadır. Bu paragrafta özetlenen tüm etkenler ana dilinin özellikle genç kuşaklar tarafından edinimi ve muhafazası için önemli bir can damarı olmaktadır.
Son yıllarda Avrupa ülkelerinin çoğu göçmenlere vatandaşlık hakkı tanımıştır. Bunun sonucunda Avrupa ülkelerinde yaşayan birçok Türk, çalıştıkları ülkenin vatandaşlığına geçmek için başvuruda bulunmuştur. En büyük Türk göçmen grubu Almanya’da yaşadığı halde Hollanda (22,179) ve Almanya’dan (24,682) yaklaşık sayılardaki Türk göçmen 1984-1992 yılları arasında vatandaşlık başvurusunda bulunmuştur. Şen’e (1996) göre Almanya’da çok düşük sayıda Türk’ün vatandaşlık başvurusunda bulunmasının başlıca nedeni, sadece Türkiye’deki birtakım yasal hakların kaybedilmesinden değil aynı zamanda Türk kimliğinin yitirilmesi ve ülkeden tamamen kopulması anlamına geldiği de düşünülmektedir. Almanya’da çifte vatandaşlık gündemde olmasına rağmen daha hâlâ toprak bağından çok kan bağı vatandaşlık için kriterdir. Vatandaşlık meselesi, sadece hak ve yükümlülükler açısından değil, ayrıca seçme ve seçilme hakkı açısından da çok önemlidir. Şen’e (1996) göre “göçmenler diğer tüm vatandaşlar gibi vergi ödeme, kanunlara uyma gibi yasal yükümlülüklerini yerine getirmelerine rağmen seçme ve seçilme hakkı yoluyla ülke yönetimini etkileme gibi temel vatandaşlık hakkından yoksundurlar.” Bu durum bazı Batı Avrupalı politikacıların bir taraftan ‘uyum çağrıları’ yaparken diğer taraftan göçmenleri dışlamasına çok iyi bir örnektir. Şen’e göre “sosyal bütünleşmenin sağlanabilmesi için birtakım yasal alt yapının sağlanması gerekmektedir. Her şeyden önce göçmenlerin kendilerini güvende hissedebilmeleri için ayrımcı göç politikalarına, ırkçılığa ve ayrımcılığa bir son verilmesi gerekmektedir.” Her şeye karşın özellikle Hollanda, Belçika ve Almanya’da yaşayan Türk göçmenler siyasi partilere artarak ilgi göstermektedirler. Hollanda ve Almanya meclislerinde görev yapan Türk kökenli parlamenterler Türk grubunun sosyal ve siyasal etkinliğinin de artmasını sağlayacaktır. Siyasi temsilin artması için de yaşanılan ülkenin vatandaşlığına geçmek önem kazanmaktadır.
Dilsel ve Kültürel Değerlerin
Korunması
Batı Avrupa’da yaşayan Türk göçmenler ana dillerinin korunması konusunda oldukça duyarlıdırlar. İkinci kuşak Türk gençlerinin dil tutumlarının tespiti için Almanya’nın Essen kentinde iki anket çalışması yapılmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına göre (Yağmur, 2002), Türk gençleri, ana dillerine karşı çok olumlu yaklaşırken ileride Türkçe’nin Almanca tarafından geri planda bırakılacağından çekinmektedirler. Bu tutum, Türk gençlerinin ana dillerine karşı daha duyarlı olmalarını sağlayacağı için olumlu bir sonuç olarak kabul edilebilir. Hollanda’da De Bot ve Weltens (1997) tarafından yapılan çalışmada da benzer sonuçlar alınmıştır. De Bot ve Weltens Hollandaca, İngilizce, Almanca ve Türkçenin bu dili konuşanlar arasında kıyaslamalı önemlerini araştırmışlardır. Söz konusu çalışma kapsamında araştırmaya katılanlar hem kendi dillerini hem de diğer dilleri önemleri açısından değerlendirmişlerdir. Tutumlarla ilgili 18 soruya verilen yanıtları faktör analizine tabi tutmuşlar ve ortaya 5 faktör çıkmıştır: Kendi dilinin ve kültürün önemi, azınlık dilinin muhafaza edilmesi, medya ve okullarda kullanılan diller, yabancı ülkelerde çalışma niyeti ve son olarak İngilizce ve Almanca’nın Hollandaca üzerindeki tehdidi. Bu çalışmanın sonuçlarına göre dört grup içerisinde Türkler, ana dillerine karşı en üst derecede duyarlı bulunmuştur. Ayrıca, Türkler ana dillerinin çok değerli olduğunu belirtirken dillerinin okullarda öğretilmesini istemişlerdir. Diğer taraftan, sadece Türk gruptan araştırmaya katılanlar çocuklarının başka kültürlerden insanlarla evlenmesine karşı çıkmışlardır. Bu bulgular ışığında Türk grubunun ana dili ve kültür konusundaki hassasiyeti kolayca anlaşılmaktadır.
Hollanda’da elde edilen sonuçlar Türkçenin ikinci ve üçüncü kuşak göçmenler arasında en güçlü azınlık dili olduğunu göstermektedir. Türk dili, Türk kimliğinin ayrılmaz bir parçası olduğu için ana dilin ikinci dil ortamında yaşatılması ve eğitimi çok önemli hale gelmektedir. Dilin bu denli güçlü olmasında en önemli etkenlerden birisi, Türklerin grup dışı evlilik yapmamalarıdır. Avrupa ülkelerinde doğup büyüyen gençler çoğunlukla Türkiye’de evlilik yapmakta ve sürekli olarak birinci kuşak göçmen akımı sağlanmaktadır. Bu sosyo-kültürel eğilim ana dilinin de sürekli olarak canlı ve diri kalmasına yol açmaktadır. Eğer Avrupa’da yetişen gençler daha çok kendi aralarında veya farklı dil gruplarından evlilik yapmış olsalardı, ana dilinin korunması bu denli kolay olmayabilirdi. Nitekim karma evliliklerde (farklı dilleri konuşan kişilerin evlilikleri kastedilmektedir), çoğunlukla yaşanılan ülkenin dili evde konuşulmakta ve çocuklar da sadece evde konuşulan ortak dili (Almanca
veya Hollandaca gibi) öğrenmektedirler. Aynı şekilde Türk grubunun çoğunlukla aynı semtlerde oturuyor olması da onlara ana dili kullanımı için geniş bir sosyal yapı sunmaktadır. Aslında basın yayın organları Türklerin sadece kendi aralarında iletişimde olmalarından ve bulundukları topluma uyum sağlamamalarından şikayetçi olmaktadır. Bu iddialar, Türkler arasındaki dayanışmanın Batı standartlarına göre çok güçlü olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Sonuç
Gogolin’in (1998) iddia ettiği gibi Türkçe’nin ikinci ve üçüncü kuşak gençler arasındaki statüsü oldukça yüksektir. Batı Avrupa’daki Türk göçmen grubun sosyo-ekonomik özelliklerinden dolayı, çoğunluk toplum üyeleri Türkçenin çok daha düşük statü ve güce sahip olacağını bekleseler de ortaya çıkan sonuçlar, Türkçenin çok güçlü bir dil grubu olduğunu ortaya koymaktadır. İlginç bir şekilde Türkçe, Avrupalı genç kuşaklar arasında popüler bir argo haline gelmektedir. Aynı şekilde Türkçe yabancı dil derslerine Alman ve Hollanda kökenli öğrenciler de ilgi duymaktadır. Ancak elde uygun malzeme olmaması Türkçe’nin yabancı dil olarak geleceğini tehdit etmektedir. Türkçe’nin etkili bir şekilde öğretimi için çok nitelikli öğretmen ve malzeme gerekmektedir.
Avrupa’daki Türkler bulundukları topluma başarılı bir şekilde uyum sağlarken aynı zamanda kalabalık bir grup olmalarının verdiği avantajla ana dillerini ve kültürlerini de muhafaza edeceklerdir. Extra, Aarts, Avoird, Broeder & Yagmur (2001) tarafından yapılan araştırmada da ortaya çıktığı gibi, Batı Avrupa’daki gelecek Türk nesilleri iki dilli olacak ve ana dillerine sahip çıkacaklardır.
Abadan-Unat, N. (1976). ‘Turkish Migration to Europe: A Balance Sheet of Achievements and Failures’. In: N. Abadan-Unat (Ed.) Turkish Workers in Europe. Leiden: E. J. Brill, 1-44.
Akıncı, M. -A (1996) “Les pratiques langagières chez les immigrés turcs en France”. Écarts d’Identité, no. 76, pp. 14-17.
Akıncı, M. -A. (1999) “Développement des compétences narratives des enfants bilingues turc-français en France âgés de 5 à 10 ans. (Ph. D. dissertation, Université Lumière Lyon 2).
Akıncı, M. A. & Yağmur, K. (2000). Language use and attitudes of Turkish immigrants in France and their subjective ethnolinguistic vitality perceptions. Paper presented at International Turkish Linguistics Conference, Bogazici University, İstanbul, Turkey, 14-16 August 2000.
Boeschoten, H. (1990) Acquisition of Turkish by immigrant children. A multiple case study of Turkish children in the Netherlands aged 4 to 6. Wiesbaden: Harrasowitz.
Boeschoten, H. et al. (1993). Turkish, Kurdish and other languages of Turkey. In Community Languages in the Netherlands, G. Extra & L. Verhoeven (eds.), 109- 142, Amsterdam: Swets & Zeitlinger.
Bot de, K. & Weltens, B. (1997). Multilingualism in the Nederlands? In: T. Bongaerts & K. de Bot (eds.) Perspectives on Foreign Language Policy, 143-156. Amsterdam: John Benjamins.
Broeder, P. & Extra, G. (1999). Language, Ethnicity & Education: Case studies of Immigrant minority groups and immigrant minority languages. Clevedon: Multilingual Matters.
Driessen, G. (1997). From mother tongue to foreign language: Prospects for minority- language education in The Netherlands. In Perspectives on Foreign-Language Policy: Studies in Honour of Theo van Els, T. Bongaerts and K. de Bot (eds.), 181-200, Amsterdam: John Benjamins Publishing.
Echardour, A. & E. Maurin (1993) La main d’oeuvre étrangère, Données sociales, pp. 504-13.
Extra, G. & Verhoeven, L. (1993). Community languages in cross-cultural perspective. In Community Languages in the Netherlands, G. Extra & L. Verhoeven (eds.), 109-142, Amsterdam: Swets & Zeitlinger.
Extra, G. & Gorter, D. (2001). Comparative perspectives on regional and immigrant minority languages in multicultural Europe. In: G. Extra & D. Gorter (eds.) The Other Languages of Europe. Clevedon: Multilingual Matters. Pp. 1-41.
Extra, G., Aarts, R., Avoird, T., Broeder, P., & Yagmur, K. (2001) De Andere Talen van Nederland (The other langauges of the Netherlands). Bussum: Uitgeverij Coutinho.
Gogolin, I. (1998). Multilingualism and the Public Sphere. Which languages for Europe? Amsterdam: European Cultural Foundation.
INSEE (1997). Portrait social: les immigrés en France.
Klatter-Folmer, J. (1996) Turkse Kinderen en hun schoolsuccess. Ph. D Dissertation, Tilburg University, Tilburg: Tilburg University Press.
Mulder, L. (1996) Meer voorrang, minder achterstand: Het Onderwijsvoor- rangsbeleid getoetst. Nijmegen: ITS.
Pfaff, C. (1994). Early bilingual development of Turkish children in Berlin. In The Crosslinguistic study of bilingual development, G. Extra & L. Verhoeven (eds.), Amsterdam: Royal Netherlands Academy of Arts and Sciences.
Şen, F. (1996). Turkish Communities in Western Europe. In Turkey between East and West: new challenges for a rising regional power, V. Mastny & R. C. Nation (eds.), 233-266. Boulder, Colo: Westview Press.
Tesser, P. (1993) Rapportage minderheden 1993. Rijswijk: SCP.
Verhallen, M. & Schoonen, R. (1993). Lexical knowledge of monolingual and bilingual children. Journal of First and Second Language Acquisition, 14, 4, p. 344.
Verhoeven, L. (1987). Ethnic minority children acquiring literacy. Dordrecht: Foris Publications.
Verhoeven, L. and Vermeer, A. (1989). Diagnose van Kindertaal [Diagnosis of Child Language]. Tilburg: Zwijssen.
Villanova de, R. (1997) Turkish housing conditions in France: from tenant to owner. In: S. Özüekren & R. Van Kempen (ed.), Turks in European cities: housing and urban segregation. Comparative Studies in Migration and Ethnic Relations, 4, ERCOMER, Utrecht University, pp. 98-121.
Yağmur, K. (1997) First Language Attrition among Turkish Speakers in Sydney. Ph. D. Dissertation, Nijmegen University (Studies in Multilingualism, Vol. 7, Tilburg: Tilburg University Press).
Yağmur, K., de Bot, K., & Korzilius, H. (1999). Language Attrition, Language Shift and Ethnolinguistic Vitality of Turkish in Australia. Journal of Multilingual and Multicultural Development, 20, 1, pp. 51-69.
Yağmur, K. (in press) Language Maintenance Patterns of Turkish Immigrant Communities in Australia, and Western Europe: the impact of majority language policies on language attitudes and ethnolinguistic vitality perceptions. International Journal of the Sociology of Language.
Diyasporik Türk Gençliği Kültürel Kimliğin Yeniden Üretimi ve Hibrid Kimlik İnşası / Dr. Talip Küçükcan [p.818-829]
Dr. Talİp Küçükcan
İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) / Türkiye
Giriş
Türklerin Batı Avrupa ülkelerine göç süreci 1950 sonları ve 1960’ların ilk yıllarından başlayarak devam etmiştir. 1973 yılındaki petrol krizine dayalı ekonomik duraklamadan göç hareketini bir süreliğine kesintiye uğratmakla birlikte aile birleşimi şeklinde dışarıya göç hareketi ivme kazanarak devam etmiştir. Türkiye’ye dönüş planları sadece mitolojik bir niyet olarak kalmış ve aile birleşmeleri ile Avrupa’daki Türk nüfusu her yıl gittikçe artmıştır (Abadan-Unat, 1974; Paine, 1974; Abadan-Unat; 1976; Beeley, 1983; Martin, 1991). Günümüzde Avrupa’da 3 milyondan fazla Türkiye kökenli insan yaşamaktadır. Avrupa’daki Türk nüfusun büyük bir çoğunluğu bulundukları ülke vatandaşlığına geçerek göçmenlik statüsünü terk etmek suretiyle bu ülkelerde yerleşik hayat sürmeye başlamıştır (Castles, Booth and Wallace, 1987). Avrupa’da doğup büyüyen genç kuşaklar da eğitimlerini bu ülkelerde almakta, bu ülkelerin okullarında sosyalleşmeye başlamaktadırlar. Anne-babalar için genç kuşakların farklı kültürel ortamlarda sosyalleşmeleri ‘kültürel kimlik’ gelişimi açısından birtakım kaygılara neden olmaktadır. Ancak bu kaygıların ne kadar haklı olduğunu, Avrupa’daki Türk gençlerinin gerçekten ‘kültürel kimlik’ eksenli sorunlar yaşayıp yaşamadıklarını değerlendirebilmek için gençlerin Türk kültürel değerleri hakkında neler düşündükleri konusunda kapsamlı araştırmalar yapıldığını söylemek zor görünmektedir. Bununla beraber son yıllarda Avrupa’daki Türk gençlerini konu alan sosyolojik ve antropolojik araştırmaların ivme kazandığını da belirtmekte yarar vardır (Abadan-Unat, 1985; Kagitcibasi, 1987; Lange, 1989; van der Lans and Rooijackers, 1996). Almanya, Belçika, Fransa ve Hollanda gibi ülkeler yanında Avrupa’ya giden Türkler için İngiltere de önemli bir göç ülkesi olmuştur. İngiltere’de yerleşik Türkiyeli ve Kıbrıslı Türklerin sayısının 300 bini aştığı tahmin edilmektedir (Ladbury; 1977; Bhatti, 1981; Gazioglu; 1989; Nielsen, 1989a; Anwar, 1993; Owen, 1993; The Independent, 2 January 1996). Bu ülkede yaşayan Türkiyeli ve Kıbrıslı Türklerin çocukları söz konusu olunca da ‘kültürel kimlik’ sorununa eğilen ancak birkaç bilimsel araştırmadan bahsetmek mümkündür.
Bu makale Londra’da yapılan bir alan araştırması ve anket uygulaması verilerine dayanmaktadır. Araştırmanın amacı İngiltere Türk gençliğini daha yakından tanımak ve düşüncelerini, tutum ve duruşlarını öğrenerek diyasporada ‘kültürel kimlik’ oluşumunu ve geleneksel kimlik yapısındaki değişimleri tahlil etmektir. Makale bireysel ve toplumsal kültürel kimlik ve aidiyetin oluşmasına etki eden unsurlar içinde yer alan faktörlerden sayılabilecek Türkçe (dil), Türk kültürü, arkadaş grubu seçimi, kız-erkek arkadaşlıkları ve evlilik öncesi cinsel ilişkiler hakkında Britanyalı Türk gençlerinin neler düşündüklerini içermektedir. Buna ilaveten gençlerin aile ve arkadaş seçimi konusundaki fikirleri ile Türkiye ve Kıbrıs’a nasıl baktıkları ele alınmaktadır.
Araştırma Popülasyonu
Ankete katılanlar psikologların gençlik dönemi olarak niteledikleri 12-18 yaş grubundaki (Patterson, Sochting and Marcia, 1992) kız ve erkek Türk gençlerinden oluşmaktadır. Araştırma grubu olarak 12-18 yaş grubunu yani erken ergenlik ve gençlik döneminin seçilmesinin temel nedeni kimlik duygusu edinmede bu gelişim döneminin belirleyici derece etkin bir özelliğe sahip oluşudur (Phinney, 1993b). Tablo 1 araştırmaya katı
lanların yaş ve cinsiyetlerine göre dağılım oranlarını göstermektedir.
Tablo 1: Araştırmaya Katılanların Yaş ve Cinsiyet Dağılımı
Erkek % KIz %
12-15 24 57 36 71
16-18 18 43 15 29
Toplam 42 100 51 100
Tablo 1’de de görüldüğü gibi araştırmaya 42 erkek ve 51 kız olmak üzere toplam 93 genç Türk katılmıştır. İstatiksel olarak bu temsili bir rakam olarak görülmektedir. Bu sayının Türk gençleri hakkında genel bir izlenim edinilmesi, kimliksel oluşum ve değişimdeki örüntünün gözlemlenmesi için yeterli olduğu düşünülmektedir. Anket Türklerin yoğun olarak yaşadıkları kuzey-doğu Londra’da farklı devlet okullarında yapılmıştır. Böylece daha temsili bir araştırma popülasyonuna ulaşılması gerçekleştirilmiştir. Okullarda anket uygulamasına ilave olarak gençlerin gönüllü olanları ile yüz yüze görüşmeler gerçekleştirilerek araştırma sürecinde daha zengin ve detaylı veri toplanması sağlanmıştır.
Araştırmaya katılan erkeklerin yüzde 57’si, kızların ise yüzde 71’i 12-15 yaşları arasındadır. Yaşları 16-18 arasında olan erkeklerin oranı yüzde 43, kızların oranı ise yüzde 29’dur. Bilimsel araştırmalar bu yaş dönemlerini gençlik dönemi olarak nitelemektedir. Biz de bu nedenle özellikle bu yaş grubunu seçtik. Ancak 18-24 yaş grubu hakkında da araştırmalar yapılması gerektiğini burada belirtmek gerekir.
Doğum Yeri ve
Sosyalleşme Çevresi
Araştırmaya katılan Türk gençlerinin doğum yerleri Türkiye, Kıbrıs ve Londra olarak belirlenmiştir. Tablo 2’de görüldüğü gibi erkeklerin yüzde 41’i, kızların ise yüzde altısı Türkiye’de; erkeklerin yüzde altısı, kızların ise yüzde sekizi Kıbrıs’ta doğmuştur. Geri kalan büyük çoğunluk ise Londra doğumludur.
Tablo 2’de yer aldığı gibi erkeklerin yüzde 45’i kızların ise yüzde 86’sı İngiltere doğumludur. Yani araştırmaya katılan gençlerin yaklaşık üçte ikisi İngiltere’de doğup büyüyen deneklerden oluşmaktadır. Bu önemli bir bulgudur ve buna şöyle bir anlam yüklenebilir: Türkiye ve Kıbrıs’tan uzak vatanlarda doğan bir Türk kuşağı yetişmektedir. Benzeri bir durum diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler için de geçerlidir. Burada doğan gençler için doğdukları ve büyüdükleri ülkeler anavatan durumundadır.
Tablo 2: Araştırmaya Katılanların Doğum Yeri
Erkek % KIz %
Türkiye 17 41 3 6
Kıbrıs 6 14 4 8
Londra 19 45 44 86
Toplam 42 100 51 100
Avrupa’da yeni bir Türk gençliği yetişmektedir. Aile kökenleri Türkiye ve Kıbrıs olan İngiltere doğumlu gençler Avrupa Türklerinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu gençler doğdukları ülke dilini daha iyi öğrenmekte ve anne-babalarından farklı bir kültürel hayat içinde büyümektedirler. Gençlerin içinde yaşadıkları ortamsal ve çevresel faktörler kimlik edinme ve aidiyet duygusu kazanmalarını etkilemektedir (Phinney, 1993a). Bu nedenle Türk gençlerinin kültürel kimlikleri incelenirken doğup büyüdükleri sosyal çevre göz önüne alınmalıdır. Çünkü kimlik gelişimi sadece zihinsel ve duygusal süreçlerin değil çevresel ve toplumsal faktörlerin de etkisine maruz kalmaktadır (Watermann, 1992; Phinney, 1993a; Markstrom-Adams, 1992).
İngiltere’de doğup büyüyen veya küçük yaşlarda bu ülkeye gelenler farklı kimlikler, kültürel değerler ve farklı yaşam biçimleri ile karşılaşmaktadırlar. Bu nedenle gençleri anlamak ve kimlik gelişim süreçlerini çözümleyebilmek için bağlamsal ve çevresel koşulların göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Türk gençlerinin İngiltere’de yaşadıkları süre göz önüne alınırsa bu söylediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Tablo 3’te görüldüğü gibi Türk gençleri hayatlarının büyük bölümünü Londra’da geçirmektedirler. Burada doğmayanlar bile küçük yaşlarda aileleriyle gelip İngiltere’de yaşamaya başlamıştır. Tablo 3’teki veriler Türk gençlerinin büyük bir çoğunluğunun doğumlarından bu yana Londra’da yaşadıklarını göstermektedir. Londra’da doğmayanların çoğu da zaten uzun yıllar önce buraya gelmiş görünmektedir.
Tablo 3: Londra’da Yerleşiklik Süresi?
Erkek % KIz %
Doğduğundan beri 19 45 44 86
1-5 yıl arası 8 19 4 8
6-10 yıl arası 15 36 3 6
Toplam 42 100 51 100
Araştırmaya katılan erkeklerin yaklaşık yarısı, kızların ise yüzde 86’sı doğduklarından beri Londra’da yaşamaktadır. Bunun anlamı şudur: Artık İngiltere’de doğup büyüyen, İngiliz okullarına giden, İngilizce yazıp konuşan ve bunlardan da önemlisi Britanya vatandaşı olan bir Türk gençliği yetişmektedir. Bunlara kısaca Britanya Türk gençliği denilebilir. Britanya Türk gençliği
İngiliz kültür değerlerinin baskın olduğu toplumsal bir çevrede sosyalleşmekte ve kimlik duygusu edinmektedir. Çevresel ve ortamsal şartlar gençlerin aile ilişkilerini, Türk diline ve geleneklerine bakışını ve arkadaşlık ilişkilerini etkilemektedir. Şimdi sırasıyla gençlerin bu konulardaki görüş, algı ve duruşlarını tahlil edebiliriz.
Gençler ve Aile İlişkileri
Makalenin bu bölümüne kadar araştırmaya katılan Türk gençlerinin profili hakkında bilgi verilmiştir. Şimdi sıra, çoğunluğu İngiltere’de doğup-büyüyen genç Türklerin aileleri hakkında verdikleri bilgilere ve gençlerin kuşaklar arası ilişkiler hakkında neler düşündüklerini irdelemeye gelmiştir.
Gençlerin kuşaklar arası çatışmalara ilişkin şikayetleri, istekleri ve aileden beklentilerine kulak vermeden onlarla verimli ilişkiler kurmak mümkün olmayacaktır. Daha önce de belirtildiği gibi gençlerin çoğu İngiltere doğumludur. Yani onlar doğumlarından itibaren bu toplumun bir parçası olarak toplumsal hayata katılmaktadır. Bu özellikleri ile gençler göç deneyimi yaşayan aile büyüklerinden sosyalleşme ve toplumsal hayata katılarak yaşadıkları toplumla bütünleşme düzeyleri bakımından doğal olarak daha farklı bir tablo çizmektedirler. Tablo 4’te görüldüğü gibi araştırmaya katılan deneklerin ailelerinin yarıdan fazlası Kıbrıs kökenlidir. Türkiye kökenli olanlar sayısal olarak daha azdır. Bu da zaten İngiltere’deki Türkiye ve Kıbrıs Türklerine ilişkin olarak bilinen oranın bir yansıması olarak değerlendirilmelidir.
Tablo 4: Araştırmaya Katılanların Aile Kökenleri
ANNE % BABA %
Türkiye 28 30 32 34
Kıbrıs 53 56 51 54
Diğer 4 5 2 3
Cevpsız 8 9 8 9
Toplam 93 100 93 100
Tablo 4’te görüldüğü gibi araştırmaya katılan deneklerin aileleri içinde sadece dört anne ve iki baba Türk kökenli değildir. Verilen cevaplar arasında Türk olmayan annelerin İrlanda, İngiliz ve Arap kökenli oldukları belirtilmiştir. Bu arada hemen belirtmek gerekir ki Türkiye ve Kıbrıs kökenliler tamamen ayrı ve birbirinden kopuk gruplar olarak düşünülmemelidir çünkü her iki grup arasında çok sayıda evlilikler olmuştur. Burada sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Türk ailelerinin yaklaşık tümünü Kıbrıs ve Türkiye kökenli olarak, gençlerin ise büyük bir çoğunluğu Britanyalı olarak tanımlamak mümkündür.
Gençlerin Aileleriyle Birlikte
Yaşamaya İlişkin Tutumları
Türk aile yapısında anne-baba ile çocuklar arasında sıcak bir ilişki vardır ve bu ilişkinin ömür boyu sürmesi beklentisi canlılığını korumaktadır. Çocuklar 18 yaşına gelince evden ayrılmaları beklenmez. Evden ayrılma genellikle gençlerin evlenmesi ve yeni bir aile kurması ile meydana gelen bir süreçtir. Araştırmada İngiltere’li Türk gençlerinin aileleriyle birlikte yaşama konusundaki ne düşündükleri, aileleriyle mi yoksa özgür ve kendi başlarına buyruk mu yaşamak istedikleri sorusu da ele alınmıştır. Tablo 5’te görüldüğü gibi araştırmaya katılanların yüzde 54’ü aileyle birlikte yaşama yanlısıdır. 11 erkek ve 19 kız ise kendi ailelerinden bağımsız yaşama taraftarı olduklarını belirtmişlerdir.
Tablo 5: Gençlerin Aileleriyle Yaşama Konusundaki Görüşleri
Erkek % Kız %
Evet 22 52 32 63
Hayır 11 26 19 37
Cevapsız 9 22 - -
Toplam 41 100 52 100
Aileleriyle yaşamak isteyenler genellikle ‘aile sevgisi’, ‘aile güveni’ ve ‘hayatlarını sevdikleri ile’ paylaşma isteklerinden dolayı böyle bir tutum benimsediklerini ifade etmişlerdir. Anne-babalarına duydukları saygı, onları kırıp-incitmeme duyarlılığı ve yalnız yaşama sırasında karşılaşılabilecek toplumdaki bazı tehlikeler ve güvensizlik duyguları da aileyle birlikte yaşama nedenleri arasında sayılmaktadır. Bunlara ilaveten anne-baba ile ilişkilerin sıcak olması, çatışmaların ve farklı görüşlerin derin olmayışı, onların her an yardıma hazır olmaları da gençleri birlikte yaşamaya iten dürtüler olarak belirmektedir.
Aileyle birlikte yaşama konusundaki görüş ve tutumlarla ilgili olarak bazı cinsiyet farklılıkları göze çarpmaktadır. Özellikle kızların yüzde 37’si kendi başlarına yaşamak istediklerini belirmişlerdir. Bunun için genç kızlar çeşitli nedenler göstermektedir Aile kontrolünün katı olması, ailenin erkek üyelerine daha fazla özgürlük alanı tanınması ve kızların hayatlarının her noktasında onlara karışılması aileden ayrı yaşamak isteyenlerin temel nedenleri arasında yer almaktadır.
Ailedeki kavgalar, anne-baba ilişkilerinin gergin olması ve huzursuz bir ortamın olması da genç kızları aileden bağımsız olarak yaşamaya iten nedenler arasında sayılmaktadır. Bu nedenle anne-babaların huzurlu bir aile ortamı hazırlamaları ve gençlerin sesine kulak vermeleri gerektiği söylenebilir. Aksi takdirde onları kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya gelinme ihtimali gayet büyük olacağına kesin gözüyle bakılabilir
Aile Kontrolü ve
Kuşaklar Arası Sürtüşme
Özellikle aşırı aile kontrolü ve baskısı başta kızlar olmak üzere bütün gençlerin en büyük şikayetlerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Tablo 6’da da görüldüğü gibi erkeklerin yüzde 33’ü, kızların ise yüzde 73’ü ailelerinin aşırı baskı yaptığını düşünmektedir. Aile baskısının özellikle genç kızlar üzerinde yoğunlaşması ‘aşırı korumacılık’, ‘dedikodudan uzak durma’, ve ‘kızların daha çok tehlikeyle karşı karşıya oldukları’ gibi bazı nedenlere bağlanmaktadır. Araştırmada elde edilen bulgular İngiltere’deki Türk toplumu ile ilgili önceki çalışmalarda (Ladbury, 1979; Bainbridge, 1986) varılan sonuçları destekler niteliktedir.
Tablo 6: Gençlere Göre Aile Baskısı Düzeyi
YAŞ Erkek % KIz %
Aşırı 14 33 37 73
Aşırı değil 19 45 14 27
Cevapsız 9 22 - -
Toplam 42 100 51 100
Erkekler aile baskısını kızlar kadar hissetmedikleri için şikayetleri de o kadar fazla görünmemektedir. Coğrafi olarak yakın yerleşim birimlerinde oluşan mahallelerde ikamet eden Türk toplumu arasında erkeklerin serbest davranışlarıyla ilgili rahatsız edici düzeyde dedikodu ve söylentiler ortaya çıkmamakta, hatta başka kızlarla görülen erkeklerin bu davranışı övülmekte ve çapkınlık bir anlamda teşvik edilmektedir. Kızlar söz konusu olduğunda ise onların tiyatro ve sinemaya gitme istekleri bile çoğunlukla aile büyükleri tarafından ‘aman başkaları ne der’ kaygısıyla engellenmektedir. Bu tür korkular yaşayan aileler, erkek çocuklarına tanıdıkları özgürlüğü kızlara tanımamakta ve cinsiyet ayırımına dayalı bu kısıtlayıcı davranış genç kızları olumsuz yönde etkilemektedir. Aile baskısının sadece kızlar üzerinde kurulmasının yanlış olduğunu ifade eden deneklere göre aileler erkek çocuklara tanıdıkları özgürlükleri kızlara da tanımalı ve daha da önemlisi onlara güven duygularını güçlendirmelidir.
Gençlerle aile büyükleri arasında bazı görüş ayrılıklarının da olduğu gözlenmektedir. Araştırmaya katılan erkeklerin yüzde 68’i, genç kızların ise yüzde 90’ı çeşitli konularda aileleriyle farklı düşündüklerini ve bu kuşak farkının zaman zaman gerilimlere ve sürtüşmelere neden olduğunu belirtmektedir. Bu da yukarıda bahsedilen aile kontrolünü doğrulamaktadır. Kuşaklar arası görüş ayrılıkları genellikle giyim-kuşam, makyaj, eğlence için dışarı çıkma, arkadaşlık seçimi, arkadaş ziyareti, ev dışında geçirilen zaman, okul seçimi, geleceğe ilişkin planlar ve evliliklerinin düzenlenmesi konuları üzerine yoğunlaşmaktadır. Kuşaklar arası görüş ayrılıkları ve sürtüşme sadece Türkler arasında değil, İngiltere’ye yerleşmiş Hindistan ve Pakistan kökenli diğer etnik azınlık grupları için de geçerlidir ve aşağı yukarı benzer konularda farklılıklar dile getirilmektedir (Anwar,1976; Anwar,1985).
Gençlik, Dil ve Türkçe
Göçmen toplulukların kaybetmekle karşı karşıya oldukları kültürel değerlerin ilk sıralarında yer alan unsurlardan birinin dil olduğu belirtilmektedir (Waters, 1990). Bu bölümde gençlerin Türk dili ve kültürü hakkında neler düşündüklerini ve hangi dili daha iyi kullandıklarını ve bunun arka planını oluşturan nedenler tahlil edilecektir. Buradaki temel sorular şunlardır: Acaba Türk gençleri evde ve sokakta Türkçe mi yoksa İngilizce mi konuşmayı tercih ediyorlar? Bu tercihin gerisinde yatan nedenler nelerdir? İletişim dili seçilirken hangi faktörler devreye giriyor ve gençler tercihlerini hangi yönde kullanıyorlar?
Araştırmaya katılan gençlerin çoğu hem İngilizce hem de Türkçeyi iyi bildiklerini iddia etmektedir. Tablo 7’de de görüldüğü gibi deneklerin yüzde 72 gibi büyük bir çoğunluğu her iki dili de iyi bildiği kanaatini taşımaktadır.
Tablo 7: Türkçe ve İngilizce Düzeyleri
SAYI %
Türkçe ve İngilizce 67 72
İngilizce 12 13
Türkçe 6 6
Cevapsız 8 9
Toplam 93 10
Araştırmada elde edilen verilere göre gençlerin yüzde 13’ü İngilizceyi daha iyi yazıp konuşmaktadır. Türkçeyi İngilizce’den daha iyi bilenlerin oranı ise sadece yüzde altı olarak gözükmektedir. Gençlerin çoğunluğu hem İngilizceyi hem de Türkçeyi iyi bildiklerini söylemekle beraber araştırma amacıyla hazırlanan anketler içinde Türkçe anket formu yerine tümü İngilizce anket formlarını doldurmayı tercih etmişlerdir. Bu da gençlerin yazılı Türkçeyi İngilizce kadar etkin kullanamadıklarını göstermektedir. Gençlerin Türkçeleri daha ziyade günlük konuşmayla sınırlı kalmaktadır. Kitap okuma ve film seyretme örüntüleri de gençlerin Türkçe kitap yerine İngilizce kitapları, Türkçe film yerine İngilizce filmleri daha çok tercih ettiklerini yani Türkçenin aslında dar bir alanda kullanıldığını göstermektedir.
Dil Öğreniminin Yeri ve
Korunma Mekanizması
Gençlerin çoğu evde iki dil kullanıyor. Hem Türkçe ve hem de İngilizceyi iyi bildiğini söyleyen gençlerin çoğunluğu evde her iki dili de günlük hayatta sıkça kullanıyor. Gençlerin iki dili de iyi derece de bilmeleri bir zenginlik kaynağı olmakla beraber bu dillerden birinin ağırlık kazanarak diğerinin kullanılmasını sınırlaması bazı iletişim sorunlarına ve linguistik kimlik sürtüşmelerine neden olmaktadır.
Araştırma sonuçları Türkçe öğretiminde ilk kaynağın aile olduğunu göstermektedir. Yani bir anlamda dil aile ortamında doğuyor, gelişiyor ve genç kuşaklara sözlü gelenek yoluyla aktarılıyor. Tablo 8’de de görüldüğü gibi gençlerin yüzde 76’sı iki dilli, yani bilingual olma özelliğine sahiptir. Bu yeteneklerini gençler aile ortamlarında başarıyla kullanmakta ve evlerinde sadece İngilizce konuşanların oranı yüzde iki olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tablo 8: Evde Konuşulan Dil
SAYI %
Türke ve ingilizce 71 76
İngilizce 11 12
Türkçe 2 2
Cevapsız 9 10
Toplam 93 100
Gençlere göre aileden sonra Türkçenin en iyi öğrenildiği yer hafta sonu dil ve kültür okullarıdır. Yaz tatilini Türkiye veya KKTC’de geçirenler de tatillerini dil öğrenme ve geliştirme açısından yararlı bulmaktadır. Gençler ayrıca yerel Türk radyo ve gazetelerinde de Türkçe öğrenimine yönelik program ve yayınların yanı sıra gençlik programları ile basılı yerel medyadaki gençlik sayfalarının da yararlı olacağını düşünmektedirler.
Gençler dil ve kültürel yönden gelişim için bazı beklentilerini de dile getirmektedirler. Örneğin ülkedeki Türk derneklerin, medya kuruluşlarının ve daha da önemlisi resmi temsilciliklerin daha sık Türkçe şiir, hikaye ve deneme yazı yarışmalarının kendilerini teşvik edeceğini ifade etmektedirler. Buna ilaveten Türkiye ve KKTC eğitim müşavirliklerinden Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’a kültür gezileri düzenleyip, sponsor etmeleri beklentisi dile getirilmektedir.
Elde edilen bu sonuçlar şunu göstermektedir: Genç Türkler, Türkçe öğrenmek istiyor ve evde her fırsatta Türkçe konuşuyorlar. Ancak anne-babalarından ve yetkililerden daha fazla ilgi bekliyorlar. Unutulmaması gerekir ki çocuklara Türkçe öğretmek ilk planda anne-babanın sonra da Türkiye ve KKTC eğitim müşavirliklerinin ve kültür ataşeliklerinin görevidir. Ayrıca İngiltere’deki yerel belediyelere de düşen önemli görevler vardır. Bu görevlerin ilgili makamlara hatırlatılması da anne-babanın görevidir. Türkçeyi iyi öğrenemeyen çocukları şüphesiz anne-babaların suçlamaya hakları yoktur. Bu anlamda asıl sorumlu tutulması gerekenler çocuklarının kültürel kimlik erozyonuna uğradığını düşünen ancak kültürel birikimin aktarımı konusunda yeterince çalışmayan ebeveynlerdir.
Günlük Konuşmalarda Dillerin
Kullanım Oranları
Gençlerimiz evlerinde hem Türkçe hem de İngilizce konuşmakla beraber, çoğunluğun günlük konuşmalarında tercih ettikleri dil aslında İngilizcedir. ‘Ailenizle veya Türk arkadaşlarınızla konuşurken hangi dili konuşmayı tercih ediyorsunuz?’ şeklindeki soruya, gençlerin yüzde 63’ü “İngilizce”cevabını vermiştir. Yani Tablo 9’da da görüldüğü gibi gençler artan oranda İngilizce konuşma eğilimindedir ve bulgular gençlerin Türkçelerinin gittikçe zayıfladığını göstermektedir.
İngilizce konuşmayı tercih edenlere ‘Niçin İngilizce konuşmayı tercih ediyorsunuz?’ diye sorduğumuzda bu gençler anlamlı cevaplar vermektedir. İngilizce konuşmayı tercih edenler ‘kendimizi İngilizce daha iyi ifade ediyoruz’, ‘İngilizce daha rahat ve kolay geliyor’, ‘Türkçemiz pek iyi değil, hata yapınca dalga geçiyorlar’ gibi bir dizi cevapla iletişim dili tercihlerinin gerisinde yatan nedenleri açıklamaktadır.
Tablo 9: Türklerle Günlük Konuşmalarda Tercih Edilen Dil
SAYI %
İngilizce 59 63
Türkçe 25 27
Cevapsız 9 10
Toplam 93 100
Türk gençlerinin İngilizceyi çok iyi derecede öğrenmesi ve kullanabilmesi yaşadıkları toplumla iletişim kurup entegre olmaları, eğitim ve iş yaşamında başarıyı yakalamaları için zorunlu görülmektedir. Gençlere göre İngilizceyi iyi öğrenmeden ne okul ne de iş hayatında başarılı olunması mümkün görünmemektedir. Ancak diğer taraftan Türk gençlerinin düşünce, duygu ve beklentilerini ifade edebilecek düzeyde Türkçe bilgisinden yoksun bulunmaları ‘kültürel kimlik’ açısından kaygı verici bir durum olarak değerlendirilmektedir. Gençlere göre İngiltere’de Museviler, Zenciler, Hindistanlı ve Pakistanlı azınlıklar kültürel kimliklerini yaşatmak ve genç kuşaklara aktarmak için ciddi uğraş vermektedir. Bu azınlık grupların kültürel kimliklerini korumak için
akşam ve hafta sonu okullarına ilaveten çok sayıda tam zamanlı okul açtığının altını çizen Türk gençleri İngiltereli Türklerin sadece hafta sonu okulları ile yetindiklerini ancak bunun yeterli olmadığını dile getirmektedirler.
Gençliğin Türk Kültürü
Hakkındaki Tutumları
Avrupa’daki diğer ülkelerde olduğu gibi İngiltere’de de genç Türkler birden fazla ‘kültürel kimlikle’ karşılaşmaktadır. Bu durum Avrupa ve Amerika’daki tüm azınlık ve etnik topluluklar için de geçerli bir olgudur. Sadece Türkler değil Hindistan, Pakistan, Arap, Musevi ve Çin kökenli olanların çocukları da bir taraftan kendi kültürel değerlerini öğrenmekte diğer taraftan da yaşadıkları ülke kültürünü okul, toplum ve medya gibi kanallarla öğrenmekle yüz yüze kalmaktadır.
Özellikle göçlerle homojen yapısı bozulan ve gittikçe heterojen ve çoğulcu bir yapı kazanan toplumlarda farklı kökenlerden gelerek bu toplumlara eklemlenen gruplar zaman zaman iki farklı kültürel değerler sistemi arasında çatışma veya sürtüşme yaşamakta ve bundan en çok genç kuşaklar etkilenmektedir. Bu tür çatışmaları farklı kültürel geçmişe sahip grupların yeni ortamlarda tecrübe etmesi oldukça yaygındır (Abadan-Unat, 1985). İngiltere’deki Türk gençlerinin ailedeki sosyalleşmeleri ile okuldaki sosyalleşmeleri çoğu zaman örtüşmemektedir çünkü onlar evde Türk kültürü, okulda ise İngiliz kültürü ile yüz yüze gelmektedirler. Aslında çatışmayı yenecek kadar güçlü bir kültürel kimliği olanlar için bu tür kültürel alış-veriş bir zenginlik kaynağıdır. Ancak bu çatışmaların yaşanma süreci kendi kültürel değerlerinden kopuk olanlar için ciddi bir yabancılaşmanın başlangıcı da sayılabilir.
Gençlerin Türk Kültür Hakkında Düşünce ve Görüşleri
İngiltere’deki Hindistan, Pakistan, Musevi ve Bangladeş kökenli aileler gibi Türkiye veya KKTC kökenli ailelerin büyük bir çoğunluğu da Türk gelenek ve törelerinin çocuklara öğretilmesi ve kazandırılması gerektiğini düşünmektedir. Aileler ‘Kültürel kimliğimiz canlı tutulsun’ mantığıyla hareket etmekle birlikte acaba genç Türkler bu konuda ne düşünmektedir? Acaba gençler de anne-babaları kadar kültürel değerlerin korunmasını istiyorlar mı? Bu sorunun cevabı Tablo 10’da açıkça görülmektedir.
Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 76’sı, yani büyük bir çoğunluğu, Türk geleneklerinin ve kültürel değerlerinin korunmasından yana olduklarını bildirmektedir. Araştırmaya katılan gençlerin çoğuna göre diğer gruplar gibi Türkler de kendi kültürüne sahip çıkıp yaşatmalıdır aksi takdirde Türk kimliği bu toplumda eriyip kaybolacaktır. Gençlere göre kendi kültürüne sırt çevirenleri, sahip oldukları değerlerden dolayı aşağılık duygusuna kapılıp da başka gruplara özenenleri İngiliz toplumu onaylamamaktadır.
Deneklere göre İngiltere’de hem Türk hem de saygın birer Britanya vatandaşı olarak yaşamak mümkündür. Kültürel değerlerin yaşatılmasından yana olan gençlerin çoğu bu değerler arasında din, dil, namus, ahlak, büyüklere saygı ve aileye önem verme gibi unsurları ön plana çıkarmakta ve bunların birer kimlik kaynağı olduğunu savunmaktadır.
Bu anlamda sosyalleşmenin ilk yeri olan aile, kültürel birikimlerin en azından korunması ve aktarımında önemli bir kaynak olarak görülmektedir. Almanya Türkleri üzerine yapılan bir araştırmada (Nauck, 1994, 1995; Abadan-Unat, 1985)) da kuşaklar arası sürtüşmelere rağmen kültürel birikimin aktarımında ve temel seçeneklerin yapılmasında ailenin etkisini ortaya konmuştur.
Tablo: 10: İngiltere’de Türk Kültürü ve Gelenekleri Korunmasına İlişkin Tutumlar
SAYI %
Evet 71 76
Hayır 10 11
Cevapsız 12 13
Toplam 93 100
Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 11 gibi küçük bir grubu ise ‘Türk gelenekleri korunmasa da olur’ görüşünü dile getirmektedir. Kendilerine ‘niçin’ diye sorulduğunda bu gençler aslında çok düşündürücü cevaplar vermektedir. Bu gruptaki gençler, Türk kültürel değerlerinin tümüne karşı olmadıklarını ve yaşadıkları toplumdaki baskın değerlerle karşılaştırdıklarında katı buldukları bazı uygulamalara karşı çıkmaktadırlar. Özellikle genç kızlar, kendi üzerlerinde daha çok baskı hissettikleri için aile kontrolünü aşırı bulmakta ve kendilerine güven duymayan bu baskı geleneğinin kalkmasını istemektedirler. Burada dikkat edilecek olursa kızların geleneklerin tümüne değil, onların özgürlüklerini kısıtlayıcı gördükleri birtakım “gelenekselleşmiş” uygulamalara karşı oldukları fark edilecektir. Genç kızlar bu tür gelenekselleşmiş davranış kalıplarının değişmesinden yana olduklarını belirtmektedir. Yani geleneğin diyasporada yeniden üretimi sırasında katı kalıpların çözülmesi ve bazı değişimlerin gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade et
mektedirler. Kızlar üzerindeki kontrol geleneğinin varlığı ve bunun değişmesi gerektiği istemi İngiltere’deki diğer azınlık gruplara mensup genç kızlar arasında da yaygın bir şekilde gözlenmektedir (Ballard, 1979, Anwar, 1994 ve Joly, 1995).
Gençlerin Türkiye ve
Kktc’ye Bakışı
Daha önce de belirtildiği gibi araştırmaya katılan gençlerin büyük bir çoğunluğu İngiltere doğumludur. İngiltere’de doğmayanlar da zaten küçük yaşlarından itibaren bu ülkede yaşamaya başlayan ve çoğu artık Britanya vatandaşı olanlardır. Yani gençler artık hem de facto hem de yasal anlamda İngiltereli bireyler konumundadır. Dolayısıyla Türkiye ve Kıbrıs hakkında kendilerinden önceki kuşaklardan farklı düşünme ve kökenlerinin uzandığı bu iki ülkeye farklı tutumlar geliştirme potansiyeli taşımaktadırlar.
‘Kendinizi İngiltere’de mi yoksa Kıbrıs veya Türkiye’de mi daha mutlu hissediyorsunuz? ‘ şeklindeki soruya gençler aidiyet duyguları hakkında önemli ipuçları veren aynı zamanda ilk kuşak üyelerinden farklılaşan yanıtlar vermişlerdir.
Tablo 11: Kendinizi Nerede Daha Mutlu Hissediyorsunuz?
SAYI %
Kıbrıs / Türkiye’de 28 30
İngiltere’de 26 28
Fark etmiyor 39 42
Toplam 93 100
Tablo 11’de görüldüğü araştırmaya katılan gençlerin yüzde 30’u kendilerini KKTC veya Türkiye’de daha huzurlu hissediyor. Bunun nedeni nedir diye sorduğumuzda ise gençler çoğunlukla pragmatik nitelikli olan şu cevapları veriyor:
‘KKTC / Türkiye’de insanlar daha cana yakın.’,
‘Orada hemen arkadaş ediniyoruz, sokaklar daha güvenli.’,
‘Kendimizi yabancı değil kendi evimizde hissediyoruz.’,
‘KKTC / Türkiye’de ailemiz bize daha çok özgürlük tanıyor.’,
‘Orada kendi kültürümüzü her yerde görüyoruz, Türkçemizi ilerletiyoruz’.
‘Yemekleri de unutmamak lazım. İnsan ne yiyeceğini şaşırıyor’.
Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 28’i ise kendilerini İngiltere’de yani doğup büyüdükleri yerde daha mutlu hissediyorlar. Bu gruptaki gençler ‘İngiltere’deki yaşama çok alıştıklarını’, ‘arkadaşlarının hep burada olduğunu’ ve “İngilizce”yi daha iyi kullandıklarını’ belirtmekte ancak KKTC veya Türkiye’de geçirdikleri tatillerin zihinlerine kalıcı ve canlı izler bıraktığını da ifade etmektedirler. Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 42’si ise kendileri için İngiltere veya KKTC / Türkiye arasında fark olmadığını ifade etmiştir. Bu gruptaki gençler hem doğdukları hem de anne-babalarının geldikleri ülkelere karşı yakınlık ve bağlılık hissetmektedirler. Gençlerin büyük bir çoğunluğu İngiltere’de doğup büyümekle birlikte kültürel kökenlerinin bilincinde görünmektedirler ve çift yönlü aidiyet duygusu geliştirmektedirler.
Gençlik, Kız-Erkek
Arkadaşlığı ve Cinsellik
Gençlik döneminde arkadaş seçimi özdeşleşme, bir gruba üyelik ve kimlik gelişimi açısından önemli görülmektedir. Araştırmaya katılan gençlerin yarısından fazlası evlilik öncesi sosyal içerikli arkadaşlıkları onaylamaktadır. Gençlere göre her normal insan gibi onların da iyi bir arkadaş grubu olmalıdır çünkü bu içinde yaşadıkları topluma uyum sağlamaları açısından da çok önemli bir olgudur.
Tablo 12’de görüldüğü gibi araştırmaya katılan Türk gençlerinin sadece yüzde 13’ü sosyal içerikli arkadaşlığı uygun bulmamaktadır. Kendilerine niçin diye sorulduğunda genelde şu tür cevaplar vermektedirler:
‘Ailem izin vermiyor.’
‘Çevremde doğru-dürüst arkadaş yok.’
‘Özellikle yabancılarla ortak yanlarımız az.’
Kızların çoğu ise dedikodu ve toplumsal denetimi ön plana çıkaran cevaplar veriyor:
‘Tanıdıklar dedikodu yapıyorlar.’
‘Arkadaşlarla dışarıda gören olursa adımız kötüye çıkıyor.’
‘Zaman zaman ailemizle aramızın açılmasına neden oluyorlar.’
Tablo: 12: Evlilik Öncesi Sosyal Yaşamda Kız-Erkek Görüşmesini Onaylama Durumu
SAYI %
Onaylıyorum 50 54
Onaylamıyorum 12 13
Fikrim yok 31 33
Toplam 93 100
Türk gençleri üzerinde Hollanda’da yapılan bir araştırmada da dedikodunun genç kızları kontrol altında tutma gibi bir sosyal baskı unsuru olduğu sonucuna varılmıştır. Dedikodunun yayılması korkusuna dayalı bu sosyal baskı aileler tarafından genç kızlara yansıtılmakta ve gençlerin sosyalleşme amaçlı arkadaşlıkları bile “aile şerefi” ve “aile namusu” gibi kavramların korunması gerektiği inancından hareketle kısıtlayıcı bir mekanizma olarak işlev görmektedir (de Vries, 1995).
Kız-Erkek Arkadaşlığı
Araştırmaya katılan erkeklere kız arkadaşları olup olmadığını, kızlara da erkek arkadaşları olup olamadığını sorduğumuzda verilen cevaplar da geleneksel trendi yansıtmaktadır. Erkeklerin yüzde 69’u ‘kız arkadaşım var’ şeklinde cevap verirken, kızların sadece yüzde 27’si ‘erkek arkadaşım var’ şeklinde cevap vermiştir. Tablo 13’te de görüldüğü gibi kızların büyük bir çoğunluğu, yani yüzde 73’ü ‘erkek arkadaşım yok’ derken, erkeklerin sadece yüzde 31’i ‘kız arkadaşım yok’ yanıtını vermiştir.
Tablo 13: Erkek veya Kız Arkadaşı Edinme Oranı
Erkek % Kız %
Kız / Erkek arkadaşım var 29 69 14 27
Kız / Erkek arkadaşım yok 13 31 37 73
Toplam 42 100 51 100
Bu sonuçlar genç erkeklerin özgürce davrandıklarını, ailelerin erkeklerin kız arkadaşlar edinme ve onlarla birlikte olmaları gibi konularda koruyucu ve baskıcı bir tutum benimsemediklerini göstermektedir. Konu kızların erkek arkadaşları olunca pek çok ailenin cinsiyet ayırımı yaptıkları, kızların deyimiyle bir anlamda “iki yüzlü” davrandıkları ortaya çıkmaktadır Verilen cevaplardan anlaşıldığı kadarıyla çoğu aileler, erkek çocukların kızlarla arkadaşlık yapmasını, gezip eğlenmesini görmezden gelmekte ve bu davranışın ahlaki olup olmadığını tartışmamaktadır. Yani ahlaki konularda erkek ve kızlara karşı cinsiyet farkına dayalı ayrım yapılmakta iki ayrı standart uygulanmaktadır. Bazı davranış türleri erkek yapınca hafiflik ve ahlaksızlık sayılmamakta, ama aynı davranışlar kızlar söz konusu olunca ahlaksızlık ve hafiflik olarak görülmektedir. Kızlara göre kendilerine ‘aman başka erkeklerle gezip tozmayın’ diye çıkışan ve yasaklar koyan aileler aynı baskıyı erkek çocuklar üzerinde kurmamaktadır. Genç kızlara göre ‘dedikodu olur’, ‘namusumuz çiğnenmiş olur’, ‘ailemizin onuru zedelenir’, ‘kızımızın adı kötüye çıkar’ diye kaygılanan aileler erkeklerin yaptıklarına göz yummaktadır.
Evlilik Öncesi Cinsel İlişkiye
İlişkin Tutumlar
Evlilik öncesi cinsel ilişki geleneksel Türk kültürünün, namus anlayışının ve yaygın dinsel inançların genel olarak yanlış gördüğü bir davranıştır. Özellikle kızlar söz konusu olunca bu konuda toplumun daha katı bir tavır takındığı gözlenmektedir. Bekaret, namus, haysiyet vb. konularda dini ve ahlaki bazı söylemler sık sık dile getirilse de uygulamada erkekler söz konusu olunca belirli bir esnekliğin toplumda kabul gördüğü belirtilmektedir. Evlilik öncesi cinsel ilişkiyi bazı erkekler bir övünç kaynağı olarak görürken aynı şeyin bir kız tarafından yapılması baskın toplumsal normlarla çatışmaktadır. İngiltere’deki Türk gençleri bu ikilemi anlama konusunda bir hayli güçlük çekmektedir.
‘Evlilik öncesi cinsel ilişkiyi onaylıyor musunuz? ‘ diye sorduğumuzda araştırmaya katılan genç erkeklerin yüzde 55’i, kızların ise yüzde 33’ü ‘onaylıyorum’ yanıtını vermektedir. Burada onaylamanın zorunlu olarak bu davranışta bulunma anlamına gelmediğini de belirtmek gerekir. Araştırma sonuçları değerlendirilirken bunun göz önünde tutulmalıdır.
Tablo 14: Evlilik Öncesi Cinsel İlişkiyi Onaylama Oranları
Erkek % Kız %
Onaylıyorm 23 55 17 33
Onaylamıyorum 12 28 27 53
Cevapsız 7 17 6 14
Toplam 42 100 51 100
Tablo 14’te de görüldüğü gibi genç kızların yarıdan fazlası, yüzde 53’ü, evlilik öncesi cinsel ilişkiyi onaylamıyor. Yani geleneksel biçimde tanımlanan ve yansıtılan anlamda namuslarına bir hayli düşkün görünmektedirler. Erkeklerin ise sadece yüzde 12’si evlilik öncesi cinsel ilişkiyi onaylamıyor. Bundan şu sonuç çıkıyor: İngiltere’deki Türk gençleri arasında kızlar geleneksel anlamda erkeklere oranla sosyal baskıdan daha çok etkilenmekte ve kadınlardan daha çok beklenen ahlaki bir tutum içinde görünmektedir. Kızlar, ailelerinin adını kötüye çıkarmamak ve dedikodu malzemesi olmamak için çaba gösterirken erkekler bu konuda oldukça umursamaz bir tavır sergilemektedir. Kızlara göre erkeklerin böyle serbest davranmalarının nedeni ailelerin kız-erkek farkı gözeten ve kızları kuşatan baskılardır. Erkekler kendilerine gösterilen hoşgörüden cesaret alıp birçok şeyi yapma hakkının erkeklere ait olduğunu düşünmektedir. Ancak gençler arasında yaygın olan görüşe göre ‘kızlar söz konusu olunca aileler birden katılaşıyor’ ve ‘erkeklere gösterilen hoşgörünün yerini kısıtlamalar ve sınırlamalar alıyor’.
Sonuç
Katılımlı gözlem yöntemine dayalı bir alan araştırması ve İngiltere devlet okullarında okuyan Türk öğrencileri üzerine uygulanan bir anketten elde edilen verilere dayalı bu araştırma sonuçlarının da gösterdiği gibi genelde Avrupa özelde ise İngiltere’deki Türk gençleri yeni ve dinamik bir kimlik edinme süreci yaşamaktadır. Kendilerini daha çok Avrupalı gören diyaspora gençleri aile, dil, kültür ve cinsellik konularında önceki kuşağa oranla farklı bir anlayış geliştirmekte ve geleneksel kültürel kimliğin yeniden üretimi sürecinde yaşadıkları toplumun baskın değerlerinden de etkilenmektedirler. Bir takım kültürel değerlere yaklaşımları ve bu değerlere yükledikleri anlam gittikçe değişmektedir. Bu değişime paralel olarak kuşaklar arası sürtüşmeler yaşanmakta ve gençler kimliksel konumlarını tekrar tanımlamaya çalışmaktadır.
Her ne kadar kendilerini Batılı kabul etseler de diyasporadaki Türk gençleri anne-babalarından tevarüs ettikleri değerlere tamamen sırt çevirmemekte ve sürtüşmeden arınmış bir aile yaşantısı özlemi çekmektedir. Türkçe, Türk kültürü ve ailedeki sıcak ilişki ortamını sevmelerine rağmen farklı bir ortamda sosyalleştikleri için bulundukları ortamın baskın kültürel değerlerini de benimseme yolunu seçmektedirler. Bunun da ötesinde Avrupa’daki diğer genç Türkler gibi İngiltere’deki Türk gençleri hyphenated (tireli) kimlik de denilen (Çağlar, 1998) Britanyalı-Türk (British-Turkish) biçiminde tanımlanan yeni bir melez (hybrid) Türk kimliğini temsil etmektedirler. Diyasporadaki Türk gençliği geleceğini Avrupa’da görmekte ve gerek İngiltere’deki gerekse diğer Avrupa ülkelerindeki Türk gençleri yeniden tanımlanmış ‘kültürel kimliklerini’ koruyarak içinde bulundukları toplumla sürtüşmeden uzak bir yaşam sürme mekanizması kurmaya çalışmaktadır. Phinney’in (1993a) deyişiyle bu gençler aynı zamanda çoğul aidiyet ya da birden fazla grupla özdeşleşme süreci yaşamaktadırlar.
Diyasporadaki Türk gençliği kimlik duygusu edinirken bir taraftan geleneksel değerlere yaslanmakta, gelenek ve kültürel değerlere yeni yorumlar ve yeni anlamlar ekleyerek zenginleştirmekte, diğer yandan da Avrupa toplumlarının yaygın özelliği olan kültürel çoğulculuk ve heterojenliğinden yararlanmaktadır.
Farklı sosyalleşme ortamları ve kimlik kaynakları zaman zaman sürtüşmelere ve gerilimlere neden olsa da gençler, hem aileden aktarılan hem de mensup oldukları toplumsal değerleri bir arada yaşatmanın yollarını aramaktadırlar (Küçükcan, 1999).
ANWAR, M. (1976), Between Two Cultures, Community Relations Commission, London.
ANWAR, M. (1985), Pakistanis in Britain, A Sociological Study, New Century, London.
ANWAR, M. (1993), “Muslims in Britain Demographic and Social Characteristics”, Journal of Muslim Minority Affairs, Vol. 14, No. 1 & 2: 124-134.
ANWAR, M. (1994), Young Muslims in Britain, The Islamic Foundation, Leicester.
ABADAN-UNAT, N. (1974), “Turkish External Migration and Social Change” in F. Benedict, E. Tümertekin, F. Mansur (eds. ), Turkey, Social Change and Geographical Perspectives, E. J. Brill, Leiden, 362-402.
ABADAN-UNAT, N. (ed. ) (1976), Turkish Workers in Europe 1960-1975, A Socio-Economic Appraisal, E. J. Brill, Leiden.
ABADAN-UNAT, N. (1985), “Identity Crisis of Turkish Migrants, First and Second Generation” in Ilhan Basgoz & Norman Furniss (eds. ), Turkish Workers in Europe, Indiana University Press, Bloomington, 3-22.
BAINBRIDGE, A. (1986), Marriage, Honour and Property-Turkish Cypriots in North London, Unpublished Ph. D. Thesis, London School of Economics and Social Science, University of London.
BALLARD, C. (1979), “Second-generation South Asians” in Verity Saifullah Khan (ed.), Minority Families in Britain, Support and Stress, Macmillan, London, 109-130.
BASGOZ, I & FURNISs, N (Eds. ) (1985), Turkish Workers in Europe, Indiana University Press, Bloomington.
BAUMANN, G. & SUNIER, J. (Eds. ) 1995), Post-Migration Ethnicity, De-essentializing Cohesion, Commitments, Comparison, Het Spinus Publishers, Amsterdam.
DE VRIES, M. (1995), “The changing role of gossip: towards a new identity, Turkish girls in the Netherlands” in G. Baumann and T. Sunier (eds. ) Post-Migration Ethnicity, De-essentializing Cohesion, Commitments, Comparison, Het Spinus Pub., Amsterdam, 36-56.
BEELEY, B. (1983), Migration, The Turkish Case, Third World Studies, Case Study 8, The Open University Press, Milton Keynes.
BHATTI, F. M. (1981), Turkish Cypriots in Britain, Research Papers - Muslims in Europe, No. 11, Centre for the Study of Islam and Christian-Muslim Relations, Birmingham.
CAGLAR, A. (1998), “Hyphenated identities and the Limits of ‘Culture’ ” in Tariq Madood and Pnina Werbner (Eds. ), The Politics of Multiculturalism in New Europe, Zed Books, London: 169-185.
CASTLES, S., BOOTH, H., & WALLACE, T. (1987), Here For Good, Western Europe’s New Ethnic Minorities, Pluto Press, London.
GAZIOGLU, S. (1989), The Influence of Education in the Labour Market: Turkish Speaking Immigrants in London Boroughs, Occasional Paper, Birkbeck College, London.
JOLY, D. (1995), Britannia’s Crescent: Making a Place for Muslims in British Society, Avebury, Aldershot.
KAĞITÇIBAŞI, C. (1987), “Alienation of the Outsider: The Plight of Migrants”, International Migration, Vol., XXV, No. 2: 195-209.
KÜÇÜKCAN, T. (1999), Politics of Ethnicity, Identity and Religion: Turkish-Muslims in Britain, Ashgate, Avebury.
LADBURY, S. (1977), “The Turkish Cypriots: Ethnic Relations in London and Cyprus” in James L. Watson (ed. ) Between Two Cultures, Migrants ad Minorities in Britain, Basil Blackwell, Oxford: 301-331.
LADBURY, S. (1979), Turkish Cypriots in London, Economy, Society and Culture, Unpublished Ph. D. Thesis, School of Oriental and African Studies, University of London.
MARTIN, P. L. (1991), The Unfinished Story: Turkish Labour Migration to Western Europe, World Employment Programme, International Labour Office, Geneva.
MARKSTROM-ADAMS, C. (1992), “A Consideration of Intervening Factors in Adolescent Identity Formation” in G. R. Adams, T. P. Gullotta and R. Montemayor (eds. ) Adolescence Identity Formation, Sage Publications, Newbury Park, CA: 173-192.
NAUCK, B. (1994), “Changes in Turkish migrant families in Germany” in B. Lewis and D. Schnapper (eds.), Muslims in Europe, Pinter, London: 130-147.
NAUCK, B. (1995) “Educational climate and intergenerative transmission in Turkish families: A comparison of migrants in Germany and non-migrants” in P. Noack, M. Hofer and J. Younnis (eds. ) Psychological Responses to Social Change, Walter de Gruyter, Berlin: 67-86.
NIELSEN, J. S. (1989a), “Islamic Communities in Britain’ in P. Badham (ed. ) Religion, State and Society in Modern Britain, The Edwin Mellen: Lampeter, 225-241.
OWEN, D. (1993), Country of Birth: Settlement Patterns, 1991 Census Statistical Paper No. 5, CRER, University of Warwick, Coventry.
PAINE, S. (1974), Exporting Workers: The Turkish Case, Cambridge University Press, Cambridge.
PATTERSON, S. J., SOCHTING, I. & MARCIA J. E. (1992), “The Inner Space and Beyond: Women and Identity” in G. R. Adams, T. P. Gullotta & R. Montemayor (eds. ) Adolescent Identity Formation, Sage Publications, Newbury Park, CA: 9-24.
PHINNEY, J. S. (1993a) “Multiple Group Identities”, in Jane Kroger (ed.) Discussions on Ego Identity, Lawrence Erlbaum Associates, Hillside, New Jersey: 47-74.
PHINNEY, S. J. (1993b), “A Three-Stage Model of Ethnic Identity Development in dolescence” in Martha E. Bernal & George P. Knight (eds.) Ethnic Identity, Formation and Transmission among Hispanics and Other Minorities, State University of New York, New York: 61-79.
Dostları ilə paylaş: |