Rüyada Allah'ı Görmek.
İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de rüyada Allah'ı görmek meselesidir. Çoğunluk keyfiyetsiz, yönsüz ve şekilsiz olarak Allah'ı rüyada görmenin caiz olduğuna hükmetmişlerdir. İmam Âzam Ebû Hanîfe'nin: “Rüyada doksan dokuz kerre Allah'ı gördüm.” dediği rivayet edilmiştir. Sonra bir kere daha görmüştür. Böylece yüzü tamamlamıştır. Bunun hikâyesi çok uzundur. Bu makama sığmaz. İmam Ahmed b. Hanbel'in de: “Rabbimi rüyada gördüm ve: Yâ rabbî, sana yaklaşanlar ne ile yaklaşır? diye sordum. “Benim kelâmım ile yâ Ahmed!” buyurdu. “Anlayarak mı, anlamayarak mı?” diye tekrar sordum. “Anlasa da anlamasa da” cevabını verdi.” dediği rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber'den de: “Rüyada rabbimi gördüm.” dediği rivayet edilmiştir. Seleften bir çok kişiden de bu makamda bu tarzda sözler nakledilmiştir. Bu rüyada görme, iyi kimseler için vukubulan bir nevi görmedir. Bu durum hiçbir kimsenin kendi ihtiyarı ile olmamakla beraber bundan kimseyi yasaklamaya bir sebep yoktur.
Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
“Rabbimi en güzel bir surette gördüm.” Bir rivayete göre “Genç suretinde gördüm.”
İmam Fahreddin er-Râzî “Tesis'üt-Takdîs” adlı kitabında şöyle diyor: Peygamber aleyhisselâm'ın rabbini belli bir insan şeklinde görmesi mümkün ve caizdir. Zira rüya, hayalin tasarrufudur. Hayal tasarrufu bu misal âleminde hayal edilen suretlerden ayrı değildir.”
Bazı âlimlerimiz de şöyle demişlerdir. “Şüphesiz Allah Teâlâ'nın âhirette şekil bakımından çeşitli tecellileri vardır. Bununla bir çok müşkilât zail olur.”
Öldürülen Eceli İle Ölür.
İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de öldürülen kişinin eceli ile ve takdir edilen vakitte ölüp ölmediğidir. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor:
“Kulların ecelleri geldiği zaman bir an ne geciktirilirler, ne de önce öldürülürler.” 456
Mutezile'nin bir kısmı, öldürülen kimselerin ecellerinin Allah tarafından kesilip kısaltıldığına inanmışlardır. En doğrusu “Şerh'ul-Makasıt” adlı kitapta zikredilen husustur. Şöyle ki; katil öldürülen kişinin ecelini kesmiştir. Çünkü onlara göre maktulü öldürmek katilin işidir. Bu konuda, bazı taatların ömrü uzatacağı yolunda rivayet edilen hadisleri delil olarak ileri sürmüşlerdir. Aklî delilleri de, eğer maktul eceli ile ölmüş kabul edilirse, katilin kötülenmemesi ve cezalandırılmaması, ancak diyet veya kısas cezaları ile cezalandırılması gerekirdi.
Birinci delillerine karşı cevabımız şudur: Allah Teâlâ ezeli bilgisi ile biliyordu ki eğer kulu, bu taatı işlemese ömrü kırk sene olacaktır. Fakat onu işlediği için ömrü yetmiş sene olacaktır. Bu ömrün artması o taatı işlemeye bağlı kılındı, Allah biliyor ki o taatı yapmazsa ömründeki o artış olmayacak. Şerh'ul-Akâid'de de böyle yazılıdır. Mûtezile'den Kâ'bi'nin kabul ettiği gibi bu durumda ecelin birkaç tane olması gerekir. Bizim mezhebimize göre ecel birdir. En doğrusu şöyle demek lâzımdır. Hadîsi Şerîfte beyan edilen ziyade ve noksandan maksat hayır ve berekettir. Yahut Levh-i Mahfuz'da yazılı olan ömre nisbetle ömür mutlaktır. Ecel, aslında Allah Teâlâ'nın bilgisinde kayıtlıdır. Allah Teâlâ bu konuya şu âyet-i kerîme ile işaret buyuruyor:
“Allah dilediği günahı siler, dilediğini bırakır. Kitabın anası onun katındadır.” 457
“O sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm ecelini takdir edendir. Bir de Allah katındaki ecel vardır.” 458
Ayetiyle Allah Teâlâ'nın iki ecel takdir ettiği hatıra getirilmemelidir. Zira gerçek ecel birdir.
İkinci delillerine karşılık verilen cevap şudur: Katile azabın ve tazminatın gerekliliği yasak olan bir işi işlemesine ve sonunda Allah Teâlâ'nın ölümü yarattığı işi işlemesine binaendir. Allah'ın âdeti öyledir. Zira öldürme işi kazanç bakımından katilin işidir. Fakat ölümü yaratmada katilin kazancı yoktur. Ölüm ise ölü ile kaim bir iştir, Allah Teâlâ'nın mahlûkudur; yaratmak bakımından da kazanmak bakımından da kulun bunda bir tesiri yoktur. Şerh'ul-Akâid'de yine bu meseleden bahsedilirken taabbüdden söz edilmiştir. Taabbudün mânası kulluğu izhar etmek ve Allah'ın ilâhî emirlerine teslim olmaktır. Şerh'ul Akâid'de, tâabbudün ancak mâna bakımından mâkûl olmayanda olabileceği zikredilmektedir. Bizim konumuz o bapta değildir. Bu sebeple “Şerh'ul-Makasıt”da tâabbud kelimesi terk edilmiştir.
Sonra bil ki Allah Teâlâ yaratıklar için kader tayin etmiş, ecel takdir etmiştir. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor:
“Allah her şeyi yarattı da, ona bir kader tâyin etti.” 459
“Biz her şeyi bir kaderle yarattık.” 460 Sahîh-i Müslim'de merfu olarak İbn-i Ömer'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:
“Allah Teâlâ gökleri ve yeri yaratmadan elli bin sene evvel Arş'ı şu üzerinde iken bütün yaratıkların kaderlerini tâyin etmiştir.” 461 Ecel konusunda Allah Teâlâ yine şöyle buyuruyor:
“Eceli geldiği zaman elbette Allah Teâlâ hiçbir nefsi geride bırakmaz.” 462
“Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye ölüm yoktur. Ölüm, Allah katında tayin edilmiş bir yazıdır.” 463
Sahîh-i Müslim'de İbn-i Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre Ümm-i Habîbe, şöyle dua etmişti:
“Allah’ım, kocam Resûlullah’ın, babam Ebû Süfyan'ın ve kardeşim Muaviye'nin ömrünü uzun et.” Bunun üzerine Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
“Sen Allah'tan tayin edilmiş eceller, sayılı günler, taksim edilmiş rızıklardan sordun. Allah, zamanı gelmeden hiçbir şeyi yaratmaz, zamanı gelen hiç bir şeyi tehir etmez. Eğer Allah'tan, seni Cehennem azabından, kabir azabından korumasını isteseydin senin için daha hayırlı ve faziletli olurdu buyurdu”464
Öldürülen kişi eceli ile ölmüştür. Allah bilmiş, takdir etmiş ve hükmetmiştir ki, bu kimse hastalık sebebiyle ölecek, o kimse de öldürmek sebebiyle ölecektir; bu, bina enkazı altında ölecektir, öteki yaşlılık sebebiyle, beriki boğulma, diğeri yanma sebebiyle ölecektir, bir diğeri de ruhunu kabzetmek suretiyle sebepsiz olarak ölecektir; bu, zehirlenecek, o kolera hastalığına yakalanarak, öteki kederlenerek ölecektir. Allah Teâlâ hayatı da ölümü de yaratmıştır. Ve her ikisinin sebeplerini de yaratmıştır. Bu sebeple Ahmed b Hanbel kendisine uzun ömür duası yapılmasından hoşlanmaz, şöyle derdi. “Bu tamamlanmış bir iştir. Halbuki Ümm-i Habîbe radıyellahu Teâlâ anhâ hadisinden anlıyoruz ki (Her ne kadar takdir ve kazanın hükmü altında ise de) bazı işler için dua etmek meşru ve faydalıdır.
Dostları ilə paylaş: |