Fikir sahibinin kararlarını uyguladığı, bir eyleme dönüştürdüğü anlar da önemlidir



Yüklə 211,1 Kb.
səhifə5/5
tarix05.12.2017
ölçüsü211,1 Kb.
#33912
1   2   3   4   5

"Allah’tan utanmak" olan rukȗ, Haşyetullah ile ulaşılan bir sonuç haldir. Haşyetullah ile ulaşılan ilk ve esas sonuç Allah Korkusu'dur. "Allah’tan utanmak" hali, işte bu "Allah Korkusu"nun beden dilidir. Yani; "Allah Korkusu"nun elbisesidir. Burası çok önemli, lütfen dikkat buyurun. Sizinle Rukȗ'yu, "saf rukȗ"yu anlamaya çalışıyoruz. O sadece bir "insanca utanma" değildir. Bir kere Haşyetullah'la başlıyor ki; Haşyetullah Allah ilminin kişide oluşturduğu duygu demektir. O ilmin karşılığı olan duygudur haşyetullah; Allah ilminin, kul Allah’ı tanıdıkça, öğrendikçe onda oluşan duygusudur. Kul'da o ilmi tanımanın karşılığı bir duygu bütünü oluşur, o duygulardan birisi Allah Korkusu'dur. Allah Korkusu bedendir. O bedenin dışarıya verdiği görüntü, o bedenin dili Allah’tan Utanma'dır. Bu da Rukȗ Hayat Tarzı olarak tanımlanmıştır. Bütün bunları açan Allah’ı Tanımak'tır; Billahi Anlam'dır.

İşte bu "Allah’tan utanma" hali Allah Korkusu'nun beden dilidir, yani Allah Korkusu'nun elbisesidir. Ve Haşyetullah bu durumda; öyle bir haldir ki, Allah ilminin duygusudur ve Allah ilmiyle ilgili her sonucu da içerir. Ancak, bütün sonuçlar birleşince "Allah Korkusu" bedenini, üstünde de "Allah’tan Utanmak" elbisesini oluşturur ki, bu da rukȗ halidir. Bu rukȗ hali müttakiyi âlim, sonra ârif, sonra da arif-i billah'a taşır inşaAllah.

Şimdi bu hali heceler gibi tekrar tanımlayalım. Kaynağı Haşyetullah, ve içi "Allah Korkusu", dışı "Allah’tan Utanmak", bakışları ise "Allah’tan UMMAK" olan bu "RUKÛ" halini Kur'an "Takva Libası", yani "Takva Elbisesi, Takva Kılığı, Takva Kişiliği, Takva'nın Görünüşü" diye tanımlar.

Önemi nedeniyle özetlersek: Bu hallerin hepsinin başlatıcı sebebi Haşyetullah, onun oluşturduğu iç beden Allah'tan Korku, onun elbisesi Allah’tan Utanmak, onun Allah’a bakışı ise Ummak'tır. Kul şimdi bu yüksek Korku ve aynı seviyede bir Umuş'la Allah’tan umuyor; rahmetini, merhametini, hidayetini, mükafatlarını umuyor... İşte bütün bunları uman bir bakıştır Rukȗ hali; o bu halin adıdır. Şuna dikkat etmeliyiz ki, Allah'tan Umma halinde Korku ve Umma (Havf ve Reca) eşit olmalıdır. Bu yüksek korku ve umma haline Kur’an aynı zamanda Takva Libası, Takva Elbisesi, Takva Kılığı, Takva Kişiliği, Takvanın Görünüşü diye de tanımlar getirmiştir:

"Takva Libası elbette en hayrlısıdır." (A’raf-26).

Ayrıca, dȗniHİ algi ve zann'ların oluşturduğu korku ile Billahi algı ve ikanı'nın Allah korkusu tabiatı gereği birbirinden çok farklı ve birbirinden çok uzaktadırlar. DȗniHİ algının korkusu bir ızdıraptır. DȗniHİ algıdakiler Billahi kapsamındaki korkuyu da ızdırap zannettikleri için "Allah’tan korkutmayın" derler. Bilmedikleri için! Allah’tan korku huzur sebebidir. Ama dȗnillah idrakla korkanın korkusu, o korkunun tabiatı ızdıraptır.

"Allah bir şehri misal verdi: "Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah’ın nimetlerine karşılık nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku libasını tattırdı." (Nahl-112).

Allah onlara "açlık ve korku elbisesi" giydirdi. Dolayısıyla; nankörlüklerinden dolayı giydikleri libas o dȗniHİ algının korkusudur/elbisesidir, bu elbise de o algının göstergesidir. Bu korku elbette bizim bahsettiğimiz Allah Korkusu'ndan farklı ve uzaktır. Bir kere bu korku onlara bir azap olarak tattırılmıştır, giydirilmiştir. Ama yine de biz, bu iki korkunun farkını biraz anlayabilmek için şunları paylaşalım:



  • Billahi algıda olan talib, yaratılmış olanlardan değil, yaratılmışların sahibi olan Yaratan'dan korkar.

Biz "bir şeyden korkmayın, Allah’tan korkun" dediğimizde bazıları kötü niyetle değil de söyleneni iyi anlamak için "bir uçurumun başındayız, uçurumdan korkmayacak mıyız?" diye soruyorlar. Veya "bir aslanla karşılaştık yani aslandan korkmayacak mıyız?"gibi sorular soruyorlar, daha iyi anlamak için soruyorlar. "Uçurumdan korkma aslandan korkma" demiyoruz ki! Ama diyoruz ki: Uçurumun Sahibi'nden kork, aslanın Sahibi'nden kork! Yani "her şeyin Sahibi"nden korkun... O korktuğun şeyde bile hemen Allah’ı bul ve O’ndan kork, O’na sığın. Demek ki: Billahi algıda olan yaratılanların yaratıcısı olan Yaratan'dan korkar.

  • DȗniHİ algıda olan kişi ise, yaratılmışlara vehmettiği, "müstakilen var ve muhtar" zannettiği güçlerden korkar.

Lütfen dikkat buyurun. DȗniHİ algıdaki kişi, "müstakilen var ve muhtar" diye güçler oluşturup etiketler yapıştırmıştı değil mi, şimdi işte o kendi yapıştırdığı etiketlerden korkuyor. Gitti, bir adamın kapısına çok önemli bir mevkii etiket olarak yapıştırdı, içerdeki adamın haberi bile yok. Ayeti gördük, inkar edecek. İşte o DȗniHİ algıyla yapıştırdığı etiketten korkar, çünkü onu gerçek zanneder. Onun korkuları hep onun zanlarının, oluşturduğu güçlerin korkusudur. Billahi algıya ait korkuyla arasında böyle bir fark vardır, aslında bu iki korkunun birbiriyle hiç ilişkisi yoktur.

  • Billahi algıda olan talib için "kimsenin olmadığı bir yer" diye bir kavram yoktur. Bu yüzden o kendisini kendi denetler.

Allahtan korkan için böyledir; "kimsenin olmadığı yer" kavramı yoktur ve bu durumda pek tabiidir ki; kul kendisini kendisi denetler. Basit bir örnek verelim. Salât ikame edeceğiz camiye giriyoruz. Kapıda "abdestimiz var mı, yok mu?" diye bir denetleyen var mı? Kendimizi kendimiz denetleriz ve abdestsiz girmeyiz. Denetçiye gerek yok, herkes abdestiyle girer.

Bu vesileyle yaşanmış bir olayı da paylaşayım. Birisi abdestsiz girip namaz kılıp çıkıyor. Biz "böyle iş olur mu?" deriz, ama bu kişi hele de bu bilgilerle ilgilenen biriyse "abdestsiz de salat ikame edilir, ben yaptım oldu" der. Yaparsan olur tabii, olmaz diye bir şey yok! Ama o DȗniHİ bir iştir, boş iştir, Çünkü niye biliyor musunuz? Bunun cevabı olarak "iki korku" arasındaki başka bir farkı görüyoruz:



  • DȗniHİ algıda olan kişi için "kimsenin olmadığı bir yer ve an" vardır ve o an onun için tam da kuralların çiğneneceği bir fırsattır.

Örneğimizdeki kişiye göre, camide kimse yok, kimse onu kontrol etmiyor, bu nedenle abdestsiz girebilir. Çünkü o algının yaşama tarzına göre "kimsenin olmadığı bir yer ve an" vardır ve oralar önemli bir fırsattır. Kendinizde bunu inceleyiniz, var bu; Esfele Safiliyn'de bu özellik var, buna meyil var! Nasıl biliyor musunuz? Toplumsal yaşantıda uyması gereken kuralları kimse yoksa çiğner ve onu açıkgözlülük zanneder. Polis varsa kırmızı ışıktan korkar, yoksa korkmaz. Çünkü o DȗniHİ olduğu için korkularını birisine göre yapmıştır, Allah’a göre değil! Onun korkuları DȗniHİ'dir. Sonra da diyor ki, insanları Allah’tan korkutma! Bizim yaşamaya çalıştığımız "Billahi kapsamındaki korku"nun senin DȗniHİ algına ait korkuyla hiç ilgisi var mı, bre cahil? Senin korkun zaten Batıl'dır, o korku kullanılacak bir malzeme değil ki! Senin korkun birisine dayanıyor. Kimsenin olmadığı yer ve an, denetleyenin olmadığı bir yer ve an anlamına geldiği için o anda korktuğu bir şey de yoktur. Fırsat elinde olunca kuralları rahatlıkla çiğneyebilir ve onu da defterine açıkgözlülük olarak yazar.

Bütün bu sebeplerden dolayı DȗniHİ algıdakiler kendi aralarında bu kişiye UTANMAZ ADAM derler. Bunu onlar derler, biz demeyiz. Böyle davrananlara, bu işleri yaşantı haline getirenlere halk arasında "utanmaz adam" derler.

Bizim "Rukȗ Hali" diye bu anlattıklarımızın hepsi aslında tamamen imanlı kul içindir. Bunlar, utanmaz adamın ancak küfrünü artırır ve:

"Kalblerinde hastalık (kafirlik ve münafıklık) olanlara gelince, onların inkarlarını büsbütün artırır ve onlar artık kafir olarak ölürler." (Tevbe-125).

DȗniHİ algıyla öldü... Allah’ı ve Rasulünü duydu, O’nlar onun nefretini artırdı ve o DȗniHİ algıyla kafir olarak öldü. Bitti! Sonsuza dek bitti!

DȗniHİ algı o derece yüksek bir musibettir ki, bu hal üzere ölmemek gerekir; Kur’an "Billahi algı veya ikanı üzere ölün" demektedir. Ve uyarıyor: DȗniHİ algı üzere ölmeyin! Bu yüzden son nefes çok önemlidir. Son nefesinde insan, kendisini Allah'ın dışında zannederek ölürse, artık idrakı bu seviyede kalır ve ahiret hayatında bu idrakın sonucunu yaşar.

"Son nefes"i doğru götürebilmek için de; Billahi algı hayali, onun Zikrullah'ı, Billahi algı ve hayallerini ikana dönüştürmek için onları hayat tarzı haline getirme gayretleri; hepsi çok önemlidir. Durup durup da "ben o anda yaparım" diye bir şey yoktur. Dikkat edin, o anda aklınız başınızda değildir. Ancak otomatikleştirmişseniz yaparsınız, otomatikleşmemişse o anda olmaz. Bu yüzden Efendimiz buyuruyor ki:

"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölmüşseniz öyle dirilirsiniz."

Dolayısıyla:

"Ey, iman edenler! Allah’tan hakkıyla ittika edin ve ancak müslimler olarak (Billahi algıyla) ölün. (Al-u İmran; 102).

Sözün sonu, inşaAllah...

EL FATİHA




Yüklə 211,1 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin