Fikri Mülkiyet Kapsamında Bilişim Hukuku



Yüklə 97,44 Kb.
tarix06.03.2018
ölçüsü97,44 Kb.
#44952
  1. Fikri Mülkiyet Kapsamında Bilişim Hukuku


Sanayi toplumunun yakıtı paraydı; bilgi toplumunda yakıt da güç de bilgidir.”


John Kenneth Galbraith
Gelişen teknoloji hayatımızın her alanında şüphesiz ki insanlara kolaylıklar ve konfor sağladı. Ancak aynı teknoloji telif hakkına haiz ürünlerin kötü niyetli kişiler tarafından usulsüz bir şekilde çoğaltılmasını ve yayılmasını da kolaylaştırdı. Günümüzde bilişim suçlarındaki en önemli konulardan bir tanesi de fikir ve sanat eserleri kapsamına giren ürünlerde, eser ve imtiyaz sahiplerinin haklarına yapılan tecavüzlerdir. Kitabın bu bölümünde Dünya’da ve Türkiye’de fikri mülkiyetin tarihi, gelişimi, karşılaşılan suçlar ve kanuni tedbirler incelenmiştir.

1. Fikri Mülkiyet Hakları
Günümüzde ülkeler için gelişmişlik ölçütü, sanayi ve tarımda iyi olmaktan ziyade bilgi üretebilme ve satabilme kabiliyeti olarak düşünülmektedir. Falvey ve Foster 'a göre küresel bazda büyüme yenilikçilik (inavasyon) oranına ve bilgi birikimine bağlıdır. Fikri mülkiyet haklarının korunması ise her ikisinin de gelişimini teşvik edecektir [1]. Böyle bir durumda fikri mülkiyetin önemi özellikle kalkınmak isteyen ülkeler için oldukça fazladır. Çünkü bilgiden para kazanılan, bilginin ticari ürün olduğu bir ortamda fikri mülkiyet olmaksızın hakların korunması ve eser sahiplerinin üretime devam etmeleri mümkün değildir.
Tekinalp’e göre, fikrî mülkiyet terimi; bir bütün halinde bilgisayar programları ile veri tabanlarını da içerecek şekilde fikir ve sanat eserlerini, patentler ve faydalı modelleri, tasarımları, elektronik devrelerin topoğrafyalarını, dijital iletişimleri, yeni bitki türlerini, markaları, ticaret unvanları ile diğer ad ve işaretleri, coğrafi ad ve işaretleri ve açıklanmamış bilgileri kapsar [2].
Mülkiyet hakları, yeni ürün ve iş geliştirmek isteyen kişilere haklarını teslim etmek yoluyla gelişimlerini besler ve cesaretlendirir [3]. Bilgiye dayalı ürünlerin kopyalanmasının, taklit edilmesinin son derece kolay olduğu bir çağda, fikri mülkiyet haklarının yasa koyucular tarafından korunmadıkları takdirde yeni ürün ve iş geliştirme aşamasında insanların manevi olarak motive olmaları, maddi olarak da süreçleri sürdürebilmeleri zordur.
Bilgi teknolojilerinin doksanlı yıllardan başlayarak hayatımızda giderek artan bir hızda yer almaya başlaması bilgisayar yazılımları noktasında da birden ve çok hızlı bir artışı meydana getirmiştir. Günümüzde çoğu bilgisayar yazılımı, çok yüksek iş gücü ve zaman harcanarak yüksek maliyetlerle geliştirilmektedir. Bilgisayar yazılımlarının kolayca kopyalanabilmeleri ya da bilişim teknolojileri konusunda yüksek seviyede mesleki bilgisi bulunan kişilerin kopya koruması olan yazılımları düzenleyerek korumasız hale getirebilmeleri, bilgisayar yazılımlarında fikri hakların ihlalini meydana getirmektedir.
Fikri eserlerde eser sahibinin korunması gerekliliği, matbaanın icadıyla birlikte önemi anlaşılmaya başlanan bir konudur. Öncesinde bir kitabın yazarının her bir kopyadan haberdar olması ve satışını takip edebilmesi nispeten kolaydı. Ancak matbaanın icadı ile birlikte kopya sayısı yazarın bilemeyeceği miktarlarda ve çok kolayca artırılabiliyordu. Günümüzde internetin hızlanması, bant genişliğinin artması ve yaygınlaşması da fikir ve sanat eserlerinin üzerinde matbaanın icadına benzer bir etki yaratmıştır. Artık kitap, müzik, film, bilgisayar yazılımı gibi eserler kimsenin bilemeyeceği kadar çok kopyalarla paylaşılabilmekte, eser sahipleri bu durumdan zarar görmekte ve yeni eserlerin oluşması ve finanse edilmesi sıkıntılı bir durum halini almaktadır.
1.2. Tarihsel Gelişim
İlk ve Ortaçağ’da fikri mülkiyet hakları tanınmamıştır. Çok gelişmiş kabul edilen Roma Hukuku’nda bile bu haklara yer verilmemiştir [4]. İlk çağlardan günümüze kadar çok farklı aşamalardan geçen ve eser sahibinin eseri üzerinde haklarını iddia edebileceği fikri haklar, ilk çağ ve orta çağda “bir şeyin aslına sahip olan ona da sahip olur” yaklaşımı nedeniyle hiç bulunmamaktadır [5]. İlk çağda soyut olan haklardan ziyade daha somut bir mülkiyet anlayışı vardır. Örneğin bir kitabın mülkiyeti kitabın yazılı olduğu tablet veya kâğıt ile belirlenmekteydi.
Fikri mülkiyet haklarının düşünülmeye başlamasındaki en kritik gelişme matbaanın icadı olmuştur [2][4][5]. Daha öncesinde fikri bir eserin özellikle kitapların kopyalanması oldukça zordu ve yüksek seviyede bir işçilik gerektirdiğinden genellikle eser sahibinin ekonomik faydası düşünülmüyordu. Eserlerin matbaa ile kolayca çoğaltılabilmesi ve devamında yüksek bir ekonomik getiri sağlaması eser sahibinin bu getiri üzerindeki hakkının sorgulanmasını sağlamıştır.
Venedikliler 1474 yılında ilk gerçek manada işler şekilde geliştirilmiş patent kanununu yürürlüğe koymuşlardır [6]. Bunu 1623 tarihli Kraliçe Ann Yasası izlemiştir [6][7]. Ancak bu yasa uluslararası bir kapsam taşımamaktadır. Devrimci Fransa 1791 yılında fikri mülkiyet haklarını tanımış, 1790 yılında Birleşik Devletler, Avrupa dışında fikri mülkiyet hakkını tanıyan ilk ülke olmuştur [6].
Uluslararası düzeyde fikri mülkiyet haklarının tanınması noktasında ilk önemli gelişme 1883 yılında düzenlenen Paris Anlaşması olmuştur. Fikri mülkiyetin korunması noktasında en önemli uluslararası sözleşme ise 1887 yılında imzalanan  BERN sözleşmesi olmuştur [6][8] . Bu sözleşmenin 24 Temmuz 1971 tarihinde Paris’te tadil edilen haline Türkiye taraf durumundadır. Bern sözleşmesinin 1’inci maddesi “Bu sözleşmenin uygulanacağı ülkeler, eser sahiplerinin edebiyat ve sanat eserleri üzerindeki haklarını korumak amacıyla bir birlik kurarlar” şeklindedir. Sözleşmenin 1’inci maddesinden sözleşmenin öncelikli amacının eser sahiplerinin haklarının korunması olduğu anlaşılmaktadır.

1.3. Türkiye'deki Durum

Telif haklarıyla ilgili ilk hukuksal düzenleme 1850 tarihli Encümen-i Daniş Nizamnamesi'dir. Daha sonra 1857 tarihinde Telif Nizamnamesi çıkartılmıştır. Gerçek anlamda ilk fikir ve sanat eserleri kanunu 8 Mayıs 1910 tarihinde çıkarılmış Hakkı Telif Kanunu'dur [9] . Bu bilgiye dayanılarak telif hakları ile ilgili ülkemizdeki ilk hukuki düzenlemelerin Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren başladığı söylenebilir.


Milli Eğitim Bakanlığı'nın talebi ve İstanbul Hukuk Fakültesi'nin de talimatıyla Profesör Ernst Hirsch tarafından 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hazırlanmıştır. Bu kanun 1952 yılında yürürlüğe girmiştir. 1983, 1995, 2001, 2004 ve 2007 ve 2008 tarihlerinde değişikliklere uğrayan bu kanun hala yürürlüktedir [9] .
Türkiye şu an için 14 anlaşmaya taraftır. Bunlardan en önemlileri, Dünya Fikri Haklar Örgütü, edebiyat ve sanat eserlerini korumak için kurulan Bern Birliği, Patent İşbirliği   Anlaşması (PCT), sınai hakların korunmasına yönelik Paris Sözleşmesi ve TRIPS (Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rigths) anlaşmasıdır [10] .  

2. Fikri Haklar
2.1. Eser

Bern sözleşmesinde “‘Edebiyat ve Sanat Eserleri’ deyimi, ifade şekli ne olursa olsun, edebiyat, bilim ve sanat alanındaki kitaplar, dergiler ve diğer yazılar; konferanslar, nutuklar, vaazlar ve benzer nitelikteki diğer eserler; dramatik eserler veya dramatik-müzik eserleri; koreografik eserler ve pandomima gösterileri; sözlü veya sözsüz müzikal kompozisyonları, sinema tekniğine benzer bir yöntemle ifade edilen sinematografik eserler; çizim, sulu ve yağlı boya resim, mimarlık, heykeltraşlık, oymacılık ve taş basma eserler, fotoğraf tekniğine benzer bir yöntemle ifade edilen fotoğraf eserleri; uygulamalı sanat eserleri; resimlendirmeler, haritalar, planlar, krokiler ve coğrafya, topografya, mimari veya bilimsel üç boyutlu eserler gibi bütün ürünleri içerecektir.” şeklinde fikir ve sanat eseri tanımı yapılmış ve sözleşmeye taraf olan ülkelerden kanunlarını hazırlarken bu konuları kapsayacak bir tanıma yer vermeleri talep edilmiştir.


Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 1’inci maddesinin B bendine göre sanat eseri: “Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musikî, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulü” olarak tanımlanmıştır.
Bir eserin yasa karşısında eser niteliğini kazanabilmesi için iki unsur gereklidir. Birincisi objektif unsur ki, yasa bunu mahsul (ürün) olarak belirtmiştir. Buna göre eser, evvela temellüke, tasarrufa elverişli maddi bir varlık olarak var olmalıdır. İkincisi de, subjektif unsur olup, eserin sahibinin özelliğini taşıyan bir fikir ve sanat eseri olmasıdır. O halde, bir eserden bahsedebilmek için, ortada “sahibinin” hususiyetlerini taşıyan bir fikir ve sanat “mahsulünün” bulunması gereklidir [11] [12] .
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa göre eser türleri :

İlim Edebiyat : "Herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları, her nevi rakıslar, yazılı koreografi eserleri, Pandomimalar ve buna benzer sözsüz sahne eserleri, Bedii vasfı bulunmayan her nevi teknik ve ilmi mahiyette fotoğraf eserleriyle, her nevi haritalar, planlar, projeler, krokiler, resimler, coğrafya ve topoğrafyaya ait maket ve benzerleri, herçeşit mimarlık ve şehircilik tasarım ve projeleri, mimari maketler, endüstri, çevre ve sahne tasarım ve projeleri"

Müzik: "Musiki eserleri, her nevi sözlü ve sözsüz bestelerdir."
Güzel Sanat Eserleri: "Yağlı ve suluboya tablolar; her türlü resimler, desenler, pasteller, gravürler, güzel yazılar ve tezhipler, kazıma, oyma, kakma veya benzeri usullerle maden, taş, ağaç veya diğer maddelerle çizilen veya tespit edilen eserler, kaligrafi, serigrafi, Heykeller, kabartmalar ve oymaları, Mimarlık eserleri, El işleri ve küçük sanat eserleri, minyatürler ve süsleme sanatı ürünleri ile tekstil, moda tasarımları, Fotoğrafik eserler ve slaytlar, Grafik eserler, Karikatür eserleri, Her türlü tiplemelerdir."
İşlemeler ve Derlemeler: Diğer bir eserden istifade suretiyle vücuda getirilipte bu esere nispetle müstakil olmıyan” eserlerdir.  
Sinema Eserleri: “Sinema eserleri, her nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir.” şeklinde tanımlanmıştır.
2.2.    Eser Sahipliği
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu madde 1/B de “Eser sahibi: Eseri meydana getiren kişiyi ifade eder” denilmektedir. Ayrıca madde 8 de “Bir eserin sahibi, onu meydana getirendir. Bir işlenmenin ve derlemenin sahibi, asıl eser sahibinin hakları mahfuz kalmak şartıyla onu işleyendir. Sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler. Canlandırma tekniğiyle yapılmış sinema eserlerinde, animatör de eserin birlikte sahipleri arasındadır” denilmektedir.
Madde 9’da ise “Birden fazla kimselerin birlikte vücuda getirdikleri eserin kısımlara ayrılması mümkünse, bunlardan her biri vücuda getirdiği kısmın sahibi sayılır.” denilmektedir. Bu tanıma çok yazarlı kitaplar da yazarın kendi bölümünün eser sahibi olması örneği verilebilir.
Eser sahibinin belli olduğu durumlar için 11’inci maddede “Yayımlanmış eser nüshalarında veya güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır.” hükmü bulunmaktadır.
Eser sahibinin belli olmadığı durumlarda ise 12’inci maddede “Yayımlanmış olan bir eserin sahibi 11 inci maddeye göre belli olmadıkça, yayımlıyan ve o da belli değilse çoğaltan, eser sahibine ait hak ve salahiyetleri kendi namına kullanabilir” hükmü bulunmaktadır.

3. Sınai Haklar

Telif hakları ile birlikte sıkça anılan kavramlardan bir tanesi de sınai haktır. Sınai haklar, toplumda çokça Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan haklar ile karıştırılabilmektedir. Sınai hak kavramı patentleri, markaları, endüstriyel tasarımları ve faydalı modelleri kapsamaktadır [13] .


Sınai haklar Türkiye’de Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve bu kararnamenin uygulama şeklini gösteren yönetmelik ile korunmaktadır. İlgili kanunun 5’inci maddesinde “Yeni tekniğin bilinen durumunu aşan ve sanayiye uygulanabilir olan buluşlar, patent verilerek korunur ”. ibaresi ile patent koruması tanımlanmıştır. Ayrıca 6’ncı maddesi ile zihni, ticari ve oyun faaliyetlerine ilişkin plan, usul ve kurallar, edebiyat ve sanat eserleri, bilim eserleri, estetik niteliği olan yaratmalar, bilgisayar yazılımları patent kapsamı dışında tutulmuştur.
Türkiye de olduğu gibi, bilgisayar programlarını patent verilemeyecek buluşlar arasında sayan patent kanununa sahip Almanya bakımından, Federal Patent Mahkemesinin 12 Ağustos 1987 tarihli kararı dikkat çekicidir. Federal Patent mahkemesi bu kararında, program algoritmalarının teknik bir proseste kullanılması veya teknik bir sonuç meydana getirmeleri halinde, patente konu olabileceğini belirtmiştir [14] .

Bilgisayar yazılımları için patent alınamaması, ürünün korunması noktasında bir dezavantaj gibi görünse de aslında pek çok avantajı da beraberinde getirmektedir. Öncelikle patent almak için bir patent kuruluşuna başvurmak gereklidir. Fikir ve sanat eserlerinde ise tescil işlemi isteğe bağlı olup eserin tescil edilmemesi sadece hak sahibinin tespitini zorlaştırmakta ancak hak sahibinin hiçbir hakkını elinden almamaktadır.


Bununla birlikte bir buluşa ait patenti alabilmek için bu buluşun daha önce tescil edilmediğine dair detaylı bir araştırma süreci gereklidir. Bu da bir maliyet doğurmaktadır. Diğer yandan patentler ulusal ve uluslararası düzeyde alınabilmekte iken fikir ve sanat eserleri ile ilgili haklar uluslararası sözleşmelerce korunmaktadırlar. Patent ile korunan haklar tescil başvuru tarihinden itibaren 20 yıl iken fikir ve sanat eserlerinde bu süre eser sahibi yaşadığı sürece ve ölümünden sonra 70 yıldır.

4. Tescil ve Koruma

Fikir ve sanat eserleri noktasında devletin üzerine düşen en büyük sorumluluk eser sahiplerinin haklarının korunmasıdır. Fikir ve sanat eserleri kanununa göre eser sahibinin eser üzerinde mali ve manevi hakları bulunmaktadır.
Manevi haklar kısmında, eserin halka sunulup sunulamayacağına, eser sahibinin adının belirtilip belirtilmeyeceğine ve eser üzerinde değişiklik yapılıp yapılamayacağına eser sahibinin karar vermesi örnek olarak söylenebilir.
Mali haklar ise işleme, çoğaltma, yayma, temsil ve umuma iletim haklarıdır.
İşleme hakkı ile bir eseri meydana getiren eser sahibine, sahip olduğu eserlerden faydalanarak yeni eserler üretme hakkı sunulmuştur. Ancak bilgisayar programları konusunda kanunun 38’inci maddesinde bilgisayar programını yasal bir şekilde edinip kullanan kişilere programın çalışma yapısını inceleme, işlerliğini denetleme ve bunların sonucunda da programda hataları düzeltme, ara işlerlik ekleme hakları tanınmıştır. Burada ara işlerlik ekleme hakkı eldeki programın benzeri bir program üretmek için kullanılamayacağı ve başkalarına uygulamayı vermek için düzenleme yapılamayacağı hükümleri ile kısıtlanmıştır.
Çoğaltma hakkına göre bir eserin tamamen ya da kısmi, doğrudan ya da dolaylı olarak, geçici ya da sürekli şekilde çoğaltılması hakkı eser sahibine verilmiştir. Buradan anlaşılmaktadır ki günümüzde taşınabilir kayıt cihazları ile insanlar arasında paylaşılan her türlü film, müzik, kitap, yazılım vb. eserler kanunsuz bir durum oluşturmaktadır. Ancak bilgisayar yazılımları noktasında kanunun 38’inci maddesinde ek hükümler bulunmaktadır. Bu hükümlere göre bilgisayar programını kullanmak üzere satın alan kişiler eser sahibinin menfaatine zarar vermeksizin şahsi kullanım amaçlı kopyalar alabilirler. Ayrıca programı kullanmak üzere satın alan kişilerin bir adet yedek kopya almaları herhangi bir akit ile engellenmesi mümkün değildir.
Yayma hakkı ile bir eserin basılı ya da kayıtlı olduğu kopyalarının satılması ve kiralanması eylemlerinde yetki eser sahibine tanınmaktadır.
Temsil hakkına göre bir eseri herhangi bir şekilde umuma açık bir mahalde okumak, oynamak, göstermek ya  da medya araçları ile insanlara ulaştırma faaliyetlerden faydalanma hakları eser sahibine verilmiştir.
Nakil araçları vasıtası ile umuma iletim hakkı da eser sahibine tanınmıştır. Yani gerek medya araçları ile gerekse de internet yolu ile bir eserin halka ulaştırılması hakkı eser sahibindedir. Günümüzde en  çok karşılaşılan ihlallerden biri bu noktada ortaya çıkmaktadır. Özellikle müzik, film, kitap, program gibi eserler gerek yasadışı web siteleri vasıtası ile gerekse de bilgisayardan bilgisayara dosya paylaşımına imkan veren paylaşım programları ile insanlar arasında usulsüz bir şekilde yayılmakta, eser sahipleri zarara uğratılmaktadırlar.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan eserler, eserin yaratıldığı andan başlayan doğal bir korumadan yararlanır. Eserin herhangi bir kuruma kayıt (tescil) ettirilmesine ya da onaylattırılmasına gerek yoktur.
Ancak eser üzerindeki hakların korunması ve özellikle hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlanması amacıyla bazı işlemlerin yapılması mümkündür [15] .

Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’e göre kitap, müzik albümü, film gibi eserlerin yayımında bandrol temin edilerek kullanılması zorunludur.


Bilgisayar programlarının isteğe bağlı kayıt ve tescilinin yapılması mümkündür. Ancak bandrol kullanım zorunluluğu yoktur. Kayıt işlemi Fikir ve sanat eserlerinin kayıt ve tescili hakkında yönetmeliğe göre yapılmaktadır.
Her ne kadar bilgisayar yazılımı olarak düşünülseler de Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik gereğince bilgisayar oyunları tıpkı film veya müzik eserleri gibi değerlendirilmekte ve bandrole tabi tutulmaktadır.
Fikir ve Sanat Eserlerinin Kayıt ve Tescili Hakkında Yönetmelik uyarınca tescil işlemleri yapılabilmektedir. Tescil işleminin yapılabilmesi için eserin fikri aşamada değil, tamamlanmış olması gerekmektedir. Bununla birlikte eserin tescili bir zorunluluk değil bir kolaylık olarak Kültür Bakanlığı tarafından sunulmaktadır. Eserin cüzi bir ücret karşılığı tescil ettirilmiş olması eser sahibinin ispatı bakımından hukuki bir kolaylık sağlayacaktır.
Bir eserin koruma süresi Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre eser sahibi yaşadığı sürece ve eser sahibinin ölümünden itibaren 70 yıldır. Eser sahibinin mirasçılarının da eserden ve gelirlerinden 70 yıl boyunca istifade hakları vardır.  

5. Bilgisayar Yazılımlarının Durumu

5.1. Bilgisayar Programı ve Bilgisayar Yazılımı

Bilgisayar programı ve bilgisayar yazılımı kavramları pek çok kez güncel kullanımda birbirinin yerine kullanılabilmektedir. Oysaki bilgisayar yazılımı bilgisayar programı kavramından daha geniş bir kavramdır.


En temel anlamıyla bilgisayar yazılımı bilgisayarın donanım olmayan bileşenleri olarak söylenebilir. Bilgisayar programı ise bilgisayarda özel bir görevi yerine getirmek üzere yazılmış, adım adım işleyen kodlar silsilesidir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda bilgisayar yazılımı yerine bilgisayar programı tanımı yapılmıştır.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 1/B maddesinde “Bilgisayar programı: Bir bilgisayar sisteminin özel bir işlem veya görev yapmasını sağlayacak bir şekilde düzene konulmuş bilgisayar emir dizgesini ve bu emir dizgesinin oluşum ve gelişimini sağlayacak hazırlık çalışmaları” olarak tanımlanmıştır. Ayrıca ilgili kanunun 2.maddesinde “Herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları” ilim ve edebiyat eserleri kapsamına alınmıştır. Her iki madde incelendiğinde sadece programın kendisi değil, sonucunda bilgisayar programı doğuracak hazırlık çalışmaları da kanun ile koruma altına alınmıştır.
Ayrıca kanunda sadece bilgisayar programı tanımına değil bu konu ile alakalı olan diğer bazı tanımlara da yer verilmiştir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 1/B maddesinde “Arayüz: Bilgisayarın donanım ve yazılım unsurları arasında karşılıklı etkilenme ve bağlantıyı oluşturan program bölümlerini” denilerek grafiksel kullanıcı arayüzü tanımlanmıştır.
Yine aynı maddenin devamında “Araişlerlik: Bilgisayar program bölümlerinin fonksiyonel olarak birlikte çalışması ve karşılıklı etkilenmesi ve alışverişi yapılan bilginin karşılıklı kullanım yeteneğini ifade eder” tanımına yer verilerek diğer programlar ile veri alışverişi yapmasını sağlayan servislere de kanunda yer verilmiştir.

5.2. Veri Tabanları

Veri tabanı  mantıksal bir şekilde ilişkili verilerin  ve bu verilerin tanımlarının bir arada bulunduğu, organizasyonların bilgi ihtiyaçlarına cevap vermek için hazırlanmış derlemelerdir [16] . Bu tanımdan yola çıkarak veri tabanlarının özellikle kurumlarının bilgi noktasındaki ihtiyaçlarına cevap vermek için hazırlanan, içeriği ve yapısı kendinden aşikar sistematik veri deposu olduğu söylenebilir. Veri tabanlarına örnek olarak, bir e-ticaret sisteminin ürünlerini sakladığı sistem, bir telefonun içerisinde bulunun rehber, coğrafi konumları ve bu coğrafi konumlara özgü bilgileri barındıran sistemler verilebilir.


“Bilgi çağı” söylemlerinin son derece sık dillendirildiği bir zamanda bilginin ve verinin önemi, bilgi ve verinin korunmasının gereklilikleri yadsınamaz bir gerçektir. Günümüzde sadece büyük işletmeler değil artık en küçük seviyedeki kobiler ve hatta şahıslar dahi yüksek miktarda veriyi sistematik ve düzenli bir şekilde saklamaktadırlar. Bazı veri tabanları rekabette fayda sağlayabilecek kuruma özgü bilgiler barındırması açısından değerli iken, bazı veri tabanları da sahip oldukları verilerin toplanmasının maliyeti ve zaman faktörü açısından önem arz etmektedir.
Bilgi toplayan, bir araya getiren kurumların ayakta kalabilmesi ancak oluşturdukları veri tabanlarını ticari olarak satarak gelir elde edebilmeleri ile mümkündür. Günümüzde kopyalamaya ve yaymaya oldukça müsait bir emtia olan veri tabanlarında telif haklarına sahip olan kurumların zarara uğramamaları için devlet otoritesi tarafından korunması son derece önemlidir.
Bern sözleşmesinin 2’inci maddesinin 5’inci fıkrasında bulunan  “Ansiklopedi ve antolojiler gibi içerikleri seçme ve düzenlemelerden oluşan ve fikri yaratıcılık oluşturan edebiyat veya sanat eseri derlemeleri, bu gibi derlemelerin bölümlerini oluşturan her eser üzerindeki haklar saklı kalmak kaydıyla korunacaktır.” ibaresi ile sözleşmeye taraf olan devletleri verilerin toplanması / derlenmesi yolu ile oluşturulan ürünleri eser olarak tanımlamaya ve korumaya zorlamaktadır.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 6’ıncı maddesinin 11’inci fıkrası “(Ek: 7/6/1995 - 4110/3 md.) Belli bir maksada göre ve hususi bir plan dahilinde verilerin ve materyallerin seçilip derlenmesi sonucu ortaya çıkan (Ek ibare: 21/2/2001 - 4630/4 md.) ve bir araç ile okunabilir veya diğer biçimdeki veri tabanları (Ancak, burada sağlanan koruma, veri tabanı içinde bulunan veri ve materyalin korunması için genişletilemez) Ek ibare: 21/2/2001 - 4630/4 md.) İstifade edilen eserin sahibinin haklarına zarar getirmemek şartıyla oluşturulan ve işliyenin hususiyetini taşıyan işlenmeler, bu kanuna göre eser sayılır.” hükmünü içermektedir. Bu bağlamda Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile veri tabanları korunmaktadır.
Günümüzde pek çok kurum işleri gereği bilgileri derleyerek elde ettikleri ya da satın aldıkları veri tabanlarını çalışanları ile paylaşma durumunda kalmaktadır. Çalışanların ya da 3. kişilerin bu veri tabanlarını usulsüz kopyalaması, dağıtması ya da internet üzerinden paylaşması suç teşkil edebilmektedir.   
5.3.    Yasal Kullanıcılara Tanınan Haklar
İnsanların bir konuya, bir duruma yaklaşırken veya değerlendirirken kullandıkları değerlendirme unsurlarının oluşturdukları bütüne paradigma ismi verilmektedir.  İnsanlık tarihi düşünüldüğünde bilgisayar yazılımları çok yeni bir kavram olup özellikle tüketici tarafında dünyada kabul görmüş kesin bir yaklaşıma ve genel bir kabule sahip değildirler. Savaş kuralları, medeni haklar, insan hakları gibi konularda tüm dünyada kabul gören yaklaşımlar mevcutken bilgisayar yazılımları ve bilgisayar yazılımlarını ticari olarak satın alıp kullanan kişi ve kurumların hakları noktasında yerleşmiş evrensel bir paradigma bulunmamaktadır.

   


Bilgisayar yazılımlarının ticari bir emtia gibi satılması, sanayide ve tüketici elektroniği noktasında değerli bir meta olması gibi durumlar bilgisayar yazılımlarının endüstriyel ürün oldukları hissini yaratmaktadır. Bu algıdan kaynaklı olarak insanlar nasıl ki bir buzdolabı, televizyon, saç kurutma makinesi aldıklarında ürün desteği ve en az kanunların zorunlu tuttuğu miktarda garanti talep ediyorsa yazılım üreticilerinden de aynı destek ve garanti beklentisine girmektedirler.
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 13’üncü maddesinde “İmalatçı veya ithalatçılar ithal ettikleri veya ürettikleri sanayi malları için Bakanlıkça onaylı garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını içeren garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye aittir. Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlar ve asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları, Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir. ” hükmü bulunmaktadır. Ancak bilgisayar yazılımları bir sanayi malı değil Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda kapsanan fikri bir eserdir.
Bilgisayar  yazılımları, bir sanayi malı olarak değil fikri bir eser kapsamında düşünüldüğünde, nasıl ki satın alınan bir romandaki olayların mantıksız olması ya da satın alınan bir müzik albümündeki parçalarda enstrüman ya da eserin estetiği noktasında hata olması dahilinde düzeltme veya değişim talep edilemiyorsa bilgisayar yazılımları noktasında da hatalar bakımından doğrudan garanti talep edilemeyeceği düşünülebilir.
Ticari olarak satın alınan bir yazılımda diğer soru işareti ise yazılımı satın alan işletmede tüm bilgisayarlara kurulup kurulamayacağı, tek bir bilgisayara kurulsa dahi uzaktan ekran erişimi vb. yöntemlerle birden fazla kişi tarafından eş zamanlı kullanılıp kullanılamayacağı, satın aldığı yazılımla ilgili haklarını bir başka işletmeye devredip devredemeyeceğidir.  Bu gibi konular fikir ve sanat eserleri kanununda kapsanmamakla birlikte genellikle yapılan özel lisans anlaşmalarında üretici ve satıcı arasında akdedilmektedir.
Yazılım lisansı almak yazılıma sahip olmak değil yazılımı çalıştırma hakkına sahip olmaktır. Yani yazılım lisansı satın alan kişi bu yazılımı bir mal olarak satma hakkına sahip olamayacak sadece lisans sözleşmesinde belirtilen koşullarda ve kendine ait donanım altında çalıştırabilecektir. Farklı senaryolar için şirketlerin farklı lisans çözümleri bulunabilmektedir. Örneğin Microsoft firmasının perakende lisansı, toplu lisansı (Volume Licensing)  ve her birinin alt seçenekleri mevcuttur. Microsoft firması 5 ya da daha az lisans alacak kişi veya işletmelere perakende lisansı tavsiye etmekte, daha fazla alımlar içinse toplu lisansları önermektedir. Toplu lisanslarda yapılan sözleşmenin türüne göre işletme kendi donanımlarına sınırsız yüklemeler yapabilmektedir.
Bir başka lisans türü ise istemci erişim lisansıdır (Client Access License).  İstemci erişim lisansı doğrudan bir yazılım lisansı olmamakla birlikte ağ üzerinden sunucuya bağlanarak sunucu vasıtası ile yazdırma, dosya depolama, hesaplama gibi işlemler yapan istemci bilgisayarlar için bir erişim lisansı türüdür. Sunucu yazılımları çoğu zaman belirli sayıda istemci erişim lisansı ile de birlikte gelebilmektedir.
Her ne kadar yazılımı satın alan kişi ya da kurumların yazılımı kopyalama - yayma hakları yoksa da Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 38’inci maddesinde “Sözleşmede belirleyici hükümlerinin yokluğu durumunda, hata düzeltme de dahil, bilgisayar düşünüldüğü amaca uygun kullanımı için gerekli olduğu durumda, bilgisayar programının onu hukuki yollardan edinen kişi tarafından çoğaltılması ve işlenmesi serbesttir. Bilgisayar programını yasal yollardan edinen kişinin programı yüklemesi, çalıştırması ve hataları düzeltmesi sözleşme ile önlenemez. Bilgisayar programının kullanımı için gerekli olduğu sürece, bilgisayar programını kullanma hakkına sahip kişinin bir adet yedekleme kopyası yapması sözleşme ile önlenemez” hükmü bulunmaktadır. Yani lisans sahibi kişi ya da kurumlar yaymamak kaydı ile kendilerine bir yedek kopya alabilirler. Ya da sözleşme ile kısıtlanmamışsa hata giderme ve işlev değişikliği işlemlerini lisans sahiplerinin yapmaları mümkündür.
5.4. Tersine Mühendislik İşlemleri
Bilgisayar yazılımları kaynak kodunun son kullanıcıya verilip verilmemesi noktasında açık kaynak kodlu ve açık kaynak kodlu olmayan yazılımlar olarak ayrılırlar. Açık kaynak kodlu yazılımlarda programı geliştirirken kullanılan programlama dili ile yazılmış kodlar da kullanıcı tarafından incelenip değiştirilebilirken açık kaynak kodlu olmayan yazılımlarda kullanıcıya programın kaynak kodundan derlenerek makine koduna çevrilmiş ve sadece çalışabilir durumda olan hali verilmektedir.
Açık kaynak kodlu yazılımlar çoğu zaman ücretsiz dağıtılmalarıyla beraber bazen ücretli yazılımlar da açık kaynak kodlu olabilir. Ya da bazı yazılımlar ücretsiz olmalarına rağmen açık kaynak kodlu değildirler.
Açık kaynak kodlu olmayan programların da özel uygulamalarla kaynak koda dönüştürülmesi (decompile) ya da çalışma yapısının incelenmesi mümkün olabilmektedir. Bu tarz işlemlerin geneli tersine mühendislik (reverse engineering) olarak isimlendirilmektedir. Örneğin Fox Decompiler ve .Net Reflector isimli uygulamalar Microsoft .Net platformunda geliştirilmiş ve derlenerek makine koduna dönüştürülmüş yazılımları tekrardan kaynak koduna dönüştürebilmektedirler.
Kaynak koda dönüşüm işlemleri çoğu zaman ticari bir lisans altında dağıtılan programların kopya koruması sağlayan kısımlarını baypas etmek için kullanılabilmektedir. Böyle bir kullanımın da usulsüz olacağı aşikardır. Ancak Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 38’inci maddesinde “Bağımsız yaratılmış bir bilgisayar programı ile diğer programların ara işlerliğini gerçekleştirmek üzere gerekli bilgileri elde etmek için, bilgisayar programının çoğaltılması ve işlenmesi anlamında kod'un çoğaltılmasının ve kod formunun çevirisinin de zorunlu olduğu durumlarda, bu fiillerin ifası aşağıdaki şartların karşılanması halinde serbesttir:

1. Bu fiillerin, ruhsat sahibi veya bir bilgisayar programının kopyasını kullanma hakkı sahibi diğer bir kişi tarafından veya onların adına bunu yapmaya yetkili kişi tarafından ifa edilmesi,

2. Araişlerliği gerçekleştirmek için gerekli bilginin, (1) numaralı bentte belirtilen kişilerin kullanımlarına sunulmaması,

3. Bu fiillerin, ara işlerliği gerçekleştirmek için gereken program parçaları ile sınırlı olması.
Yukarıdaki fıkra hükümleri, onun uygulanması ile elde edilen bilgilerin;

1. Bağımsız yaratılmış bilgisayar programının araişlerliğini gerçekleştirmenin dışında diğer amaçlar için kullanılmasına,

2. Bağımsız yaratılmış bilgisayar programının araişlerliği için gerekli olduğu durumlar dışında başkalarına verilmesine,

3. İfade ediliş bakımından esastan benzer bir bilgisayar programının geliştirilmesi, üretilmesi veya pazarlanması veya fikri hakları ihlal eden herhangi diğer bir fiil için kullanılmasına, İzin vermez.”
Altıncı ve Yedinci fıkra hükümleri, programdan normal yararlanma ile çelişir veya hak sahibinin meşru yararlarına  makul olmayan müdahale eder şekilde kullanılmasına izin verecek tarzda yorumlanamaz.”  hükmü yer almaktadır. Bu maddeden anlaşıldığı üzere bir programı kullanmak üzere satın alan kişilerin yine kendi iş ve işlemlerinin gerektirdiği değişiklikleri ya da hata gidermelerini gerçekleştirmek için tersine mühendislik işlemleri, işlev değişiklikleri, hata gidermeleri vb. işlemler mümkündür. Ancak bu işlemler  3. şahıslara programı dağıtmak ya da yeni bir program inşa etmek için yapılmamalıdır. 

6.    Korsan Kullanım

Gündelik hayatımızda sıkça duyduğumuz korsan kelimesinin kökeni deniz ticaretinin ilk başladığı zamanlara kadar dayanmaktadır. Eski zamanlarda korsanlar ticari gemileri zor kullanarak durdurmakta, yağmalamakta ve insanların haklarını gasp etmekteydiler. Günümüzde bu manada korsanlıkla artık pek karşılaşmıyoruz. Ticaretin ve ticari emtiaların daha farklı segmentlere gelmesi ile korsanlık da daha çok teknolojiden istifade edilerek sürdürülen bir yasa dışı faaliyet haline gelmiştir.


Avrupa Birliği Müktesebatı’nın konuları hakkında tartışmaların yapıldığı Yeşil Kitap’da korsan ve taklit şu şekilde tanımlanmıştır : “Tescilli marka, ticaret ünvanı, endüstriyel tasarım, model, patent veya coğrafi işaret gibi bir fikri hakkın, bir telif hakkının veya sanatçıların icra hakkı, ses kayıt üreticilerinin hakkı, orijinal film üreticilerinin hakkı veya yayın kuruluşlarının hakkı gibi komşu hakların veya veri tabanı yaratıcısının kendine özgü (sui generis) hakkının ihlali sonucunda ortaya çıkan veya bu ihlalin konusunu oluşturan her türlü ürün, işlem veya hizmetlerdir” [17] .


Korsan ya da taklit, patent veya marka tescili ile korunan ürünlerin hak sahiplerini zarara uğratacak şekilde benzerlerinin üretilip satılması olabileceği gibi, telifli eserleri herhangi bir şekilde çoğaltıp yayılması şeklinde de olabilmektedir.
Telifli eserlerin korsan olarak dağıtımı 90’lı yıllardan önce daha çok fiziksel aygıtlarla olmaktayken günümüzde internetin de hızlanması ile internet ortamına taşınmıştır. İnternetin tüm dünyadan erişilebilir olması korsanla mücadele noktasında evrensel bir hukuki korumayı gerektirmektedir.
6.1. Bilgisayar Yazılımlarının Korsan Kullanımı

Yazılım korsanlığı ile mücadele noktasında Türkiye dahil dünyadaki pek çok ülkede faaliyet gösteren BSA (Business Software Alliance) kuruluşunun 2014 yılında yayınladığı rapora göre 2013 yılı itibariyle tüm dünyadaki kurulu olan yazılımları %43’ü korsan olmakla birlikte bu korsan kullanımın geliştirici firmalara maliyeti yaklaşık 63.4 milyar dolar seviyesindedir. Türkiye’de ise korsan yazılım kullanımı oranı %60 seviyesindedir ve geliştiricileri uğrattığı zarar yaklaşık yarım milyar dolardır [18] .



     

Yazılım korsanlığı ile ilgili rakamlar dolaylı olarak düşünüldüğünde durum daha da vahimleşmektedir. Çünkü bu durum aynı oranda vergi kaybı, nitelikli teknoloji alanlarından olan yazılım alanında istihdam ve kazanç kayıpları olarak karşımıza çıkmaktadır.


Ücretli satılan hemen her bilgisayar yazılımının korsan ve kopyalamaya karşı koruması vardır. Ancak bu korumalar yazılım becerisi yüksek olan kişilerce aşılabilmektedir.
Bilgisayar yazılımlarının korsanlarını elde etmek için ileri seviyedeki disk okuyucu ve yazıcılarla sıfır birler seviyesinde kopyalama, tüm olasılıkların denenmesi yoluyla anahtarların kırılması gibi yöntemler mevcuttur [19] .
Bununla birlikte korsan olarak piyasada dağıtılan yazılımlar çoğu zaman bir de kırıcı yazılımla birlikte gelmektedir. Bu kırıcı yazılımı çalıştıran kullanıcının derlenmiş seviyedeki bilgisayar programının tam olarak ne yaptığını bilmesi mümkün değildir. Bu şekilde pek çok virüsün, reklam amaçlı yazılımın, kişisel bilgileri çalan yazılımların kullanıcının bilgisayarlarına yüklenmesi ve güvenlik tehdidi oluşturması da söz konusudur.
Bilgisayar yazılımlarının korsan olarak kullanılma sebepleri birkaç perspektiften incelenebilir. Bunlar ekonomik, bireysel, milli ya da psikolojik sebepler olabilir [20] . Ekonomik sebepler elbette ilk akla gelenlerdir. Binlerce hatta on binlerce dolarlık yazılımlar neredeyse bedava sayılacak rakamlara hatta ücretsiz bir şekilde elde edilebilmektedir. Bunun yanında her birey korsan yazılım kullanımını bir suç olarak değerlendirmeyebilir. Bu da korsan yazılım kullanımında kendi kendine teftişin önüne geçmektedir.
Bilgisayar yazılımlarının korsan kullanımının artması noktasında teknolojinin ilerlemesi de kötü bir etki yaratmaktadır. Boyutu küçülüp saklayabildiği veri miktarı artan taşınabilir diskler korsan yazılımları fiziksel olarak bilgisayardan bağımsız bir şekilde kurma imkanını kullanıcılara sunmaktadır. Kullanıcılar harici veri kayıt cihazlarına programları kurdukları için herhangi bir denetim ya da bilirkişi keşfi sırasında bu diski çok pratik bir şekilde çıkarıp incelemeyi atlatabilmektedirler.  Yine ağ üzerinden güvenli bir coğrafi konumda bulunan bir bilgisayara korsan yazılımların kurulup uzaktan erişimle çalıştırılmaları da mümkündür. Bu durum da tespiti son derece güçleştirecektir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 72’inci maddesinde "Bir bilgisayar programının hukuka aykırı olarak çoğaltılmasının önüne geçmek amacıyla oluşturulmuş ilave programları etkisiz kılmaya yönelik program veya teknik donanımları üreten, satışa arz eden, satan veya kişisel kullanım amacı dışında elinde bulunduran kişi altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır". hükmü bulunmaktadır. Kanun maddesinden anlaşılacağı üzere korsan yazılımla ilgili malzeme üreten ya da satan kişiler suç işlemiş olurlar.
Bilgisayar yazılımları ile ilgili çokça gündeme gelen konulardan biri de düşünce hırsızlığıdır. Örneğin bir programcı bilgisayardaki metin dosyalarını düzenlemek için bir yazılım geliştirdiğinde, bir başkasının da bu amaçla bir yazılım geliştirmesini düşünce hırsızlığı ya da fikir hırsızlığı olarak değerlendirmesi mümkün değildir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 2’inci maddesinde “Arayüzüne temel oluşturan düşünce ve ilkeleri de içine almak üzere, bir bilgisayar programının herhangi bir öğesine temel oluşturan düşünce ve ilkeler eser sayılmazlar.” ifadesi yer almaktadır. Eser kavramına konu olan şey düşünce değil ürünün kendisidir. Bir başkasının da tasarım olarak farklı ve benzer görevi yerine getirecek şekilde bir ürün hazırlaması eser hırsızlığı olarak değerlendirilemez.
6.2.    Dijital Ortamda Telifli Eserlerin Paylaşımı

 

İnternet çağının başlaması ile birlikte en derinden etkilenen eserlerin başında müzik, film ve kitap gelmektedir. Özellikle 1999 yılında hizmete başlayan Napster isimli platform müzik eserlerinin internet üzerinden paylaşımı noktasında yeni bir çığır açmıştır. Napster ile kullanıcılar sahip oldukları müzik dosyalarını platformu kullanan diğer kullanıcılarla paylaşma şansına sahip oldular. Napster platformunun dosya paylaşım özelliği telif haklarına muhalefet ettiği gerekçesi ile 2002 yılında mahkeme kararı ile durduruldu. Ancak bu uygulamayı Limewire, Emule gibi platformlar takip etti. Günümüzde ise dosya paylaşım platformu olarak Torrent platformu halen yaygın olarak kullanılmakta, sinema eserleri, diziler kullanıcılar arasındaki alışverişle kopyalanmaktadır.


Bütün bu gelişmeler, ABD’de albüm satışlarının 2000 - 2004 yılları arasında %31 düşmesine ve 4.1 milyar dolarlık gelir kaybına sebep olmuştur [21] .
Google’ın Youtube’u satın alması ve Youtube’un popüler olması ile birlikte internet üzerinden video izlemek de yaygın bir alışkanlık haline geldi. Youtube ve benzeri web sitelerinin içerikleri yine kullanıcıları tarafından oluşturulmakta, Youtube üzerinden izlenen videolar ve sesler yine diğer kullanıcılar tarafından yüklenmektedir. Bu durum telif haklarına sahip eserlerin paylaşımı noktasında sorunlar meydana getirmiştir. Ancak Youtube bu konuda düzenlemeler yapmış, meslek birlikleriyle anlaşmalar düzenleyerek videoların izlenmesinden doğan telif haklarından doğan gelirleri bu birliklere ödemeye başlamıştır. Ayrıca Youtube telif hakları konusunda şikayetleri dikkate almakta ve telif hakları ile ilgili sorun yaratan videoları sisteminden kaldırmaktadır.
Bir diğer güzel gelişme ise günümüzde mobil platformların popüler olmasıyla kullanımı artan Spotify ve Deezer gibi uygulamalardır. Bu uygulamalar kullanıcılarına reklam karşılığında ya da aylık belirli bir ücret ödemeleri ile müzik eserlerini dinlemek üzere ulaştırmaktadır. Bu servisler eser sahiplerine telif ücretlerini ödemektedirler. Haziran 2015 tarihi itibari ile 20 milyonu ücretli toplamda 75 milyon kullanıcıya ulaşan Spotify uygulamasının eser sahiplerine ödediği toplam telif bedeli 3 milyar doları geçmiştir [22] .

7. Soruşturma ve Kovuşturma
Fikir ve sanat eserleri kanununa muhalefet suçlarının soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu  m.75’te   "... soruşturma ve kovuşturma yapılması şikâyete bağlıdır. Yapılan şikâyetin geçerli kabul edilebilmesi için hak sahiplerinin veya üyesi oldukları meslek birliklerinin haklarını kanıtlayan belge ve sair delilleri Cumhuriyet başsavcılığına vermeleri gerekir. Bu belge ve sair delillerin şikâyet süresi içinde Cumhuriyet başsavcılığına verilmemesi hâlinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir ..." denilmektedir. Bu nedenle hak sahipleri, üyesi oldukları meslek birlikleri, Milli Eğitim Bakanlığı veya Kültür ve Turizm Bakanlığının şikayeti üzerine Cumhuriyet Savcısı suç konusu eşya ile ilgili olarak el koymaya veya gerek görmesi halinde faaliyetin durdurulmasına karar verebilir. Yine Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu  m.75’te “.. Cumhuriyet savcısı ayrıca, gerek görmesi hâlinde, hukuka aykırı olarak çoğaltıldığı iddia edilen eserlerin çoğaltılmasıyla sınırlı olarak faaliyetin durdurulmasına karar verebilir. Ancak, bu karar yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunulur. Hâkim tarafından yirmi dört saat içinde onaylanmayan karar hükümsüz kalır” ifadesi yer almaktadır.
7.1. Açılan Davalar
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında 2004 ve 2012 yılları arasında açılan dava sayıları incelendiğinde 2008 yılına kadar bir artış görülürken bu yıldan sonra bir düşüş yaşanmıştır (Tablo 1).
Tablo 1: Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nde açılan dava sayıları [23]

2004

2005

2006

2007

2008

2009

2010

2011

2012

13543

17838

19862

21304

22237

18363

13650

14588

15778

Fikir ve sanat eserleri ile ilgili telif haklarına ilişkin özellikle cezai hükümler içeren ve ağırlıklı olarak 71, 72 ve 81’inci maddeler olmak üzere, 2000-2013 yılları arası veri tabanlarındaki Yargıtay Kararları’nın içerik analizi yöntemi ile incelenmesi sonucunda meydana gelen telif uygulama ihlalleri Tablo 2’de gösterilmiştir.
Tablo 2: Telif ile İlgili Uygulama Sorunları [24]

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu İhlal Konuları

İhlal Sıklığı

Oran

Yüzde %

Bandrol Yükümlülüğü İhlali

21

21/52

40

Bandrolsüz Kaset CD, VCD, DVD Satma vs. Suçları

16

16/52

30

Kitapların Basım ve Yayın Hakkı İhlali

6

6/52

12

Görevsizlik

6

6/52

12

Bilgisayar programlarının izinsiz kullanılması,

1

1/52

2

Lisanssız Bilgisayar Programı Kullanımı

1

1/52

2

Şiirlerin Sahibinden İzin Alınmaksızın Eserde Yer Alması

1

1/52

2

Toplam

52

52/52

100

Yukarıdaki tablo incelendiğinde 2000-2013 yıları arasında Yargıtay’a intikal eden davaların büyük bir kısmının (%70 oranında) bandrol ihlali ile ilgili olduğu görülmektedir. Bilgisayar programlarının konu olduğu davalar ise oldukça azdır (%4 oranında).


7.2. Bilirkişi Raporları
Günümüzde bilirkişilik kavramı çok önemli hale gelmiştir. Özellikle uzmanlık gerektiren konularda hakimler bilirkişilerin raporlarına göre kanaat sahibi olmaktadır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında incelenen birçok davada ve Yargıtay kararlarında, şikayet konusu yazılımın eser niteliği taşıyıp taşımadığının bilirkişiler tarafından tespit edilmesi istenmiştir. Özellikle Yargıtay kararlarında eser niteliği taşıyıp taşımadığı tespiti yaptırılmaması, mahkemelerce verilen kararı bozma nedeni olarak ortaya konulmuştur. Bu konudaki örnek Yargıtay kararlarına aşağıda yer verilmiştir.
Yargıtay’ın 2007/3732 sayılı kararında “.. davacıya ait bilgisayar programının Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu. nun 1/B ve 2/1 nci maddeleri kapsamında ilim ve edebiyat eseri olup olmadığı hususu, davacının tercihine bırakılmaksızın, mahkemece re’sen yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile belirlenerek; davacı yazılımı eser vasfında ise uyuşmazlığın Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu. nun 83 üncü maddesi çerçevesinde değerlendirilip bir çözüme kavuşturulması gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu iddianın kanıtlamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş.. “ denilmektedir. Yine Yargıtay’ın 2007/4345 sayılı kararında ise davacıya ait bilgisayar programının Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu.nun 1/B ve 2/1. maddeleri kapsamında ilim ve edebiyat eseri olup olmadığı hususu, davacının tercihine bırakılmaksızın, mahkemece re’sen yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile belirlenerek; davacı yazılımı eser vasfında ise uyuşmazlığın Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu.nun 83. maddesi çerçevesinde değerlendirilip bir çözüme kavuşturulması gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu iddianın kanıtlamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş …” ifadeleri yer almaktadır.
Bilirkişi raporlarının önemli olduğu kadar raporda yazılanların da önemli olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Raporu okuyacak kişilerin o konuda yeterli teknik altyapısı olmadığı göz önüne alınarak herkesin anlayacağı bir dil ile yazılması dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan birisidir. Diğer bir konu ise hukuki nitelendirme içermemesi gerekliliğidir. Bu iki konuda yapılan hataların bir sorun teşkil ettiği de açıkça dile getirilmektedir [25].

8. Kaynakça
[1] Falvey, R., & Foster, N. (2006). The Role of Intellectual Property Rights in Technology Transfer and Economic Growth: Theory and Evidence (p. 27). Vienna: United Nations Industrial Development Organization.

[2] Tekinalp, U. (2012). Fikri mülkiyet hukuku. Vedat, İstanbul.

[3] Anderson, W. (2015). Teaching the Fundamentals of Intellectual Property Rights. Franklin Business & Law Journal, 2014(3), 3.

[4] Suluk, C. (2004). Yeni Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu. İstanbul: Hayat.

[5] Turan, M. (2014). Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda Eser Çeşitleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz. Bilgi Dünyası, 15(1), 126.

[6] Vaver, D. (2006). Intellectual property rights. London: Routledge.

[7] Bently, L., Suthersanen, U., & Torremans, P. (2010). Global copyright. Cheltenham, UK: Edward Elgar.

[8] Beşiroǧlu, A. (2002). Düşünce ürünleri üzerinde haklar. Ankara.

[9] Cebe, R., & Suçin, H. (2014). Fikir Ve Sanat Eserleri Kanununun Kısa Tarihçesi Ve Eser Üreticileri Açısından Önemi. Rast Müzikoloji Dergisi, 2(1), 120-127.

[10] Taş, S. (2006). Fikri Ve Sınai Mülkiyet Alanındaki Sorunlar, Gelişmeler Ve Türkiye-Ab İlişkileri Açısından Bir Değerlendirme. Selçuk Üniversitesi Karaman İ.İ.B.F. Dergisi, 9(10), p.91.

[11] Hukuk Bölümü. (2010). Yargıtay Kararları Dergisi, 36(12), p.10.

[12] Öztan, F. (2008). Fikir ve sanat eserleri hukuku. Ankara: Turhan Kitabevi.

[13] Altvater, E. & Prunskienė, K. (1998). Intellectual property rights in Central and Eastern Europe. Amsterdam: IOS Press.

[14] Altunkaynak, A. (2003). Bilgisayar Yazılımlarının ve İş Metotlarının Patentlenebilirliği(Uzmanlık Tezi). Türk Patent Enstitüsü Patent Dairesi Başkanlığı.

[15] Telif Hakları Genel Müdürlüğü. (2015). [Çevrimiçi]:http://www.telifhaklari.gov.tr/ana/sayfa.asp?id=395 [Erişim Tarihi: 10.06.2015].

[16] Chopra, R. (2010). Database management systems (DBMS). New Delhi: S. Chand.

[17] Bora, E. (2007). Avrupa Birliği’nde Ve Türkiye’de Fikri Hak İhlalleri, Taklit, Korsan. YL. Ankara Üniversitesi.

[18] BSA, (2014). Bsa Global Software Survey June 2014. [Çevrimiçi]:http://globalstudy.bsa.org/2013/downloads/studies/2013GlobalSurvey_Study_en.pdf [Erişim Tarihi: 15.06.2015].

[19] Sobh, T. (2008). Advances in computer and information sciences and engineering. Germany: Springer.

[20] Zamoon, S. (2006). Software piracy: Neutralization techniques that circumvent ethical decision-making (Doktora Tezi). University of Minnesota.

[21] Riley, G. (2011). Internet piracy. New York: Marshall Cavendish Benchmark.

[22] Spotify (2015). Information | Spotify Press. [Çevrimiçi]: https://press.spotify.com/au/information/ [Erşim Tarihi: 15 Haziran. 2015].

[23] Adalet Bakanlığı. (2013). Adalet İstatistikleri (p. 10). Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu Matbaası.

[24] Turan, M., & Yılmaz, B. (2014). Türkiye’de Telif Hakları İhlalleri: Yargıtay Kararları Çerçevesinde Bir Değerlendirme. Bilgi Dünyası, 15(1), 55-75.



[25] Akyıldız, N. (2006). Fikri Ve Sınai Mülkiyet İhlalleri İle Etkin Mücadele Semineri.
Yüklə 97,44 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin