ŞEBİNKARAHİSAR’DA KARDELENLER AÇIYOR Projesi Kapsamında Yapılan
FRANSA GEZİSİ İZLENİMLERİ
Hazırlayan:
Nmaık Kemal SEVİNÇKAN
Proje Koordinatörü
Şebinkarahisar, Şubat 2010
ŞEBİNKARAHİSAR KIZ TEKNİK VE MESLEK LİSESİ
ŞEBİNKARAHİSAR’DA KARDELENLER AÇIYOR PROJESİ
KAPSAMINDA YAPILAN FRANSA EĞİTİM GEZİSİ İLE
"AB ÜLKELERİNDEKİ MESLEKİ EĞİTİMİN İNCELENMESİ VE TÜRKİYE İLE KARŞILAŞTIRILMASI"
İZLENİM RAPORU
04/02/2011-Cuma/ŞEBİNKARAHİSAR
Fransa ekibi olarak İsa hoca’nın arabası ile Saat 13:00 ‘te Şebinkarahisar’dan Giresun’a doğru yol almaya başladık. Saat 17:00 civarında Giresun’a vardık. Arkadaşlar alışverişlerini yaparak bu gece kalacağımız Bulancak öğretmen evine gittik. Hepimizde bir heyecan ve soru işaretleri bulunmaktaydı. Tüm arkadaşlar ilk kez yurt dışına çıktığından neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Sabah 7 uçağı ile İstanbul’a gideceğimizden hepimiz erken yattık.
05/02/2011-Cumartesi
Bulancak öğretmenevinden sabah saat 3 te kalkıp Trabzon’a hareket ettik. İsa hocamın arabası ile saat 7 de İstanbul uçağına yetişmek için yol aldık. Saat 5 civarında Trabzon’a geldik arabamızı havaalanın otoparkına bırakarak havaalanın dış hatlar bölümüne geçtik. Valizlerin kontrolünden sonra salondayız.
Salonda gişelerin olduğu bölüme geçerek pasaport kontrolü yaparak valizlerimizi teslim ettik. Bagajları teslim ederken öğrendiğimiz yeni bir şey var el bagajı hariç bir bagaj verebiliyor.
Saat 6:30 da uçağa bindik heyecanlıydık Türk Hava Yolları uçağı saat 7 de İstanbul Atatürk Hava Yolu’na hareket etmeye başladı. Hava yolları hizmet ekibi servislerini çok iyi bir şekilde yapıyorlar ancak Fatih hocamın uçak korkusu bariz bir şekilde görülmekteydi. Abdullah hoca ve Temel hoca kuşbakışı Karadeniz’in güzellikleri seyre dalmışlardı. Saat 9,45’ Atatürk havaalanına vardık.
İstanbul Atatürk havaalanına indikten sonra Fatih ve Abdullah hoca sigara içme molası vererek kendilerini dışarı attılar.
Havaalanında pasaport, kontrol işlemlerimizi yeniden yaptık. Tüm arkadaşlar diğer arkadaşın işlemlerine koşuyor grup işbirliği ve uyum çok güzel. Bagaj kontrolleri sırasında çantalarımızdaki tüm traş köpükleri çıkardılar. Fatih hocam traş köpüğünü kaybettiği için çok kızmıştı ancak yapılacak bir şey yoktu.
İstanbul Atatürk Hava Yolu hepimizi büyülemişti. Sanki bir şehir büyük küçük yüzlerce uçak ve binlerce insanın koşuşturmaları müthiş bir kompozisyon oluşturuyordu.
Uçağa bindiğimizde birbirimizle şakalaşıyor, mizahın doruğunu yaşıyorduk. Uçağa binişimizden rahatsız olan bir arkadaşımız vardı uçak korkusu depreşen Fatih hocayı hepimiz biraz ciddi, biraz mizah ile psikolojik rehabitasyon görevimizi yerine getiriyorduk.
Grubumuzun en büyüğü YİBO Müdürü Murat KÖMBE idi kendisi sakin varlığı ile gruba güven veriyordu. Sessiz sakin tavırları ile Abdullah hocama ‘Çocuk’ nasıl gidiyor söylemi ile ağır abi takılmalarına devam ediyordu. Grubumuzun en küçüğü ve yaramaz çocuğu İsa hoca bizim İngilizce ayağımızı oluşturuyor. İsa hocanın takılmaları, Abdullah hocanın “sorun yok” telkinleri THY hosteslerinin kemerleri bağlama uyarısı ile uçağımız saat 11,15 te hareket etti. Uçağın kalkışı ile Atatürk Hava Alanının güzelliğini kuşbaşı ile hepimiz (Fatih hoca hariç) çıkarıyorduk. THY yemek ve hizmeti bizi memnun etmişti. Ancak hepimizde bir gizem ve bilinmezliğe doğru yol alma şaşkınlığı mevcuttu.
Saat 14:00 civarında Basel’e indik küçük bir hava alanı heyecanlı adımlarla uçaktan inerek uzun bir koridorla Fransa çıkışına doğru yol aldık.Basel Havaalanı’nın bir İsviçre bir Almanya, bir de Fransa çıkış kapısı var sanki Avrupa Biriliği.
Basel havaalanı sanki bir labirent kendimizi tuvaletlere attık ancak tuvaletler hem pis hem de su yoktu. Avrupa hakkında ilk izlenimimiz orda başladı. İstanbul hava alanını ile kıyasladığında basel havaalanı çok basit geldi. Pasaport kontrolleri sırasında karşımızda iki kapı vardı bir kapı fransa’ya bir kapı’da isviçre’ye çıkıyordu bir an teredüte kapıldık bir kısmımız İsviçre bir kısmımız Fransa kapısından geçerken fatih hoca’ya polis bir şeyler sordu oda hiçbir şey anlamadığı için imdadına İsa hocayı çağırdı tam o sırada ben bekleme çizgisini santim ile geçmişim bir uyarı gördüm. Kapıyı geçtikten sonra havaalanında tüm arkadaşlar fotoğraf çektirdik.
Daha önce iletişime geçtiğimiz İsa hocanın Fransa’da ikamet eden eniştesi Muharrem bey bizi karşılayarak kiraladığı araba ile bizi havaalanın otoparkında bizi bekliyordu. İsa hocanın eniştesini görmek hepimizi rahatlatmıştı.
Rehberimiz bizi basel şehir merkezinde biraz gezdirmek istedi bizde kabul ettik. Basel şehrinde ırmak kenarında fotoğraf çektirmeye başladık.Ren nehrinin kenarında bir mola vererek. Şehir merkezine gittik. Şehir merkezi çok sakin idi tek tük insan vardı ancak şehir çok düzenli ve temiz idi. Şehrin düzenli tarihi dokusu, korunmuş evleri dikkat çekiciydi. Basel’ de Türk manavına denk geldik sanki yıllardır Türkiye’den ayrıymışız gibi hepimiz manavı birbirimize gösterdik.
Proje merkezimiz olan Mulhouse yol alma kararı aldık.Besel’de ilginç olan caddenin bir tarafı Fransa bir tarafı İsviçre,sınırların bu kadar yok kabul edilmesi sanki hiç ülke değiştirmiyoruz izlenimi doğurdu.Basel Mulhouse arası yaklaşık 50 km lik mesafeyi birazda gezerek 1,5 saatte kat ettik.Yolların çok bakımlı ve düz ova olması insanların çok rahat yolculuk yapmasını sağlıyor.Ancak arabamızın en arka koltukları aynı rahatlıkta değildi.Ne yazık ki seyahat boyunca kader kurbanları olarak Fatih hoca ile ben oturduk.
Mulhouse indiğimizde pazartesi ziyaret yapacağımız okulu önceden bir görelim dedik.Tesadüf bir cafenin önünde durup adresi sormak için içeri girdiğimizde yine bir şaşkınlık yaşadık.Çünkü girdiğimiz cafe bir Türk’E aitti ve içerdeki herkes Türk’tü.İçeride Beşiktaş macı vardı. Hemen tanıştık Abilerin biri Trabzonlu biri Erzurumluydu. Aslında bu karşılaşmalarda Türkiye’de hep konuşulan bir olgununda yanlış olduğunu gördük. Ne idi bu yanılgı ? Avrupa’daki Türkler Türkiye’den geleni sevmiyormuş. Bunun ne kadar yanlış olduğunu buralarda karşılaştığımız Türk Derneklerinin bize karşı göstermiş olduğu ilgiyi görünce daha çok anladık. Gerçekten buralardaki Türk vatandaşları ve dernekler bizi görünce Türkiye’den bir yakınları gelmiş kadar seviniyorlardı. Bize yardımcı olmak için adeta birbirleri ile yarışıyorlardı. Neyse konuya dönelim. Erzurumlu Hasan Ali abi ile Trabzonlu pala dayı bizlere eşlik ederek okula götürdüler. Cumartesi olduğu için okulda birkaç kişi vardı bu okul bizim ülkemizde Mesleki Eğitim Merkezi okullarına denk geliyor.
Saat akşam 18:25’e geldiğinde hepimiz acıktığımızı ve kalacak yer konusunda fikir oluşturmaya çalışırken “pala dayı konuya atıldı
ve çok ayıp ediyorsunuz dedi. Bu akşam sizi
biz derneğimizde misafir etmek istiyoruz, dedi!.
Bizim kalacak sorunumuzun çözülmesi gerekir’di..! ancak Türk arkadaşlar bir Türk’ün işlediği bir pansiyonun olduğunu orda kalabileceğimizi belirttiler.Hemen ….Pensiyonuna bizi götürdüler. Pansiyonun sahibi Erdoğan adında Niğdeli bir yurttaşımız ile tanıştır hepimizin ikişerli ve üçerli kalabileceğimiz odalar ayarladı.Adam başı günde 25 avro ödeyeceğiz bu ücret indirimli olan olduğunu söylediler.Günlük 40 avro aldıklarını bize indirim yaptıklarını belirttiler.Odlara geçtiğimizde Türkiye’de üçüncü sınıf bir otel’i andıran bir manzara ile karşılaştık.Çarşaflar bizim için özelmi ayarlanmış bilmiyorum ancak temizdiler.Hepimiz çok yorgunduk ve hemen biraz kestirme gereği duyduk.
Bizi akşam Mulhouse’daki Türk derneğinde ağırladılar. Gerçekten dernekte insanların hoş geldiniz merasiminden yorulmuştuk.Tamamen Türk yemeklerinden oluşan mükemmel bir menü ile kendimizi Türkiye’de hissetmiştik.
Geç saatlere kadar sohbetten sonra kalacağımız Türk pansiyonuna doğru yola çıktık. Gerçekten sokaklar çok canlıydı. İnsanlar özgürlüğün doyasıya tadını çıkarıyorlardı.
Hepimiz çok yorgunduk biraz gezdikten sonra hepimiz pansiyona giderek yattık.
06/02/2011-Pazar
MULHOUSE/FRANSA
Sabah saat 10 civarında hepimiz uyanabildik bir önceki gece uyuyamamıştık ve bir önceki günün yorgunluğu bulunmaktaydı. Evet bugün Avrupa’daki ilk günümüz ve kendimize gelmiştik.
Rehberimiz Muharrem bey çakı gibi bizi bekliyordu.Sonradan öğrendik sabah 8 den beri bizi pansiyonda bekliyormuş.Kahvaltı için yer bulamamız gerekiyordu ama hepsini Muharrem ayarlamıştı.Bazı Türk derneklerinin alt katları yemekhane olarak hatta bildiğimiz Türk lokantalarına dönüştürülüp Türklere hizmet ediliyordu.Muharrem bizi en yakın bir derneğin lokantasına götürdü.Hepimiz mercimek çorbamızı içtik üzerine Türkiye’den gelen çay ve suyu içtik kültür anlamında şimdilik bir yabancılık çekmiyorduk. Öğle yemeğinde buluşmak üzere lokantanın aşçısı Dursun amcayla vedalaşarak şehri gezme kararı aldık.
Şehrin merkezini dolaşıyoruz Pazar günü olmasından ötürü çok sessiz.Kaldırımlarda yaya ve bisiklet güzergahları ayrı ayrı yapılmış.Burda bisiklet güzergahında yürümenin ayıp olduğunu öğrendik.Bazen bisiklet güzergahında yürüyenlerimizi grup refleksi ile hemen uyarıyoruz.Medeni görünmemiz lazım eehh bizde bir misyon temsilcisiyiz.
Meydanların bazı yerlerinde 50-60 cm yüksekliğinde ağaçlarla çevrilmiş zemini kum yerler var. Oralar köpeklerini gezdiren vatandaşların köpeklerine tuvaletlerini yaptırdıkları yerler olarak düzenlenmiş.
Bizdeki gibi seyyar satıcı hiç yok. Saat 18.00 civarında tüm mağazalar kapanıyor ve insanlar yavaş yavaş el-ayak çekiyor sokaklardan.
Toplu taşıma otobüslerinde dikkat çekecek derecede çok sayıda kadın şoför var.
Mulhouse’da tramvay başlıca ulaşım aracı. Sık aralıklarla tramvaylar çalışıyor. Otoparklar sıklıkla kullanılmakta. Otopark olarak kullanılacak yerler çizgilerle belirlenmiş. Bunun dışında park etme pek yok. Toplu taşıma aracı olarak otobüsler de kullanılıyor.
Yaya hep ön planda tutulmuş ayağımızı otoyoluna attığımızda arabalar hemen duruyor yayalar geçiyor.Evet bu kültür kalıp değeri takdire şayandır.İnsan merkezli anlayışları var hayatı ve insanın yaşamını kolaylaştırıcı kuralları vardır.Her şey insan içindir.
Bir önemli özellikleri’ de evlerin mimari özellikleri hep aynı bizdeki gibi çok katlı düzensiz şehir imarını bulamazsınız.Tüm şehir sanki tablo gibi hemen hemen aynı kat ve mimari özellik,çatılara uzun çatılar içinde bazen 3 kat üst üste odalar bulunuyor ve her evin bahçesi yada içerisinde araba garajları bulunmaktadır.Mahallelerde gezdiğinizde evlerin önünde araba göremiyorsunuz.Çevre kirliliği yok,düzenli,disiplinli ve kurallı.
Sabahın erken saatlerinden itibaren eşler yada tek başına yürüyüş yapıorlar,kitle taşıma araçlarını kullanıyorlar,bisiklet her evde insan sayısı kadar.Hafta sonları ailece eğlence ve sosyal yaşam alanlarına gidiyorlar.Aldığımız bilgilere göre Avrupalılar evlerini zorunlu kullanım için kullanıyorlar,bizin gibi evler yaşam alanı değil.Bana göre bu bizim üstün yönümüz.
Hepimiz çok acıkmıştık bir Türk dönercisine denk geldik. Kabap dé bale sahibi Kahramanmaraş pazarcık’ lı idi bir bayan ve oğlu işletiyordu 18 yıldır burada bu işi yapıyorlardı.Hepimiz hindi döneri istedik.Servis çok fazla idi bizim için’mi çok koyduklarını söyledik ancak servislerinin bu kadar olduğunu bize yönelik bir servislerinin olmadığını belirttiler.Bir çoğumuz yemeği bitiremedik hem çoktu hem’de bize tatsız geldi yediğimize pişman olmuştuk çok kötü bir yemekti. Hiç birimiz bunu orda söylemedik ama yemek hepimize dokunda alışkın değildik demek. Adam başı yemek için 7 avro cola ve su için de 2 avro ödedik.
Biz grup olarak adam başı 100 avro’yu Temel hocamıza veriyorduk o hepimizin yerine yeme ,içme ve harcamalarımızı yapıyordu.Bu uygulama çok güzeldi yaptığımız harcama tek elden oluyor sana bu düştü,bana bu düştü gibi sorunlarımız olmuyordu.Paramız bitince tekrar fonu güçlendiriyorduk.Lokantalarda ve harcama yerlerinde bir arkadaşımız ilgileniyordu.
Öğleden sonra Elektropolis Müzesini geziyoruz aldığımız bilgiye göre yılda 38 bin kişi bu müzeyi ziyaret ediyor.Ziyaret 3 saat kadar sürüyor.Elektriğin elektrik motorlarının, radyo,televizyon,elektrikli süpürge, telefon, ampül, kısaca ne kadar elektrikli eşya varsa tamamının tarihi seyrini gördük. Oldukça zengin bir müze. Kapalı ve açık alanları var.Bize müze hakkında bayan Catherine Blanchard bilgi verdi. Bizi bir toplantı odasına alarak hem bize bilgi verdi,hem de sorularımızı cevapladı.Türkiye’den bizden öncede bir çok grubun müzeyi ziyaret ettiklerini bildirdi.Çok memnun bir şekilde ayrıldık.Teknoloji müzesi gezimizden sonra akşam olmuştu.
Akşam yemeğini hepimiz Türk yemeklerinin olduğu Türk derneğine ait lokantaya gittik. Bazı arkadaşlar kuru fasulye yediler, bazılarımız haşlama pilav yedik. Ne söyleyeyim karnımız doydu. Bizim ‘ geldiğimizi öğrenen yurttaşlarımız etrafımızı sarıyordu. Biz onlar için vatan kokuyorduk. Çoğumuz sanki ülkeden uzun süredir ayrıymışız psikolojisine girmiştik. Arkadaşların Ülke özlemine empatimi yapıyorduk bilmiyorum ama hepimizde o psikolojik duruş gözleniyordu.
Derneğin bir oyun yeri vardı hepimiz okey yada kağıt oynamak için oraya gittik. Kendimizi sanki Şebinkarahisar’da hissediyorduk hiçbir fark yoktu aslında ben pek oyun bilmeme ve kahveye de pek gitmezdim. Dernek lokalinde hepimizin etrafını yurttaşlarımız sardı hepsi çay ısmarlıyor hatırımızı soruyordu. Bir çok arkadaşımızın hemşerileri çıkıyor hal hatır soruyorlardı.
Pansiyon odasını görünce bizim Hizmet içi Eğitim Merkezlerimizi, öğretmen evlerimizi hatırladım. Gerçekten bizimki çok daha iyi. Odada televizyon ve tuvalet aynası dediğimiz tarzda bir ayna, elbiseleri asabileceğimiz 40 cm’lik kapaksız, gardırop var.Üçüncü sınıf bir yer ama temiz olması bizim ihtiyacımızı karşılıyor.Hepimizin para sorunu var çok lüks bir yere gidecek durumda değiliz.
Saat 12 civarı pansiyona yatmaya doğru yol aldık. Hava biraz yağmurluydu. Pansiyonumuz’ da pansiyon sahibi Erdoğan biz eçay ısmarladı bizimle 1 saate yakın sohbet etti. Hiç birimizin saat 1’ e kadar uyumasına izin vermedi bizimle sanki hasret gideriyordu. Saat 1 ‘de hepimiz odalarımıza yatmaya gittik. Pansiyonun halini dinç kafa ile bir daha gördük bir odada üç kişi oda oldukça dar. Yatağın biri ranza şeklinde.Banyo tuvalet lavabo bir arada ve tahmin edilemeyecek kadar dar.Temiz yastık ve yatakların olması bizim için avantaj .
06/02/2011-Pazartesi
Bugün haftanın ilk günü hepimiz biraz daha heyecanlıyız.Aslında bizi davet eden okulu ziyaret edecektik okul ne durumda,bizim okullardan çok mı iyidir,eğitim öğretimleri,bizi nasıl karşılayacaklar?...
Sabah kahvaltısını her zaman yaptığımız gibi derneğin yemekhanesinde yaptık.Hepimiz yumurta,peynir zeytin yani bildiğimiz geleneksel kahvaltımızı yaptık.Kahvaltıdan sonra arabaya binip okula doğru yol aldı.
CFA de l’Artisanat de Mulhouse
Bu kurum Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı değil. Burada Meslek Liseleri Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı. Bu kurumda bizi kurum müdürü Michel BRIDOT ve Türk bir bayan olan Rabia BAKAN ağırlıyor. Fransa’da zorunlu eğitim 16 yaşına kadar ondan sonra mesleki eğitime yönelenler bu kurumlar’da çırak olarak alınıp alanlarında yetişenleri istihdam ediyorlar.
Michel BRIDOT çok nazik bir adam bizi çok samimi karşıladı sanki bizden bir daha öncede Türkiye’den gelen okul temsilcilerini ağırladığını belirtiyor. Türk bayan bize tercümanlık yapıyor daha öncede gelen Türk okul temsilcilerinin tercümanlığını kendisinin yaptığını belirtiyor. Okul atölyeden oluşuyor aslında okuldan çok otomobil, kuaförlük v.b alanlarda ticaret odası veya kurulu diyebiliriz.Ülkemizdeki meslek odası gibi özerk gibi bir çok meslek grubu ile iletişim halinde.16 yaşındaki çocukları meslek sahibi yaparak çeşitli fabrikalara yerleştiriyorlar.İstihdam gibi bir sorunları bulunmamaktadır.Yetiştirdikleri stajerleri (ülkemizdeki karşılığı) 6 ay denemeden sonra hemen yerleştiriyorlar.İlk yıl 600 ile 800 avro ücret alıyorlar daha sonra iş alanlarında meslek hayatlarına devam ediyorlar.
Fransa’da ve genelde Avrupa’da ilk eğitim’de 4. Sınıftan itibaren akademik eğitim ve mesleki eğitim olarak öğrencilerin bireysel yetenek ve becerilerine yönelik yönlendirme yapılıyor. Okullar meslek gruplarına göre ayrılıyorlar.Akademik eğitimde başarısız olanlar mesleki okullara ilerleyen yıllarda gönderebiliyorlar. Aynı şekilde mesleki eğitimde akademik eğitme yönelme becerisi gösterenleri akademik eğitme yönlendiriyorlar. Eğitim sistemleri oturmuş rehberlik ve yönlendirme tamamen kurumlar tarafından yapılıyor aileler etkin değil.Bireysel istek veya öğrenciye yönelik kayırma hiçbir şekilde olmamaktadır.
Eiğitim sistemlerinin en önemli ayağı istihdam sorunlarının olmaması. Kurumları fiziken bizden üstün değil ancak atölyeleri birer küçük sanayi atölyelerine dönüştürüp coğrafi, teknik koşullara göre geliştirdikleri sanayi sistemine dahil etmeleri. Bilgelerin ihtiyaç ve gelişmişliklerine göre sanayilerini kurmuşlar.Bölgedeki sanayi gelişmişliğin motor gücü olarak mesleki okullarını yapmışlar.Otomobil fabrikalarının olduğu bölgeleri mesleki okulları genelde otomobil teknolojisi üzerine kurmuşlar.
Melsek okulları öğrenci potansiyelinin yüzde 70 üzerinde kalan kısım ise akademik eğitim almaktadırlar.Bizim gibi yenilik delisi değiller Michel BRIDOT’ un odası çok sade eski bir bilgisayar,eski ericson cep telefonu telefonu sadece gündüz okul işlerinde kullanıyor hiçbir şekilde hayatının diğer kısımlarında cep telefonu yok.Masasının üzerinde bir çok evrak vardı.Masa eskiydi. Kullandıkları tüm demirbaşlara çok iyi bakıyor ve sonuna kadar kullanıyorlar. Müdür bey 65 yaşında idi ama çok dinç ve kendinden eminde. Fransızların tipik özelliği olan kendini beğenme kendisinde’ de somut bir şekilde görünüyordu.
Ekip olarak her şeyi inceliyor Dilek BAKAN aracılığı ile sorularımızı soruyoruz ancak çok olağan üstü bir şey görmedik. Sanki bir şey eksikti ama bahçeyi geziyoruz kurumu geziyoruz atölyeleri giriyoruz ama ahım şahım bir şey görmüyoruz ama herkes bir şeyler yapıyor.
Ülkemizin koşullarında yapılan eğitim istihdam sorunu çözülürse bizim onlardan eksik yanımız kalmayacağını aramızda fısıldıyoruz. Bizde misafir gelince hemen içecek bir şey ısmarlıyoruz saatlerce bu kurumda olduğumuz halde kimse bize bir şey ısmarlamıyor bu ayrıntı hepimizde ortaya çıktı.
Kurumun meslek hayatı üzerinde önemli bir ağırlığının olduğunu Mulhouse ve çevresindeki bir çok kuruma iş gücü yetiştirip ve en önemlisi’ de takibinin kendilerinin yapması.
Bizde Michel BRIDOT Türkiye’ye davet ettik kendisi’de memnuniyetle gelebileceğini belirtti. Karadeniz’in güzelliklerini ve tarihi önemini kendisinin görmesi için elimizden geleni yapacağımızı belirttik.
Kurumda öğrenci sayıları azdı kendilerine sorduğumuzda kayıtlı öğrencilerinin çoğu fabrikalarda çalıştıklarını ve takibinin kendileri tarafından yapıldığını belirtti.
Kurumun beş altı binası ve atölyeleri bulunmaktaydı. Büyük bir bahçe içerisinde ama çok sessizdi ve çoğu kapalı idi. Müdür beyin söylemine göre 6 ay fabrikalarda çalıştıktan sonra 15 gün gelip kurumda eğitim görüyorlar ve daha sonra tekrar işyerlerine gittiklerini belirtti. Görülen her bina’da farklı iş alanlarına ait binalar olduğunu ve içlerinde atölyelerin olduğunu belirtti.
Bu kurum bizdeki karşılığı Mesleki eğitim merkezleri ile meslek odaları görevl alanlarını oluşturuyor.Hem meslek edindirme çalışması,hem istihdam vede bunun bürokrasisini kendileri yapmaktadır.Yılda 3500-5000 arasında kişiyi meslek sahibi yaptıkları gibi istihdamlarını’ da sağlamaktadırlar.
BRIDOT sendika çalışmalarını bir Türkün 20 yıldır yaptığını sendika temsilciliği kurumun içinde bürosunun olduğunu bize anlatıyor. Şehirde bir çok Türk dostunun olduğunu, bir çok Türk çocuğunu meslek sahibi yaptıklarını anlatıyor. Kendisi 35 yıldır müdür olarak görev yapıyor iki yıl daha görev yapıp emekli olacağını belirtti. Emekli olduğunda Türkiye’yi ziyaret edebileceğini anlatıyor.Türk arkadaşlarının lükse özentisini beğenmediğini lüks arabalara bindiklerini,lüks cep telefonlar kullandıkları ve az spor yaptıklarından şikayet ediyordu bize.
Fransa’da meslek liseleri Eğitim bakanlığına bağlı olarak eğitim verdiklerini kendilerin in’de eğitim dışı kalmış ve kısa sürede hayata atılmak isteyen gençleri meslek sahibi yaptıklarını öğreniyoruz.
Michel BRIDOT kendilerinden sonra hiçbir okulu kabul etmeyi düşünmediklerini bundan sonra gezmek istedikleri başka kurumlara aracılık yapacaklarını belirtti. Bulundukları şehir dahil bir çok okulla iletişim kurabileceğini belirtti.Bizim başka projelerimiz olursa o okullarla iletişime geçmemizi istedi.
Bende kendisine yakınlarda bir Devlet’e bağlı bir meslek okulu varsa bu hafta içerisinde ziyaret etmek istediğimizi belirttim. Kendisi telefonumuzu alarak okul ayarlarsa bizimle iletişime geçebileceğini belirtti.
Hepimiz bu kurumu gezmek ve değerlendirmede bulunmanın çok yetersiz olacağı kanısı hakimdi. Benim hissettiklerimi tüm arkadaşlarımda hissediyordu.
Saat 3’ e kadar kurumda kaldık Michel BRIDOT bizimle çok ilgilendi hafta içerisinde yakınlardaki bir çok okulla iletişime geçerek gezmemiz ve incelememiz için elinden geleni yapacağını belirterek akşam pansiyon’da bizi ziyaret edeceğini belirtti. BRIDOT nazik ama resmiyetten taviz vermiyor. Bizde kendisine çok teşekkür ettiğimizi kendisinden çok memnun olduğumuzu çok nazik olduğunu belirterek kurumdan ayrıldık.
Hepimiz çok acıkmıştık. Yemek yiyeceğimiz yeri biliyorduk hemen oraya giderek yemeğimizi yedik.Bu güne kadar Türk yemeklerin dışında bir yemek yemedik bizim için bu iyi avantaj idi.Yemek’ten sonra bazılarımız dinlenmek için pansiyona yatmaya gittik bazılarımız şehri gezmek istedi diğer arkadaşlar’ da derneğin lokalinde oyun oynamaya gittiler. Ben pansiyonda dinlenenlerin arasına katıldım.
Akşam yemeğini hep birlikte yedik arkadaşlar lokle ve pansiyona dağıldı Michel BRIDOT’ un mesajı geldi kendisi gelmedi.Ancak gelemediği için özür diliyor ve bizi sevindiren en önemli haber bir okulu ayarladığını birkaç tane daha ayarlaya bilirse bize haber vereceğini belirtiyor.
Gündüz ve gecemiz iyi geçmişti hepimiz birer birer pansiyona geçerek uyuduk yarına hazır ve dinç olmamız gerekiyor.
07/02/2011-Salı
Bügün Molhouse yakınlarında gezi planladık kahvaltıdan sonra kiraladığımız araba ile yola çıktık. Hedefimiz yakın şehirleri kasabaları gezmek Fransa’yı daha iyi tanıma imkanı elde etmek istiyoruz.Ilızac içinden geçiyoruz çok sakin bir yer ilçe olacak herhalde ancak çok düzenli.Köylerin içinden geçiyoruz köy demeye bin şahit var mimari yapıları ve düzenleri şehirlerden farkı yok
Tarım alanları yerleşim yerlerinden arınmış, çok düzenli sanayi marinalarının tarımda kullanıldığı görülmektedir. Arazi düz ve tarım arazileri küçük parçalara bölünmemiş çok büyük araziler ve düzenli bir tarım alanı. Tarım arazilerinde çit çekilen yerler büyük parseller ile bölünmüş. Tarıma açık arazilerde yapılaşma yok köyler kenarlarda ve toplu. Köylerinde pansiyon, market, benzinlik, cafeler mevcut.
Fransa’da dikkatimizi çeken bir özellik benzinliklerde aldığımız motorinin kendimiz arabaya dolduruyor ve içeriye geçerek ödüyorduk. Bizdeki gibi pompacılar yok.
Kingersheim içinden geçiyoruz wittenheim, pulversheim, gündolsheim, Rouffach kasaba ve şehirler mi bilmiyoruz ancak Fransızca bilen rehberimizin isimlerini söylediği şehirler.Şehirler küçük bir kısmı kasaba bizim küçük ilçelerimize benziyor.Ancak birbirinden kopmayan yapıları aynı düz ovada ve az katlı yapılar.
Colmar’da öğle yemeğimizi çok arama gereği duymadan bir Türk Lokantası’nda hindi döneri yedik hiç birimiz yemeğimizi bitiremedik. Hava güneşli burda bir araştırma merkezinin ziyaret programımız var. Michel BRIDOT’un tavsiyesi ile gittik.Biraz soğuk karşılandık yada bize öyle geldi Fransızların kibri bize öyle gelmiş olabilir.Burası bir araştırma merkezi bize sanki bir laboratuar gibi geldi öğrenci yoktu.Mesleki eğitim alanında yeni programlar ve yöntemler geliştirip bakanlığa sunuyorlar.Akademik çalışmanın yapıldığı bir için Rehberlik araştırma birim’i bulunmaktadır.Fast Otel’in bulunduğu, civardaki alışveriş merkezlerini gezdik. Türkiye’ye göre her şey oldukça pahalı. Oyuncak ve giyim, su özellikle belirtmeliyim. Bugün hava oldukça güzel. Çok sıcak değil ve de güneşli. Gezmek için uygun bir hava .
Colmar’ a yakın Turkheim diye bir şehrin varlığından haberdar olduk. İsminden dolayı hepimiz oraya gitmek istedik bize çok yakın olduğunu söylediler.
Turkheim sakin bir kasaba hiç Türk’e rastlamadık. Hepimizde hayal kırıklığı vardı. Büyük birkaç hotel gördük. Turistlerin konakladığı yerin burası olduğunu söylediler sanki diğer şehirlerden daha zengin bir yer.
Daha fazla yer görmek için gittiğimiz yoldan değil diğer şehirlerin içinde geçen yolları tercih ediyorduk. Akşam yemeğimizi bir köyde piliç kızartması yiyerek yaptık. Arabaya bol su ve meyve sularımızı bırakıyorduk.Çünkü su bulmakta zorlanıyorduk.Su diye satılan ürünlerin içinde gazozumsu bir şey vardı sade su bulmakta zorlanıyorduk.
Gece saat yaklaşık 12 de moulhouse ye vardık hepimiz çok yorulmuştuk kendimizi yataklarda bulduk.
08/02/2011-Çarşamba
Bugün hepimiz ziyaret edeceğimiz okulu merak ediyorduk Eğitimci olmamız eğitim alanındaki yenilikleri, fiziki ve donatım alanında Avrupa’daki yenilikleri görme olanağı elde etme heyecanını taşıyoruz.Gideceğimiz okul bir Meslek Lisesi dengi bir okul Michel BRIDOT okul idaresi ile konuşarak okulda gezme ve inceleme yapmamızı sağladı.
Okulun Girişinde okul müdürü bizi çok sıcak karşılayarak şaşırttı. Müdür bey bizi kapıdan alarak odasına götürdü tercüman olarak bir Türk kız öğrenciyi önceden ayarlamıştı.Okul müdürü hepimize meyveli çay ikram etti.Kendisi çok dinç olmasına rağmen 67 yaşında olduğunu söyledi.Kendisi 35 yıldır idareciymiş.Fransa’da idareci olmanın zor olduğunu önemli sınavlar sürecinden sonra bizdeki gibi müdür,müdür yardımcısı olunuyor.
Okul müdürünün sıcak tavrı ve bize yönelik olumlu tavrının altında Türk dostluğunun yattığını kendisinden öğreniyoruz. Türkiye’yi ziyaret ettiğini ve Türkleri çok sevdiğini bize anlatıyor.
Fransa’da İlköğretimin dördüncü sınıfından sonra öğrenciler mesleki eğitim yada akademik eğitim olarak yönlendiriliyorlar. İlerleyen sınıflarda mesleki eğitimde akademik eğitime yönelmek isteyen başarılı öğrenciler akademik eğitime yönlendirilmektedirler.Aynı şekilde akademik eğitimden mesleki eğitime yönelme sistemi ara sınıflarda mevcut.Mesleki eğitimde toplam öğrencilerin yüzde yetmişi yönlendirilmektedirler.Mesleki eğitim sonucu istihdam sorunu olmaması işin püf noktasını oluşturmaktadır.Öğrenciler sigortalanarak mesleki eğitimlerinde ücret almaktadırlar. birinci sınıfta 180 avro ve son sınıfta 800 avro’ya kadar ücret alınmaktadır.
Okulun hemen her sınıfına ve atölyesine girdik.Okul müdürü bizi arşiv dahil olmak üzere gezdirerek bilgi vermeye devam ediyordu.Bir yandan eğitim sistemini açıklıyor bir yandan’ da okulu bize tanıtıyor.
Okul bildiğimiz bizim sıradan okullarımızdan biriydi. Fiziki olanakları bizden farklı değildi. Kullanılan demirbaşların çok eski olanlarda bulunuyordu. Bilgisayarlar eskiydi. Birçok makine ve malzeme eski idi. Çok eski dolaplar hala kullanılmaktaydı. Okula ait tüm demirbaşlar lüks aramadan kullanabildikleri kadar kullanmaktadırlar. Demirbaşlar son ana kadar kullanılmaktadır. Bu da şunu gösteriyor gösteriş ve lüksten kendilerini uzak tutuyorlar.
Bilgisayar atölyesini, Gıda beslenme bölümünün, Metal ve fizik, kimya laboratuarlarını gezdik. Atölyeler kullanışlı ve ihtiyaca cevap vermesi yeterli görülmüş. Çalışmalar bireysel sorumluluk temelinde yapılmaktadır. Her öğrenci elinde bir çalışma ve bitirince bilgisayara bitiriş saatini girmektedir. Kız çocuklarının bir metali eğelerken gördük öğretmene sorduk bunu niye yapıyorsunuz! Öğretmenin cevabı ilginçti bir metalin nasıl yapıldığını ve zorluğunu öğrenmeleri gerekir dedi.Meslek hayatlarında bir maddenin ne kadar zor şartlarla yapıldığının bilincini okul eğitiminde verilmekte.
Atölye temizliğini öğrenciler yapıyor. Ders bittiğinde herkes sandalyesini masanın üstüne koyarak düzen ve tertibi sağlıyor.Her atölyede projeksiyon vardı.Öğrenciler sivil hatta başörtülü öğrenci diğer öğrenciler gibi eğitim ve öğretimine devam ediyordu.
Mesleki okullarını bölgenin teknolojik gelişimine paralel olarak kurmakta ve teknolojik olanakların alt yapısını mesleki okullara oluşturmaktadırlar.
Eğitim sistemlerini oturtarak sistematik olarak günün koşullarına göre çeşitli değişiklikler yapıyorlar. Ancak köklü değişimleri yok sistem makinenin dişlileri gibi işlemektedir. Biz ülkemizde meslek liseleri mezunlarına istihdam sorunun çözersek avrupa’ nın elde ettiği başarıya yaklaşırız.
Okul müdürü gerçekten bize elinde geldiği kadar bilgi vererek okulunu bizimle paylaştı. Müdür beyin insani yaklaşımı bizim Fransızlara olan ön yargımızı’ da yıkmıştı.Tercümanımız olan Türk öğrenci sevecenliği ile hepimizde güzel duygular bıraktı.
Okulun kantini sanki bir cafe gibiydi. Langırt, kahve makinesi, bilardo, çikolata ve bisküvi veren paramatik makineler ve çok rahat öğrenciler.
Üzerinde durulması gereken önemli bir soru bu kadar rahat yetişen öğrenciler okulun, devletin kurallarına bu kadar bağlı kalabiliyorlar. Bence bunun önemli nedeni aile, okul, devlet kurallarına bağlılığı öğrenciye özgüven vererek sağlıyor. Devlet sistemini kendisine güvenerek ve insan merkezli olduğunu eğitim sistemi ile vererek ailenin desteği ile bir kültür kalıbının yaygınlaşmasını sağlıyor. Öğrenciye kurallar sizin hayatınızı kolaylaştırıyor ve size gelecek sunuyor mesajını vermektedir.
Okul gezimizin sonu gelmişti okul müdürü aynı nezaketle bizi yolculadı. Bizde kendisine çok teşekkür ettiğimizi belirttik. Gerçekten çok mütevazi ve bizi iyi bir şekilde ağırlayıp yolladı çok güzel duygularla ayrıldık.
Arkadaşlar geziden sonra şehri gezmeleri için serbest bıraktık. Bir kaç arkadaş pansiyona giderek yorgunluğumuzu giderdik. Günümüz gerçekten çok iyi geçmişti. Gezimizin amacı doğrultusunda üzülerek’ de olsa bir günümüz daha bitiyordu.
09/02/2011-Perşembe
Bugün otomotiv alanında mesleki eğitim veren bir okula gideceğiz. Okulun sendika temsilcisi bir Türk’tü okulda sendikanın bir odası vardı ve temsilcilik olarak orda bizi kendisi karşıladı.Okulun tüm birimlerini yaklaşık 3 saat içerisinde gezdireceklerini belirttiler.
Okul sanki bir sanayi sitesi ve atölye birimlerinden oluşuyor. Biz okulun idarecilerini görmedik sendika temsilcileri bizimle ilgilendiler. Okulun elektronik,mekanik,kaporta alanları ile ilgili bölümleri ile üç ana alana ayrılıyordu.Okul her yönü ile gelecek sunuyordu.Okula 8. Sınıftan 11. Sınıfa kadar eğitim verilmekte.Yeni gelen öğrenciler çırak,kalfa ve usta olana kadar otomotiv sektörünün tüm alanlarını görmekte ve mezun olduklarında araba fabrikalarında yerleri hazır.
Atölyelerin her birinde teknolojik her olanak kullanılmış. Bir çok otomobil parçalanmış ve arabaların tüm üniteleri için atölyeler yapılmış. Sanki okul değil bir fabrika yada küçük sanayi sitesi. Resim çekmemize çok izin vermiyorlar ancak bir makine ve birkaç poz için atölyelerde resim çekmek yasak.
Öğrenciler içerisinde Türk olanlar bize sempati ve tebessüm ile karşılık veriyorlardı. Herkes bulunduğu birimde bir arı gibi işine bakıyor ve işini yapıyordu.Sendika temsilcisi öğrencilerin yaptıkları her işi zaman ile yarışarak yaptığını belirterek zamanında işini bitirmeyen öğrenciler yaptıkları işi istenilen zamanda yapana kadar tekrara yaptıklarını belirtti.
Bu okulu bir araba fabrikası ciddi bir finansman sunduğunu öğrencilerin ücretleri ve sigortaları ve malzemelerin Audi firması tarafından karşılandığını öğreniyoruz. Burayı bittiren her öğrenci fabrikalarda iş buluyor.
Atölyelerde öğrenciler bir alanda yetiştiriliyorlar. Bazıları elektrikçi olarak, bazıları motor, döşeme, kaporta, döşeme v.b bir çok alanda eğitim görerek alanlarında ihtisaslaşıyorlar. Öğrenciler geleceklerinin parlak olduğunu hissederek elde ettikleri imkânın farkındalar.
Okulda disiplin müthiş birçok atölye geziyoruz öğrenciler başını kaldırıp bize bakmıyorlar kendi işlerini yapıyorlar. Sadece her atölyede bir öğrenci bize sunum yapıyor.
Girdiğimiz bir atölyede öğrencilerin sıfırdan kendilerinin yaptığı çok fonksiyonlu sportif bir arabayı bize gösterdiler. Öğrenciler yaptıkları araba ile bize birkaç gösteri sundular. Kullanılan tüm malzemeler bizim temrinlik dediğimiz okula ait malzemeden yapılmış. Araba tüm markalardan parça ve özellik taşıyordu.
Genelde verilen eğitim binek arabalar üzerine taksi ve diğer binek arabaların tüm özellikleri gösterilmekte ve öğrenciler ehliyetli hale getirilmektedirler.Arabaların her parçası detaylı anlatılıp dört yıl boyunca kavratılmaktadır.
Bir öğrencinin yaptığı fren sistemi hepimizin ilgisini çektir. Arabalardaki fren sistemini bir metal üzerinde ve aynı teknik özellikler kullanılarak yapılmıştır. Bir öğrencinin uzaktan kumandalı kapı ve pencere açan sistemi yine ilgimizi çekti. Bundan sonraki arabalar uzaktan kumanda ile kapılar açılacak.
Bir öğrenci grubunun sadece direksiyonu ve koltuğu olan tenekeye benzeyen tek kişilik aracı hepimiz tek tek kullandık.
Okula uzak yerlerden öğrencilerin servislerle geldiği öğle yemeğini okul yemekhanesinde yediğini öğreniyoruz.Bu okulda ciddiyet ve iş disiplini bariz bir şekilde görülmektedir.Kantininde kahve makinesi ve çikolata ve bisküviler veren matiklerin dışında bir şey yok.Öğrencilerin çok boş zamanları yok.
Yaklaşık 4 saatlik gezimizin sonuna geldiğimizde hepimizde hayranlık vardı.Sendika temsilcisi hepimize birer kahve ısmarlamak için kantine götürdü.Sendikanın önemi ve fabrikalara öğrencileri kendilerinin yerleştirdiklerini stajerlikten işe yerleştirene kadar takibinin kendilerinin tarafından yapıldığını açıklıyor.Sendika bir aracı kurum gibi.
Bizi ağırlayan ve okulu gezdiren arkadaşlara teşekkür ederek okuldan ayrıldık.
10/02/2011-Cuma
Bugün hepimiz biraz daha rahatız ancak günlerin su gibi geçmesi hepimizde bir burukluk bırakmaktadır. Fransa’ya gelip Paris’i görmemek olmazdı.Bugün öğleden sonra Paris’e gitme kararı aldık.Saat 12 de öğle yemeğimizi yedikten sonra Paris’e doğru kiraladığımız araba ile yol almaya başladık.Yolumuz yaklaşık Molhouse Paris arası 5 saat civarında olduğu söylendi.Biz geze geze gideceğimize göre daha fazla sürebilir.
Yolda bir Vietnam pazarına uğruyoruz her şey çok ucuz .Malzemeler çok kaliteli değil ama ucuz.Hepimiz çocuklarımıza buradan elbise,oyuncak v.b malzemeler aldık.
Hava şartları çok kötü yağmur ve sis görüşümüzü engelliyor.Bunun için çok yavaş gidiyoruz.Murat abe ikide bir şoföre yavaş gitmesi konusunda uyarılarda bulunuyor.
Yaklaşık yedi,sekiz saat sonra gece olmasından dolayı paris’e girmeden bir otel arayışına girdik.Bir köyde köy demeye bin şahit lazım bizim şehirlerimizden farkı yok bir pansiyona girdik.Pansiyon bir yunanlıya ait . Bizi çok sıcak karşıladı.Pansiyon ahşap ve egemen Avrupa mimarisini taşıyordu.Pansiyonu işleten karı koca yunanlılar fiyatta bir cent indirime gitmiyorlar adam başı otuz avro aldı bizden.
Yemek yemek için Türk lokantasını sorduk?.Bir Türk lokantasının olduğunu bize söylediler.Gittiğimiz Türk lokantası sadece sahibi Türk yemekler Fransız usulü.Biz hepimiz Tavuk kızartma ve yanında çeşitli yeşillikler yedik. Birde yanında hepimizin hoşuna giden nasıl kızartılmışmı!, haşlanışmı! Bilmediğimiz patates hoşumuza gitti.Fiyatlar pahalı adam başı 10 avro verdik.Şehri pardon köyü biraz gezdik hava soğuk ve sisli olduğu için pansiyona geri döndük.
Pansiyonda bir cent indirim yapmayan yunanlı çift bizi şaşırtarak bize iki üç defa bedava servis yaptı.İçeceklere hiç para almadı ve bizimle çok ilgilendiler.Pansiyon sahiplerinin bu davranışları hoşumuza gitti kendilerine teşekkür ederek odalarımıza çekildik.Aynı odayı paylaştığım Temel hoca ile Fatih Hoca benim gece horlamalarım ile eleştirilerine başladılar.Gerçi bir haftadır bu eleştiriler devam ediyordu.Benimde savunmalarıma bir yenisi ekleniyordu.Pansiyon çok temiz ve düzenli idi. Hepimiz çok memnun kalmıştık.
11/02/2011-Cumartesi
Sabah kahvaltımızı pansiyonda yaparak saat 9 civarında paris’e yol aldık.Hafta boyunca navigasyon bize çok yol gösterdi.Yollarımızı hep navigasyon aleti ile buluyorduk.Bugünde aynı idi Eyfel yaz alet seni götürsün.
Paris deyince Eiffel kulesi aklımıza geliyor.hepimiz Eiffel kulesinin önündeyiz. Meydanı geziyoruz. Champs Elysees’de le Dauville adlı bir kafede sandöviç yiyiyoruz. 5 euro. En ucuz bulabildiğimiz şey bu. Metro ile önce Eiffel Kulesi’ne geldik. Ancak bir gün önceden rezervasyon gerektiği için Eiffel’e çıkamadık ama yakından gördük. Harika çok büyük bir demir yığını Murat ebenin deyişi ile. Hediyelik eşyalarımızı da Eiffel kulesinin önünden aldık. Metro ile Eiffel’i bulmak bir maceraydı. En az bilmem kaç kişiye sora sora bulduk. CHAMPS ELYSEES BULVARI’nda geziyoruz.Bir çoğumuz Paris hayal kırıklığını yaşadık.Eyfel kulesinde bir çok Türkle karşılaştık.Bir kız murat abeye büyükelçiliğimizi sorması bizde bir anlık şaşkınlık yarattı. Murat ebenin cevabı ise ilginçti “ben anlamıyorum deyip duruyordu”.Abdullah hoca murat ebeye “abi Türkçe söylüyor uyarı ile murat abi bir an kendine geldi” cevabi’de ilginçti.”ne bileyim şartlanmışız” demesi hepimizde gülüşmelere neden oldu.
Paris’i erken terk ettik yarın gezimizin sonuna geliyorduk.Bu gece molhouse ulaşmamız lazım.Yarında üzülerek de olsa bacel’den dönüyoruz.
Saat sekiz civarında molhouse vardık.Pansiyonda eşyalarımızı toplama ve sabaha hazırlıklarımız başladı.Akşam yemeğini yedik.Pansiyonda hepimiz çantalarımızı hazırlıyorduk.Herkeste gezinin kısalığı konuşuluyordu.Geç saatlere kadar Türk arkadaşlarla muhabbet ettik.Bize çok iyi davrandılar, çok yol gösterdiler hepimiz kendilerinden çok memnun olduk.Pansiyon borcumuzu ödedik ve zaman akıyor günümüz bitiyordu.
12/02/2011-Pazar
Evet her şeyin bittiği gibi bu gezimiz’ de bitiyordu. Sabah kahvaltısı vedalaşmalar saat 9,30 da molhouse ‘den ayrılıyoruz. Saat 12,30 da uçağımız kalkacak. Kiraladığımız taşıt ile bacel havaalanına varıyoruz.Bacel hava alanı gidiş yeri bize daha güzel geldi.Hepimiz psikolojik bir yorgunluk halini yaşıyorduk.Eğitim gezimizin sonu bize önemli bilgileri verdiği gibi ayrılığın hüznünü’ de yaşatıyordu.
Saat 12 de uçağa biniyoruz. Uçağımız 12,30 da hareket ediyor ve gerçekten gezimizin sonu geldi. Hepimizde değerlendirmeler uçakta başladı.
Saat 15’ te istanbuldayız. Dış hatlardan çıkışımız saat 16’yı buluyor.Trabzon uçağımız gece 23,30 olduğu için birkaç arkadaşımız İstanbul’daki akrabalarına uğradılar.Bende İstanbul’da olan ailemi Annemi,Babamı ve kardeşlerimi ziyaret ettim.
Saat 22,00 ‘de hepimiz Atatürk hava alanında buluştuk.23,30 uçağımız Trabzon’a yol alıyor.Saat 32 te Trabzon’dayız.
Havaalanı otogarına park ettiğimiz isa hocanın aracını alarak Şebinkarahisar’a yol aldık.Sabahın ilk ışıkları ile Şebinkarahisar’a vardık.
Evet eğitim gezimiz sonuçlanmıştır. Bir hafta boyunca Fransa’yı gezdik. Avrupa’daki eğitim sistemini inceleme ve gözlemleme olanağını elde ettik.Aslında tüm eğitim kurumları yönetici ve öğretmenleri Avrupa’yı gezmeli ve karşılaştırmayı yapmaları gerekir.
Sorunumuz insan ve eğitim olduğuna göre ülkemizin çağdaş ve refah ülkeler düzeyine çıkarmak ise bizim geleceğimize ve eğitim sistemimize yatırım yapmamız gerekir.Eğitim eğitim kurumları aracılığı ile yapılmakta ve kurum idarecileri ile sistem işlemektedir.
Bazı idarecilerimizde Avrupa’daki eğitim sistemlerini küçük görmeleri ve manevi değerlere zarar veriyor görüşleri Avrupa’yı gezerlerse değişeceği kanaatini taşıyorum.
Bizim öğrencilerimizde çağdaş ve modern eğitim anlayışı ile eğitilmelidir. Toplumumuz refah toplumu olmak zorunda.Bu misyon taşımacılık anlayışı ile vizyonu belirleyen idareci ve kurumlara ihtiyaç bulunmaktadır.Unutulmamalıdır değişmeyen değişimin kendisidir.Değişmemekte ısrar edenler mutlaka yok olacağını tarih öğretisi bize göstermiştir.Biz Şebinkarahisar’da Kardelenler Açıyor projesi sayesinde körün kırmızıyı görmesi gibi bir çok yeniliğin farkına vardık.Hepimiz başında bulunduğumuz kurumların daha modern ve başarılı olması için projeler üretmeğe başladık ve geleceğin inşası için biz kurum olarak varız diyoruz.
Avrupa’daki eğitim sistemi oturmuş. Küçük yaşlarda mesleki eğitim ile akademik eğitim yönlendirmesini yapıyor.Mesleki eğitime yüzde yetmiş oranında öğrenci gönderiyorlar klanı ise akademik eğitime yönlendiriyorlar.Mesleki eğitim temel taşları.Mesleki eğitim sonucunda yüzde dosan dokuz istihdam sağlıyorlar.Eğitim politikaları ülkenin kalkınmışlığı ile paralel gelişmektedir.Coğrafi bölgelere göre,sanayi bölgelerine göre okullarını yaygınlaştırıp istihdam alanlarının iş gücünü sağlıyorlar.Okulların fiziki imkanları bizimkilerden üstün değil.Atölyeleri,disiplin anlayışları,ortak akılları,eğitim sistemleri bizden çok ileri.
Meslek okulları birer fabrikaya, sanayi tesisine dönüştürülmüş ve yetiştirdikleri işgücüne gelecek sunuyorlar. Biz mezun ettiğimiz öğrencilere git hemen işe başla diyemiyoruz en büyük sıkıntı burada.
Bizim meslek liselerinden mezun olan öğrencilerimizi üniversite sınavına sokuyoruz matematik,edebiyat,tarih sorularını cevapla üst eğitimine devam et diyoruz.Fen liseleri, Anadolu liselerinden mezun olan öğrenciler bu soruları cevaplayarak bir çok meslek alanına kendileri kayıt oluyorlar.Bu öğrencilerin çoğunun alt yapısı ve becerileri olmadığı halde o meslek alanlarına onlar devam ediyor.Bizim meslek liselerinden mezun olanlar giyim,bilgisayar,çocuk gelişimi,gıda,güzellik hizmetleri,metal,mobilya v.b alanlara ortaöğretime bu alanlarda eğitim görenleri yerleştirip pozitif ayırım yapmamız lazım.Anadolu ve fen liselerinden mezun olanları ise diğer akademik alanlara yönelmelerini sağlayacak ciddi bir eğitim politikası geliştirilmelidir.
Okullardaki idarecilerimizi insan merkezli idare ve eğitim anlayışı doğrultusunda hizmet içi eğitim seminerleri ve çeşitli toplantı ve sempozyumlara göndererek bir ortak aklın oluşmasını sağlamalıyız. Bizim onlardan farkımız yok hatta daha başarılı olmalıyız.Geleceği kurmak gelecek kaygısı olanlarla mümkün olmaktadır.Ben varım, biz varız diyen ve kendini hep yenileyen çağdaş modern yaklaşımları benimseyen eğitimcilere ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu eğitim gezisi hepimizde ciddi bir değişim meydana getirmiştir. Murat ebenin söylediği bir laf önemlidir ”Müslüman biziz, Müslümanlığı yaşayan bunlar”.Bizler maddi kültür ve manevi kültür değer kalıplarını birbirine karıştırmadığımız, siyasi ve dar partizancılığı aştığımız zaman, yetkilerini konuşturan idareci yerine demokratik insan merkezli anlayışını yerleştiren anlayışla varmak istediğimiz limana varırız.
Eğitim ciddi bir iştir ve ciddi politikalar, ciddi insanlar ile başarı elde edilir.Başında bulunduğumuz kurumları tüm paydaşları ile yönetmeliyiz.Bulunduğumuz yerleşkede insan merkezli gelecek sunan değişimleri yapmak ve marka değer olmak anlayış devriminden geçmektedir.Bazı nüans değişiklikler bile sonuçları olumlu olan yeniliklere yol açabilir.Eğitimde yeni yaklaşımlar merkezi politikalara bağlı olduğu gibi taşrada yönetim anlayışından olumlu değişimler yaşanabilir.
Ülkemiz son yıllarda eğitime yaklaşımı sonucunda önemli bir değişim sürecine girmiştir. Mesleki eğitime yönlendirme sistematik değişim güzel günlerin habercisi olmaktadır. Bizde istihdam yaratacak ve öğrencilerimizi üniversite sınavları kuyruğundan kurtaracak kısa yoldan meslek ve hayata atılma olanağı sağlayacak mesleki eğitim anlayışımızı ortaya koymalıyız.
Gelecek güzel günlerin habercisidir. Umutları taşımak ve gelecek yaratmak elimizde yeter’ ki ben varım diyebilelim. Evet biz varız……….. TEŞEKKÜRLER ŞEBİNKARAHİSAR’DA KARDELENLER AÇIYOR PROJEMİZ….
Dostları ilə paylaş: |