(3) Eğer başka türlü resimler “İnsân veya doğa” olsa idi hangi mertebelerden olurdu?
*************
Efendim burası Teşbîh ve Tevhîd mertebesindendir. Aşağıda “bir zuhuratın düsündürdükleri” kitabınızdan bazı yazılarınızı ekliyeceğim efendim.
Teşbîh=Benzetmek, benzetiş, bir nitelikte saymak, ve zannetmek.
Teşbîh= (Teşbîh-i hakîkî) ve (teşbîh-i kelâm-î - hayâl-î taklîd-î) diye ikiye ayırabiliriz.
(5) Mertebe-i İseviyyet’te, Sıfatların birliğinde ki, “Teşbîh”
anlayışıdır.
(Lâ mevsûfe illâllah) “Allah’dan başka vasıflanmış yoktur” hükmü ile bütün varlık sıfatlarının Hakk’a ait’tir, anlayışının düşünüldüğü yerdir. İnsânlık tarihinde ilk def’a İlâh-î zât’ın teşbih mertebesi itibari ile bir insândan teşbîh-i mânâ da, zaman, zaman zuhur da olup, faaliyyet göstermesidir. “Bi iznî-bi iznillâh” “ölülerin dirilmesi, çamurdan kuşun uçması” gibi. Bu mertebe İlâh-î Zât’ın ilk def’a Zat mertebesi itibariyle bir insân’dan zuhuru ve faaliyet göstermeye başladığı mertebedir. İnsâlık yaşamının tefekkür ve terakkîsinde çok büyük bir aşamadır. Cenâb-ı Hakk bütün âlem de “fiilleri, isimleri ve sıfatları” cihetiyle zuhurdadır. İnsân da ise Zât-î zuhuru vardır, bu oluşum ise Kelime-i “İseviyye de” mevcud olan hakikattir. İlk def’a (İsâ) ismiyle zuhur etmiştir.
(6) Mertebe-i Muhammediyye de, Zatların birliğinde, bütün Mertebeleri de, kendinde toplayarak meydana gelen “MutlakTevhid” anlayışıdır. “Mutlak Tevhid” hakikatini bizlere yâni insânlık âlmine sunan ve (HAMD) hakikati üzere gelen (MUHAMMED) (s.a.v.) Efendimizdir. Ve (Ehamdü lillâhi) “Hamd Allah-a mahsustur) yânî “MUHAMMED Aleyhisselâm, Allah-a mahsustur” yânî Ulûhiyye-te, Zât-î tecelliye tahsis edilmiştir. Çünkü Hakkın varlığında hem “Hâmid hem de Hahmud’dur”âlemde böyle bir zuhur yoktur. Ancak onun ümmetinin Ârifleri bu sırra kendi mertebeleri yönünden aşinâdırlar.