(1) Kazâ ve Kader mevzuunda olduğudur.
Kazâ ve kader, Iki türlüdür “kazâ-i mutlak” (kesin olan) “kazâ-i muallâk” (boşta olan). Birde ehli sünnet, vel cemaatin Bâtınıyle birlikte yasanması vardır, en güzeli en dengeli olanıdır (İrfan ehli).
İnsân’ın toplu programının hâline “kazâ” denmekte, bu programın açığa çıkmasına da “kader” denmekte, Cenâb-ı Allah kaderini kazâsını yazar, kulunun ne yapacağını bildigi için. Kesin kaderden sorumluluğu-muz yoktur, yani mutlak kader, ama kaza-ı muallâk’tan sorumluyuz. Seçimi bize bırakmış Allah (c.c.). Eğer biz gayret ederde, nefsinizle mücadele edersek, söylenen işleri yaparsak, boşta olan hükmü yani Kaderi muallâk-ı, yaptigimiz fiillerden dolayı aldığımız enerjiyi nur`a döndürmüs oluruz. Nura döndürdüğümüz zamanda kazâ-ı mutlak hükmüne gecer, iş tahakkuk etmistir tahakkuk edincede ortaya çıkar.
Hakkin istikametinde kullanmamızda bizi nur âlemine mükâfata getirmekte.
(2) Hangi mertebedendir.
“Tenzih”
Tenzih mertebesindendir efendim. Gerçek Tenzih Allah-ı zihinde sûret kaydından arındırmaktır. Allah-ı noksan sıfatlardan Tenzih etmek onu sınırlamaktır (Beşeri Tenzih).
Noksan sıfatlar demek kesretin ta kendisidir. Mûsâ (a.s.) zamanında başlayan tenzih mertebesiyle Allah ötelere atıldı. Allah-ı noksan sifatlardan tenzih ediyorum demek, Allah-ı noksan görmektir, noksan görmekte kişinin kendi noksanlığıdır, varlığın noksanlığı değildir. Varlık noksan değildir, “her mertebede kendi kemâli üzeredir.”
Mertebe-i Mûseviyyet, Tenzîh kâidesi üzeredir tenzîh-de Allah ve kul ikiliği olduğundan, ötelerde olan bir Allaha yönelme vardır. Hâl böyle olunca, kişinin beşeri kimliği üstünde oldugu sürece " sen beni göremez-sin " hitabına maruz kalacaktir. Burası aynı zamanda şeriat ve tarikat mertebesidir.
Dostları ilə paylaş: |