Lâ ilâhe illâ hüve Muhammed resûlallah görünmeyi söyleriz. Hz. Muhammed’siz hamd olmaz. Bu eğitimdeki görünme Hz. Muhammed’e (s.a.v.) aittir. Allah’ın arzu olduğudur.
Manevîyatta en tehlikeli tuzak iblîs tuzağıdır. İblîs dört taraftan girmeye çalışır. Mülk edinmek ister.
İseviyet, Mûseviyet makamlarında Muhammedîyye makamı gizlidir.
Sohbette ölmeye mânânın dirilmesi Âdemliğimizin harekete geçmesi ile olur.
Her mertebede, “doğdular, yaşadılar, öldürdüler, öldüler.”
Allah râzı olsun,
Hürmetle ellerinizden öperim...
(54) Fı.. Ma…
Ve aleyküm selâm Terzi Babam,
Bismillâhirrahmânirrahîm
Öncelikle Terzi Babamız’ın bize lütfederek tefekkürümüz için yolladığı bu beşinci çalışma... Beşinci çalışma da diğer tüm çalışmalarda olduğu gibi farklı bir mertebeyi temsil etmektedir. İslâm’ın beşinci çadırı da bu şekilde gönüllerde kurulmaktadır.
Halîfemizin bize anlattığı şeyhin yanında duran dört kişi bu hikâyede tatbik olmuştur. Şeyhin yanında bulunan bu dört kişinin farklı mertebe-leri temsil emiş olması gibi bu hikâyedeki kişilerde farklı mertebeleri temsil etmektedir.
İslâm’daki dörtlü sistem burada işlenmiştir. Bu hikâyede geçen dört mertebeyi sıddıklık, sâlihlik, şehitlik, nebîlik ya da şeriat, târîkat, hakîkat, marifet şeklinde tanımlayabiliriz. Nasıl tanımlarsak tanımlaya-lım sistemin dörtlü işleyişini burada tatbik ediyoruz. İnsan oluşumunda-ki kırk haftada olduğu gibi, mânâ itibâriyle oluşan insan da bu eğitimlerle tatbik olmaktadır.
Kitap için çağrı yapan Şeyh-i Muhammed’tir. Bu çağrı ile mânâ ezanı okunmuştur. O ezanı duyan müridler, ‘‘himmet şeyhim’’ diyerek makama gelmişler, şeyhleri ise verdiği görevle, ‘‘hizmet evlât,’’ demiş-tir. Bu çağrısına her mertebeden kişiler gelmiştir.
İlk gelen kitapla ilgili, ‘‘hepsi güzel olmuş, ancak uzun olmuş bunları biraz kısaltın,’’ demesi her mertebenin kendince Allah’ın tecellîsi olduğu-nu, hepsinin kendine göre ekmel mükemmel olduğunu vurgulamasıdır. Lâkin hakîkat yolunda irşâd olmak için fazlalıklardan kurtulmak gerekir. Bunun için padişah olan şeyh nalınlardan kurtulmamız gerektiğini söylü-yor. Bu mertebede daha ziyâde şeriat ağırlıklı bir bakış açısı ile yaklaşılıyor. ’’Tarihçi ve yazarlar topladıkları bilgileri ciltlerin içlerine kaydetmişler,’’ ifâdesi bize bu kişilerin dünyevî sıfatlarını bırakamadığını göstermektedir.
İkinci kez geldiklerinde padişaha bu yazıları sunan tarihçiler, yani dervişler, sabır ve sebatla irfân olunma muhabbeti ile gayret içindeler. Şeyhleri olan padişah ise, “çok uzun olmuş, biraz daha kısaltın,” diyor. Bu sefer daha bir celâli şekilde söylüyor. Çünkü artık ona bağlı olanlar daha ileri terakkîlere, daha ileri mertebelere geçmiş. Bu şekilde zül celâli vel ikram ismi de bir anda giydiriliyor. Geçmişte kabul edilecek olanlar bugün kabul edilemez duruma gelmiş. Burada ifade değişiyor ve görevliler oluyor. Dünyevî isim ve sıfatlar değişmiş olmasına rağmen tam anlamıyla kurtulunamamış.
Üçüncü kez bu kişilerin gelmesinde herhangi bir sıfat kullanılmamış. Hakîkat mertebesini temsil eden bu gelişte artık kitap tek cilde indirilmiş. Artık Kelime-i Tevhîd vücûda iyice tesir etmeye başlamıştır.
Dördünce kez gelmeleri ise dörtlü sistemi tamamlayan son basamak-tır. Böylece marifet mertebesi ortaya çıkmıştır. Dervişler de artık Hakîkat arzusu olan dörtlü sistemi anlamışlardır. Yazdıkları dört kelime ile bunu tasdik etmekle beraber, kelimenin içeriği ile de Kelime-i Tevhîd’e varmış-lardır.
İsterse kitabı Şeyh-i Muhammedî’yi temsil eden padişah da yazabilir. Oysa o müridlerinden kendi gönül kitaplarını yazmalarını, kendi merte-beleri üzere Kelime-i Tevhîd’e gelmelerini, böylece gayret isminin kemâl bulmasını istemektedir.
Dostları ilə paylaş: |