Yaşam nedir? “Kün” emriyle nasıl olunması istendi ise, istenilen hâle uyarak dilenilen özelliklerin tecrübe edilmesinden ibaret midir yaşamak? Tecrübe eden kimdir? Sınırsız ve sonsuz “Ol” diyen ile sınırlı ve kayıtlı Ol-an hangi yönüyle ayrıdır hangi yönüyle aynıdır? Perdeleyen perdeden ayrı mıdır? Perdeleri açmak denilen perdeleri görmekten ibaret midir? İsim ve sıfatları olarak görünen her bir perde, perdeyi görebilen için zâtının özelliklerinin seyredilmesinden başka bir şey midir?
Zâhiren bu bedenin varlığının devamı “Hay” oluşa işaret ederken, hakîkatinde var olanın idrâkine sahip olmayan için ölü hükmüdür geçerli olan, hakîkatte hay oluşu ifade etmek hangi hâl içinde olmayı gerektirir? Sırın sırrının sırrı, özün özünün özü aşk ise, bilinmekliğini dilemesi bir yönüyle sevilmekliğini dilemesi ise, yaşamak denilen, değerli kılındığının, sevildiğinin, ilgisiyle var edildiğinin idrâk neşesi içinde şah damarından yakınlığıyla, kayıtlı özelliklerinin açığa çıkarıldığı âlemde, her şeyin, bir yandan O’ndan ayrı olmadığının ayniyetini yaşayıp, bir yandan da, kayıtlı sınırlı özellikleri taşıyan hiçbir şeyin, sınırsız ve sonsuz olan O olmadığı gayriyetiyle ayrılığının getirdiği yalnızlığın yanışını taşıyarak “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciun” (biz Allah içiniz ve ona dönücüleriz) âyetine sığınmak mıdır?
Zâhirde HAY olan için kullanılan yaşamak ifadesi, hareket devinim, dinamiklilik olarak ifade edilirken, hareketliliği sağlayan fiillerin oluşumunda etkin olan ise düşünceler ve duygulardır. Beynin fiili olan düşünceler, davranışlara yön vermesi yönüyle, yaydan fırlamış ok gibi sahibine attığı okun sonucunu yaşatırken, sonucundan mesul tutar. Düşünceler ve mânâları hissediş şekli olan duygular, her an yenilenerek değişen, bir yandan ölürken bir yandan dirilen hâliyle, doğum ve ölümün, iç içe olduğuna, tekliğe işaret eder.
Bâtınını, hakîkatini idrâk edemeyen, kendini sadece giydirildiği toprak elbiseden ibaret sayar ve bu elbisede her açığa çıkanda ben demesiyle, tasarruf gücüne sahip olan olarak, zâhirini düşünür, zâhir hayatın sâhibi olduğu inancını taşır, enfüste böyle olduğu gibi âfâkta gördüklerinde de durum böyledir. Oysa idrâkteki değişimi yaşayan için durum tam tersine dönüşür, mülkün gerçek sahibini bilir, ve zâhirin, bâtının özelliklerinin açığa çıkabilmesi için var olduğunu anlar, bu idrâk içinde yaşamasıyla da irâdeyi teslim eden olup, bâtının farkındalığıyla “Sen” diyerek mülk de açığa çıkanlarda sahipsizlik hâliyle ölüdür. Sahipsizlik hâliyle ölü iken, asıl sahibin müşâhedesi ile ise “şehâdet ederim ki” diyerek bâtından gelen “Ben” diliyle bu çok değerli âlemde zâhirinde de dirilendir aslında. Bâtına giydirilen zâhir ve zâhirin var olma sebebi olan bâtının birliğini yaşayarak.
Dostları ilə paylaş: |