(86-6-Bir hikâye birçok yorum)
Canım anneciğim ve babacığım; Selâm eder, hürmetle ellerinizden öperim.
Sümbül Efendi’nin “Ey bir avuç topraktan ibaret olan canlar! Âlemi siz yaratmış olsaydınız nasıl yaratırdınız?” sorusuna Merkez Efendi “Her şeyi merkezinde bırakırdım! Âlem öyle tatlı bir nizam içinde ki; buna bir şey ilâve etmek veya bir şeyi eksiltmek düşünülemez!” diye cevap vermiştir.
-
Eğer hikâyedeki soru size yönlendirilseydi cevabınız nasıl olurdu?
-
Yukarıdaki cevap hiçbir şey ayırt etmeden bütün ef’al âlemi içinde her yönden geçerli midir?
Böyle bir soruya hemen cevap vermeden önce şu ana kadar Terzi Babamdan öğrendiklerimi düşünmeye başladım. Ef’al âlemi, Ulûhiyyet mertebesinin bir tecellisi, zuhurudur. Ulûhiyyet mertebesinde ayan-ı sabiteler ilmi bir program olarak batındayken her bir ayan-ı sabite, esma mertebesinde kendisine uygun bir isim alarak ef’al âleminde faaliyete başladı. Her esma bir Rab hükmündedir. Bu Rabb-i Has’ların her biri kendi faaliyetini beğenir yani kendi Rabb-i Hasları indinde razıdır. Başkalarınınkini beğenmeyebilir lâkin inkâr da etmemelidir.
Bazı isimler birbirine yakın, bazıları tamamen birbirinin zıddı. “Her isim zıddıyla kaimdir.” sözü bu zıtlığın olmadan hareketliliğin olmayacağını anlatır.
Artı – eksi, iyi - kötü, güzel – çirkin isimler birbirleriyle vardır. O halde bunları dengede tutan, koruyan, yöneten bir merkeze ihtiyaç vardır. Bu merkez, zât- ilahînin ta kendisidir.
Ulûhiyyet mertebesinin özelliği; her varlığın hakkını kendi mertebesinde korumak olduğuna göre bu mertebenin en son tecelli yeri olan ef’al mertebesindeki zuhuru da aynı şekilde olacaktır (Her varlığın ayan-ı sabite programını faaliyete geçirme hakkına sahip olması). Şu halde ef’al âleminde zuhura gelen fiiller, bâtın âleminin açılımından başka bir şey olmadığına göre her şey merkezindedir ve her yönden geçerlidir. Lâ fâile illâ Allah.
|