GöNÜlden esiNTİler bir hiKÂye biRÇok yorum (6) her şey merkezinde’mi?


(7) “merkezinde bırakırdım!” sözü sizce hangi mertebenin sözü olabilir



Yüklə 1,83 Mb.
səhifə74/314
tarix07.01.2022
ölçüsü1,83 Mb.
#86787
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   314
(7) “merkezinde bırakırdım!” sözü sizce hangi mertebenin sözü olabilir

Bu sözün hangi mertebede olduğunu tefekkür edebilmek için öncelikle sözü söyleyenin o sözü hangi hal içinde iken söylemiş olduğunu sözün kendisi ile beraber irdelememiz gerekir. "Merkezine getirirdim" değil de "merkezinde bırakırdım" demiş olması yapılacak en ufak bir müdahalenin merkezinden uzaklaştırmaya sebep olacağını işaret etmektedir. Nasıl ki bulunduğumuz noktadan ileriye bakıp dünyayı düz zannettiğimiz halde dünya hakikatte yuvarlaksa, nefsimize göre düzelttiğimizi zannettiğimiz müdahaleler hakikatte merkezinden uzaklaştırmaktan öteye gidemez. Bunun Hak-kel idraki ise ancak nefis mertebelerinden tevhid makamlarına geçmek ile mümkündür.

Tevhid makamlarına göre bir değerlendirme yapmamız gerektiğine göre tenzihin mi tevhidi, teşbihin mi tevhidi yoksa tevhidin mi tevhidi olduğunu bulmaya çalışmalıyız. Bunun için de "merkezinde bırakırdım" sözünü neye istinaden söylemiş olduğunu fiiliyle tespit etmeliyiz. Bunu söylemiş olan zat Sümbül Efendi kendisine çiçek getirilmesini istediğinde canlı olan çiçeklerde Hakk'a zikri müşahede ettiğinden solmuş dalından kopmuş papatyayı getiriyor. Peki, o solgun papatya Hakk'ı zikretmiyor mu? Ya da ona ölü diyebilir miyiz? Veya Hakk'ı zikredeni kendi efendisine getirmemek mi doğrudur? Peygamber Efendi'miz "ben mi söyleyeyim elindekinin ne olduğunu, taş mı söylesin benim kim olduğumu" dediğinde o "ölü" olması gereken taş zikre başlamamış mıydı? Diğer bir deyişle bu tatbikat bu açıdan bakıldığında "dalında olanlarda Hakk'ı müşahede ettim koparmaya kıyamadım, dalından kopmuşa ise ölü muamelesi ettiğim için onda Hakk'ı müşahede etmedim, Hakk'ı müşahede etmediğimi efendime getirdim" demek olmaz mı?

O halde Zat makamı itibariyle bu bir duygusal haldir. Dolayısıyla bu halden de geçmek gerekir. Dalındaki çiçekte Hakk'ı müşahede etmek ise çiçek isminden görünenin Hakk olduğuna Hak-kel yakîn olmaktır. O halde ilmî bilgi ile henüz zat makamına nail olmamakla beraber esmadan da aşağı olmadığı tespit olunabilir. Canlı addettiğinde Hakk'ı müşahede edip dokunmaya kıyamıyor olma hali ile merkezinde bırakılıyorsa o merkez zannî bir merkez olmuş olur. Bu mantıkta bastığı toprakta ya da canlı tavukta Hakk'ı müşahede etmiyor mu, ya da topraktaki ıspanakta, havuçta, ağaçtaki elmada?.. Dalındaki güzel çiçekleri bağlı bulunduğu zat için koparamazken bunları kesip, koparıp yiyebiliyorsa ki olması gereken de budur, o halde canlı addetmiş olduklarının bazılarında Hakk'ı müşahede edip bazılarında henüz edemiyor demektir. Ayrıca Hakk'ı müşahede ettiğinde de bununla henüz başa çıkamadığını da göstermiş olur. Şu noktada o zatın o sözü söylemiş olduğu zaman için esma makamının tevhidi doğrultusunda ilerlemekte olduğu tespit edilebilir.



  • Bu sorulardan hareketle "- Ey bir avuç topraktan ibaret olan canlar! Âlemi siz yaratmış olsaydınız nasıl yaratırdınız?" sorusuna istinaden “her şeyi merkezinde bırakırdım!” sözlerini “Eğer siz olsa idiniz o soru hakkında kendi hayat anlayışınız içinde bu cümleyi nasıl düzenlerdiniz.?” sorusunu irdelemeye çalışalım:

Öncelikle soruda hitap "Ey bir avuç topraktan ibaret olan canlar"a. El İnsan'a değil. El insan Hakk'ın kendisidir. O da zaten yapacağını yapmış. Ona bu soruyu sormanın gereği kalmamış. Bir avuç topraktan ibaret olan canlar ise kendilerine göre her düzeltmelerinde kendi nefsî halleri üzere el insan'ın yaptığında kusur arama içerisine farkında olmadan düşmüş oluyorlar. Âlemlerin çıkış/hal(a)k oluş kaynağı/şekli Zat üzeredir. Yani Can’ın nefsî isteğiyle değil Zat'ın arzusu ile âlemler zuhura çıkar.

Eğer siz olsa idiniz o soru hakkında kendi hayat anlayışınız içinde bu cümleyi nasıl düzenlerdiniz.?” sorusunda hitap eğer bir avuç topraktan ibaret olan cana ise yukarıda anlatıldığı üzere zaten mümkün değildir. Dolayısıyla dese dese "mümkün değil" der. Yok, o candaki Hakk'a ise o da zaten Resullullah efendimiz, Hz. Kuran-ı Kerîm ve “küntü kenze mahfiyyen, feahbebtü en u’refe, fehalaktül halka liu’ref – ben gizli bir hazine idim, bu halde irfan olunmayı zevk ettim, bu halde halkı bana arif olsun diye halak ettim” hadis-i kudsisi ile söyleyeceğini söylemiş ve o sözü ile âlemler nizamıyla birlikte zuhura gelmiştir ve o âlemlerin her bir zerresinden de her an söylemeye devam etmektedir.

-------------------------------------------------------------------------


Yüklə 1,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   314




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin